Acilin Türküsü


Hocam öncelikle iyi günler diliyorum. Bugün kitabınız “Acilin Türküsü” ile ilgili keyifli bir sohbet üzerine buluştuk. Ama kitapla ilgili konuşmadan önce okurlarımız için kısaca kendinizi tanıtmak ister misiniz?

Öncelikle bana bu fırsatı sunduğunuz için çok teşekkür eder, emeği geçen herkese ve tüm okuyanlara saygılarımı sunarım. Aslen Çorum’u lup 1967 yılından beri Ankara’da ikamet eden bir ailenin 6.cı çocuğu olarak 1973 yılında doğdum. 1998 yılında Konya Selçuk Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun olup 2004- 2009 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Acil Tıp Kliniğindeki 5 yıllık asistanlık dönemi sonrası Muş Devlet Hastanesinde mecburi hizmetimi tamamladım. Doğduğum memleket olan Ankara’ya tekrar dönüp halen Dr. Nafiz Körez Sincan Devlet Hastanesi’nde 12 yıldır acil tıp uzmanı olarak hizmet vermeye devam etmekteyim. Evli ve birisi baba mesleğine gönül verip tıp fakültesinde okumakta olan iki kız babasıyım.

Öncelikle neden isim olarak kitabınızda “Acilin Türküsü” ismini düşündünüz?

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; acil servis, benim için bir yaşam tarzıdır. Sağlık mesleğine gönül verip adım atalı tam 35 yıl oldu. 15 yaşımda sağlık meslek lisesinin kapısından girdim ve 19 yaşında bıyıkları yeni terlemeye başlamış bir delikanlı iken Sağlık Bakanlığı bünyesinde çalışmaya başladım. O günden bu yana 31 yıl geçti. Gerek sağlık memurluğu gerekse de 25 yıllık hekimlik hizmetimin hemen hemen tamama yakını acil servislerde geçti. Hem hayatta hem de meslekte acil servisin havası, suyu, adrenalini ve heyecanını hissederek büyüdüm. Bu durumu ben “acil servis kanıma işledi” şeklinde tanımlıyorum. Bu nedenle TUS tercihlerimde acil tıbbı özellikle tercih etmiş birisi olarak meslek hayatımın geri kalanını acil servisin havasını soluyarak geçirmeyi kendi karakterime daha uygun gördüm. Acil servis benim için bir hayat tarzıdır. Acil candır. Acil bir hayat türküsüdür. Kitabımın ismine karar verirken; ”herkesin bir hayat türküsü vardır” diye düşünüp, benim hayat türkümün de acil servisler olduğuna karar vermiştim. Bu kararı verirken bana ilham kaynağı olanın, o yıllarda 10 yaşında olan minik prensesimin olması ayrı bir güzellik, tabii ki. Bizim meslek hayatımızda karşılaştığımız öyle ilginç olaylar, öyle adrenalin dolu heyecanlar, öyle hüzünlü dramlar var ki her biri için ayrı bir türkü yazılabilir, ağıtlar yakılabilir veya şarkılar bestelenebilir. Benim böyle bir yeteneğim yok elbette. Bu nedenle kültürümüzün birer parçası olan türkülerimizi kitabımda kullanıp olaylarla bütünleştirmeye çalıştım. Bu konu ile ilgili olarak değinmeden geçemeyeceğim bir başka konu da kitabın kapağı olacak izninizle. Sevgili kayınbiraderim Tamer Abi’me projemden bahsedip kapak için yardım istediğimde, çoktan karakalem çalışmalarına başlamıştı bile. Kitabın kapağında, tamamen kendisine özgü çizimi ve fikirleri ile oluşturduğu kara kalem çalışmasını kullandım. Bana desteğini esirgemeyen Tamer Aydın abime sizin aracılığınızla bir kez daha teşekkür ederim.

Kitabınızı yazmaya ilk ne zaman karar verdiniz? Sizi bu kitabı yazmaya iten güç neydi?

Ne zaman karar verdiğim konusunda net bir fikrim yok aslında. Fakat gençlik yıllarımdan beri meslek hayatımda karşılaştığım ilginç olayları, anılarım şeklinde yazma hevesim hep vardı. Lakin bir girişim ve çalışma içine girmemiştim.Mesleğe atılıp hayat koşuşturmacasına girdikten ve bir devlet hastanesinde göreve başlayıp eğitim camiasından uzaklaştıktan sonra maalesef ki zamanla kitaplardan da uzaklaşmıştım. Tam bu dönemde çiçeği burnunda doktor adayı kızım imdadıma yetişti. Tıp fakültesindeki yoğun temposuna rağmen kitap okumaktan bir an bile uzak kalmadığı gibi beni sürekli kitap okumaya teşvik etmeyi de ihmal etmedi. Khaled Hosseini, İskender Pala, Stefan Zweig vb. kitapları derken gençliğimde hep hayalini kurduğum, anılarımı yazma hevesim yeniden depreşti ve okumanın yanında ufak ufak karalamalara başladım. Pandemi döneminde nöbetler haricinde eve kapanmamızın da verdiği boş zaman kazançlarını, yazmakla meşgul olarak geçirmeye başladım. Fakat benim istediğim şey; herkesin yaptığı gibi birbirinden bağımsız anıları bir araya getirip kitap oluşturmak değildi. Ben, sürükleyici ve roman tadında bir eser olmasını planlıyordum. Okurların, kitabın sonu ile ortası veya başında geçen olayları bağdaştırıp anlatılanları içselleştirerek, olayların geçtiği mekanını da hayal edip olayın içindeymiş gibi kitabı yaşamasını istedim. Kitabın başı ile sonu arasında bir bütünlük olsun, okuyan kişi, ” bu işin sonu nereye varacak” diye merak içinde okumaya devam etsin istedim. Bu hayalimi başarıp başaramadığımın kararının okurlara bırakıyorum.

Çoğu kitapsever bir akımdan, bir yazardan, bir kitap türünden etkilenmiştir. Sizin okumaktan hoşlandığınız, yazarken size ilham olan eserlerden bahsedebilir misiniz?

Daha önceden bahsettiğim gibi birbirinden bağımsız anıların birleştirilip oluşturulan kitapları maalesef bitirmekte zorlanıyorum. Bunun en ilginç örneği, herkesin çok beğendiği Sherlock Holmes’un kitaplarıdır. Filmlerine hayran olmama rağmen, şimdiye kadar hiçbir kitabını bitirmek bana nasip olmamıştır. Okuyucuyu kendine çeken ve elimden bırakmakta zorlandığım kitaplar, bir sonraki sayfadaki sahneyi hayal edemeyip heyecan ve merak içinde okuyabildiğim kitaplardır, benim için. Örneğin, Turgut Özakman’ın ”Şu Çılgın Türkler’i. Örneğin, İskender Pala’nın kitabın başında farklı sonunda farklı duygu ve düşünce içine girdiğimiz eserleri. Kısacası sonucu kestiremediğimiz eserler. Ayrıca Stefan Zweig’den ”Satranç”, Khaled Hosseini’den ”Uçurtma Avcısı” gibi muhteşem eserlerin adını bile duyduğumda, hala etkilerini hissedebiliyorum. Tabii ki bizlerin, bu üstatların saçının bir tek teli olamayacağımız aşikardır.

Kitabınızı okuduğumda beni en çok etkileyen şey aslında kitabın olay örgüsü ve yazdıklarınızdan kendimden birçok şey bulmam oldu. Acil servisteki tecrübelerimiz aslında belirli bir tabanda ortak diyebilir miyiz yoksa yılların verdiği tecrübe ile kitabınızla bize acil servis resmini mi çizmek istediniz?

Evet, aslında amaç acilin resmini çizmek. Başta da bahsettiğim gibi stajyer öğrenci, sağlık memuru, pratisyen hekim, uzman hekim ve başhekimlik gibi deneyimleri yaşamış, yeri gelmiş acil serviste paspas dahi yapmış, 30 yıl boyunca acil servislerin tozunu yutarak yaşamış birisi olarak geçmiş ve günümüz arasındaki farkları ve benzerlikleri görebildiğimi düşünüyorum. Ayrıca acil servislerin, dışarıdan göründüğü gibi kalabalık bir insan kitlesini idare etmekten çok daha büyük ve geniş bir anlam ifade ettiğini, görünen buz dağının suyun altındaki devasa kısmının da bilinerek hareket edilmesi gerektiğine inanıyorum. İdari ve politik zorlukların geçmişte olduğu gibi günümüzde de karşımıza çıktığı gerçeğini unutmamamız gerektiği kanısındayım. Aslında kitap, bu konuda benim bir tür içimi dökmeme sebep oldu. Her ne kadar, içimden gelen cümleleri çeşitli bürokratik veya etik nedenlerle yeterinde yazıya dökemese de, idari ve etik konulara dokundurmadan geçemediğim bir gerçektir. Yeri gelmişken “sürçü lisan ettikse affola”.

Bu kitabı yazarken aslında bize neyi anlatmayı amaçladınız?

Aslında bu kitapta, acil servisin karmaşasını betimlemeye çalıştım. Aynı zamanda da kendi içimizdeki çelişkilere değinmeyi amaçladım. Asıl amacım, kitabın sağlık camiası dışındaki okuyuculara ulaşmasıydı. İnsanların acil servise girerken eski duygu, düşünce ve önyargılarını bir kenara bırakıp, empati yapmalarını sağlamak niyetim. Fakat şu anki hali ile hedef kitleye ulaşmış olduğunu düşünmüyorum. İnşallah, daha sonraki çalışmalarda bu amacıma ulaşabilirim.

Eminim ilk harfinden son harfine kadar eseriniz sizin için çok değerli biliyorum ama bize eserinizi yazarken sizi en çok etkileyen kısımlarından bahsedebilir misiniz?

Okurlarımız için de ufak bir ipucu olmuş olur hem. Beni en çok etkileyen, hatta üzen, çok hicap duyarak yazdığım, kendi meslektaşlarımın birbirine karşı tavır ve yeni mezun olan çiçeği burnunda acemi doktorların, içine düştüğü çıkmazı anlattığım bölüm oldu. Kim bilir, belki de kendi kızımın, 2 yıl sonra benzer sıkıntılar yaşayacağı endişesi beni bu duygulara itmiş olabilir.

Kitabınızı okuyacak okurlarımıza kitaba başlamadan önce vermek istediğiniz bir tavsiye var mı?

Kitabımda, her ne kadar benim içinde bulunduğum ve geçmişte yaşadığım acil ortamlarını anlatıyor olsa da okuyan her acil hekiminin, kendinden ve kendi acil servisinden bir parça olacağı kanaatindeyim. Çünkü mekanlar farklı olsa da acil servislerin sorunlarının yaklaşık olarak birbiri ile aynı olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle mekana takılmadan kendi acil servislerini hayal ederek okumalarını tavsiye ediyorum. Sağlık personeli dışındaki okuyucularımdan ise bir acil servisin karmaşasını kafalarında kurgulayıp empati yaparak okumalarını istirham ediyorum.

Kitabınızı yazarken sizi en çok zorlayan ne oldu?

Beni en çok zorlayan, kesinlikle kendi meslektaşlarım arasındaki sıkıntıları anlatırken, kimseyi kırmamaya özen göstermek için seçmeye çalıştığım uygun kelimelerle cümle kurmak oldu. Ayrıca idari sorunlardan bahsederken “acaba nasıl bir tepki alırım” düşüncesi ve belki de korkusu beni çok zorladı.

Bundan sonra başka eserlerle de görecek miyiz sizi?

Okumak çok güzel bir duygu. Fakat şunu anladım ki; yazmak bundan daha muhteşem. Yazıp bir eser ortaya çıkarmak, insanların beğenisine sunmak ve güzel tepkiler almak ise afyon gibi. Topluma mal olmuş tanınan bir yazarın söyleşisinde şu cümleyi dinlemiştim. “Yazmak bir afyon gibidir. Kanınıza girdi mi bağımlısı olursunuz!” Kısacası, ben de bu afyonun tadını aldım galiba. Devam ederim diye umuyorum. Bir sonraki kitabımda, acil tıp asistanlarının eğitimine katkı sağlayacak, roman okurken öğrenmelerini amaçlayan bir projenin çalışmasına başladığımı söyleyebilirim. Tabii ki başarabilirsem.

Ben güzel sohbetiniz ve bu güzel söyleşi için öncelikle tekrar çok teşekkür ediyorum. Son olarak okurlarımıza söylemek istedikleriniz var mıdır?

Naçizane kendi çapımda, roman tadında yazmaya çalıştığım ve bir nevi içimi döktüğüm bu çalışmama destek veren dostlarıma ve sizlere tekrar tekrar teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Şubat 2023 tarihli 13. sayısında yayımlanmıştır.

Galeri


Paylaş Paylaş