Acil Tıp Bülteni
  • Hakkımızda
    • Hakkımızda
      • Önsöz
      • Yayın İlkeleri
    • Künye
      • Dergi Ekibi
    • İletişim
  • Gündem
  • Hobi
  • Röportaj
  • Seyahat
  • Sizden Gelenler
  • Sayılar
  • İletişim
Aidat Ödemesi Bağış
Acil Tıp Bülteni
  • Hakkımızda
    • Hakkımızda
      • Önsöz
      • Yayın İlkeleri
    • Künye
      • Dergi Ekibi
    • İletişim
  • Gündem
  • Hobi
  • Röportaj
  • Seyahat
  • Sizden Gelenler
  • Sayılar
  • İletişim
  • Üye Girişi
Pazartesi, 2 Haziran, 2025
Son Yazılar
Sağlıkta Şiddet Yasası
Güzel Şehir Van
Ocak 2025 sayımız çıktı. İyi okumalar.
’Bilimin Işığında’ Projesi Devam Ediyor
Bol Sosyal Programlı Özlenen Kongre
Acil Tıp Bülteni
Acil Tıp Bülteni
Aidat Ödemesi
  • Hakkımızda
    • Hakkımızda
      • Önsöz
      • Yayın İlkeleri
    • Künye
      • Dergi Ekibi
    • İletişim
  • Gündem
  • Hobi
  • Röportaj
  • Seyahat
  • Sizden Gelenler
  • Sayılar
  • İletişim
Copyright 2024 - All Right Reserved
E-DergiTATDsosyal

2022 Ekim Sayımız Çıktı. Keyifli Okumalar.

by Ebru Ünal Akoğlu 14 Ekim 2022
written by Ebru Ünal Akoğlu

Sevgili Okurlarımız,

Temmuz sayımız ile tekrardan sizlerleyiz… 

Yorucu, yıpratıcı ve üzücü olaylar ile dolu bir Temmuz ayı geçirdik. Sağlıkta artan şiddet haberleri, Covid hasta sayısındaki artış ve pandemi servislerinin tekrardan açılmaya başlaması, sağlık sistemindeki çözülemeyen sorunlar, ne kadar uğraşsak da bir türlü memnun edemediklerimizin üzerine 6 Temmuz günü Konya Şehir Hastanesi’nden gelen acı haber ile hem  kalbimizde hem ruhumuzda derin yaralar açıldı. Meslektaşımız kardiyolog Ekrem Karakaya’nın vefat haberi ile tüm sağlık camiası derinden sarsıldı. Kendisine Allah’tan rahmet ve geride kalan sevenlerine sabırlar diliyoruz.

Sağlıkta şiddet ve bu konu ile ilgili olarak söylenebilecek o kadar çok şey var ki. Ama biz bu sayımız ile devam edelim istiyorum. Bu sayımızı hazırlarken pandeminin artık yavaştan rafa kalkması ile birlikte artan yaz ve seyahat hareketliliğinde sizlere okurken hem eğleneceğiniz hem de öneri olarak aklınızın bir köşesinde durabilecek konular seçmeye çalıştık. 

Fransa’nın Paris haricindeki göz bebeği aynı zamanda Dünya’nın gelişen turizm destinasyonu ödüllü şehri Lyon hakkında, kamp yapmaktan hoşlananlar için Gökhan Konaş’ın kamp destinasyonları, Gastronomi tutkunları için Adil Ocak’ın dernediği şarap çeşitleri ve bölgeleri, ayrıca Gezen Gurme Doktorlar grubundan Murat Cihan ile yaptığımız röportajda Türkiye’deki yeme-içme destinasyonları konusunda farklı önerileri bulabileceksiniz.

Hukuk köşemizde derneğimiz avukatı Gonca Karakaptan sizler için, özellikle acil servis hastalarında kullandığımız adli tutanaklar ile ilgili dikkat etmemiz gereken bazı ipuçlarını kaleme aldı. Bu sayı için bizlere konuk olan, aynı zamanda profesyonel bir maraton koşucusu Bilgin Dizman hocamız yaz aylarında spor yaparken dikkat etmemiz gereken konuları bizler için yazdı. 

Hiç İzmir Maratonu gibi büyük bir spor etkinliğinde saha doktorluğu yaptınız mı?, büyük şehirlerde mecburi hizmet gerçekten sanıldığı kadar güzel mi?, son zamanlarda ilaç sektörü ile acil tıp arasındaki bağlar ne durumda? sorularının yanıtlarını bulacağımız birbirinden güzel yazılarımızı sizler için hazırladık.

Son olarak acilciler için finans okuryazarlığı yazımızın ikinci kısmı, İbrahim Sarbay’ın kaleme aldığı etkili öğrenme yöntemlerinden Feynman Tekniği ve anne babalar için harika bir kitap önerimiz kitap köşemizde sizleri bekliyor olacak.

Sağlıkta şiddetin azaldığı ve güvenli çalışma ortamlarının sağlandığı koşullarda mesleğimizi severek ve layıkı ile yapabileceğimiz günlere…

İyi okumalar dilerim.

Ebru Ünal Akoğlu

Editör

bülten_ekim_2022İndir
14 Ekim 2022 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Hukuk KöşesiMercekTATDsosyal

7406 Sayılı Yasa Doğrultusunda Mesleki Sorumluluk Kurulu, Kasıt Kavramı ve Hekime Rücu

by İbrahim ALTUNOK 4 Ekim 2022
written by İbrahim ALTUNOK

7406 Sayılı “Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile, hekim/diş hekimi ve diğer sağlık meslek mensuplarının, soruşturma ve rücu sürecini takip ve değerlendirmeyle yükümlü bir “Mesleki Sorumluluk Kurulu” oluşturulmuştur.

Bu Yasa’ya bağlı olarak, Kurul’un oluşumu ve çalışma şeklini düzenlemek; ayrıca sağlık mesleği mensuplarının tıbbi işlem/uygulamaları nedeniyle soruşturulması ve bu kişilere tazminatın rücu edilmesini detaylandırmak amacı ile 31867 Sayılı Yönetmelik çıkarılmıştır.

Rücu nedir?

Detaya girmeden önce, anlamını bilmeyen okurlarımız için “rücu”yu tanımlayalım; yapılan ödemeyi, bir başka taraftan (sorumlu/kusurlu üçüncü kişiden) almak için başlatılan işlemlere rücu denmektedir. Rücuda en sık karşılaştığımız taraf, Sigorta Şirketleri ve İdare’dir. Özel Hastane’de çalışanlar haricindeki hekimlere, tazminat talebiyle doğrudan dava açılamadığı için; hekimin kusurlu eylemi sonucunda mağdur olduğuna inanan hasta veya yakınları, Sağlık Bakanlığı’na karşı İdare Mahkemesi’nde dava açar. Dava esnasında hekimin kusuru olduğu kanaatine varılırsa, tazminat ödeyen İdare, bu tazminatı, hekim/sağlık personelinden kusuru oranında rücu eder yani geri alır. İdare Mahkemesi’nde dava devam ederken Bakanlık’ın o davada adı geçen sağlık çalışanına “davanın ihbar edilmesi”ni istemesi de bu yüzdendir; davanın kaybedilmesi halinde eğer sağlık çalışanının hatta belki birden çok personelin kusuru/ihmali varsa, Bakanlık o parayı sorumluluğu oranında o kişilerden geri alacaktır.

Sağlık çalışanına rücu gerektiren hal nedir?

31867 Sayılı Yönetmelik’te, Kurul’un sağlık çalışanı adına üstleneceği tazminatın istisnası, yani sağlık çalışanına rücu gerektiren hal şu şekilde belirtilmiştir; “ancak kasten görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullandığı kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı ile tespit edilmesi halinde ilgili sağlık meslek mensubundan tazminata konu olaydaki kusur oranı gözetilerek Kurul tarafından belirlenen miktarının ödenmesinin istenilmesidir.” (madde 6(b)-2/iii)

“Hiçbir sağlık çalışanı, hastayı sakat bırakayım ya da öldüreyim arzusu taşımaz”

Rücu konusundaki bu “kasıt” kelimesi, okurlarımızdan aldığımız bazı dönüşlerden anladığımız üzere kafa karıştırmıştır, bu sebeple konuyu biraz açalım; dizivari olaylar haricinde elbette ki hiçbir sağlık çalışanı, hastayı sakat bırakayım ya da öldüreyim arzusu taşımaz. Burada bahsedilmesi gereken, hukuktaki kast-taksir ayrımı ve sağlık çalışanının görevi nedeniyle en sık karşılaştığı suçlamaların hangi kategoriye girdiğidir.

Kast ve taksirin, tanımlama olarak birbirine yaklaştığı durumlar olsa da, ikisi aynı şey değildir. Taksir (dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla gerçekleşen eylem) ile işlenen suçlar, isteyerek yani kasıtla işlenmez.

Örneğin taksirle yaralama/öldürme suçundan yargılanan bir sağlık çalışanının eylemi, adı üzerinde olduğu üzere kasıt unsuru taşımamaktadır. Bu sebeple, bu hususta ceza yargılamasına muhatap olan sağlık çalışanı hakkında, Mesleki Sorumluluk Kurulu’nun tazminat ödemiş ise çalışana rücu etmemesi beklenecektir.

Sağlık çalışanının karşılaşabileceği ötenazi, çocuk düşürtme, görevi ihmal, görevi kötüye kullanma, rüşvet, meslek sırrını açıklama vb suçlar ise kasten işlenebilen suçlardır.

Yukarıda bahsettiğimiz Yönetmelik’te, sağlık çalışanına rücu gerektiren durum olarak sadece “görevi kötüye kullanma”dan bahsedilmiştir. Bu suçu, bir kamu görevlisinin, icra veya ihmal yoluyla, görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi; bu yolla zarara veya haksız menfaate yol açması şeklinde özetleyebiliriz.

Peki kasten işlenen bir suçtan ceza aldım ama bu suç, aynı zamanda görevi kötüye kullanma suçunu da oluşturuyor, Kurul yine mi rücu davası açma hakkı kazanıyor? Bu konu şu an için hukuken tartışmalıdır. Yönetmelik maddesi dar yorumlanırsa; iddianame ve yargılamanın örneğin rüşvet suçu üzerinden ilerlemesi halinde, bu suç aynı zamanda görevi kötüye kullanma suçunu oluştursa da, kişi rüşvet suçundan ceza alacaktır. Çünkü görevi kötüye kullanma suçu, genel ve tamamlayıcı bir suç tipidir. Kamu görevlisinin görevi kötüye kullanma suçundan ceza sorumluluğunun doğabilmesi için, görevinin gereklerine aykırı hareketinin başka bir suçu oluşturmaması gerekir. Yani Kanun’da özel bir ad altında düzenlenmiş olan başka bir suç, aynı zamanda görevi kötüye kullanma tanımına da girse bile, rücu için aranan şart “görevini kötüye kullandığı kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı ile tespit edilmesi” olduğundan ötürü rücu edilmemelidir. Düzenlemenin hekim dostu ve iyi niyetli olduğu söylendiğine göre, sağlık çalışanları üzerindeki, malpraktis davasında milyonluk tazminat konulu mali kaygıyı azaltabilmesi açısından uygulamanın bu şekilde olması temennimizdir.

Geniş yorumlanırsa; hukuken kişi aynı suçtan iki defa cezalandırılamayacağı için, Yasa’da spesifik olarak düzenlenen bir suçtan alınan cezanın, aynı zamanda görevi kötüye kullanmayı da ispata yaradığı, bu sebeple rücu kapsamına girmesi gerektiği söylenebilecektir. Ülkemizde malpraktis davalarının yaygınlaştığı dikkate alınarak, Bakanlık’ın üstleneceği tazminat miktarını azaltmak amacı ile “görevi kötüye kullanma”nın geniş yorumlanarak uygulanması muhtemeldir.

∞ ∞ ∞ ∞ ∞ ∞

Yine bu düzenlemelerin yanlış anlaşıldığına dair duyulan bir nokta da, devam eden rücu davalarında ne olacağı ve Mesleki Sorumluluk Kurulu’na kimin başvuracağı meselesidir. 7406 Sayılı yasa 15. maddede bu durum açıklanmıştır; “Mesleki Sorumluluk Kuruluna başvurması için davacıya iki aylık süre verilir. Başvuru yapılmaması hâlinde dava usulden reddedilir.”Burada davacı olarak anılan taraf, “İdare”dir.

Sonuç:

Bu düzenlemeler öncesinde, Mahkeme’ce verilen karar üzerine Bakanlık, kusurlu kişilere doğrudan rücu davası açabiliyorken; artık dava öncesinde Mesleki Sorumluluk Kurulu ilgili tazminatın rücu edilip edilemeyeceği konusunda karar makamı olacaktır. Tabii bu kararı, uyuşmazlığa taraf olan Bakanlık’ın kendisine bağlı Mesleki Sorumluluk Kurulu’nun verecek olması, tarafsız kararlar çıkmasının pek de mümkün olmayacağı endişesi uyandırmaktadır.

Yine bu düzenleme öncesinde; 2547 Sayılı Yasa’ya tabi olanlar hariç sağlık çalışanları hakkında şikayet üzerine Savcılık doğrudan soruşturma başlatabilirken, artık diğer sağlık çalışanları için soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi konusunda da Savcılık aşamasından önceki karar makamı olacaktır. Kurul kararlarına karşı, Ankara Nöbetçi Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz edilebilecektir.

Yakın tarihli bu düzenlemelerde, şimdilik Mesleki Sorumluluk Kurulu’nun icraatleri ile ilgili sonuçlar ve somut veriler oluşmamıştır, bu sebeple yazımızda “olması gerekeni” anlatmaya çalışsak da “işleyişte olan”ı ilerleyen zamanlarda hep beraber göreceğiz. Merak ettiğiniz konuları bizimle paylaşırsanız, belki gelecek yazımızda sizinle o konuda görüşürüz…

4 Ekim 2022 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
HobiSizden GelenlerTATDsosyal

Yaz Aylarında Spor Yapmak, Ama Nasıl?

by İbrahim ALTUNOK 31 Ağustos 2022
written by İbrahim ALTUNOK

Bugünlerde hepimiz sağlıklı olmanın ne kadar önemli bir armağan olduğunu özellikle Covid-19 pandemisinde daha da anladık. Sağlıklı olmak ve bu durumu korumak yaşam kalitemiz açısından çok önemli. Bunu ilerleyen yaşlarda fark etmemek için erken safhada tedbir almak faydalı olacaktır.

Vücudumuz çok karmaşık ve mükemmel olarak yaratılmıştır. En küçük detaylar bile düşünülerek dizayn edilmiştir. En küçük yapı taşımız olan hücrelerden, organlara, dokulara, sistemlere ve tüm organizmamızda bu kusursuzluğu bilimsel olarak da görmekteyiz.

İşte bu kusursuz varlığımızın iyi çalışmasını, görevlerini yapmasını kısacası iyi yaşamasını bizim sağlamamız gerekmektedir. Vücudumuz tümüyle çalışan bir kompleks makineler bütünü gibidir. Durmaksızın ömrümüz boyunca aralıksız çalışmasına devam eder. Yani kinetik bir organizmadır. Biz uyku moduna geçsek bile vücudumuz çalışmaya devam eder.

“Hareket bizim genlerimizde ilk insandan bugüne vardır”

Atalarımız hareketi vahşi hayvan saldırılarından kaçma, doğal afetlerden (sel, yangın, deprem, yanardağ patlaması vb.) korunma, yemek bulma ve beslenme gibi amaçları için kullanmıştır. Ancak bugünün hareket kavramı yemek bulmak için değil, aksine alınan fazla kalori ve kiloların tüketilmesi amacıyla kullanılmaktadır.

Çağımızda ülkemiz ve tüm dünyada obezite en önemli sağlık sorunlarının başında gelmektedir. Obezite tüm vücudumuzda kusursuz çalışan tüm sistemlerde kalıcı ve onarılması çok zor hasarlar ve hastalıklara yol açmaktadır. Diyabet, yüksek tansiyon, kolesterol yüksekliği, kalp ve damar hastalıkları, mide barsak hastalıkları, kas eklem hastalıkları vb. birçok kronik hastalığa neden olmaktadır.

“Obez bireylerde koşu programları vardır ve koşmaları sağlıkları için gereklidir”

Obezitenin birinci nedeni fazla, sağlıksız, kontrolsüz yemek sonucunda alınan fazla kalorileri tüketilemeyerek kilo olarak vücudumuzda depolanmaktır. İşte hareketin önemi burada görülmektedir.

Penup Dr. Bilgin Dizman

“Günümüzde hareket işe gidip gelmek, AVM, çarşı pazar gezmek gibi algılanmaktadır”

Sorduğunuzda da kişiler “zaten hareket ediyorum doktor hanım/bey” diye sitemkâr olarak yanıtlamaktadırlar. Oysaki bu hareket vücudumuz için yeterli değildir. Vücudumuz için hareket en az ortalama 30 dakika efor gerektiren bir aktivite olmalıdır.

Bu tür aktiviteler genel olarak sportif faaliyetler olarak adlandırılmaktadır. Hepimiz yaşımıza, sağlık durumumuza, maddi imkanlarımıza, fiziki imkanlarımıza ve kendimize uygun bulacağımız bir sportif faaliyet yapabiliriz. Ve bu sayede sağlıklı ve fit bir vücuda sahip olarak hayatımızı kaliteli olarak sürdürebiliriz. İçinde bulunduğumuz yaz aylarında ısınan hava, güneş ve uzayan günler kişilerin spora ilgisini de artırmaktadır. Sporun pozitif ve sağlıklı etkileri olmasına karşın dikkatsiz ve bilgisizce yapılan aktiviteler vücudumuz üzerinde sağlık sorunlarına ve yaralanmalara da neden olabilmektedirler.

“Sağlığımız için yaptığımız spor büyük sorunumuz haline de gelebilir”

Bu amaçla yapacağımız takım sporları olduğu gibi, nispeten daha kolay olan bireysel sporlar da vardır. Yüzme, bisiklet, koşu, yürüyüş, paten, kaykay, tenis, kano, kayak, snowboard gibi birçok spor dalı mevcuttur ve uzman eğiticiler vasıtasıyla sizin için uygun birini seçip yapabilirsiniz.

Hangi sporu seçerseniz seçin mevsimsel bazı zorlukları ve sağlığımız için dikkat edilmesi gereken hususları vardır. Ben sizlere içinde bulunduğumuz yaz dönemi için spor yaparken nelere dikkat etmemiz gerektiği hakkında bilgiler ve önerilerde bulunacağım. Yaz aylarında hangi sporu yaparsanız yapın bireysel veya takım sporu fark etmeksizin bu önerilerime uymanız sağlık problemleri ile karşılaşmanızı engelleyecektir.

Fotoğraflar: Bilgin Dizman (Caddebostan Sahili/Kadıköy/İstanbul 2022)

Peki yaz aylarında spor yaparken dikkat edilmesi gereken konular nelerdir?

Öncelikle uzman kişilere danışarak spor yapmalısınız. Kendi kendinize spor seçip başlamanız sağlığınıza fayda yerine zarar verir.

Spor yapmak için uygun zaman ve uygun saatler seçilmelidir. Açık havada spor yapılacaksa güneş ışınlarının dik geldiği ve sıcaklığın çok yüksek olduğu gün ve saatlerde spor yapılmamalıdır. Kapalı mekanlar tercih edilmelidir. Öğle saatleri yerine sabahın erken saatleri veya akşam saatleri daha doğru seçim olacaktır.

Spor için uygun ekipmanlar ve giysiler kullanmalıyız. Yaz aylarında güneş ışınlarını yansıtacak açık renkli, pamuklu ve ter emici özellikte giysiler tercih edilmelidir. Yine güneş çarpmasını önlemek için şapka ve gözlerimizi korumak için U.V. filtreli uygun güneş gözlükleri kullanılmalıdır. Ayakkabılarımızın da açık renkli ve ayağımızı sıkmayacak, yormayacak ve rahat özellikte olması uygun olur.

Açık havada spor yapıyorsanız güneş kremi kullanmayı unutmayın. Böylece vücudunuzun açık bölgelerinde oluşacak güneş yanığını önlemiş oluşunuz.

Penup (Dr. Bilgin Dizman)

“Yaz döneminde en sık karşılaşılan sorun aşırı sıvı kaybıdır”

Yazın spor yaparken karşılaşacağınız en önemli sağlık sorunlarından birisi aşırı sıvı kaybı ve vücut ısısının 40 oC üzerine çıkmasıdır. Bu yüzden yaz sporlarını yaparken sıvı alımına dikkat etmeliyiz. Normalde içtiğimizden kilogram başına 6 mililitre daha fazla su içmeliyiz. Sağlık durumumuz uygun ise sporcu içecekleri, sıvı elektrolit içeren içecekler tüketmeli ve hidrasyonumuzu artırarak korumalıyız. Yine sıvı içeriği fazla olan yiyecekler kavun, karpuz, salatalık vb. meyve sebzeler de hidrasyon desteği verirler.

“İdrarınızın rengi günlük sıvı miktarınız konusunda size bilgi verebilir”

Vücudumuzun hidrasyonunun yeterli olup olmadığını yaptığımız idrar sayısına ve idrarımızın rengine göre anlayabiliriz. İdrar sayımız her zamanki gibi ise ve idrar rengimiz açık sarı ve kokusuz ise vücudumuzda yeterli sıvı var demektir.

Fazla sıvı kaybı olursa kas krampları ve vücut ısımızda artış oluşur. Bunu önlemek için magnezyum, potasyum ve C vitamini desteği kullanabiliriz. Günde 1 muz yemek, 1 şişe sade maden suyu tüketmek vücudumuza destek verecektir.

Yaz aylarında sıcaklıkların yüksek olmasından dolayı ağır egzersiz ve performans gerektiren sporlardan kaçınılmalı, tempomuzun normalden daha düşük düzeyde olmasını sağlamalıyız. Aksi takdirde vücut ısımız artar, kalbimiz hızlı atar, kan basıncımız yükselir ve vital bulgularımızda bozulma ile birlikte baş dönmesi, halsizlik, baş ağrısı, bayılma gibi semptomlar ortaya çıkabilir. Vücut sıcaklığımızdaki artışı önleyemezsek ısıya bağlı belirtiler ve hastalıklar ortaya çıkabilir.

Vücudumuz yandaki işaretlerle bize oluşacak olan tehlikeli durumu haber verir.

Bu durumda derhal vücudumuzu serinletmek için üstümüzdeki fazla giysilerden bir kısmını çıkarmak, serin bir ortama geçmek, saçımızı ıslatmak, yüzümüzü ve boynumuzu yıkamak, varsa şapkamızı ıslatmak da uygun olacaktır. 15-20 dakika içerisinde durumumuzda düzelme olmazsa derhal acil tıbbi yardım istemeliyiz.

Kas Krampları
Baş Dönmesi
Halsizlik veya Bayılma Hissi
Bitkinlik, Mide Bulantısı, Kusma
Bitkinlik Hissi
Aşırı Terleme
Bilinçte Bozulma, Konuşma Bozukluğu
Ajitasyon, Sinirlilik Hali
Tansiyonda Düşme
Çarpıntı, Nabız Sayısında Artış
Görmede Bozukluk, Bulanık Görme

“Polen dağılımının arttığı mevsim ve saatlere dikkat edilmelidir”

Allerjik bir bünyeye sahipseniz polen yoğunluğunun düşük olduğu günlerde ve/veya saatlerde spor yapın ve antrenmanın ardından iyi bir duş yaparak vücudunuzdaki polenlerin temizlenmesini sağlayın. Tedavi aldığınız bir hastalığınız ve kullandığınız ilaçlarınız varsa bu konuyu doktorunuzla paylaşarak spor faaliyetini programlayın. Çünkü diüretikler gibi bazı ilaçlar sıvı atılımını artırır ve dehidratasyona neden olur, yine allerji için kullanılan antihistaminik ilaçlar, tansiyon ilaçları, depresyon tedavi edici ilaçların da spor aktivitesinde dikkate alınması gerekir.

“Spor öncesi açma-germe egzersizleri olmazsa olmaz”

Spora başlamadan önce yaz bile olsa kaslarımızı, eklemlerimizi, vücudumuzu spora hazırlamak için ortalama 10-15 dakika ısınma ve germe egzersizleri yapmalıyız. Hem fiziki olarak hem de mental olarak ısınma yapmaksızın spora başlamak sakatlık riskimizi de artıracak ve spor bizim için iyileştirici olmayacaktır.

“Spora başlamadan 1-2 saat önce hafif bir yemek uygun olacaktır”

Spor yapmadan önce ne ağır yemek yiyin, ne de çok aç olarak spor yapın. Bu tür durumlar metabolizmamızı olumsuz etkiler ve hipoglisemi, tansiyon düşmesi, hipertermi, dispepsi, taşikardi gibi hayati riskler oluşturur. Bu nedenle hafif bir yemekten 1-2 saat sonrası spor için daha uygun olacaktır.

Bu tedbirlere ve önerilere uyarak yapacağınız yaz sporları size çok şey katacaktır. Hareket etmek. Spor yapmak statik değil, kinetik, dinamik, ergonomik yaşamamıza vücudumuzun temel yapısı olan kas iskelet sistemimizin sağlam ve sağlıklı kalmasına destek olmaktadır. Sporun tek bir doğru yolu yoktur. İlerleyen yaşlarda iyi hareket etmek, sağlıklı olmak, fit yaşamak istiyorsanız, yaşlanmadan önce vücudunuzu iyi korumalısınız. Sağlığımızı, vücudumuzu korumak, tedavi etmekten çok daha kolay.

“Çalışan demir ışıldar”

Yaşadığımız gezegenimiz de bizim gibi hiç durmaz. Hayat harekettir. Hareket etmeyi bıraktığımızda yaşamayı da bırakırız, bu yüzden ilerleyen yaşlarda da aktif kalmak, fit olmak, beğenilmek hepimizin bir numaralı arzusudur. 

Spor tüm mutluluk hormonlarımızı tavan yaptırır, aktivitemizi bitirdiğimizde çabamızın mücadelemizin sonucunda büyük bir başarı mutluluğu hissederiz. Hiçbir maddiyat bu hissi alamaz. Bu “BEN BAŞARDIM” hissidir.

İşte bu tür sportif faaliyetler size basit ama çok anlamlı bir gerçeği öğretir. Çabanız ve mücadeleniz sonuç verir, çabanız boşa gitmez, mücadeleniz size SAĞLIK, MUTLULUK ve FİT bir VÜCUT kazandırır. Kazanmak hele büyük mücadelelerle kazanmak yazıyla anlatılamayacak bir hisler bütünüdür.

İşte bu duyguyu yaşamak çok kolay doktorunuza danışın ve size uygun bir spora başlayın Hareket edin, yetinmeyin, hareket edin. Yeni bir yaz dönemi, güneş dolu tüm güzellikleri ile sizi bekliyor. Yeni hayatınız sizin olsun.

“İsterseniz yaparsınız!”

Şunu unutmayın spor yapmamak için çok bahane var. YAZ: Üfff çok sıcak, KIŞ: ufff hava çok soğuk. Zorluklar Başarıları getirir. Pes etme, hareket et, mücadele et! Hayat her şeyden değerli…

Sağlığınız için, kendiniz için, bir hedef için amaç için yüz, yürü, koş… Hareket edin şunu unutmayın HAREKET birazcık, hiçten iyidir; ama FAZLASI KESİNLİKLE daha da iyidir.

Haydi başlayın.. Unutmayın “BAŞLAMAK İŞİN ZOR KISMIDIR”

Considerations for initiating and progressing running programs in obese individuals

31 Ağustos 2022 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
HobiSizden GelenlerTATDsosyal

Dağların ve Doğanın İçinde Bir Kuş Misali Hayatım

by İbrahim ALTUNOK 28 Temmuz 2022
written by İbrahim ALTUNOK

Bundan yıllar önce bana biri doğa tutkunu olacaksın diyecek olsaydı; biraz düşünür, sonra güler geçerdim sanırım.

Üniversite yıllarında kendimi doğa da daha iyi hissettiğimi anladığımdan bu yana, kendi arayışımı sürdürmeye devam ettim. Bireysel olarak sürdürdüğüm tabiatı tanıma çabam, arkadaşımın beni bir doğa kulübü ile tanıştırmasıyla rotasını bulmuş oldu.

Başlarda kolay yürüyüşlerle başladığım bu yolculukta, sonraları sırasıyla hiking, trekking, dağcılık ve kaya tırmanışını deneyimlemeye başladım ve kendi sınırlarımı keşif yolculuğum böylelikle başladı.

Bu sürecin zorlukları da vardı tabi ki. Örneğin bir dağın zirvesine çıkmak için yola çıktığınızda, irtifa kazandıkça oksijen miktarı azaldığından dolayı ağaçları ve ya çiçekleri değil zirvelerdeki taş ve toprak zeminleri görmeye başlayabilirsiniz. Dağcılık tutkunu olmayan bir insana bu durumu anlattığınızda alacağınız cevap çoğu zaman size motive edici olmayacaktır. Dağları henüz keşfetmemiş insanlara, her zirvenin bir coşku, bir tutku aynı zamanda bir sınav olduğunu anlatmanız oldukça zor olacaktır.

30 yıllık yaşam deneyimim insanın tutkularını keşfederken cömert olması gerektiği yönündedir.

Zirveyi tırmanırken her seferinde, mavi önlüklerinizi giydiğiniz zamanlardaki saflık ve coşkuyla, modern hayatım bulamayacağım  mutluluğa erişiyorum.

Sürecin sonu coşkulu, fakat gidiş yolu her zaman o kadar kolay olmuyor. Yaz dağcılığı eğitimini ilk almaya karar verdiğimde, yükseklik korkum vardı. Kayaların üzerinde kendimi bulduğumu farkettiğimde kendi kendime dedim ki ‘ Korkular, tutkulara ulaşmak için aşılması gereken ufak bir engel sadece. Korkularım hayatı yaşamamın önünde engel olamaz’.

Bilen bilir, yaz dağcılığı eğitimi bu işin başlangıcıdır.

Kış dağcılığı için hem maddi, hem manevi olarak kendini hazırlaman gerekir.

Hayatta bazı şeylere yatırım yapmak gerekir. Örneğin kendinize ev alabilirsiniz, ya da tüm maddi birikimleri bırakıp heyecanınız peşinden koşarsınız. Bir mesai çıkışı hayatı sorgularken, kendimi fiziksel ve zihinsel olarak en çok doyuracak aktivitenin doğaya dört elle sarılmak olduğunu farkettim. Böylelikle kış dağcılığı eğitimlerinde kendimi buldum. Ekipmanlarımı tamamladım ve zirvelere doğru yol almaya başladım. Bu hayatta kendime yaptığım en iyi yatırımlardan biri olduğunun farkında olarak, kayalara tırmanıyorum.

Deneyimlerimi başkalarına da aktarmak için, gönüllü yürüyüş liderliği yapmaya başladım.
Yürüyüş liderliğinin de zor yönlerinin olmadığını söylemek yanlış olur. Farklı farklı insanlar bir araya geliyor, yürüyüş temposunu ayarlamak, herkesin ekip olarak hareket etmesini sağlamak, molaları kısa veya uzun olmasını engellemek, herkesi güvende tutmak,bir yandan da  rotayı takip etmek gibi sorumluluklarımız var. Fakat insanların doğayla buluştuklarında hissettikleri duygulara ortak olmak çok değerli.

 Her bir insan farklı bir deneyim, her bir yürüyüş mutlu bir anı olarak kalıyor hafızamda.

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Mayıs 2022 tarihli 11. sayısında yayımlanmıştır.

28 Temmuz 2022 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
HobiTATDsosyal

Amigurumi

by İbrahim ALTUNOK 24 Temmuz 2022
written by İbrahim ALTUNOK

Geleneksel Türk ailelerinde genellikle tüm anneanneler, babaanneler hem oyalanmaları için hem de öğrenmeleri için kız torunlarına tığ ve şiş kullanarak örgü örmeyi öğretmişlerdir. Benim bu konudaki ilk eğitimimi de anneannem verdi desem yerinde olur. Küçükken örülen lifler daha sonra yerini mutfak tutacağına ve atkıya bıraktı. Gerek zaman geçirmek, gerek elimin işlevselleğini arttırmak, gerekse “el emeği” hediye edebilmek için ara ara yaptığım örgü işi, bir arkadaşımın amigurumi ile beni tanıştırmasıyla başka bir boyut kazandı. Birçok sosyal medya hesabında gördüğüm “insanlar neler yapabiliyor!?” dediğim sanata arkadaşım ve sürekli oyuncak isteyen 2 adet canavar yeğenim sayesinde başladım. Zor gibi görünen ama alıştıkça insanın durmadan yapmak, yeni şeyler üretmek istediği bir hobi oldu bu bende.

Nedir Bu Amigurumi?

Genellikle ilk seferde doğru telaffuz edenin nadir olduğu bir Japon sanatıdır.  “Ami” örülmüş; “nuigurimi” doldurulmuş oyuncak anlamına gelmektedir. Japonya’da başlayıp ardından tüm dünyaya yayılan bu sanat halk arasında nam-ı diğer “organik oyuncak” olarak bilinir.

“İlk Yapılması Gereken İp Seçimi”

Gelelim bu iş için nasıl malzemeler seçilmesi gerektiğine. İlk yapmanız gereken ip seçimi. Farklı farklı iplerle çeşitli modeller çıkabilse de, ilk kez bu işe başlayanların alması gereken ip bebekler için olan pamuklu iplerdir. Önceden söylediğim gibi günümüzde organik oyuncak olarak değerlendirilen amigurumi genellikle bebeklerin uyku arkadaşı olarak kullanılmaktadır çünkü. Durum böyle olunca da kullanılan ipin pamuklu, bebeğin cildini tahriş etmeyecek özellikte olması önemlidir. İp alırken ipe uygun tığ seçimi yapılmalı ve yine yüz şekillendirmede kullanılmak üzere emniyetli gözler tercih edilmelidir.

Ördük, Yüzünü Şekillendirdik, Peki Sonra?

İçini doldurmak için tercih edilmesi gereken elyaf, boncuk elyaftır. Bunun nedeni ise oyuncağın yıkandığında eski şeklini almasının bu elyaf sayesinde daha kolay olmasıdır. Yapmayı istediğiniz oyuncağı seçip gerekli malzemeleri aldıktan sonra iş geliyor tarif çözmeye. Her oyuncağın tarifi neredeyse aynı başlıyor, sonra sayılar sizi yönlendiriyor ve farklı şekillerle buluşuyorsunuz. Tarifler, tarifteki işaretler ve nasıl yapıldıkları internette ayrıntılı olarak anlatılıyor. İlmeklerin dilini çözene kadar işler zor ama eliniz ve gözünüz alıştıkça ve en sonunda da ördüğünüz her bir parça ortaya çıkıp birleştiğinde, yepyeni bir eser oluştuğunda inanın sonuç çok tatmin edici.

“Çocuğu olan veya olacak arkadaşlarınıza güzel bir hediye”

Neden bunu yapayım ki diye düşünenler vardır elbette. Sayılarla oynamayı özleyen, özellikle de pandemi zamanında dışarı çıkamayıp evde verimli vakit geçirmek isteyen, zihnini boşaltıp o an için tüm sorunlarını geride bırakmak isteyen, birkaç ay sonra yakın arkadaşının bebeği olacak olan ve manevi hediyeye daha çok değer veren veya kendi bebeğine kendi elleriyle oyuncak yapmak isteyen biri iseniz amigurumi yapmayı mutlaka denemelisiniz. Yaptıkça yeni yeni fikirler üretmek, hayal gücünüzün sınırlarını keşfetmek eminim sizi de heyecanlandıracak ve bu yeni hobinizi elinizden düşüremeyeceksiniz.

İlk deneme geçmişteki tecrübenize dayanıyor, tecrübeniz yoksa biraz zorlayabilir ama daha sonrası tamamen bağımlılık…

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Mayıs 2022 tarihli 11. sayısında yayımlanmıştır.

24 Temmuz 2022 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Hukuk KöşesiTATDsosyal

Sağlıkta Şiddet ve Malpraktise İlişkin Yeni Yasal Düzenleme

by İbrahim ALTUNOK 19 Temmuz 2022
written by İbrahim ALTUNOK

Bu ayki konumuz, Tıp Bayramı’nda açıklanan, Meclis Adalet Komisyonu’nca kabul edilen, sağlık çalışanlarına yönelik şiddet ve özlük haklarına ilişkin yeni yasal düzenleme. Pozitif küçük değişiklikler söz konusu olsa da maalesef beklentiyi karşılamakta oldukça yetersiz.. Ne gibi değişiklikler getirildiğinden bahsedelim;

Takdiri İndirim Sebepleri Sınırlandırıldı

Türk Ceza Kanunu madde 62, hakimin şahsi kanaatine göre cezada indirim uygulayabileceği halleri düzenlemektedir. Bu düzenleme şu şekilde değiştirildi;

“Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki –pişmanlık gösteren (eklendi)- davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar (çıkarıldı) göz önünde bulundurulabilir.”

Maddeye “pişmanlık gösteren” sözünün eklemesi; hiç değilse işlediği suçu kabul etme dürüstlüğünü ve pişmanlığını gösteren kişiler açısından bu indirim halinin devam edebilmesi, ancak “ben yapmadım” savunmasıyla cezadan kurtulmayı amaçlayan kişilere, artık bu maddenin gelişigüzel cezada indirim sebebi yapılamayacağı manasına geliyor.

Kadın Sağlık Çalışanlara Karşı İşlenen Bazı Suçlar Açısından, Cezaların Alt Sınırı Yükseltildi

Türk Ceza Kanunu 86. maddesi, “kasten yaralama suçu”na ilişkindir. 86/2; mağdurun basit tıbbî müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif yaralanması halinde normalde 4 ay olan ceza alt sınırının,  mağdurun kadın olması halinde 6 ay olarak yükseltilmesi şeklinde değiştirildi.

Bu madde, esasen sadece sağlık çalışanlarının çıkarı için değil, ülkemizde kanayan yara olan kadına şiddet vakaları düşünülerek değiştirilmiştir.

Yine Ceza Kanunu 106. maddesindeki “tehdit” suçu açısından, mağdurun kadın olması halinde ceza alt sınırı 6 ayken 9 aya çıkarılmıştır.

Değişikliğin; erkekleri kapsamayışıyla genel manada sağlık personeli açısından, caydırıcılıkta hiçbir etkisi olmayacak 2-3 aylık artışla da şiddet mağduru kadınlar açısından yetersiz olduğunu açıklamaya gerek olduğunu zannetmiyorum.

Mesainiz Sırasında Kamu Hizmeti Yönünden Yaşanan Aksaklık Cezada Artış Nedeni

Sanıyorum ki bu madde bireysel olarak sizleri değil, aldığı hizmet aksayan diğer hastaları düşünerek değiştirilmiştir. Ne var ki, karşı tarafın alacağı cezada 1/6 oranında artış da ucundan kıyısından sağlık personeline etki edecektir.

“Israrlı Takip Mağdurları” Yönünden Eklenen Bir Detay

Ceza Kanunu madde 123’e eklenen bu değişiklik, daha çok aile içi şiddet düşünülerek yapılmıştır. Fakat bu sene başında yaşanmış bir olayı anımsattığı için, bu değişikliğin hekimlerimiz ve genel olarak kadın yahut erkek tarafından rahatsız edilen insanlar yararına da nasıl kullanılabileceğinden bahsetmeden geçmek istemedim:

Derneğimizi arayarak hukuki destek talep eden bir üyemiz; bir hasta yakınının, tabiri caizse kendisine nasıl musallat olduğundan şikayetçiydi. Kişinin hekim arkadaşımıza verdiği rahatsızlık öyle boyuta gelmişti ki, ailesi ve kendisi adına hissettiği endişelerden ötürü, başka bir şehre tayinini istemek zorunda kaldı.

Basında “ısrarlı takip mağdurları” tanımı genel olarak kadın şiddeti boyutuyla gündeme gelse de; aslında kadın-erkek herkes bu suçun mağduru olabilmektedir. Örneğin bir hastanın numaranıza ulaşarak sizi taciz boyutuna varacak derecede rahatsız etmesi yahut hakkında beyaz kod verdiğiniz kişinin dava dosyasından adres-telefon bilgilerinize ulaşarak sizi tehdit etmesi vb. durumlarda, eğer mesele işyeri veya ev adresinizi değiştirmeye ya da pek sık bu raddeye gelinmese de hekim arkadaşımız gibi tayin istemeye varacak boyuta geldiyse, bu değişiklik, mevcut davanızda veya şahsa karşı uzaklaştırma kararı çıkarmanızda işinizi kolaylaştırabilecektir.

Sağlık Çalışanını Kasten Yaralama Suçu Katalog Suçlar Arasına Alınmıştır

Katalog suç; işlendiğine dair, somut delillere dayalı kuvvetli şüphe olan suçlara denir. Ceza Muhakemeleri Kanunu madde 100/3, bu suç tiplerini bir bir saymıştır. Madde 100/3-j eklemesiyle; bu sayılı suçlar arasına “sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu” da tutuklama sebebi olarak dahil edilmiştir.

Esasen, bu cümlenin aynısı 3359 Sayılı Sağlık Hizmetleri Kanunu Ek/12-1’de, 2014 senesinden beri vardır. Maalesef ki geçtiğimiz 8 yıl boyunca nadiren uygulanmıştır. Yapılan güncel hareket; yürürlükte olan aynı cümleyi farklı kanuna taşıyıp, madde ek/12-1’i yürürlükten kaldırılmaktan ibarettir. Bu konuda sorun düzenleme değil, uygulamadır.

Mesleki Sorumluluk Kurulu Oluşturulacak

Bu yeni düzenleme ile birlikte, hekimlerin tıbbi işlem ve uygulamalarına ilişkin doğrudan soruşturma başlatılamayacak; soruşturmalar, oluşturulacak “Mesleki Sorumluluk Kurulu”nun iznine tabi hale gelecek.

Yerli yersiz her şikayetin, hekimi tehdit altında hissettiren bir soruşturma olarak dönmesi, hekim için eminim ki yorucudur. Mesleki Sorumluluk Kurulu denen oluşumla birlikte, haksız ve asılsız şikayetlerin elenerek hekime yansımayacağını umuyorum.

Yine, İdare yani bu durumda Sağlık Bakanlığı tarafından, davacı hastaya tazminat ödenmesi durumunda, kamu sağlık çalışanlarına rücu edilip edilmeyeceğini, rücu tutarına ilgilinin görevinin gereklerine aykırı davranmak suretiyle görevini kötüye kullanıp kullanmadığını, kusur durumunu göz önüne alarak bu Kurul karar verecektir.

Öte yandan; Mesleki Sorumluluk Kurulu, mevcut davaları ötelemek dışında anlamlı bir çözüm üretemeyecektir. Yine, rücu davalarında, hekimin Bakanlık’ın ödediği tazminattan rücuen sorumlu olup olmayacağına karar verecek merciin, Bakanlık’ın kendisine bağlı oluşuyla tarafsız ve adil kararlar veremeyeceğini düşünüyorum.

Özetle, yeni düzenlemeler yine caydırıcı ve yeterli değildir. Sağlık çalışanları, çalışma şartlarının iyileştirilmesini, hedef gösterilmemeyi, şiddetin azalmasını, yani herkes gibi insanca çalışabilmeyi istemektedir.

Hal böyleyken, getirilen yenilikler; esas sorunların hekimler ve meslek örgütleriyle konuşulmaksızın, buzdağının görünen yüzüne dair bazı düzenlemelerden öteye gidememiştir.

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Mayıs 2022 tarihli 11. sayısında yayımlanmıştır.

19 Temmuz 2022 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
PortreTATDsosyal

Hikayem

by İbrahim ALTUNOK 15 Temmuz 2022
written by İbrahim ALTUNOK

Müzik ile tanışmama aslında eve gelen ilk internet ile babamın youtube üzerinden açtığı ACDC albümü ile başladı. O günle başlayan rock müzik aşkım giderek devam etti. Gitar sololarından o kadar etkileniyordum ki daha o yaşlardan sadece gitar solosu olan müzikler dinlerdim. Gitarla tanışmam yine aslında ilkokula dayanıyor. Müzik serüvenime ilkokulda klasik gitarla başladım. O dönemler klasik gitar çalmak çok popülerdi. Herkesin evinde bir klasik gitar vardı. Ancak daha 6-7 yaşlarında rock müzik tutukunu biri için klasik gitar tatmin edici olmamıştı. Çoğu gitar çalan genç gibi birkaç akor basmaktan ibaretti benim için.

“Hayatımın amacını bulmuştum”

Daha sonradan bir arkadaşımın elektro gitar aldığını duydum ve evlerine gidip ben de denedim. Arkadaşım Nothing Else Matters’ın solosuna çalışmış müzik eşliğinde çalmıştı. O günden sonra sanki hayat amacımı bulmuş gibiydim. Sürekli gidip elektro gitar çalmak istiyordum. İlk tutuşta aşk olsa adı ki takıntılı gibi ailemden her gün başlarının etini yiyerek elektro gitar istiyordum.

Sağolsunlar beni kırmadılar. Babamla bir gün İzmir Çankaya’daki bir müzik markete gittik. O kadar yıl geçmesine rağmen o günkü heyecanımı asla unutamıyorum. Herhalde hayatımın en heyecanlı ve mutlu günüydü desem abartı olmaz.

Müzik markette her yer tavandan asılı parlak elektro gitarlar hepsi o kadar güzel gözüküyordu ki. Daha adam akıllı çalmayı dahi bilmiyordum. Düz akor basarak seçmek istemediğimden görevli abiye ”abi sen çal bir şeyler ben sesisi dinleyim” diye tek tek adama gitarları çaldırdığımı hatırlıyorum. Uzun uğraşlar sonunda doğru bir gitar önerisiyle, ilk aşkım olan Epiphone Les Paul ile evimize döndük.

“Bilgisayarımın bozulmuş olması dahi pratik yapmamı engelleyemedi”

O günden sonra hayatım o kadar değişti ki. Sürekli internetten gitar videoları izler oldum. Tek yaşama amacım oydu sanki. O kadar ki bir dönem bilgisayarım bozuldu. O zaman bile internet kafeye gidip; makam-gam armoni dersleri izleyip eve geri gelip gitar üzerinde pratik yapıyordum. Notlar tutuyordum. Daha sonra her zaman müteşekkir kalacağım Cumhur abi ile tanıştım. Yaklaşık 3 ay boyunca bana gitar dersi verdi. Aslında gitardan çok armoni (müzik teorisi) dersi aldım demek daha doğru olacaktır. Gelişme sürecim haliyle hızlandı sayesinde.

Halen en yakın arkadaşlarım olan lise arkadaşlarım ile okulda öğle arası eve gelip gitar çalardık. Müzik öğretmenimiz sağolsun bizimle ilgilendi, okulda konserler verdik. Liseyi gitara az çok hakim metalci bir genç olarak bitirdim.

Daha sonraları kendim gitar soloları yazmaya ve bunları kaydetmeye başladım. Bir ses kartı aldım kayıt programları ile tanıştım. Apayrı bir dünyaya girmiş oldum. İstediğim her şeyi dijital ortamda kaydedebilirdim artık. Böyle olunca bazı günlerim oluyordu ki gitar, yemek ve uyku 3’lüsü ile hayatımı sürdürüyordum. Parmak uçlarım sürekli nasırlı gezdim yıllar boyu. Daha çok enstrumental besteler yapmaya başladım. Bu nedenle armoni-teorik bir yana, gitar tekniklerimi de maksimuma çıkarmalıydım. Saatlerce John Petrucci – Rock Discipline çalıştığım zamanları hatırlıyorum.

“Dersler, müzik ve sosyallik bir arada sürdürülmesi yorucu olsa da verdiği mutluluk hissi paha biçilmezdi”

Tabi ki bir yandan da Tıp Fakültesi öğrencisiydim. Hem sosyalliği hem müziği hem de dersleri yönetmek zor olsa da hepsini ayrı ayrı sevdiğim için o geceleyin uyumayıp gitar çalışıp sabah gittiğim hastane bana tatlı bir yorgunluk ama öfori durumu veriyordu. Tıpkı Acilde yorucu geçen bir nöbetin sonrası gibi.

Tıbbı seviyordum ancak her gün işe git. Odada dur, servis işleri her gün alınan kanlar, poliklinikler vs bana sıkıcı geliyordu. Hiç unutmuyorum daha acil tıbbı bilmiyorken 4. sınıfta stajlara başladığımızda kliniklerin hep akut durumlarını çok iyi ezberlerdim. O müdahale hissi hep hoşuma giderdi. Güçlü hissettirirdi. Diabetik ketoasidoz ezberim daha 4. sınıfın ilk gününden beri zihnimde.

Daha sonra ufuktan bir ışık gözüktü ve Acil Tıp ile tanıştım. İkinci tutkum acil tıp oldu. Artık uzmanlık için bir hedefim vardı. Kaos ve adrenalin sıradan poliklinikler gibi durağan olmayan bir servis: Acil servis. Kısacası acil tıp anabilim dalını keşfettiğim gün hedefimi koymuş oldum.

Üniversite dördüncü sınıfta müzik grupları kurduk, bir sürü farklı müzisyen ile tanıştım ve sahne tecrübesi edindim. Bir yandan da bar müzisyenliği yapmaya başladım. İlk başlarda ne kadar eğlenceli gelse de kendi istediğin müziği yapamamakla ilgili sıkıntılar yaşamaya başladım. Sonunda samimi olduğum 2 arkadaşım ile ”Get Rekt” isimli grubu kurduk.

“Yapacağımız ve fırsat olsa halen yapmayı çok isteyeceğim çok iş vardı”

Farklı şeyler denemeye çalıştık güzel sözler yazdık kendimizce amatördük ancak herkes enstrümanında başarılıydı. Hala dijital platformlarda birkaç bestemiz mevcut. Daha yapacağımız ve fırsat olsa halen yapmayı çok isteyeceğim çok iş vardı. Ama hayat işte, bir sürü beste havada kaldı zamana karıştı. Derleyip toparlayamadık. Malum doktor olunca başka insanların yaptığı planlara uymak her zaman mümkün olamıyor. Kimse anlayamıyor bile çalışma saatlerimizi ne zaman evdeyiz, ne zaman hastanedeyiz belli değil.

“Müzisyenlikte her şeyi tek başına yapmaya çalışmak yorucu oluyor”

Böyle olunca kendi bestelerimi kendim düzenlemeye karar verdim. Kendi çapımda sözler yazdım kendim seslendirdim. Çoğu bestemi aslında bir iki günde yazarım. Ancak toparlamak kaydını tamamlamak, mix mastering işlemlerini yapmak ve şarkıyı dijital platformalara hazır ses kalitesine getirmeye çalışmak yani hem bestenin kendisini (bir gitarsit olarak bestelemek) hem MIDI davullar, MIDI Keyboard, Bass yürüyüşleri vs herşeyi kendin planlayıp üstüne mix masteringi ile tek başıma cebelleşmek zorlayıcı ve yorucu oluyor.

Üniversite bitti ve Trabzon Of’a acil servis hekimi olarak atandım. Orada da gitara ve acil tıbba olan aşkım son gaz devam etti. Kendime bir motosiklet aldım hemen. Nöbet, motosiklet, ev ve gitar 4’lüsü ile 1 yılım geçti. İyisiyle kötüsüyle güzel anılar edindim. ”Bu temmuz hava kapalı” isimli şarkımı orada yazdım. Hatta, eşim ile orada tanıştım.

“Müzik benim tutkumsa acil tıp evim”

Acil asistanlığımın çömezlik dönemindeyim şu anda. Üniversite yıllarımda olduğu kadar olmasa da her boşluğumda çalışmaya devam ediyorum. Üzülmüyorum, müzik benim tutkumsa acil tıp evim. İkisini de en iyi yapmak kendimi geliştirebildiğim kadar geliştirmek için buradayım ve tüm meslektaşlarım gibi yorgunluk nedir bilmeden çalışmaya hayat kurtarmaya devam ediyoruz. Bundan gurur duyuyorum.

Şu an için müzik platformlarında olan 6 tane bestem bunların yanında daha toparlanmamış 10’larca bestem ile çalışmaya son gaz devam. Dinlenme sayısı umurumda değil. Günümüzde bu bir başarı kriteri de değil zaten. Ben hayalimi kurduğum müziği yapıyorum ve Dünya’da birkaç kişi için dahil olsa kalıcı bir şeyler bırakabiliyorum.

“Birinin hayatına dokunabilmek amacım”

Jason Becker’in benim hayatıma dokunuşu gibi, ben de bir kişinin bile hayatına dokunabilirsem bana yeter. Aynı şey mesleğim için de geçerli, bir hastanın ya da yakının göz yaşlarının akmasına engel olmak, dindirmek, ne güzel bir duygu hayata dokunabilmek.

Her insan birşeylerin peşinde, bir tutku peşinde koşmalı. Bir şeyler yapmak zorundayız hepimiz, ne olduğunun önemi yok bilim- sanat- spor-gezi…

Kendin için, iyi hissetmek için, yaşamak ve yaşatmak için…

Bu da benim hikayemdi herkese selamlar…

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Mayıs 2022 tarihli 11. sayısında yayımlanmıştır.

15 Temmuz 2022 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Sizden GelenlerTATDsosyal

İçimdeki Müzik

by İbrahim ALTUNOK 11 Temmuz 2022
written by İbrahim ALTUNOK

Kırk sekiz adet ödülü olan kitap İngiltere’nin saygın edebiyat ödüllerinden Coratta Scott King ödüllü ve yazar Sharon M. Draper’dan hüzün veren ama umudu da canlı tutan; bir solukta okunacak sürükleyici ve samimi bir hikaye…

En iyi kitaplar arasında 8 hafta boyunca 4. sırada kaldı

New York Times Bestseller Publishers Weekly Bestseller listelerinde toplam 8 hafta boyunca 4. Sırada popülerliğini korumuş olan bu kitap 11 yaşındaki bir kız çocuğunun hayatını anlatmaktadır. 11 yaşındaki Melody’nin spastik kuadripleji hastalığı vardır. Hiçbir uzvunu hareket ettiremediği gibi konuşamamaktadır da.

Kitabın editörü gerçek bir yaşam öyküsünden ilham alan bu kitap için şu cümlelere vurulduğunu söylüyor: “Kelimeler kar taneleri gibi etrafımda uçuşuyor. Her biri narin ve eşsiz, yere düşmeden avucumda eriyip gidiyor. İçimde kocaman bir yığın halinde birikiyorlar.’’

Düşüncelerin kelimelere ihtiyacı vardır, kelimelerinse sese. Melody kelimelerin iletilmesi için sadece sese gerek olmadığını yaşayarak deneyimliyor ve bizlere anlatıyor. Kitabın son sayfalarına geldiğimde keşke daha önce okusaydım diye içimden geçirdim. Bence tüm eğitmenler ve öğretmenler bu kitabı okumalı. Melody özel çocuklardan bir tanesiydi. Belki şanslı da denebilirdi; çünkü ondaki cevheri fark edebilen ve elinden tutan birileri olmuştu.

Her çocuk veya her birey özeldir ve eğitimde hiçbir çocuk feda edilemez, edilmemelidir. 

Özel eğitim alan ya da özel eğitime yönlendirilen tüm çocukların aslında zeka problemi olmadığını ispatlıyor bu yaşanmış hikaye bizlere.  Sadece keşfedilmeyi bekleyen gizli hazineler onlar ve bu gizli hazineleri sergilemek öyle kolay olmuyor. Belki iltifat etmek belki yüreklendirmek gerek onlar. 

“Marifet iltifata tabiidir”

 Belki pozitif feedback de denilebilir. Yapabildiğini ve yapabileceğini göstermek gerek bireylere. Küçümsemek, bir kenara atmak o insanları; bizim için insanlık için bir kayıptır, utançtır.

“Her eğitimci okumalı ve kendini gözden geçirmeli”

Sadece özel eğitim veren çocuk eğitmenleri değil tüm eğitmenleredir sözüm. Her bireyin içinde yatan ve yüceltilmeyi bekleyen bir cevher yatıyor.

Burada, Yeryüzündeki Yıldızlar filmini de önermemek olmaz. Horlanan, toplumdan biraz farklı diye dışlanan bir çocuk ve o farklılığı kullanıp şekil veren bir öğretmen. Sonuç bir mucize…

Normal denilen toplumun dahi yapamadığını yapabilen bir bireyi izlediğimiz Mucize filminde nasıl gözyaşlarımızı tutamadığımızı hatırlayın. “İçimdeki Müzik” kitabını okurken de aynı duyguları yaşayacağınıza eminim.

Keyifli okumalar diliyorum…

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Mayıs 2022 tarihli 11. sayısında yayımlanmıştır.

11 Temmuz 2022 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Sizden GelenlerTanıtımTATDsosyal

Kayboldu Bulundu!

by İbrahim ALTUNOK 6 Temmuz 2022
written by İbrahim ALTUNOK

Bir yokmuş… Bir varmış…
Kaybolmuş, sonra bulunmuş…

Bize de okuması, daha da çok okunsun diye de yazması düşmüş…

Farklı türler arasındaki sıcak ilişkileri, yalın çizimleri ve anlatımıyla okuyucuya emanet eden; azim dolu ve mutlu sonlu bir yolculuk hikâyesi…

Yetişkin bir okuyucu ve amatör bir çizer olarak,  çocuk kitaplarında en kıymet verdiğim özellikler; resmin dokularındaki özgünlük, renk kullanımının beni şaşırtıyor oluşu ve yalın bir anlatım sanırım. Bu büyüleyiciliği yakalayabilen kitapların çocuklardaki etkisini de bire bir gözlemleyebiliyoruz.

Kitap üzerine daha fazla konuşup, daha çok hayal kurmamıza olanak tanıyor. İşte bu özelliklerin hepsiyle bir arada olmanın mutluluğunu yaşadığım, ‘okumayın sadece çizimlerde kaybolun dedirten’ bir kitap daha: “Kayboldu Bulundu”. Nihayet Oliver Jeffers kitaplarını Türkçe raflarında da görüyor olmanın keyfiyle, buyurun incelemeye…

Kitabın kapağı açılıyor ve sizi sahipsiz bir bavul karşılıyor. Bir çocuk kitabı için oldukça hüzünlü bir başlangıç diye düşünüyorsunuz. Ve bir sonraki sayfada, arkadan gelen güneşle gölgeleri uzamış, yürüyen dört komik bacak görüyorsunuz. Bir penguen ve en az onun kadar sevimli bir görünüşe sahip çubuk bacaklı, kırmızı-beyaz çizgili tişörtlü bir çocuk, bir duvarın dibinden usul usul yürüyor. Anlıyoruz ki bunlar çok iyi arkadaşlar ve derin derin bir şey konuşuyorlar. Sonra hoop hikâyenin başladığı yere, ilk sayfaya geliyoruz.

“Bir zamanlar bir çocuk varmış, birgün bir de bakmış kapısının önünde bir penguen”

Hikâyemizin tatlı kahramanlarının tanışma sayfasındayız. Çocuğumuzun evinin güzel kırmızı kapısı çalmış ve önünde ise bir penguen! Tam da çocuk kitaplarına yakışır şekilde, böyle tatlı imkânsızlıklara inanışlarımızı perçinlercesine. Ben de isterdim kapımı bir penguen çalsa mesela…

Doğal olarak şaşırmış, çocuk, akıl sır erdirememiş nereden çıktı bu penguen diye. Başlamış takibe. Ancak penguen öyle üzgün görünüyormuş ki çocuk “kayboldu” herhalde bu hayvancağız diye düşünmüş. Bir arkadaştan beklenen yardımseverlikle, demiş “Ben sana yardım edeceğim merak etme, senin evini bulacağız birlikte”.

Önce resmi, kanalları tercih etmiş, kayıp bürosuna gideyim demiş, belki pengueni arayan biri çıkar karşısına diye, ancak hiç kimse penguen için kayıp ilanında bulunmamış. Sonra doğadan, diğer hayvanlardan yardım isteyeyim demiş, ağaçtaki kuşlara sorayım, onların her şeyden haberleri vardır. Kuşlar oralı bile olmamış, neyse demiş, kuşlar da bazen böyledir, üzülme penguen kardeş sen…

“Çocuk penguene yardım etmek istiyormuş ama bunu nasıl yapacağını bilemiyormuş”

Bilim her zaman bize yol gösterir, hem de en doğru yolu demiş çocuk ve araştırma yapmaya başlamış, Penguenlerin Güney Kutbu’ndan geldiklerini öğrenmiş. “İşte buldum, Güney Kutbu’na gidersek arkadaşım evine gitmiş olur” diye düşünmüş. Ama nasıl, hemen yöntemleri sıralamış aklınca.

Koca koca gemilere binmeyi düşünmüş, sesini duyuramamış, pes etmemiş… Ne de olsa dünya yuvarlak, kürek çekerek de pek tabii Güney Kutbu’na gidilebilir, “İmkânsız değil, sadece zaman alır” demiş içinden.

Valizlerini hazırlamışlar, yağmur yağarsa diye şemsiye bile almışlar yanlarına ve yolculuk çocuğun kayığını denize itmeleri ile başlamış. Gece kürek çekmişler, gündüz kürek çekmişler, deniz sütlimanken kürek çekmişler, fırtınalar koparken de asılmışlar küreklerine… Masallar eşlik etmiş yolculularına.

Ve sonunda varmışlar Güney Kutbu’na. Çocuk öyle mutluymuş ki…  Ama o da ne, penguen hala üzgün üzgün bakıyormuş… “Hoşça kal” demiş arkadaşına, vedalaşmışlar ve çocuk kayığına binip denize açılmış. Ama aklı ona üzgün üzgün bakan penguen arkadaşındaymış hala. Kayıkta bir başına kalınca kendini çok yalnız hissetmiş. Ve anlamış ki…

“Meğer penguen kaybolmamış, yalnızmış, o kadar!”

Bunu anlar anlamaz kayığı gerisingeri döndürmüş çocuk ve pengueni bulmak için denize açılmış yine. O sırada penguen de o valize koyduğu güzel şemsiyesini ters çevirip kendine kayık yapmış meğer. Ama biri buzdağının solunda, biri sağında, biri kuzeye gidiyor, biri güneye. Ah bir karşılaşsalar…

Çocuk pengueni bulamayınca eve dönmeye karar vermiş. Derken uzaklarda suyun üstünde bir karartı görmüş, yaklaşmış yaklaşmış ve “bulundu” penguen arkadaşım” demiş. Sımsıkı sarılmışlar sonra da evin yolunu tutmuşlar o küçük kayıkla yine. Muhteşem deniz, büyüleyici dev balinalar, renk renk balıklar yol arkadaşı olmuş onlara, eve varmışlar güle oynaya.

Mutlu sonuyla içimizi ferahlatan bu güzel kitap, böylece bitivermiş.

Kitapları 46 dile çevrilmiş, alanda onlarca ödülü olan dünyaca ünlü yazar ve çizer Oliver Jeffers’in nihayet iki kitabı Türkçe olarak Can Yayınevi’nden yayımlandı.  “Kayboldu Bulundu” ve “Uçtu Uçamadı”.  Yazarı takip edenlerin gözlerinde sevinç gözyaşları…

Kitapta neredeyse tüm duygulara yer var. Penguenin mutsuz olmasına üzüldük, dalgalarda korktuk, kavuşacaklar mı acaba diye heyecanlandık, kavuşunca sevindik, penguen şemsiyesi ters çevirip kayık yapınca da kikir kikir güldük.

Bir çocuk kitabına ilişkin beklentilerimizi fazlasıyla karşılıyor yani “Kayboldu, Bulundu”. Büyüleyici olduğu kadar sade çizimler, su gibi yalın cümleler, duru bir anlatım, hitap ettiği en alt yaş grubu için kolay takip edilebilir kurgusu, dayanışmanın gücü, gezegenimizi diğer canlılarla da paylaşıyor olduğumuzun hatırlatılması, farklı türlerle kurulan sıcak ilişkiler, dostluk ve minnoşluk.

3 yaş üstü tüm okuyucuların bu kitapla ve serinin diğer kitabı olan “Uçtu Uçamadı” ile buluşmasını dilerim.

Kaybettiklerinizi bulmanız dileğiyle, keyifli okumalar…

Yazar ve Çizer : Oliver Jeffers

Basım Tarihi:   Kasım 2020 (1.Baskı)

Sayfa Sayısı:    32

Yayınevi: Can Yayınları

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Mayıs 2022 tarihli 11. sayısında yayımlanmıştır.

6 Temmuz 2022 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
RöportajTATDsosyal

İlk Durak: Göbekli Tepe’nin Şehri Şanlıurfa

by İbrahim ALTUNOK 2 Temmuz 2022
written by İbrahim ALTUNOK

Tüm acil tıp camiasına saygı ve sevgilerimle merhaba demek istiyorum. Bu yazımda Urfa’da çalışmakta olan bir acil tıp uzmanımızla gerçekleştirdiğimiz ufak bir soru cevap şeklindeki tatlı sohbetimizi saygıdeğer acil camiası ile paylaşmak istedim. Okuyan meslektaşlarımıza katkısı olması dileğiyle…

1. Nerede ve ne zamandır acil serviste çalışmaktasınız?

Urfa’da yaklaşık 4 yıldır çalışıyorum.

2. Meslekte kaçıncı yılınız?  Ünvanınız nedir?

Meslekte 10. yılım ve uzman tabip olarak çalışmaktayım

3. Uzmanlık eğitiminizi eğitim araştırma hastanesi mi yoksa üniversite hastanesinde mi tamamladınız?

Üniversite Hastanesi

4. Uzmanlık eğitiminin eğitim araştırma hastanesi veya üniversite hastanesinden almanın mecburi hizmette acil serviste çalışmak açısından fark yarattığını düşünüyor musunuz?

Başlangıçta çok belirgin farklılıklar olsa da 1 yıl gibi kısa bir sürede her uzmanın benzer bir seviyeye geldiğini söyleyebilirim.  En temel farkların hasta acilde “kaldığında” ne yapıldığı ve hasta “bakma” hızı olduğunu söyleyebilirim.  Ancak birçok konudaki adaptasyon yeteneğimiz burada da devreye giriyor ve dengeleniyoruz.

5. Asistanlık yıllarını düşünürsek mecburi hizmette en çok özlediğiniz şey nedir?

En çok özlediğim şey;  beraber aynı hedef için çalışma güdüsü sanırım. Ve sonrasında nöbet çıkışı günü sahiplenmek de keyifliydi.  Uzmanlıkta bir miktar daha yalnız kalınıyor, tabii bu çalışılan hastane koşullarına göre de değişmektedir.

6. Mecburi hizmette kendinizi yalnız hissettiğiniz zamanlar oldu mu?  Böyle zamanlarda kendinizi rahatlatmak için nasıl bir yol izlediniz?

Elbette birçok defa kendimi yalnız hissetmişimdir.  Böyle zamanlarda tek bir kurtarıcı yolu olmuyor insanın. O günkü koşullara göre bir yol seçiyorsun. Ama en sık çözümüm o an ya da daha önce beraber çalıştığım arkadaşlarımla ruh halimi paylaşmak oluyor.  Açıkça destek istiyor ve derdimi isteğimi anlatıyorum.  Özellikle acil camiasının bu konudaki bilinci çok yüksek.  Herkes benzer durumlara sıkça düştüğünden size neyin iyi gelebileceğini çabuk buluyorlar.  Düşününce siz de hak verirsiniz.

7. Şu an çalıştığınız serviste unutamayacağınız en güzel ve en kötü anıdan biraz bahsetmek ister misiniz?

En güzel anım henüz yaşanmadı sanırım.  En kötüleri ise önlenebilir travmalar yüzünden kaybettiğimiz bebek ya da küçük yaş hastalar.  Çocuk popülasyonunun çok fazla olduğu bir şehirde inanılmaz mekanizmalarla oluşan travma bunlar. Bu bölgelerde çalışanlar bilirler.  Birçoğu olay, nöbet ertesi uyuyamama sebebidir. Her şeye alışılıyor ama buna alışılmıyor sanırım.

8. Çalıştığınız şehre acil serviste çalışmak üzere gelecek doktor arkadaşlara tavsiyeniz neler olacaktır?

Gelmeyin. Şaka bir yana, gelmek isteyenlere genelde benzer şeyleri söylüyorum.  Travma seviyorsan, en azından emeğinin bir miktar karşılığını almak istiyorsan gel.

9. Çalıştığınız şehirde hangi sosyal aktiviteleri yapabilir meslektaşlarınız?

Konser, tiyatro ve gece hayatı dışındaki birçok şeyi yapmak mümkün. İlk söylediklerim için de nöbet boşluklarında şehir değiştiriyorsunuz zaten😊.

10. Bölge insanı ile ilgili acil serviste karşılaştığınız davranışlarla ilgili görüşleriniz nelerdir?

Çok fazla kötü haber verme durumunda kaldığımız bir işimiz olduğundan ölüme atfedilen değeri anlamaya çalışmışımdır hep.  Çalıştığım şehirde ilk tepkiler çok sert olsa da sonunda genellikle kabullenmede sorun yaşanmıyor. Bu da hekime şiddeti azaltıyor diyebilirim. Bir de şehirde alkol, uyuşturucu madde kullanımının az olması da acil servisteki şiddeti azaltıyor. Bunun dışında acil her yerde aynı acil.

11. Çalıştığınız şehre daha önce hiç gittiniz mi?

Hayır ilk kez uzmanlığımda geldim.

12. Bir dilek hakkınız var. Bunu kullanarak acil servislerle ilgili bir şeyi değiştirmek isteseniz bu ne olurdu?

Kesinlikle başvuru sayısına karşılık yeterli sayıda personelle çalışmak olurdu.  Hekimi, hemşiresi, diğer personeller dahil. Hasta sayısının azalmasını dileyemeyecek kadar da kanıksadım.  Onun yerine biz artalım.

13. Çalıştığımız şehrin ulaşım olanakları nasıldır?

Hava ve karayolu olarak her anlamda yeterli diye düşünüyorum

14. Son olarak mecburi hizmete gidecek meslektaşlarımız için bir şeyler söylemek ister misiniz?

Nerede gerçekten uzmanlığı öğreneceğimizin cevabı sanırım.  Asistanlıkta biriktirdiklerinizin harmanı, bir olgunlaşma evresi.  Tüm çevresel etmenlere rağmen nasıl başladıysa öyle de gidiyor.  Umarım bu yazıyı okuyan herkesin çektiği çilenin karşılığını bulacağı bir yer olur mecburisi.  Tüm acil camiasına saygılar, sevgiler….

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Mayıs 2022 tarihli 11. sayısında yayımlanmıştır.

2 Temmuz 2022 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Newer Posts
Older Posts

Hakkımızda

  • Üyelik Başvuru Formu
  • Kurumsal Kimliğimiz
  • Gizlilik Politikası

Bize Ulaşın

  • Mustafa Kemal Mahallesi Dumlupınar Blv. No:274 Mahall E Blok Daire:18 Ankara
  • Telefon: (0312) 438 12 66
  • Email: bilgi@tatd.org.tr
@2024 – All Right Reserved. Designed and Developed by Themis
Facebook Twitter Instagram Linkedin Youtube Email
Acil Tıp Bülteni
  • Home
Giriş

Çıkış yapana kadar oturumumu açık tut

Şifrenizi mi unuttunuz?

Password Recovery

A new password will be emailed to you.

Have received a new password? Login here