Geriatrik Acil Tıp Çalışma Grubu
  • Geriatrik Acil Tıp ÇG
    • Hakkımızda
      • Tarihçe
      • Vizyon, Misyon ve Tanımlar
      • Amaç ve Hedefler
      • Görevler
      • Bağlantılar
    • Kurullar
      • Yürütme Kurulu ve İletişim
      • Üyeler
    • Belgeler
      • Yönerge ve Diğer Belgeler
      • Faaliyet Raporları
      • Kılavuz ve Rehberler
      • Raporlar
  • Yazılarımız
  • Etkinliklerimiz
    • Kurslar
    • Sempozyum ve Kongreler
    • Sosyal Etkinlikler
  • Etkinlik Takvimi
  • İletişim
TATD Giriş Sayfası | Aidat Ödemesi | Aidat Ödemesi
Geriatrik Acil Tıp Çalışma Grubu
  • Geriatrik Acil Tıp ÇG
    • Hakkımızda
      • Tarihçe
      • Vizyon, Misyon ve Tanımlar
      • Amaç ve Hedefler
      • Görevler
      • Bağlantılar
    • Kurullar
      • Yürütme Kurulu ve İletişim
      • Üyeler
    • Belgeler
      • Yönerge ve Diğer Belgeler
      • Faaliyet Raporları
      • Kılavuz ve Rehberler
      • Raporlar
  • Yazılarımız
  • Etkinliklerimiz
    • Kurslar
    • Sempozyum ve Kongreler
    • Sosyal Etkinlikler
  • Etkinlik Takvimi
  • İletişim
  • Üye Girişi
Pazar, 10 Ağustos, 2025
Son Yazılar
Yaşlı Hastada Kanamalar ve Şok Durumuna Yaklaşım
Yaşlılarda İdrar Yolu Enfeksiyonlarında Tanısal Sorunlar
Yaşlılarda Klinik Kırılganlık Ölçekleri ve Mental Değerlendirme Araçları
Yaşlı İstismarı ve İhmali
Yaşlı hastada 3D (Deliryum – Demans – Depresyon) Tanısı Koymak Kolay...
Geriatrik Hastalarda Sıvı – Elektrolit Bozuklukları
Acil Servise Vertigo İle Başvuran Yaşlı Hastaların Yönetimi
Yaşlı Hastada Yaşam Sonu Sorunları Ve Yönetimi
Yaşlı Hastada Kafa Travması: “Hangi Noktalarda Hata Yapıyoruz?”
Yaşlı Hastalarda Sarkopeni ve Travma ile İlişkisi
Geriatrik Acil Tıp Çalışma Grubu
Geriatrik Acil Tıp Çalışma Grubu
Aidat Ödemesi
  • Geriatrik Acil Tıp ÇG
    • Hakkımızda
      • Tarihçe
      • Vizyon, Misyon ve Tanımlar
      • Amaç ve Hedefler
      • Görevler
      • Bağlantılar
    • Kurullar
      • Yürütme Kurulu ve İletişim
      • Üyeler
    • Belgeler
      • Yönerge ve Diğer Belgeler
      • Faaliyet Raporları
      • Kılavuz ve Rehberler
      • Raporlar
  • Yazılarımız
  • Etkinliklerimiz
    • Kurslar
    • Sempozyum ve Kongreler
    • Sosyal Etkinlikler
  • Etkinlik Takvimi
  • İletişim
Copyright 2024 - All Right Reserved
GenelTATDakademik

Kışa Girerken Yaşlılarda Uygulanması Gereken Aşılar

taradından Çağlar Kuas 28 Aralık 2022
tarafından yazıldı Çağlar Kuas

İNFLUENZA – GRİP AŞISI

Grip ile ilişkili hastalık komplikasyonları ve ölümlerin büyük çoğunluğu yaşlılarda görülmektedir. Örneğin son yıllarda, mevsimsel gribe bağlı ölümlerin %70 ila %85’inin 65 yaş ve üzerindeki kişilerde meydana geldiği ve mevsimsel gribe bağlı hastaneye yatışların %50 ila %70’inin bu yaş gurubundaki insanlar arasında meydana geldiği tahmin edilmektedir (1). Bu nedenle 65 yaş ve üzerindeki yaşlılar ile bakımevi/huzurevinde kalan yaşlılara her yıl tek doz grip aşısı yapılmalıdır.

Grip Aşısı Gribe Karşı En İyi Korumadır

Gribe ve potansiyel olarak ciddi komplikasyonlarına karşı korunmanın en iyi yolu grip aşısıdır. Grip virüsleri sürekli değiştiği ve bağışıklık zamanla azaldığı için grip aşıları her mevsim güncellenmektedir. Yıllık aşılama, gribe karşı mümkün olan en iyi korumayı sağlamaya yardımcı olur. Grip aşısı, araştırmaların önümüzdeki sezonda en yaygın olacağını gösterdiği grip virüslerine karşı koruma sağlar. Aşılama sonrası grive karşı bağışıklık, yaklaşık iki hafta sonra tam olarak oluşur ve 6-8 ay sürer.

Grip aşısı ne zaman aşı yapılmalı?

Eylül ve Ekim ayları genellikle grip aşısı olmak için iyi zamanlardır. İdeal olarak, herkes Ekim ayı sonuna kadar aşılanmalıdır. Aşılanmayanlar kişiler ise mart ayının sonuna kadar aşılanabilir. Özellikle 65 yaş ve üzerindeki kişiler ve birinci veya ikinci trimesterdeki hamileler genellikle erken (Temmuz veya Ağustos aylarında) aşılanmamalıdır çünkü bağışıklık zamanla azalabilir. Ancak daha sonra aşı için tekrar başvuramayacak olan herkes için erken aşılama düşünülebilir.

Grip aşısının yan etkileri nelerdir?

Herhangi bir tıbbi ürün gibi aşılar da yan etkilere neden olabilir. Grip aşısının yan etkileri genellikle hafiftir ve birkaç gün içinde kendiliğinden geçer. Grip aşısının yaygın yan etkileri şunlardır (2):

  • Aşıdan kaynaklanan ağrı, kızarıklık ve/veya şişlik
  • Baş ağrısı
  • Ateş
  • Mide bulantısı
  • Kas ağrıları

PNÖMOKOK- ZATÜRRE AŞISI

Pnömokok kaynaklı zatürre ve ölüm riski özellikle 65 yaş üzerinde artmaktadır. Korunmak için; 23 suş içeren polisakkarid aşı ve 13 suş içeren konjuge aşı olmak üzere iki tip pnömokok aşısı vardır. Daha önce aşılanmamış, bağışıklık sistemini baskılayan bir durumu bulunmayan yaşlılarda öncelikle konjuge aşı yapılmalı ve en az bir yıl sonra polisakkarid aşı uygulanmalıdır. Önce polisakkarid aşı yapılmışsa bu aşıdan en az bir yıl sonra konjuge aşı yapılmalıdır. 65 yaşından sonra tek doz konjuge aşı ve tek doz polisakkarid aşı uygulanması yeterlidir, tekrar edilmesine gerek yoktur. Pnömokok aşısı uygulaması ayrı bölgelere olmak kaydıyla, grip aşısı ile eş zamanlı olarak uygulanabilir.

Yaşlı hastalarda pnömokok aşısı ile ilgili detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

CORONAVİRÜS – COVİD-19 AŞISI: 

Yeni Korona Virüs Hastalığına (Covid-19) yakalananların ölüm oranı yaşlılarda daha yüksektir. Şimdilik etkin bir tedavisi olmayan Covid-19’a karşı onay alan aşılar risk grubunda olan yaşlılara uygulanmalı ve bağışıklık sağlanmalıdır.

Neden COVID-19 aşısı yapılmalı?

Aşılar, tamamen aşılanmış kişiler arasında ciddi hastalık ve ölüm riskini azaltır. Klinik çalışmalardan elde edilen verilere ek olarak, dünyadaki aşı etkinliği çalışmalarından elde edilen kanıtlar, COVID-19 aşılarının semptomlu veya semptomsuz (asemptomatik enfeksiyonlar) COVID-19 enfeksiyonlarına karşı korunmada yardımcı olduğunu göstermektedir. 

COVID-19’a karşı en iyi koruma için aşılanmış 65 yaş ve üzerindeki kişiler, sosyal mesafeyi korumak, el hijyeni ve halka açık alanlarda maske takmak dahil olmak üzere diğer ihtiyati tedbirleri almaya devam etmelidir.

COVID-19 aşısı sonrası yan etkiler nelerdir?

Bugüne kadar COVID-19 aşılarına yönelik gerek yürütülen klinik çalışmalarda gerekse mevcut aşı uygulamalarında ciddi yan etkilere rastlanmamıştır. Aşılama sonrasında görülen yan etkiler sıklıkla hafiftir. Bunlar; yorgunluk, baş ağrısı, ateş, titreme, kas/eklem ağrısı, kusma, ishal, aşı uygulanan bölgede ağrı, kızarıklık, şişlik gibi hafif yan etkilerdir.

Kaynaklar

  1. Centers for Disease Control and Prevention. Flu & People 65 Years and Older. Found on the internet at https://www.cdc.gov/flu/highrisk/65over.htm
  2. Centers for Disease Control and Prevention. Flu Vaccine Safety Information Found on the internet at https://www.cdc.gov/flu/prevent/general.htm
28 Aralık 2022 0 yorumlar
0 FacebookTwitterPinterestEmail
GenelTATDakademik

COVID-19 Çağında Yaşlılar Zatürre Aşısı Olmalı Mı? 

taradından Çağlar Kuas 24 Aralık 2022
tarafından yazıldı Çağlar Kuas

Pnömokok hastalığına yakın temas yoluyla kişiden kişiye yayılabilen streptokoklar neden olur. Pnömokokal menenjit sağırlığa ve beyin hasarına neden olabilir ve %10 civarında ölüme yol açar. İnfluenza salgınlarında ise %25-50 arasında pnömokoklar ile birliktelik, yani koenfeksiyon olduğu bilinmektedir. Yaşlılarda komorbid hastalıklar sık olduğundan ölüm oranları da yükselmektedir. Yine COVID-19 ve İnfluenza virüs enfeksiyonlarının mevsimsel ve coğrafi dalgalanma gösterdiği bir dönemde yaşlı hastaların pnömoniye yakalanması bu enfeksiyonlar üzerinden de ölüm riskini artırmaktadır. Araştırmalar İnfluenza ile koenfeksiyon varlığının yoğun bakım yatış eğilimini iki kata kadar artırdığını ortaya koymuştur (1). Çok yeni bir meta-analitik çalışmada COVID-19 enfeksiyon riskinin Influenza ve pnömokok aşılanması olan kişilerde belirgin şekilde azaldığı bildirilmiştir (OR: 0.80, 95% CI: 0.75-0.86 ve OR: 0.70, 95% CI: 0.57-0.88, sırasıyla) (2). 

Hastaların önemli bölümü hafif geçirse de, bir bölümü invaziv pnömokok hastalığı (İPH) denen şiddetli formu nedeniyle ciddi tedavi alması gerekecektir.

IPH için yüksek riskli gruplar 

• HIV enfeksiyonu 

• Kronik böbrek yetmezliği, nefrotik sendrom 

• Kanser (solid ve hematolojik) 

• Transplantasyon geçirenler (böbrek, karaciğer vb)

• Otoimmün hastalıklar 

• İmmünsüpresif tedavi ve uzun süreli kortikosteroid kullananlar 

• Primer immün yetmezlikler

Bu grupların dışında diyabetliler, dalağı olmayanlar (aspleni), siroz gibi kronik karaciğer hastaları, kalp hastaları, alkolizm tanılılar da riskli gruptadır. Bunun yanında huzurevi, yaşlı bakımevi, kışla gibi ortamlarda kalanlar ve zaman geçirenler, sağlık çalışanları da riskli kabul edilir. 

Pnömokok enfeksiyonu sonrasında beklenen komplikasyonlar şunlardır:

  • Akut otit
  • Pnömoni 
  • Bakteriyemi 
  • Meningoansefalit
  • Sepsis ve septik şok

Bu aşı neden gerekli? 

Aşılama hem çocukları hem de yetişkinleri ve yaşlıları pnömokok hastalığından koruyabilir. Pnömokok enfeksiyonlarının penisilin ve diğer ilaçlarla tedavisi direnç gelişimi nedeniyle artık eskisi kadar etkili değildir. Bu nedenle aşılama yoluyla hastalığın önlenmesi daha da önemli olmuştur. Ortalama 63 yaşında bir erkeğin 10 yıllık sağkalımı pnömokok pnömonisi olmasıyla %30 kadar azalmaktadır (3). 

Zatürre aşısı kimlere yapılmalıdır? (Şekil -1)

  • 65 yaş ve üzeri olanlar,
  • 65 yaşının altında olduğu halde böbrek, karaciğer, kalp, akciğer ve diyabet (şeker) gibi kronik hastalığı olanlar,
  • Geçmişte tekrarlayan pnömoni geçirenler,
  • Kanser tedavisi olanlar,
  • Sigara içenler ve alkolizm tanısı olanlar,
  • Organ nakli geçirenler (kohlear implant dahil),
  • Dalağı alınan veya işlevsiz olan kişiler,
  • Bağışıklık yetmezliği olan veya baskılayıcı tedavi kullanan hastalar,
  • Pnömoni ile sık karşılaşan huzurevi çalışanları ve sağlık personelleri yaşa bakılmaksızın pnömokok aşısı yaptırmalıdır.

Aşılama şeması nasıldır? 

KPA13/PCV13 rutin olarak 2, 4, 6 ve 12-15 aylık çocuklara yapılır. Rutin 4 dozdan eksik aşılama varsa 5 yaşına kadar 1 ek doz aşılama ile tamamlanabilir.

Yüksek risk grubuna girmeye neden olan sağlık sorunları bulunan 2 – 64 yaş arasındaki kişilere, 65 yaş ve üzeri tüm yetişkinlere KPA13/PCV13 önerilir. 

Kontrendikasyonlar ve dikkat edilmesi gereken noktalar 

Başka aşılara, özellikle pnömokok aşılarına allerjisi olmuş, anafilaksi ve diğer reaksiyon öyküsü olan kişilere dikkatli olunmalı veya hiç yapılmamalıdır. Aşılanacak kişinin o anda ateşli, grip enfeksiyonlu olması durumunda da aşı ertelenir. 

Şekil-1: Pnömokok aşısı endikasyonları.

Aşı uygulaması için notlar: Her iki aşı da 0.5 mL doz olarak kas içine (IM) uygulanabilir, ek olarak PPSV23 cilt altı (subkutan) da verilebilir. Diğer aşılarla birlikte kullanımı gerekirse, farklı enjektör ile farklı bölgelere uygulanır. İnfluenza ve/veya COVID-19 aşılarıyla birlikte kullanılabilir, birlikte uygulama ile etkinliği değişmez.

Aşıdan sonra yan etki beklenir mi?

Evet, hafif yan etkiler beklenebilir. Bildirilen en yaygın sorunlar, uyku hali, geçici bir iştahsızlık, baş ağrısı, titreme veya kas ağrısı, enjeksiyonun yapıldığı yerde kızarıklık veya duyarlılık ve enjeksiyonun yapıldığı yerde şişlik ile birlikte hafif ateştir. 2-3 günden sonra devam etmesi beklenmez.

Özet

İnfluenza, COVID-19 ve pnömokok aşılanmaları birbirinden etkilenen ve birbirini destekleyen bağışıklama pratikleridir. Kırılgan nüfus içinde en ön sırada yer alan yaşlı grubun her üç hastalıkla ilgili aşılanması ölüm ve şiddetli hastalık oranlarını düşürme yönünde etkileme olasılığı net olarak ortaya konmuştur. Hem devlet kuruluşları hem de sivil toplum örgütleri, meslek/uzmanlık dernekleri bu yönde açık ve yüksek volümlü bir kampanya yürütmelidir. 

Kaynaklar

  1. Cong B, Deng S, Wang X, Li Y. The role of respiratory co-infection with influenza or respiratory syncytial virus in the clinical severity of COVID-19 patients: A systematic review and meta-analysis. J Glob Health. 2022;12:05040. doi: 10.7189/jogh.12.05040. 
  2. Kapoula GV, Vennou KE, Bagos PG. Influenza and Pneumococcal Vaccination and the Risk of COVID-19: A Systematic Review and Meta-Analysis. Diagnostics (Basel) 2022;12(12): 3086. doi: 10.3390/diagnostics12123086. 
  3. Sandvall B, Rueda AM, Musher DM. Long-term survival following pneumococcal pneumonia. Clin Infect Dis. 2013 Apr;56(8):1145-6. doi: 10.1093/cid/cis1207. Epub 2013 Jan 8. PMID: 23300240.
24 Aralık 2022 0 yorumlar
0 FacebookTwitterPinterestEmail
GenelTATDakademik

Geriatrik Aciller: Son 5 Yılın En Çok Atıf Alan Makaleleri

taradından Çağlar Kuas 14 Aralık 2022
tarafından yazıldı Çağlar Kuas

Yeni bir yazı dizimizle tüm okuyucularımıza merhaba;

Geriatri çalışma grubu olarak bu ay ki yazı dizimizin konusu ‘’Geriatrik aciller konusunda son 5 yılda en çok atıf alan yayınların derlemesi’’ ile sizlerleyiz. Bu konuda beklentilerim ile karşılaştıklarım açıkçası benim adıma yeni ufuklar açtı. İlk olarak araştırmaya genişletilmiş literatür taraması ile başladığımda, ilk dikkatimi çeken aslında geriatrik acillerde pandemi dönemindeki kısıtlılıklara rağmen geniş bir sayıda akademik makalenin mevcut olmasıydı. Yıllara göre paralel oranda makale başına atıf sayısındaki artış da dikkat çekici bir düzeydeydi. Son 5 yılda yayınlanan geriatrik acillerde makale sayısı ve atıf sayılarının özet tablosu şekil- 1’de verilmiştir.

Şekil-1: Yıllara göre yayınlanmış makale ve atıf sayıları.

Mevcut makaleler atıf sayısına göre düzenlenerek toplamda 3500 akademik çalışma incelendi ve 1000 atıfın üzerinde olan 2500 çalışma içerisinde en yüksek atıf alan ve klinik işleyişimizde önemli olan 52 makalenin sonuçlarını sizler için derledik. Bu makalelerin ilgi alanları incelendiğinde, mevcut dönemde en fazla yayının mortalite, taburculuk ve takip kriterleri ile travma alanında olduğu ilk göze çarpan önemli noktalardandı (Şekil-2). Öncelikle pandemi döneminde çalışmaların daha çok Covid-19 üzerine olduğu beklenen bir durumdu. Bu alanda çok konuşulduğu ve pandemi etkilerinin gerileme eğiliminde olması nedeniyle 1 çalışma dışında Covid-19 ile ilgili çalışmaları kapsam dışı bıraktığımızı önceden belirtelim. Sonuçları incelediğimizde, özellikle pandeminin etkisi ile karantina döneminde evden takip ve taburculuk üzerine olan çalışmaların yüksek olması kendi adıma şaşırtıcı bir sonuç olmadı. Bu alanın dışında geriatrik travmaların en çok araştırma konusu olduğu bir başka sonuç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Şekil-2: Geriatrik acillerde yayınlanan yüksek atıflı makalelerin dağılımı.

Gelin birlikte bu makaleleri birlikte inceleyelim;

Kırılganlık

İlk olarak literatürü taradığımızda en çok karşımıza geriatrik hastalarda ‘’kırılganlık’’ terimi çıkmaktadır. Kırılganlık, “fizyolojik rezerv kaybı ve strese direnme yeteneği” olarak tanımlanan çok boyutlu bir sendromdur, geriatrik popülasyonlarda yaygındır ve yüksek oranda düşme, sakatlık, hastaneye yatış ve ölüm riskine yol açar. Kırılganlığın sonuçları sıklıkla ölüm, hastalık ve hastaneye yatışla ölçülür. Kırılganlığın ayrıca diyabet, kardiyovaskuler, böbrek fonksiyon bozukluğu ve depresif ruh hali için bir risk faktörü olduğu kabul edilmiştir. Zhu ve ark’nın yaptığı ‘’Akut böbrek hasarı (ABH’nin yaşlı popülasyonda kırılganlıkla ilişkisi: sistematik bir gözden geçirme ve meta-analiz’’ konulu sistematik inceleme ve meta-analizin amacı, kırılganlığı olan yaşlı kişilerde ABH riskini değerlendirmek ve hafif ve orta-şiddetli kırılganlığı olanlarda ilgili risk tahminlerini incelemekti. Çalışmanın ana sonucu olarak kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, kırılgan grup önemli ölçüde ABH ile ilişkili bulunmuştur (Odds Ratio1⁄42,05; %95 GA: 1,23–3,43). Orta-şiddetli kırılgan grup, hafif kırılgan gruba göre ABH riskinde artışa sahip saptanmıştır. Bildiğimiz kadarıyla, bu çalışma yaşlı popülasyonda kırılganlığın ABH üzerindeki etkilerini inceleyen ilk sistematik inceleme ve meta-analizdir. Çalışma sonuçları, kırılganlığı olan yaşlı hastalarda ABH riskinin arttığı ve kırılganlık derecesi arttıkça ABH riskinin arttığı hipotezini desteklemektedir. Yazarlar tarafından kırılganlık ve ABH arasındaki ilişkinin ayrıntıları hakkında daha fazla bilgi sağlamak için daha büyük ölçekli prospektif çalışmalara ihtiyaç olduğu belirtilmiştir ki, bu sonuçta yeni çalışmalar planlayan akademisyenlere ışık tutmaktadır. 

Pandemide her derde deva; D vitamini bir mucize mi, yoksa şehir efsanesi mi?

Pandemi döneminde ağırlıklı olarak solunum yolları enfeksiyonlarının önlenmesinde D vitamini kullanımında artış gözlendi. Peki D vitamini gerçekten solunum yolu enfeksiyonu gelişiminin önlenmesinde etkili mi? Bu konuda Carlos ve ark’nın yaptığı Yeni Zelanda’da 5000’den fazla yaşlı yetişkin üzerinde yapılan randomize çift kör plasebo kontrollü bir çalışmada, aylık yüksek doz D vitamini takviyesinin akut solunum yolu enfeksiyonunu önlemediğini buldular. Özetle günlük pratiğimizde profilaktik D vitamini kullanımının etkinliği mevcut değildir. 

Geriatrik hastayı taburcu ettik, peki ya sonra?

Acil servisten taburcu edilen geriatrik hastaların taburculuk sonrası durumlarının değerlendirildiği çalışmalar pandeminin sonucu olarak son dönemde yüksek atıflı makaleler arasında yerini aldı. Laila ve ark’nın bu konuda yaptığı ve acil servisten taburcu edilen yaşlı hastalarda telefonla takip ve taburcu talimatına uyulması konusundaki çalışmada sonuç olarak telefonla takip, yaşlılarda taburcu etme talimatlarına uyulmadığını belirleyebilir. Ancak şu anda uyumu iyileştirdiğini gösteren hiçbir kanıtın olmadığını belirtmişlerdir.

Geriatrik hastada ağrı tedavisinde yeni model: “Tele Bakım”

Geriatrik acil servis hastalarında kas-iskelet ağrısının erken ayaktan tedavisi için bir eğitim videosu ile tele bakımın karşılaştırıldığı randomize kontrollü pilot çalışmada, kas-iskelet sistemi ağrısı olan 50 yaş ve üstü acil servis hastaları (1) olağan bakım, (2) yalnızca kısa bir eğitim videosu veya (3) kısa bir eğitim videosu artı bir doktordan protokol kılavuzluğunda takip eden bir telefon görüşmesi olarak randomize edildi. Birincil sonuç, acil servis ziyaretinden önceki ortalama ağrı şiddetinden, acil servis ziyaretinden bir ay sonra değerlendirilen son haftadaki ortalama ağrı şiddetine geçişti. Ağrı, “0-10 sayısal derecelendirme ölçeği” kullanılarak değerlendirildi. Olağan bakım, video ve video artı tele bakım grupları için başlangıç ağrı skorları 7,3, 7,1 ve 7,5 idi. Bir ayda ağrı skorları sırasıyla-1,5,-2.2 ve -3,0’lık ortalama düşüşlere karşılık gelen 5,8, 4,9 ve 4,5 idi. Müdahale grupları arasındaki ikili karşılaştırmada, video artı tele bakım grubunda ağrıda normal bakıma kıyasla 1,7 puan (%95 GA 1,2, 2,1) daha fazla azalma ve video grubunda 1,1 puan (%95 GA 0,6, 1.6) başlangıç ağrısı, yaş ve cinsiyet için düzeltme yapıldıktan sonra normal bakıma kıyasla ağrıda daha fazla azalma saptandı. Bir ayda, analjezik yan etkiler, devam eden opioid kullanımı ve fiziksel işlev açısından video ile birlikte tele bakım ve olağan bakım grupları arasında klinik olarak önemli farklılıklar da gözlendi. Sonuç olarak bu pilot çalışmanın sonuçları, acil servise kas-iskelet ağrısı ile başvuran yaşlı yetişkinler için sonuçları iyileştirmek için bir eğitim videosu ile birlikte tele bakımın potansiyel değerini göstermektedir.

‘’Acil Servisten Eve Taburcu Edilen Yaşlılar İçin Telefonla Takip: Pragmatik Randomize Kontrollü Çalışma’’ da eğitimli bir hemşirenin acil servisten taburcu olduktan sonra yaşlı bir yetişkin ile yazılı bir metinle telefon görüşmesi, 30 gün içinde acil serviste veya hastaneye dönüş oranlarını veya ölümü azaltmadı. Benzer şekilde Maurice ve ark’nın yaptığı ‘’Danimarka’da Tek Takipli Ev Ziyaretinin Bir Grup Kırılgan Yaşlı Hastada Yeniden Yatış Üzerindeki Etkisi- Randomize Bir Klinik Çalışma’’ da Hastaneden taburcu edilen bir grup kırılgan yaşlı hastada yeniden yatış üzerinde tek bir takip ev ziyaretinin etkisi olmamıştır. 

Yaşlı Aktivite Performans Müdahalesi

‘’Acil Serviste Kısa Süreli Bir Üniteden Yaşlı Hastaların Taburcu Edilmesinde ‘Yaşlı Aktivite Performansı Müdahalesinin’ Etkinliği; Yarı Deneysel Bir Çalışma’’ isimli çalışmada acil serviste kısa süreli takip sonrası üniteden taburcu edilen yaşlı hastalarda yeniden yatış riskini azaltmada Yaşlı Aktivite Performansı Müdahalesinin etkinliğini incelemeyi amaçlamışlar. Çalışma randomize olmayan, yarı deneysel bir çalışma olarak yürütülmüştür. 375 yaşlı hasta dahil edilmiş ve Yaşlı Aktivite Performans Müdahalesine (n=144) veya olağan uygulamaya (n=231) göre kategorize edilmiştir. Müdahale; 1) Hastaların günlük aktivitelerinin performansının değerlendirilmesinden, 2) İleri rehabilitasyona sevkten ve 3) Taburcu olduktan sonraki gün takip ziyaretinden oluşuyordu. Birincil sonuç, 26 hafta içinde yeniden kabul (evet/hayır) idi. Çalışmanın sonuçlarına bakıldığında; yeniden yatışta gruplar arasında fark bulunmamıştır. Genel olarak müdahale grubundaki hastaların %44’ü ve olağan uygulama grubundaki hastaların %42’si 26 hafta içinde yeniden kabul edilmiştir. Sonuç olarak ‘Yaşlı Aktivite Performansı Müdahalesi’, acil serviste kısa süreli bir üniteden taburcu edilen yaşlı hastalarda yeniden yatış riskini azaltmada hiçbir etkinlik göstermediği bulunmuştur.

Acil serviste tekrarlayan başvurular

Acil servislerde kalabalığın en önemli etkenlerinden birisi de özellikle yaşlı hasta grubunda tekrarlayan başvurular olmaktadır. Acil servis aşırı kullanımı ABD’de 38 milyar dolara mal olmaktadır. Yaşlı hastalar diğer yaş gruplarına kıyasla %20-40 arasındaki oranlarla daha sık kullanmaktadır. Acil servis başvurusunda daha yaşlı yetişkinler, genç yetişkinlere kıyasla daha çok komorbid duruma ve karmaşık tıbbi geçmişe sahiptir. Bu durum genellikle daha pahalı ve uzun acil servis tanı testlerini gerektirir. Sağlık sigortası, 1.basamak hekime sahip olmamaları, zayıf okur yazarlık, bilişsel bozukluk ve sosyal destek eksikliği acil servise tekrar başvurularda önemli etkenler olduğu tanımlanmıştır. Bazı risk faktörleri literatürde yaygın olarak ortaya çıkmıştır. Bu faktörler arasında artan yaş, erkek cinsiyet, belirli tanılar (karın ağrısı, travmatik yaralanmalar ve solunum şikayetleri), psikososyal faktörler (depresyon, kaygı, zayıf sosyal destek ve sınırlı sağlık okuryazarlığı) ve kötü genel sağlık (bilişsel sağlık ve fiziksel) yer alır. Tanımlanan risk faktörlerinin çoğu kolayca değiştirilemez ve etkili müdahale stratejileri geliştirme ve uygulama arayışında önemli bir zorluk teşkil eder. 

Travmatik Beyin Hasarı Ve Tai Chi Egzersizi

“Travmatik Beyin Hasarı (TBH) Olan Yaşlı Yetişkinlerde Bilgisayarlı Bilişsel Eğitim (BBE) ve Tai Chi’nin Bilişsel Performans Üzerindeki Etkileri” konulu ilginç bir çalışmada Tai Chi egzersizi, bilişsel olarak sağlıklı yaşlı insanlarda ve hafif bilişsel bozukluğu olanlarda bilişsel işlevleri geliştirebilir. Tai Chi fiziksel, bilişsel ve meditatif bileşenleri bir dizi duruşla bütünleştiren bir zihin-vücut egzersizidir ve derin nefes alma ve her vücut hareketinin bilinçli kontrolünü vurgular. Tai Chi uygulaması, fiziksel ve zihinsel egzersizin bir kombinasyonu olarak düşünülebilir ve dolayısıyla diğer egzersiz biçimlerinden daha fazla bilişsel fayda sağlayabilir. Buna göre yapılan çalışmada, yaşlı erişkinlerde TBH’nın bilişsel sekellerinin Tai Chi uygulayarak iyileştirilebileceğini tahmin etmişler. Hem BBE hem de Tai Chi, daha yaşlı travmatik beyin hasarı hastalarında genel bilişi ve farklı spesifik bilişsel alanları geliştirebilir; Tai Chi’nin etkisi en az 6 ay daha sürebileceği sonucu ortaya çıkmıştır.

Yaşlılarda düşmeyi önlemeye yönelik program: “RESPOND”

Acil servise düşme ile başvuran yaşlılarda düşmeleri önlemeye yönelik hasta merkezli bir program olan RESPOND’un değerlendirilmesinde; randomize kontrollü bir çalışmada RESPOND değerlendirmesinin temelinde YANIT şu basamaklardan oluşuyordu: (1) ev tabanlı risk değerlendirmesi; (2) 6 aylık telefon temelli eğitim, koçluk, hedef belirleme ve kanıta dayalı risk faktörü yönetimi desteği ve (3) mevcut hizmetlere bağlantılar. Bu çalışmada, telefon tabanlı, hasta merkezli bir düşme önleme programı sağlanması, acil servise düşme ile başvuran yaşlı kişilerde düşmeleri azalttığı, ancak düşme yaralanmalarını azaltmadığı saptanmıştır. İkincil sonuçlar arasında sadece kırıkların azaldığı görülmüştür. Düşmelerin önlenmesi için hasta merkezli stratejileri rutin klinik uygulamaya uyarlamak, acil servise başvuran hastalarda sonuçları iyileştirmek ve düşmeleri azaltmak için bir fırsat sunabilir.

Geriatrik Hastalarda Künt Göğüs Travması

Bir diğer sık karşılaşılan durumda yaşlı hastalarda kırılgan yapı ile birlikte künt göğüs travmaları yer almaktadır. Künt göğüs duvarı travması olan yaşlı erişkinlerde olumsuz sonuçlar için risk faktörlerini özel olarak inceleyen ilk sistematik derlemeyi inceledik. Künt göğüs travması geçiren yaşlı erişkinlerde olumsuz sonuçlar için 26 risk faktörü bildiren 13 çalışma belirlenmiştir. Çalışmalar arasında risk faktörü ve sonuç ölçümünde önemli farklılıklar olduğu ve bildirilen yaş ve kot kırıkları dışında, ilişkiler bir veya iki çalışma ile sınırlı olduğu görülmüştür. Bu nedenle bir meta-analiz gerçekleştirilememiştir. Dikkat çekici bir şekilde, çoğu çalışma, önceki araştırmalara dayanmak yerine küçük veri kümelerini kullanarak yeni ilişkiler bulmaya odaklanmıştır. Tüm bu kısıtlılıklara rağmen ortak sonuç olarak; >65 yaş, üç veya daha fazla kot kırığı, önceden var olan kardiyopulmoner hastalık ve pnömoni gelişiminin mortalite ile ilişkili olduğu ileri sürülmüştür.

Geriatrik Hastalarda Mortalite Değerlendirilmesi

Geriatrik hastaların mortalite değerlendirmesi son dönemlerde çok fazla çalışmaya yön vermektedir. Bu konuda yapılan en kapsamlı değerlendirmede acil serviste potansiyel kullanım için risk değerlendirme modellerinin, kısa vadeli mortalite için orta yaşlılara kıyasla yaşlı hastalarda daha düşük öngörü yeteneği vardır. Hayati belirtiler veya rutin biyobelirteçler, 7 günlük mortaliteyi tahmin etmek için en iyi modelleri oluşturdu ve geleneksel triyaj modelinden daha iyi bulunmuştur. Bu nedenle kısa vadeli mortalite için mevcut risk değerlendirmesini güçlendirilebilir, ancak acil serviste yeni risk değerlendirme modelleri oluşturulurken yaşa göre değişiklikler dikkate alınmalıdır. 42.452 akut hastayı kapsayan bu çalışmada, yaşamsal belirtilere ve rutin biyobelirteçlere dayalı risk değerlendirme modellerinin, test edilen diğer risk değerlendirme modellerine kıyasla en iyi öngörü yeteneklerine sahip olduğunu belirtmektedirler. Ayrıca, bu çalışmaya dahil edilen beş risk değerlendirme modelinin tümü, 7 günde hayatta kalanlar ve hayatta kalmayanlar arasında ayrım yapma konusunda orta-iyi performans göstermiş olup, ancak daha yaşlılar için daha düşük sensitivite ve spesiviteye sahip olduğunu göstermişlerdir.

Ağrıyı Dindirme Sanatı

Ağrı ile ilgili her yaş grubunda birçok çalışma alanı mevcut iken özellikle geriatrik hastalarda ağrı kontrolü ilaç etkileşimleri, komorbiditeler vb gibi nedenlerle zor olması ile paralel olarak bu hasta grubunda çalışmalar sınırlı ancak çoğunlukla değerli olmaktadır. Literatürde bu konuda meta-analiz ya da randomize çift kör çalışmalar sınırlıdır. Son dönemde yayınlanan yüksek atıflı “Akut Şiddetli Ağrısı Olan Yaşlı Yetişkinler İçin Analjezik Yardımcı Olarak IV Asetaminofenin Randomize Klinik Çalışması” nda akut şiddetli ağrısı olan 65 yaş ve üstü uygun yetişkinler, 0,5 mg IV hidromorfon ve 1 gr IV asetaminofen veya 0,5 mg IV hidromorfon ve 100 cc normal salin plasebo olarak randomize edilmiştir. Birincil sonuç, 60. dk’da NRS ağrı skorlarının iyileştirilmesinde gruplar arasındaki farka bakılmıştır. IV asetaminofen kolundaki 80 hasta ve plasebo kolundaki 79 hasta analiz için yeterli veriye sahip bulunmuştur. 60 dk’da, hidromorfon + IV asetaminofen grubundaki hastalar 5,7 NRS birimi, hidromorfon + plasebo grubundakiler 5,2 NRS birimi iyileşirken, iki grup arasında 0.6 NRS birimlik bir fark (%95 GA -0,4-1,5) saptanmıştır. Hidromorfon + IV asetaminofen grubundaki hastaların %28,7’si, hidromorfon + plasebo grubunda %29.1’i 60 dk’da daha fazla ek analjezi ihtiyacı olmuştur. Bu farklılıklar ne klinik olarak ne de istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır. Güvenlik profilleri her iki grupta da benzer bulunmuştur. Bu randomize klinik çalışmada, yaşlı erişkinlerde akut, şiddetli ağrı için ek analjezik olarak IV hidromorfona IV asetaminofen eklenmesinin tedavinin ilk saatinde tek başına hidromorfonla karşılaştırıldığında, ne klinik olarak ne de istatistiksel olarak üstün ağrı giderme sağlamamıştır. Bu çalışmanın bizim için hidromorfon ulaşımının zorluğundan dolayı kısıtlı olduğunu hatırlatmak yerinde olacaktır.

EACEM 2022’de ağrı kursu ile tanıştığımız Motov’un yaptığı “Acil Servisteki Geriatrik Hastalarda Akut Ağrı için Morfin’e Karşı İntravenöz Subdissosiyatif Doz Ketamin (SDK): Randomize Kontrollü Bir Çalışma” orta ila şiddetli akut karın, yan, kas-iskelet sistemi veya maligniteye sekonder ağrı yaşayan 65 yaş ve üstü acil servis hastalarını değerlendiren prospektif, randomize, çift kör bir çalışmaya göre; hastalar 15 dk’lık kısa iv infüzyon yoluyla 0.3 mg/kg SDK veya 0.1 mg/kg morfin alacak şekilde randomize edilmiştir. Değerlendirmeler 15, 30, 60, 90 ve 120. dakikalarda yapılmıştır. Birincil sonuç, 30 dk ‘da ağrıda azalma şeklinde olmuştur. İkincil sonuçlar, genel yan etki oranlarını ve kurtarma analjezisi insidansını içermektedir. 0.3 mg/kg’da 15 dk’da uygulanan SDK, geriatrik acil servis hastalarında akut ağrının kısa süreli tedavisi için morfine benzer analjezik etkinlik sağlar, ancak daha yüksek psiko-algısal yan etki oranlarıyla sonuçlandığını ortaya koymaktadır.

Geriatrik Hastalarda Maliyet Etkinlik

“Ağır Kırılgan Yaşlı Hastalar İçin Akut Hastane Bakımında Kısa Vadeli Kaynak Kullanımı ve Maliyet Etkinliği Kapsamlı Geriatrik Değerlendirmede Önlemler” konulu çalışmanın birincil sonucu, 3 aylık takipte kontrolle karşılaştırıldığında müdahaleyle ilişkili düzeltilmiş artımlı maliyet etkililik oranı şeklinde bulunmuştur. Sonuç olarak hastane, birinci basamak ve belediye bakım maliyetleri ve etkileri dahil olmak üzere regresyon analizleriyle ayarlanan maliyet etkililik analizi yapılmıştır. 3 ayda gruplar arasında kazanılan ortalama düzeltilmiş kaliteye göre ayarlanmış yaşam yılı farkı 0.0252 idi [%95 güven aralığı (GA): 0,0082-0,0422]. Artan maliyet, yani gruplar arasındaki fark 3226 ABD doları olarak bulunmuştur (%95 CI: 6167 ila 285). Sonuçlar akut hasta kırılgan yaşlı hastalar için bir genişletilmiş geriatrik bakım ünitesindeki bakımın, 3 ay sonra konvansiyonel bakıma kıyasla muhtemelen maliyet etkin olduğunu göstermektedir. 

Kalp yetmezliğinde taburculukta troponin seviyelerinin tekrar başvuru ya da klinik iyileşme takibinde etkisi

Düşük ejeksiyon fraksiyonlu kalp yetmezliği nedeniyle hastaneye yatırılan hastalarda taburculuk öncesi ve erken taburculuk sonrası troponin yükselmesi: ASTRONAUT çalışmasından elde edilen bulgularda hastanede yatan bu KY popülasyonunda, hastaneye yatış sırasında ve 1 aylık takipte troponin I yükselmesi yaygın görülmektedir. 1. ayda yükselmiş troponin I seviyesi, -ancak taburculuk öncesi değil- 12. ayda artan klinik olayların bağımsız bir göstergesi olarak saptanmıştır. Erken taburculuk sonrası troponin I ölçümü pratik bir risk aracı sunabilir. Bu çalışma yatan hastalar üzerinde yapılan bir çalışma olup, gelecekte acil serviste taburculuk öncesi troponin değerlerinin mortalite ya da yeniden başvuru üzerine etkisinin araştırılması için klinisyenlere yol gösterebilir.

Atriyal Fibrilasyonu Olan Geriatrik Hastalarda Varfarin mi, Yeni kuşak Oral Antikoagülanlar (YOAK) mı?

Atriyal fibrilasyonu olan yaşlı hastalarda oral antikoagülanların etkinliği ve güvenliği: sistematik bir gözden geçirme ve meta-regresyon analizinde yaşlı AF hastalarında inme/TE riskini azaltmada varfarin kullanımı varfarin kullanılmamasına, aspirine ve antitrombotik tedavi uygulanmamasına göre daha üstün bulunmuş, ancak majör kanamada olası bir artış görülmüştür. YOAK’lar inme/TE’yi önlemede varfarinden daha üstün saptanmış ve majör kanama riskini azaltmıştır. 

Geriatrik hastalarda önemli bir tıbbi sorun: “Deliryum”

Akut olarak hastaneye yatırılan riskli yaşlı hastalarda deliryumun önlenmesi için plaseboya karşı haloperidol: çok merkezli, çift kör, randomize, kontrollü bir klinik çalışmada profilaktik düşük doz oral haloperidol akut olarak hastanede yatan yaşlı hastalarda deliryum insidansını azaltmadığı görülmüştür. Bu nedenle, bu popülasyonda profilaktik haloperidol kullanımı önerilmemektedir. Yaşlılarda deliryumun tanısında serum biyobelirteçlerinin etkinliğinin araştırıldığı metaanalizde 32 çalışmada 7610 hastada çalışılan 44 farklı biyobelirteç taranmıştır. Yeterli müdahale aracı olmadığı sürece, değişen biyobelirteç düzeylerinin klinik uygulamada herhangi bir değişiklik başlatması olası değildir. Şimdiye kadar, deliryum insidansını, şiddetini veya süresini azaltacak tedavi stratejilerinin geliştirilmesini sağlayacak hiçbir biyobelirteç tanımlanmamıştır. Yararlı bir biyobelirteç, maliyet etkin olurken hedefe yönelik tedaviyi mümkün kılmak için kolayca tanımlanabilir ve güvenilir olmalıdır. Bu kriterler, bu literatür incelemesinde bulunan herhangi bir biyobelirteç için geçerli değildir. Sonuç olarak, belirli bir deliryum biyobelirteçinin uygulanması için çığır açan bir öneri sunmamaktadır. İnflamatuvar biyobelirteçler ve metabolizmanın biyobelirteçleri, deliryum tanısında ve deliryum riskinin değerlendirilmesinde yardımcı olabilir. Uzman görüşleri, özellikle hipoaktif formun, deliryum tanısı koymak için yerleşik araçlar kullanıldığında bile sıklıkla tanı konamadığını belirtmektedir. Bu biyobelirteçlerin deliryum değerlendirme araçlarında uygulanması yeni bir yaklaşımı temsil edebilir. Ancak yazarlar, deliryum risk faktörleri olarak tutarlı bir şekilde bildirilmeyen inflamatuvar biyobelirteçler bulmuşlardır. Kanıt düzeyleri öncelikle bir meta-analizde araştırılmalıdır.

Acil Servisten Palyatif Bakıma

“Acil Serviste Yaşam Sonu Bakımı, Palyatif Bakım Konsültasyonu ve Palyatif Bakım Yönlendirmesi: Sistematik Bir İnceleme”de dahil edilmek üzere seçilen 13 makale ile 3091 özet ve 98 tam metin makaleyi taranmıştır. İki makale tek bir RKÇ’nin sonuçlarını bildirirken, geri kalan 11 çalışma tanımlayıcı veya yarı deneysel kohort çalışmalar olduğu göze çarpmaktadır. Çalışılan popülasyonlar yaşlı erişkinleri, ilerlemiş malignitesi olan hastaları ve karşılanmamış palyatif bakım ihtiyaçları açısından pozitif tarama yapan acil servis hastalarını içermektedir. Müdahalelerin çoğu, huzurevleri veya palyatif bakıma sevki veya doğrudan acil serviste sağlanan palyatif bakımı içermektedir. Normal bakımla karşılaştırıldığında; Acil Servis-Palyatif Bakım (AS-PB) müdahaleleri yaşam kalitesini iyileştirdiği gözlemnlenmiş, ancak bu iyileşme AS-PB ile yatan hasta-PB’si karşılaştırılırken gözlemlenmemiştir. AS-PB müdahaleleri, PB konsültasyonunu hızlandırmış; çoğu çalışma hastanede kalış süresinde eşzamanlı bir azalma ve huzurevleri kullanımında bir artış bildirmiş, ancak bazı verilerin çelişkili olduğu görülmüştür. Tüm çalışmalarda kısa vadeli ölüm oranları yüksek iken, AS-PB müdahalelerinin olağan bakıma kıyasla sağ kalım süresini azaltmadığı saptanmıştır.

Sonuç olarak; mevcut veriler acil serviste PB’ın uygulanabilir olduğunu, yaşam kalitesini iyileştirebileceğini ancak sağ kalımı etkilemediğini göstermektedir.

Covid-19’da Evde Takipte Kullanılabilecek Yaşlı Hasta Odaklı Aplikasyonlar

“COVID-19 Pandemisi Sırasında Tecrit Halinde Yaşlı Yetişkinlerin Kullanabileceği 15 Akıllı Telefon Uygulaması” refah, sağlık ve sosyal bağlantının sürdürülmesi yaşlı yetişkinler için çok önemlidir ve 2019 koronavirüs hastalığı (COVID-19) salgını sırasında dünyanın büyük bir kısmı tecritle karşı karşıya kaldığı için bir tartışma konusu haline gelmiştir. Şiddetli akut solunum sendromu korona virüsten ciddi komplikasyonlar geliştirme açısından daha yüksek risk altında oldukları için yaşlı hastalara kendilerini izole etmeleri önerilmiştir. Ek olarak, ülke çapındaki huzurevleri ve yardımlı yaşam tesisleri, sakinlerini korumak için kapılarını ziyaretçilere kapatmıştır. Uygulamalar gibi mobil teknolojiler, ailelerin bağlantıda kalmasına yardımcı olmak ve yaşlı hastaların hareketliliği sürdürmelerine yardımcı olmak ve onları fiziksel ve zihinsel refahı teşvik eden kaynaklara bağlamak için değerli bir araç sağlayabilir. Uygulamalar bilişsel, görsel ve işitme bozukluklarını ele alabilir. Amaçları, fiziksel ve bilişsel sınırlamaları ele alan ve özellikle sosyal mesafe veya kendi kendine karantina sırasında yaşlı hastaların yaşam kalitesini iyileştirme potansiyeline sahip 15 uygulama özetlenmektir (Şekil-3).

Şekil-3: Yaşlı hastaların evde kullanabileceği 15 aplikasyon.

Bu uygulamalar ucuz ve erişilebilir olup, araştırma yaşlı hastaların olanaklar sağlandığında akıllı telefonları kullanabileceğini göstermiştir. Uygulamalar tam olarak yüz yüze bakımın yerine geçemese de, bazı durumlarda yüz yüze bakımları tamamlayabilir veya ikame edebilir.

Sonuç olarak nüfus yaşlanmaya devam ettikçe, yaşlı yetişkinler genç gruplara göre orantısal olarak daha yüksek yan etki oranlarına sahip olduğundan geriatrik hastaların bakımı daha fazla ilgi görmektedir. Yaşlı yetişkinler diğer hastalardan çeşitli şekillerde farklılık gösterebilir. Ayrıca, acil servisin hızlı tempolu, hedefe yönelik ortamı, genellikle daha akut, karmaşık veya atipik hastalık sunumları olan yaşlı hastaların tedavisine her zaman elverişli değildir, bu da davranış veya sistem değişikliğine olan ihtiyacı vurgular.

Kaynaklar

  1. Jiesisibieke ZL, Tung TH, Xu QY, Chen PE, Hsu SY, Liu Y, Chien CW. Association of acute kidney injury with frailty in elderly population: a systematic review and meta-analysis. Ren Fail. 2019 Nov;41(1):1021-1027. doi:10.1080/0886022X.2019.1679644. PMID: 31809623; PMCID: PMC6913666.
  2. Camargo CA, Sluyter J, Stewart AW, Khaw KT, Lawes CMM, Toop L, Waayer D,Scragg R. Effect of Monthly High-Dose Vitamin D Supplementation on Acute Respiratory Infections in Older Adults: A Randomized Controlled Trial. Infect Dis. 2020 Jul 11;71(2):311-317. doi: 10.1093/cid/ciz801. 
  3. Nasser L, Stratton T. BET 1: Follow-up phone calls and compliance with discharge instructions in elderly patients discharged from the emergency department. Emerg Med J. 2019 Feb;36(2):126-127. doi:10.1136/emermed-2019-208441.1. PMID: 30696779.
  4. Platts-Mills TF, Hollowell AG, Burke GF, Zimmerman S, Dayaa JA, Quigley BR,Bush M, Weinberger M, Weaver MA. Randomized controlled pilot study of an educational video plus telecare for the early outpatient management of musculoskeletal pain among older emergency department patients. Trials. 2018 Jan 5;19(1):10. doi: 10.1186/s13063-017-2403-8. PMID: 29304831; PMCID: PMC5756407.
  5. Biese KJ, Busby-Whitehead J, Cai J, Stearns SC, Roberts E, Mihas P, Emmett D, Zhou Q, Farmer F, Kizer JS. Telephone Follow-Up for Older Adults Discharged to Home from the Emergency Department: A Pragmatic Randomized Controlled Trial. J Am Geriatr Soc. 2018 Mar;66(3):452-458. doi: 10.1111/jgs.15142. Epub 2017 Dec 22.
  6. Lembeck MA, Thygesen LC, Sørensen BD, Rasmussen LL, Holm EA. Effect of single follow-up home visit on readmission in a group of frail elderly patients- a Danish randomized clinical trial. BMC Health Serv Res. 2019 Oct 25;19(1):751. doi: 10.1186/s12913-019-4528-9. PMID: 31653219; PMCID: PMC6815031.
  7. Nielsen LM, Maribo T, Kirkegaard H, Petersen KS, Lisby M, Oestergaard LG. Effectiveness of the “Elderly Activity Performance Intervention” on elderly patients’ discharge from a short-stay unit at the emergency department: a quasi-experimental trial. Clin Interv Aging. 2018 Apr 26;13:737-747. doi:10.2147/CIA.S162623. Erratum in: Clin Interv Aging. 2018 Sep 10;13:1647. PMID:29731615; PMCID: PMC5927350.
  8. Pritchard C, Ness A, Symonds N, Siarkowski M, Broadfoot M, McBrien KA, Lang E, Holroyd-Leduc J, Ronksley PE. Effectiveness of hospital avoidance interventions among elderly patients: A systematic review. CJEM. 2020 Jul;22(4):504-513. doi: 10.1017/cem.2020.4. PMID: 32216860.
  9. Sheikh S. Risk Factors Associated with Emergency Department Recidivism in the Older Adult. West J Emerg Med. 2019 Oct 14;20(6):931-938. doi:10.5811/westjem.2019.7.43073. PMID: 31738721; PMCID: PMC6860386.
  10. Hwang HF, Chen CY, Wei L, Chen SJ, Yu WY, Lin MR. Effects of Computerized Cognitive Training and Tai Chi on Cognitive Performance in Older Adults With Traumatic Brain Injury. J Head Trauma Rehabil. 2020 May/Jun;35(3):187-197. doi:10.1097/HTR.0000000000000533. PMID: 31479083.
  11. Sawa J, Green RS, Thoma B, Erdogan M, Davis PJ. Risk factors for adverse outcomes in older adults with blunt chest trauma: A systematic review. CJEM.2018 Jul;20(4):614-622. doi: 10.1017/cem.2017.377. Epub 2017 Aug 11. PMID:28797311.
  12. Schultz M, Rasmussen LJH, Carlson N, Hasselbalch RB, Jensen BN, Usinger L, Eugen-Olsen J, Torp-Pedersen C, Rasmussen LS, Iversen KK. Risk assessment models for potential use in the emergency department have lower predictive ability in older patients compared to the middle-aged for short-term mortality – a retrospective cohort study. BMC Geriatr. 2019 May 16;19(1):134. doi:10.1186/s12877-019-1154-7. PMID: 31096925; PMCID: PMC6521424.
  13. Chang AK, Bijur PE, Ata A, Campbell C, Pearlman S, White D, Chertoff A,Restivo A, Gallagher EJ. Randomized Clinical Trial of Intravenous Acetaminophen as an Analgesic Adjunct for Older Adults With Acute Severe Pain. Acad Emerg Med. 2019 Apr;26(4):402-409. doi: 10.1111/acem.13556. Epub 2018 Nov 20. PMID:30118582; PMCID: PMC6378123
  14. Motov S, Mann S, Drapkin J, Butt M, Likourezos A, Yetter E, Brady J, Rothberger N, Gohel A, Flom P, Mai M, Fromm C, Marshall J. Intravenous subdissociative-dose ketamine versus morphine for acute geriatric pain in the Emergency Department: A randomized controlled trial. Am J Emerg Med. 2019 Feb;37(2):220-227. doi: 10.1016/j.ajem.2018.05.030. Epub 2018 May 16. PMID:29807629.
  15. Ekerstad N, Karlson BW, Andersson D, Husberg M, Carlsson P, Heintz E, Alwin J. Short-term Resource Utilization and Cost-Effectiveness of Comprehensive Geriatric Assessment in Acute Hospital Care for Severely Frail Elderly Patients. J Am Med Dir Assoc. 2018 Oct;19(10):871-878.e2. doi:10.1016/j.jamda.2018.04.003. Epub 2018 May 18. PMID: 29784592.
  16. Greene SJ, Butler J, Fonarow GC, Subacius HP, Ambrosy AP, Vaduganathan M, Triggiani M, Solomon SD, Lewis EF, Maggioni AP, Böhm M, Chioncel O, Nodari S, Senni M, Zannad F, Gheorghiade M; ASTRONAUT Investigators and Coordinators. Pre- discharge and early post-discharge troponin elevation among patients hospitalized for heart failure with reduced ejection fraction: findings from the ASTRONAUT trial. Eur J Heart Fail. 2018 Feb;20(2):281-291. doi:10.1002/ejhf.1019. Epub 2017 Oct 17.
  17. Rao MP, Vinereanu D, Wojdyla DM, Alexander JH, Atar D, Hylek EM, Hanna M, Wallentin L, Lopes RD, Gersh BJ, Granger CB; Apixaban for Reduction in Stroke Other Thromboembolic Events in Atrial Fibrillation (ARISTOTLE) Investigators. Clinical Outcomes and History of Fall in Patients with Atrial Fibrillation Treated with Oral Anticoagulation: Insights From the ARISTOTLE Trial. Am J Med. 2018 Mar;131(3):269-275.e2. doi: 10.1016/j.amjmed.2017.10.036. Epub 2017 Nov 6.PMID:29122636.
  18. Schrijver EJM, de Vries OJ, van de Ven PM, Bet PM, Kamper AM, Diepeveen SHA, van Marum RJ, van Strien AM, Anten S, Lagaay AM, Boelaarts L, Bloemers FW, Kramer MHH, Nanayakkara PWB. Haloperidol versus placebo for delirium prevention in acutely hospitalised older at risk patients: a multi-centre double-blind randomised controlled clinical trial. Age Ageing. 2018 Jan 1;47(1):48-55. doi:10.1093/ageing/afx124. PMID: 28985255.
  19. Toft K, Tontsch J, Abdelhamid S, Steiner L, Siegemund M, Hollinger A. Serum biomarkers of delirium in the elderly: a narrative review. Ann Intensive Care. 2019 Jul 1;9(1):76. doi: 10.1186/s13613-019-0548-1. PMID: 31263968; PMCID:PMC6603109.
  20. Banskota S, Healy M, Goldberg EM. 15 Smartphone Apps for Older Adults to Use While in Isolation During the COVID-19 Pandemic. West J Emerg Med. 2020 Apr 14;21(3):514-525. doi: 10.5811/westjem.2020.4.47372. 
14 Aralık 2022 0 yorumlar
0 FacebookTwitterPinterestEmail
GenelTATDakademik

Yaşlı Hastada Kanamalar ve Şok Durumuna Yaklaşım

taradından Çağlar Kuas 21 Kasım 2022
tarafından yazıldı Çağlar Kuas

Giriş

Günümüzde teknoloji çağının gelişen koşullarına paralel olarak, insanların yaşam süreleri artmakta ve bunun sonucu olarak toplum içerisinde yaşlı popülasyon önemli bir oran oluşturmaktadır. Yaşlanmayla birlikte, uzun dönem takip gerektirecek mevcut kronik hastalıkların artması, çoklu ilaç kullanımının yaygınlaşması ve artan travma sıklığı nedeniyle yaşlı popülasyonda kanama ve kanamaya yaklaşım algoritmaları oldukça karmaşık bir hal almaktadır. Yaşlı hastalardaki kanama ve şok yaklaşımı bu yüzden ek dikkat, tetkik ve uygulamalar gerektirebilmektedir.

Yaşlanma ve Hemostaz

Yaşlılarda kanama ve şok yaklaşımının etkin ve doğru yapılmasının temelini, yaşlanmayla birlikte değişen hemostaz mekanizmaların bilinmesi oluşturmaktadır. Yaşlanma ile birlikte trombosit aktivasyonu ve agregasyonu, pıhtılaşma faktörleri, fibrinoliz sistemi, endotel ve kan akımı gibi hemostaz ile ilişkili birçok sistemde yaygın değişiklikler meydana gelmektedir. Yine yaşlanmayla beraber kan viskozitesi artar. Damar endotelinde ateroskleroz başta olmak üzere kan içeriğinin tutunmasını ve birikmesini kolaylaştıracak hasarlar ve bozukluklar oluşur. Kanın şekilli elemanlarının viskoziteyle birlikte derişimleri artar ve birbirlerine tutunup yapışmaları kolaylaşır. Bu değişikliklerin çoğu yaşlı populasyonda tromboza yatkınlık oluşturmakta ve antitrombositer ve antikoagülan tedavi gereksinimi doğurmaktadır. Artan komorbidite insidansı, böbrek fonksiyon bozukluğu, immun disregülasyon ve bu faktörlerin birbirleri ile etkileşimi de yaşlanan populasyonda kanama riskini arttırmaktadır.

Yaşlı hastalarda kanamanın en sık nedenleri arasında; artan çoklu ilaç kullanımları, edinilmiş hemofili A ve von Willebrand sendromu gibi bozukluklar yer almaktadır. Kanama diyatezi olan yaşlı hastaların tedavisinde, trombotik ve kanama riskinin dikkatli dengelenmesi ve altta yatan nedenin tam olarak aydınlatılması oldukça önemlidir.

Yaşlı Hastada Kanama ve Çoklu İlaç Kullanımı

Yaşlı hastalar, hastaneye yatış açısından özellikle yüksek risk taşıyan kırılgan hastaların bir alt grubunu temsil eder. Bu hastalar, genellikle birden fazla komorbiditeye sahiptir ve çoklu ilaç kullanmaktadırlar. Bu ilaçlar arasında; iskemik kalp hastalığının önlenmesi, venöz tromboemboli tedavisi veya atriyal fibrilasyon (AF) ile ilişkili iskemik inmenin profilaksisine yönelik antitrombositer ve oral antikoagülan (OAK) ajanlar sıklıkla bulunmaktadır.

Özellikle konjestif kalp yetmezliği, yüksek tansiyon, koroner arter hastalığı, siroz, malignite, diyabet, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalıklaru (KOAH) ve böbrek hastalıklarının tümü yaşlı erişkinlerde ölüm riskini artırmaktadır. Ek olarak polifarmasi, yaşamsal belirtileri ve ruhsal durumu değiştirebilir, dengeleyici şok mekanizmalarını bozabilir, fizik muayene bulgularını ve travmaya verilen yanıtları karıştırabilir ve kan pıhtılaşma mekanizmalarını değiştirebilir. Bu faktörler nedeniyle, yaşlı hastalar hipovolemik şokun fizyolojik streslerini daha az kaldırabilir ve daha hızla dekompanse olabilir. Gerek artmış komorbidite gerekse çoklu ilaç kullanımı nedeniyle, yaşlı hastalarda gastrointestinal, genitoüriner sistem veya serebral bölgelerde kanama riski artmaktadır.

Özellikle, OAK ile tedavi edilen hastalarda kanama oranı, farklı raporlara göre %1.3 ila %7.2 arasında değişen yıllık insidans oranı ile genel popülasyona kıyasla daha yüksektir. Özellikle intrakraniyal kanama (İKK) ve subdural kanama ciddi ve hayatı tehdit eden komplikasyonlardır. Örneğin, varfarin tedavisine bağlı gelişen İKK riski spontan İKK’ye göre 7-10 kat artar ve OAK alan hastaların yaklaşık %1’inde görülür. OAK kullanan yaşlı hastaların yönetimi oldukça zordur, çünkü bu hastalar hem tromboz hem de kanama açısından yüksek risk altındadır. Aşırı antikoagülasyondan kaçınmak ve bu yaş grubunda dramatik veya ölümcül olabilen hemorajik riski en aza indirmek için yaşlılarda OAK ilacın seçimi, dozu ve izlemi ile ilgili özel hususlar dikkate alınmalıdır. Bu hastalarda özellikle tedavinin başlangıcında INR takibi çok önemlidir. Yaşlı hastalar için özel olarak geliştirilmiş doz algoritmalarının kullanılması, başlangıç ​​döneminde aşırı antikoagülasyonun azaltılmasına olanak tanır. Akut hastalık durumunda veya ilişkili ilaçların değiştirilmesi durumunda INR daha sık izlenmelidir.

Gastrointestinal sistem kanamaları yaşlı popülasyonunda oldukça sık görülen ve yaşam kaybına yol açabilen, kimi zaman neden kimi zaman sonuç olan ciddi bir klinik durumdur. Yaşlanma sürecinde gastrointestinal sistemin mukoza bariyerinde zayıflamalar oluşmaktadır. Koruyucu mekanizmalar yavaşlar ve etkisizleşir. Enfeksiyonlar, maligniteler, beslenme alışkanlıkları, zararlı alışkanlıklar, toksin maruziyetleri zamanla bu bariyeri etkisizleştirir. En büyük etken ise, kuşkusuz sürekli kullanılan ilaçlardır. Özellikle steroidler ve non-steroid antiinflamatuvar ilaçlardır. Koruyucu bariyeri direkt olarak bozarak gastrointestinal sistem kanamalarına nedem olurlar. Yaşlılarda görülen gastrointestinal sistem kanamaların nedenleri Tablo-1’de gösterilmiştir.

Tablo-1: Yaşlılarda gastrointestinal sistem kanamaların nedenleri (Göral V).

Üst GİS kanama

Alt GİS kanama

En sık Eroziv gstrit Divertikülozis
Peptik ülser İskemik kolit
Özofajit/özofagusda ülser Anjiodisplazi
Özofageal/gastrik varis Kolonik tümörler
Gastropati Hemoroid
Mallory-Weiss sendromu
Üst GİS malignite
Az sık Portal hipertansif gastropati Sterkoral ülser veya soliter rektal ülser
Hemorajik pankreatit Radyasyon proktitisi
Aorto-enterik fistül Okkült GİS kanamaları
Hemobilia

Hipertansiyon ilişkili kanamalar ise, eksternal ve internal olarak iki grupta incelenebilir. İntrakranial kanamalar internal, epistaksis ise eksternal kanamalar için örneklerdir. Tansiyon regülasyonu ana yaklaşım olacaktır, fakat hastanın pıhtılaşma engelleyici tedavi alıp-almadığı da ayrıca teyit edilmeli ve gerekiyorsa tedavisi gecikmeden yapılmalıdır.

Kritik durumdaki kanamalı yaşlı hastalarda, önceki işlevsellik düzeyi ve önceden var olan hastalıklar dâhil olmak üzere hastalık öncesi durumlar, değerlendirmeye rehberlik etmede tedaviye karar vermede ve prognozu tahmin etmede kronolojik yaştan daha önemlidir.

Yaşlı Hastada Travma

Artan yaşlı nüfus ve yaşlıların sağlıklı ve aktif bir yaşam sürme fırsatları, geriyatrik travma hastalarının sayısını da belirgin ölçüde artırmaktadır. Yaşlı popülasyon; kognitif bozukluklar, motor güçsüzlük, görme bozukluğu, hareket kısıtlılıkları, kas kitlesinin azalması, denge bozukluğu ve komorbid hastalıkları nedeniyle travmaya daha sık maruz kalmaktadırlar. Genellikle yaşlı olgular sık karşılaştıkları travmalar nedeniyle genç nüfusa göre, daha fazla sıklıkta hastanelerin acil servislerine başvurmaktadırlar.

Yaşlılarda sık görülen travma mekanizmaları incelendiğinde, özellikle düşmeler yaşlılar için majör bir travma nedenidir. Çoğu düşme olgusu aynı seviden ve hastanın yaşamakta olduğu yerde gerçekleşmektedir. Düşmelerde en sık kafa travması %10 ile görülmektedir. Düşmenin şiddeti oluşacak hasarla orantılıdır, fakat yaşlılarda şiddetten bağımsız bir risk söz konusudur. Aynı seviyeden düşmeler genç erişkinlerde genellikle hafif yaralanma ile sonuçlanırken, yaşlılarda ağır yaralanma oranı %30 olarak görülmektedir.

Araç içi ve araç dışı trafik kazaları, yaşlılar için 2. ve 3. en sık görülen travma nedenleridir. Özellikle araç içi motorlu taşıt kazalarında, altta yatan tıbbı bir neden görülebilir. Örneğin; akut koroner sendrom, serebrovasküler olay, epileptik nöbet veya senkop gibi bir durum kazaya neden olabilmektedir. Bu gibi klinik tabloların da travma değerlendirmesiyle eş zamanlı yapılması hayat kurtarıcı olacaktır.

Yaşlılarda azalmış fizyolojik rezerv ve kompansasyon mekanizmalarındaki farklılıklar nedeniyle travmaya bağlı morbidite ve mortalite oranları, genç popülasyona kıyasla daha yüksektir. Azalmış fonksiyonel rezervleri yüzünden yaşlı hastalar, genç erişkinlere göre travma kaynaklı oluşan volüm dalgalanması ve stres yükünü daha zor kompanse ederler. Doku hipoperfüzyonu ve organ yetmezlikleri yaşlı hastalarda daha hızlı gelişebilmektedir. Kusursuz yapılan bu ilk değerlendirmeye rağmen geriyatrik hasta fizyolojisi, doğru tanı konulmasını zorlaştırabilmektedir. Evrensel travma yaklaşım protokolleri ve geleneksel travma skorlama sistemleri çoğunlukla yaşlıları kapsamamakta olup, triyajı yönlendirme ve sağ kalımı tahmin etmede yetersiz kalmaktadır.

Kanıta dayalı çalışmalarda, gerek yapılacak işlemlerin riskli olması, gerek takibin ve uyumun gençlere göre zor olması, gerekse normal değerlerdeki sapmalar nedeniyle sıklıkla yaşlılar çalışmalardan çıkarılmaktadır. Bu da geriyatrik tedavi ve tanı protokollerinde evrensel, tutarlı bir konsensüs sağlanamamasına yol açmaktadır.

Genç erişkinlerin travma değerlendirme prensipleri yaşlılara uygulanabilirse de, dikkat edilmesi gereken ek unsurlar oldukça fazladır. Özellikle çoklu travması olan yaşlı hastalarda gizli şoku belirlemek, organ hipoperfüzyonunu sınırlamak, çoklu organ yetmezliğini önlemek ve sonuçta sağ kalımı iyileştirmek için erken hemodinamik izlem çok önemlidir. Travmaya maruz kalan yaşlı hastada, kas-iskelet, nörolojik, abdominal ve kardiyopulmoner yaralanmanın hızlı bir şekilde tanımlanması, etkin ve hızlı tedavisinin gerçekleştirilmesi sağ kalımı olumlu yönde etkileyecektir.

Klinik Bulguların Değerlendirilmesi: Resüsitasyon ve Birincil Değerlendirme

Yaşlanmayla birlikte ortaya çıkan azalmış fizyolojik rezerv ve gerilemiş fiziksel kapasite gibi durumlar dikkate alınmadığında, geriyatrik popülasyonlardaki kanamalar hayatı tehdit edici bir hal alabilir. Kanamalı yaşlı hastalarda birincil ve ikincil bakının çok yakın zamanlı veya birleştirilerek yapılması gerekebilmektedir. Çünkü yaşlı hastalarda hipotansiyon, ağrı ve taşikardi gibi bulgular ilk etapta kendini göstermeyebilir. Vital bulguların normal olması hekimi hemen rahatlatmamalıdır. Hastanın tedaviye yanıtı ve klinik iyileşmesi göz önüne alınmalıdır. Ek tetkiklerle (ör; baz açığı, laktat düzeyi, kapiller dolum zamanı) durum teyit edilmelidir. Erken tanı ve tedavi, acil serviste morbidite ve mortalite oranlarını en aza indirir.

Dolaşım sisteminin organ hipoperfüzyonu yaratacak düzeydeki yetersizliği şok olarak tanımlanır. Yaşlı hastaların azalmış fizyolojik rezervleri nedeniyle şok ve hipovolemi durumlarında organ fonksiyon bozukluğu riskleri fazladır. Yaşlı hastaların fizyolojik yanıt mekanizmalarının gerilemesi ya da kullanılan ilaçlar (ör; beta blokörler) yüzünden hastanın durumunun değerlendirilmesi karmaşıklaşır. Vital bulgular, kesin objektif göstergeler değildir. Örneğin hipertansiyon hastası olan yaşlıda normotansiyon görülmesi durumu karmaşıklaştıracaktır, zira önemli bir hipovolemi göstergesi olarak yorumlanmalıdır. Bu nedenle vital bulgular daha sık ve hasta bazlı değerlendirilmelidir.

Solunum sıkıntılı veya solunumu risk altındaki yaşlı hastalar için yüksek akımlı oksijen desteğinin geciktirilmemesi elzemdir. Çünkü yaşlı hastaların akciğer kapasitesi ve kompliyans yeteneği azalmıştır. Bu nedenle taşipnesi olan hastaların takibi önem kazanmaktadır zira yaşlı hastalardaki kaslar daha hızlı yorulacaktır. Yaşlı hastalarda zorlu havayolu ihtimali yüksek olduğundan hastanın ilk bakısında endotrakeal entübasyon ve krikotirotomi yönünden de değerlendirilmesi gereklidir. Zor entübasyon göz önüne alınarak varsa video laringoskopiye başvurulması da hasta yararına olacaktır.

Hayatı tehdit eden kanamanın ivedilikle tanımlanması ve kontrolü esastır. Genç erişkinler için nadiren sorun yaratan skalp yaralanmalı kanamalar da yaşlılarda dikkate alınmalı ve hızla kontrol edilmelidir. Özellikle künt batın travmalarında travma odaklı sonografik bakı (FAST) birincil bakıda önemli bir yer edinmeye başlamıştır. Hasta anstabil olmadan önce, solid organ yaralanması ve karın içi serbest sıvıyı erken teşhiste önemli rol oynamaktadır. Hekim becerisi ile kardiyak ultrasonografik değerlendirme de ayrıca eklenebilir. Henüz şok belirtileri oluşmadan yakalanabilecek bir bulgu (ör; azalmış vena kava inferior dolum düzeyi) hayat kurtarıcı olacaktır.

Dikkat edilmesi gereken diğer bir durum da sıvı tedavisidir. Sıvı resüsitasyonu için genç hastalara göre yaşlılarda kısıtlayıcı faktörler daha fazladır. Eksojen verilen sıvı desteğinin kompansasyonu yaşlılarda azaldığı için, akciğerlerin sıvı yüklenmesi ve pulmoner ödem gelişme ihtimali daha yüksektir. Bu durumların dışında masif volüm kayıplı kanamalara direkt olarak kan ürünleri ile müdahale önerilmektedir. Antikoagülasyonun hızla tersine çevrilmesi önemlidir. Yaşlı hastalarda antitrombositer ve oral OAK ajanlar sıklıkla kullanılmakta olup, hekimin işini zorlaştırmakta ve klinik olarak hareket alanını daraltmaktadır.

Sıvı tedavisine rağmen yanıt alınamayan hastalar için pozitif inotropik ilaçlar (dopamin, dobutamin ve noradrenalin) tercih edilebilir. Azalmış böbrek foksiyonu nedeniyle noradrenalinin renal arter stenozu oluşturma ihtimali yaşlı hastalarda dikkat gerektiren konulardandır. Diğer yandan dopaminin taşikardi yan etkisi ise, taşiartimisi olan hastalarda dikkat gerektirir. Sıvı tedavisine yanıt alınamayan şok tablolarında geriyatrik hasta popülasyonuna; genç erişkinlere göre daha sıklıkla çoklu pozitif inotrop ilaç verilmesi gerekmektedir.

Hemorajik şokta ölümcül triad olarak tanımlanan koagülopati, asidoz ve hipotermi sarmalının erken ve etkin olarak kırılması resusitasyonun temelini oluşturmaktadır. Metabolik asidozun temel nedeni doku hipoperfüzyonu ve sonrasında anaerobik metabolizma ile açığa çıkan laktik asittir. Doku kanlanması ve hücre metabolizması yaşlı hastalarda daha yavaş olduğundan, yaşlı hastanın şok durumunda metabolik asidoza girme eğilimi daha belirgindir. Doku perfüzyonunun sağlanması, aerobik metabolizmanın desteklenmesi oldukça önemlidir.

Yaşlılarda cilt incedir ve cilt altı doku miktarı da azalmıştır. Bu nedenle yaşlılarda termoregülasyonun sürdürülmesi zorlaşır. Yaşlı hastalarda kanama ile mücadele de termodinaminin sağlanması önemlidir. Hastanın mutlaka üzerinin örtülmesi gereklidir. Sıvı tedavisinde kullanılan sıvılar ise, vücut sıcaklığına kadar ısıtılarak verilmelidir.

Antikoagülan-Antiagregan Etkisindeki Kanamalı Yaşlı Hastalarının Yönetimi

Yaşlı hastalarda gençlere göre antikoagülan kullanımı yaygındır. Yaşlı hastalarda kanama varlığında, antikoagülasyonun geri döndürülmesi esas hedeflerdendir. Kanama kontrolünün yanı sıra koagülasyonun desteklenmesi de oldukça önemlidir. Yaşlı hastalarda OAK’lar yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu ilaçların başında gelen Warfarin dar terapötik etki aralığına sahiptir ve sık INR takibi gerektirmektedir. Birçok fizyolojik etken, çevresel koşul, besin ve ilaçtan etkilenmektedir. Herhangi bir etkinlik ya da doz değişiminde hayatı tehdit edebilmektedir. Bu nedenle acil servise ilaç kaynaklı kanama başvurularının en sık nedeni warfarindir.

Yakın zamanda rutin laboratuvar tetkiki gerektirmeyen OAK’lar da kullanıma girmiştir ve hastalar için konforu bir miktar artırmışlardır. Ayrıca ilaç etkileşimleri de warfarine göre azdır. Direkt trombin inhibitörü: Dabigatran, faktör Xa inhibitörleri: Rivaroksaban, Apiksaban ve Edoksaban bunlardan başlıcalarıdır. Warfarine karşı genellikle üstün olan bu ilaçların en önemli dezavantajları böbrek klirensine bağımlı olmalarıdır (Tablo- 2).

Tablo-2: Yeni nesil oral antikoagülan ilaçların farmakokinetik ve toksikokinetik özellikleri (Karcioglu O ve ark).

İlaç

Dabigatran Rivaroksaban Apiksaban Edoksaban
Pik zamanı 1-2 saat (besinlerle etkileşir, süre uzar) 2-4 saat 1-4 saat 1-2 saat

Yarılanma ömrü

12-17 saat 5-13 saat 10-15 saat 9-11 saat

Etki süresi

2,5-3 gün 1-2 gün 1,5-3 gün 1,3-2 gün
Metabolizma

Karaciğer

CYP3A4

CYP3A5

CYP2J2 enzim sistemi

CYP3A4

enzim sistemi

Atılım

İdrar İdrar, gayta, İdrar, gayta, safra İdrar

Böbrek eliminasyon hızı

80% 33% 20% 50%

Diyalize ile atılım

Evet Hayır Hayır Hayır

Antidot

Idarucizumab Andexanet Andexanet Andexanet

Takip için önerilen test

Thrombin zamanı (TT) Anti-Xa

Antikoagülan etkinin engellenmesi için taze donmuş plazma (TDP), K vitamini ve protrombin kompleks konsantresi (PCC) kullanılmaktadır. TDP kullanımı yaşlılar için volüm yükü oluşturabileceği için, öncelikle PCC ve K vitamini tercih edilmektedir. PCC içerisinde dört faktör (II, VII, IX ve X) bulunmaktadır. K vitamininin etkisi ise geç başladığından, akut tedavide etkisi kısıtlıdır. En doğru kullanım yeri faktörlerin replasmanına rebound INR artışı oluşmaması için kullanılmasıdır. Dabigatran, protein bağlanması düşük olduğundan serbest dolaşır ve diyaliz ile atılabilir. Faktör Xa inhibitörleri ise proteine sıkı bağlandıklarından diyaliz ile eliminasyonları zordur. Antiagregan tedavi altındaki kanamalı hastalar için ise ilk tedavi önerisi trombosit afarezi ya da havuz trombositlerdir.

Yaşlı hastalarda var olan ilaç etkinliği nedeniyle kanama zamanı uzayacaktır. Hekim bu konuda uyanık olmalı ve tampon, turnike uygulamalarının yanı sıra cerrahi onarım imkanı olan hastalar için ilgili branş konsültasyonunu ya da ilgili merkez sevkini geciktirmeden yapmalıdır. Volüm kaybı fazla olan hastalar için serum fizyolojik ve ringer laktat dönüşümlü tercih edilmelidir. Etkin damar yolu sağlanmalı, pozitif inotroplar ile tedavi desteklenmelidir. Sıvı kolloidler de gereklilik halinde tercih edilebilir. Hasta kesinlikle sık monitörizasyon ile takip edilmelidir.

Yaşlı Hastada Hipovolemik Şok

Kanamaya bağlı olarak gelişen hemorajik şok; hipovolemik şokun en sık nedenidir. Hipovolemik şok tüm yaş gruplarında olduğu gibi, yaşlı popülasyonda da erken tanınması ve tedavi edilmesi gereken, ciddi mortalite nedenleri arasında yer almaktadır. Yaşlılarda hemorajik şoka karşı vücudun geliştirdiği kompansasyon mekanizmaları çoğu zaman yetersiz kaldığından, mortalite ve morbitide oranları oldukça yüksek tespit edilmektedir. Özellikle yaşlılar hipovolemiyi tetikleyebilen dehidratasyona daha duyarlı olduklarından, kanama kaynaklı düşük kan hacmine sahip olmayı iyi tolere edemezler. Bu duruma katkı sağlayan nedenlerin başında yaşa bağlı fizyopatolojik farklılıkların yanı sıra, yukarıda bahsedilen yandaş hastalıkların varlığı ve çoklu ilaç kullanımı yer almaktadır. Geriyatrik popülasyonda şok tablosunun tanısı ve yönetilmesi çok daha zordur.

Travmatik yaralanmaları olan kanamalı hastaların ciddiyetini değerlendirmek ve ölüm oranını tahmin etmek için çeşitli puanlama sistemleri kullanılmaktadır. Bununla birlikte, bu puanlama araçlarının çoğu, hesaplamaların karmaşık olmaları veya ayrıntılı klinik ve laboratuvar bilgilerinin gerekli olması nedeniyle acil serviste (AS) ilk kullanım için elverişsizdir. Bu puanlama sistemlerinden biri olan şok indeksi (SI), hesaplanmasının oldukça kolay olmasından dolayı acil servislerde tercih edilen ve sıkça kullanılan bir hesaplama aracıdır. Kalp atış hızının (HR) sistolik kan basıncına (SKB) bölünmesiyle hesaplanan şok indeksi, özellikle travma hastalarında mortalite ve yaralanma şiddetini tahmin etmede yararlı olan hemodinamik stabilitenin bir ölçüsüdür. Şok indeksi birimsiz ölçü olup, normal aralığı 0.5-0.7 olarak kabul edilmektedir. Ancak bazı yazarlar 0.9’a kadar kabul edilebilir olduğunu öne sürmektedir. 1.0’a yaklaşan değerler, kötüleşen hemodinamik durumun ve şokun önemli bir göstergesidir. Şok indeksindeki yükselme, kalp hızı ve SKB normal sınırlar içinde olsa bile azalan sol ventrikül diyastol sonu basıncı ve dolaşım hacmi ile ilişkilendirilmiştir. Şok indeksinin hesaplanması kolaydır, ancak geriatrik popülasyonlar için doğruluğu tartışmalıdır. Kanamalı hastalarda prognostik değeri iyileştirmek için şok indeksine ek olarak farklı hesaplamalara ihtiyaç duyulmuştur. Bu doğrultuda modifiye şok indeksi (MSI) ve yaşa bağlı şok indeksi gibi iki yeni tanım geliştirilmiştir. MSI; kalp atış hızının ortalama arter basıncına (MAP) bölünmesiyle hesaplanır (MSI=HR/ MAP). Yaşa bağlı şok indeksi ise, yaş ile şok indeksinin çarpılmasıyla (yaş × SI) bulunur. Modifiye şok indeksinin, klasik şok indeksine göre avantajı şudur. Diyastolik kan basıncı (DKB), aynı zamanda hastalığın klinik şiddetini belirlemek için kullanıldığı için, modifiye şok indeksi yalnızca SKB’den çok MAP’nı dahil etmek için geliştirilmiştir. Tablo-3’ de şok indeksinin varyasyonları ve hesaplamaları gösterilmiştir.

Kim SY ve arkadaşları tarafından geriyatrik travma hastalarının mortalitesini tahmin etmede SI, MSI ve yaş SI’nin istatistiksel gücünü araştırmak için, 45.880 hasta üzerinde yapılan bir çalışmada; yaşa bağlıy şok indeksinin, acil servislere başvuran geriatrik travma hastalarında hastane içi mortaliteyi belirlemede SI veya MSI’dan daha iyi tahmin etme gücü gösterdiği rapor edilmiştir.

Tablo-3. Şok indeksinin varyasyonları ve hesaplamaları (Kim SY ve ark).

Şok indeksi (SI)

HR/SKB

Modifiye şok indeksi (MSI)

HR/MAP

Yaşa bağlı şok indeksi (yaş SI)

Yaş × (HR/SKB)

Ortalama arter basıncı (MAP)

(SKB + [2x DKB]) / 3.

Hemorajik şok hızla ölümcül olabilir. Birincil amaç kanamayı durdurmaktır. Öte yandan, hastalar ciddi hemorajik şokta olduklarında, intravenöz kristalloidlerin ve mümkünse kan ürünlerinin kullanılması hayat kurtarıcı olabilir. Resüsitasyon için en iyi yöntemin (ne tür sıvı, ne kadar miktar, ne zaman ve ne kadar hızda olduğu) hangisi olduğu konusunda belirsizlikler devam etmektedir. 7-8 g/dl’lik bir hemoglobin seviyesi, doku hipoksisi için risk faktörü olmayan kritik hastalarda transfüzyon için uygun bir eşiktir. Aktif olarak kanaması olan hastalar, yaşlılar veya miyokard enfarktüsü riski taşıyan kişiler için hemoglobin düzeyini 10 g/dl’de tutmak makul bir hedeftir. Ayrıca aktif kanamalı hastalarda hemoglobin konsantrasyonu tek terapötik rehber olmamalıdır. Bunun yerine tedavide, intravasküler hacmi ve yeterli hemodinamik parametreleri düzeltme amaçlanmalıdır.

Sonuç

İleri yaş, travma hastalarında dikkat edilmesi gereken bir triyaj kriteridir. Acil servis hekimi yaşlı travma hastalarında normal vital bulgular altında bile şok ihtimalini gözetmelidir. Masif kan kayıplı hastalarda kan ürünleriyle resüsitasyona başlanması gerekebilir. Hipotermi riski yaşlılarda daha yüksektir.

Kaynaklar

  1. McLean AJ, Le Couteur DG. Aging biology and geriatric clinical pharmacology. Pharmacol Rev. 2004;56(2):163-84.

  2. Ellis G, Sevdalis N. Understanding and improving multidisciplinary team working in geriatric medicine. Age Ageing. 2019;48(4):498-505.

  3. Gold G, Büla C, Lang PO, Chassagne P. [Geriatric medicine]. Rev Med Suisse. 2018;14:39-41.

  4. Alshibani A, Singler B, Conroy S. Towards improving prehospital triage for older trauma patients. Z Gerontol Geriatr. 2021;54(2):125-9.

  5. Eagles D, Godwin B, Cheng W, et al. A systematic review and meta-analysis evaluating geriatric consultation on older trauma patients. J Trauma Acute Care Surg. 2020;88(3):446-53.

  6. Lowe JA, Pearson J, Leslie M, Griffin R. Ten-Year Incidence of High-Energy Geriatric Trauma at a Level 1 Trauma Center. J Orthop Trauma. 2018;32(3):129-33.

  7. Rogers FB, Morgan ME, Brown CT, et al. Geriatric Trauma Mortality: Does Trauma Center Level Matter? Am Surg. 2021;87(12):1965-71.

  8. Singh M, Askari R, Stopfkuchen-Evans M. Enhanced Recovery After Surgery: Are the Principles Applicable to Adult and Geriatric Acute Care and Trauma Surgery? Anesthesiol Clin. 2019;37(1):67-77.

  9. Wycech J, Fokin AA, Katz JK, Viitaniemi S, Menzione N, Puente I. Comparison of Geriatric Versus Non-geriatric Trauma Patients With Palliative Care Consultations. J Surg Res. 2021;264:149-57.

  10. Pani A, Pastori D, Senatore M, et al. Clinical and pharmacological characteristics of elderly patients admitted for bleeding: impact on in-hospital mortality. Ann Med. 2020;52 (7):413-422.

  11. Hawkes MA, Rabinstein AA. Anticoagulation for atrial fibrillation after intracranial hemorrhage: a systematic review. Neurol Clin Pract. 2018;8(1):48–57.

  12. Hartholt KA, Lee R, Burns ER, van Beeck EF. Mortality From Falls Among US Adults Aged 75 Years or Older, 2000-2016. Jama. 2019;321(21):2131-3.

  13. Hoffman GJ, Liu H, Alexander NB, Tinetti M, Braun TM, Min LC. Posthospital Fall Injuries and 30-Day Readmissions in Adults 65 Years and Older. JAMA Netw Open. 2019;2(5):e194276.

  14. Mizushima Y, Ueno M, Watanabe H, Ishikawa K, Matsuoka T. Discrepancy between heart rate and makers of hypoperfusion is a predictor of mortality in trauma patients. J Trauma. 2011;71(4):789-92.

  15. Inohara T, Xian Y, Liang L, et al. Association of intracerebral hemorrhage among patients taking non-vitamin K antagonist vs vitamin K antagonist oral anticoagulants with in-hospital mortality. JAMA. 2018; 319(5): 463–473.

  16. Kim SY, Hong KJ, Shin SD, et al. Validation of the Shock Index, Modified Shock Index, and Age Shock Index for Predicting Mortality of Geriatric Trauma Patients in Emergency Departments. J Korean Med Sci. 2016;31(12):2026-2032.

  17. Karcioglu O, Yilmaz S, Afacan G, Ersan E, Abuşka D, Zengin S, Ozkaya B, Hosseinzadeh M, Yeniocak S. An Update of the Efficacy and Comparative Characteristics of Direct (New) Oral Anticoagulants (DOACs). Cardiovasc Hematol Agents Med Chem. 2022;20(2):114-124.

  18. Karcioglu O, Zengin S, Ozkaya B, Ersan E, Yilmaz S, Afacan G, Abuska D, Hosseinzadeh M, Yeniocak S. Direct (New) Oral Anticoagulants (DOACs): Drawbacks, Bleeding and Reversal. Cardiovasc Hematol Agents Med Chem. 2022;20(2):103-113.

  19. Göral V. Yaşlılarda Görülen GİS Kanamaları ve Antikoagülan Kullanımında Dikkat Edilmesi Gereken Durumlar. Güncel Gastroenteroloji Dergisi.2016;67-74.

 

21 Kasım 2022 0 yorumlar
0 FacebookTwitterPinterestEmail
GenelTATDakademik

Yaşlı Hastada Kalça Kırıklarının Yönetimi

taradından Çağlar Kuas 15 Ekim 2022
tarafından yazıldı Çağlar Kuas

Zayıf kemik yapıları, mevcut komorbid ve kronik hastalıkları, kullanılan ilaçların yan etkileri ve azalmış denge duyuları nedeniyle geriatrik hastalar düşmelere karşı daha duyarlıdırlar. Genç erişkinlerle karşılaştırıldığında, travmaya maruz kalan yaşlı bireylerde mutlak mortalite oranı daha yüksektir (1). Kalça kırıkları yaşlılarda sık karşılaşılan bir durum olup, yüksek oranda morbidite, mortalite ve sağlık harcaması ile ilişkilidir.

Sınıflama

Kalça eklemi, asetabulum ve femur başından oluşan bir eklemdir. Femur boynu, femur başını femur şaftının proksimal kısmına bağlar ve intertrokanterik bölgeye yapışır. “Kalça kırığı” terimi, bu konumların herhangi birindeki kırıklar için kullanılır. Bu yazıda yaşlı hastada kalça kırıklarından ve pelvisin frajilite kırıklarından bahsedilecektir.

Kalça kırıkları anatomik lokasyona ve kırık tipine göre sınıflandırılır. Genel kategoriler, intrakapsüler (femur boynu ve başı) ve ekstrakapsüler (intertrokanterik ve subtrokanterik) kırıkları içerir. İntrakapsüler kırıklarda kaynamama veya yanlış kaynama oranı ve femur başında avasküler nekroza yol açma olasılığı daha yüksektir. Femur boyun kırıkları intrakapsülerdir. Femur boynunun zayıf kan akımı, avasküler nekroz gibi komplikasyon riskini artırır. Kırıklı çıkığın varlığı bu riskleri daha da artırmaktadır. Ekstrakapsüler bölge, femur boynundan küçük trokanterin hemen distalindeki alan olarak tanımlanır. İntertrokanterik kırıklar ekstrakapsülerdir ve bu nedenle kan akışının kesilmesiyle ilgili komplikasyon riski daha düşüktür; ancak yer değiştirme riski altındadır. Subtrokanterik kırıklar, intramedüller çiviler (veya çubuklar) gibi implant cihazlarına daha fazla ihtiyaç duyar ve femurun bu kısmının maruz kaldığı yüksek stresler nedeniyle daha yüksek implant başarısızlığı oranlarına sahiptir (2).

Yaşlı bireylerde minör pelvik kırıklar ya düşük enerji mekanizmaları ya da osteoporotik kemikte tekrarlayan stresler (yetersizlik kırıkları) sonucu oluşur. Bu kırıklar deplase veya non-deplase olabilirler ve genellikle pelvisin hem anterior hem de posterior elemanlarını içerirler. Bu yaralanmalara “pelvisin frajilite kırıkları” da denir. Bu tür kırıklar esas olarak ramus pubis ve sakral kanat kırıklarından oluşur. Pelvik kırıklar, yaştan bağımsız olarak tüm iskelet yaralanmalarının yaklaşık %3’ünü temsil eder; bununla birlikte, özellikle yaşlı hastalardaki minör pelvik kırıklarla ilgili veriler sınırlıdır (3). Bu yaralanmalar için risk faktörleri osteoporoz için olanlara benzerdir (ileri yaş, önceki pelvik kırık, glukokortikoid tedavisi, düşük vücut ağırlığı, sigara ve aşırı alkol alımı). Ek risk faktörleri arasında; pelvik radyasyon öyküsü, Paget hastalığı, romatoid artrit, multipl miyelom, kronik böbrek hastalığı ve diyabet yer alır (4). Pelvik frajilite kırıkları en sık pubik kolları içerir ve major pelvik travmanın aksine izole olarak ortaya çıkabilir. Sakral frajilite kırıkları ise, en sık sakral kanatları (tek veya iki taraflı) içerir (5). Bu yaralanmalar nadiren tek başına meydana gelir hastaların %88’inde eş zamanlı olarak ramus pubis, parasimfizyal ve/veya iliak krest frajilite kırıkları vardır (6).

Travma Mekanizmaları

Kalça kırıkları, düşen yaşlı erişkinlerde ortaya çıkma eğilimindedir. Bu hastalar arasında birkaç olası yaralanma mekanizması vardır:

  • Doğrudan yan kalça üzerine düşme
  • Hastanın ayağı sabitken vücudun dönme hareketi yapması
  • Daha sonra düşmeye neden olan bir yorgunluk (frajilite) kırığının aniden kendiliğinden tamamlanması

Daha genç bireylerde, kalça kırıkları genellikle motorlu taşıt çarpışması veya yüksekten düşme gibi büyük travmaların bir sonucu olarak ortaya çıkar. İlişkili iç ve ortopedik yaralanma insidansı yüksektir (7, 8). Yaşlı yetişkinler arasında, trokanterin izole kırıkları doğrudan travmadan (ör; düşme) meydana gelebilir, ancak aynı zamanda patolojik kırıklarla da ilişkilendirilmiştir.

Acil Servis Yönetimi

Kalça kırığı olan hastanın acil servis değerlendirmesi; hastanın stabilizasyonu, uygun laboratuvar testlerinin istenmesi, yeterli analjezi sağlanması ve ortopedi konsültasyonu ile hastane yatışının sağlanması üzerine odaklanmalıdır (9).

İntravenöz opioidler genellikle şiddetli ağrısı olan hastalar için başlangıçta gereklidir ve daha hızlı rahatlama sağlar, ancak intramuskuler veya oral ilaçlar da kullanılabilir. Bununla birlikte, birçok yaşlı erişkin hasta, opioidlerin potansiyel olarak tehlikeli yan etkilerine (ör; solunum depresyonu) karşı daha duyarlıdır ve bu nedenle, genç yetişkinler için kullanılandan daha küçük dozlarla başlamak ve gerektiğinde titre etmek en iyisidir (10). Kaynaklar mevcutsa bölgesel sinir blokları ağrıyı azaltmada ve opioidlerin neden olduğu sedasyonu ve diğer olası komplikasyonları en aza indirmede oldukça etkilidir.

Kanama riski nedeniyle başvuru sırasında kan grubu ve cross match için kan alınmalıdır. Kan transfüzyonu veya diğer müdahaleler için ihtiyaç belirlenirken komorbiditeler (ör; iskemik kalp hastalığı) dikkate alınmalıdır. Bilişsel bozulma iyileşmeyi engelleyebileceğinden, hastalar geldiğinde bilişsel işlevi ve olası bozulmayı değerlendirmek ve hastanede kaldıkları süre boyunca bunları yeniden değerlendirmek önemlidir (11).

Özellikle düşme sırasında yaralanan yaşlı erişkin hastalarda, klinisyen düşme nedenini (ör; senkop) belirlemek için dikkatli bir öykü almalı ek yaralanmaları (ör; kafa içi kanama, servikal omurga) aramak için kapsamlı bir fizik muayene yapmalıdır. Derin ven trombozu ve yara enfeksiyonuna karşı profilaksi akılda bulundurulmalıdır. Sistematik bir derleme, ameliyattan önce ne cilt ne de iskelet traksiyonunun ağrıyı azaltmada veya kalça kırığı redüksiyonunun kolaylığını veya kalitesini iyileştirmede herhangi bir fayda sağlamadığı sonucuna varmıştır (12). Amerikan Ortopedik Cerrahlar Akademisi de preoperatif traksiyon önermemektedir (13).

Semptomlar ve Muayene Bulguları

Femur boyun kırığı olan yaşlı yetişkinler genellikle düşmeden önce veya sonra ani başlayan kalça ağrısı ve yürüyememe durumu tanımlar. Deplase bir kalça kırığı genellikle önemli miktarda kasık ağrısına neden olur, bacak dışa dönük ve kısalmış görünebilir. Kırık intrakapsüler olduğu için, tipik olarak çok az ekimoz vardır. Femur boyun kırıklarının aksine, intertrokanterik kırıklar ekstrakapsülerdir ve yaralanmadan itibaren geçen zamana bağlı olarak önemli ekimoz mevcut olabilir. Uylukta büyük miktarda kan kaybedilebilir ve hemodinamik durum yakından izlenmelidir. Hastada trokanterik alan üzerinde lokal hassasiyet olacaktır, ancak distal femur şaftı veya pelvis üzerinde hassasiyet olmamalıdır. Bu tür bulgular ek yaralanmaları düşündürür.

Frajilite kırıklarında belirgin bir travma öyküsü olmayabilir ve hasta belirsiz diz, kalça, kasık veya uyluk ağrısından şikayet edebilir. Tanı genellikle başlangıçta atlandığından veya geciktiğinden, hastalar haftalarca veya aylarca kalıcı semptomlara sahip olabilir. Hastalar bel ağrısı veya kasık ağrısından şikayet edebilir ve sıklıkla dejeneratif disk hastalığı, spinal stenoz veya lomber spondiloz gibi tanılarla yanlış tanı konur (14).

Özellikle yaşlı erişkin hastalarda, klinisyen herhangi bir düşmenin (ör; senkop, inme) nedenini belirlemeli, ek ortopedik ve iç yaralanmaları değerlendirmeli ve belirtildiği gibi tedaviyi başlatmalıdır.

Görüntüleme

Kalça kırığı şüphesi olan tüm hastalarda, maksimal iç rotasyonlu ön-arka (AP) grafi ve lateral grafide dahil olmak üzere kalçanın düz radyografileri alınmalıdır. Etkilenmemiş kalça ile karşılaştırma yardımcı olabilir ve bu nedenle sıklıkla bir AP pelvis grafisi çekilir.

İlk radyografiler tanısal değilse, ağrı ve klinik şüphe yüksekse veya hasta yüksek risk altındaysa gizli bir kırığın varlığını belirlemek için ileri görüntüleme gereklidir. İleri görüntüleme için manyetik rezonans görüntüleme (MRG) tercih edilen tekniktir. MRG, daha erken kırık tespiti ve radyasyona maruz kalmama avantajlarına sahiptir. MRG hazır değilse bilgisayarlı tomografi (BT) kullanılabilir (13, 15-18). BT, MRG’den daha hızlıdır, genellikle daha kolay erişilir, daha ucuzdur ve daha az kontrendikasyona sahiptir. BT taraması normalse ancak gizli kalça kırığı için klinik endişe devam ederse, MRG yapılabilir. Kemik taraması başka bir seçenektir, ancak bir yaralanmanın ardından teşhis bulgularının ortaya çıkması 72 saate kadar uzayabilir.

Düz radyografilerin pelvik frajilite kırıkları için duyarlılığı sınırlıdır. Çalışmalar, %4,4-23 arasında değişen tanı atlama oranlarını bildirmektedir (19-21). BT’nin minor pelvik kırıklar için duyarlılığı da sınırlıdır. BT ve MRG’yi karşılaştıran bir çalışma, BT’nin gizli pelvik kırıklar için %77 ve gizli sakral kırıklar için %66 duyarlılığı olduğunu bildirilmiştir. MRG, yaşlı erişkin hastalarda minor pelvik kırıkları değerlendirmek için altın standart olmaya devam etmektedir. MRG için bildirilen duyarlılıklar gizli pelvik kırıklar için %96,3 ve gizli sakral kırıklar için %98,6’dır (22). SPECT görüntüleme, MRG ile görüntülenemeyen hastalarda (ör; kalp pili, MRG uyumlu olmayan koiller ve stentler, klostrofobik) kabul edilebilir bir alternatiftir.

Komplikasyonlar

Enfeksiyon ve tromboembolizm, profilaksi verilmesi gereken, kalça kırıkları ile ilişkili potansiyel olarak yaşamı tehdit eden komplikasyonlardır. Femur boyun kırıkları, ekstrakapsüler kalça kırıklarına kıyasla nispeten yüksek bir komplikasyon oranına sahiptir. Cerrahi onarımı takiben olası komplikasyonlar enfeksiyon, kronik ağrı, çıkık, kaynamama, avasküler nekroz (AVN) ve travma sonrası artritik değişiklikleri içerir. Hastanın yaşı, kemik yoğunluğu, kırık deplesyonu, kırık parçalanması, redüksiyon kalitesi ve protez cihazı ve konumu dahil olmak üzere bir dizi faktör kaynamama riskini belirler. Kaynamama veya redüksiyon kaybı, ameliyattan sonra asla tam olarak çözülmeyen veya bir iyileşme döneminden sonra artan kasık, kalça veya uyluk ağrısı ile kendini gösterebilir. AVN gelişimini taramak için ameliyattan sonra en az üç yıl boyunca periyodik olarak radyografiler alınmalıdır. Deplase kırığı olan hastalar en büyük risk altındadır (23). AVN ve kaynamama oranları intertrokanterik kırıklarda femur boyun kırıklarına göre daha düşüktür (24). Bununla birlikte, intertrokanterik kırıklarda genel mortalite ve fonksiyonel sonuç genellikle daha kötüdür.

Tedavi

Erken mobilizasyon, pelvik kırıklardan kaynaklanan komplikasyonları azaltmanın önemli bir bileşenidir. Kırık öncesi ambulatuvar olan hastalar, yaralanma öncesi aktivite seviyelerini mümkün olduğunca erken dönemde eski haline getirmek amacıyla tipik olarak cerrahi müdahale ile agresif bir şekilde tedavi edilmelidir. İyi ağrı kontrolü ile ameliyatsız tedavi, yatalak hastalar için en iyi yaklaşım olabilir.

Femur boyun kırıklarında, uygun cerrahi adayları için en iyi tedavinin internal fiksasyon ile açık redüksiyon mu yoksa artroplasti mi olduğu konusunda tartışmalar devam etmektedir. Genel olarak, deplase olmayan femur boyun kırıkları tipik olarak vida fiksasyonu ile tedavi edilir ve deplase femur boyun kırıkları artroplasti ile tedavi edilir (25). Artroplasti ile tedavi edilen hastalarda yeniden ameliyat oranları önemli ölçüde daha düşüktür. Mortalitede veya önceki yerleşim statüsünün yeniden kazanılmasında herhangi bir farklılık tespit edilmemiştir. Total veya kısmi kalça artroplastisi ile tedavi, daha erken iyileşmeye izin verir ve avasküler nekroz ve kaynamama riskini azaltabilir. İntertrokanterik kırıklar için tipik olarak kayan kalça vidası veya intramedüller kalça vidası kullanılır (25, 26).

Ameliyat-dışı tedavi genellikle güçten düşmüş hastalar için uygulanabilir ancak stabil, çökme kırığı olan hastalarda makul olabilir (27). Klinisyenler bu tür bir yönetimin makul olduğu, ancak 70 yaşın üzerindeki ve sağlık durumu kötü olan hastalarla sınırlandırılması gerektiği sonucuna varmıştır.

Ameliyatsız yönetim genellikle aşağıdaki durumlarda uygundur;

  • Hafif ağrısı olan ayaktan veya demanslı hastalar
  • Eski yer değiştirmemiş veya çökme kırıkları ve hafif ağrısı olan hastalar
  • Major, düzeltilemez komorbid hastalığı olan stabil olmayan hastalar
  • Ölümcül bir hastalığın son aşamasındaki hastalar

Çoğu trokanterik kırık, önemli yer değiştirme (>1 cm) olmadığı sürece, ameliyatsız tedavi ile iyileşir. Hasta genellikle 3-4 hafta ağırlık taşımamalıdır. Birçok hasta, yaralanmayı takiben iki ila üç ay içinde tam aktiviteye geri dönebilir.

Pelvis frajilite kırıklarında hasta mobil olduğu sürece derin ven trombozu için profilaktik medikal tedavi gerekli değildir. Aksi takdirde standart profilaksi verilmelidir. Pelvis frajilite kırıkları için invaziv tedavi (ör; sakroplasti ve ramoplasti) tanımlanmıştır ancak iyi çalışılmamıştır (4, 28). Rommens ve Hofmann, belirli tedavilerin yönetimi ve etkinliği ile ilgili çalışmalarda yaygın olarak kullanılmaya başlanan pelvis frajilite fraktürleri (PFF) için bir sınıflandırma şeması önermişlerdir.

Bu şemanın basitleştirilmiş bir versiyonu aşağıdaki gibidir.

  • PFF tip I: Yalnızca anterior pelvik halka kırıkları, tek taraflı veya iki taraflı
  • PFF tip II: Non-deplase posterior yaralanmalar, anterior pelvik halka yaralanması olan veya olmayan,
  • PFF tip III: Anterior pelvik halka yaralanması ile birlikte deplase tek taraflı posterior yaralanma
  • PFF tip IV: Deplase bilateral posterior yaralanmalar

Posterior yaralanma sakrum, ilium veya iliosakral bölgeleri içerebilir. Kırığın yer değiştirmesi (deplase olması), tip I ve II ile tip III ve IV arasında ayrım yapan temel özelliktir. Çoğu klinisyen pelvis (PFF) tip III ve IV frajilite kırıkları ve konservatif tedavi ile iyileşmeyen tip II kırıklar için cerrahi tedavinin gerekli olduğu konusunda hemfikirdir (29, 30).

Pelvik kırığı olan yaşlı erişkin hastaların çoğunluğunun ağrı kontrolü ve fizik tedavi için hastaneye yatırılması gerekir. Ancak hasta hareket edebiliyorsa ve ağrısı yeterince kontrol altına alınıyorsa, evde iyi bir destek sistemine sahip olmaları ve yakın tıbbi takiplerinin ayarlanması şartıyla bir rehabilitasyon merkezine veya eve taburcu edilebilir.

Özet ve Öneriler

  • Kalça kırıkları dünya çapında yaygındır ve yaşlı erişkinlerde ölüm ve majör morbidite riskini önemli ölçüde artırır.
  • Kalça kırıkları anatomik yerleşim ve kırık tipine göre sınıflandırılır. Genel kategoriler, intrakapsüler (femur boynu ve başı) ve ekstrakapsüler (intertrokanterik ve subtrokanterik) kırıkları içerir. İntrakapsüler kırıklar, kan akışı daha kolay bozulduğu için femur başında kaynamama, yanlış kaynama ve avasküler nekroz oranları daha yüksektir.
  • Kalça kırığı olan hastanın ilk yönetimi öncelikle yeterli analjezi sağlamak ve bir ortopedi cerrahına danışmaktan oluşur. Bölgesel sinir blokları etkili olabilir.
  • Tromboemboli ve enfeksiyona karşı profilaksi değerlendirilmelidir.
  • Kalça kırığı şüphesi olan tüm hastalarda, maksimal iç rotasyonlu ön-arka (AP) grafi ve lateral grafi de dahil olmak üzere, kalçanın düz radyografileri alınmalıdır. Etkilenmemiş kalça ile karşılaştırma yardımcı olabilir ve bu nedenle sıklıkla bir AP pelvis grafisi çekilir. Düz radyografiler tanısal değil veya klinik şüphe yüksekse, gizli bir kırık olup olmadığını belirlemek için MRG en iyi görüntüleme yöntemidir.
  • Yaşlı erişkinlerdeki minor pelvik kırıklar ya düşük enerji mekanizmalarını ya da osteoporotik kemikte tekrarlayan stresleri içerir (frajilite kırıkları). Pelvik frajilite kırıkları en sık olarak pubik kolları tutar ve izole olarak ortaya çıkabilir. Sakral frajilite kırıkları en sık olarak tek taraflı veya iki taraflı sakral kanatları içerir ve genellikle ramus pubis ve/veya iliak krestin frajilite kırıkları ile birlikte bulunur.
  • Sakral ve pelvik frajilite kırıkları sıklıkla gözden kaçar. Yeni veya kalıcı ağrı veya pelvis, kalça veya kasık bölgesinde fokal kemik hassasiyeti, bacak uzunluğu farklılığı veya alt ekstremitelerden herhangi birini hareket ettirme isteksizliği olan yaşlı erişkin hastalarda kırıktan şüphelenilmelidir.
  • Minor pelvis kırığı olan yaşlı erişkin hastaların çoğu atravmatik olarak başvurur; sadece üçte birinde minor travma mevcuttur (ör; ayaktan düşme). Hastalar haftalarca veya aylarca semptomlar yaşayabilir ve bel ağrısı veya kasık ağrısından şikayet edebilir.

Kaynaklar

  1. O’Neill S, Brady RR, Kerssens JJ, Parks RW. Mortality associated with traumatic injuries in the elderly: a population based study. Arch Gerontol. 2012; 54:e426–e430
  2. Baumgaertner MR. Intertrochanteric hip fractures. In: Skeletal Trauma: Basic Science, Management, and Reconstruction, 3rd, Browner BD, Jupiter JB, Levine AM, Trafton PG (Eds), Elsevier, Philadelphia 2003.
  3. Grotz MR, Allami MK, Harwood P, et al. Open pelvic fractures: epidemiology, current concepts of management and outcome. Injury 2005; 36:1.
  4. Lyders EM, Whitlow CT, Baker MD, Morris PP. Imaging and treatment of sacral insufficiency fractures. AJNR Am J Neuroradiol 2010; 31:201.
  5. Denis F, Davis S, Comfort T. Sacral fractures: an important problem. Retrospective analysis of 236 cases. Clin Orthop Relat Res 1988; 227:67.
  6. De Smet AA, Neff JR. Pubic and sacral insufficiency fractures: clinical course and radiologic findings. AJR Am J Roentgenol 1985; 145:601.
  7. Barquet A, Fernandez A, Leon H. Simultaneous ipsilateral trochanteric and femoral shaft fracture. Acta Orthop Scand 1985; 56:36.
  8. Friedman RJ, Wyman ET Jr. Ipsilateral hip and femoral shaft fractures. Clin Orthop Relat Res 1986; :188.
  9. Basu N, Natour M, Mounasamy V, Kates SL. Geriatric hip fracture management:keys to providing a successful program. Eur J Tra Emerg Surg. 2016; 42:565-69.
  10. Gupta DK, Avram MJ. Rational opioid dosing in the elderly: dose and dosing interval when initiating opioid therapy. Clin Pharmacol Ther. 2012; 91:339.
  11. National Institute for Health and Care Excellence. The management of hip fractures in adults, 2011. Updated 2017. https://www.nice.org.uk/guidance/cg124 (Accessed on October 13, 2018).
  12. Handoll HH, Queally JM, Parker MJ. Pre-operative traction for hip fractures in adults. Cochrane Database Syst Rev. 2011; :CD000168.
  13. Brox WT, Roberts KC, Taksali S, et al. The American Academy of Orthopaedic Surgeons Evidence-Based Guideline on Management of Hip Fractures in the Elderly. J Bone Joint Surg Am. 2015; 97:1196.
  14. Schindler OS, Watura R, Cobby M. Sacral insufficiency fractures. J Orthop Surg (Hong Kong). 2007; 15:339.
  15. Collin D, Geijer M, Göthlin JH. Computed tomography compared to magnetic resonance imaging in occult or suspect hip fractures. A retrospective study in 44 patients. Eur Radiol. 2016; 26:3932.
  16. Rehman H, Clement RG, Perks F, White TO. Imaging of occult hip fractures: CT or MRI? Injury. 2016; 47:1297.
  17. Hakkarinen DK, Banh KV, Hendey GW. Magnetic resonance imaging identifies occult hip fractures missed by 64-slice computed tomography. J Emerg Med. 2012; 43:303.
  18. Haubro M, Stougaard C, Torfing T, Overgaard S. Sensitivity and specificity of CT- and MRI-scanning in evaluation of occult fracture of the proximal femur. Injury. 2015; 46:1557.
  19. Bogost GA, Lizerbram EK, Crues JV 3rd. MR imaging in evaluation of suspected hip fracture: frequency of unsuspected bone and soft-tissue injury. Radiology. 1995; 197:263.
  20. Kirby MW, Spritzer C. Radiographic detection of hip and pelvic fractures in the emergency department. AJR Am J Roentgenol. 2010; 194:1054.
  21. Dominguez S, Liu P, Roberts C, et al. Prevalence of traumatic hip and pelvic fractures in patients with suspected hip fracture and negative initial standard radiographs–a study of emergency department patients. Acad Emerg Med. 2005; 12:366.
  22. Henes FO, Nüchtern JV, Groth M, et al. Comparison of diagnostic accuracy of Magnetic Resonance Imaging and Multidetector Computed Tomography in the detection of pelvic fractures. Eur J Radiol. 2012; 81:2337.
  23. Bachiller FG, Caballer AP, Portal LF. Avascular necrosis of the femoral head after femoral neck fracture. Clin Orthop Relat Res. 2002; :87.
  24. Eiff MP, Hatch RL, Calmbach WL. Femur and pelvis fractures. In: Fracture Management for Primary Care, 2nd, Saunders, Philadelphia 2003.
  25. Mears SC. Classification and surgical approaches to hip fractures for nonsurgeons. Clin Geriatr Med. 2014; 30:229.
  26. Fernandez MA, Griffin XL, Costa ML. Management of hip fracture. Br Med Bull. 2015; 115:165.
  27. Handoll HH, Parker MJ. Conservative versus operative treatment for hip fractures in adults. Cochrane Database Syst Rev. 2008; :CD000337.
  28. Beall DP, Datir A, D’Souza SL, et al. Percutaneous treatment of insufficiency fractures : principles, technique and review of literature. Skeletal Radiol. 2010; 39:117.
  29. Rommens PM, Ossendorf C, Pairon P, et al. Clinical pathways for fragility fractures of the pelvic ring: personal experience and review of the literature. J Orthop Sci. 2015; 20:1.
  30. Rommens PM, Wagner D, Hofmann A. Do We Need a Separate Classification for Fragility Fractures of the Pelvis? J Orthop Trauma. 2019; 33 Suppl 2:S55.
15 Ekim 2022 0 yorumlar
0 FacebookTwitterPinterestEmail
GenelTATDakademik

Yaşlı İstismarı ve İhmali

taradından Çağlar Kuas 8 Ekim 2022
tarafından yazıldı Çağlar Kuas

Uluslararası Yaşlı İstismarının Önlenmesi ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Toronto Deklarasyonu’na göre yaşlı istismarı; “Yaşlı insanlara karşı, herhangi bir güven beklentisi içinde gerçekleşen, sıkıntı ve zarara neden olabilecek bir kez veya tekrarlanan hareket ve davranış eksikliği” olarak tanımlanmaktadır (1). Günümüzde artan yaşlı nüfusla birlikte, yaşlı istismarı ve ihmali yaygın bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Yaşlı bakımını yapan sağlık çalışanları böyle bir durumdan şüphelendiğinde, yasal olarak bildirimini yapmakla yükümlüdür (2). Sağlık çalışanları bu tür olgularla acil servis, bakımevleri, klinik ve polikliniklerde karşılaşabilir ve bu konuda farkındalıklarının yüksek olması gereklidir.

Yaşlı istismarı; fiziksel, ekonomik, cinsel ve duygusal olarak 4 gruba ayrılırken, yaşlı ihmali; yaşlının kendini ihmali ve çevresindekilerin yaşlıyı ihmali şeklinde 2 türlü olabilir (2-5).

  • Fiziksel istismar: Yaşlı bakımından sorumlu kişilerce bilinçli olarak yapılan ağrı/acı verecek fiziksel şiddet ile vücuda zarara vermedir. Tokat atma, vurma, yakma, bağlama, yüksek dozda ya da yanlış ilaç verme gibi yöntemler olabilir. Nedeni açıklanamayan yaralanmalar, vücutta morluklar, kırıklar, ısırık/sopa/kamçı izleri, vücutta yanık bölgelerin olması, saçlı deride kanama ya da saçsız bir bölge olması gibi fiziksel bulguların varlığı bu tarz bir istismarı düşündürür.
  • Ekonomik istismar: Yaşlının sivil ve hukuki haklarının ihlal edilmesi, yasal veya yasal olmayan şekilde parasının, mallarının alınması, banka hesabının kullanılması, hile ile vekaletname alınması gibi yollarla yapılan hak istismarları şeklinde olabilmektedir.
  • Cinsel istismar: Yaşlının kendi rızası olmadan herhangi bir cinsel aktiviteye zorlanması olup, en çok gizlenen istismar türüdür. Başlıca cinsel istismar belirtileri; açıklanamayan anal ve vajinal kanama, kanlı, yırtık giysiler, memelerde çürük ve morluklar sayılabilir. Cinsel istismar mağdurları daha çok kadınlardır ve eylemi gerçekleştirenler ise tanıdık ya da akrabalardır.
  • Duygusal istismar: Yaşlının güvendiği konumda olan birisi tarafından sözel ya da sözel olmayan duygusal açıdan acı veren ya da strese sokan davranışlar olup; sözel saldırı, küçümseme, aşağılama, gözdağı verme, tehdit etme, utandırma, sürekli eleştirme, korkutma ve zorla çevresinden ayırma gibi örnekler şeklindedir. Duygusal istismar belirtileri arasında; sorulan sorulara cevap vermemesi, iletişim kurmaması, şüpheli ve mantıksız korku yaşaması, sosyal ilişkilerde eksiklik olması, kronik fiziksel ve psikolojik sağlık problemlerinin olması sayılabilir. Duygusal istismar türü tek başına olabileceği gibi fiziksel ve/veya cinsel istismarla birlikte görülebilir.
  • İhmal: Yaşlılarda, istismara göre daha fazla görülür, çünkü aile üyeleri çoğu kez bunun farkında değillerdir. Yaşlının yiyecek, giyecek, ısınma, tıbbi tedavi, hijyen gibi ihtiyaçlarını yerine getirmeme ya da yerine getirme konusunda isteksiz davranmalar şeklinde görülebilir. Yaşlının kendini ihmal etmesi ise, öz bakımı ve kendini koruması konusunda yetersizlik ya da isteksizlik şeklinde olabilmektedir. Yaşlının kötü kokması, derisinde kızarıklık ve yaraların olması, beslenme bozukluğunun bulunması, elbiselerinin kirli olması, mevsime uygun giyinmemesi, hasta olduğu halde yakınlarının hastaneye götürmemesi gibi durumlar yaşlı ihmalinin belirtileridir.

Yaşlı istismarı en yüksek oranlarda kadınlarda ve 80 yaş ve üzerinde görülmektedir. İstismarcı, olguların yaklaşık %90’ında bir aile üyesidir (2). Yaşlı istismarına ilişkin yapılan sistematik bir incelemede, istismar yaygınlığının bilişsel olarak sağlam yaşlı yetişkinlerde %10 iken, demansı olanlarda bu oranın %47’ye kadar çıktığı bildirilmiştir (6).

Yaşlı istismarı ve ihmalinin tanınması konusunda eğitim eksikliği, istismarcıyı koruma arzusu veya istismarcıyı bildirme konusunda bilişsel eksiklik nedeniyle bildirilen olgu sayısı beklenenden az olmaktadır (7). Genel olarak istismar ve kendini ihmal olguları eksik bildirilmekte ve bildirilen olgular arasında kendini ihmal en yaygın olarak görülmektedir.

Toplumda yaşlı istismarının yaygınlığı %2-10 arasında değişmektedir (8). Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre; 2019 yılında 60 yaş ve üstü kişilerin %15.7’sinin istismara maruz kaldığı tahmin edilmektedir (9). Ülkemizde ise yapılan araştırmalarda yaşlı istismarı sıklığı %14.2 ve %18.2 olarak bildirilmiştir (10,11).

Yaşlılara bakım hizmeti veren kurumlarda istismar ve ihmal sıklığına dair veriler ise sınırlı sayıdadır. Muhtemelen bildirimlerle ilgili eksiklikler söz konusu olabilmektedir. Bununla birlikte uzun süreli bakım hizmeti veren kurumlarda daha çok duygusal istismarın yapıldığı ve bunu sırasıyla fiziksel istismar, ekonomik istismar, ihmal ve cinsel istismarın takip ettiği gösterilmiştir. İstismar kurumlarda çalışan görevli personeller tarafından da yapılabilmektedir (2). Kurumda çalışan personelin düşük ücretli, yetersiz ve aşırı çalışıyor olabilmesi, kurum yöneticilerinin ve çalışanlarının istismar ve ihmal belirtilerine karşı duyarsızlıkları, değer ve görenekleri, yetiştirilme şekli ve eğitimleri kurumsal faktörlerin nedenleri arasında sayılabilir. Sağlık personelinin yaşlı istismarını ortaya çıkarmada hangi soruları soracağını bilmemesi, konu ile ilgili bilgi eksikliğinin olması veya sağlık personelinin problemi bildirme ve kaydetmede yetersiz/isteksiz olması ise sağlık çalışanlarından kaynaklı zorluklardır. Kurumsal engeller ise huzurevleri ve bakımevlerindeki denetim eksikliği, kurum çalışanları ve yaşlıların çeşitli kaygıları nedeniyle sorunların görmezlikten gelinmesidir (3). Yaşlı istismarı ve ihmali; uygun olmayan ilaçların verilmesi, uygun olmayan dozlarda ilaçların verilmesi veya ilaç tedavisinin izlenmemesi şeklinde olabilir ve bu durum kurumsal ortamlarda ortaya çıkabilir.

Yaşlılara kötü muamele önemli bir halk sağlığı sorunudur. Acil serviste ve diğer ayakta tedavi veren bölümlerde birçok klinisyen, yaşlı istismarı ve ihmal tanısında yetersiz eğitim aldıklarını ve bu tür hastalar için uygun müdahaleler hakkında yetersiz olduklarını belirtmektedir. Çalışmalar acil servis hekimlerinin bakım verdikleri mağdurların büyük çoğunluğuna yaşlı istismarı tanısı koyamadıklarını göstermektedir (12). Oysa acil servisler bu açıdan önemli bir role sahiptir ve hastaların hassas bir şekilde sorgulanması çözüm için önemli bir adım olabilir (13). Acil servis hekimlerinin yaşlı istismarının önlenmesi, belirlenmesi ve raporlandırılması konusunda sorumlulukları büyüktür ve bu konu hakkında farkındalıklarının artırılması gerekmektedir.

Kaynaklar

  1. https://eapon.ca/wp-content/uploads/2021/09/toronto_declaration_en.pdf
  2. https://www.uptodate.com/contents/elder-abuse-self-neglect-and-related-phenomena?search=elder%20abuse&source=search_result&selectedTitle=1~15&usage_type=default&display_rank=1
  3. Gülen M, Aktürk A, Acehan S, Seğmen MS, Açıkalın A, Bilen A. Yaşlı İstismarı ve İhmali (Elder Abuse and Neglect). Arşiv Kaynak Tarama Dergisi (Archives Medical Review Journal) 2013; 22(3):393-407.
  4. Erden Ş, Boz H. Türkiye’de Yaşlı İstismarı ve İhmali. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Mecmuası 2018;71(3):100-105.
  5. Kıssal A, Beşer A. Yaşlı istismar ve ihmalinin değerlendirilmesi. TAF Preventive Medicine Bulletin. 2009;8:357-364.
  6. Dong XQ. Elder Abuse: Systematic Review and Implications for Practice. J Am Geriatr Soc 2015; 63:1214.
  7. National Center on Elder Abuse. Statistics and data: What is known about the incidence and prevalence of elder abuse in the community setting? Available at: https://ncea.acl.gov/What-We-Do/Research/Statistics-and-Data.aspx#prevalence (Accessed on August 14, 2020).
  8. Lachs MS, Pillemer K. Elder abuse. Lancet 2004; 364:1263.
  9. https://www.who.int/health-topics/abuse-of-older-people#tab=tab_1
  10. YAŞLILARDA İHMAL VE İSTİSMAR İLE İLİŞKİLİ FAKTÖRLERİZMİR İLİNDEN BİR ÖRNEK, S Ç ERYİĞİT DOKTORA TEZİ, DANIŞMAN Prof. Dr. Güzel DİŞÇİGİL. AYDIN ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ YAŞLI SAĞLIĞI ANABİLİM DALI YAŞLI SAĞLIĞI VE BAKIMI DİSİPLİNLERARASI DOKTORA PROGRAM, AYDIN-2022. http://adudspace.adu.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11607/4652/Saadet%C3%87isenEryi%C4%9FitDRTez.pdf?sequence=3&isAllowed=y
  11. Çiftçi H, Bostancı Daştan N, Kaya F. Acil Servisin Bilinmeyen-Görülmeyeni: Yaşlı İstismarı. Sted, 2020, cilt: 29, sayı: 3, S:213-220.
  12. Evans CS, Hunold KM, Rosen T, Platts‐Mills TF. Diagnosis of elder abuse in US emergency departments. J American Geriatr Soc. 2017; 65(1): 91-7.
  13. Kılıç Öztürk Y, Düzenli E, Karaali C, Öztürk F. Physical violence among elderly: analysis of admissions to an emergency department. Ulusal Travma ve Acil Cerrahi Derg., 2017; 23(1): 56-60.
8 Ekim 2022 0 yorumlar
0 FacebookTwitterPinterestEmail
TATDakademik

Yaşlı İstismarının Farklı Biçimleri

taradından Çağlar Kuas 16 Ağustos 2022
tarafından yazıldı Çağlar Kuas

“Esefsiz,

 Güvenle,

 Emniyetle gölgeli bir bahçeye girer gibi

 Girebilmek usulca ihtiyarlığa”

                                                Nazım Hikmet Ran

Yaşlı ihmal ve istismarı sözlerini duyduğumuzda hepimizin duyarlılığı ön plana çıkıyor. Günümüz toplum yapısının değişimi, yalnız kalan yaşlılar, bakım evleri, bakıcılar ya da bakım veren kişiler… Hepsi birer suçlu gibi görünmeye başlıyor yaşlı ihmal ve istismarı söz konusu olunca. Peki ne kadar tanıyoruz yaşlı ihmal ve istismarını? Hangi durumları içeriyor? Neler yapmalıyız?

Bu yazı ile niyetim sizleri bu konu ile ilgili biraz farkındalığa davet etmek.

Yaşlı ihmal ve istismarı ilk olarak 1975 yılında Baker ve Burston tarafından çocuk istismarının gündem olmasının ardından dikkate alınmıştır. Bruston yazılarında yaşlı istismarını vurgulamak için “granny battering” tanımı kullanmıştır (1). Ardından Uluslararası Yaşlı İstismarının Önlenmesi Komitesi ve Dünya Sağlık Örgütü 2002 yılında Toronto Deklarasyonunu yayınlamış ve yaşlı istismarını resmen tanımlamıştır. Deklarasyonda yaşlı ihmal ve istismarı; yaşlı insanlara karşı, herhangi bir güven beklentisi içinde gerçekleşen, sıkıntı ve zarara neden olabilecek bir kez veya tekrarlanan hareket ve davranış eksikliği olarak tanımlanmıştır (2).

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu 66/127 sayılı kararıyla 15 Haziran gününü 2006 yılında “Dünya Yaşlı İstismarı Farkındalık Günü” olarak ilan ederek yaşlı ihmal ve istismarına dikkat çekmiştir (3). Her yıl 15 Haziran farkındalık günü kapsamında etkinlikler düzenlenmektedir. Dünya Sağlık Örgütü; 60 yaşın üzerindeki 6 kişiden 1’i istismara maruz kaldığını ve dünya çapında yaklaşık 141 milyon istismar mağduru olduğu bildirmektedir (4).

Yaşlı istismarı büyüyen bir sorundur. Kötüye kullanımın neden meydana geldiği veya nasıl durdurulacağı henüz net olmasa da, olası bir sorunun uyarı işaretlerini fark edebilecek kişilerin hekimler olduğu nettir (5). Yaşlı ihmal ve istismarı, tanınması ve yönetilmesi zor bir durumdur. Mortalite ve morbidite ile sonuçlanması nadir değildir. Hayatı tehdit eden sağlık sorunlarını tanımakla yükümlü acil tıp hekimlerinin bu konuya duyarlı olması gereklidir (6,7). Eziyet, ihmal ve istismar belki de sadece görebildiği acil tıp hekimince tanınmaya ihtiyaç duyan bir yaşlının bulguları olabilir. Çoğu yaşlı ailesi ile yaşamakta, eziyet ve ihmale maruz kalmaktadır. Toplum yapısı, tanımlamalardaki eksiklikler nedeniyle net sayılara ulaşmak şu an için mümkün değildir (6).

İstismar ve ihmal en sık kadınlarda ve 74 yaş üzerinde bildirilmektedir. Yatağa bağımlılık, kogntif fonksiyonlarda bozukluk, sosyal izolasyonun riski artırdığı bilinmektedir. Genellik uygulayan en yakını eş ya da çocukları olmaktadır. Bakım evinde kalanlar için bakım verenlerin ihmal ve istismarı yanında birlikte yaşayan yaşlılar arasında da görülebilmektedir (5,6).

Yaşlı İstismarının Çeşitleri (Tablo-1).

Fiziksel istismar; bedensel yaralanma, fiziksel acı ile sonuçlanabilecek güç kullanımı olarak tanımlanır. Fiziksel istismar, vurma (bir nesneyle veya nesnesiz), dövme, itme, sallama, tokat atma, tekmeleme, çimdikleme ve yakma gibi şiddet eylemlerini içerebilir ancak bunlarla sınırlı değildir. Ayrıca uygunsuz uyuşturucu kullanımına zorlama, fiziksel kısıtlamalar, zorla besleme ve her türlü fiziksel ceza da fiziksel istismar örnekleridir (7,8).

Cinsel istismar; yaşlı bir kişiyle her türlü rıza dışı cinsel temas olarak tanımlanır. İstenmeyen dokunma, tecavüz, zorla çıplaklık ve müstehcen fotoğraf çekme gibi her türlü cinsel saldırı veya saldırıyı içerir (7-9).

Duygusal ya da psikolojik istismar; sözlü ya da sözsüz eylemler yoluyla ıstırap, acı ya da sıkıntı verilmesi olarak tanımlanır. Duygusal/psikolojik istismar, sözlü saldırılar, hakaretler, tehditler, yıldırma, aşağılama ve tacizi içerir. Yaşlı birine bebek muamelesi yapmak, yaşlı bir kişiyi ailesinden, arkadaşlarından veya düzenli aktivitelerinden izole etmek ve zorla sosyal izolasyon, duygusal/psikolojik istismar örnekleridir (6,8).

İhmal; bir kişinin bir yaşlıya karşı yükümlülüklerinin veya görevlerinin herhangi bir bölümünü yerine getirmeyi reddetmesi veya yerine getirmemesi olarak tanımlanır. İhmal ayrıca, bir yaşlıya bakım sağlamada (ör; gerekli evde bakım hizmetleri için ödeme yapma) vekalet sorumlulukları olan bir kişinin bu görevi yerine getirmemesini de içerir. Yaşlı bir kişiye yiyecek, su, giyecek, barınak, kişisel hijyen, ilaç, konfor, kişisel güvenlikten yoksun bırakmak ihmal örnekleridir (6-8).

Terk; yaşlının bakımını üstlenen veya fiziksel velayetini elinde bulunduran bir kişi tarafından terk edilmesi olarak tanımlanır (6).

Mali veya Maddi Sömürü; mali veya maddi istismar, yaşlı bireyin fonlarının, mülkünün veya varlıklarının yasa dışı veya uygunsuz kullanımı olarak tanımlanır. Yaşlı bir kişinin parasını veya eşyalarını kötüye kullanmak veya çalmak, yaşlı bir kişiyi herhangi bir belgeyi imzalamaya zorlamak veya kandırmak, vesayet veya vekaletnamenin uygunsuz kullanımı örnekleridir (6,7).

ACİL SERVİS YAKLAŞIMI

  1. Yaşlı hastada ihmal ve istismarı risk faktörü var mı, belirlenmelidir (Tablo-2).
  2. Medikal geçmişi ayrıntılandırılmalıdır. Aynı yaralanmaya daha önce maruz kalmış mı? Sık hastane başvurusu var mı? Kronik hastalık takipleri yapılıyor mu? (Tablo-3).
  3. Fizik muayenede özelliklere dikkat edilmelidir. Özel bir belirtisi olmasa da ürkek bakışlar, muayene sırasında tedirginlik, özellikle baş boyun, ön kol laterali ve zigomada morlukların varlığında şüphelenilmelidir.
  4. Görüntülemede önerilen altın standart bir yöntem bulunmamakla birlikte, eski yeni kırıkların birlikteliği, düşük enerji ile oluşan yüksek enerjili kırıklar (ulnar diyafiz kırığı, ince barsak hematomu gibi) varlığında araştırılmalıdır (7).

Yaşlı İstismarı Şüphe İndeksi (Elder Abuse Suspicion Index) (EASI) (10) (Tablo-4), Elder assessment instrument (EAI) ya da ED senior AID riski belirlemede kullanılan tanı araçlarıdır. Teknolojinin gelişmesi ile tanıda kolaylık sağlayacağı ön görülmektedir. Hastaların sık başvuruları, tekrarlayan benzer yaralanmaları ile gelecekte uyarı sistemleri kurulabilir (6).

YASAL BİLDİRİM

Acil servis tanı ve tedavisi sonrasında bildirim zorunluluğu vardır. Türk Ceza Kanunu’nun 97. maddesinde; “Yaşı veya hastalığı dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında bulunan bir kimseyi kendi hâline terk eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” hükmü yer almaktadır. Madde 98 ise bu bildirimin zorunluluğunu belirtip, ilgili cezayı kapsamaktadır (11).

Literatürde yaşlı istismarı ile ilgili multidisipliner yaklaşım vurgulanmaktadır. Rosen ve arkadaşlarının 2022 Şubat ayında yayınladıkları makalede acil servis tabanlı yaşlı istismarı interdisipliner ekibi sayesinde daha güvenli ortamlarda yaşaması sağlandığı belirtilmektedir (12).

Tablo-1: İstismar Türleri ve Belirtileri.

 

İSTİSMAR BELİRTİLERİ
FİZİKSEL ·       Morluklar, siyah gözler, kesikler ve ip izleri

·       Açıklanamayan kemik kırıkları

·       Açık yaralar, kesikler, delikler, iyileşmenin çeşitli aşamalarında tedavi edilmemiş yaralanmalar

·       Burkulmalar, çıkıklar ve iç kanamalar

·       Kırık gözlük/çerçeve, cezaya maruz kalmanın fiziksel belirtileri veya kısıtlanma belirtileri

·       Aşırı dozda veya reçeteli ilaçların yetersiz kullanımına ilişkin laboratuvar bulguları

·       Bir yaşlının vurulma, tokatlanma, tekmelenme veya kötü muamele görme raporu varlığı

·       Yaşlının davranışındaki ani değişiklik

 

DUYGUSAL/PSİKOSOSYAL ·       Duygusal olarak üzgün veya heyecanlı olmak

·       Aşırı geri çekilme ve iletişim kurmama veya tepki vermeme

·       Ürkek bakışlar, muayeneden çekinme

·       Bir yaşlının sözlü veya duygusal olarak kötü muamele gördüğüne dair raporu

 

CİNSEL ·       Göğüs veya genital bölge çevresinde morluklar

·       Açıklanamayan cinsel yolla bulaşan hastalık veya genital enfeksiyonlar

·       Açıklanamayan vajinal veya anal kanama

·       Yırtık, lekeli veya kanlı iç çamaşırı

·       Bir yaşlının cinsel saldırıya veya tecavüze uğrama raporu varlığı

 

İHMAL ·       Dehidratasyon, yetersiz beslenme, tedavi edilmeyen yatak yaraları ve kötü kişisel hijyen

·       Gözetimsiz veya tedavi edilmemiş sağlık sorunları

·       Tehlikeli veya güvenli olmayan yaşam koşulları/düzenlemeleri

·       Sağlıksız ve kirli yaşam koşulları (Ör; kirli görünüm, pire, bit varlığı, dışkı/idrar kokusu, yetersiz giysi)

·       Bir yaşlının kötü muameleye maruz kaldığına dair rapor varlığı

TERK ·       Bir yaşlının hastanede, bakımevinde veya benzeri bir kurumda terk edilmesi
MADDİ SÖMÜRÜ ·       Yaşlıya eşlik eden bir kişi tarafından açıklanamayan büyük miktarda para çekilmesi de dahil olmak üzere banka hesabında veya bankacılık uygulamasında ani değişiklikler

·       Bir yaşlının banka imza kartına ek isimlerin dahil edilmesi

·       Yaşlının ATM kartını kullanarak yaşlının parasının yetkisiz olarak çekilmesi

·       Vasiyetname veya diğer finansal belgelerdeki ani değişiklikler

·       Yeterli mali kaynakların mevcudiyetine rağmen, standartların altında bakım sağlanması veya faturaların ödenmemesi

·       Bir aile üyesine veya aile dışından birine açıklanamayan ani mal transferi

Tablo-2: Yaşlı İstismarı için Potansiyel Risk Faktörleri.
 

·       Fonksiyonel bağımlılık veya sakatlık

·       Kötü fiziksel sağlık

·       Bilişsel bozukluk/demans

·       Kötü ruh sağlığı

·       Düşük gelir/sosyo-ekonomik durum

·       Sosyal izolasyon/düşük sosyal destek

·       Daha önce aile içi şiddet öyküsü

·       Önceki travmatik olaya maruz kalma

·       Madde bağımlılığı

 

Tablo-3: Yaşlı İstismarı veya İhmali Şüphesinin Göstergeleri.
 

·       Mekanizmaya uymayan yaralanmalar

·       Sık yaralanma öyküsü

·       Tıbbi hastalık veya yaralanma başlangıcı ile tıbbi yardıma geç ulaştırılması

·       Bakım için tek bir birinci basamak hekimi yerine birden fazla doktor ve acil servis kullanmak

·       Benzer yaralanmalar için acil servise tekrarlayan ziyaretler

·       İlaçlara, randevulara veya doktor talimatlarına uymama

 

Tablo-4: Yaşlı İstismarı Şüphe İndeksi.

 

YAŞLI İSTİSMARI ŞÜPHE İNDEKSİ (EASI)

 (Elder Abuse Suspicion Index (EASI))

EASI Soruları

S.1 – S.5 hastaya sorulur; S.6 doktor tarafından cevaplanır.

Son 12 ay içerisinde;

1) Şunlardan herhangi birisi için başkalarına bel bağladığınız oldu mu? yıkanma, giyinme, alışveriş, banka işlemleri veya yemek. EVET HAYIR YANIT YOK
2) Herhangi bir kişi yemek yemenizi, giyinmenizi, ilaç almanızı, gözlük takmanızı, işitme cihazı kullanmanızı, tıbbi bakım almanızı veya istediğiniz kişilerle birlikte olmanızı engelledi mi? EVET HAYIR YANIT YOK
3) Herhangi bir kişi sizinle, kendinizi utanmış veya tehdit edilmiş gibi hissettirecek şekilde konuştuğu için üzüldünüz mü? EVET HAYIR YANIT YOK
4) Herhangi bir kişi sizi, istemediğiniz halde, kâğıt imzalamaya veya paranızı kullanmaya zorlamaya çalıştı mı? EVET HAYIR YANIT YOK
5) Herhangi bir kişi sizi korkuttu mu, istemediğiniz şekilde size dokundu mu veya size fiziksel olarak zarar verdi mi? EVET HAYIR YANIT YOK
6) Doktor: Yaşlı istismarı; yetersiz göz teması, içe kapanık mizaç, yetersiz beslenme, hijyen sorunları, kesikler, çürükler, uygun olmayan giyim veya ilaçla tedaviye uyum sorunları gibi bulgularla ilişkili olabilir. Bugün veya son 12 ay içinde bunlardan herhangi birini fark ettiniz mi? EVET HAYIR YANIT YOK
http://www.mcgill.ca/familymed/research/projects/elder

Kaynaklar

  1. Burston GR. Letter: Granny-battering. Br Med J. 1975 Sep 6;3(5983):592. doi: 10.1136/bmj.3.5983.592-a. PMID: 1174833; PMCID: PMC1674523.
  2. World Health Organization, The Toronto Declaration on the Global Prevention of Elder Abuse (2002).
  3. https://www.un.org/development/desa/ageing/news/2022/05/weaad-2022/
  4. https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/abuse-of-older-people
  5. https://ncea.acl.gov/Suspect-Abuse/Abuse-Types.aspx
  6. Emerg Med Clin North Am. 2021 May;39(2):405-417. doi: 10.1016/j.emc.2021.01.009.
  7. Rosen T, Stern ME, Elman A, Mulcare MR. Identifying and Initiating Intervention for Elder Abuse and Neglect in the Emergency Department. Clin Geriatr Med. 2018 Aug;34(3):435-451. doi: 10.1016/j.cger.2018.04.007. Epub 2018 Jun 15. PMID: 30031426; PMCID: PMC6057151.
  8. Johnson MJ, Fertel H. Elder Abuse. [Updated 2022 May 29]. In: StatPearls [Internet]. Treasure Island (FL): StatPearls Publishing; 2022 Jan-. Available from: https://www.ncbi.nlm.nih.gov/books/NBK560883/
  9. Pond, D. Phillips, J. Day, J. McNeil, K. 2019. Elder Abuse – People with Dementia. NHMRC Partnership Centre for Dealing with Cognitive and Related Functional Decline in Older People
  10. https://www.mcgill.ca/familymed/research/projects/elder
  11. https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.5.5237.pdf
  12. Rosen T, Elman A, Clark S, et al. Vulnerable Elder Protection Team: Initial experience of an emergency department-based interdisciplinary elder abuse program. J Am Geriatr Soc. 2022 Jul 21. doi: 10.1111/jgs.17967. Epub ahead of print. PMID: 35860986.
16 Ağustos 2022 0 yorumlar
0 FacebookTwitterPinterestEmail
GenelTATDakademik

Yaşlı Hastada Kafa Travması: “Hangi Noktalarda Hata Yapıyoruz?”

taradından Çağlar Kuas 19 Temmuz 2022
tarafından yazıldı Çağlar Kuas

Kafa travması, yaşlı hastalar arasında önde gelen morbidite ve mortalite nedenidir. Travmatik yaralanmalar sonrası ciddi yaralanma riskini artıran çok sayıda kronik tıbbi duruma sahip olma eğiliminde olan yaşlı hastalarda, kafa travması sonrası ölüm veya uzun süreli bakıma ihtiyaç duyma olasılıkları genç yetişkinlere göre çok daha fazladır (1). Özellikle 75 yaşın üzerindeki hastalar, Travmatik Beyin Hasarı (TBH) ile ilişkili hastaneye yatış ve ölüm oranlarına bakıldığında, en riskli hasta gurubunu oluşturmaktadır (2).

Kafa travması nedeni ile başvuran ileri yaştaki hastalarda erken tanı ve müdahale, TBH ile ilişkili tehlikeleri azaltmak için kritik öneme sahiptir. Bu hastalarda, acil servis doktorunun karşılaştığı en büyük zorluk, kafa travması olan hangi hastaların akut travmatik kafa içi yaralanması olduğunu ve hangi hastaların güvenli bir şekilde eve gönderilebileceğini belirlemektir. Bu yazıda, kafa travması olan yaşlı hastalarda görülen farklılıklar ve bu farklılıkların neden olduğu zorlukların acil servis yönetimi anlatılacaktır.

Yaşlanmanın Kafa Travması Üzerine Etkileri

Yaşlanmaya eşlik eden bir dizi anatomik ve fizyolojik değişiklik, geriatrik travma hastasının daha ciddi yaralanmasına ve ölümüne neden olur ve ciddi yaralanma stresine yanıt verme kapasitelerini bozar. Yaşlı hastalarda dura kafatasına sıkıca yapışır ve köprü oluşturan damarlar gerilir, böylece kafa travmasından kaynaklanan subdural kanama riski artarken, epidural kanama riski azalır. Ek olarak, 30 ile 70 yaşları arasında beyin boyutunda yaklaşık %30’luk bir azalma vardır ve beyin atrofisi, kanın birikebileceği alanı arttırır ve subdural kanama ile ilişkili semptom ve bulguların gelişimini geciktirebilir. Bazı yaşlı erişkinlerde demans, travmayı takiben tıbbi değerlendirmeyi zorlaştırır. Serebrovasküler otoregülasyon yaşla birlikte azalır ve sistemik hipotansiyon dönemlerinde beyni potansiyel olarak yaralanmaya daha duyarlı hale getirir. Yaşlanma ile birlikte meydana gelen fizyolojik değişiklikler Tablo-1’de özetlenmiştir.

 Tablo-1: Yaşlanmanın fizyolojik değişiklikleri ve kafa travması i̇çin klinik önemi (3).

Fizyolojik Değişim Kafa travması için klinik önemi
Serebral atrofi Azalan beyin parankimal hacmi araknoid ve dura mater arasındaki
boşluğu artırır. Bu, köprülenen damarların gerilmesine ve yırtılmaya karşı savunmasızlığa ve dolayısıyla subdural kanamaya yol açar. Ayrıca TBH’nı takiben bilincin bozukluğunun gecikmiş prezentasyonuna da neden olabilir, çünkü beyin parankimine basınç etkileri uygulamak için daha fazla kan hacmi gereklidir.
Hipertansiyon Hipertansiyon, kan damarlarında duvar gerginliğinin artmasına neden olur. Bu anevrizma oluşumu ve kan damarı rüptürü için bir risk faktörüdür ve subaraknoid kanama riskini %180’e kadar artırır.
Azalmış serebral otoregülasyon Serebral kan akışının bozulmuş otoregülasyonu, kafa travması sonrası kan akışında azalma ve hipoksik beyin hasarı ile sonuçlanır.
Serebrovasküler ateroskleroz Serebrovasküler otoregülasyonun azalmasına katkıda bulunur. Ateroskleroz, spontan intraserebral kanama riski ile ilişkilidir.
Artan monoamin oksidaz B konsantrasyonu Monoamin oksidaz B, nörotransmiterlerin amin giderilmesinden sorumludur. Bu işlem, serebral hasara neden olan reaktif oksijen türleri (ROS) üretir. ROS, beynin biyolojik direncini azaltır ve parankimi yaralanmadan sonra hasara karşı savunmasız bırakır.
Yaşlanan mitokondri Gecikmiş elektron taşıma zinciri fonksiyonunu ve azalmış adenozin trifosfat üretimine sebep olur. Bu, beyin hasarına karşı serebral direnci azaltır.
Azalmış süperoksit dismutaz (SOD) konsantrasyonları SOD, süperoksit radikallerinin hidrojen peroksite bölünmesini katalize etmekten sorumludur. SOD’da azalma, radikallerin birikmesine ve beyin hasarına karşı direncin azalmasına yol açar.
Artan süperoksit üretimi Süperoksit parankimal hasara ve azalmış yaralanma esnekliğine yol açar.

Etyoloji

Yaşlı hastalarda düşmeler travmatik yaralanmaların en sık etyolojisidir (4). Araştırmalar, 65 yaşın üzerindeki kişilerde yılda yaklaşık %27 oranında düşme riski olduğunu ortaya koymuştur (5). Düşmeler için risk faktörleri arasında; ileri yaş, fiziksel bozukluklar, önceki düşme öyküsü, ilaç kullanımı, demans, dengesiz yürüyüş, görsel-bilişsel ve nörolojik bozukluklar yer alır. Halılar, zayıf aydınlatma, kaygan veya düz olmayan yüzeyler gibi çevresel faktörler, düşme riskinde ek olarak rol oynar. Yaşlı hastalarda yaralanma mekanizmaları genellikle düşük enerjili olan aynı zemin seviyesinden düşmelerdir ve bu düşmeler sonrası görülen ölümlerin yarısı TBH’na bağlı gelişir (6). Bu düşmeler genç hastalarda genellikle ciddi yaralanmalara yol açmazken, geriatrik popülasyonda önemli kafa içi yaralanmalara yol açabilir. Minör kafa travmalı hastalarda ileri yaşın morbidite ve mortalite için bağımsız bir risk faktörü olduğu unutulmamalıdır (7). Düşmeler aynı zamanda bir semptom olarak görülmeli ve düşmeye neden olabilecek inme, miyokard infarktüsü, gastrointestinal hemoraji, aort diseksiyonu vb. açısından hasta detaylı bir şekilde değerlendirilmelidir. Acil servise başvuran ileri yaş kafa travmalı bir hastada hata yapmamak için, düşük enerjili travma mekanizmalarının da ciddi kafa içi yaralanmalarına yol açabileceği ve düşmenin altında daha ciddi nedenler olabileceği akılda tutulmalıdır.

Motorlu araç kazaları, yaşlı hastalarda travmatik yaralanmanın ikinci en yaygın nedenidir. Bu olgular düşmelerden daha az görülmekle birlikte, motorlu araç çarpışmalarının yaşlı hastalarda ölüme neden olma olasılığı genç erişkinlere göredaha yüksektir (8).

İlk Değerlendirme

Kafa travması nedeni ile başvuran yaşlı hastaların ilk değerlendirmesi standart travma yaklaşımından farklılık göstermez. Birincil değerlendirmede olası hayatı tehdit edebilecek patolojiler saptanmalı ve tedavi edilmeli, ikincil değerlendirmede ise tepeden tırnağa bir değerlendirme yapılmalıdır. Bununla birlikte yaşlı hastalara özgü bazı özel durumlar ve zorluklar bulunmaktadır.

  • Düşük ‘Under’ Triaj Sorunu – Çoklu gözlemsel çalışmalar, yaşlı travma hastalarında yetersiz triyaj sorununu ortaya koymaktadır. 26.565 travma hastasını içeren bir retrospektif çalışmada, 65 yaşın üzerindeki hastalarda %49’luk bir düşük triyaj oranı bildirmiştir (9). Düşük triyaj, yaşlı erişkin hastaların daha fazla yaralanma riski altında olduğunun kabul edilmemesinden ve geleneksel triyaj araçlarına yaşlı hastalarda yaralanma belirtilerine karşı nispeten duyarsız olmasından kaynaklanmaktadır. Benzer şekilde geriatrik hastalarda Glasgow Koma Skalası (GKS) daha az yol göstericidir. Bu popülasyondaki fizyolojik değişiklikler göz önüne alındığında, normal veya nispeten yüksek bir GKS skoru olsa bile önemli intrakranial hasar mevcut olabilir (10). Geriatrik travma hastaları ile ilgili triyaj kararlarına rehberlik edecek sınırlı prospektif veri olmasına rağmen, bu popülasyonda ciddi yaralanma ve ölüm riskinin artması göz önüne alındığında, travma mekanizmasından bağımsız olarak 70 yaş üstü travma hastalarının mümkün olduğunda travma ekibi aktivasyonu ile bir travma merkezinde değerlendirilmesi önerilmektedir (11). Geleneksel skorlama sitemlerinin yetersiz olması nedeni ile ileri yaş kafa travması olan hastalarda komorbidite yaratan durumların ve kırılganlığın bütüncül olarak değerlendirilmesi daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Kırılganlık, çoklu organ sistemlerinde fizyolojik strese dayanma yeteneğinin bozulmasına yol açan azalmış bir fizyolojik rezerv anlamına gelir. Yaşlı kafa travması olan hastalarda kırılganlık, 15 değişkenli Travmaya Özgü Kırılganlık İndeksi kullanılarak değerlendirilebilir ve geriatrik travma hastaları için en uygun hastane ve tedavinin belirlenmesine yardımcı olabilir (12). Bu öneriler, geriatrik travma hastalarının yönetiminde önemli bir sorun olan yetersiz triyaj konusunda klinisyenlere yardımcı olacaktır.
  • Öykü – Bazı yaşlı travma hastalarında zor olsa da, mümkün olduğunda detaylı bir öykü almak oldukça önemlidir. Travmanın oluş şekli ve mekanizma hakkında standart sorgulamalara ek olarak, yaşlı hastalara (veya aile üyelerine, 112 ekibine veya bilgi sahibi olabilecek diğer kişilere) sorulacak önemli sorular şunlardır:
    • Travmadan hemen önce ne oldu? (bilinç değişikliği, nefes almada zorluk, görme bozukluğu vb)
    • Hasta hangi ilaçları alıyor? (antikoagülan, antitrombosit, beta bloker, kalsiyum kanal blokeri vb)
    • Hastanın altta yatan hastalıkları nelerdir? (kardiyovasküler hastalık, böbrek hastalığı, diyabet vb)
    • Travmatik olaydan önce hastanın başlangıçtaki motor ve bilişsel işlev düzeyi nasıldı?

Özellikle hastanın bilinen hastalıkları ve kullandığı ilaçlar detaylı olarak sorgulanmalıdır. Bazen hasta ve yakınları hastanın kullandığı ilaçları hatırlamayabilir. Bu durumda e-nabız sistemi üzerinden hastanın kullandığı ilaçlar sorgulanmalıdır.

Görüntüleme

Geriatrik hastalardaki hemen hemen tüm kafa travması olgularında, bilgisayarlı beyin tomografi (BT) taramasının yapılması gerekmektedir. Bu popülasyonda artan yaralanma riskine ek olarak, nörolojik muayene önemli kafa içi kanama belirtilerini saptamak için güvenilir olmayabilir (13). Gözlemsel çalışmalar, minör bir yaralanma mekanizması olan ve nörolojik muayenede anormallik olmayan hastalarda hala önemli subdural veya epidural kanama olabileceğini vurgulamaktadır (11).

Hafif kafa travması olan yetişkinler için çeşitli klinik tahmin kuralları mevcuttur. Bunların arasında en popüler olanları New Orleans Kriterleri, Kanada Beyin BT Kuralları, ve NEXUS II kriterleridir (14). New Orleans Kriterleri’ne göre, yaş > 60 olması BT’de akut travmatik intrakraniyal lezyonlar için bir risk faktörüdür; bu nedenle kafa travmalı yaşlı hastalarda BT önerilir. Kanada Beyin BT Kuralları’na göre ≥ 65 yaş, 7 gün içinde ölüm ve beyin cerrahisi müdahalesi için bir risk faktörüdür; bu nedenle kafa travması olan yaşlı erişkin hastalarda BT önerilir. NEXUS II kriterlerine göre, minör kafa travması olan bir hasta ≥ 65 yaşındaysa kafa içi yaralanma olasılığı güvenli bir şekilde dışlanamaz. ACEP’in yayınladığı klinik politikasında, bilinç kaybı veya amnezisi olan minör kafa travmalı ≥ 60 yaş hastalarda (A düzeyi öneri) ve bilinç kaybı veya amnezi olmasa bile minör kafa travması olan ≥ 65 yaş hastalara (B düzeyi öneri) BT önerilmektedir (15).

Antikoagülan Kullanan Hastalar

Kafa travması ile başvuran yaşlı hastaların yaklaşık %10’u varfarin kullanırken, önemli bir yüzdesi diğer antikoagülanları veya antitrombositer ajanları kullanmaktadır (16). Varfarin kullanan asemptomatik kafa travmalı hastalarda kafa içi kanama oranı bazı çalışmalarda %15’e kadar çıkmaktadır (17). Retrospektif verilere göre, terapötik antikoagülasyon bile kafa travmalı geriatrik hastada olumsuz sonuçlarla ilişkilidir (18). Kanamanın hızı ve hacmi, intrakranial kanamadan kaynaklanan morbidite ve mortalitenin en önemli belirleyicileri arasında olduğundan, ihtiyaç halinde antikoagülasyonun tersine çevrilmesi gerekmektedir (19).

BT’de travma sonrası intrakranial kanama saptanan ve varfarin alan tüm yaşlı hastalarda, başvuru sonrası ilk 2 saat içerisinde INR değeri <1.6 olarak düzeltilmelidir (20). Aynı yaklaşım, varfarin alan ve mental durumda herhangi bir düşüş gösteren veya nörolojik defisit geliştiren ya da supraterapötik INR düzeyi saptanan ve herhangi bir şekilde sürekli kafa travması olan daha yaşlı travma hastalarında da önerilmektedir (21). Antikoagülasyonu tersine çevirmek için taze donmuş plazma (TDP), K vitamini, kriyopresipitat, protrombin çökelti kompleksi (PCC) ve rekombinant insan faktörü VIIa dahil olmak üzere çeşitli tedaviler kullanılabilir. TDP, aşırı sıvı yüklenmesi riskini en aza indirmek için mümkün olan en küçük hacimler kullanılarak uygulanmalıdır. Potansiyel olarak yaşamı tehdit eden kanamanın başlangıç tedavisi için, varfarinin kesilmesi, TDP transfüzyonunu (başlangıç dozu 2-3 ünite) ve yavaş intravenöz infüzyonla (20 dk’dan uzun) 10 mg K vitamini uygulanması önerilmektedir (11). Yaşamı tehdit eden kanamalarda eğer ulaşılabiliniyorsa TDP yerine PCC veya faktör VIIa verilebilir. Tablo-2’de yaşamı tehdit eden kanaması olan hastalarda varfarine bağlı antikoagülasyonu tersine çevirmek için ilk acil tedavi özetlemektedir.

Tablo-2: Erişkinlerde yaşamı tehdit eden kanama için varfarinden antikoagülasyonun acil olarak tersine çevrilmesi (11).

4 faktörlü protrombin kompleks konsantresi (4F PCC) mevcutsa (tercih edilen yaklaşım)
1. 4F PCC 1500-2000 ünite IV 10 dk boyunca verin. İnfüzyon tamamlandıktan 15 dk sonra INR’yi kontrol edin. INR ≤1.5 değilse, ek 4F PCC verin.
2. 10 ila 20 dk’da K vitamini 10 mg IV verin.
3 faktörlü protrombin kompleks konsantresi (3F PCC) mevcutsa
1. 3F PCC 1500-2000 ünite IV 10 dk boyunca verin. İnfüzyon tamamlandıktan 15 dk sonra INR’yi kontrol edin. INR ≤1.5 değilse, ek 3F PCC verin.
2. Faktör VIIa 20 mcg/kg IV verin veya 2 ünite TDP IV hızlı infüzyonla verin. Aşırı hacim yüklenmesi endişesi varsa Faktör VIIa tercih edilebilir.
3. 10 ila 20 dk’da 10 mg K vitamini IV verin.
3F PCC ve 4F PCC mevcut değilse
1. Hızlı infüzyonla TDP 2 ünite IV verin. İnfüzyon tamamlandıktan 15 dk sonra INR’yi kontrol edin. INR ≥1.5 ise, 2 ek ünite TDP IV hızlı infüzyon uygulayın. INR ≤1.5 olana kadar işlemi tekrarlayın. Aşırı hacim yüklenmesi endişesi varsa TDP infüzyonları arasında loop diüretiği uygulanabilir.
2. 10 ila 20 dk’da K vitamini 10 mg IV verin.

Bazı yaşlı travma hastaları varfarin dışında antikoagülan kullanıyor olabilir. Direkt oral antikoagülan (Ör; dabigatran) kullanan ve hayatı tehdit eden kafa içi kanaması olan hastalarda antikoagülasyonu tersine çevirmek için gerekli acil yaklaşımlar Tablo-3’de özetlenmiştir.

Tablo-3: Direkt oral antikoagülanlarla ilişkili kanamaları tersine çevirme stratejileri (11).

  • Dabigatran (Pradaxa)
·       Idarucizumab

·       Aktif PCC (Ör; FEIBA)

·       Antifibrinolitik ajan (Ör; traneksamik asit)

·       Antikoagülanın kesilmesi

·       Aktif kömür (son doz 2 saat içinde ise)

·       Hemodiyaliz

·       Anemi için gerekirse RBC transfüzyonları

·       Trombositopeni veya bozulmuş trombosit fonksiyonu için gerekirse trombosit transfüzyonları (Ör; aspirin nedeniyle)

·      Uygunsa cerrahi/endoskopik müdahale

  • Rivaroksaban (Xarelto)
  • Apiksaban (Eliquis)
  • Edoksaban (Lixiana)

 

·       Andeksanat alfa (AndexXa) veya 4 faktörlü etkinleştirilmemiş bir PCC (Ör; Kcentra)

·       Antifibrinolitik ajan (Ör; traneksamik asit)

·       Antikoagülanın kesilmesi

·       Aktif kömür (son doz yeterince yeniyse)

·       Anemi için gerekirse RBC transfüzyonları

·       Trombositopeni veya bozulmuş trombosit fonksiyonu için gerekirse trombosit transfüzyonları (Ör; aspirin nedeniyle)

·      Uygunsa cerrahi/endoskopik müdahale

Antikoagülan kullanan ve ilk görüntülemede kanama saptanmayan hastalarda ilerleyen dönemlerde gecikmiş kanamalar görülebilir. Mevcut sınırlı kanıtlar nedeniyle, varfarin tedavisi gören ve kafa travması geçiren ancak ilk BT taramasında akut intrakranial kanama saptanmayan hastalar için uygun gözlemin nasıl olması gerektiği konusunda tartışmalar devam etmektedir. Bu tür hastalar için her 2 saatte bir yeniden değerlendirme (odaklanmış, standart bir nörolojik muayene dahil) ile 12 saatlik bir gözlem periyodu önerilmektedir (11). Bu süre içinde nörolojik muayenesinde herhangi bir değişiklik olmayan ve klinik olarak stabil kalan hastalar taburcu edilebilir. Taburculuk sırasında mutlaka hasta ve yakınları bilgilendirilmeli, acil durumlar anlatılarak gereklilik halinde hızlıca acil servise başvurmaları önerilmelidir.

Sonuç

Kafa travması olan yaşlı hastaların acil servis yönetimi zorlayıcı olabilmektedir. Eşlik eden ek hastalıklar, travmaya bağlı gelişebilecek patolojileri olumsuz etkileyecek ilaç kullanımı ve standart travma yaklaşımlarının yetersiz kalması gibi unsurlar bu zorluğu yaratan etmenler arasındadır. Bu hasta gurubunda hata riskini en aza indirebilmek içim hem yaşlılığa bağlı gelişen farklılıkların hem de kişi özelinde mevcut olan risk faktörlerinin iyi bilinmesi ve sorgulanması gerekmektedir.

Kaynaklar

  1. Geriatric Head Injury – PubMed [Internet]. [cited 2022 Jul 18]. Available from: https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/31971741/.
  2. Filer W, Harris M. Falls and traumatic brain injury among older adults. N C Med J. 2015 Apr;76(2):111–4.
  3. Beedham W, Peck G, Richardson SE, Tsang K, Fertleman M, Shipway DJ. Head injury in the elderly – an overview for the physician. Clin Med Lond Engl. 2019 Mar;19(2):177–84.
  4. Labib N, Nouh T, Winocour S, Deckelbaum D, Banici L, Fata P, et al. Severely injured geriatric population: morbidity, mortality, and risk factors. J Trauma. 2011 Dec;71(6):1908–14.
  5. Ganz DA, Bao Y, Shekelle PG, Rubenstein LZ. Will my patient fall? JAMA. 2007 Jan 3;297(1):77–86.
  6. Galvagno SM, Nahmias JT, Young DA. Advanced trauma life support® Update 2019: management and applications for adults and special populations. Anesthesiol Clin. 2019;37(1):13–32.
  7. Thompson HJ, McCormick WC, Kagan SH. Traumatic brain injury in older adults: epidemiology, outcomes, and future implications. J Am Geriatr Soc. 2006 Oct;54(10):1590–5.
  8. Keller JM, Sciadini MF, Sinclair E, O’Toole RV. Geriatric trauma:demographics, injuries, and mortality. J Orthop Trauma. 2012 Sep;26(9):e161-165.
  9. Chang DC, Bass RR, Cornwell EE, Mackenzie EJ. Undertriage of elderly trauma patients to state-designated trauma centers. Arch Surg Chic Ill 1960. 2008 Aug;143(8):776–81; discussion 782.
  10. Kehoe A, Rennie S, Smith JE. Glasgow Coma Scale is unreliable for the prediction of severe head injury in elderly trauma patients. Emerg Med J. 2015;32(8):613–5.
  11. Colwell C, Moreira M, Grayzel J. Geriatric trauma: Initial evaluation and management. UpToDate Walth MA UpToDate. 2021.
  12. Joseph B, Pandit V, Zangbar B, Kulvatunyou N, Tang A, O’Keeffe T, et al. Validating trauma-specific frailty index for geriatric trauma patients: a prospective analysis. J Am Coll Surg. 2014 Jul;219(1):10-17.e1.
  13. Rathlev NK, Medzon R, Lowery D, Pollack C, Bracken M, Barest G, et al. Intracranial pathology in elders with blunt head trauma. Acad Emerg Med Off J Soc Acad Emerg Med. 2006 Mar;13(3):302–7.
  14. Mori K, Abe T, Matsumoto J, Takahashi K, Takeuchi I. Indications for Computed Tomography in Older Adult Patients With Minor Head Injury in the Emergency Department. Acad Emerg Med Off J Soc Acad Emerg Med. 2021 Apr;28(4):435–43.
  15. Jagoda AS, Bazarian JJ, Bruns JJ, Cantrill SV, Gean AD, Howard PK, et al. Clinical policy: neuroimaging and decisionmaking in adult mild traumatic brain injury in the acute setting. J Emerg Nurs. 2009 Apr;35(2):e5-40.
  16. Kirsch MJ, Vrabec GA, Marley RA, Salvator AE, Muakkassa FF. Preinjury warfarin and geriatric orthopedic trauma patients: a case-matched study. J Trauma. 2004 Dec;57(6):1230–3.
  17. Li J, Brown J, Levine M. Mild head injury, anticoagulants, and risk of intracranial injury. Lancet Lond Engl. 2001 Mar 10;357(9258):771–2.
  18. Pieracci FM, Eachempati SR, Shou J, Hydo LJ, Barie PS. Degree of anticoagulation, but not warfarin use itself, predicts adverse outcomes after traumatic brain injury in elderly trauma patients. J Trauma. 2007 Sep;63(3):525–30.
  19. Goldstein JN, Thomas SH, Frontiero V, Joseph A, Engel C, Snider R, et al. Timing of fresh frozen plasma administration and rapid correction of coagulopathy in warfarin-related intracerebral hemorrhage. Stroke. 2006 Jan;37(1):151–5.
  20. Calland JF, Ingraham AM, Martin N, Marshall GT, Schulman CI, Stapleton T, et al. Evaluation and management of geriatric trauma: an Eastern Association for the Surgery of Trauma practice management guideline. J Trauma Acute Care Surg. 2012 Nov;73(5 Suppl 4):S345-350.
  21. Ivascu FA, Janczyk RJ, Junn FS, Bair HA, Bendick PJ, Howells GA. Treatment of trauma patients with intracranial hemorrhage on preinjury warfarin. J Trauma. 2006 Aug;61(2):318–21.
19 Temmuz 2022 0 yorumlar
0 FacebookTwitterPinterestEmail
TATDakademik

Yaşlı Hastanın Kırılganlık Ölçekleri: Literatür Güncellemeleri

taradından Çağlar Kuas 16 Haziran 2022
tarafından yazıldı Çağlar Kuas

Giriş

Acil Servis pratiğinde klinik karar verme aşamasında hastaların olası kötü sonlanımlarının öngörülebilmesi zorlayıcı olabilir. Bu durum özellikle yaşlı hastalarda, semptom, fizik muayene ve laboratuvar bulgularındaki farklılıklar nedeniyle belirgindir. Klasik acil servis hasta bakım modelleri yaşlı hastalardaki farklılıkları yakalamakta yetersiz kalabilir. Son yıllarda kırılganlık değerlendirmesi riskli yaşlı hasta popülasyonunu tanımlamak için triyaj alanından itibaren araştırılması gereken bir kavram olarak kabul edilmektedir (1).

Kırılganlık Tanımı

Kırılganlığı tanımlayan ortak bir görüş ve tanı kriteri bulunmamaktadır. Genel olarak fizyolojik rezervlerde azalmaya yol açan, organ sistemlerdeki bozulmalardan kaynaklı, savunmasızlık durumu olarak kabul edilir. Fiziksel, kognitif, psikolojik, sosyal ve çevresel faktörleri de içeren çok boyutlu bir kavramdır. Yaşlanma kırılganlığı etkileyen önemli bir faktör olmakla birlikte, tek başına kırılganlık belirleyicisi değildir. Kırılgan hastalar stres faktörleri ile karşılaştıklarında (hastalık, travma vb.) rezervlerindeki azalma nedeni ile daha korunmasızdırlar ve değişen ortam koşullarına adaptasyonları zayıftır (2).

Kırılganlığı Belirlemek Önemli Midir?

Sağlıklı bir yaşlanmadan söz edilebilmesi için kırılganlığın olmaması gerekir. Kırılgan hastalarda; mortalite, uzamış hastane kalış süreleri, düşme, deliryum, yeni gelişen bakımevi ihtiyacı, tekrar hastane başvurusu gibi kötü sonlanımların sıklığı daha fazladır. Bu nedenle risk altındaki popülasyonun erken tanınması, kapsamlı geriatrik değerlendirmeler ve koruyucu eylemlerin zamanında devreye sokulabilmesi açısından önemlidir. Acil servisler geriatrik yaş grubunun son yıllardaki başvuru sıklıklarındaki artış göz önüne alındığında kırılganlığın erken saptanması için bir fırsat kapısıdır. Ancak yapılan çalışmalarda kırılganlık ölçeklerinin eğitim yetersizliği, kaynak kısıtlılığı, acil servis kalabalıklığı gibi faktörler nedeniyle yeterince kullanılmadığı belirtilmektedir (3). Aynı zamanda kırılganlık acil servis çalışanlarının aşina olduğu bir kavram değildir.

Kırılganlığın erken tespit edilmesi ve bu sayede beslenme, polifarmasinin düzenlenmesi, egzersiz kapasitesinin artırılması gibi bazı müdahalelerin uygulanması ileride önlenemeyecek maddi ve manevi sonuçların ortaya çıkmasını engelleyebilir veya geciktirebilir.

Kırılganlık Acil Servis Ortamında Nasıl Belirlenebilir?

Uluslararası Hastalık Sınıflaması’nda (ICD) ‘Kırılganlık’ terimine karşılık gelen bir kodlama bulunmamaktadır. Tarama ve tanı amacıyla çeşitli ölçekler zaman içerisinde geliştirilmiştir. Yakın zamanlı yayımlanan bir derlemede kırılganlığı ölçmek için 67 farklı metod olduğu belirtilmektedir (4). Kapsamlı geriatrik değerlendirme gibi zaman alıcı yöntemlerin uygulanmadan önce bu ölçeklerle kırılganlığın taranması önem arz eder. Güncel bir çalışmada klinisyenlerin kırılganlığı tespit etmek için çoğunlukla birden fazla ölçeği kullandığı bildirilmektedir. Kırılganlık İndeksi (Fraility Index), Klinik Kırılganlık Ölçeği (Clinical Frailty Scale), Kırılganlık Fenotipi (Frailty Phenotype), Edmonton Kırılganlık Ölçeği, Prisma-7 gibi ölçekler son yıllardaki çalışmalarda ön plana çıkmaktadır (2).

Güncel Literatür Verileri Işığında Acil Serviste Kırılganlık

En son söylenecek sözü başta söyleyelim, maalesef kırılganlığı acil serviste belirleyecek altın standart bir tarama testi bulunmuyor. Ölçeklerin kolay ve hızlı uygulanabilir olması, objektif değişkenler içermesi, ekipman gereksinimi olmaması, kapsayıcı olması gibi özellikler barındırması Acil Tıp pratiğinde arzu edilir. Yapılan çalışmalarda gerek örneklem büyüklüğü yetersizlikleri gerekse kanıt düzeyi düşük çalışmalar (gözlemsel çalışmalar ağırlıklı) olması nedeni ile kırılganlığı saptamanın rutin bakımı iyileştirme üzerine etkisi ve en uygun ölçeğin ne olduğu halen belirsiz. Uygulayıcılar arasında uyumun düzeyi, kaç kez ölçüm yapıldığı, ölçümün ne kadar sürede uygulandığı (Acil servisler için önemli bir parametre) gibi değişkenler çalışmaların önemli bir kısımında yaygın görülen kısıtlılıklar arasında yer almaktadır. Bunun yanı sıra son yıllarda sıklığı azalmakla birlikte, çalışmaların önemli bir kısmının kırılganlığı saptamaya özgü olmayan ölçeklerle gerçekleştirildiği de görülmektedir (2). Bu nedenlerle konuyu uygun tarama ölçekleriyle irdeleyen randomize kontrollü çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır (5).

Kırılganlık başlığı altında acil servis hastalarında gerçekleştirilen çalışmaların birçoğu risk belirlemesi yapmak üzerine planlanmıştır. Genel olarak tekrar başvuru, mortalite, yoğun bakım yatışı, hastane kalış süresi, sosyal hizmet kurum ihtiyacı gibi sonlanımlar çalışılmıştır (6). Kırılganlık İndeksi, Klinik Kırılganlık Ölçeği, Kırılganlık Fenotip, Edmonton Kırılganlık Ölçeği geçerliliği kanıtlanmış ölçekler içerisinde en sık kullanılanlarıdır. Kırılganlık ölçeği olarak tasarlanmamış olsada yaşlı hastalarda risk belirlemek amacıyla kullanılan diğer skorlama sistemleri; ISAR (Identification of seniors at risk), Savunmasız Yaşlı Anketi, Barthel İndeksi’dir (2).

Kırılganlık İndeksi: Rockwood ve ark. tarafından 92 değişkenli, kapsamlı geriatrik değerlendirme temel alınarak oluşturulan bir Kümülatif Defisit Modelidir (7). Hastada mevcut olan defisitler değerlendirilen defisit sayısına oranlandığında sonucun >0.25 olması kırılganlık olarak kabul edilir. Uygulanması zor ve zaman alıcı olduğundan zaman içerisinde yapılan araştırmalarda 30 değişkenli indeksle de benzer sonuçlar alınabileceği bildirilmiştir(8). Ancak bu ölçeklerin Acil Servis popülasyonunda güvenilirliği yaygın olarak kanıtlanmış değildir. Güncel bir uluslararası prospektif kohort çalışmada 24 değişkenden oluşan, Kümülatif Defisit Modeli’nden türetilen Acil Servise Spesifik Kırılganlık İndeksi (FI-ED)’nin kırılganlığı belirlemek için kullanılabileceği saptanmıştır(8).

Klinik Kırılganlık Ölçeği (KKÖ): (Bkz. Tablo-1 ) Acil Tıp çalışmalarında uygulanması en pratik yöntem (1 dakikadan daha az sürede tamamlanabilir) olarak belirtilmektedir (9). Aynı zamanda KKÖ’nün acil servis hemşireleri ve hekimleri arasında oldukça iyi bir uyumla kullanılabileceğinden bahsedilmektedir (Kappa değeri:0.90, %95 GA: 0.85-0.94) (10). Bu veriler ışığında KKÖ’nün hekim dışı diğer sağlık personelleri tarafından da triyaj alanından itibaren kullanılabileceği düşünülebilir. Yine triyaj alanında yapılan KKÖ değerlendirmeleri ile hastaların hastane yatış ihtiyacı, kalış süresi, tekrar başvuru durumu ve mortalite hakkında fikir elde edilebilir (1). KKÖ’nün uzun dönemde (1 yıl) tüm nedenlere bağlı mortalite durumunu ESI (Emergency Severity Index) gibi akut durum değerlendirme ölçeklerinden daha iyi bir şekilde öngörebildiği de belirlenmiştir (11).

Tablo-1: Klinik Kırılganlık Ölçeği.*

1 Çok fit Dinç, aktif, enerjik, düzenli egzersiz yapar, yaşına göre en zinde grupta
2 Fit Aktif hastalığı yok, kategori 1 den daha az zinde
3 Kontrol altında kronik hastalık, iyi durumda Kategori 4’e göre kronik hastalık semptomları kontrol altında
4 Kırılganlığa yatkın Belirgin bir bağımlılığı olmasada hastalık semptomlarından şikayetçi veya hareketlerinde yavaşlama var.
5 Hafif kırılganlık Enstrümental günlük yaşamsal aktivitelerde sınırlı bağımlılık
6 Orta derece kılganlık Enstrümental ve non-enstrümental günlük yaşamsal aktivitelerde yardım ihtiyacı
7 Ciddi kırılganlık Terminal hastalık veya günlük yaşamsal aktivitelerde tamamen başkasına bağımlılık

*4 ve üzerindeki derecelerde ciddi kırılganlığa yatkınlık (12).

Fried’ın Kırılganlık Fenotipi: Kardiyovasküler Sağlık Çalışması İndeksi olarak da bilinir. Fiziksel karakteristik bulgulara göre kırılganlığı tanımaya çalışır. İstemsiz kilo kaybı (son 1 yılda 4.5 kg ve üzeri), güçsüzlük (kavrama gücünde azalma), tükenmişlik (hastanın bildirdiği), yürümede yavaşlama, düşük fiziksel aktivite kapasitesi gibi özellikleri vardır. Üç ve daha fazla faktörün varlığında kırılganlıktan söz edilir. Mortalite gibi sonlanımları öngörmesi açısından literatürde yaygın olarak çalışılmıştır. Kırılganlığın psikososyal etkenlerini kapsamaması ve kavrama gücü değerlendirmesi için ölçüm yapma zorunluluğu yaygın kullanımı için engeldir (13).

Edmonton Ölçeği: Hastane ortamında kırılganlığı belirlemek için kullanılabilecek geçerli ve güvenilir bir ölçektir. Bilişsel, genel durum, fonksiyonel bağımsızlık, sosyal destek, ilaç kullanımı, beslenme, ruhsal durum, idrar inkontinansı, fonksiyonel performans olmak üzere 9 farklı bileşeni bulunmaktadır. Toplamda 17 puan üzerinden skorlama yapılır. 0-5 puan kırılgan değil, 6-7 puan kırılganlığa yatkınlık, 8-9 puan hafif kırılgan, 10-11 puan orta dereceli kırılgan, 12-17 puan ciddi kırılgan olarak kabul edilir(14).

Kırılganlıkla ilgili acil servis çalışmalarında daha çok yukarıda bahsettiğimiz sonlanımlar üzerine çalışmalar kurgulansada, bu sonlanım noktaları sağlık hizmet kalitesini iyileştirmeye yönelik hedeflere hizmet etmektedir. Hasta odaklı sonlanımların daha iyi anlaşılabilmesi için otonomi (medikal durumun ciddiyetini kavrayabilen, yaşam alanında kendini güvenli hisseden, kendi kararlarını alıp-uygulayabilen v.b.) ve işlevsellik (fiziksel performans, psikososyal durum, yardım ihtiyacı v.b.) gibi hasta merkezli sonlanım ölçütlerini inceleyen çalışmalara da ihtiyaç duyulmaktadır. Bu amaçla COOP/WONCA işlevsel durum ölçeği, EuroQol Yaşam Kalitesi Ölçeği, McGill Yaşlı Yaşam Kalitesi Ölçeği ve Palyatif Bakım Sonlanım Ölçeği gibi ölçeklerin kullanılabileceği literatürde belirtilmektedir (15). Ancak bu ölçeklerin acil servisler için uygulanabilir olup olmadıkları ile ilgili yeterli literatür verisi bulunmamaktadır. Bunun yanısıra kırılganlık ölçeklerinin hastanın acil servise başvurmasına neden olan akut hastalık durumundan çok fizyolojik rezervler hakkında bilgi verdiği düşünülecek olursa, mevcut klinik durum bağlamında tanısal ve agresif tedavi seçeneklerinin ne kadarının devreye sokulacağı, ihtiyaç duyulacak geriatrik bakım kapsamı, yaşam sonu kararlarının alınması gibi ileri bakım modelleri planlamalarının yapılmasında ortak karar almaya yönelik ne kadar katkı sağlayabileceğinin araştırılması kırılgan geriatrik popülasyonda yeni araştırma alanları olarak düşünülmelidir.

Özet

  • Sağlıklı yaşlanmanın tesis edilebilmesi için kırılganlığın erken saptanması önemlidir ve acil servisler bu açıdan yaşlılar için fırsat kapısıdır.
  • Kırılganlığın varlığı mortalite, hastane kalış süresi, düşme vb. gibi olumsuz sonlanımlarla ilişkilidir.
  • Kırılganlığı tespit edebilen altın standart bir ölçek bulunmamaktadır.
  • Kırılganlık ölçekleri araştırma amacına uygun bir şekilde seçilmeli ve geçerliliği kanıtlanmış ölçeklerle çalışmalar dizayn edilmelidir.
  • Klinik Kırılganlık Ölçeği kolay ve hızlı uygulanabilirliği, uygulayıcılar arasında uyuma fırsat tanıması ve olumsuz sonlanımları akut göstergelerden daha iyi öngörebilmesi gibi özellikleri ile ön plana çıkmaktadır.
  • Gelecek çalışmalarda kırılganlık ölçeklerinin sağlık hizmet kalite göstergeleri yanında otonomi ve işlevsellik temelli sonlanımları hedefleyerek, tedavi ve bakım planı belirleme gibi konularda hekim-hasta/hasta yakını ortak karar alma mekanizmaları üzerine katkı sağlayıp sağlamadıklarının belirlenmesi araştırılmalıdır.

KAYNAKLAR

  1. Elliott A, Taub N, Banerjee J, Aijaz F, Jones W, Teece L, et al. Does the Clinical Frailty Scale at Triage Predict Outcomes From Emergency Care for Older People? Ann Emerg Med [Internet]. 2021;77(6):620–7. Available from: https://doi.org/10.1016/j.annemergmed.2020.09.006
  2. Theou O, Squires E, Mallery K, Lee JS, Fay S, Goldstein J, et al. What do we know about frailty in the acute care setting? A scoping review. BMC Geriatr. 2018;18(1).
  3. O’Caoimh R, Costello M, Small C, Spooner L, Flannery A, O’Reilly L, et al. Comparison of frailty screening instruments in the emergency department. Int J Environ Res Public Health. 2019;16(19):1–13.
  4. Buta BJ, Walston JD, Godino JG, Park M, Kalyani RR, Xue QL, et al. Frailty assessment instruments: Systematic characterization of the uses and contexts of highly-cited instruments. Vol. 26, Ageing Research Reviews. Elsevier Ireland Ltd; 2016. p. 53–61.
  5. Jørgensen R, Brabrand M. Screening of the frail patient in the emergency department: A systematic review. Eur J Intern Med. 2017;45:71–3.
  6. Van Dam CS, Hoogendijk EO, Mooijaart SP, Smulders YM, De Vet RCW, Lucke JA, et al. A narrative review of frailty assessment in older patients at the emergency department. European Journal of Emergency Medicine. Lippincott Williams and Wilkins; 2021. p. 266–76.
  7. Mitnitski AB, Mogilner AJ, Rockwood K. Accumulation of deficits as a proxy measure of aging. ScientificWorldJournal. 2001;1:323–36.
  8. Brousseau AA, Dent E, Hubbard R, Melady D, émond M, Mercier É, et al. Identification of older adults with frailty in the Emergency Department using a frailty index: Results from a multinational study. Age Ageing. 2018;47(2):242–8.
  9. Lewis ET, Dent E, Alkhouri H, Kellett J, Williamson M, Asha S, et al. Which frailty scale for patients admitted via Emergency Department? A cohort study. Arch Gerontol Geriatr. 2019 Jan 1;80:104–14.
  10. Lo AX, Heinemann AW, Gray E, Lindquist LA, Kocherginsky M, Post LA, et al. Inter-rater Reliability of Clinical Frailty Scores for Older Patients in the Emergency Department. Vol. 28, Academic Emergency Medicine. Blackwell Publishing Inc.; 2021. p. 110–3.
  11. Rueegg M, Kabell Nissen S, Brabrand M, Kaeppeli T, Dreher T, Carpenter CR, et al. The Clinical Frailty Scale Predicts One‐Year Mortality in Emergency Department Patients Aged 65 years and Older . Acad Emerg Med. 2022
  12. Rockwood K, Song X, MacKnight C, Bergman H, Hogan DB, McDowell I, et al. A global clinical measure of fitness and frailty in elderly people. CMAJ. 2005 Aug 30;173(5):489–95.
  13. Dent E, Kowal P, Hoogendijk EO. Frailty measurement in research and clinical practice: A review. Vol. 31, European Journal of Internal Medicine. Elsevier B.V.; 2016. p. 3–10.
  14. Rolfson DB, Majumdar SR, Tsuyuki RT, Tahir A, Rockwood K. Validity and reliability of the Edmonton Frail Scale. Age Ageing. 2006;35(5):526-529. doi:10.1093/ageing/afl041
  15. van Oppen JD, Alshibani A, Coats TJ, Graham B, Holch P, Lalseta J, et al. A systematic review and recommendations for prom instruments for older people with frailty in emergency care. J Patient-Reported Outcomes [Internet]. 2022 Dec 1;6(1):30. Available from: https://jpro.springeropen.com/articles/10.1186/s41687-022-00438-x
16 Haziran 2022 0 yorumlar
0 FacebookTwitterPinterestEmail
GenelTATDakademik

Yaşlı hastada 3D (Deliryum – Demans – Depresyon) Tanısı Koymak Kolay Mı?

taradından Çağlar Kuas 14 Mayıs 2022
tarafından yazıldı Çağlar Kuas

Herkese merhaba,

Bu ay sizlere acil servislerimizde sık karşılaştığımız, geriatri sorunlarının başında gelen, genellikle benzer semptomlarla başvuran ve bu nedenle çoğu zaman klinisyenleri tanı koyma konusunda zorlayan Demans, Deliryum ve Depresyon üçlüsünden bahsedeceğim. Birbirinden farklı gibi görünmesine rağmen temelinde birbiri ile bağlantılı üç tabloyu konuşacağız.

 

Geriatrik Psikiyatri’nin 3D’si – Deliryum, Demans ve Depresyon – yaşlılardaki en sık ve zorlayıcı tanıların başında gelir. Özellikle birinci basamak sağlık sisteminin yaygın şekilde kullanıldığı ve nöroloji, psikiyatri, geriatri gibi özellikli bölümlere ulaşmanın zor olduğu ülkelerde hem hastaları hem de sağlık çalışanlarını (doktor, hemşire, hasta bakıcı gibi) tedirgin edebilen, kişilerin yaşam kalitesini etkileyen zorlayıcı bir tanı sürecine sahiptir.

Peki nedir bizi bu kadar zorlayan 3D?

 

“Sağlık çalışanlarındaki bu durumların yaşlılığın bir sonucu olduğu düşüncesi en sık yapılan hata olup, semptomların gözden kaçmasına neden olmaktadır.”

Farklı tanısal stratejiler kullanılsa da, en önemli nokta kişilerdeki atipik semptomları fark edebilmek ve şüphelenmektir. Birbiriyle örtüşen semptomları nedeniyle bu üç durumu birbirinden bağımsız ele almak yerine birbiriyle olan ilişkisinin farkında olmak esastır (1).

Bazı hastalarda klinik olarak bu sendromlar arasında üst üste binme gözlenebilirken; bazı hastalarda üç durum aynı anda gözlenebilir (Tablo-1) (2).

Tablo-1: Deliryum, Demans ve Depresyon Ayırıcı tanısı.

Öne çıkan özellik Deliryum Demans Depresyon
Hafıza problemleri +++ +++ +
Uyku bozuklukları +++ +/- +
Dikkat eksikliği +++ +/- +/-
Ruh hali bozuklukları +/- +/- +++
Duygu veya algı bozuklukları +++ +/- +/-
Dezoryantasyon +++ ++ –
Ani başlangıç ++ – –
Yavaş progresyon – + +/-
Somatik şikayetler – +/- +
Zevk almama veya apati +/- ++ ++
Semptomlarda dalgalanma ++ – –
Kötü sağlık sonlanım riski ++ +++ +/-

Deliryum

 

Akut başlangıçlı bilişsel fonksiyonları etkileyen, dağınık düşünce yapısı, hafızada bozulma, oryantasyon kaybı, dikkat eksikliği ve algı bozukluğu ile karakterize bir durumdur. Genellikle semptomlarda iniş çıkışlar mevcuttur. Sıklıkla multi-faktöryel bir yapıya sahiptir, santral sinir sistemi hastalıkları, sistemik veya farmakolojik nedenler deliryum gelişimine zemin hazırlayabilir (Tablo-2). Hastaneye yatan ileri yaş hastaların %40’ında gözlenebilen bu durum, asla yaşlanmanın normal sürecinin bir parçası olarak düşünülmemelidir (3). Deliryum ayrıca uzun süreli bakım merkezleri ve huzurevlerinde ikamet eden yaşlılarda da sıklıkla gözlenirken, bu kişilerde tanı süreci daha çok atlanmaktadır (4). Uzamış fizyolojik stresörler ve işlevsellikteki bozulmalar deliryum gelişim riskini arttırmaktadır.

Üç tip deliryum formu tanımlanmıştır. Hiperaktif deliryum formunu tanımak genellikle kolaydır. Kişinin semptomları çok barizdir; ajitasyon, huzursuzluk, yerinde duramama, halüsinasyonlar ve saldırgan hareketler ile karakterizedir. Hasta yakınları tarafından rahatsız edici davranışlar olarak algılanır.  Hipoaktif deliryum formunda ise, semptomlar daha silik olduğundan genellikle klinik olarak atlanabilir. Hastanın somnolans, konuşma ve motor aktivitede azalma, bilişsel ayrılma gibi davranışları olup; diğer sistemik durumlardan ayırt etmek zordur. Hipoaktif formda kişinin semptomları yakınlarını ve sağlık çalışanlarını hiperaktif sürece göre daha az rahatsız ettiğinden tanıda gecikmeye neden olabilir. Son olarak en sık karşılaşılan Miks tip deliryum formunda iki subgrubun semptomları gözlenir.

Deliryumdaki en tipik özellik, bilişsel fonksiyonlardaki bozulmadır. Diğer mental değişiklikler farklı derecelerde eşlik edebilir. Bilişsel harici semptomların ön planda olduğu durumlar tanıda karışıklıklara neden olabilir (5). Mortalite ve morbiditesi yüksek olduğundan deliryumun tanınması hayati önem taşımaktadır.

Hasta yönetiminde önceliğimiz bilinç durumunun değerlendirilmesidir. AVPU ve Glaskow Koma Skalası (GKS) yatak başı değerlendirme ölçekleri arasındadır. AVPU ile uyaran yanıtının değerlendirme seviyesi yetersiz olup, GKS’nin non-travmatik yaşlı hastalardaki etkinliği ile ilgili yeterli çalışma yoktur. Acil servislerde kullanılabilecek basit ve hızlı bir diğer ölçek Richmond Ajitasyon ve Sedasyon Skalası (RASS) veya modifiye RASS’dır. Hastanın uyarılmaya yanıtını -5 (yanıtsız) veya +4 (saldırgan) arasında değerlendirir. Acil serviste -1’den küçük veya eşit ya da +1’den büyük veya eşit değerlerde deliryum için duyarlılık %84 ve özgüllük %88 iken; ≤ -2 yada ≥ +2 durumunda özgüllük %99’a çıkmaktadır. Demans hastanın bilişsel durumunu değerlendirmede kullanılan Mini-Mental Durum Test (MMSE) ’inin etkinliği kanıtlanmış olmasına rağmen, acil servis gibi yoğun ve kaotik ortamlarda kullanımı uygun değildir.

Deliryumun tanı ve takibinde en sık tercih edilen, basit ve kısa değerlendirme yöntemi Konfüzyon Değerlendirme Ölçeğidir (CAM) (Şekil-1)(6).

Konfüzyon Değerlendirme Ölçeği (The Confusion Assessment Method – CAM)

Uygulayıcı 4 ölçütü değerlendirir.

  1. Akut başlangıç ve dalgalı seyir
  2. Dikkat eksikliği
  3. Dağınık düşünce formu
  4. Bilinç durumda değişiklik

(Deliryum tanısı için 1 ve 2 olacak, yanında 3 veya 4 ile birlikte)

Şekil-1: Konfüzyon Değerlendirme Ölçeği (The Confusion Assessment Method – CAM) akış şeması.

Deliryum, altta yatan nedenlerin iyileşmesi sonucunda zaman içerisinde kendiliğinden veya tedavilerin yardımıyla düzelir. Saatler ile günler içerisinde başlayan deliryum sürecinin tam olarak düzelmesi haftalar hatta aylar sürebilir. Tipik olarak deliryuma neden olan durumların iyileşmesine göre daha yavaştır. Hastanın kendine veya çevresine zarar verme riski olmadıkça, fiziksel veya kimyasal kısıtlamalar artmış yaralanmalar ile ilişkilidir (7).

Tablo-2: Deliryumu tetikleyen nedenler.

Sistemik hastalıklar Primer SSS hastalıkları İlaçlar Çevresel ve iyatrojenik nedenler
·Enfeksiyon/Sepsis

·Dehidratasyon

· Hipoksi

· Hiperkarbi

·Şok

·Elektrolit bozuklukları

·Hipo-hiperglisemi

·Hipo-hipertermi

·Travma

·Akut miyokard infarktüsü

· İnme

· İntrakranyal kanama

· Menenjit

·  Ensefalit

· Nöbet ya da postiktal süreç

· Subdural hemoraji

· Epidural hemoraji

· Çoklu ilaç

· Alkol ve sedatif çekilme

· Keyif amaçlı madde alımı

· Antikolinerjik

· Sedatif hipnotikler

· Opiyatlar

· Uzun acil servis alış süresi

· Uykusuzluk

· Fiziksel sabitleme

· Kalıcı üriner kateterler

· Ağrı

·  Cerrahi veya girişimler

Hastaları kısıtlayan foley sonda kateter, intravenöz damar yolu gibi uygulamaların mümkün olduğunca kullanılmaması; kişilerin varsa işitme cihazı ve gözlük gibi rutin kullandığı aparatların takılı olması destekleyici bakım kısmının önemli bir parçasıdır. Antipsikotik ajanların kullanımı halen tartışmalı olup, faydası kanıtlanmış klinik uygulama kılavuzları henüz mevcut değildir (8).

NICE kılavuzlarına göre diğer tedavilerle saldırgan, agresif tavırları kontrol altına alınamayan hastalarda kısa süreli düşük doz antipsikotik kullanımı önerilmektedir (9). Deliryum gelişimine katkısı olan nedenler düzeldikten sonra hastaların ev ortamında yeterli bakımı sağlanabilecek ise hastanede kalışları uzatılmamalıdır.

Peki kimler deliryum gelişimi için yüksek risk sınıfında?

65 yaş ve üzeri kişiler, erkek cinsiyet, Demans veya bilişsel fonksiyonlarında bozulma yaşayanlar, Ciddi ve çoklu kronik hastalık, çoklu ilaç kullanımı, malnütrisyon, alkol/madde kullanımı ve kalça fraktürü olan hastalar (10).

Hastane veya bakımevine yatırılan demans hastalarında deliryum gelişme riski toplumda yaşayan demans hastalarına göre daha yüksektir.

Demans tanısı olan hastalarda deliryumun tanı ve tedavisi daha zor olup, akut hastalık durumunda deliryum gelişme riskinde artış ile ilişkilidir. Deliryum, demans gelişiminde bağımsız risk faktörleri arasındadır (11).

Demans

Çoğu demans tipinde deliryumun aksine uzun bir başlangıç süresi ve aylar ile yıllar boyunca süren bir progresyon mevcuttur.  Hastalığın ileri evresine kadar kişinin bilinci, dikkat ve oryantasyonu korunmuştur. Demansiyal semptomlarda da zaman zaman dalgalanmalar gözlenebilir. Demans hastalarının %60’ını oluşturan Alzheimer tipi demans en sık rastlanan demans nedenidir (12). Daha az sıklıklar karşılaşılan vasküler demans, Levy cisimcikli demans ve miks tip demans diğer demans tipleridir.

Demans’ın ana komponenti bilişsel fonksiyonlardaki bozukluktur. Bilişsel dışı semptomlar daha sık gözlenirken, kişilerde fonksiyonel yetersizlik ve sıkıntı, ruh halinde, afektinde ve psikolojik durumunda değişikliklere neden olabilir (13). Erken dönemde bakım evine yatırılmasına ve bakımından sorumlu kişilerde aşırı yük ile sonuçlanmaktadır. Demans’ın özellikle aile hekimi veya birinci basamak sağlık kuruluşunda tanı alması zordur. Hastalar bağımsızlıklarını kaybetme korkusu ile endişe verici semptomlarını dile getirmeye isteksizdir. Aile üyeleri durumu fark edip, endişelerini dile getirdiğinde ise hastaların çoğu belirli bir bilişsel düşüş yaşamış olabilir (14).

Bununla birlikte hafıza kaybı, davranış değişikliği veya işlevsellikte azalma semptomu ile başvuran tüm hastalar demans tanısı açısından incelenmelidir.

Yaşlılarda demans gelişimini araştırmak için kullanılan pek çok tanı ölçeği mevcuttur. Folstein’ın Mini Mental Durum Testi (MMSE) ve Montreal Bilişsel Değerlendirme (MoCA) ölçekleri klinisyenler tarafından tercih edilmektedir. Çoğu klinisyen %89 sensitivite ve %90 spesifisiteye sahip MMSE kullanmasına rağmen, 40 farklı dilde geliştirilmiş ve ücretsiz online olarak ulaşılabilen MoCA ölçeğinin erken dönemde bilişsel fonksiyonlardaki bozulmayı ve demans gelişme riski yüksek hastaları tanımada daha duyarlı olduğunu savunan çalışmalar da vardır (15). Test seçiminden bağımsız olarak, düşük puan alan tüm hastalar ileri tetkik için yönlendirilmelidir. Bu testlerin uzun değerlendirme süresi (5-15 dk), hastanın görme, duyma, yazma yetilerinin olması ve sakin bir ortamda uygulanması gerekliliği acil servisler için uygunluğunu mümkün kılmamaktadır.

Mini Mental Durum Testi en sık kullanılan bilişsel değerlendirme ölçeği olmasına rağmen özellikle hafif bilişsel bozuklukları saptamada yetersiz kalmıştır. Bu nedenle daha kapsamlı bir ölçek olan Montreal Bilişsel Değerlendirme (MoCA) geliştirilmiştir. Yapılan çalışmalarda (Nasreddine et al., 2005; Smith et al., 2007; Lee et al., 2008; Fujiwara et al., 2010; Larner, 2011) MoCa ölçeğinin MMSE ölçeğine göre daha duyarlı olduğunu göstermiştir. Yine Dong ve ark.’larıçalışmasındabilişsel bozukluk nedeniyle takip edilen hastalarda demans gelişme riski yüksek olanları diğerlerinden ayırmada MoCa ölçeği duyarlık ve özgüllük açısından daha iyi saptanmıştır (16).

Demansiyel semptomlar ile başvuran tüm hastalar tanısal karışıklığa neden olabilecek durumlar – anemi, elektrolit bozuklukları, böbrek fonksiyon testleri, karaciğer fonksiyon testleri, tiroid fonksiyon testleri (TSH), B vitamini düzeyi gibi metabolik bozukluklar açısından araştırılmalıdır. İşitme ve görme muayenesi uygulanmalı, kişinin kullandığı ilaçlar ve alkol kullanımı, yakın zamanda yapılmış ilaç değişiklikleri mutlaka sorgulanmalıdır (17). Bilişsel durumda bozulmaya neden olabilecek kanama, kitle, iskemik inme gibi intrakranyal nedenleri dışlamak için Beyin Bilgisayarlı Tomografisi (BT) ve/veya Beyin Manyetik Rezonanslı Görüntüleme (MRG) gibi görüntüleme yöntemleri kullanılmalı ve santral sistemi enfeksiyonu ayırıcı tanısını dışlamak için Lomber ponksiyon uygulanması gerekli olabilir.

Hastaların davranışları dikkatlice değerlendirilmeli ve ajitasyonun sık nedenlerinden olan ağrı, açlık, can sıkıntısı, izolasyon, tuvalet ihtiyaçları, subklinik enfeksiyon, kan şekeri veya kan basıncındaki dalgalanmalar gibi durumlar dışlanmalıdır.

Demans hastalarında tedavinin öncelikli amacı hastanın güvenliğini, işlevselliğini ve yaşam kalitesini arttırmaya ve bakımdan sorumlu kişinin stresini azaltmaya yöneliktir. Hastalığının tam olarak iyileşmesini sağlayacak bir tedavi olmamakla beraber, bazı tedavilerin hastalığın seyrini yavaşlattığı gösterilmiştir. İlk adım hasta ve yakınlarının eğitimi olmalıdır (18).

Günümüzde demans hastalarında FDA onaylı dört ilaç kullanılmaktadır. Bunların üç tanesi kolinestaraz inhibitörleridir; donepezil, rivastigmin ve galantamin. Dördüncü ilaç ise, bir N-metil-D-aspartat reseptör yarışmasız antagonisti olan memantin’dir (19). Bu ilaçların ileri dönem demans hastalarında etkinliğini gösteren çalışmalar olmadığı gibi, hastalardaki ilerleyici demansa bağlı davranışlar üzerine de etkileri yoktur. Özellikle selektif-serotonin-reuptake-inhibitörleri (SSRI) kullanımı tercih edilmektedir. Demans hastalarında anti-psikotik ajanların kullanımı da tartışmalıdır.

Demans hastalarındailk başlarda gözlenen tatlı yeme isteği zamanla kaybolur, hastaların büyük kısmında iştahsızlık ve kilo kaybı gözlenir. Azalmış oral alım, kilo ve kas kaybı ve malnütrisyon ile karakterize Erişkin Gelişme Yetersizliği (AFTT – Adult Failure to Thrive) sendromu ile sonuçlanır (20).

Bu hastalarda bizi sıkıntıya sokan bir diğer sorun başvuru şikayetleri neticesinde müdahale gerektirecek bir durum saptandığında kim karar verecek?

Demans hastalarının karar verme kapasitesi ile cezai ehliyeti farklı kavramlardır. Karar verme kapasitesinin değerlendirilmesi hastanın primer bakımını üstlenen doktoru tarafından yapılabilen dinamik bir süreçtir. Kapasite değerlendirmesinin esas amacı kişinin özellikle sağlık hizmeti ile ilişkili durumlarda karar verebilme yeteneğini sorgulamaktır. Hastanın karar verme kapasitesinin ölçmenin en iyi yolu hasta ile diyalog kurmaktır. Öncelikle hastanın iletişim kurma yeteneğini değerlendirmelisiniz. İletişim kurabildiğinden emin olduktan sonra, hastanın önerilen sağlık bakımı (örneğin bir cerrahi prosedür) konusundaki algısını belirlemektir. Sonraki adımda hastanın oluşabilecek yarar ve zararları anladığını, kendi bakımı konusunda karar veya seçenek belirtebilme yetisinin olup olmadığını sorgulamaktır. Son olarak, hastadan kararını rasyonalize etmesini isteyin (21).

Depresyon

Günlük yaşamda önemli işlevsel bozukluklar ile birlikte kişinin keyif kapasitesini kaybetmesi neticesinde duygusal, bilişsel, davranışsal dengede bozulmaların gözlendiği bir duygu durum bozukluğudur.

Deliryum ve demans yüksek oranda depresyon ile ilişkilidir. Aile sağlığımerkezine başvuran yaşlıların %10’unda depresif bozukluklar gözlenir. Depresyon nedenli sağlık kurumu başvurularının %64’ü aile sağlığı merkezlerine olmaktadır (22). Depresyon yaşlı bakım evindeki bireylerin %35’ini ve toplumda yaşayan yaşlı bireylerin %15’ini etkilemektedir.

Yaşlı hastalarda depresyonun tanınması başvuru semptomlarının daha hafif seyirli, silik ve atipik olmasından dolayı daha zorlayıcıdır. Erken tanı ve tedavi yaşam kalitesinde iyileşmeye ve artmış intihar riskinde azalmaya yardımcı olur. Özellikle birinci basamak ve aile hekimliği takiplerinde kişinin depresif semptomlarının yaşlanma ile ilişkili olduğu varsaymak yapılan en büyük hatadır (23).

Somatik ağrılar, kilo ve iştahtaki değişiklikler, kronik kabızlık, huzursuzluk, ajitasyon, yorgunluk, baş ağrısı, uykusuzluk, aşırı uyku ve güçsüzlük yaşlı hastalarda depresyonun tipik başvuru şikayetleridir (24). Tiroid fonksiyonlarındaki bozukluklara bağlı gelişen iştahsızlık, isteksizlik ve duygu durumundaki bozukluklar depresyon ile benzerdir. Ayırıcı semptomlar alt gruplarına göre değişebilir.

 

Geriatrik Depresyon Ölçeği ve Cornell’in Demanslı hastalarda Depresyon Skalası yaşlı hastalarda sık kullanılan ölçüm yöntemleridir.  Test sonucu pozitif gelen tüm hastaların majör depresyon olarak değerlendirilmesi ve tedaviye başlanması gereklidir.

 

Değerlendirme sırasında hastanın uyku düzeni mutlaka sorgulanmalıdır. Yaşlı hastalarda en sık rastlanan bağımsız depresyon belirtisidir. Yaşlanma ile birlikte gözlenen toplam uyku süresinde azalma, uyku veriminde azalma, REM uykusunda azalma, gün içerisinde uyuyakalma/kestirme ve uyku uyanıklık siklusundaki bölünmelere daha az toleranslı olmak gibi bazı uyku düzeni değişiklikleri normaldir. Bu değişiklikler 60 yaşından itibaren gelişmeye başlar, 65 yaş üstü hastalarda yeni gelişen uyku düzeni değişiklikleri ileri inceleme gerektirir (25).

ABD verilerine göre, yaşlı erişkinler tüm yaş grupları arasında en yüksek intihar oranlarına sahiptir. Düşük sosyo-ekonomik durumu olanlarda intihar düşüncesinin daha sık oluştuğu gösterilmiştir (26). Kendine zarar verme, hayattan zevk almama gibi düşüncelerin fark edilmesi, intihar eğilimini göstermesi açısından çok önemlidir. Yaşlılarda madde kullanımına genç erişkinlere göre çok daha nadir rastlanır. Bu nedenle depresyon ve intihar girişimi ile başvuran tüm yaşlı hastalarda alkol, madde ve reçeteli ilaç kullanımı sorgulanmalıdır. Depresyon semptomları ve intihar düşüncesi en sık aile hekimliği veya birinci basamak sağlık kurumlarındaki pratisyen hekimlere (ülkemiz sağlık sistemi koşulları göz önüne alındığında buraya acil servis yeşil alan hekimlerinin de eklenmesi yerinde olacaktır) bildirilmektedir (27). Bu nedenle özellikle birinci basamak sağlık kuruluşları, aile sağlığı merkezlerinde kişilerin depresyon ve intihar düşüncesi açısından değerlendirilmesi ve gerekli hallerde tedavi başlanması elzemdir.

Sonuç olarak;

Birbiri ile yakından ilişkili olan bu üç sendromun ayrımı özellikle yaşlılıktan kaynaklı fonksiyonel ve bilişsel problemlerin de eklenmesi ile klinisyenler için daha da zorlayıcı bir hal almaktadır. Tüm Dünya’da deliryum, demans ve depresyon üzerine kanıta dayalı tanı ve tedavi kılavuzları mevcuttur.Geriatrik Araştırma, Eğitim ve Klinik bakım Merkezi’nin (GRECC) 2011 yılında geliştirdiği “5D – Differential Diagnosis of Delirium, Dementia and Depression” (https://www.va.gov/HOMELESS/nchav/resources/docs/veteran-populations/aging/5D-Guide-for-Reading-2014-FINAL-8-28-14-508.pdf) tanı kartı ile anlaşılır, kolay ve hızlı bir şekilde Deliryum, Demans ve Depresyon tanısının ve ayrımının sağlanması amaçlanmıştır. Demans çalışma grubu 2012 yılında bu tanı kartının daha çok kullanımı için bir çalışma başlatmıştır. Çalışmaya katılan sağlık çalışanlarının %97’si tanı kartının ayırıcı tanıda faydalı olduğunu veklinik yaklaşımlarında kullanmaya devam edeceklerini ifade etmiştir. Geriatrik Eğitim Programı’nın çalışmasına katılan sağlık çalışanlarının hastaların davranışlarındaki değişiklikleri daha hızlı bir şekilde fark ettiği, bunun bilişsel işlevlerdeki bozulmadan kaynaklı olabileceği ve ileri değerlendirme ihtiyacına daha hızlı kararverebildikleri gösterilmiştir.

 

Özetlersek …

 

Deliryum özellikle yaşlılarda sık gözlenen ciddi bir medikal acildir. Bu üç klinik durum arasındaki en önemli fark AKUT başlangıçtır. Demans tanısı olan kişilerde deliryum gelişme riski genel topluma göre daha yüksektir. Demans ile deliryum ayrımının doğru şekilde yapılması, gereksiz antipsikotik kullanımı gibi hastaya zarar verebilecek müdahaleleri engeller.

Hastanın sadece kendisinden ve onu getiren kişiden değil, PRİMER BAKIM VEREN yakınları veya bakıcısından ayrıntılı anamnez almak gereklidir. Ayırıcı tanıda düşünülmesi gerekli pek çok durum vardır. Tedavide, altta yatan organik neden araştırılması ve bilişsel bozukluğa neden olabilecek tedavi edilebilen diğer durumların dışlanması esastır.

Her ne kadar özellikle deliryum ayırıcı tanısında kullanılabilen algoritmalar olsada, bu hastaların ayrımını yapmak konusunda, birinci basamak, aile hekimliği ve acil servislerde kullanılabilecek, pratik, anlaşılır hızlı tanı algoritmalarının geliştirilmesine ihtiyaç vardır.

Kaynaklar

  1. Sarı, N. & Yavuz Van Gıersbergen, M. (2017). YAŞLILARDA DELİRYUM, DEMANS VE DEPRESYON; DEĞERLENDİRME VE BAKIM. Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Dergisi, 33 (3), 153-164. Retrieved from https://dergipark.org.tr/tr/pub/egehemsire/issue/33737/328361.
  2. Downing L, Caprio T. (2013). Geriatric psychiatric: Differential Diagnosis And Treatment of 3 D’s – delirium, dementia and depression. Current psychiatry report. 15: 365.
  3. Cole MG, McCusker J, Voyer P, et al. Subsyndromal delirium in older long-term care residents. Incidence, risk factors, and outcomes. J Am Geriatr Soc. 2011;59:1829–36.
  4. Geriatric Psychiatry Review- Differential Diagnosis and Treatment of the 3 D’s – Delirium, Dementia, and Depression_2013.pdf.
  5. Lyness JM. Delirium: masquerades and misdiagnosis in elderly inpatients. J Am Geriatr Soc. 1990;38(11):1235–8.
  6. Inouye SK, Van Dyck CH, Alessi CA, et al. Clarifying confusion: the confusion assessment method. A new method for detection of delirium. Ann Intern Med. 1990;113(12):941–8.
  7. Kopke S, Muhlhauser, Gerlach A, et al. Effect of a guideline-based multicomponent intervention on use of physical restraints in nursing homes. JAMA. 2012;307(20):2177–84.
  8. Flaherty JH, Gonzales JP, Dong B. Antipsychotics in the treatment of delirium in older hospitalized adults: a systematic review. J Am Geriatr Soc. 2011;59:S269–276. This systematic literature review did not support the use of antipsychotics in the treatment of delirium in older hospitalized patients.
  9. National Institute for Health and Clinical Excellence. NICE clinical guideline 103: Delirium: diagnosis, prevention and management. July 2010. http://www.nice.org.uk/nicemedia/live/13060/ 49909/49909.pdf.
  10. Holt R, Young J, Heseltine D. Effectiveness of a multi-component intervention to reduce delirium incidence in elderly care wards. Age Ageing. 2013 Nov;42(6):721-7. doi: 10.1093/ageing/aft120. Epub 2013 Aug 26. PMID: 23978407.
  11. Saczynski JS, Marcantonio ER, Quach L, et al. Cognitive trajectories after postoperative delirium. NEJM. 2012;367(1):30– 9. This observational study found significant delirium risk with prolonged impact on cognitive functioning in older post-operative patients who underwent cardiac surgery.
  12. Yiannopoulou KG, Papageorgiou SG. Current and future treatments for Alzheimer’s disease. Ther Adv Neurol Disord. 2012;6(1):19–33.
  13. Kalapatapu RK, Neugroschl JA. Update on neuropsychiatric symptoms of dementia: evaluation and management. Geriatrics. 2009;64(4):20–6.
  14. US Preventative Task Force: Screening for Dementia. Release Date: June 2003. Available at: http://www.uspreventiveservicestaskforce. org/uspstf/uspsdeme.htm. Accessed March 2013.
  15. Dong Y, Lee WY, Basri NA, et al. The Montreal cognitive assessment is superior to the mini-mental state examination in detecting patients at higher risk of dementia. Int Psychogeriatr. 2012;24(11):1749–55.
  16. Dong Y, Lee WY, Basri NA, Collinson SL, Merchant RA, Venketasubramanian N, Chen CL. The Montreal Cognitive Assessment is superior to the Mini-Mental State Examination in detecting patients at higher risk of dementia. Int Psychogeriatr. 2012 Nov;24(11):1749-55. doi: 10.1017/S1041610212001068. Epub 2012 Jun 12. PMID: 22687278.
  17. Geriatric Psychiatry Review- Differential Diagnosis and Treatment of the 3 D’s – Delirium, Dementia, and Depression_2013.
  18. Morley JE. Behavioral management in the person with dementia. J Nutr Health Aging. 2013;17(1):35–8.
  19. Yiannopoulou KG, Papageorgiou SG. Current and future treatments for Alzheimer’s disease. Ther Adv Neurol Disord. 2012;6(1):19–33.
14 Mayıs 2022 0 yorumlar
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Yeni Gönderiler
Eski Gönderiler

Hakkımızda

  • Üyelik Başvuru Formu
  • Kurumsal Kimliğimiz
  • Gizlilik Politikası

Bize Ulaşın

  • Mustafa Kemal Mahallesi Dumlupınar Blv. No:274 Mahall E Blok Daire:18 Ankara
  • Telefon: (0312) 438 12 66
  • Email: bilgi@tatd.org.tr
@2024 – All Right Reserved. Designed and Developed by Themis
Facebook Twitter Instagram Linkedin Youtube Email
Geriatrik Acil Tıp Çalışma Grubu
  • Home
Giriş

Çıkış yapana kadar oturumumu açık tut

Parolanızı mı unuttunuz?

Parola Kurtarma

Yeni bir parola size e-posta ile gönderildi.

Yeni bir şifre mi aldınız? Giriş Yap