Ultrasonografi Çalışma Grubu
  • TATDUS
    • Hakkımızda
      • Tarihçe
      • Vizyon ve Misyon
      • Amaç, Hedef ve Görevler
    • Kurullar
      • Yürütme Kurulu
      • Eğitmenler
      • İçerik Editörleri
      • Web Ekibi
      • Sosyal Medya Ekibi
      • Üyeler
    • Belgeler
      • Yönerge ve Diğer Belgeler
      • Faaliyet Raporları
      • Kılavuz ve Rehberler
      • Bildiri Kitapçıkları
      • Raporlar
  • Nöbetten Merhaba
  • Etkinliklerimiz
    • Kurslarımız
      • İleri USG Kursu
      • Temel USG Kursu
      • Kurs Planları
      • Uluslararası Kurslar
      • Geçmiş Kurslar
      • Yeni Başlayanlar İçin Acil USG
    • Sempozyum ve Kongreler
      • USG sempozyumu
    • Sosyal Etkinlikler
      • USG yarışması
  • Yazılarımız
    • Sürekli Yayınlar
      • Literatür Özetleri
      • Rehberler
      • Tüm Yazılarımız
    • Videolar
      • Ayın Videosu
      • Ayın Olgusu
      • Nöbetten Merhaba
  • Etkinlik Takvimi
  • İletişim
Aidat Ödemesi Bağış
Ultrasonografi Çalışma Grubu
  • TATDUS
    • Hakkımızda
      • Tarihçe
      • Vizyon ve Misyon
      • Amaç, Hedef ve Görevler
    • Kurullar
      • Yürütme Kurulu
      • Eğitmenler
      • İçerik Editörleri
      • Web Ekibi
      • Sosyal Medya Ekibi
      • Üyeler
    • Belgeler
      • Yönerge ve Diğer Belgeler
      • Faaliyet Raporları
      • Kılavuz ve Rehberler
      • Bildiri Kitapçıkları
      • Raporlar
  • Nöbetten Merhaba
  • Etkinliklerimiz
    • Kurslarımız
      • İleri USG Kursu
      • Temel USG Kursu
      • Kurs Planları
      • Uluslararası Kurslar
      • Geçmiş Kurslar
      • Yeni Başlayanlar İçin Acil USG
    • Sempozyum ve Kongreler
      • USG sempozyumu
    • Sosyal Etkinlikler
      • USG yarışması
  • Yazılarımız
    • Sürekli Yayınlar
      • Literatür Özetleri
      • Rehberler
      • Tüm Yazılarımız
    • Videolar
      • Ayın Videosu
      • Ayın Olgusu
      • Nöbetten Merhaba
  • Etkinlik Takvimi
  • İletişim
  • Üye Girişi
Cumartesi, 24 Mayıs, 2025
Son Yazılar
7. TATD Kurs Günleri Kongresi
İleri Düzey Uygulayıcılar İçin Yatak Başı Ultrasonografi Eğitimi
Türkiye Acil Tıp Kongresi (TATKON) ve 6. TATD Kurs Günleri Kongresi
Akut Perfore Apandisit
Temel Ultrasonografi Kursu 13 – 15 Aralık 2024, Ankara
Resüsitatif Transözofageal Ekokardiyografi
Temel Ultrason Kursu 14 – 15 Eylül 2024, Sakarya
SEEEDMC-2024 & The 10th National Conference of the Romanian Society for...
Temel USG Kursu 7 – 8 Eylül 2024, Ordu
WINFOCUS USLS (Ultrasound Life Support) – Ultrason Yaşam Desteği KURSU, ISTANBUL
Ultrasonografi Çalışma Grubu
Ultrasonografi Çalışma Grubu
Aidat Ödemesi
  • TATDUS
    • Hakkımızda
      • Tarihçe
      • Vizyon ve Misyon
      • Amaç, Hedef ve Görevler
    • Kurullar
      • Yürütme Kurulu
      • Eğitmenler
      • İçerik Editörleri
      • Web Ekibi
      • Sosyal Medya Ekibi
      • Üyeler
    • Belgeler
      • Yönerge ve Diğer Belgeler
      • Faaliyet Raporları
      • Kılavuz ve Rehberler
      • Bildiri Kitapçıkları
      • Raporlar
  • Nöbetten Merhaba
  • Etkinliklerimiz
    • Kurslarımız
      • İleri USG Kursu
      • Temel USG Kursu
      • Kurs Planları
      • Uluslararası Kurslar
      • Geçmiş Kurslar
      • Yeni Başlayanlar İçin Acil USG
    • Sempozyum ve Kongreler
      • USG sempozyumu
    • Sosyal Etkinlikler
      • USG yarışması
  • Yazılarımız
    • Sürekli Yayınlar
      • Literatür Özetleri
      • Rehberler
      • Tüm Yazılarımız
    • Videolar
      • Ayın Videosu
      • Ayın Olgusu
      • Nöbetten Merhaba
  • Etkinlik Takvimi
  • İletişim
Copyright 2024 - All Right Reserved
Literatür ÖzetleriSürekli Yayınlar

Akut Üst Solunum Yolu Ödemi Varlığında Odaklanmış Ultrasonografinin Kullanımı

by Aslihan Yürüktümen Ünal 15 Mayıs 2017
written by Aslihan Yürüktümen Ünal

Ultrasonografi son yıllarda vokal kordların ve üst solunum yolunun değerlendirilmesinde kullanımı gittikçe artan bir görüntüleme yöntemi olmakta. Özellikle endotrakeal entübasyon- ekstübasyon sürecinin yönetiminde, tüpün yerinin doğrulanmasından, ekstübasyon sonrası gelişen laringeal ödemin değerlendirilmesine kadar birçok noktada bilgi sağlaması ile direkt ya da indirekt laringoskopi ile kıyaslandığında kolay ve tekrarlanabilir olması, sedasyon gerektirmemesi ve hemodinamik yan etkilerinin olmaması nedeniyle öne çıkmakta.

Odaklanmış ultrasonografinin (Point-of-care Ultrasonography, POCUS) kullanımı ile ilaca bağlı anjiyo ödem tablosunun yönetiminin tartışıldığı bir olgu sunumunu dikkatinize sunmak istedik.

Yetmiş yaşındaki bir kadın hasta acil servise nefes darlığı, her iki dudağın sol tarafında şişme ile başvurmuş. Sabah uyandığında dudaklarında bir dolgunluk hissi varken takip eden iki saat içerisinde dudakları şişmeye başlamış. Göğüs ve karın ağrısı, bulantı, kusma ve ateşi olmamış. Öyküsünden hipertansiyon nedeniyle lisinopril (ACE inhibitörü) kullanmakta olduğu öğrenilmiş. Uyku apne bozukluğu nedeniyle yıllar önce uvula rezeksiyonu yapılmış. Vital bulguları, TA 120/80 mmHg, nabız 66/dk, solunum sayısı 18/dk, oda havasında oksijen satürasyonu %100 olan hastanın muayenesinde üst havayolu obstrüksiyonunu düşündürecek herhangi bir dinleme bulgusuna da rastlanmamış. Laboratuvar ve akciğer röntgeninde patolojik bir bulgu saptanmamış.

Hastada lisinoprile bağlı anjiyo ödem düşünülmüş ve olası bir bulgu vermeden üst havayolu ödemini ekarte etmek için, subglottik laringeal bölge yatak başı US ile incelenmiş. İnceleme Zonare ultrason cihazı ile lineer prob (10-15 MHz) kullanılarak gerçekleştirilmiş. Hasta oturur durumda iken ‘koklama pozisyonu’ alması istenmiş. Submandibuler bölgeden her iki klavikulaya kadar boynun ön kısmı taranmış. Tiroid kartilajın üst ve altına odaklanarak, hastanın da fonasyonu ile vokal kortlar tespit edilmiş (Resim 1). Probun sefalad şeklinde aritenoid kartilaj seviyesine kaydırılması ile bu bölgedeki ‘dolgunluk’ ve hafif vokal kord asimetrisi saptanarak kaydedilmiş (Resim 2). Hastanın sağ tarafında olmayan, sol subglottik bölgede daha büyük görünen, daha ekojenik, demarkasyon hattının izlendiği kitle görünümü subglottik ödem lehine yorumlanmış (Resim 3). Acil indirekt fiberoptik laringoskopi ile doğrulaması yapılmış.

Resim 1: Vokal kordların görüntülenmesi. SM: Sternokleidomastoid kas, T: Tiroid kartilaj, TV: Gerçek vokal kordlar (PMC5102618)
Resim 2: Aritenoid seviyede yalancı vokal kord asimetrisi. SM: Sternokleidomastoid kas, T: Tiroid kartilaj, FV: Yalancı vokal kordlar (PMC5102618)
Resim 3: Vokal kord ve aritenoidlere sefalad olarak yerleşimli sol taraflı üst hava yolu ödemi. SM: Sternokleidomastoid kas, T: Tiroid kartilaj, FV: Yalancı vokal kordlar (PMC5102618)

VİDEO

Hastanın gelişinden bir saat sonra yapılan nazofaringeal laringoskopide sol tarafta yalancı ve gerçek vokal kordları içine alan epiglottik bölgede yaygın ödem görülmüş. Hasta acil entübasyon olasılığı açısından yoğun bakımda takibe alınmış. Tedavi amacıyla difenhidramin, deksametazon ve famotidin verilmiş. Gelişinin 12. saatinde yüzündeki şişlikte belirgin azalma başlamış. Yirmi dört saatlik takipten sonra lisinopril kesilerek ve difenhidramin, solumedrol ve famotidin reçete edilerek taburcu edilmiş. Bir hafta sonraki kontrolünde herhangi bir sorun bildirmemiş.

Yazarlar POCUS’un acil serviste akut üst hava yolu ödemi tespitinde daha önce kullanılmadığını belirtmişler. POCUS’un belirgin semptom, öykü ve muayene bulgusu olmayan bu hastada üst hava yolu ödemini tespit edebilmesi nedeniyle bu tip hastaların muayenesine eklenebileceğini öngörmüşler. Yine de, bu öngörülerinin yapılacak sensitivite – spesifite çalışmaları ile test edilmesi gerektiğini belirtmişler.

Ek yapmak gerekirse, üst havayolu obstrüksiyonunu düşündüren hiçbir muayene bulgusu olmayan bir hastada her şeye rağmen ödem bulgusunun araştırılması ancak bir acilcinin aklına gelir diye düşünüyorum. POCUS, acil tıbbın elinde her geçen gün daha çok kullanım alanı buluyor ve acil tıp her gün yeni bir ‘hokus POCUS’ ile hayat kurtarmaya devam ediyor.

Schick M, Grether-Jones K, Point-of-Care Sonographic Findings in Acute Upper Airway Edema. West J Emerg Med. 2016;17(6)825-9 10.5811/westjem.2016.9.31528

15 Mayıs 2017 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
RehberlerSürekli Yayınlar

Ultrasonografiyle ilgili araştırmaların planlanması ve metot sorunları

by Aslihan Yürüktümen Ünal 2 Mayıs 2017
written by Aslihan Yürüktümen Ünal

Ultrasonografi, tıbbın modern çağının en önemli buluşlarından biri.. Tıbbın çoğu alanına girdiği gibi, acil tıp alanına girmesi de çok fazla vakit almadı. Yazının başında; USG ile çok temasımın olmadığını, hatta acil pratiği için kendisine hak ettiğinden fazla değer biçildiğini düşündüğümü eklemeliyim. Bu nedenle aşağıdaki yazıyı, uçağa binmeyi sevmeyen, ama uçak motorlarına ilgi duyan birinin, uçak performanslarıyla ilgili önerileri gibi okumanızda fayda var.. Yazının temel konusuna gelirsek: Kliniğinizde bir USG cihazınız var; bu cihazı etkin kullanmak ve hatta mümkünse USG ile ilgili araştırmalar planlamak istiyorsunuz. Fakat araştırmanın planlanması aşamasında zorluklar yaşıyorsunuz ya da gönderdiğiniz araştırmanız sürekli reddediliyor. Bu yazıda sizlere bu zorluklarla ilgili ipuçları ve öneriler sunmaya çalıştım. İyi okumalar..

1. Klinik Soru ve Araştırma Sorusunun Oluşturulması

İlk yapmanız gereken şeylerden biri, bir şeyi “merak etmek”. USG’nin hayatınızı kolaylaştıracağını ve hasta bakımını optimize edeceğini düşünüyorsunuz, ama nasıl? X-ray çekilen hasta sayısını mı azaltacak? Gereksiz girişim sayısını mı önleyecek? Hastaların radyoloji departmanına gitmesini mi engelleyecek?

Ultrasonografi; öncelikle tanısal bir metod olduğu için tanısal olarak işinizi kolaylaştırması (tanı süresini kısaltması, daha fazla doğru tanı koyabilmesi, ekarte ettiriciliğinin yüksek olması) gerekli.. Klinik sorunun oluşturulabilmesi için ne yazık ki net bir rehber yok. Klinik soru daima, aklınıza gelen, başta fikir uçuşması şeklinde şekillenen düşünce balonlarından oluşur. Bu düşünce balonlarını cihaza uzaktan bakarak edinemezsiniz, USG ile ilgili yapılmış araştırmaları okumanız ve aşina olmanız da gerekir, çünkü merak merakı doğurur.

Aklınızda klinik soru oluştuktan sonra, bunu mutlaka bir araştırma sorusu haline dökmeniz ve hipotez oluşturmanız gerekir:

  • Klinik soru: “Stroke geçiren hastalarda, karotis intima-media kalınlığı daha mı fazla?”
  • Araştırma sorusu: “Acil servise iskemik stroke sonrasında başvuran erişkin hastalarda, karotis intima-media kalınlığı stroke geçirmeyenlere göre daha mı fazladır?”

2. Araştırma Dizaynı ve Araştırma Türünün Seçimi

Makalelerin araştırma dizaynı bölümlerinde ilk ele alınması gerekenlerden biri, araştırmayı yaptığınız merkezi tanımlamaktır. Bu merkeze kaç hastanın geldiği, operatörleriniz USG’yi ne sıklıkta kullandığıyla ilgili de fikir verecektir. Eğer USG’yi yapan tek bir operatörse, bu kişinin 7/24 hastanede bulunduğunu iddia etmek gülünç olur, bu nedenle eğer deneyimli operatörünüz sadece belli saatlerde (veya belli şiftlerde) hastanedeyse, bunu da araştırma dizaynı bölümünde ifade etmeniz gerekir.

Dizaynın hemen ardından, araştırmanın türünün net şekilde ifadesi gerekir. Geriye dönük kayıt tutulması zor olduğundan, USG araştırmaları genellikle prospektif dizayn edilir ve genellikle kesitseldir. Nadiren, yöntem karşılaştırmaları için (USG aracılı kateter takılması ile kör yöntemle USG takılması gibi) randomize dizayna ihtiyaç duyulur. Araştırma türünün, editör ve hakemler tarafından tahmin edilmesi beklenmemelidir. Bu bölümde açıkça; “bu araştırma ileriye dönük ve kesitsel bir araştırmadır” benzeri bir ifade geçmelidir. USG için sık kullanılan araştırma tipleriyle ilgili açıklamaları yazının ilerleyen kısımlarında bulabilirsiniz.

3. Primer Sonlanımın Belirlenmesi

Hangi tür bir araştırma yaparsanız yapın, sonuçta bir primer sonlanımınızın olması gerekir. Eğer yaptığınız araştırma bir tanısal doğruluk çalışmasıysa, primer sonlanımınız USG ile gerçekleştirdiğiniz yaklaşımın başarısıdır (tanı koyduruculuğu ve ekarte ettiriciliği). Eğer uygulayıcıların uyumuyla ilgileniyorsanız, sonlanımınız sadece uyumdur. Eğer USG aracılı bir tedavi çalışması planlıyorsanız; hasta mortalitesi, morbiditesi, 30 günlük advers olay vb gibi birçok klinik sonlanımınız olabilir. Bunu araştırmanın planlama aşamasında net olarak önünüze koymanız gereklidir.

4. Altın Standardın Belirlenmesi ve Körlük

Belirleyeceğiniz altın standart yöntem oldukça önemlidir. Sternum kırıklarının tanısını USG ile koyabilir miyim diye merak ediyorsanız, bu durumda altın standardınız PAAC ve lateral göğüs grafisi de olabilir, toraks BT de.. Altın standart her zaman tartışmaya açıktır; birileri sizin lateral göğüs grafisiyle koyduğunuz sternum kırığı tanısını beğenmeyebilir, fakat her hastaya sternum kırığı için toraks BT çekmek de hem etik değildir, hem de maliyetlidir.

Benzer şekilde bir uyum karşılaştırması yapıyorsanız, altın standardınız daha da kaygan bir zemine yerleşir. Yaptığınız ekokardiyografik ölçümü doğrulayan kimdir? Bir kardiyoloji asistanı mı, bir kardiyoloji uzmanı mı, yoksa yıllarını ekokardiyografiye vermiş biri mi? Bu durumda altın standardınızı da “standardize etmeniz” gerekeceğini unutmayın.. Literatürde “radyologlarla acil tıp uzmanlarının X ölçümünü karşılaştırmaktaki uyumu” konulu birçok çalışma olduğunu biliyoruz elbette, fakat literatür bu konuda ilerlemeye devam ettikçe, sizlere “onlar kim?” ve “siz kimsiniz?” soruları da doğal olarak sorulacaktır.

Altın standartla ilgili son konu ise körlüktür, açıkça yapılan bir tanısal değerlendirmenin altın standardını USG operatörünün işlem sırasında bilmemesi şarttır. Bir yanda toraks tüpü hazırlığı yapılmakta olan bir hastada, acaba pnömotoraks var mı diye USG ile araştırma yapmaya çalışmak açıkça taraf tutmakla sonuçlanacaktır.

5. Araştırma Tipleri

Literatürde USG ile yapılmış çok farklı araştırma tiplerini bulmak mümkün, aşağıda sizlere en sık ele alınan metodolojileri özetlemeye çalıştım:

5.1. Tanısal Doğruluk Çalışmaları

Tanısal doğruluk çalışmaları, USG literatüründe en sık karşımıza çıkan araştırmalardan biridir. Soru oldukça basittir: Ben yaptığım USG’yi, diğer kullanılan standart yöntemin yerine koyabilir miyim? Altın standartla ilgili tartışmaları sizlere yukarıda sunmaya çalıştım. Diyelim ki, sternum kırıklarının tanısında USG işe yarar mı diye merak ediyorsunuz ve altın standardını toraks BT olarak belirlediğiniz bir çalışma planlamaktasınız. Bu durumda, çalışmanın sonunda elde edeceğiniz temel verinin bir dört gözlü tablo olacağını bilmelisiniz. Tabloda toraks BT’de sternum kırığı çıkanlar ve çıkmayanlar ile, USG’de sternum kırığı çıkan ve çıkmayanları karşılaştırmanız gerekir.

Bu durumda dört gözlü tablomuz; doğru pozitifler, doğru negatifler, yanlış pozitifler ve yanlış negatiflerden oluşacaktır. Hastaların temel karakteristikleri dışında hiçbir ek veri ifadesine gerek kalmadan; yöntemin sensitivitesi, spesifisitesi, pozitif-negatif prediktif değerleri ve pozitif-negatif olabilirlik oranları hesaplanır ve verilir. Bunların hesabı için herhangi bir istatistik paket programına da ihtiyacınız yoktur. İnternette bulunan dört gözlü tablo hesaplayıcılarını kullanarak, istediğiniz sonuçları elde edebilirsiniz.  

5.2. Doğrudan Hastalık Tanısı Konulmasına Yönelik Çalışmalar

Bu konuyla ilgili olarak planlanan çalışmalar genellikle doğrudan acil tıbbın alanına girmezler. Örneğin bir kohortu siz yıllar içinde karotis intima-media kalınlığı yönünden inceleyerek, yıllar içinde çeşitli maruziyetlerin (DM, HT, sigara..) etkisini inceleyebilirsiniz; fakat acil serviste bu konuda yapılan tek bir ölçümün hasta sonlanımına etki etmesi genellikle zordur. Sizlerin de tahmin edeceği gibi, “kesitsel olarak yapılan” ekokardiyografik ölçümlerle bu konuda kesitsel çalışmalar planlanması daha akılcı olabilir. Altın standarda ihtiyaç duymayan bu araştırma modeli, ultrasonografik ölçümlerin daha net klinik verilerle özdeşleştiği durumlara saklanmalıdır (“acilde ekoda x bulgusunun saptanması, doğrudan mortaliteyle ilişkilidir” gibi)

5.3. Gözlemciler Arasındaki Uyum Çalışmaları

Literatürdeki uyum çalışmaları açık söylemek gerekirse, yukarıda ayrıntısıyla bahsettiğim standardizasyon problemleri nedeniyle neredeyse daima sorunlu çalışmalardır. Geçmişte USG’nin ilk yıllarında “USG coşkusu” nedeniyle sorun olarak görülmeyen problemlerin, artık göze batması kaçınılmazdır. Gözlemciler arası uyumda kurulan model aslında, “ben de onun kadar iyi miyim?” sorusuna cevap aramaktır. Dolayısıyla öncelikle altın standart olarak kabul ettiğiniz bir yöntem vardır ve kendi uygulamanızı bu yöntemle karşılaştırırsınız.

Bu konuda sık kullanılan örneklerden biri radyologlarla, acil tıp uzmanlarının herhangi bir bölgenin ultrasonografisi için uyumunu karşılaştırmaktır. Radyolog hastaya USG yapacak ve dikotom (var/yok şeklinde) bir kanıya sahip olacaktır, bunun ardından siz de hastaya USG yapacaksınız ve yine dikotom bir kanınız olacaktır. Bu durumda arada öncelikle istatistiksel anlamlı fark olup olmadığına bakılmalı, ardından fark yoksa uyumun derecesi kappa istatistiği ile verilmelidir.  

5.4. Tedavi Çalışmaları

USG ile tedavi araştırmalarının, diğer tedavi araştırmalarından mantıken bir farkı yoktur. Genellikle yapılan işlem, standart bir tedavi yaklaşımını, USG ile tedavi yaklaşımıyla karşılaştırmaktır (USG aracılı torasentez – körleme torasentez, USG aracılı santral kateterizasyon – körleme kateterizasyon)..

6. Araştırma Protokolü

6.1. Dahil Etme ve Dışlama Kriterleri

Daha araştırmanın planlama aşamasında protokolün üst taraflarında bir yerlere dahil etme ve dışlama kriterlerini yazmalısınız. Şüphesiz ki, dahil etme kriterleriniz araştırmanızın natürüne göre değişecektir. Hatırlatmak istediğim nokta ise, USG sınırlılıklarıyla ilgili olarak koyacağınız dışlama kriterleridir. Burada morbid obezite, gebelik, ciltte skar dokusu bulunması, gaz artefaktları gibi görüntü kalitesini bozan durumlarda, hastaları araştırmadan dışlayıp dışlamayacağınızı açıkça belirtmelisiniz.

6.2. Kullanılan Cihaz ve Probun Özellikleri

Araştırma protokolü yazılırken kullanılan cihazın marka, model ve probun özelliklerinin mutlaka açıkça belirtilmiş olması gerekir. Özellikle çok merkezli USG çalışmalarında, farklı kalite ve özelliklerdeki problarla yapılan tanısal çalışmalar, hakemlerde soru işareti oluşturabilir. Bunun en baştan engellenmesi için her merkezdeki USG cihazının ve prob özelliklerinin protokolde net tanımlanmış olması ve mümkünse birbirlerine yakın olmaları istenir.

Benzer şekilde incelemenin hangi şekilde yapıldığı (B-mode, renkli doppler) net şekilde belirtilmelidir. Eğer daha önce literatürde hiç yer almamış veya nadiren ele alınmış bir görüntüleme modalitesini kullanacaksanız, bunun kaliteli bir çıktısının da fotoğraf olarak yazınıza eklenmiş olması tercih edilir. Hastalarda incelemeyi hangi pozisyonda yaptığınız da önemlidir; hasta inceleme sırasında supin pozisyonda mıydı, lateral dekübit pozisyonda mıydı, operatör görüntüyü optimize etmek için hastaya pozisyon verdi mi?.. gibi konular protokolde ayrıntılandırılmalıdır.

Söylenmesine belki gerek olmayabilir ama, tüm görüntü çıktılarından hastane, hasta adı, dosya numarası ve tarih gibi hasta kimliğini deşifre eden detayların çıkarılması veya bantlanması gerekir. Mümkünse ölçüm yapılan ana ait dijital imajların, olgu rapor formlarıyla veri olarak saklanmaları gerekir.

6.3. Birden Çok USG Uygulayıcısı ile Yapılan Çalışmalar

Bu kısım belki de USG çalışmalarında hakem ve editörleri en fazla rahatsız eden bölümlerden biridir. Soru aslında nettir: Bu incelemeyi kimler yaptı ve nitelikleri neydi? Burada altın standardınızın bir radyolog olması gerekmez, hatta olmamalıdır da, çünkü bu incelemeyi ve doğrulamayı siz yapacaksınız ve buna göre hastayı yöneteceğinizi öne sürmektesiniz. Her başvuran hastada ultrasonografik ölçümleri sadece bir kişi mi yaptı, yoksa kimi ilk sene asistanı, kimi son yıl asistanından oluşan heterojen bir grup mu?

USG için operatör standardizasyonu sağlamanın birkaç yolu vardır, aklıma gelen birkaçı şunlar:

a. Tüm uygulayıcılar standart bir eğitimden geçerler ve bunu belgeleyecek niteliğe sahip olurlar. Bu bir kurumun standart temel-ileri USG kursu olabilir örneğin. Bu durumda herkes standart bir teorik temele sahip olacağı için USG’yi kimin yaptığı bu kadar büyük sorun olmayabilir.

b. Sorumlu araştırmacı, tüm operatörleri standart bir eğitimden geçirir. Bu eğitimin teorik ve pratik kolları olmalıdır, aynı zamanda verilen eğitim detaylandırılmalıdır (“..her operatör, deneyimli bir radyoloğa yaptığı en az 20 başarılı safra kesesi görüntülemesi sonrasında, hepatobilier USG konusunda başarılı olarak kabul edildi..” gibi). Tüm operatörler bu şekilde geçmişte aşina olmasalar da, x yöntemiyle y parametresinin ölçümünü standardize edebilirler. Bu tartışmasız olarak en kabul edilebilir yoldur.

c. Son önereceğim yol ise pek tercih edilmeyen bir yöntem, ama zor durumlarda kullanılabilir: Araştırmaya başladıktan sonra, bir anda operatörleri standardize etmediğinizi fark ettiniz. Bu durumda küçük bir pilot çalışmayla, aynı hastalar üzerinde uygulayıcılar arasındaki uyumu test edip, sonucu gözlemciler arası uyum istatistiğiyle verebilirsiniz. Fakat bu durumda, metodda bunu net şekilde ifade etmeniz gerekir. 

7. Sonuç

USG noninvaziv, kolay uygulanan ve kolay araştırma planlanabilen bir alandır. Çalışmanın planlanma aşamasında aşağıda maddeleyerek yazdığım noktalara dikkat edilmesi gerekir:

  • Kendinize “ben bu çalışmayı neden yapıyorum?” diye sormalısınız.. USG ile hastaların radyasyon maruziyeti mi azalacak? Hastalar acilde daha mı az kalacaklar? Mortalite mi azalacak? Hastalara kardiyolojide eko yapılmasına gerek kalmayacak mı? Nasıl olsa kranial BT çekeceğiniz bir maksillofasial travma hastasının yüzünde bir yerlere USG yapmanızın mantığı yoktur. Kırık redüksiyonu için tekrar grafi çekecekseniz, hastaya USG ile tanı koymanın mantığı yoktur. Her zaman, bu yaptığım ne işe yarayacak diye kendinize sormalısınız..
  • USG ile yapacağınız tüm ölçümleri olabildiğince standardize etmeye çalışın, sizin yaptığınızı herkes yapabilsin ve bunu bilimsel yazınızda aktarabilin.
  • İyi USG yapabilmek için radyolog olmanız gerekmez, iyi USG çalışması yapabilmek için de radyolog olmanız gerekmez. Fakat kendi USG bilgi düzeyiniz standart değildir; kendinizin ve diğer araştırmacıların bilgilerini standardize edebilmek için girişimlerde bulunun, bunu bilimsel yazınızda ifade edin.
  • Veri kaydınızı yaparken ölçümleri olabildiğince ordinal değil, sürekli değişkenler şeklinde kaydetmeye çalışın (hastanın EF’si düşük/yüksek değil, hastanın EF’si %15/%60 şeklinde).
  • Kullandığınız cihazı iyi tanıyın, özelliklerini bilin, çok merkezli araştırmaların planlanması aşamasında cihazlarınızı karşılaştırın.
  • USG ile ilgili literatür sürekli değişiyor ve gelişiyor, iyi dergilerde yapılmış, iyi çalışmaları okuyun.
2 Mayıs 2017 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Literatür ÖzetleriSürekli Yayınlar

Pediyatrik yaş grubunda radius başı subluksasyonunun tanı ve yönetiminde ultrasonografinin desteği: olgu serileri

by Aslihan Yürüktümen Ünal 2 Mayıs 2017
written by Aslihan Yürüktümen Ünal

“Dadı dirseği” olarak da bilinen radius başı subluksasyonu (RBS) 6 yaş ve öncesi pediyatrik popülasyonda görülen ortopedik bir yaralanmadır. Sıklıkla kolun pronasyon ve ekstansiyon pozisyonunda iken çekilmesi ile oluşur. Tanı için genellikle direkt grafi istenmesine gerek olmamakta ve kapalı redüksiyon tekniği ile tedavi edilmektedir. Ancak anamnezin alınamadığı durumlarda veya atipik semptom ve bulgular söz konusu olduğunda ultrason kullanımı tanı koymada ve hasta yönetiminde Acil Hekimine yardımcı bilgiler verecektir. 10.1016/j.jemermed.2017.01.049

Olgu 1: 7 aylık kız bebek acil servise huzursuzluk, ağlama ve kolunu hareket ettirememe şikayeti ile gelmiş. Bu şikayetler annesi üzerini değiştirirken başlamış.

Olgu 2: 3 yaşında erkek hasta acil servise sol dirsekte ağrı şikayeti ile getirilmiş. Şikayetler, babasının hastanın düşmemesi için kolundan çekmesi ile başlamış.

Olgu 3: 18 aylık erkek hasta sağ kolunu hareket ettirememe şikayeti ile getirilmiş. Hasta yeni yürümeye başlamış ve odada oyun oynarken ağlama seslerinin duyulması ile yanına gidilmiş. Olayı gören bir yakını yok.

ULTRASON TEKNİĞİ

Hastalar ebeveynlerinin kucağında oturtulurken etkilenmiş dirsek tam ekstansiyonda olacak şekilde açılır, lineer prob dirseğin anterioruna/fleksör yüzüne yerleştirilir (Şekil 1).

Dirseğin ultrason görüntülemesinde supinatör kas (SK) radiokapitellar eklemin anteriorunda bulunur ve anuler ligamente (AL) tutunur. AL ultrasonda çizgi şeklinde hiperekoik olarak görülür ve radius başını lateralden çevirir (Şekil 2A). Subluksasyon ile AL eklem aralığına girince, kendisi ile beraber SK’nın da bir kısmını çeker. Böylece patolojik hiperekoik kanca (hook) veya “J” bulgusu ortaya çıkar (Şekil 2B).

Şekil 1. Ultrason yapılırken hastaya verilen pozisyon. Hasta ebeveyninin kucağında dirsek tam ekstansiyonda iken, lineer prob dirsek ekleminin anterioruna yerleştirilir (PMID:28284770)
Şekil 2. Dirseğin ultrasonografik görüntüsü. A. Dirseğin normal anatomik görüntüsü; anuler ligament radial başın etrafında ve eklem aralığının dışında. B. Radial başın sublukse görüntüsü; anuler ligament eklem aralığının içine yer değiştirmiş, birlikte supinator kası da çektiği için patolojik “kanca” görüntüsü oluşmuş. C. Başarılı redüksiyon sonrası “kanca” görüntüsünün kaybolduğuna dikkat ediniz. Cp: kapitellum, An: anuler ligament, R: radius, Sm: supinator kas. (PMID:28284770)
Şekil 3. Normal ve patolojik kanca bulgusunu demonstre eden ultrasonografik görüntüler. A. Normal anatomik yapılar. B. Patolojik “kanca” bulgusu görünümü. Anuler ligament: mavi işaretli, supinator kas: kırmızı işaretli. (PMID:28284770)

RBS’nin tipik olgularında düz grafilerin kırıkları dışlama açısından kanıtlanmış bir yararı bulunmamaktadır. Hatta bu tür vakalarda düz grafiler sıklıkla normal olarak değerlendirilir. Bu açıdan tanı testi olarak kullanımları kısıtlıdır. Eismann ve arkadaşlarının yaptığı bir çalışmada proksimal radial uzunluk, anterior veya posterior yağ yastıkçığı görünümünün varlığının subluksasyonu normal eklemden ayıramadığı saptanmış. Ayrıca hasta bu görüntüleme için radrasyon da almaktadır.

Manyetik rezonans her ne kadar anatomiyi çok iyi görüntülese de acil serviste kullanımı pratik değildir. Ayrıca hasta popülasyonunun çocuk olduğu düşünüldüğünde sedasyon ihtiyacını da doğuracaktır.

Ultrason yatakbaşı kullanılabilen, radrasyon vermeyen, tekrarlanabilen bir görüntüleme yöntemidir. Son yıllarda literatürde acil hekimleri arasında “hekimin steteskopu” olarak da tanımlanmaya başlamıştır. Daha önce RBS için Diab ve arkadaşları radiokapiteller mesafeyi ultrasonla karşılaştırmalı olarak her iki taraflı ölçülmüşlerdir. Ancak anlamlı bir sonuç bulunamamıştır. 70 çocuk hastada RBS tanısı için “kanca”-“J” bulgusuna bakan Dohi ve arkadaşları bu patolojik görüntüyü %100 spesifik bulmuşlardır. Sensitivitesi ve negatif prediktif değeri ise %64.9’dur.

Ultrason RBS tanısı için optimal görüntüleme yöntemi gibi görünmektedir. Ancak her zamanki gibi bakan kişi bağımlıdır. Klinik şüphe devam ediyorsa hekim tanıyı dışlarken dikkatli olmalıdır.

ACİL HEKİMİ NEDEN BU UYGULAMA HAKKINDA BİLGİ SAHİBİ OLMALIDIR?

Tanı açısından şüphe içinde olunan, yaralanma mekanizmasının net bilinmediği atipik olgularda ultrason, tanı ve hasta yönetimi hakkında yardımcı bilgiler vermektedir. Ayrıca başarılı redüksiyonun tanınması için de oldukça değerli olan bir görüntüleme yöntemidir. 

2 Mayıs 2017 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Ayın OlgusuSürekli Yayınlar

Perikardiyal tamponad

by Özgür Dikme 25 Nisan 2017
written by Özgür Dikme

Dr. Özgür Dikme

25 Nisan 2017 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Literatür ÖzetleriSürekli Yayınlar

Pnömoperitoneum ultrasonografinin bilinmeyen alanı mıdır?

by Volkan Arslan 17 Nisan 2017
written by Volkan Arslan

Andrzej Smereczyński, Katarzyna Kolaczyk Is pneumoperitoneum the terra ignota in ultrasonography? 10.15557/JoU.2015.0016

(Okuyucuya not: terra ignota=terra incognita=bilinmeyen diyar; bkz, wikipedi, latin for unknown land)

Makale yazarları makaleye girişte pnömoperitoneum bulgusunun sıklıkla gastrointestinal perforasyon nedeniyle oluştuğuna, bu durumun cerrahi tedavi gerektirdiğine ve hızla tanınması gerektiğine vurgu yaparak başlamayı tercih etmişler.

Ultrasonografiye bizlere sağladığı faydalar için teşekkürle devam eden yazarlar geçmişte asiti olan bir hastada batın içi havanın ultrasonografi ile tespit edilebildiğini belirtmişler. Günümüzde ise batın içi havanın tespit edilebilmesi için asit veya başka bir nedenle oluşan sıvıya gereksinim duyulmadığını; 1 ml hacmindeki küçük miktarda havanın bile rahatlıkla tespit edilebileceğini (Fig 1); ve hatta ultrasonografinin bu konuda konvansiyonel radyolojik tetkiklerden daha üstün olduğunu savunan yazarların bulunduğunu belirtmişler.

Fig 1: Karaciğer üzerinde iki küçük hava kabarcığı (PMC4579755)

Batın içi hava tespiti için E-FAST benzeri br protokol geliştirme çabasına giren makale yazarları 3,5-5 MHz’lik konveks probun görüntüleme için en uygun seçenek olduğunu fakat yüksek çözünürlüğü nedeniyle uygun hastalarda 7,5 MHz’lik lineer probun da seçilebileceğini belirtmişler. Görüntülemenin sırt üstü yatar pozisyonda yapılabileceği gibi, sol yan yatar pozisyonda ve sağ yan yatar pozisyonda da yapılabileceğini; bunların arasından en uygun görüntünün hasta sol yanı üzerine yatarken, probun sağ alt kostalar hizasına yerleştirilmesi ile elde edildiğini vurgulamışlar.

Batın içi serbest hava varlığında bu havanın torakoabdominal sınır olarak tarifledikleri diyafram altı bölgede toplanacağını hatırlatan yazarlar uygun görüntüleme için öncelikle diyaframın görüntülenebilmesi gerektiği ve ultrasonografi uygulayıcısının bu bölgenin topografik görüntüsüne aşina olması gerektiğini hatırlatmışlar.

Uygulama sırasında esasen görmeyi beklediğimiz görüntünün reverberasyon artefaktı olduğunu hatırlatan yazarlar bu artefaktın hava miktarı ile doğru orantılı olarak değişebileceğini belirtmişler. Küçük hava kabarcıkları direk olarak görülebilirken yüksek miktarda hava varlığında nerdeyse akciğer ultrasonografisinde olduğu kadar fazla miktarda reverberasyonla karşılaşabileceğimizi hatırlatmışlar (Fig 2).

Fig 2: Sağ tarafta diyafram altı (oklar). P – havalanan akciğer; G – gaz; L – karaciğer (PMC4579755)

Uygulama sırasında klasik E-FAST’den farklı olarak hastaya yan yatarken görüntüleme yapıp, hava tespit edilen hastaların sırt üstü yatırılarak görüntülemenin tekrarlanmasının daha faydalı olduğu ve serbest havanın yerinin değişmesi sayesinde batın içi abse, kist veya Chilaiditi sendromu (kolonun karaciğer ve diyafram arasında yerleşmesi) gibi diğer olası tanıların da dışlanabileceği yine yazarlar tarafından bahsedilmiş.

Yorumlar: Günümüz ultrasonografi pratiğinde acil hekimleri olarak birçok uygulama yapmakta ve birçok hastalığı/durumu başarılı olarak tanıyabilmekteyiz. Makalede tanıtılan yöntem ile birlikte pnömoperiteneumda ultrasonografik olarak tanımlayabileceğimiz durumlar arasında yerini alacaktır. Bu yöntemle intestinal perforasyondan şüphelendiğimiz hastalarımıza iyonize radyasyon maruziyeti olmaksızın tanı koyabileceğiz. Hatta direk grafide görüntülenemeyen küçük miktarlardaki serbest havaları bile tanımlayabileceğiz ve bu sayede hastanın tomografiye gitmesinin önüne geçebileceğiz. Buna ek olarak tecrübeli uygulayıcılar perferasyonun tam lokalizasyonunu bile tanımlayabileceklerdir. Bu makale ultrasonografi pratiğimize yeni bir heyacan getirmesi nedeniyle oldukça önemil bir yayın halini alacaktır.

Fakat makale bahsi geçen yöntemi sadece tanımlamış, yeterliliği konusunda veri sunamamıştır. Bahsi geçen yöntemin ne kadar yeterli ve güvenilir olduğu, uygun hastalarda hem ultrasonografi hem de bir diğer görüntüleme yöntemi kullanılarak test edilmelidir. Elde edilen veriler sonucunda, özgüllük, duyarlılık, pozitif ve negatif prediktif değer gibi verilerin okuyulara sunulması yöntemin başarısı konusunda daha ikna edici olacaktır.

https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4579755/

17 Nisan 2017 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Ayın Videosu

Aort Ultrasonografisi

by Mehmet Ali Aslaner 14 Nisan 2017
written by Mehmet Ali Aslaner

Acil Ultrasonografide Normal Aort Görüntülemesi

14 Nisan 2017 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Literatür ÖzetleriSürekli Yayınlar

Odaklanmiş Kardiyak Ultrasonda Suprasternal Çentik Penceresinden Aortik Arkın Değerlendirilmesi

by Aslihan Yürüktümen Ünal 4 Nisan 2017
written by Aslihan Yürüktümen Ünal

Giriş:

Acil servise nefes darlığı, göğüs ağrısı veya hipotansiyon ile gelen hastaların hayatını tehdit eden ayırıcı tanıların araştırılmasında acil hekimlerince yapılan odaklanmış kardiyak ultrason (FOCUS- Focused Cardiac Ultrasound) önemli bir rol oynar. FOCUS’un 4 standart penceresi bulunmaktadır: subksifoid, parasternal uzun aks, parasternal kısa aks ve apikal 4 odacık. Ayrıca suprasternal çentik penceresi (SSNV), kardiyologlar tarafından sıkça kullanılmasına ve Amerikan Ekokardiyoloji Cemiyeti tarafından önerilmesine rağmen Acil hekimlerince standart olarak kullanılmayan ek bir görüntüleme penceresidir. Bu pencere sayesinde aortik ark, innominat arter, sol ana karotis ve sol subklavien arter görüntülenebilir. Bu çalışmanın primer amacı Acil hekimlerince SSNV’nin kolayca ve doğru olarak değerlendirilebilir mi sorusuna yanıt aramak ve ayrıca sekonder olarak FOCUS’da elde edilen torakal aort çaplarının toraks bt anjio’da elde edilen değerlere uygunluğunu karşılaştırmak. Çalışma 1 yıl boyunca tek merkezde prospektif gözlemsel olarak planlanmış. Ultrasonlar çalışmaya kör olan, biri acil tıp eğitimi almakta olan kıdemli asistan olmak üzere, 4 acil tıp uzmanı tarafından yapılmış. Uzmanların ve kıdemli asistanın ultrason eğitimi, hastanenin kardiyoloğu olan ekokardiyografi şefi tarafından çalışma öncesinde 30 dakikalık 2 set şeklinde verilmiş.

P (Population):

2014 Nisan ve 2015 Mart ayları arasında acil serviste yapılan değerlendirmeye göre klinik olarak toraks anjio bt çekilmesi planlanan yetişkin hastalar çalışmaya dahil edilirken dış merkezde toraks anjio bt çekilmiş olan hastalar çalışmaya alınmamış.

I (İntervention):

Çalışmaya kör olan araştırmacılar Toraks Anjio Bt (TAB) çekilmiş olan hastalara SSNV dahil FOCUS uygulamış. SSNV için eko probu kullanılmış ve indikatör sağ kalçayı gösterecek şekilde suprasternal çentiğe yerleştirilmiş (Şekil 1). Sinüs valsalva, sinotübüler kavşak ve asendan aortanın görüntülenebilen en geniş çapı ölçülerek not alınmış (Şekil 2-A). SSNV’de yine aortun görüntülenebilen en geniş çapı ölçülmüş (Şekil 2-B). Hastalar ile ilgili bilgisi olmayan 2 radyolog tarafından TAB’lar değerlendirilmiş ve aynı seviyelerden ölçümler alınmış. Acil hekimleri SSNV’yi görüntüledikten sonra işlemin zorluğu açısından kolay, orta zor, zor ve uygun görüntüleme yapılamadı gibi 4 ölçekli bir puanlama yapmış.

Şekil 1. SSNV görüntüsünün alındığı pozisyon
Şekil 2. A. Parasternal uzun aks;1. Sinüs valsalva, 2. Sinotübüler kavşak, 3. Asendan aort. B. SSNV; en geniş aorta çapı.

C (Comparison):

Ultrasonda elde edilen ölçümler TAB’da elde edilen ölçümler ile karşılaştırılmış.

O (Outcome):

SSNV hastaların %97’sinde başarıyla görüntülenmiş. Elde edilmeleri kolay ve zor olarak değerlendirilen görüntülemelerin oranları sırası ile %64.5 ve %7.6’ imiş (Şekil 3). Acil hekimlerince bakılan SSNV’de yapılan ölçümlerde olguların %61’inde TAB ile tam doğruluk saptanmış. %3.8’inde ise uygunsuz ölçümler olduğu görülmüş. SSNV’de 7 olguda TAB’da görünen aort anevrizması saptanamamış. Saptanamayan aort anevrizmalarından en küçük çaplı olanı 4.1 cm iken en büyük çaplı olanı ise 4.38 cm imiş. 

Şekil 3. Görüntülerin elde edilmesinin kolaylığının değerlendirildiği anketin sonuçları.

Sonuç:

Araştırmacılar çalışma sonucunda SSNV’nin acil hekimlerince pek kullanılmadığını oysa ki kısa bir eğitim sonrasında kolayca bakılabileceğini ve hasta hakkında ekstra bilgi verebileceğini, bu yüzden FOCUS pencerelerine ek olarak bakılması gerektiğini önermektedir. Bu pilot çalışmada SSNV ile aort ölçümleri TAB’da ölçülen değerlere oldukça yakın sonuçlar vermektedir. Yazarlar, daha fazla çalışma ile bu konunun irdelenmesi taraftarıdır.

Kinnaman KA, Kimberly HH, Pivetta E. Evaluation of the Aortic Arch from the Suprasternal Notch View Using Focused Cardiac Ultrasound. The Journal of emergency medicine. 50(4):643-50.e1. 2016. [pubmed] 10.1016/j.jemermed.2015.12.002. Epub 2016 Jan 29.

4 Nisan 2017 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Ayın OlgusuSürekli Yayınlar

Ultrasonografi ile Endotrakeal Tüp Yerinin Doğrulanması

by Mehmet Alp Akın 4 Nisan 2017
written by Mehmet Alp Akın

Dr. İsa KILIÇASLAN

4 Nisan 2017 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Literatür ÖzetleriSürekli Yayınlar

Akut Kalp Yetmezliğinin Teşhisinde Zaman ve Kuralları Değiştiren Modifiye Akciğer ve Kardiyak Ultrason Protokolü: Modifiye LuCUS

by Mehmet Alp Akın 20 Mart 2017
written by Mehmet Alp Akın

Giriş

Dispne acil servise sık başvuru nedenlerinden birisidir ve etiyolojisinin acil serviste belirlenmesi zordur. Acil servise başvuran dispnelerin en sık başvuru sebeplerinden birisi de akut dekompanse kalp yetmezliğidir. Akut dekompanse kalp yetmezliği için fizik muayene bulguları, göğüs radyografisi ve serum beyin natriüretik peptid gibi geleneksel inceleme yöntemleri dispnenin nedeninin belirlenmesinde her zaman tanı koydurucu olamamaktadır.

İlk olarak Russel ve ark. tanımlamış olduğu gibi akciğerlerin ve kalbin değerlendirilmesini içeren çoklu organ ultrasonu (LuCUS), akut olarak dekompanse kalp yetmezliği tanısı koymak için klinik ön görüden daha iyi olan doğru bir yöntemdir. Çalışmalarında hastaların yaklaşık %50’sinde tedavide etkin bir değişikliğe neden olarak hastalığa spesifik bir tedavi uygulanmasını sağladıklarını ve hastalarda akut klinik yönetimi iyileştirdiğini belirlemişlerdir. Aynı zamanda bu yöntem ile dispnenin alternatif nedenleri de ortaya koyulabilmektedir.

Akut dekompanse kalp yetmezliği tanısına yönelik yatak başı ultrasonografinin en iyi tanı modalitesi olması bilinmesine rağmen bazı klinisyenler başlangıç tanı yöntemi olarak ultrasonografiyi kullanmakta çekingen davranmaktadırlar. Uygulamanın önündeki en büyük engellerden birisi yatak başı ultrasonografi için ayrılan süredir. Tam haliyle yatak başı bir akciğer ve kalp ultrasonografi değerlendirmesi yaklaşık 10-15 dakika arasında sürmekte ve bu yoğun çalışan acil servisler için uygun olmayabilir. Tek başına akciğer ultrasonografisinin kullanımı pulmoner ödemi saptamak için oldukça duyarlı ancak spesifik değildir. Çünkü difüz B çizgileri pulmoner ödem dışında birçok durumda da karşımıza çıkabilir. Spesifiteyi arttırmak için incelemeye kardiyak ultrasonografinin eklenmesi gerekir.

Bu çalışmanın birincil amacı, modifiye bir LuCUS protokolü kullanılarak acil servise dispne ile başvuran hastalarda Akut dekompanse kalp yetmezliği tanısında duyarlılık, özgüllük ve olasılık oranlarını saptamak olarak belirlenmiş.

Method

Acil servise ayrımı yapılmamış dispne ile başvuran hastalarda yapılmış prospektif tek merkezli bir çalışma olan LuCUS protokolünün sekonder analizi olarak bu çalışma yapılmış. 18 yaş ve üzerinde olan primer başvuru şikayeti dispne olan ve tedavi eden klinisyen tarafından dispne ayırıcı tanısında en az olası iki etiyoloji düşünülen ve bunlardan birisi Akut dekompanse kalp yetmezliği olan tüm hastalar çalışmaya dahil edilmiş. EKG’de STEMI saptanmış ise, ultrasonografi uygulanmadan 30 dakika ve daha öncesinde hastalar Akut dekompanse kalp yetmezliği için tedaviye alınmış ise, hastadan onay alınmamış ise veya hasta önceki bir başvurusunda çalışmaya dahil edilmiş ise çalışma dışı bırakılmış.

LuCUS protokolü birisi acil tıp ultrasonografi direktörü ve diğer ikisi ultrasonografi yan dalcısı olmak üzere 3 deneyimli acil tıp uzmanı tarafından uygulanmış. Tüm araştırmacılar, görüntüleri elde etme ve yorumlama konusunda standartlaştırılmış bir yöntem sağlamak için baş araştırmacının direkt denetimi altında tedavi eden klinisyenin ilk değerlendirmesi, hastaların tıbbi komorbiditeleri ve acil servis karşılaşması sırasında yapılan laboratuar testleri veya görüntüleme çalışmalarının sonuçlarını kör olarak yatak başında sırayla beşer hastayı taramışlar.

Tam LuCUS protokolü, her bir hemitoraksta dört anterolateral akciğer bölgesini eğrisel bir prob ile tarayarak B çizgilerinin varlığını, Plevral efüzyon varlığını değerlendirmek için kostofrenik girintinin bilateral incelenmesini, incelemenin kardiyak kısmı için ejeksiyon fraksiyonunu değerlendirmek amaçlı parasternal uzun ve kısa eksenli görüntüleri, inferior vena kava çapını ve kollapsabilitesini değerlendirmek için subkostal görüntüyü ve diastolik fonksiyonun değerlendirilmesi için de apikal dört odacıklı görünümü içermektedir. Tam protokolün tamamlanması ortalama 12 dakika kadar sürmektedir. Modifiye LuCUS için ise akciğer, her bir hemitorakstaki anterosuperior akciğer bölgeleri değerlendirilmiş B-çizgilerinin sayısı kaydedilmiş üç veya daha fazla B çizgisi görülmesi pozitif olarak kabul edilmiş. Modifiye LuCUS incelemesinin kalp kısmı için parasternal uzun eksen görüntüsünü değerlendirilmiş ve niteliksel olarak duvar kontraksiyonunu ve kalınlaşmasını değerlendirerek EF tahmin edilmiş. EF, parasternal uzun eksen görüntüsünde belirlenemediğinde, parasternal kısa, apikal veya subksifoid görünümde değerlendirilme yapılmış. Pozitif modifiye LuCUS protokolü sol ve sağ anterosuperior akciğer bölgelerinde B + çizgileri ve LVEF <45% olması olarak tanımlanmış. Bu kriterin üçü de sağlanıyor ise uygulama pozitif sağlanmıyor ise negatif kabul edilmiş.

Modifiye edilmiş LuCUS protokolünü tamamlama zamanı, protokolün bir parçası olarak dahil edilen her ultrasonografi görüntüsündeki zaman damgalarını gözden geçirerek elde edilmiş. Her pencere için toplam tarama süresi, üç görüntüyü de sağlamak için gereken süreyi ve doğru pencereleri bulma zamanını içermekteymiş. Bu veriler, standartlaştırılmış bir veri toplama formunda gerçek zamanlı olarak belgelenmiş.

Hastaların var olan kayıtlı bilgileri daha önce yayınlanmış araştırmanın sonuçlarına göre özetlenmiş ve ultrasonografi sonuçlarına ve taburculuk tanısına kör olarak çalışmacıya sunulmuş. Son tanı, farklı iki acil uzmanı tarafından ultrasonografi yapan ekipten bağımsız olarak daha önce yayınlanmış yöntemleri, laboratuar sonuçlarını, görüntüleme çalışmalarını, verilen ilaçları, alınan konsültasyonları, kapsamlı ekokardiyografi sonuçlarını ve taburcu özetlerini gözden geçirdikten sonra her bir hasta için tekrar belirlenmiş.

Duyarlılık, özgüllük, pozitif olasılık oranları ve negatif olasılık oranları hesaplanmış ve % 95 güven aralığında sunulmuş. Kappa ve gözlemlenen anlaşma (observed aggrement), araştırmacıların görüntülerin yorumlanması arasındaki görüşmeciler arası güvenilirliğini (inter-rater reliability) değerlendirmek için kullanılmış.

Sonuçlar

Kabul kriterlerini karşılayan LuCUS protokolü uygulanmış 104 hastanın verileri incelenmiş ve 5 hasta tarama pencereleri uygunsuz olduğu için dışlandıktan sonra 99 hasta analiz edilmiş. 36’sı son tanı olarak akut dekompanse kalp yetmezliği tanısı almış bu hastaların 9’unda modifiye LuCUS pozitif saptanmış. Modifiye LuCUS protokolünün duyarlılığı % 25 (% 95 güven aralığı [CI]% 14-41), özgüllüğü % 100 (% 95 CI% 94-100), pozitif olasılık oranı tanımlanamamış ve negatif olasılık oranı 0.75 (% 95 CI 0.62-0.91%) olarak saptanmış. Protokolün modifiye edilmesi ile uygulanma süresi ortalama 1 dakika 32 saniye olarak verilmiş. İkincil olarak, sadece akciğer USG’nin duyarlılığı % 31 (% 95 CI% 17-48), özgüllüğü ,% 95 (% 95 CI 86 -98%), pozitif olasılık oranı 6.4 (% 95 CI 1.9-21) ve negatif olasılık oranı 0.73 (% 95 CI 0.59-90) olarak hesaplanmış. Modifiye LuCUS protokolü için araştırmacılar arası gözlemlenen mutabakat (observed aggrement) % 98 ve kappa 0.87 (% 95 CI 0.72-1) olarak bulunmuş.

Tartışma

Akut dekompanse kalp yetmezliğinin diğer dispne nedenlerinden ayrılmasının bir sorun olduğuna değinilmiş. Modifiye LuCUS protokolünün özgüllüğünün %100 bulunmuş olması nedeni ile hastaya ilave tetkik yapılma ihtiyacı olmaksızın yatak başı ultrasonografi ile akut hastalığa özgü tedavinin doğru şekilde yönlendirilebileceğinden bahsedilmiş.

Öncesinde önerilen çalışmalarda komple bir akciğer değerlendirmesi yapılmakla birlikte hem sürenin uzun olması hem de kardiyak değerlendirmeyi içermemesi sebebi ile daha düşük özgüllüklerde olduğundan bahsedilerek modifiye LuCUS için üç pencere değerlendirmesi olması ve hızlı sonuç alınmasına değinilmiş. Ayrıca dispnenin kardiyak diğer nedenlerinin ayırıcı tanısının da kolaylıkla yapılabileceği vurgulanmış.

Kısıtlılıklar içerisinde ilk olarak uygulanmış bir çalışmanın verilerinin analiz edilmesi sebebi ile bir hipotez üretme çalışması olduğu vurgulanmış. Herhangi bir örneklem boyutu hesabı yapılmamış, sadece gündüz saatlerinde başvuran hastalar alınmış olması tek bir merkezde yapılmış olması nedeniyle genellenemeyeceği vurgulanmış. Yine uygulayıcıların çok deneyimli olmasının sonuçları etkileyebileceğini bildirmişler.

Sonuç

Modifiye LuCUS protokolü uygulanan bu pilot çalışmada Akut dekompanse kalp yetmezliği tanısı için% 100 spesifik olduğu bulunmuş. Bu bulgu, bu modifiye protokolün, diferansiye edilmemiş dispnenin nedenini belirlemek için acil serviste değerlendirilen daha geniş bir hasta grubunda daha fazla test edilmesine güçlü destek sağlamaktadır. Ancak, bulguların daha büyük, yeterince güçlü bir çalışmada teyit edilmesi önerilmiş.

Russell MF, Ehrman RR. A Modified Lung and Cardiac Ultrasound Protocol Saves Time and Rules in the Diagnosis of Acute Heart Failure. The Journal of Emergency Medicine, Available online 9 March 2017, In Press, Corrected Proof. http://dx.doi.org/10.1016/j.jemermed.2017.02.003

20 Mart 2017 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Ayın OlgusuSürekli Yayınlar

Genişletilmiş – Hipotansif ve Şoktaki Hastaya Ultrasonografik Yaklaşım

by Mehmet Alp Akın 13 Mart 2017
written by Mehmet Alp Akın

Moderasyon: Uzm. Dr. Ali Tosun

13 Mart 2017 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Newer Posts
Older Posts

Hakkımızda

  • Üyelik Başvuru Formu
  • Kurumsal Kimliğimiz
  • Gizlilik Politikası

Bize Ulaşın

  • Mustafa Kemal Mahallesi Dumlupınar Blv. No:274 Mahall E Blok Daire:18 Ankara
  • Telefon: (0312) 438 12 66
  • Email: bilgi@tatd.org.tr
@2024 – All Right Reserved. Designed and Developed by Themis
Facebook Twitter Instagram Linkedin Youtube Email
Ultrasonografi Çalışma Grubu
  • Home
Giriş

Çıkış yapana kadar oturumumu açık tut

Şifrenizi mi unuttunuz?

Password Recovery

A new password will be emailed to you.

Have received a new password? Login here