Acil Tıp Bülteni
  • Hakkımızda
    • Hakkımızda
      • Önsöz
      • Yayın İlkeleri
    • Künye
      • Dergi Ekibi
    • İletişim
  • Gündem
  • Hobi
  • Röportaj
  • Seyahat
  • Sizden Gelenler
  • Sayılar
  • İletişim
Aidat Ödemesi Bağış
Acil Tıp Bülteni
  • Hakkımızda
    • Hakkımızda
      • Önsöz
      • Yayın İlkeleri
    • Künye
      • Dergi Ekibi
    • İletişim
  • Gündem
  • Hobi
  • Röportaj
  • Seyahat
  • Sizden Gelenler
  • Sayılar
  • İletişim
  • Üye Girişi
Salı, 15 Temmuz, 2025
Son Yazılar
Sağlıkta Şiddet Yasası
Güzel Şehir Van
Ocak 2025 sayımız çıktı. İyi okumalar.
’Bilimin Işığında’ Projesi Devam Ediyor
Bol Sosyal Programlı Özlenen Kongre
Acil Tıp Bülteni
Acil Tıp Bülteni
Aidat Ödemesi
  • Hakkımızda
    • Hakkımızda
      • Önsöz
      • Yayın İlkeleri
    • Künye
      • Dergi Ekibi
    • İletişim
  • Gündem
  • Hobi
  • Röportaj
  • Seyahat
  • Sizden Gelenler
  • Sayılar
  • İletişim
Copyright 2024 - All Right Reserved
MercekSizden GelenlerTATDsosyal

Burcunuza Göre Acil Servisiniz

by Şeyda Tuba Savrun 27 Nisan 2023
written by Şeyda Tuba Savrun

KOÇ

Ateş burcu, renginiz kırmızı, cesaret en önemli özelliğiniz 

Akacak kan damarda durur mu? Enerji ile dolu ruhunuz ve bedeniniz nasıl rahatlayacak ? En geniş odanız resusitasyon ya da kırmızı alan olurdu. O kadar acelecisiniz ve hızlı karar alıyorsunuz ki, yeşil alanda zaman harcanmak istemeyeceksiniz elbette. Gelen her hasta sizi hak edecek ve ambulans ile gelecek. Kısacası en acil ve gerçek acil olacak. Gününüz gününüzü, saatiniz saatinizi tutmayacak. Her anınız aksiyonla dolu olacak. Yeri gelecek kateterler, entübasyonlar havada uçuşacak ama siz hep sakin kalacaksınız. Herkes boncuk boncuk terlerken siz o kadar serin kanlı olacaksınız ki; kimse sizinle aynı anda görev yaptığına inanmayacak. Konsültasyon mu atılacak; siz arayacaksınız. Olası bir aksilik çıkarsa bileceksiniz ki; siz üstesinden gelebilirsiniz. 

Hasta veya hasta yakını problem çıkartmaya çalıştı. Asla kavga etmenize gerek yok o kadar sözlere ve mimiklerinize hakimsiniz ki, olası minik bir yanlışınız bile olsa kendiniz hariç herkese mal edebilirsiniz. 

Sedye renklerini değitirebilseniz olası en canlı rengi seçeceksiniz. Çünkü enerjinizin kaynağı orada. Scrubs mı giyeceksiniz? Kimsede olmayan, en dikkat çekicisi sizde olmalı elbette. En şatafatlı steteskop, nöbet ayakkabısı size ait olmalı. Başkaları sizden görmeli, almalı; ama hep ilk sizde olmalı.

Tabi bir de zorlukları olacak bu kadar alevli olmanın. Gaza geleceksiniz, çabuk alev alacaksınız, otoriteniz sorgulanırsa kızacaksınız. Size sorulmadan sizin acilinize müdahale olursa dağılacaksınız. Usulsüz işler gözünüze herkesten çok batacak. Kendinizi parçalayacaksınız ve nöbet bitince bir bakacaksınız ki helak olmuşsunuz ama gururlusunuz.

BOĞA

Sabır en önemli özelliğiniz 

O kadar sakin ve sakinleştiricisiniz ki; acil servisinizde kaos mu denildi? Asla! Ama illa ki gerginlik olacaksa, tabiki ilk siz başlatacaksınız.

Yemeğe ve rahatlığa bir miktar düşkün olmanızdan ötürü belki en rahat dinlenme odaları, en dolu dolaplar sizinki olacak. Acil servisi olabildiğince sabit istikrarlı tutmak isteyeceksiniz. Olası bir kargaşada ilk sert tepki veren taraf siz olacaksınız. Herkesin güvenini kazanacaksınız, acilin en güvenilir hekimi siz olacaksınız. Asla bir tedavinin deneysel çalışmalarını okumadan araştırmadan uygulamayacaksınız. Sizin nöbetinizde tabii ki kimse aç ve açıkta kalmayacaktır. 

En donanımlı masanın sahibi siz olacaksınız. En sevdiğiniz hasta; tedavisi tamamlanmış, stabil şekilde takip edilen alan hastası olacaktır.  Hastanızla ilgili beklenmedik durumlar önce sizi bir miktar tedirgin etse de, etrafı sakinleştirdiğiniz gibi kendinizi de hemen kontrol altına alabilirsiniz. Böylece herşeyin üstesinden kolayca gelebilirsiniz. Nöbet ekibinizi mümkünse güzvendiğiniz arkadaş gurubunuzdan seçmeyi tercih edersiniz. Ekibinizdeki herkes sizin cool tavrınıza vurulacak.

Acil servis renkleriniz mümkün olsa en sakinleştirici, herkesin kendini evinde hissetmesini sağlayacak toprak renkleri olurdu; çünkü siz de biliyorsunuz ki kırmızı ateş renkleri sizde bile gerginlik yaratıyor. En rahat acil servis sizinki olsa da; bu şaşadan ve gösterişten uzak kalacağınız anlamına gelmemeli. 

Peki sizi ne zorlayacak? İnadınız zorlayacaktır. Yatmayan hasta, olmayan sevk, bitmeyen tedavi sizi üzecek, hatta sinirlendirir. Bazen inadınız kendi tedavinizi bile sorgulamanıza yol açabilir. Hastayı acil serviste o kadar uzun uzadıya takip etmek arkadaşlarınızı biraz üzse de nöbet  sonunda geri bakınca ‘karnımız tok, sırtımız pek bir acil devrettik’ diyeceksiniz.

İKİZLER

Hava burcu olan ikizler alanda da pek bir havalıdır. Ama her havanın güneşili ve yağışlı olduğu günler vardır.

O kadar pratik olacaksınız ki; tüm acile kimsenin farkına varmadan hakim olacaksınız. Çünkü pratik ve hız sizin genlerinize işlenmiştir. Bazen hastalar ve çalışma arkadaşlarınız sizin birden fazla klonunuz olduğuna inanacak. Üretkenlik ve yaratıcılıkta da çok önde olduğunuz için en kullanılmamış yöntemleri ilk siz denemelisiniz. Acil servise bir teknik cihaz mı alınacak, o cihaz ilk sizin acil servisinizde olmalı. Daha hasta kapıdan girerken sizin aklınızda pratik tedavi çözümü belirmeye başlıyor.  Uzun uzadıya takip gerektiren hastalar sizi sıkıyor, ama yenisini kendinize bulmakta hiç de gecikmeyeceksiniz. Siz aslında her hocanın en çok isteyeceği hızlı karar alan, her yere yetişen, hızlı tedavi yapan baş asistan olacaksınız. Eğer hoca olursanız tabi ki asistanlarınız hızınıza yetişemeyecek (eğer ikizler değilse). Hasta ve hasta yakınları en çok sizden bilgi almak isteyecek, çünkü herkese anlayacağı dilde akıcı konuşmanızla herşeyi anlatabilirsiniz.

Acil servisinizde ruhunuz ve karakteriniz gibi değişken renkler tercih edeceksiniz. Hep aynı renk ve tarz size göre değil. Belki hastanın klinik durumuna göre renk değiştiren sedye ve monitörleri ilk siz icad edersiniz.

Bu kadar renkli kişilik biraz başınıza dert olacak tabii ki. Anınız anınızı tutmayacak. Karadeniz havası gibi daha hava kararmadan yağmurlar yağacak. Bugün başka tepki verdiğiniz olaya yarın başka tepki vereceksiniz. Ama tüm bunlara rağmen aklınızda kalacak tek şey ne kadar renkli bir nöbet geçirdiğiniz olacaktır.

YENGEÇ

Su gibi aziz… 

Acil sizin için belki de çok haraketli, ama siz hallledersiniz. Acil sizin eviniz olacak. Her hasta, çalışan aileniz gibi gelecek. Bazı zamanlar öyle olacak ki evinizin yerini acil servis alacak. Nöbet çıkışı eve gitmek yerine, acilde biraz daha fazla kalacak, hatta bazı geceler nöbetçi olmamanıza rağmen acil servise ziyarete geleceksiniz. Acilin her alanına hakim olmak isteyeceksiniz. Tabiki bunu da en iyi şekilde yapmaya çalışacaksınız. Olur da bir konuda bilmediğiniz bir yerden soru gelirse; buna çok stres olacak, hatta bazı geceler uykunuz kaçacak. 

Vizitte hocanız soru mu sordu? Ve cevabı o anda veremediniz mi? O gün tüm gününüz o sorunun cevabını bulmakla geçecek. Ya da hocasınız, ve öğrenciniz bir konuda mı danıştı? O kadar mükemmel ve doğru cevap vermelisiniz ki. Minicik hataya bile lügatınızda yer yok. Yeri gelirse tüm başyapıt kitapları yeniden hatmedersiniz. Altıncı hissiniz, sezgileriniz çok kuvvetli olacak. Ambulanstaki hastayı daha devralmadan tanıyacaksınız. Tüm ekip bazı zamanlar sizi müneccim zannedecek. O kadar anaç ya da babacan olacaksınız ki, tüm ekip sorunlarını ilk size anlatmak isteyecek. Belki herkesin sırdaşı siz olacaksınız. O kadar şefkatli ve merhametli olacaksınız ki, yeri gelecek bu hasta ve yakınlarını bile sıkacak.

Acil servisinizde durağan, rahatlatıcı, herkesin tarzına uygun renkler tercihiniz olacak. Bu kadar duygusal bağlılık sizi biraz zora sokacak tabii ki. Hasta yakınlarına bilgi verirken (özellikle üzücü konularda) siz konuşmak istemeyeceksiniz. Hastayı birkaç saat görüp, onun tedavisini vermek bile sizi duygusal anlamda onlara bağlı kılacak. Ama nöbet sabahı aklınızda kalan yine ne çok şey öğrendiğiniz ve öğrettiğiniz olacak.

ASLAN

Çekilin acilin kralı geliyor

Ormanda olduğu gibi acil servisinizde de siz kral olmak isteyeceksiniz. Sürekli sizi konuşmalılar, sürekli size danışmalılar. Gururla yürüyeceksiniz o koridorlarda. En kıdemli siz olmak isteyeceksiniz. Tanı koymada, tedavi vermede hedefe giden yol mübah olacak. En konulmaz tanıları koyabilmek için uğraşacak ve tanıyı da koyacaksınız. Eh bu kadar zahmet boşa değil elbette. Bunun herkes tarafından bilinmesini isteyecek ve bunu sağlayacaksınız. Herkes sizin hekimliğinizi konuşacak. Gözü kapalı girişimsel işlem yapacak ve bunu herkese göstereceksiniz. Çünkü burası sizin krallığınız. Bunların yanında tüm ekibin koruyucu ve kollayıcısı siz olacaksınız. Ekibinizi kimse ezemez. 

Eğer bir hata yanlış varsa onu sadece siz bilir, siz bildirirsiniz. Bu acil serviste ikinci bir krala yer yok. Ormanların ve sizin acil servisinizin tek kralı siz olmak isteyeceksiniz. Kıdemli asistan ya da hoca olduğunuzda ekip arkadaşlarınız size uyacak. Çünkü bu konuda deneyimli ve eğitimlisiniz. O kadar tecrübe boşa olmayacak. Ve bu tecrübeleri de paylaşmaktan büyük zevk alacaksınız. Aslanın ormanda ceylanları yerken ki havalı duruşu ve edasıyla vizit atacak, sorular soracaksınız.

Acil servisinizin  renkleri hareketli olduğu kadar dingin de duracak. Size ait bir kral merkanı da olabilir, bu da sevdiğiniz bir şey. Ama bu kadar ihtişam bir miktar gösterişi de getirecek. Belki şehrin en şaşalı acil servisine siz sahip olacaksınız.

Tabiki ormanda ne kadar tek kral olsa da bazen çakallar olacak. Bazen de diğer aslanlar kral olmak isteyecek. O zaman da sizin egonuza, bilginize saldıracaklar. Belki sizi beğenmediklerini beyan edecekler ve bu sizi biraz incitecek. Ve nöbet bitince geriye dönüp baktığınızda krallığınızı bı kadar zorluğa rağmen nasıl koruduğunuzu görüp, kendinizle gurur duyacaksınız.

BAŞAK

Çalışmak, disiplin sizden sorulur

O kadar düzenli mükemmeliyetçi ve titiz bir burçsunuz ki acilde harcanmamanız içten bile değil. En düzenli, en temiz acil servis sizin aciliniz olmalı. Her alanınızdaki monitör, sedye, çalışan, ilaç dolapları mükemmel olmalı. Yapamadığınız işlem, araştırmayacağınız hastanız olamaz; mükemmeliyetçi yapınıza ters bir kere. O kadar çalışkan ve tertiplisiniz ki; kimse sizin ne zaman çalışıp ne zaman istirahatte olduğunuzu anlamıyor bile. Bu kadar başarı biraz ego gerektirse de; siz aslan acilcilerden farklı olarak mütevazi bir yapıya sahipsiniz. İşinize verdiğiniz maksimum özeni midenize de vereceksiniz; ne aç kalacaksınız ne de aç bırakacaksınız. Sizinle çalışanlar hem rahat edecek hem de biraz zorlanacaktır. Size ayak uydurmak o kadar da kolay değil. Sedyelerın diziliş nizamındaki düzen bile sizi motive edecek. Asimetri sizin işiniz değil. Genellikle uyarılarınızı kibar, kırıcı olmayacak şekilde iletmenize rağmen bazı zamanlar yaptığınız uzun vaazlar karşınızdakine üstünlük sağlamaya çalıştığınız izlenimi verebilir.

Acildeki tercihiniz açık, her ortama ve zamana uyan renkler olacaktır. Renkler arası uyumsuzluk ve aşırılık söz konusu bile değil. Her renk akışı birbiriyle dans edermişçesine uyumlu olmalıdır. Sizin için her alan önemli bu yüzden her alan uyumlu olmalı. Ama rahat ve düzen düşkünlüğünüz yeşil alan polikliniğinizi ön plana çıkartacaktır.

Bu kadar düzen, tertip  acil servis gibi süreğen ve değişken bir ortama fazla gelecek, zaman zaman siz ve birlikte çalıştıklarınız aynı ritmi tutturmada zorlanacaksınız ve arada kaos ortamları yaşanabilecektir. Ama nöbet bitecek ve herkes ardınızdan ‘kaosu bile nasıl düzenledi ve tertipledi, helal olsun’ diyecek.

TERAZİ

Dengeyi sağlamak sizin en önemli özelliğiniz

Sizin yöneticisi olduğunuz acil servis adaletsizlik nedir bilmeyecektir. Ekip, ekipman, tedavi, alanlar hep dengede olmalı. Asla terazinizin bir kefesi diğerine ağır basmamalı. Adaletin kılıcı herkese eşit keskinlikte olacak. Kimse sizi tek seferde ikna edemez, henüz o kadar yeteneklisi yok. Ama sizin aklınıza koyduğunuzda bir fikir konusunda ikna edemeyeceğiniz kimse yok. Yeter ki fikriniz mantığınıza yatkın olsun. 

Hasta tedavisinde en akla gelmedik tedaviler sizin aklınıza yatsın yeter ki; cesaretinizi kullanarak o tedaviyi mutlaka uygulamak isteyeceksiniz. Dengesizliği sevmediğiniz için tartışmalı ortamlardan, hastalardan uzak durmak isteyeceksiniz. Ama bazen siz istemeseniz de gelip sizi bulacak sorunlarla da aklınız ve dengeli tavrınız ile baş edebiliyorsunuz. Sizi karşısına alana Allah kolaylık versin. 

Etrafınız tarafından kolaylıkla fark edileceksiniz. Hasta yakınları sizden bilgi almak, her hasta size muayene olmak isteyecek. Konuşmayı seven yanınız, hasta ve yakınları ile olan ilişkinizde sizin en önemli avantajınız. Cana yakın oluşunuz, her ortama uyum sağlayışınız ekip arkadaşlarınız tarafından sevilmenizi sağlayacak. Tabiki bu kadar ilgi dostlarınızın gazabını da üzerinize çekecek. Ama acilci olmak her duruma hazır olmakyı gerektirmez mi? Bunu da halledersiniz.

Acil servisiniz canlı renkleri ve dengeyi temsil edecek. Herkes eşit şartlarda, eşit saatler çalışacak. Bakış açılarını değiştireceksiniz. Tüm hastane ve belki tüm birimler ‘vay be ne acil servisler varmış’ diyecek sayenizde.

Tabiki bu kadar eşitlik herkesin hoşuna gitmeyecektir. Sizi, sizin adalet kılıcınızla vurmaya çalışacaklar. Ama nöbet bitecek ve ardınıza bakıp şöyle diyeceksiniz: ‘yine kimseye haksızlık etmedim, eşit ve adildim. Yine vicdanım rahat.’

AKREP

Acilin bordo berelisi, en tutkulu acilci…

Her alanda olduğu gibi acile de tutku ile bağlanacaksınız; gerçekten istediğiniz acil hekimi olmaksa tabii ki. Tutkunuz hem hedefiniz hem zaafınız. Yaptığınız işten, verdiğiniz karardan vazgeçmek istemeyeceksiniz. Çünkü onun en doğrusu olduğunu biliyorsunuz. Kimse sizin teorik bilginizi sorgulamak istemez. Çünkü sizin sadece birşeyi öğrenmek istemeniz onu en iyi şekilde öğrenmiş olmanız anlamına gelir. Her işiniz son çıkan kılavuzlara, kitaplara ve bilgiye uygun olmalı. Kimse ile kişisel polemiğe girmeyecek herkesi bilginizle sevecek ve yine bilginizle döveceksiniz. İlginiz, alakanız yaptığınız işle uygun olmalı ki; herkese yardımcı olabilmelisiniz. Acil serviste özellikle sizin nöbetlerinizi takip edecek hasta ve personel gruplarınız olacak. Tutkunuzu tüm hastane hissedecek. Her kursa katılacak, her eğitimi alacaksınız. Alanınızda sizi yükseltecek her adımda mutlaka olacaksınız. Eğitim size gelmiyorsa; siz eğitmen olup o eğitimi vereceksiniz. 

Acil servisiniz tarzınızı yanıtır şekilde tutkulu ve dikkat çekici olacak ama abartılı olmayacak. Siz bir aslan burcu değilsiniz, sizin gösterişiniz bilginiz ve ilginiz olacak. Eğer deri kaplamalı sedyeler, rahat ama abartılı olmayan dinlenme odaları olacak ise, sizin acil servisinizde olmalı. Servisiniz acile uygun, anlaşılır ve işlevsel olmalı. Size göre, amaç yaptığınız iş ile göz önüne çıkmak olmalı.

Bu kadar bilgi, güç, tutku büyük sorumlukları da beraberinde getirir. Herkes sizin kadar uyumlu olamayacaktır. Eh bu da sizi biraz zorda bırakıp, belki  yanlış anlaşılmanıza sebep olabilir. Bazen de bilginizi, hızla yükselmenizi kıskananlar olacak. Onlarla savaşmak sizi yormayacak dersek yalan söylemiş oluruz. Ama sizin lügatınızda yorulmak pes edeceğiniz anlamına gelmez. Nöbet bitecek ve herşeyin ne kadar yerinde, kararında, tutku ile yaptığınızı göreceksiniz. Elbette bunu nöbetteki herkes görecek ve bir sonraki nöbetinize denk gelmek için çaba gösterecek.

YAY

Kıvrak zeka, pratik yaklaşım, bağımsız ve doğrucu kişilik özellikleri ile acil servis için biçilmiş kaftan …

O kadar bağımsız ve pratiksiniz ki, her alanın hakimiyeti elinizde olacak. Koç burcu gibi aceleci oluşunuz çoğunlukla işlerinizi kolaylaştıracak. Enerjik yapınız ile acil servis elinizde adeta oyuncağa dönüşecek. Her alanda her konuda hakimiyet sizde olacak. Bazen yay gibi gergin olacaksınız, bazen de yaydan çıkmış ok gibi olacaksınız. Hedefinize doğru korkusuzca ilerleyeceksiniz. Tanıları hızlı koyup, zaman kaybetmeden en etkin tedaviye başlayacaksınız elbette. O kadar iyimsersiniz; her yeni hastada, her yeni vakada adeta yeniden canlanıp, yeniden doğuyor gibisiniz. Size göre, olumsuzluklar yolunuzdaki minik çakıl taşları. Takılmayacaksınız bile. Çünkü geçmişten ders alıp, üzerine tecrübe ekleme konusunda doğa üstü yeteneğe sahipsiniz. Arrest hastalara karşı asla duygusal bağ kurmazsınız, çünkü en iyi tedavi ve yönetimi yaptığınızı zaten biliyorsunuz. Soğukkanlı kişiliğiniz nöbetlerinizin rahat geçmesinde, kaos yaşanmamasında önemli rol oynar. Herkesi rahat ettirmenin bir yolunu bulursunuz. Tek dikkat etmeniz gereken bu kadar enerjik yapınızın içinde dikkatinizin her an dağılmaya uygun olmasıdır. Bazen daha ilginç vaka gelince ilk vakaya olan ilginizi hızla kaybedeceksiniz. Dengeyi koruyamayan yapınız bazı zamanlar etrafınızdakilerin zorlanmasına neden olacaktır. 

Acil servisiniz renkli, heyecanlı vakalarla dolup taşacak, ama bu karışıklıkta her şeye hakim olacaksınız. En görülmemiş vakaların, tedavilerin sizin nöbete denk gelmesi ekibinizi zorlasa da, sonunda nöbetin eğlenceli hale gelmesi herkesi mutlu edecektir. 

Bu kadar güzellliğin bazı zorlukları da olacak. Bazen çok dürüst yapınız ekibinizde patavatsızlık gibi algılanabilir. Bu da ekip içinde ufak tefek kargaşaların yaşanmasına neden olabilir. Ama nöbet sonu herkesin aklında kalan en ilginç tanı ve tedavileri sizin verdiğiniz olacak.

OĞLAK

İyi bir acilcinin 3 temel özelliği: Sabır, Sorumluluk ve Öğrenme hırsı… 

O kadar sabır acilci de olmaz demeyin, oğlak burcu olun ve deneyin diyeceksiniz. Sabır ve espirili yaklaşımınız, hasta hekim ilişkinizde mihenk noktanız olacak. Bukalemun gibi her ortama kolay uyumunuz tüm işinizi kolaylaştıracak. Ekip arkadaşlarınızın size olan güven ve saygısını arttıracak. Her konu hakkındaki en iyi kitapları okumuş ve bitirmiş olacaksınız, ama size sorsalar; “daha okuyacak çok konum var, bitmedi” diyeceksiniz. Asla tam eğitilmiş ve tam öğrenmiş hissetmeyeceksiniz. Hocalarınızla yarışacak düzeyde bilecek, öğrencilerinizi en iyi şekilde yetiştirecek ama yine de yetinmeyeceksiniz. 

İşiniz, gücünüz, dersiniz hep acil servisiniz olacak. Her kongreye katılmak, her programda bulunmak isteyeceksiniz. Entübasyonlar son kılavuza uygun, tedaviler son güncellemeler ışığında olmalı. Makale, tez ve yayın yapılcak ise; son güncel konularını içermeli. Sonuçlar anlamlı çıkmalı, istediğiniz sonuç elde edilmezse o yayın yırtılıp atılır. Hepsi sabrınızın ve hırsınızın eseri olacak. Övülmeyi hak ediyorsunuz, ama aslan burcu gibi bunu sizin yapmanıza gerek yok; sizin yerinize yaveri ekremleriniz herşeyi halledecek.

Acil servisiniz genelde doğa renklerinden oluşacak. Herşeyin kitabına uygun ve nizamlı olmasına dikkat edeceksiniz. Herkesin sizin kadar özverili ve bilgili olmasını sağlamak için elinizden geleni yapacaksınız. 

Eh bu kadar başarının belli bir maaliyeti olacaktır. Kendinize yeteri kadar zaman ayıramayacaksınız. Geceniz gündüzünüze karışacak zaman zaman. O kadar bilgi, beceri sahibi olunca herkese tam güvenmeyeceksiniz. Bu da ara sıra güvensizlik ortamına neden olacaktır. Ama herkese kendinizdeki bilgi kadar bilgi aktarınca bu olumsuzluktan da kurtulmuş olacaksınız. Ve nöbetiniz bitince herkesin aklı, fikri, beyni, herşeyi bilgi ile dolmuş olacak. Bu da sizin asıl hedefiniz ve başarınız olacak. Sizin reklamınız sizin bilginiz olacak. 

KOVA

Duygusallığı az olup zeka ve entellektüelliği ile acili idare edebilecek burçlardan birisi daha geldi. 

Hep farklı bir vizyonunuz olacak. Sizin acil servisiniz en entel acil olmalı. Kimsede olmayan cihazlar, teknikler ve tetkikler sizde olmalı. Tabii ki, bunda ileri görüşlülüğünüz önemli rol oynar. İnsancıl yapınız, insanlara yakınlık kurmayı seviyorsunuz ama duygusal bağ kurmakta zorlanıyorsunuz. Gerçekçi yapınız duygusallığa yer bırakmıyor. Herkesi yenilikçi, farklı fikir ve idellerinizle beslerken, bir bakmışsınız ki arkanızda sizinle aynı fikirde milyonlarla yürüyorsunuz. Acildeki intern hekimleri, kıdemliyseniz çömezlerinizi ardınıza alıp yapamayacağınız iş yok. Hocalıkta bir miktar malign görünseniz de araya sıkıştıracağınız akılcı espiri ve hareketler kimsenin size olan sevgisini azaltmayacaktır. Zor durumlar ile karşılaşmak sizin için pek olası değil. Soğukkanlı yapınız zorlukları sizin için adeta yeni bir fırsata çevirecektir. “Ne acilde 5. arrest mi var? Önemli değil. Hepsini hallederiz, sakin kalın!” sizden en sık duyacakları cümle olabilir. İnatçı ve kararlı duruşunuz tedavi şeklinizi ve hasta tanısına gitmenizi kolaylaştıracaktır. Kararınızı değiştirtecek babayiğit de olmayacaktır. Asla tarzınızdan, acil servisinizden taviz vermek istemeyeceksiniz. Bu söz konusu bile olamaz. 

Acil servisiniz genelde hava renklerini içerecek, renkler arasında geçişleri kullanmayı tercih edersiniz. Öğle saatlerinde güneşli ve açık renkler, gün batımına doğru daha turuncuya çalan renkler tercihiniz olsa da; hava ve gününüz neyse aciliniz de öyle olacaktır. Eh buna biraz gösteriş, biraz bilim kurgu katmak da size kalmış.

Hep mantıklı oluşunuz; mantığa yatmayan olaylarda sizi zor durumda bırakacaktır. Bazı zamanlarda ve ortamlarda bu sizi biraz gerebilir. Çok fazla gösteriş ve ilgi isteyen kişiler ve durumlar sizi sıkacak, zorlayacaktır. Ama sonuç her ne olursa olsun kararlı yapınız, kişiliğiniz bazen hayalci yanınız acil servisin de zevkli olabileceğini göstermenize yetecektir. Herkese ‘acil hekimliği de ne güzel işmiş’ dedirteceksiniz. 

BALIK

Eğer kazara acil servis yazmadıysa, iç güdüsü kuvvetli, duygusal ve sanatsal yanı güçlü bir acilci…

Genelde duygusal, romantik ve yalnızlık burcu olarak bilinmesine rağmen kuvvetli hayal gücünüz acil servisteki çıkış kapınız olacaktır. Su gibi durağan ve temiz oluşunuz, iyi niyetiniz sizin olumlu yanlarınız. Tüm diğer burçların özelliklerini bünyenizde toplamış olmanız genelde işinizi kolaylaştırsa da, iç dünyanızda karışıklıklara sebep olabilir. Hangi anda hangi hisse kapılmanız gerektiğini bazen karıştırabilirsiniz. Genelde tedavi kararlarınız hastaların ve çevredekilerin beklentilerine, hislerine göre olacaktır. Bu da sizi yeşil alanın vaz geçilmez hekimi yapacaktır. Hemşire arkadaşlarınızın gözdesi olacaksınız. Çünkü sadece realist kararlar almayacak onların da hislerini, düşüncelerini göz önünde bulunduracaksınız. Bu da sizin anaç ve güvenilir bir acilci olmanızı sağlayacaktır. Hafif obsesif yapınız hasta ve acil servis yönetimini planlamanızda kolaylık sağlayacaktır. Herkes bir adım ötesini görmede zorlanırken, siz on adım ötesini çoktan planlamış olacaksınız. Bu da acilin en aranan hocası, kıdemlisi olmanıza neden olacaktır.  

Hastalara koyduğunuz ön tanıyı ikiye indirmenize; tetkikler neticesinde tam tanı konulamamış olmasına rağmen iç güdünüz sizi en doğru tanıya götürecektir. Çünkü hayatınız iç güdülerinize bağlı ilerler. Herkesin yardımına seve seve ve ilk siz koşarsınız. Sevecen tavırlarınız ile herkesin sorunlarını çözmede yardımcı olmaya çalışmanız nöbet ekibinin dertleşmeyi sevdiği kişi olmanızı sağlayacaktır.

Acil servisinizin renkleri minimal duygusallık içeren mor ve eflatun olabilir. Belki biraz feminen görünse de genel olarak bu renkler size huzur verecektir. İmkanınız olsa tüm scrubslar mor ve lila olabilir. Monitör alarmlarını pembeye çevirirsiniz. 

Tüm burçların etkisi zaman zaman sizi zorlayacak. Aşamayacağınız bir soruna denk geldiğinizde, kendi kendinizi ikna etmeye çalışırken bulabilirsiniz. Eğer bir konuda ikna olduysanız, kimse size farklı bir şey yaptıramaz. Nöbet bitecek, herşey unutulacak belki ama en unutulmayacak olan; sizin kendi sınırlarınızı o kadar zorlarken başkasına zarar vermeyen, koruyucu ve yapıcı yanlarınız akılda kalacak. 

27 Nisan 2023 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
PortreRöportajTATDsosyal

Acilin Türküsü

by Halil Emre KOYUNCUOĞLU 22 Nisan 2023
written by Halil Emre KOYUNCUOĞLU

Hocam öncelikle iyi günler diliyorum. Bugün kitabınız “Acilin Türküsü” ile ilgili keyifli bir sohbet üzerine buluştuk. Ama kitapla ilgili konuşmadan önce okurlarımız için kısaca kendinizi tanıtmak ister misiniz?

Öncelikle bana bu fırsatı sunduğunuz için çok teşekkür eder, emeği geçen herkese ve tüm okuyanlara saygılarımı sunarım. Aslen Çorum’u lup 1967 yılından beri Ankara’da ikamet eden bir ailenin 6.cı çocuğu olarak 1973 yılında doğdum. 1998 yılında Konya Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olup 2004- 2009 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Acil Tıp Kliniğindeki 5 yıllık asistanlık dönemi sonrası Muş Devlet Hastanesinde mecburi hizmetimi tamamladım. Doğduğum memleket olan Ankara’ya tekrar dönüp halen Dr. Nafiz Körez Sincan Devlet Hastanesi’nde 12 yıldır acil tıp uzmanı olarak hizmet vermeye devam etmekteyim. Evli ve birisi baba mesleğine gönül verip tıp fakültesinde okumakta olan iki kız babasıyım.

Öncelikle neden isim olarak kitabınızda “Acilin Türküsü” ismini düşündünüz?

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; acil servis, benim için bir yaşam tarzıdır. Sağlık mesleğine gönül verip adım atalı tam 35 yıl oldu. 15 yaşımda sağlık meslek lisesinin kapısından girdim ve 19 yaşında bıyıkları yeni terlemeye başlamış bir delikanlı iken Sağlık Bakanlığı bünyesinde çalışmaya başladım. O günden bu yana 31 yıl geçti. Gerek sağlık memurluğu gerekse de 25 yıllık hekimlik hizmetimin hemen hemen tamama yakını acil servislerde geçti. Hem hayatta hem de meslekte acil servisin havası, suyu, adrenalini ve heyecanını hissederek büyüdüm. Bu durumu ben “acil servis kanıma işledi” şeklinde tanımlıyorum. Bu nedenle TUS tercihlerimde acil tıbbı özellikle tercih etmiş birisi olarak meslek hayatımın geri kalanını acil servisin havasını soluyarak geçirmeyi kendi karakterime daha uygun gördüm. Acil servis benim için bir hayat tarzıdır. Acil candır. Acil bir hayat türküsüdür. Kitabımın ismine karar verirken; ”herkesin bir hayat türküsü vardır” diye düşünüp, benim hayat türkümün de acil servisler olduğuna karar vermiştim. Bu kararı verirken bana ilham kaynağı olanın, o yıllarda 10 yaşında olan minik prensesimin olması ayrı bir güzellik, tabii ki. Bizim meslek hayatımızda karşılaştığımız öyle ilginç olaylar, öyle adrenalin dolu heyecanlar, öyle hüzünlü dramlar var ki her biri için ayrı bir türkü yazılabilir, ağıtlar yakılabilir veya şarkılar bestelenebilir. Benim böyle bir yeteneğim yok elbette. Bu nedenle kültürümüzün birer parçası olan türkülerimizi kitabımda kullanıp olaylarla bütünleştirmeye çalıştım. Bu konu ile ilgili olarak değinmeden geçemeyeceğim bir başka konu da kitabın kapağı olacak izninizle. Sevgili kayınbiraderim Tamer Abi’me projemden bahsedip kapak için yardım istediğimde, çoktan karakalem çalışmalarına başlamıştı bile. Kitabın kapağında, tamamen kendisine özgü çizimi ve fikirleri ile oluşturduğu kara kalem çalışmasını kullandım. Bana desteğini esirgemeyen Tamer Aydın abime sizin aracılığınızla bir kez daha teşekkür ederim.

Kitabınızı yazmaya ilk ne zaman karar verdiniz? Sizi bu kitabı yazmaya iten güç neydi?

Ne zaman karar verdiğim konusunda net bir fikrim yok aslında. Fakat gençlik yıllarımdan beri meslek hayatımda karşılaştığım ilginç olayları, anılarım şeklinde yazma hevesim hep vardı. Lakin bir girişim ve çalışma içine girmemiştim.Mesleğe atılıp hayat koşuşturmacasına girdikten ve bir devlet hastanesinde göreve başlayıp eğitim camiasından uzaklaştıktan sonra maalesef ki zamanla kitaplardan da uzaklaşmıştım. Tam bu dönemde çiçeği burnunda doktor adayı kızım imdadıma yetişti. Tıp fakültesindeki yoğun temposuna rağmen kitap okumaktan bir an bile uzak kalmadığı gibi beni sürekli kitap okumaya teşvik etmeyi de ihmal etmedi. Khaled Hosseini, İskender Pala, Stefan Zweig vb. kitapları derken gençliğimde hep hayalini kurduğum, anılarımı yazma hevesim yeniden depreşti ve okumanın yanında ufak ufak karalamalara başladım. Pandemi döneminde nöbetler haricinde eve kapanmamızın da verdiği boş zaman kazançlarını, yazmakla meşgul olarak geçirmeye başladım. Fakat benim istediğim şey; herkesin yaptığı gibi birbirinden bağımsız anıları bir araya getirip kitap oluşturmak değildi. Ben, sürükleyici ve roman tadında bir eser olmasını planlıyordum. Okurların, kitabın sonu ile ortası veya başında geçen olayları bağdaştırıp anlatılanları içselleştirerek, olayların geçtiği mekanını da hayal edip olayın içindeymiş gibi kitabı yaşamasını istedim. Kitabın başı ile sonu arasında bir bütünlük olsun, okuyan kişi, ” bu işin sonu nereye varacak” diye merak içinde okumaya devam etsin istedim. Bu hayalimi başarıp başaramadığımın kararının okurlara bırakıyorum.

Çoğu kitapsever bir akımdan, bir yazardan, bir kitap türünden etkilenmiştir. Sizin okumaktan hoşlandığınız, yazarken size ilham olan eserlerden bahsedebilir misiniz?

Daha önceden bahsettiğim gibi birbirinden bağımsız anıların birleştirilip oluşturulan kitapları maalesef bitirmekte zorlanıyorum. Bunun en ilginç örneği, herkesin çok beğendiği Sherlock Holmes’un kitaplarıdır. Filmlerine hayran olmama rağmen, şimdiye kadar hiçbir kitabını bitirmek bana nasip olmamıştır. Okuyucuyu kendine çeken ve elimden bırakmakta zorlandığım kitaplar, bir sonraki sayfadaki sahneyi hayal edemeyip heyecan ve merak içinde okuyabildiğim kitaplardır, benim için. Örneğin, Turgut Özakman’ın ”Şu Çılgın Türkler’i. Örneğin, İskender Pala’nın kitabın başında farklı sonunda farklı duygu ve düşünce içine girdiğimiz eserleri. Kısacası sonucu kestiremediğimiz eserler. Ayrıca Stefan Zweig’den ”Satranç”, Khaled Hosseini’den ”Uçurtma Avcısı” gibi muhteşem eserlerin adını bile duyduğumda, hala etkilerini hissedebiliyorum. Tabii ki bizlerin, bu üstatların saçının bir tek teli olamayacağımız aşikardır.

Kitabınızı okuduğumda beni en çok etkileyen şey aslında kitabın olay örgüsü ve yazdıklarınızdan kendimden birçok şey bulmam oldu. Acil servisteki tecrübelerimiz aslında belirli bir tabanda ortak diyebilir miyiz yoksa yılların verdiği tecrübe ile kitabınızla bize acil servis resmini mi çizmek istediniz?

Evet, aslında amaç acilin resmini çizmek. Başta da bahsettiğim gibi stajyer öğrenci, sağlık memuru, pratisyen hekim, uzman hekim ve başhekimlik gibi deneyimleri yaşamış, yeri gelmiş acil serviste paspas dahi yapmış, 30 yıl boyunca acil servislerin tozunu yutarak yaşamış birisi olarak geçmiş ve günümüz arasındaki farkları ve benzerlikleri görebildiğimi düşünüyorum. Ayrıca acil servislerin, dışarıdan göründüğü gibi kalabalık bir insan kitlesini idare etmekten çok daha büyük ve geniş bir anlam ifade ettiğini, görünen buz dağının suyun altındaki devasa kısmının da bilinerek hareket edilmesi gerektiğine inanıyorum. İdari ve politik zorlukların geçmişte olduğu gibi günümüzde de karşımıza çıktığı gerçeğini unutmamamız gerektiği kanısındayım. Aslında kitap, bu konuda benim bir tür içimi dökmeme sebep oldu. Her ne kadar, içimden gelen cümleleri çeşitli bürokratik veya etik nedenlerle yeterinde yazıya dökemese de, idari ve etik konulara dokundurmadan geçemediğim bir gerçektir. Yeri gelmişken “sürçü lisan ettikse affola”.

Bu kitabı yazarken aslında bize neyi anlatmayı amaçladınız?

Aslında bu kitapta, acil servisin karmaşasını betimlemeye çalıştım. Aynı zamanda da kendi içimizdeki çelişkilere değinmeyi amaçladım. Asıl amacım, kitabın sağlık camiası dışındaki okuyuculara ulaşmasıydı. İnsanların acil servise girerken eski duygu, düşünce ve önyargılarını bir kenara bırakıp, empati yapmalarını sağlamak niyetim. Fakat şu anki hali ile hedef kitleye ulaşmış olduğunu düşünmüyorum. İnşallah, daha sonraki çalışmalarda bu amacıma ulaşabilirim.

Eminim ilk harfinden son harfine kadar eseriniz sizin için çok değerli biliyorum ama bize eserinizi yazarken sizi en çok etkileyen kısımlarından bahsedebilir misiniz?

Okurlarımız için de ufak bir ipucu olmuş olur hem. Beni en çok etkileyen, hatta üzen, çok hicap duyarak yazdığım, kendi meslektaşlarımın birbirine karşı tavır ve yeni mezun olan çiçeği burnunda acemi doktorların, içine düştüğü çıkmazı anlattığım bölüm oldu. Kim bilir, belki de kendi kızımın, 2 yıl sonra benzer sıkıntılar yaşayacağı endişesi beni bu duygulara itmiş olabilir.

Kitabınızı okuyacak okurlarımıza kitaba başlamadan önce vermek istediğiniz bir tavsiye var mı?

Kitabımda, her ne kadar benim içinde bulunduğum ve geçmişte yaşadığım acil ortamlarını anlatıyor olsa da okuyan her acil hekiminin, kendinden ve kendi acil servisinden bir parça olacağı kanaatindeyim. Çünkü mekanlar farklı olsa da acil servislerin sorunlarının yaklaşık olarak birbiri ile aynı olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle mekana takılmadan kendi acil servislerini hayal ederek okumalarını tavsiye ediyorum. Sağlık personeli dışındaki okuyucularımdan ise bir acil servisin karmaşasını kafalarında kurgulayıp empati yaparak okumalarını istirham ediyorum.

Kitabınızı yazarken sizi en çok zorlayan ne oldu?

Beni en çok zorlayan, kesinlikle kendi meslektaşlarım arasındaki sıkıntıları anlatırken, kimseyi kırmamaya özen göstermek için seçmeye çalıştığım uygun kelimelerle cümle kurmak oldu. Ayrıca idari sorunlardan bahsederken “acaba nasıl bir tepki alırım” düşüncesi ve belki de korkusu beni çok zorladı.

Bundan sonra başka eserlerle de görecek miyiz sizi?

Okumak çok güzel bir duygu. Fakat şunu anladım ki; yazmak bundan daha muhteşem. Yazıp bir eser ortaya çıkarmak, insanların beğenisine sunmak ve güzel tepkiler almak ise afyon gibi. Topluma mal olmuş tanınan bir yazarın söyleşisinde şu cümleyi dinlemiştim. “Yazmak bir afyon gibidir. Kanınıza girdi mi bağımlısı olursunuz!” Kısacası, ben de bu afyonun tadını aldım galiba. Devam ederim diye umuyorum. Bir sonraki kitabımda, acil tıp asistanlarının eğitimine katkı sağlayacak, roman okurken öğrenmelerini amaçlayan bir projenin çalışmasına başladığımı söyleyebilirim. Tabii ki başarabilirsem.

Ben güzel sohbetiniz ve bu güzel söyleşi için öncelikle tekrar çok teşekkür ediyorum. Son olarak okurlarımıza söylemek istedikleriniz var mıdır?

Naçizane kendi çapımda, roman tadında yazmaya çalıştığım ve bir nevi içimi döktüğüm bu çalışmama destek veren dostlarıma ve sizlere tekrar tekrar teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Şubat 2023 tarihli 13. sayısında yayımlanmıştır.

22 Nisan 2023 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
RöportajSeyahatTATDsosyal

Geze Yaz’a Bi’ Dünya

by İbrahim ALTUNOK 17 Nisan 2023
written by İbrahim ALTUNOK

Bu ilk yazımda da en az bizim kadar dinamik, neşe dolu, hayatı ve yaşamayı seven pek sevgili hocam Prof. Dr. Goncagül Haklar ile yeni kitabı “GEZE YAZA Bİ’ DÜNYA” hakkında konuştuk. Çok keyifli bir röportajdı, sizlerin de keyifle okumasını diliyorum. Hepimize sadece yeni rotalar için değil, aynı zamanda hayat enerjisi ile yol göstermesi dileklerimle…

K: Merhaba Hocam, öncelikle bize kendinizden biraz bahsedebilir misiniz?

G: Ben 1966 doğumluyum yani şu anda 56 yaşındayım. İlkokul ,ortaokul ve lise yıllarım Ankara’da geçti. Ankara Koleji mezunuyum o yüzden zaten İngilizceye olan ilgi ile birlikte tıp fakültesini de Hacettepe İngilizce Tıpta okudum. 1989 Hacettepe Tıp Fakültesi mezuniyetim, ondan sonra eşim o sırada İstanbul’da ihtisasa başlamıştı ben de onun peşinden İstanbul’a geldim. 1994 yılında Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden klinik biyokimya uzmanlığımı aldım, ondan sonra da hep Marmara’da kariyerime devam ettim, doçentliğimi profesörlüğümü orada aldım, hala orada hem hastanenin biyokimya laboratuvarı sorumlusuyum hem anabilim dalı başkanıyım. Öğrencilerle birlikte olmaktan çok mutluyum, boş vakitlerde de işte böyle gezmeye çalışıyorum.

K: Biz sizi öncelikle blogunuzla tanıdık; GEZGİN-BİLGİN. Biraz da ondan bahsedelim mi? 

G: Gezi yazılarımı yani rota önerileri yayınladığım bir blogum var; www.gezginbilgin.net. Pandemi döneminde de bu gezi yazılarından aldığım ilhamla bu kitap ortaya çıktı, bugün buluşmamıza da vesile olan “GEZE YAZA Bİ’ DÜNYA. Aslında 2015 yılında blogumda yazılarımı yayımlamaya başladım, yaklaşık 50’ye yakın gezi yazısı var. Ama GEZGİNBİLGİN’dekiler birebir gittiğim yerin tarihini, coğrafyasını, sosyal ve kültürel özelliklerini, gün gün rotaları, konaklama ve yeme-içme önerilerini içeriyor. Yeme-içme önerileri demekle oradaki en pahalı restoranı kastetmiyorum; ben yerel lezzetler ve küçük aile işletmelerine düşkünüm, esnaf lokantaları gibi. Onları buluyorum, gidip deniyorum ve denedikten sonra da hangi fiyat aralığında neler yenebileceğini yazıyorum. Farklı bütçeler için önerilerde bulunuyorum.

Pandemi döneminde acil tıpla ilgilenenler en çok çalışanlar, en yoğun olanlar oldu. Hizmetlerinizden dolayı sizlere minnettarız. Sizler, enfeksiyon hastalıkları ve göğüs hastalıkları çalışanları, anestezistler, yoğun bakımcılar, hepiniz başımızın tacısınız. Ben de çok yoğun çalıştım hem laboratuvardaki işlerin organizasyonu ve oradaki çalışanlarım ile ailelerinin sağlığı hem de acilde hizmet vermenin sorumluluğu bir aradaydı. Bir taraftan akşamları eve geliyorum iki çocuğumuz New York’ta yaşıyor. New York’taki korkunç istatistikleri hatırlıyorsunuz. Zihnimi dinlendirmek için hiç alışık olmadığım bir şey yaparak beynimi şaşırtmaya karar verdim. Böylece edebi karakterli bir kitap yazma fikri ortaya çıktı. Bu kitapta rota önerisi yok. Aksine şehirlerin bana anlattıkları var, insan öyküleri var. Ama her bölümün sonuna da karekodlar koyduk, eğer rota önerilerine veya gideceğiniz yerler ile ilgili daha fazla bilgiye ihtiyaç duyarsanız bunlar sayesinde gezginbilgindeki gezi yazılarıma yönleniyorsunuz. Örneğin okuduğunuz bölüm sonrasında Salzburg’a gitmek istiyorsunuz, karekodu tarattığınız zaman orada nerede konaklarsınız, nereleri gezmeniz lazım gibi bilgilere ulaşıyorsunuz.

K: Biraz da annelik diyelim hocam. İki de evlat sahibisiniz, bana bunu çok soruyorlar, ben de bunu size sorayım☺. Hekimlik mi zor yoksa annelik mi?

G: Bence annelik. Yani hekimlik de çok zor, insan hayatı sizin elinizde. Ben bir klinisyen değilim ama sana hasta belki o anda arrest geliyor, resüsitasyonla sen onu hayata geri döndürüyorsun. Ben laboratuvarcı olduğum için birebir hasta ile ilişki içerisinde değilim, ama genel olarak baktığımda annelik ve babalık kesinlikle daha zor. Bir insan yetiştirmek bambaşka bir şey ve okulu yok ne yazık ki! Biz tıp fakültesinde eğitim alıyoruz,  büyüklerimizden, meslek erbaplarımızdan neyi nasıl yapmamız gerektiğini öğreniyoruz. Ama annelik babalık denince, bunun ne bir okulu var ne de bir sınavı…Çocuğumuz olduğu zaman iyi yetiştirmek de bizim elimizde kötü yetiştirmek de. Üstelik mükemmel ebeveynlik diye bir mertebe de yok.

K:Peki tüm bunların arasında gezginliğe nasıl vakit buluyorsunuz ?

G: Ben zamanımı iyi planlamaya çalışıyorum. Örneği televizyon çok fazla seyretmiyorum, dizileri asla takip etmiyorum. Sadece spor seyretmeye düşkünümdür. Çünkü sporu çalışırken, bir şeyler yazarken de seyredebilirim. Mesela Dünya Kupası. Bir maçı açıyorum ve sesini de kısıyorum. Ufak tefek bir şeyler yazarken, dersimi hazırlarken, makalemi yazarken takip ediyorum bir taraftan. Takip etmeyeyim mi yani şimdi, Ronaldo ve ya Messi gol attığında☺. Zamanı dolu dolu yaşamak çok önemli bence. Zamanı biriktiremeyeceğimiz ve erteleyemeyeceğimiz pandeminin bize öğrettiği en önemli şeylerden biri oldu sanırım. Çünkü bir gün önce konuştuğumuz kişinin bir gün sonra kaybını öğrendiğimiz günler yaşandı ve buna hiçbirimizin bir dönem bilmediği bir virüs neden oldu. Dolayısıyla hayatı biriktirmeyelim, hayatı ertelemeyelim. Ben sadece iyi planlamaya çalışıyorum. Eşimle birlikte zamanımızı çocuklarımızla, ailemizle, dostlarımızla geçirmeye çalışıyoruz. Bir fırsat yaratıyoruz yurtdışına gidiyoruz, farklı deneyimler elde ediyoruz. İyi planlama yapmak bence bunun en güzel çözümü.

K: Az önce beyni şaşırtmak dediniz, bunu biraz açar mısınız?

G: Beynimizi şaşırtmamız lazım çünkü dünyada bunama ile büyük bir mücadele var. Bunun için de alışılmadık şeyler yapmamız lazım. Bir müzik aleti çalmayı öğrenmek, bilmediğimiz bir sporu deneyimlemek, farklı kültürlerle tanışmak. Bence yazmak da öyle. Bilimsel anlamda çok şey yazıyorum ama edebi anlamda bir şey yazmamıştım. Pandemi yoğunluğundan da sıyrılmak için beynim şaşırırsın ve dinlensin istedim. Dolayısıyla 8-9 ay uğraşarak bu kitabı yazdım. Kitabım okuyucu ile buluşmadan önce deneyimli bir ekibin de desteğini aldım. Sevgili editörüm Elif Aydoğdu Oral’ın yönlendirmesi ile tasarım ve yayın ekibimiz harika bir iş ortaya koydu bence. 

K: Bir başka soru; aileniz de gezmeyi seviyor mu? Belki çocuklarınızın yurtdışında yaşıyor olması buna zaten bir işaret ama sizden mi geliyor bu gezme talebi yoksa herkes birer gezgin mi?

G: Aslında farklı farklı motifler var, benim gezme anlayışım biraz daha kültürel sanatsal, kızım da aslında öyle sanırım mimar olmasından kaynaklanıyor bu durum.  Oğlum ise heyecan, aksiyon, adrenalin ve sporla birleştirmeyi tercih ediyor. Örneğin Porto Riko gezimizde ‘zipline’ yapmamız veya Avrupa’da bir yere gidildiğinde ucuna bir maç eklemek gibi. Paris’e gittiğimizde Roland Garros Tenis Turnuvası’nın finaline gitmiştik. Eşimin çok aşırı yoğun çalışması nedeniyle gezme anlayışı bizim gibi değil. Gittiğimiz yerlerde bir kafede oturup etrafı seyrederek dinlenmeyi tercih ediyor. Biz yağmur ormanlarına gittiğimizde şelaleden atlamayı tercih ederken o şelaleyi seyretmeyi ve suyun içinde yürümeyi istiyor. Yoğun çalışmanın getirdiği stresin suyla beraber yıkanıp gitmesini arzuluyor. Dolayısıyla farklı motifler var benim kadar böyle tutkun bir şekilde gezmiyorlar ama gezi programını ben yaptığım zaman hevesle dahil oluyorlar. Ama ben de onların hepsinin hoşuna gidecek şeyleri gezi programımıza dahil ediyorum. Anladığım kadarıyla sen de benim gibisin gezilerinde hem adrenalin seviyorsun hem bol bol müze gezeyim sanat dolu olsun diyorsun?

K: Evet hocam, bizde de benzer durum söz konusu. Ali uyumayı tercih eder, ben su kuşuyum ☺. İstiyorum gibi dolu dolu tarih koksun, önemli eserlerin dışında kimsenin bilmediği köşelerini gezeyim müzelerin, ama iki çocuktan sonra biraz daha dinlenme ve tatil odaklı geziler yapıyoruz. Kitabın başında “KENDİNİ ARAYANDIR GEZGİN” diyorsunuz gezginin tanımını yapmışsınız bense tekrar sormak istiyorum kimdir gezgin?

G: Farklı tanımlamalar yapılabilir ama ben basitçe şunu söylüyorum: Gezgin görmek istediklerini gerçekleştirmek için gezer, turist ise gösterileni gören kişidir. Ben mesela Empresyonizm akımının hayranıyım, sen de benim gibi sanata tutkun birisin. Empresyonist ressamların resimlerini görmek için gittiğim yerlerdeki müzeleri incelerim, mutlaka o müzeleri ziyaret ederim. Rotamı görmek istediklerime göre belirlerim. Turistler ise rehberlerin belirlediği rotada onların gösterdiklerini görürler. 

K: Peki bu gezilerinizde iç dünyanızda, ruhsal manevi ilerleyişinizde sizi etkileyen bir şey oldu mu?

G: Elbette. GEZE YAZA Bİ’ DÜNYA da bunları keyifle paylaştım. Sahra Çölü bölümünde örneğin. Ben gün doğumlarını seyretmeye çok düşkünüm çünkü yeni doğan günün umudu vardır gün doğumunda. Bir de gerçekten görsel olarak muhteşemdir. Her gün doğumunda gökyüzünde bir renk cümbüşü yaşanır ve hiçbiri birbirine benzemez. Dünyanın her yerinde bunu yapabiliyorsunuz. İstanbul’da da seyredebilirsiniz Havana’da da. Bambaşka ama çok güzeller. Yine Sahra çölünde konakladığımız bir gece sabah gün doğumunu seyredeyim dedim, çünkü Sahra Çölü’nde her tarafınız kum “orası bir kum denizi “diyor Berberiler. Gün doğmaya başladığı zaman o her tarafı kum olan çölün içinde bir tek ben vardım sanki. Yani dünya için aslında ben o an o kum tanelerinden farklı değilim. Gezmek insanı alçak gönüllü yapıyor. Benim bu dünyaya katkım ise ne yapmak istediğimi bilmem. Ben hayatlara dokunmak istiyorum, özellikle gençlerin hayatlarına dokunmak istiyorum. O yüzden de zaten bu öğretim üyesi kimliğimde bu kadar mutluyum. Sadece ders anlatmak değil, ders arasında sohbet etmek, bir kitap veya bir film önermek. Onlarla hayata dair konuşmak. Bunlar benim dünya üzerindeki değerimi arttıran şeyler. Gezgin olduğunuz zaman etrafınızda bir çok hayat olduğunu görüyorsunuz; farklı yaşamlar, farklı sorunlar. Çoğu zaman halime şükrediyorum,  yani gezmek insana çok şey katıyor.

K: Beni kitapta bir Sahra çölündeki o gün doğumu, bir de Tulum’da yerel bir törene katılmıştınız; iki kısım çok çok etkiledi.

G: Evet bir Maya ayinine katılmıştım. Mesela Meksika’ya gitmek her zaman çok enteresan olmuştur benim için. Çünkü yok olmuş medeniyetlerin izini sürüyorsunuz. Maya Medeniyetinin MS 200 ila 900 yılları arasında çok parlak bir dönemleri var, bu insanlar Ayın Dünya etrafındaki dönüşünü, Dünyanın Güneşin etrafındaki dönüşlerini tama yakın hesaplamışlar. Deprem bölgesinde öyle inşaatlar yapmışlar ki yıkılmadan bugüne kadar gelmiş, yani inanılmaz bir medeniyet var ve o medeniyet bir gün bir anda ortadan kalkmış. Yok olma nedenlerine gelince ekolojik dengenin bozulması, kendilerini besleyememeleri, artan nüfusun yiyecek ihtiyacını karşılayamamak, iklim değişiklikleri vb. Bir de tabii ki İspanyol istilacıların gelmesi, getirdikleri hastalıklar derken bir medeniyet yok oluyor ve o sırada gelen İspanyollar bütün yazılı dokümanları imha ediyorlar. Bugün o yazılı dokümanlar üzerine ilerleseydi İspanyollar, belki çok farklı bir medeniyet düzeyinde olabilirdi Meksika.

Ayine gelince, bizim coğrafyada obruk dediğimiz yeraltı oluşumlarından binlerce var o bölgede. Oralarda ayinler yaparlarmış. Bende tesadüfen bir maya ayinine rast geldim, o soydan gelenlerin hala yaşadığına inanılıyor. Çok teatral bir törendi. Devasa sarkıtların arasında bir yeraltı havuzu düşünün, üzerinde doğal bir platform var. İşte o platformun üzerinde yerel kıyafetler giymiş, vücutlarını boyamış bir grup vardı.  Ateşler yakmışlar, dumanlar yükseliyor, tamtamlar çalıyorlar, dans edip şarkılar söylüyorlar. Çok inanılmaz bir törendi, yıllar öncesine gidiyorsunuz yani öyle bir canlandırma!

K: Peki ben sağlığa bağlayayım biraz mevzuyu; yani gittiğiniz yerlerde müzeler geziyorsunuz, eski medeniyetlerin kalıntılarına şahitlik ediyorsunuz ,biraz daha eskilerin hekimliği, eskilerin tababeti üzerine konuşsak. Hem tarihsel anlamda hem de günümüz tıp dünyasında aramızdaki farklardan bahseder misiniz?

G: Gittiğim yerlerde mesleki bir deformasyonla orada sağlıkta neler yapıldığına çok ilgi gösteriyorum. Örneğin Yunanistan’a gittiğimde Epidaurus’un Şifa Merkezi’ni ziyaret etmiştim. Müzesinde bütün cerrahi aletleri görebiliyorsunuz. Yani çağlar öncesi bir medeniyette yapılan medikal uygulamaları rahatlıkla inceleyebiliyorsunuz. Ya da Küba’ya gittiğimde, Küba biliyorsun devrimden sonra ambargo ile mücadele eden çok kısıtlı gelirleri olan bir ülke. Tüm gelirlerini sağlığa ve eğitime ayırıyorlar. Ben oradaki sağlık verilerini inceledim; çocuk ölüm oranının dünyada en düşük olduğu ülkelerden biri Küba, halk sağlığının en ileri düzeyde uygulama bulduğu, öğrencilerin ücretsiz olarak tıp eğitimi aldığı, yurtdışından gelen öğrencilerin de davet edildiği bir ülke. Bir tıp insanı olarak bunların peşinden koşmak da çok hoşuma gidiyor

K: İlla kitabı okuyanların merak ettiği bir şeydir sizin favori destinasyonuz?

G: Benim cevabım hep aynı; dünyanın en güzel şehri İstanbul’dur.  Bence bir yerin güzelliği bizim orada biriktirdiğimiz anılarla ortaya çıkıyor. Sen bir yere gidiyorsun orada ailenle birlikte birkaç gün geçiriyorsun ama geri dönüp geldiğinde yine evine geliyorsun. Benim İstanbul’da biriktirdiğim 30 küsur yıllık anım var, evim var yuvam var. Ama bunlardan da bağımsız olarak gerçekten iki kıtanın arasına konuşlanmış, boğazının güzelliği dillere destan, dört büyük imparatorluğa başkentlik etmiş ,sayısız efsaneleri olan, sayısız medeniyetlerin geçtiği bir şehir nasıl güzel olmasın? İstanbul’u bir kenara bırakalım ve dünyada nereye gitmek hoşuma gidiyor diye sorarsan Uzakdoğu destinasyonları çok ilgimi çekiyor. Uzakdoğu kültürü beni çok etkiliyor. Ama yine de en beğendiğim; henüz gitmediğim! O gitmek istediğim yerle alakalı çok büyük bir heyecan duyuyorum, oraya gidince o konudaki hevesimi alıyorum. Sonra yeni bir hedef belirliyorum. Bu arada farklı meraklarım da var, örneğin farklı ülkelerde gün doğumu seyretme merakı ya da farklı denizlerde denize girme merakı. Üç okyanus, Kuzey Denizi, Baltık denizi, Akdeniz, Karadeniz, Ege Denizi, Karayipler, Körfez Bölgesi buraların hepsinde denize girdim, dünyanın farklı yerlerinde aynı eylemleri yapmaya çalışıyorum.

K: Peki öncelik tatil mi gezi mi?

G: Ben tatili daha çok ailem için yapıyorum, yoksa kumsala gidip denizin karşısında oturmak yapabileceğim bir iş değil. Ama şöyle yapıyorum, hep birlikte bir yere gittiğimizde denize girmek isteyenleri orada bırakıyorum, kimseye bir zararım olmaz, ben kendi kendime gezerim. Örneğin Rodos’a gittik-kitapta da var-ailem denize girmek istedi, ben gittim Akropolis’i gezdim, fotoğraf çektim, şehir içinde gezdim. İnsanlar mutlu olduğu şeyleri yapmalı, ben kimseyi zorlamam. British Museum’ı ben üç gün gezdim, mesaiye gider gibi sabah 9 akşam 5. Herkes mutlu olduğu rotayı takip etmeli.

K:Şimdi kitaptaki her 16 ülke için sizden birer cümle rica etsek…

G: 

MADAGASKAR: Omuzlarınızda birkaç lemur ile yağmur ormanlarını gezmeden dönmeyin.

FAS: İlla ki bir Sahra Çölü deneyimi, yaşamadan dönmeyin.

KÜBA: Hayatın içine karışıp onlarla sokakta dans etmeden dönmeyin.

TULUM: Obruklarda yüzmeden geri gelmeyin.

HAWAII: Kraterlerde gündoğumu izleyin, bir yanardağ kraterinin kenarına oturup ayaklarınızı aşağı sallandırıp, bulutlar ayaklarınızın altındayken gün doğumunu izlemeden dönmeyin. 

CALIFORNIA: Batı kıyısını araba yolculuğu ile gezin. Gerçi ben araba kullanmayı hiç sevmem ama o kıvrımlı yollarda araba kullanmadan gelmeyin.

K: Kimsenin gözü korkmasın, biz büyük kızım 10 aylıkken yaptık onu hocam, bebekle bile yapılıyor yani ☺.

NEWYORK: New York’un sembol binalarını örneğin Empire State’i görmeden gelmeyin.

K: Peki hocam bir Central Park desem, Sheep Meadow’da günü bitirmek desem. Ya da benim için New York herkesin düşündüğünün aksine Manhattan değil, Brooklyn demek, sanat galerileri demek. Siz ne dersiniz?

G: Kesinlikle! Sanata ilginiz varsa muhakkak birkaç galeri görmenizi öneririm. Ayrıca haklısın, New York’un birbirinden güzel parkları var, o parklarda vakit geçirmeden gelmeyin.

K: Hocam şimdi de Fransa; Paris derken Cote d’azur ve aşağı Monako’ya inelim.

G: Eğer bir resim tutkunuysanız Musée d’Orsay ve Musée de I’Orangerıe’yi ziyaret etmeden, empresyonist şahaserleri görmeden gelmeyin.

K: Monaco?

G: Mutlaka Monaco Grand Prix, yerinde izlemeden dönmeyin.

K:Milano? Son akşam yemeği? 🙂

G: Da Vinci çok büyük bir ressam ve bilim insanı. Bir insan duyguları nasıl resmeder diye merak ederseniz ‘Son Akşam Yemeği’nde bunun cevabını bulabilirsiniz. Onu görmeden gelmeyin. Leonardo da Vinci hayatının son yıllarını Fransa’da Chateâu Du Clos Lucé’da geçirmiştir. Da Vinci ruhunu hissetmek için idealdir.

K: Viyana desem?

G: Herkesin rotasında yoktur belki ama Otto Wagner’in Ruh ve Sinir hastalıkları Hastanesi’ni gezmeden gelmeyin. Hastane şapeli her gün açık olmuyor, onu kontrol edip gitmek lazım. 

K: Edinburgh?

G: Edinburgh’ta gidenlerin bahtlarına bir gökkuşağı muhakkak düşsün isterim zaten yılın büyük çoğunluğu yağmurlu bir hava mevcut. Şatoların arasından görünen bir gökkuşağı inanılmaz oluyor. Böyle bir deneyim yaşamadan dönmeyin.

K: Rodos?

G: Rodos bana atalarımı hatırlatıyor, benim babam bir mübadil’dir. Rodos’ta hala çok fazla Türk yaşıyor ve pek çok ortak lezzetimiz var. Ortak lezzetleri tatmadan dönmeyin. Hem de aranızda Türkçe konuşun. Rodoslu Türkler sandalyelerini, yemeklerini alıp ve size katılacak ve sohbet etmeye başlayacaklar. 

K: Japonya? Benim için apayrı bir merak konusu.

G: Mutlaka Sakura mevsiminde gidin ve Şinto Tapınaklarını gezmeden dönmeyin. 

K: Vietnam?

G: Cu Chi tünelleri…. 20 yıl yaşamışlar ve direnmişler bu tünellerde. Yeraltında bir şehir kurmuşlar adeta, hastaneleri var, doğumhaneleri var. Onların direnişlerini anlamak için görmeden dönmeyin. Aynı zamanda Atatürk’ümüze olan hayranlıklarını da görmek lazım.

K: Son olarak bu röportajı okuyan, kitabını okuyan tıp öğrencileri için, meslektaşlarımız için tavsiyeniz ne olur? 

G: Öncelikle sağlık… Sağlığı önde tutalım, gideceğimiz destinasyondaki sağlık sistemi ile ilgili gitmeden bilgi sahibi olalım, yanımıza muhakkak ağrı kesici, ateş düşürücü vs ilk anda lazım olabilecek ilaçları alalım. Ama gezelim, mutlaka gezelim. DÜNYA BİR KİTAPTIR, GEZİP GÖRMEYENLER HEP AYNI SAYFAYI OKURLAR. Gezelim ama sağlığa da önem vererek gezelim… 

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Şubat 2023 tarihli 13. sayısında yayımlanmıştır.

17 Nisan 2023 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
MercekSizden GelenlerTATDsosyal

Acil Tıbbın Gözünden Yüzyılın Felaketi

by İbrahim ALTUNOK 12 Nisan 2023
written by İbrahim ALTUNOK

6 Şubat 2023 saat 04.17; 2 dakika kadar süren diğer depremlerden farklı olarak yüzeye yakın fay kırılmalarının olduğu ve 7,6 ile 7,4 büyüklüğünde iki büyük deprem ile hayat durdu. 1999 yılı Gölcük depreminden sonra 03.02 hepimiz için hatırlamak istemediğimiz bir saat iken, artık hepimizin akıllarında belki de yüzyıllarca 04.17 de unutamayacağımız bir saat olarak kalacaktır. Yüzyılın felaketinden sonra konuşacağımız, yazacağımız çok şey var ancak bu ülkede artık fay hatları, deprem olacak mı, kaç büyüklüğünde olacak, bu deprem büyük İstanbul depremini etkiler mi gibi konuları konuşmayı geride bırakmalıyız. 

“Depremler bu coğrafyanın kaderi”

Yüzyıllardır nasıl depremler oluyorsa önümüzdeki yüzyıllar boyunca da olmaya devam edecek. Bu gerçekle bir an önce yüzleşmeli ve artık depremle yaşamayı kabul etmeliyiz. Tarihimizin tozlu sayfalarında yer alacak bu kara gün üzerine biz acil tıp hekimlerinin gözünden söyleyeceğimiz o kadar şey var ki…

Gelin birlikte bizim hikayemizi anlatalım ve yaşadıklarımızdan çıkaracağımız dersleri bizden sonraki nesillere not edelim.

04.17’deki büyük sarsıntının sonrasında acil tıp hekimleri yeni bir güne hüzünle ve şimdi ne yapacağız sorusu ile başladı. Tüm Türkiye’deki klinikler daha önce böyle büyük bir afetle karşılaşmamış olmalarına rağmen büyük bir organizasyon ile birlik sağladı. Afetin ilk anında birçok personelimiz görevlendirme beklemeden kendi imkanları ile tamamen iyi niyetle bölgeye doğru harekete geçti; ancak görev bölgesi belli olmayan, konaklama ve kişisel ihtiyaçlarının nasıl giderileceği planlanmadan bölgeye hareket sonrasında maalesef gönüllülerin de afetzede olması sonucu doğdu. Gönüllü acil tıp hekimleri ve sağlık personellerini bekleyen en önemli sorun bölgeye ulaşım idi. Hepimizin aklında en hızlı ulaşım yolunun havayolu ile sağlanabileceği fikri vardır. Ancak, havaalanlarından gelen ilk görüntüler sonrasında hepimizi karamsarlık havası kapladı. Herkesin aklında o endişeli düşünce vardı.

“Bize gerçekten ihtiyaç olunan o saatlerde orada olabilecek miydik?”

Maalesef olamadık…

Birçok afet deneyimi olan sağlık personeli gibi bizde ulaşamadık. Havayolu karamsarlığı sonrası olağanüstü durumların olağan dışı çözüm arayışı içinde karayolunu tercih ettik. Ancak bizi bekleyen ve bundan sonraki afetlere ders olacak 3 temel sorunla karşılaştık. Kışın en zor hava koşullarına sahip olduğu gün ile umutlarımız öncelikle kara saplandı. Bir yandan hava koşulları ile mücadele içindeyken, diğer taraftan depremin yıkıcı etkisi ile çoğunlukla tek ulaşım güzergahı olan güneydeki stabilitesi bozulan yollar da gidişimizi yavaşlattı. Bunlar doğal afetin önlenemez sorunları olmasına rağmen, insan eliyle oluşan önemli bir sorun daha bizi bekliyordu. Tamamen iyi niyetle yakınlarının telaşına kapılarak yola çıkan siviller ve kendi imkanları ile yola çıkmış gönüllülerin oluşturduğu trafiği aşamadık. 

“Koca yürekli depremzede sağlıkçıların hakkı ödenemez”

Bu yolculuk bizim için 16 saat sürdü. Birçok gönüllü gibi bizler de ancak 2. günde yardım elimizi uzatabildik. Depremin ilk günü bütün yük bölgenin sağlık personelindeydi. Kendileri de birer depremzede olmasına rağmen, belki de yakınları hala göçük altında iken kahraman olarak tanımlanması gereken o koca yürekli sağlık personelleri alanda kendi kısıtlı imkanları ile büyük bir uğraş verdi. 

Bölgeye ulaşabilen birçok kişinin karşılaştığı temel sorun, 500 km genişliğindeki enkaz alanındaki yetersiz ekipman ve yetersiz sayıdaki AFAD gönüllüsünün tüm enkaz alanlarına yetişememesi nedeniyle kurtarma operasyonlarındaki gecikmeydi. Her bölgeden yardım çığlıkları yükselirken elimiz kolumuz bağlıydı. 

Depremin 2. gününde güneş bir enkaz yığınına doğdu. İlk günde kendi imkanları ile yakınlarını göçük altından çıkaran afetzedeler umudu hastanelerde aradı. Bölgeden gelen haberler ise umutların yerini çaresizliğe bıraktı. Birçok hastanede o yıkıcı etkiden nasibini almış ve kullanılamaz haldeydi. 

Hastanelerin önünde kurulmasını beklediğimiz sahra çadırları yavaş yavaş kurulurken, büyük zorluklarla kurtarma çalışmaları devam etmekteydi. Enkaz altından kurtarma çalışmalarındaki gecikme, hastalarını bekleyen sağlık personellerinin uzun süre göçük altında kalma sonucu gelişen Ezilme (Crush) sendromu ve bu durumun tibbi sonuçları olan elektrolit bozuklukları, böbrek yetmezlikleri ve kompartman sendromuna hazırlıklı olmasını gerektiriyordu.

Yüzyıllardır bölgede bu derece yıkımın görülmemesi nedeniyle afet stokları yapmamış olan sağlık kuruluşlarında malzeme eksikliği gün yüzüne çıktı. Kısıtlı imkanlarla tarih yazmaya çalışan sağlık personelleri uzun çalışma saatleri boyunca yorgunluk ve çaresizlik içinde görevlerinin başında olsa da umutlar giderek azalıyordu. 

Tekrar umutları yeşerten o mucize haberler, enkaz altından uzun süre sonra çıkarılabilen yaralılardı. Bu mucizelerdeki temel unsurlar arasında göçük altında yaşam üçgeni oluşturmak, cenin pozisyonu ve soğuk havanın olası metabolizmayı yavaşlatıcı etkisine bağlı uzun süreli dayanma gücü sayılabilir. Bu mucize hikayelerinde mutlu sonlar beklerken tekrar bir yıkıcı deprem ile sarsıldık. Yüzyıllar boyunca belki de tekrar görmeyeceğimiz bu senaryoda müdahaleler daha da zorlaştı. İkinci günden itibaren tüm deprem bölgesine yerleşen gönüllülerin o muhteşem çabası ile yaralar hızlıca sarılmaya başlandı. 

Bölgedeki hastanelerin afetten etkilenmesi ve kısıtlı imkanlar ile yaralıların hızlıca stabilizasyonu yapıldıktan sonra sevk zincirleri başlatıldı. Ulaşım imkanlarının kısıtlı olduğu Hatay’da yaralılar havayolu ve bölgeye gönderilen gemilerle Mersin’e ve Adana’ya sevk edildi. Afetin 2. gününden itibaren binlerce afetzede bölge dışındaki hastanelere sevk edildi. Üçüncü günden sonra daha organize yapılan müdahaleler ve tıbbi bakıma ihtiyacı olan depremzede sayısında azalma nedeniyle durum yavaş yavaş kontrol altına alınsa da en önemli sorun hala çözülememişti; SAHRA HASTANELERİ. 

Afetin 4. gününden sonra sahra çadırlarının kurulmaya başlanması ile daha organize bir yapı sağlanabildi. Ancak ulaşılamayan bölgelerden gelen yardım talepleri bizi bekleyen afetzede sayısının en kadar fazla olduğunu gözler önüne seriyordu. Çalışmalar devam ederken, soğuk nedeniyle kısıtlı imkanlarla kapalı ortamlarda ısınmaya çalışan afetzedelerde hastanelerde ikincil tıbbi durumlar ortaya çıkmaya başladı. En önemli tıbbi sorun karbonmonoksit zehirlenmesiydi. Düzenli ilaçları da umutları gibi enkaz altında kalan afetzedelerde diyabetik ketoasidoz, epileptik atak, febril nötropeni, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) akut alevlenmesi gibi dahili aciller hastanelerde temel başvuru nedenleri olmaya başladı. Deprem bölgesindeki hastaneler ve yakın çevredeki sevk hastanelerinin kapasitelerini aşması nedeniyle uzak illere havayolu ile sevkler başladı. Bir yandan yaralılar ile mücadele devam ederken diğer yandan hızla artan cenaze sayısı morgların da kapasitesinin dolmasına neden oldu. Defin işlemlerinden önce tüm imkansızlara rağmen adli muayeneler sürdürülmeye çalışılsa da, hızla artan sayılar soğuk hava depoları ihtiyacını arttırdı. 

Tüm bu karamsar ortamda en önemli çıkarım afet bölgesine bireysel olarak değil tüm branşları ile giden afet timlerinin başarısıydı. Günler geçtikçe bölgeden gelen bilgilerle 45 bin üzerinde can kaybımız ve 100.000 üzerinde tıbbi yardıma ihtiyacı olan yaralı sayımız ile yüzyılın felaketinin boyutu ortaya çıktı.

Coğrafyanın kaderini yaşadığımız bu günlerde bu afet bize neler öğretti, ne dersler verdi?

  1. Afetler önlenemez olsa da vatandaşından sağlık personeline kadar topyekün hazırlığın önemi bir kez daha gün yüzüne çıktı.
  2. Afetlerin ilk anında deneyimli-deneyimsiz ayırt edilmeden bölgeye gönüllülerin ulaştırılmasından ziyade daha öncesinde afet deneyimi olan sağlık personellerinin koşullar ne olursa olsun ulaştırılması için lojistik düzenlemeler yapılmalı ve bölgelere göre bu listeler belirlenmelidir.
  3. Ne kadar hazırlığınız olsa da depremin ilk saatlerinde göçük altından yaralıları yakınlarının çıkarmak zorunda kalacağı gerçeği ile her bireyin bu afetlere hazırlıklı olması gereklidir.
  4. AFAD gönüllüleri yapılanmasında sağlık personellerinin de bulunması gerçeği ile yeniden yapılanma sağlanmalıdır.
  5. Tüm hastanelerin afet timleri oluşturarak bireysel değil birbirini tanıyan ekipler halinde gönüllü olarak afet bölgesinde konuşlanması etkin müdahale başarısını arttıracaktır.
  6. Deprem kuşağında yer alan tüm bölgelerin afet stok birimleri kurarak yarınlara hazırlıklı olması önemlidir.
  7. Deprem sadece İstanbul’un değil deprem kuşağındaki tüm bölgelerin sorunu olduğu gerçeği ile yüzleşmeliyiz.

Yıkıldık, çaresizliğe kapıldık, mucizelere tanık olduk ancak ne olursa olsun yarınlara umutla bakabilmek adına öncelikle deprem gerçeği ile yaşamayı öğrenmeliyiz. Acılarımız büyük ancak şimdi birlik ve beraberlikle yaralarımızı sarma zamanı. 

Afetleri unutmayın, unutturmayın!

Pelerinsiz tüm kahramanlara saygı ve minnet ile afetsiz günlere…

Ülkemizde yaşanan deprem faciası sonucu Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Kliniği hekimlerinden Uzm. Dr. Leyla Sürmeli Eyvaz ve Adıyaman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Kliniği hekimlerinden Asistan Dr. Kader Atalay Yılmaz’ın vefat haberini büyük bir üzüntüyle öğrendik. Kederli ailesine başsağlığı ve sabır diliyoruz. 
Acil Tıp camiamız ve tüm sağlık çalışanlarının başı sağolsun.

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Şubat 2023 tarihli 13. sayısında yayımlanmıştır.

12 Nisan 2023 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
E-DergiTATDsosyal

2023 Şubat Sayımız Çıktı. İyi Okumalar

by Ebru Ünal Akoğlu 7 Nisan 2023
written by Ebru Ünal Akoğlu

Sevgili Okurlarımız,

Biraz uzunca bir aradan sonra tekrardan Şubat sayımız ile birlikteyiz. 

Yorucu, yıpratıcı ve üzücü olaylar ile dolu bir Şubat ayı geçirdik. 6 Şubat sabaha karşı Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesinde meydana gelen 7.6 ve Gaziantep’in Nurdağı ilçesinde 6.4 büyüklüğündeki iki deprem tüm ülkemizi derinden sarstı. Kahramanmaraş merkezli ve 10 ilimizi etkileyen bu ulusal afette binlerce bina yıkıldı. Uzun saatler sonunda enkaz altından kurtarılan vatandaşlarımız için sevinç gözyaşları dökerken; yitirdiğimiz onbinlerce can yüreğimizde tarifsiz bir yük oluşturdu. Afetin yaşandığı 10 ilimizde memleketini, evini, dostlarını, hayatlarının bir dönemini geride bırakıp başka bir yerde yaşamak zorunda kalan vatandaşlarımız için tüm Türkiye seferber oldu. Yedisinden yetmişine herkes inanılmaz bir çaba ile elinden gelen tüm desteği sahaya yansıtmaya çalıştı. Bundan sonraki süreçte de, bu acı günleri geride bırakmak için hep birlikte çalışarak başaracağız. Depremde yaşamını yitiren tüm vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet ve geride kalan sevenlerine sabırlar diliyoruz.

Bu sayımızda, kamp yapmaktan hoşlananlar için Gökhan Konaş Kütahya, Simav ve Gölcük’teki kamp destinasyonlarını ve Burcu Yılmaz Pürenli kamp olanaklarını bizler için kaleme aldı. Kitap köşemizde Prof. Dr. Goncagül Haklar ile yeni kitabı “GEZE YAZA Bİ’ DÜNYA” yı konuştuk. Yaz mevsimini ve dalış serüvenlerini sevenler Çanakkale Batık Dalışları yazısında Tunahan Şen’in önerilerini, Aslıhan Durak’ın Almanya Münih’deki acil tıp tecrübelerini keyifle okuyacağınızı düşünüyorum. Yazar ailemize yeni katılan Kübra Çim özellikle çocuklu aileler için kış ve yaz tatillerinde tercih edilebilecek yerlerden Bolu Abant’taki seçenekleri sizler için özetledi. 

Hukuk köşemizde derneğimiz avukatı Gonca Karakaptan Mesleki sorumluluk kurulu nedir? Kasıt ve Hekime rücu kavramlarını sizler için kaleme aldı. Bir basketbol aşığı olan Necdet Yıldız 2021-2022 yılında kıran kırana geçen Basketbol Acil Ligi finallerini bizler için özetledi. 

Halil Emre Koyuncuoğlu bir acil tıp uzmanı olan Dr Nihat Danlı ile kaleme aldığı “Acilin Türküsü” kitabını ve yazım aşamalarını konuştu. 

Burcumuz ve özellikleri her ne kadar kabul etmesek de, hepimizde hemen her zaman bir nebze olsun merak uyandırır. Şeyda Tuba Savrun “Burcunuza göre Acil Servis Özellikleri” yazısında burçların acil servis dizaynı ve işleyişi üzerine olan etkilerini, burcunuza göre size en uygun acil servis alanını anlatırken hem güldürüyor hem düşündürüyor.

Şimdi, umudumuzu yitirmeden sevgi ve saygı ile yaralarımızı sarma ve birbirimize destek olma zamanı… Hep birlikte çalışarak başaracağız.

İyi okumalar dilerim.

Ebru Ünal Akoğlu

Editör

Acil Tıp Bülten sayı 13_Şubat 2023İndir
7 Nisan 2023 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
MercekRöportajSizden GelenlerTATDsosyal

Bir Cruise Gemisinde Hekimlik Deneyimi

by İbrahim ALTUNOK 8 Aralık 2022
written by İbrahim ALTUNOK

Merhabalar,

İtiraf etmeliyim ki başlarda bu platformlarda adımın, acil tıp bilimine katkı sunmak üzere kaleme aldığım çalışmaların altında olacağını düşünürdüm ama hayat işte…

Velhasıl eğer bu satırları okumak için zaman harcıyorsanız, muhtemelen siz de içinden geçmekte olduğumuz döneme dair benimle ortak kaygılar hissediyor ve bu sıkışmışlık hissinden kurtulup biraz nefes almak için pencereler arıyorsunuz ki, bu nedenle beni bu arayışa iten temel motivasyonu açıklamaya gerek görmeden hızlıca asıl önemli bölüme geçiyorum. Bu süreçte pek çok acil tıp uzmanı ve asistanı meslektaşımla tanışma fırsatı buldum. Onların da bana yönelttikleri ortak soru ve konuların üzerinden giderek konuyu ele almanın daha keyifli bir yazı ortaya çıkarabileceğini düşündüm. Bir de belirtmekte fayda var ki, burada yazılanlar sınırlı da olsa, yalnızca benim katıldığım mülakatlar ve kısa süreli iş deneyimimle ilgili kişisel görüşlerimi içermektedir. Bu görüş ve değerlendirmeler diğer şirketler için farklılıklar arz edebileceği gibi yeni günlerin getirdikleriyle de değişkenlik gösterebilir!  Başlayalım;

Pek çok farklı seçenek varken neden ‘Cruise’ gemisi doktorluğu?

Kendi adıma, mümkün olduğunca hızlı bir yolla uluslararası camiada bir iş fırsatı bulmak önemliydi. Yurtdışında hekimlik yapabilmek için hemen hemen her yerde denklik ve/veya dil sınavları önümüze çıkmaktayken bu alanda herhangi bir denklik veya formal bir dil yeterliliği belgesi istenmiyor olması şansımı denemek için uygun göründü. Linkedin aracılığıyla bir insan kaynakları firmasına özgeçmişimi göndererek sürece başladım.

İngilizce düzeyini ve mesleki yeterliliği nasıl ölçüyorlar?

Öncelikle belirtmeliyim ki bu sektördeki gerekli yabancı dil İngilizce. Gerekli kişisel  belgeleri ve sertifikaları (BLS, ACLS, PALS) eposta yoluyla gönderdikten sonra şirketin merkez ofisi insan kaynakları tarafından video mülakata davet edildim. Web tabanlı bir mülakat sitesi üzerinden yapılan bu ilk görüşmede hem İngilizce seviyenizi hem de standart sorularla kişiliğinizi ve -muhtemelen- dış görünümünüzü değerlendiriyorlar. Bu bölümde gerçek bir kişiyle görüşmüyorsunuz ve ekrana gelen sorular üzerinden performansınızı ölçüyorlar. Soruların bazıları video kaydı, bazıları yazılı cevaplar içeriyor ve her bir soru için 30 saniye hazırlık süresi ve 2-3 dakika da cevaplama süresi veriliyor. Toplamda 14 soru sorulduğunu hatırlıyorum. 

İnsan kaynakları mülakatının sonuçları bir-iki gün içinde yine eposta yoluyla size iletiliyor ve başarılı bulunduysanız mesleki yeterlilik mülakatı için değerlendirici kişi/şirket tarafınıza bir başka eposta gönderiyor. Bu yolla karşı tarafla yazışarak sonraki birkaç gün için bir mülakat tarihi ve saati belirlemeniz gerekiyor. Bu mülakatlar da Zoom, MS Teams, Skype uygulamaları ile gerçekleştiriliyor. Mülakatın toplam süresi ve içeriğine dair de genel bilgiler size eposta ile iletiliyor.

Mesleki değerlendirme mülakatında ben, Güney Afrika’dan bir acil tıp uzmanı tarafından değerlendirilmiştim. Aynı zamanda on üç senelik de cruise hekimliği tecrübesi olduğunu öğrendim. Mülakat, temel olarak bizlerin çokça aşina olduğu konuları kapsıyor, güncel kılavuzları ve özellikle de UptoDate sitesini dayanak aldıklarını belirtiyorlar. Çalıştığım şirket için girdiğim bu mülakat iki buçuk saat birebir soru-cevap şeklinde geçti ve açıkçası çok da keyifliydi. Asistanlık dönemlerindeki vizit ve sözlü tadını anımsamak isteyenler için birebir! Resusitasyon, girişimsel sedoanaljezi, akut batın, KOAH atak, trombolitik tedavi ilkeleri ve EKG örnekleri üzerinden ilerliyor ve pediyatrik olgular da soruluyor. Ben iki ayrı şirketin mülakatına katıldım ve her ikisinin de benzer tarzda olduğunu söyleyebilirim. Bu mülakat da karşılıklı iyi dileklerle sonlanıyor ve bu değerlendirme sonucu size şirketin merkez ofisi tarafından birkaç gün sonra bildiriliyor. 

Bu aşamaları başarıyla tamamladıktan sonra yazışmalar, referans mektupları, iş mektubu, garanti belgesi ve vize işlemleri ile geçireceğiniz yaklaşık bir ayınız var. 

Geminin medikal imkanları neler?

Çalıştığınız şirkete ve çalıştığınız geminin boyutlarına göre farklılıklar göstermekle birlikte şartlar, standartlar gereği oldukça benzer. En az dört-beş yataklı bir revir ve en az bir adet yoğun bakım yatağı, mekanik ventilatör, video laringoskop, acil girişim için setler, bolca sarf malzeme, mobil X-ray cihazı ile resusitasyon ilaçları ve başlıca antibiyotikler, OTC ilaçlar, anti hipertansif ve anti-diyabetik ilaçlar stoklarda her zaman bulunuyor. Çoğu gemide portatif/cep ultrason cihazları da mevcut. CBC, temel elektrolitler, böbrek ve karaciğer fonksiyon testleri, troponin, D-dimer, PCR, lipid paneli gibi testleri yapabilme imkanınız var. İşleri kolaylaştırmak için bu cihazları kullanmayı hızlıca öğrenmek yerinde olur.

Çalıştığım şirketin en küçük gemisi bin kadar personel ve üç bin kadar misafir taşıyorken, bazılarında iki binin üzerinde personel ve sekiz binden fazla misafir bulunmaktaydı. 

Bununla birlikte yine geminin boyutlarına bağlı olmak üzere genellikle iki hekim (bir kıdemli, bir ‘junior’), dört hemşire sağlık ekibini oluşturuyor. Bunun yanında tıbbi sekreterler, hemşire yardımcıları ve büyük gemilerde daha fazla sayıda doktor, hemşireye ilaveten paramedikler de yer alabiliyor. 

Çalışma düzeni nasıl?

Temelde kontratınız boyunca 7/24 görevlisiniz diyebiliriz. İcapları (poliklinik dışı saatler ve geceler) paylaşma şansınız olsa da acil durum anonslarını (genel duyuru sisteminden ve telsizinizden) takip etmeli ve tüm ekiple birlikte olay yerinde olmalısınız. Gün içinde de geminin pogramına göre belirlenen saatler içerisinde poliklinik hizmetleri vermelisiniz. Poliklinik saatlerinde genellikle personele yönelik aile hekimliği, iş yeri hekimliği ve aşılamaları da içeren koruyucu hekimlik uygulamalarını sürdürmeniz ve tabi ki gelen misafirlerin de yakınmalarına çözüm bulmanız bekleniyor. 

Bunların dışında ‘junior’ doktor olarak ilk iki ay kırktan fazla online ve yüzyüze eğitimi tamamlamanız, her hafta farklı senaryolarla gerçekleştirilen genel ve özel tatbikatlara katılmanız, her ay klinik içi eğitimlere devamlılık sağlamanız, kişisel olarak da aylık CME kredilerinizi tamamlamanız gerekiyor. 

Gemide ne tür vakalarla karşılaşabilirsiniz?

Aslında en başta, açkça şunu söylemek yerinde olur: “Beklediğimden çok daha zor vakalar oldu.” Acil serviste karşılaşabileceğiniz her türlü olguyla karşılaşma ihtimaliniz var; miyokard enfarktüsü, inme, suicid, opioid çekilmesi, minör ve major travmalar, akut abdomen, krup, KOAH atak, akut böbrek yetmezliği vs. Tabi ki buradaki asıl zorluk kısıtlı imkanlarla tanı koyup, hastayı stabilize etmek, tedavi etmek, takip etmek veya uygun transfer yöntemine karar vermek. Her an bir limana yanaşıp kıyıdaki hastaneye sevk yapamayabiliyorsunuz. Seçilmiş hastalar için denizden veya havadan hasta transferi protokolleri mevcut ancak hem hasta için riskli hem de hava şartları, gündüz veya gece olması, kıyıya mesafeniz, geminin gecikmesi nedeniyle şirketin yaşadığı kayıp gibi farklı değişkenleri göz önünde bulundurmanız gerekiyor. Elbette eğer siz hastanın hızlıca sevkine karar verirseniz kaptanın bu kararınıza uymadığını görmedim. 

Hasta transferi için ayarlamaları yapmak; merkez ofisle, sahil güvenlikle, liman temsilcileri ve kıyı hastane hekimleriyle yazışmak, konsultasyon için belirlenen hekimleri aramak da sizin sorumluluğunuz.

Ücreti tatmin edici mi?

Evet 🙂

Ancak önemli bir konu; çoğu şirket yalnızca çalıştığınız aylarda ödeme yapıyor. Yani tatil için döndüğünüzde maaş alamayabilirsiniz. Kontratlar hemen hemen benzer şartları içeriyor ve dört ay gemide, iki ay da dinlenme şeklinde planlanıyor. Elbette bu süreçte şirket sizden kontratınızı uzatmanızı ya da daha kısa tatil yapmanızı isteyebilir. Bu durumda da kabul edip etmemek tamamen size bağlı. 

Yaşam alanları nasıl?

Gemilerde tamamen farklı iki ayrı dünya var diyebilirim. Biri misafirler için düzenlenmiş, gösterişli misafir alanları ve diğeri de daha işlevsel ve sade tasarlanmış olan personel alanları. İyi haber şu ki, gemi hekimleri de ‘officer’ statüsünde ve aslında hayli de kıdemli sayıldıkları için hem misafir alanlarını kullanma hakları var hem de her ‘officer, ın da kullanamadığı ayrıcalıklı bölümlerde bulunma hakları var. Odalar tek kişilik ve düzenli şekilde temizleniyor. Şirketler arasında farklılıklar olduğuna eminim ama benim ‘junior’ doktor olarak kaldığım odamda bir pencerenin olmaması ilk başta garip gelmişti, dört ayın sonunda alıştım sanırım. Yemekleri tüm personelle birlikte yiyebilir veya zamanınız varsa misafir alanlarını da tercih edebilirsiniz. Bunun dışında size özel personel indirimleriyle gemi içindeki farklı restoranları da denemek isteyebilirsiniz. Personele özel sosyal alanlar da mevcut. Tabi şirketlerin çalışanları için sıkı alkol politikaları olduğunu söylemeye gerek yok, eğer rastgele yapılan testlerde belirlenen limitin üzerinde alkol oranı saptanırsa kişinin iş akdi feshedilebiliyor.  

Elbette dünyanın her yerinden insanlarla tanışabilmek için müthiş bir fırsat! Yine de uzun soluklu dostluklar zor, zira kontratlar ortalama altı ay uzunlukta ve tanıştıklarınızla tekrar aynı gemiye, aynı dönemlerde düşme ihtimaliniz büyük şirketlerde az. 

Her personelin -elbette hekimlerin de- eğer gemide kalmalarını gerektirecek bir görevleri yoksa bulundukları limanlarda karaya çıkmaları ve turlara katılmaları mümkün. Burada da eğer şanslıysanız ve iyi bir gezi güzergahında çalışıyorsanız kontratınızı daha keyifli geçirebilirsiniz. Daha küçük gemiler daha kısa geziler anlamına geliyor ve bir süre sonra ‘dolmuşçuluk’ tadı vermeye başlıyor. Kendi adıma şanslı sayılabilirim; Bahamalar, Meksika kıyıları, Jamaika, Dominik Cumhuriyeti, Hollanda Antilleri, Cayman Adaları ve tabi ki Miami kısmen de olsa görebildiğim yerler oldu. Ama ‘geze geze para kazanmak’ söyleminin epey ötesinde bir iş olduğunu da sanırım ifade edebildim. 

Şimdi ilk kontratım sonrası dönüp bakınca, bu sayede sınırlarımı ve eksiklerimi görebildiğimi, acil tıp pratiğinde kullanmak zorunda kalmadığımız paslanmış pek çok farklı becerimi tazeleme fırsatı bulabildiğimi düşünüyorum. Farklı ülkelerden hekim ve hemşirelerle çalışırken, aldığımız eğitimle bu işi dünya standartlarında yapıyor olduğumuzu görmekten gurur duydum, onlar tarafından da takdir edilmekten mutlu oldum. Herkes için uygun olmayan bir yaşam tarzı olduğunu, gerçekten hem fiziksel hem de mental olarak bir dayanıklılık hali gerektirdiğini söylemeliyim. Hem de sadece giden için değil, kalan ve bunu birlikte sırtlayan tüm aile bireyleri için… Özellikle ilk iki ayımda benim de çok zorlandığımı itiraf etmeliyim. Öte yandan da ne yazık ki henüz hak ettikleri kıymeti bulamayan ülkemizdeki birbirinden değerli acil tıp hekimlerinin önümüzdeki yıllarda bu sektörde adlarından çokça bahsettireceğinden de eminim. Bazılarımız için gerçek bir kariyer fırsatı, bazılarımız için farklı bir deneyim ve potansiyellerimizi görme şansı, bazılarımız içinse kısa da olsa başımızı kaldırıp suyun üstünde bir anlık hava alma süresi olacak. Ben, “İyi ki yaptım!” diyorum.

Umarım ilgililer açısından çoğu soruya cevap verebilecek bir yazı olmuştur. Pek çok şeyi de yazıyı uzatmamaya çalışırken unuttuğuma eminim ancak eğer sorularınız olursa elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım ve bundan mutluluk duyarım.

Son olarak da, bu süreçteki ilgileri dolayısıyla Ebru Ünal Akoğlu ve Haldun Akoğlu Hoca’larıma teşekkür ediyor, şu an artık ismen var olmasa da, acil tıpı öğrendiğim Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki hocalarıma ve yıllarca birlikte çalıştığım arkadaşlarıma şükranlarımı sunuyorum. 

Umarım yakın gelecekte her birimiz keyif aldığımız işleri yaparken mutlu oluruz.

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Ekim 2022 tarihli 12. sayısında yayımlanmıştır.

8 Aralık 2022 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Hukuk KöşesiSizden GelenlerTATDsosyal

Acil Serviste Tutanaklar

by İbrahim ALTUNOK 5 Aralık 2022
written by İbrahim ALTUNOK

Gelen talepler üzerine bu sayımızda, hastanede tutulması gereken tutanaklara ilişkin, hekimlerin hak ve yükümlülükleri hakkında hukuki bilgiler vermek istedik.

Öncelikle en sık karşılaştığınız “Tedavi Red/Terk Tutanağı”yla başlayalım; 

Kanunda sayılan bazı haller haricinde, tedaviyi reddetmek hastaların en doğal haklarındandır. Doktor olarak, kişinin bu tedaviyi reddetmesi halinde ileride hayatını kaybetme ihtimali olduğunu öngörseniz dahi, bunu hasta ile paylaştıktan sonra kararın ona ait olduğunu unutmamalısınız, çünkü bu noktada artık sizin değil hastanın iradesi esastır. Tedaviyi kabul etmemesi halinde doğacak muhtemel fayda ve riskleri açıkladığınız ve açıkladığınızı ispat için hastaya yazılı belge imzalattığınız sürece, tüm sorumluluğu hastaya ait olacak ve kişinin hayatı üzerindeki özgürce seçim hakkını kullanarak tedaviyi reddetmesi hak, hekimin buna uyması ise yükümlülüktür. Hasta başta onay verdiği halde, bilinci hala açık ve yerinde ise, yine istisnai önem içeren haller haricinde kararını her an değiştirme hakkında sahiptir.

“Hasta rızasının gerekmediği durumlar da vardır”

Üstü kapalı olarak bahsettiğimiz, hastanın rızasının dikkate alınmayacağı durumları açacak olursak, temelde; hayati tehlike arz eden acil hallerde, salgın ve bulaşıcı hastalık hallerinde(örneğin, aşı zorunluluğu) , suça ilişkin delil elde etmek için yapılacak müdahalelerde şüpheli/sanık tedaviyi reddetse dahi hakim/savcı kararı olduğu hallerde, kişi tedaviyi reddettiğini belirtse dahi üstün yarar gereği kişinin bu müdahaleyi kabul edip etmemesi önemli değildir. Aynı şekilde, velisi/vasisi olan kişilerin tedavisinde de hayati gereklilik taşıdığı düşünülüyor ise veli veya vasisinin tedaviyi reddetmesi geçersiz kabul edilecektir. Ülkemizdeki yasal düzenlemeler, bildiğiniz gibi ötenaziyi desteklememekte ve aynı doğrultuda kişinin ister kendi ister başkasının hayatı üzerinde ölüm-yaşam çizgisinde karar verme hakkı tanımamaktadır.

Tabii hasta bu hakkı kullanırken, ileride farklı suçlamalarla karşılaşmanız halinde kendinizi güvenceye almak adına, hastaya tedaviyi reddettiğine dair form imzalatılmalı, hastanede form yok ise “belirtilen tanıya ilişkin önerilen tedavinin uygulanma şekli ve uygulanma ya da uygulanmama halinde doğabilecek sonuçlar anlatıldı, hasta buna rağmen tedaviyi kabul etmediğini bildirdi” içeriğini taşıyan bir tutanak hazırlanıp imzalatılmalıdır.

Hemen ardından “Hekimin Hastayı Reddetme Hakkı ve Tutacağı Tutanak”tan bahsedecek olur isek; 

Nasıl ki hastanın doktoru seçme hakkı varsa, acil durumlar haricinde elbette ki hekimin de hastayı reddetme yani bırakma hakkı vardır. Biliyorum iş başındayken öyle insanlarla karşılaşıyorsunuz ki, bir yerden sonra bıkkınlık gelip bazı saygısız insanlar için beyaz kod vermeye bile üşenir hale geliyorsunuz. Yine de, hakkında beyaz kod vermeye gönüllü olmasanız dahi o kişiyle muhatap olmamak için ya da kişi sizi Cimer’e veya Savcılık’a şikayet ederse diye; en azından bir şahit eşliğinde, o kişinin beyan ve tavırlarını bir tutanak altına alarak ve başka bir doktora yönlendirerek şahsı tedavi etmeyi reddedebilirsiniz. Ancak altını çizmek isterim ki, hukuki sorumluluğunuzun doğmaması için bu kişinin acil müdahaleye ihtiyacı olan kritik durumu olmadığından emin olmalısınız.

Gelelim “Hasta Firar Tutanağı”na; 

Hasta, bilginiz dışında taburcu olmadan hastaneden çıkıp gidebilir. Siz doğal olarak başkaca işlerle meşgul iken, girişi yapılan hasta belki korkup veya fikir değiştirip, belki kendince beklemekten sıkılıp kimseye haber vermeden çıkıp gitmiş olabilir, bu sizi endişelendirmesin. Kişi o anda hastanenin gözetim ve tedavisi altında olsa dahi, sonuçta orada esir değildir, zaten siz de gardiyan değilsiniz. Bu durumda yapmanız gereken, hastanın gittiğini anladığınız anda, “gözlem altındaki hastanın habersiz ve personelin bilgisi haricinde hastaneyi terk ettiğini” açıklayan bir tutanak tutmak ve nöbet tuttuğunuz hekim ve/veya hemşirelerle birlikte imzalamaktır.

Çok geniş bir konu olan “Adli Tutanaklar”a gelirsek; kritik noktaları özetlemeye çalışacağım. Burada bahsetmeyi atladığım ama başınıza gelen ve hukuki boyutunu merak ettiğiniz olayları bizimle paylaşırsanız, o konulardaki sorularınızı da ayrıca cevaplandırmak isterim. Evet adli olgular konusunda fakültede zaten bilgilendirildiniz, hepsini burada tek tek saymayacağım. Ancak biliyorsunuz ki hastayı gören ilk mercii olarak sizin tutacağınız ilk adli tutanak, delillerin kaybolmaması ve suç şüphesinin aydınlanarak adaletin yerini bulması için büyük önem taşımaktadır. Hasta belki korktuğundan size açıkça söylemeyebilir, ancak hastanın anlattığı ile gördükleriniz birbiriyle çelişiyorsa, hasta söylememesine rağmen siz bir suç şüphesi varlığına inanıyorsanız yine adli tutanak tutarak durumu adli makamlara bildirmelisiniz. Hasta eğer aslında bir suçun mağduru ise; böylece hem üzerindeki tehdidin kalkması halinde şikayet hakkını kullandığında o kişiye yardımcı olacak, hem de sizin “suçu bildirmeme suçu” ile yargılanmamanızı sağlayacaktır.

Adli tutanaklar demişken, Eacem2021’de etik boyutunu bolca tartıştığımız “uyuşturucu/uyarıcı madde bildirim” zorunluluğundan bahsetmemek olmaz; uyuşturucu madde kullanan kişiyi cezalandırmak değil, onu tedavi etmek gerektiği düşüncesiyle, hekimin uyuşturucu/uyarıcı madde kullanan kişiyi adli makamlara bildirme zorunluluğu kaldırılmıştır. Böylece, tıbben “hasta” olarak kabul edilen madde kullanıcısının, “hastaneye gidersem başıma iş açılacak” endişesi ile doktora başvurmaktan çekinerek tedaviden mahrum kalmasının önüne geçilmiştir. Amatem’e yatma kararı nasıl şahsa ait ise, bu kararın da şahıs bazında hekimin değerlendirmesine açık hale getirilmesini açıkcası doğru buluyorum. Bu konuda benimle farklı görüşte olanlarımız olabilir; hatırlatmak isterim ki zorunluluk olmaması, “bildirilmemeli” anlamına gelmiyor, kendi vicdani ve etik görüşünüz doğrultusunda düşünme ve durumu bildirip bildirmeme yönünde karar verme yetkisi size aittir.

Ve duymaktan sıkıldığınız “Beyaz Kod Tutanakları”  ile de bu yazıya son verelim; 

Malum uzun yargı sürecinde mahkeme önünde dinlenilene kadar birçok tatsız macera daha yaşayacağınız için, olayın detaylarını zamanla unutmanız mümkündür. Hak kaybına neden olmasın diye, olay hala sıcakken tutacağınız bu ilk tutanak bütün dava sürecini belirleyecektir. Bu sebeple önemli bulduğunuz her detayı ve yanınızda şahit olarak kimlerin bulunduğunu açıkça yazmanız, gelecekteki kendinize de bir hatırlatma sağlayacaktır. Şikayetçi olmadığınız veya şikayetinizi geri çektiniz diyelim, siz aradan çekilseniz dahi o dava kamu davası olarak devam edecektir. Şikayetçi oldunuz ve karşı taraf cezasını alsın diyorsanız da, bizi arayıp beyaz kod konusunda destek talep edebilirsiniz.

Sizlerin de merak ettiğiniz konular varsa, mail adresimize bildirmeniz halinde, gelecek sayılarımızda bu konulara cevaplar bulmanız mümkündür. Gelecek yazımızda görüşmek üzere..

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Ekim 2022 tarihli 12. sayısında yayımlanmıştır.

5 Aralık 2022 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
TanıtımTATDsosyal

Anne Baba ve Çocuk Arasında

by Sümeyra ACAR KURTULUŞ 28 Kasım 2022
written by Sümeyra ACAR KURTULUŞ

Bu eser; Dr.Haim G. Ginott tarafından 1965 yılında yazılmıştır. Alanında uzman psikiyatrist olan Ginott bu kitapta; iyi anne baba olmanın öğrenilebilir bir beceri olduğunu ispatlamaktadır. 51 yaşında hayata gözlerini yumarken yazdığı tek kitabı olan; elinizdeki kitaba bakarken ‘göreceksiniz bu kitap bir klasik olacak demiştir’. 

“Öngörüsü tutmuş ve yıllar bu kitabı eskitememiştir” 

Doğan küçük dünyalar genetik ve epigenetik aktarımlar haricinde; anne baba veya bakıcıyla şekillenmektedir. Küçük dünyaları tuval üzerinde resmeden, kanaviçe işler gibi ilmek ilmek işleyen ebeveynlerdir. O küçük minik canlılarla birlikte içimizdeki çocuk ortaya çıkar ve kimi zaman fırçayı eline alıp tuvale sert fırça darbeleri indirirken kimi zaman işlenen bir kanaviçede eksik veya fazla ilmekler atmaya başlar. Ebeveyn olmakta tam olarak böyle değil midir? 

“Zaman geçer ve o küçük dünyalar bizlere ayna olmaya başlar”

Birçok insan bunu kabul etmek istemese de; inkar edince veya kaçınca o aynalardan yarattığı küçük eserlerden kurtulacağını sanır. Sonra olan olur ve aynalardan kurtulmak için aynalar kırılır parçalanır, yapıştırılmaya çalışılsa da aynalar eski bütünlüğünü korumakta zorlanır artık… bu küçük aynalara ne çok baskı yapılmalı ne de başıboş bırakılmalıdır; sonuç her zaman kırılan aynaya olmaktadır. Kırmadan parçalamadan o küçük aynaları nasıl yetişmemiz gerektiğini; Dr Ginott bu kitabında, bize çarpıcı örneklerle anlatmaktadır.

“Ebeveynler çocuklarının stres yaşamadan olgunlaşmasını sağlamayı ister”

Anne babalar çocuklarının isteklerine cevap vermekle, onunla ilişki kurmak ve oyun oynamakla; çocuklarının sinir sistemlerinin, aşırı stres yaşamayacak şekilde olgunlaşmasını sağlarlar. Böylece beynin ön bölgesinde prefrontal korteks adlı bölge eksiksiz gelişir ve çocuk onun ileriki hayatında sosyal olarak davranmasına yardımcı olacak şekilde bilgiyi zihninde tutmayı, duygular üzerine düşünmeyi, dürtüleri sınırlamayı öğrenir. 

“Yetersiz sevgi ve ilginin çocuk beyninde atrofiye neden olduğu gösterilmiştir”

İlgi gören sevilen bir çocuğun ve yetimhaneye bırakılmış bir çocuğun, diğer tüm değişkenler aynı tutulup, beyin görüntülemeleri karşılaştırıldığında; zamanında ve yeterince sevilmeyen, yeterince ilgi göremeyen çocuğun beyninde atrofi saptanmıştır. Bu durum bizlere çocukların fiziki ya da psikolojik gelişimi üzerinde ebeveynlerin rolünü bir kez daha çarpıcı hale getirmiştir. 

“Çocuklarımızı utandırmadan, gücendirmeden, yargılamadan eğitmek imkansız mı?”

Ginott, ebeveynlerin çocuklarını utandırmadan nasıl terbiye edeceklerini; küçük düşürmeden nasıl eleştiride bulunabileceklerini; yargılamadan nasıl gururlarını okşayabileceklerini; kızgınlıklarını onları incitmeden nasıl ifade edebileceklerini; çocuklarının duygularını, fikirlerini, algılarını onlarla tartışmadan nasıl kabul edeceklerini öğrenmelerini istiyordu. 

“Kelimeler bazen bıçaktan daha keskin olabilir”

Tıpkı cerrahlar gibi, ebeveynlerin de, çocukların gündelik istekleriyle başa çıkma konusunda başarılı olabilmeleri için özel becerileri öğrenmeleri gerekir. Neşterini kullanırken dikkatli olan eğitimli bir cerrah gibi, ebeveynlerin de kelimeleri kullanma becerisine sahip olmaları gerekir.  Kelimeler, fiziksel olmasa da çok acıtan duygusal yaralara yol açabilir. Bir cerrah, ben hastalarımı seviyorum ve sağduyuma güveniyorum fakat cerrahlıkta tecrübem yok dese nasıl paniğe kapılırdık değil mi? Eğitim ve tecrübe cerrahın elinde doğru sonuçları ortaya nasıl çıkarıyorsa; kelimelerde anne babaların elindeki neşter gibi doğru sonuçları doğuracaktır; belki bir apseyi boşaltıp yarayı iyileştirecek, belki tüm vücudu istila edecek olan malign hücreleri ortadan kaldıracaktır. 

“Ebeveynlerin çocuklarına tıpkı misafirlerine davrandıkları gibi davranmayı öğrenmeleri gerekir” 

Bir misafirin yanında kelimelerimizi özele seçeriz, hareketlerimizi dikkat eder misafirimizin rahat hissetmesini isteriz. Çocuklar bu dünya da ebeveynlerin evlerindeki bir misafir gibi görülmelidir. Doğar büyür ve sonra anne baba evinden ayrılır. Büyüklerimiz doğduğun gün sanki daha dün gibi derken; zamanın nasılda hızla akıp gittiğini bir misafir gibi aile evinden geçip gidildiğini anlatırlar bizlere…

Ebeveynler, her bir çocuğun mert, merhametli, sadık, cesaretli bir insan ; hayatını gücün ve adaletin yönlendirdiği bir birey olmalarını sağlayabilirler. Bu insani amaçları gerçekleştirmek için ebeveynlerin insani yöntemleri öğrenmeleri gerekir. 

“Sevgi ve sezgi yeterli değildir” 

İyi ebeveynler, ustalığa ihtiyaç duyarlar. Bu tür bir ustalığı nasıl edineceğimiz ve onu nasıl kullanacağımız, bu kitabın ana temasıdır. Bu kitap, ebeveynlerin arzu edilen idealleri, gündelik pratiklere dönüştürmelerine yardımcı olacaktır.

Daha fazla zaman ayırmak, daha fazla sevgi göstermek veya daha fazla ilgi göstermek doğru ve gerçek ebeveynlikten uzaktır. Yine bu kitapta; ebeveynlerin çocuklarıyla ilgili amaçlarını tespit edip ve bu amaçları gerçekleştirmenin yöntemleri öğrenilmesi amaçlanmaktadır.  Basmakalıp ifadelerin çocuk yetiştirmede faydadan uzak olup daha sonra psikolojik yaralara dönüşmemesi adına deneyimli bir cerrahın elindeki neşteri kullanabilmesi gibi kelimeleri kullanabilmeyi ve kelimelerin gücünü bizlere göstermektedir.

Gelin hep beraber; kelimelerin doğru bir şekilde doğru zamanda kullanıldığında; çocukların dünyasını nasıl renklendirdiğini bu kitapla öğrenip, ebeveyn çocuk iletişimini doğru anlayıp doğru uygulayalım…

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Ekim 2022 tarihli 12. sayısında yayımlanmıştır.

28 Kasım 2022 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
MercekSizden GelenlerTATDsosyal

Maraton İzmir 2022

by İbrahim ALTUNOK 25 Kasım 2022
written by İbrahim ALTUNOK

Siz hiç 5000 kişinin katılacağı bir maratonda kaç tane spanç ihtiyacınız olabileceğini düşündünüz mü?

“Maraton koşucularında görülebilen acil durumların Tintinalli okurken hiç karşıma çıkmadığını düşünürken bana verilen “İzmir Maraton 2022’nin Bitiş (Finish) çadırını kurma görevi, bitiş çadırında acil sağlık hizmeti vermek ve maraton günü sağlık organizasyonunda görev almak” bende ufak bir taşikardi yarattı. Neyse ki, kısa bir Pubmed araştırması sonrası bu konuda da kapsamlı kılavuzlara ulaştım ve içim rahatladı.

Acil servislerimiz bizler için güvenli bölgelerimiz. İntraosseoz yoldan, avil ampüle, cerrahi havayolu setinden basit bir plastere kadar her türlü tıbbi cihazı, malzemeyi ve ilacı hızlı bir şekilde elimizle koymuş gibi bulabiliriz. Her gün kullanmasak da varlıkları bizi güvende hissettiriyor.

Peki hiç EKG’niz olmadan acil sağlık hizmeti yürüttünüz mü?

İşe Bitiş (Finish) çadırında olması gereken asgari sağlık personeli sayısını belirleyerek ve malzeme listesini oluşturarak başladım. Maraton için iki sağlık çadırı kuruldu; birisi kas iskelet problemleri için 9 fizyoterapistin görev aldığı fizik tedavi çadırıydı, diğeri de bizim acil çadırımızdı. 

1 acil tıp uzmanı yani ben, 2 paramedik ve 1 ATT meslektaşımla kılavuzların da önerdiği gibi bitiş çizgisinden yaklaşık 100 metre ileride, tam Lozan Kapısı’nda konumlandık. Bitiş çizgisinde her ihtimale karşı 1 adet kırmızı şeritli ambulansımız beklemedeydi. 1 adet mavi şeritli ambulansımız ise çadırların yanında hazır durumda bekliyordu. 15 kişilik sweep (süpürme-toplama) ekibimiz maratonu bitiren koşucuların koşu sonrası ani durmalarını engellemek, yürümelerini sağlamak ve ihtiyaçları olduğunda çadıra gelmelerine destek olmak için bitiş çizgisindeydi. 7 yardımcı sağlık personeli ve 14 doktor ise bisikletleri ile birlikte, bitiş çizgisine doğru sıklaşacak şekilde 40 km’lik alana dağıldı.

Uluslararası kılavuzlar genel olarak;

  • 200-400 koşucu için 1 gözlemci yani sweep team elemanı,
  • 100 koşucuya 1 adet sağlıkçı öneriyor.

Daha da detaylandırırsak 1000 koşucu için;

  • 2-3 doktor,
  • 4-6 hemşire,
  • 4-6 medikal olmayan personel bulunmasını öneriyor.

Ekibimiz;

  • 15 doktor,
  • 21 yardımcı sağlık personeli,
  • 15 medikal olmayan personel ile uluslararası standartlara uygun olarak hazırdı.

Peki çadıra malzeme/ilaç/tıbbi cihaz olarak ne aldım? Her şeyi…

Hatta kaynaklara eklediğim algoritmaları da çadıra astım. 

Bisiklet ekipleri için de içinde;

  •     Etil klorür sprey
  •     Sargı bezi ve spanç
  •     Baticon
  •     Pamuk
  •     File bandaj
  •     Plaster
  •     Değişik boyutlarda non-steril eldiven
  •     Yara bandı
  •     Burun tamponu
  •     Elastik bandaj 8 ve 10 cm
  •     Maske
  •     Düdük
  •     Makas
  •     Parasetamol
  •     Buz torbası
  •     Masaj yağı
  •     Taping bandaj
  •     Analjezik jel bulunan sırt çantaları hazırladık.

Biz hazırdık…

Ve düdükle 42K Maraton İzmir başladı.

Birincinin yaklaşık 2 saat sonra geleceğini düşünüyorduk, öyle de oldu. 02:09:27 de maraton birincisi bitiş çizgisindeydi. Neyse ki kusmaktan başka herhangi bir sağlık sorunu olmadı. Bu sırada çokça koşucu kas iskelet sorunları ile fizik tedavi çadırına başvurulara başlamıştı. Acil çadırına toplam 26 başvuru oldu. 

Allerjik reaksiyon, hipoglisemi, kesi, kalp pili elektro şoklaması, bilinç bulanıklığı, karın ağrısı ve nefes darlığı şikayetleri ile başvuranlar en özellikli hastalarımızdı. Nefes darlığı olan hastamız hemoptizi de tarif ettiği için hemen ambulansımızla Eşrefpaşa Hastanemize sevk ettik. Toraks anjio BT’si çekildi, pulmoner emboli saptanmadı ancak üzücü olarak covid saptandı.

Kalp pili elektro şoklaması yaşayan hastamızın Brugada Sendromu tanısı varmış. Çadırda stabildi ve 112 Komuta Merkezi ile iletişim kurularak en yakın hastaneye, Alsancak Devlet Hastanesi’ne sevki sağlandı.

Bilinç bulanıklığı maraton koşucularında dehidratasyon gibi basit nedenlerle görülebildiği için bilinç bulanıklığı yaşayan hastamızı yaklaşık 45 dakika çadırda takip etmemize rağmen şikayetleri gerilemedi ve baş ağrısı da gelişti. Ambulansımızla hastamızı hastanemize sevk ettik. Elektrolit bozukluğu saptanan koşucumuz 1 gün hastanede yattı ve ertesi gün taburcu edildi. 

Özellikli hastalar dışında en çok başvuru nedenleri halsizlik, bulantı, kusma, fenalık hissi ve dermatitti. Evet en sık başvurulardan birisi bildiğimiz pişikti ve ben bu duruma hazırlıksızdım. Başıma gelecek en kötü tıbbi durumlara odaklanmıştım, çadırda defibrilatör, amiodarone, düşük molekül ağırlıklı heparin, sutür seti her şey vardı ancak insanlar benden pudra istiyordu. Neyse ki yanımda yanık kremlerim vardı ve hastalara bu şekilde yardımcı olduk. 

Bisikletli sağlık ekiplerimiz ise neyse ki sadece 1 tane ciddi vaka ile karşılaştı. Çarpıntısı olan bir hastanın kalp hızı dakikada 170 atım olarak tespit edildi ve 112 ambulansımız ile en yakın sağlık kuruluşuna nakli sağlandı. 

Maratonİzmir2022 koşucular dışında biz sağlık ekibi için de çok eğlenceli geçti. Ben çoğunlukla ciddi bir vaka geleceği için gergin olsam da güzel bir tecrübe yaşadık. 

Elektrikli scooterlar, bisikletler ile İzmir fuarının ve trafiğe kapalı yolların tadını çıkardık. Şimdiden 2023 maratonuna pudralı bir şekilde hazırız. 

Ne olur ne olmaz, size de lazım olursa diye en çok faydalandığım kaynakları buraya bırakıyorum. 

  • Asplund CA, Miller TK, Creswell L, et al. Triathlon Medical Coverage: A Guide for Medical Directors. Curr Sports Med Rep. 2017;16(4):280-288. doi:10.1249/JSR.0000000000000382
  • https://www.acc.org/latest-in-cardiology/articles/2021/10/05/16/42/what-to-watch-for-in-the-medical-tents
  • World Athletics Competition Medical Guidelines – pdf

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Ekim 2022 tarihli 12. sayısında yayımlanmıştır.

25 Kasım 2022 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
SeyahatSizden GelenlerTATDsosyal

Tek Başına da Olur

by İbrahim ALTUNOK 21 Kasım 2022
written by İbrahim ALTUNOK

Bolu Gezisi ile bu sene Kar Kampı’na neredeyse doydum diyebilirim. 2017 – 12 – 23 Aralık arasında Bolu ve çevresinde yaptığım geziden derlediğim rotamı kısa notlar ekleyerek sizinle paylaşmak istedim. Hem gezdiğim yerler hakkında bilgiler aktarmaya çalıştım  hem de konumları paylaştım. Yaklaşık 950 km yol yaparak 25 saatimi araba kullanarak geçirdiğim oldukça keyifli bir gezi oldu.

11 GÜNLÜK BOLU GEZİSİ VE 7 KAMP ÖNERİSİ

Bolu Gezisi ve Kış Kampı

Bu gezinin ilk 2 gününde bana Melike @melkeontheroad ve Tuğçe @bilinmeyenrota eşlik etti. İstanbul’dan yola çıktıktan sonra ilk kamp yapacağımız yer olarak Kardüz Yaylası’nı seçtik. Bu güzel ekiple Kardüz Yaylası’nda 2 gün geçirdikten sonra ben “tek başına da olur” diyerek yola yalnız devam ettim.

Kardüz Yaylası

Düzce’den yaklaşık 48 km uzaklıktaki Kardüz Yaylası oldukça büyük. Daha çok bir tepeyi andırdığı için biraz sarp bir yapısı var. Çıkış yolu normal araçla çıkmak için uygun. Kış değilse her türlü araçla çıkılabilir. Telefon bazı bölgelerde çekiyor. Manzarası nefis. İlkbahar ve yaz ayları ziyaret için uygun zamanlar olacaktır. Tabii Kardüz Yaylası’nın 1830 m rakım ile Düzce’nin en yüksek noktalarından biri olduğunu düşünürsek en sıcak mevsimde bile soğuk olacağını unutmayın.

Aladağ Göleti

Kardüz Yaylası’nda sonra ekipten ayrılarak Kartalkaya ‘ya doğru yöneldim ve aslında planda olmayan ama gördükten sonra çok beğendiğim Aladağ Göleti’nde kamp yaptım. Bolu – Kartalkaya yolu üzerinde bulunan Aladağ Göleti ve ona bağlanan Aladağ Çayı çevresinde kamp yapacak güzel yerler yakalamak mümkün. Bana sorarsanız kamp için en uygun mevsim kış ama bölgedeki vahşi yaşama dikkat etmek lazım. Yazın ise hemen batısındaki Göksu Tabiat Parkı kamp için daha uygun olabilir.

Yedigöller Milli Parkı

Doğa ile başbaşa zaman geçirmeyi seven biriyseniz Yedigöller’i es geçebilirsiniz. Ben biraz hayal kırıklığı yaşadım. Pek bana göre bir yer değilmiş. Ayrıca Yedigöller değil, Yedigöletler demek daha uygun olurdu , zira oldukça küçükler. İçeride restoran ve kafeler mevcut. Turistik bir tesis gibi kurgulanmış. Kamp için izin verilen alanın oldukça küçük olmasının yanı sıra piknik alanlarının ve aynı zamanda otoparkın dibinde olduğu için sabah gelen otobüslerin ve piknikçilerin sesleri ile uyanabilirsiniz. Görmek isteyenlere günübirlik bir gezi öneriyorum.

Yedigöller’de 1-2 saat geçirdikten sonra Bolu’ya geri dönmeye karar verdim. Akşam saatleri yaklaşıyordu ve kalacak yer bulmam gerekiyordu. Yedigöller’den çıktıktan sonra Bolu’ya dönüş yolu üzerinde gördüğüm karlı bir orman yoluna girdim ve bulduğum ilk geniş alana çadırımı kurdum. Telefon çekmediği için tam konumu maalesef yok ama burada çektiğim kamp videosunu aşağıda izleyebilirsiniz. Aynı gecede hem kar yağışına, hem de sağanak yağmura şahit oldum. Gerçekten çok keyifliydi.

Sinekli Yaylası

Sabah kalkar kalkmaz kahve yapıp yola koyuldum ve rotayı sonbaharda keşfe geldiğim Sinekli Yaylası’na doğru çevirdim. Vardığımda Aladağ ve Yedigöller’e göre oldukça sıcak bir hava (6-7 derece) karşıladı beni. Bahar gibi başlayan kamp gece havanın -5 dereceye düşmesi ve kar yağışı ile kış kampına döndü. Sinekli Yaylası Bolu Gezisi boyunca kamp yapmaktan en çok keyif aldığım yer oldu.

Abant Gölü ‘ne 3 km uzaklıkta. Kalabalık sevmiyorsanız eylül ve nisan ayları arası en güzel zamanları diyebilirim.

Kocayayla – Düzce

Sinekli Yaylası hem güzel bir deneyim, hem de sakin bir kamp olmuştu. Buraya çok yakın olan ve sözüne değer verdiğim doğa sever arkadaşlarımdan adını çok duyduğum Kocayayla’yı da dönüş yoluna çıkmadan önce ziyaret etmek istiyordum.

Kocayayla’nın yolu çok zevkli. Samandere Şelalesi ile birlikte anayoldan ayrıldıktan sonra 10 km’lik yolun neredeyse tümünü bir derenin yanından gidiyorsunuz. Bazı yerlerde coşuyor, bazı yerlerde sakin ama hep bir su sesi ve mis gibi orman size eşlik ediyor. Kocayayla’ya vardığınızda ise görkemli çam ağaçları ile birlikte yemyeşil ve temiz bir yayla sizi karşılıyor. Oldukça etkileyici bir doğası var. En çok keyif aldığım yaylalardan biri burası. 1450 m rakımda ve Düzce’ye yaklaşık 35 km mesafede.

Sülüklü Göl Tabiat Parkı

Bolu Gezisi’nin en can alıcı yerlerden biriydi. Koca bir dağın çökmesi ile oluşmuş Sülüklü göl tam bir doğa harikası. 1100 metre rakıma sahip ve 38’i endemik olmak kaydı ile 400 üzerinde bitki türünü barındırıyor. Sülüklü Göl yolu biraz bozuk. Anayoldan ayrıldıktan sonra 9 km’lik yol yaklaşık 30-40 dakika civarında sürüyor. Ziyaret için benim önerim soğuk aylar olacaktır. Sıcak zamanlarda oldukça kalabalık olduğu için rahat edilemeyebilir.

Sülüklü Göl aslında tam bir tabiat harikası ama maalesef çok popüler olduğu için çok pis. Bu da çok üzücü. Giderseniz mutlaka mıntıka temizliği yapmaya özen gösterin.

Kuzuyayla Tabiat Parkı

Bu 11 günlük gezinin son durağı Kartepe civarında bulunan Kuzuyayla oldu. Burası benim ilk kış kampı yaptığım yer. O yüzden ayrıca önemli. Her sene 1-2 defa mutlaka uğruyorum. Asfalt yol yaylaya kadar çıktığı için yaz aylarında hafta içi dahi kalabalık oluyor maalesef. İçinde restoran, tuvaletler, elektrik vs. imkanlar da buna eklenince çok uğrak bir yer haline geliyor. Kar yağdığı zamanlarda beyaz bir örtü ile kaplandığı ve çok sakin olduğu için benim önerim Sonbahar ve kış aylarında ziyaret edilmesi olacaktır.

Ayrıca yürüyüş sevenler için Kuzuyayla’ dan birkaç kilometre uzaklıktaki Altıoluk Yaylası’na doğru güzel rotalar çıkarılabilir.

2-23 Aralık 2017 tarihinde yaptığım bu 11 günlük Bolu Gezisi’nde ziyaret ettiğim ve kamp yaptığım konumlar bu şekilde ama gördüğüm yerler anlatmakla bitmez. Bu rotada 15 günüm daha olsaydı bile gidilecek yerleri bitiremezdim sanıyorum. Zaman sınırlaması nedeni ile birçok yeri de es geçtim. Ve bir kere daha gördüm ki; Türkiye gezerek bitirilecek bir ülke değil. Siz de boş durmayın, yola çıkın, doğanın ve hayatın tadını çıkarın, ertelemeyin, bahane üretmeyin…

NOT
Lütfen gittiğiniz yerleri temiz bırakın,
ayrılırken mutlaka mıntıka temizliği yapın,
doğayı koruyun.

@tekbasinadaolur

https://www.tekbasinadaolur.com/

Sinekli Yaylası
Sinekli Yaylası
Sinekli Yaylası
Kocayayla
Sülüklü Göl
Kuzuyayla Tabiat Parkı
Yedigöller Tabiat Parkı
Kardüz Yaylası
Aladağ Göleti
Sinekli Yaylası

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Ekim 2022 tarihli 12. sayısında yayımlanmıştır.

21 Kasım 2022 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Newer Posts
Older Posts

Hakkımızda

  • Üyelik Başvuru Formu
  • Kurumsal Kimliğimiz
  • Gizlilik Politikası

Bize Ulaşın

  • Mustafa Kemal Mahallesi Dumlupınar Blv. No:274 Mahall E Blok Daire:18 Ankara
  • Telefon: (0312) 438 12 66
  • Email: bilgi@tatd.org.tr
@2024 – All Right Reserved. Designed and Developed by Themis
Facebook Twitter Instagram Linkedin Youtube Email
Acil Tıp Bülteni
  • Home
Giriş

Çıkış yapana kadar oturumumu açık tut

Şifrenizi mi unuttunuz?

Password Recovery

A new password will be emailed to you.

Have received a new password? Login here