Mücadele Etmediğiniz Hiçbir Şeyi Elde Edemezsiniz…


Bugünkü röportajımız da başarılı bir TATD YK Başkanlığından sonra 12 Asya Acil Tıp Derneğinin oluşturduğu Asya Acil Tıp Birliği’nin “ilk Türk Başkanı” olan sayın Prof. Dr. Yıldıray Çete’ yi  konuk edeceğiz.

Röportaj Ebru Ünal Akoğlu – Serkan Emre Eroğlu

Öncelikle bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Sorularımıza başlamadan önce kendinizden kısaca bahsedebilir misiniz?

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesini 1993 yılında bitirdim. Ardından 1 yıllık bir mecburi hizmetin ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İlk ve Acil Yardım Anabilim Dalında (uzmanlık alanımızın ilk adı böyleydi, daha sonra Acil Tıp adını aldı) uzmanlık eğitimime başladım. 1999 yılında Acil Tıp Uzmanı oldum. Türkiye Acil Tıp Derneğinin kuruluş günlerinden beri farklı görevler alarak uzmanlık alanımızın eğitim, özlük hakları ve çalışma ortamının iyileştirilmesi ile ilgili çalışmalarda bulundum. 2013 ile 2017 yılları arasında Türkiye Acil Tıp Derneği Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini de yürüttüm. Halen Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesinde Profesör Doktor ve Acil Tıp Anabilim Dalı Başkanı olarak çalışmaktayım.

Doktorluk mesleğini seçmeye nasıl karar verdiniz?

Hekimliğin, çocukluk yıllarımdan itibaren planladığım ve yöneldiğim bir alan olduğunu söyleyemeyeceğim. Yakın aile çevresinde de rol model olarak alacağım bir hekim yakınım yoktu. Toplumda saygın bir meslek olması ve iletişim konusunda becerilerimin olması bu mesleğe yönelmeme yol açtı.

Yıldıray Çete & Namık Çevik

Geçmişte doktorluk saygı duyulan ve değer verilen bir meslek iken, günümüzde artık tercih sıralarında alt basamaklara düşmüş durumda, bunun en önemli nedeni sizce nedir?

Soru köküne katılmadığımı belirteyim öncelikle. Ülkemizde halen en yüksek puan ile girilen fakültelerin başında Tıp Fakülteleri geliyor. Birçok Tıp Fakültesi %1’lik dilim ile öğrencilerini seçiyor. Ek olarak toplumda yapılan ve mesleklerin saygınlığının araştırıldığı anket çalışmalarında hekimlik halen ilk sırayı koruyor. Örneğin; 2018 yılında TÜBİTAK 1001 Programı kapsamında desteklenen “Türkiye Sosyo-Ekonomik Statü Endeksi Geliştirme Projesi” kapsamında yapılan ülke geneli çalışmasında “Tıp Doktoru” en saygın meslek olarak ilk sırayı aldı. Hasta sayısının artması, sağlık çalışanlarına yönelen ve artan şiddet olaylarının sayısındaki artış, ücretlerde eskiye oranla göreceli de olsa bir azalmanın olması ve kötü tıbbi uygulamalar ile ilgili artan dava sayıları hekim olarak çalışanları rahatsız ettiği gibi gelecekte bu mesleği seçecekleri de tedirgin ediyor. Bu faktörleri mesleğimizin geleceği açısından birer tehdit faktörü olarak görmemiz gerekiyor. Bu tehdit unsurlarını ortadan kaldırmamız ya da en aza indirmemiz, hekimlik mesleğinin itibarını korumamız ve devam ettirmemiz toplum sağlığı açısından son derece önemlidir.

Eminim çok sık karşılaştığınız bir soru var sırada☺ Neden acil tıbbı tercih ettiniz? Eğer bugün sınava tekrar girseniz yine acil tıbbı mı tercih ederdiniz?

Tıp Fakültesinde okurken farklı klinik stajları yaptığımda her bir uzmanlık alanının kendisine göre avantaj ve dezavantajlarını görmüş ama kendime çok yakın hissettiğim bir alan bulamamıştım. Çocuklara karşı inanılmaz bir zaafım var ve onlarla birlikte olmayı çok seviyorum. Buna ek olarak Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Anabilim Dalının öğretim üyelerinin yaklaşımı da beni etkilemişti. Bu nedenle fakülteyi bitirir bitirmez girdiğim ilk TUS sınavında çok az tercih yapmış ve Ege Üniversitesi Çocuk Cerrahisini ilk sıraya yazmıştım. Çok az bir puan farkı ile (hatırladığım kadarı ile 1 puan bile değil) bu tercihimi kazanamayarak mecburi hizmete gitmiştim. Mecburi hizmette iken ilk defa Acil Tıp Uzmanlığı’nı duydum. Çünkü benim Tıp Fakültesini bitirdiğim yıl ile ülkemizde Acil Tıp Uzmanlığı’nın resmi gazetede yayınlanarak bir ana dal olarak kabul edilmesi aynı yıla denk geliyor. Dokuz Eylül Üniversitesi’ne gittim. Doktor John Fowler ile tanıştım. Bu uzmanlık alanının ne olduğunu, nasıl çalıştığını ve beni nelerin beklediğini sorduğum uzunca bir konuşmamız oldu. Sağ olsun Dr. Fowler’ da zaman ayırarak tüm sorularımı tarafsız bir şekilde yanıtladı. O odadan çıktığımda bir sonraki TUS sınavında ilk tercihim artık belli olmuştu. Sonraki ilk sınavda da kazanarak uzmanlık eğitimime Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesinde başladım.  

Kaç yıldır acil tıbbın içindesiniz?

1993 yılının Kasım ayından beri ?  Yaklaşık 25 yıl bitti.

Türkiye’deki ilk acil tıp hocalarından ve aynı zamanda Türkiye Acil Tıp Derneği yönetim kurulunda aktif rol almış birisi olarak geçmişten günümüze Acil Tıbbın gelmiş olduğu noktayı nasıl buluyorsunuz?

En çok bu soruyu sevdim?… Geçmişi bilmek çok önemlidir. Hem nelerin başarıldığını görüp, geleceğe umutla bakmak için; hem de daha nelerin yapılması gerektiğini ve yapılamayanların neden yapılamadığını anlamak için önemlidir. Ülkemizde mimari, işleyiş ve çalışan hekim standardı açısından birbirinden tamamen farklı acil servislerden bahsettiğimiz zamanları şimdiki acil tıp hekimlerinin büyük bir kısmı görmedi. Geçen 25 yıllık zaman içerisinde acil servis mimarisi konusunda büyük gelişmeler yaşandı. Şimdi yeni yapılan acil servislerimizin çoğu hem çalışan konforu hem de acil hasta bakımı açısında geçmişle kıyaslanmayacak büyüklükte ve alanlara ayrılmış durumda. İşleyişte de büyük değişiklikler var. Triyaj, resüsitasyon odası, kritik bakı birimleri, hızlı bakı ve benzeri birçok kavram acil servislerimize Acil Tıp Uzmanlığı ile birlikte girdi. Ve tabii ki de standart bir eğitim programının başardıkları. Hala sorunlarımız olmakla beraber, şu anda ülke çapında acil hasta bakımında profesyonelleşmiş, aynı dili konuşan, benzer hasta yaklaşımlarına sahip büyük bir hekim grubundan, yani acil tıp uzmanlarından bahsedebiliriz. Geçmiş ve günümüzde hasta bakımı ile ilgili niteliksel verileri değerlendirme olasılığımız olsaydı, mortalite ve morbidite verilerinde büyük bir iyileşmenin olduğunu görebilecektik. Bunu sayısal değerler üzerinden veremiyorum ama bundan adım kadar eminim.

Akademisyen olmaya nasıl karar verdiniz? Bu konuda sizi etkileyen neydi?

Bunun da tek bir yanıtı var. Nasıl Acil Tıp Umanlığı’nı seçme konusunda büyük bir rolü varsa akademisyenliğe yönelmemde de en büyük pay Dr. Fowler’a aittir. Uzmanlık eğitimimin bitmesine yakın, İstanbul’un büyük bir özel hastanesi ile konuşup, çalışmak üzere anlaşmıştım. Ama Dr. Fowler bunu duyunca beni odasına çağırdı; benim akademisyen olmam gerektiğini, akademisyenlik için gerekli birçok özelliğe sahip olduğumu ve acil tıp alanında başlangıç aşamasında benim gibi akademisyenlere çok ihtiyaç olduğunu anlatan uzunca bir konuşma yaptı. Hem gururum okşanmıştı hem de ikna olmuştum ? Böylece üniversitede devam etmeye karar verdim.

Yurtdışında bulunmuş, bağlantıları olan ve bazı etkinliklerde aktif görev almış birisi olarak Türkiye’deki akademisyenler ile yurtdışındakileri karşılaştırdığınızda eksiklerimiz nelerdir? Sizce istenilen noktaya nasıl gelinebilir?

En önemli eksikliğimiz dil bariyeri. Maalesef üniversite öncesi dönemde de üniversite yıllarında da bu konuda kaliteli bir eğitim alamıyoruz. Birçok akademisyenin uluslararası anlaşabileceği akıcılıkta ikinci bir dili yok. Diğer bir sorun da hizmet yükümüzün fazla olması. Bu da eğitim ve araştırma aktivitelerine ayrılan zamanı azaltan bir faktör. Bir üçüncü neden ise; özellikle temel araştırma yöntemleri konusunda temel birçok eksiğimiz var. Çoğu akademisyen bunu zaman içerisinde, el yordamıyla deyim yerindeyse düşe kalka öğrenmek zorunda kalıyor ki, bu da zaman ve emek kaybına yol açıyor.

Meslek hayatınızla ilgili olarak keşke şunu da yapmış olmayı isterdim dediğiniz bir şey var mı?

Yurtdışında uzun sayılabilecek (1-2 yıl) bir süre ile çalışmak isterdim. Onun dışında planlarımın çoğunu gerçekleştirdim. Bu konuda kendimi şanslı addedebilirim.  

Hocam sizin aynı zamanda Asya Acil Tıp Derneği Başkanı olduğunuzu biliyoruz. Bize bakış açıları nedir? Diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında eğitim ve öğretim açısından ne durumdayız?

Asya ülkelerinin acil sağlık hizmetleri birbirlerinden çok farklı. Bu nedenle Acil Tıp Uzmanlığını ekol olduğu Anglosakson ülkelerine benzer bir karşılaştırmayı bu ülkelerin içerisinde yapmak çok kolay olmuyor. Ama ülkemizde Acil Tıp Uzmanlığının gelişmiş bir uzmanlık alanı olduğunu ve birçok Asya ülkesine oranla hem hastane öncesi hem de hastane düzeyinde iyi bir acil sağlık hizmeti sunduğumuzu söyleyebilirim. Tabii ki, Asya büyük bir kıta ve ülkeler hem ekonomik gelişmişlik hem de demografik açıdan birbirinden çok farklı özelliklere sahip. Bu nedenle bazı Asya ülkelerinin bize göre daha önde oldukları alanlar da var. Özellikle uzmanlık eğitiminin ülke çapında standardizasyonu ve hastane acil servislerinin vatandaşlar tarafından uygun kullanımı konularında bizim düzeltmemiz gerekenler var.

Hocam sizin 2004’den beri Acil Tıp Yeterlik kurulu ile ilgilendiğinizi başkanlık yaptığınızı biliyoruz. Bu kurulun amacı nedir? Yine çok merak edilen bir konu, yeterlilik kurulunun en önemli görevlerinden biri olan Acil tıp yeterlilik sınav (BOARD) sürecinin nasıl işlediğini bize kısaca anlatabilir misiniz?

Uzun bir süredir bu konu ile ilgilendiğim, şu an başkanlığını yaptığım doğrudur. Yeterlik Kurulunun ana amacı (her bir uzmanlık ana alanı ve yan dal eğitimi için de geçerlidir bu) topluma o alanda sunulan sağlık hizmetinin standardizasyonunu sağlamak ve bu standardı yükseltmektir. Bunu nasıl sağlarsınız? Tabii ki ülke çapında güncel ve denetim altında verilen standart bir uzmanlık eğitim programı ile sağlarsınız. İşte yeterlik kurulları da bu konularda çalışmalar yapmaktadırlar. Aslında ilk amaçları uzmanlık eğitiminin kalitesini yükseltmektir. Uzmanlık eğitiminin çıktısı nedir, tabii ki o alanda mezun edilen uzmanlardır. Yeterlik kurulları, çıktı olarak mezunların (burada Acil Tıp Uzmanlarının) hedeflenen bu eğitimi yeteri kadar alıp almadıklarını ve aynı zamanda mezuniyet sonrası güncel bilgi düzeylerini koruyup korumadıklarını ölçmeye yarayan bir Yeterlik Sınavı (BOARD Sınavı) da yapar. Bir uzman hekim tamamen gönüllü olarak yeterlik sınavına girer. Bir zorlama yoktur. Bu sınav 2 aşamadan oluşur. İlk aşaması kuramsal bilginin değerlendirildiği yazılı sınav aşamasıdır. İkinci aşama da uzmanlık eğitiminin diğer önemli bileşenleri olan beceri ve tutumun değerlendirildiği bir sınavdır. Her iki aşamayı da başarılı bir şekilde geçenler Yeterlik Belgesini almaya hak kazanırlar. Bu belgenin bir geçerlik süresi de vardır. Yani bu süre sonunda her uzman hekim yine güncel bilgiyi takip ettiğini göstermek için yeniden belgelendirme sürecine girmelidir. Gördüğünüz gibi burada asıl amaç toplum sunulan sağlık hizmetinin kalitesini arttırmaktır.

Türkiye’nin BOARD sınavı ile ilgili mevcut durumu nedir ve Yeterlilik kurullarımız bu konu ile ilgili nasıl bir yol haritası belirledi?  

Farklı uzmanlık alanları yıllardır bu konu ile ilgili çalışıyor. Ama en önemli eksiklik uzmanlık eğitiminde kurumlar arasında standardizasyonun henüz sağlanamamış olmasıdır. Bu sadece Acil Tıp için değil, birçok uzmanlık alanlarında da geçerlidir. Yeterlik Sınavlarının gönüllülük temeline dayanması nedeniyle bu belgeye sahip olmak ile ilgili cazip olanaklar sunulmadığı takdirde, sınavın pratik bir anlamı da kalmıyor. Akademisyenlik için bir ön koşul olarak bu belge aranabilir ya da ABD örneğinde olduğu gibi büyük ve iyi sağlık kurumları yeterlik belgesi olan hekimler ile çalışmayı tercih edebilirler. Çünkü bu belgeye sahip olmak hem iyi bir uzmanlık eğitimi aldığını, hem de mezuniyet sonrası dönemde güncel tıp kaynaklarını ve uygulamalarını takip ettiğini gösterecektir. Uzun vadede eğitim kurumları da bu kalitede uzman yetiştirmek için kendi eğitim aktivitelerini ve eğitim ortamlarını düzeltmek yönünde adım atmak zorunda kalacaklardır.  

Yine Yeterlik kurulunun görevlerinden olan akreditasyon süreci ile ilgili olarak, Türkiye’deki Acil Tıp Klinikleri ve Anabilim Dallarının Akreditasyonu konusunda ne durumdayız?

Kurum ziyaretinin (akreditasyon) amaçları, Yeterlik Kurulu tarafından önerilen eğitim programı ile uyumlu bir eğitim programının olup olmadığı ve bu programın düzenli olarak uygulanıp uygulanmadığı, kurum alt yapısının (sağlık hizmeti ve eğitim açısından) yeterliliği ve uygunluğu, eğitici ve tıbbi personelin sayısı ve yetkinliği, hizmetin hacmi ve çeşitliliği, sağlık hizmeti sunumunun organize ve sistematik olup olmadığı, eğitim ortamının uygunluğu (görev tanımları, hizmet-eğitim dengesi, vb. gibi) ve araştırma olanaklarının bulunup bulunmadığı, eğitim alanların bu etkinliklere yeterince katılıp katılmadığı gibi konuları yerinde görerek değerlendirmektir. Sonuç olarak akredite olan bir eğitim kurumu, uzmanlık eğitimi ile ilgili belirlenmiş asgari standartları karşılıyor demektir.

Ülkemizde şu ana kadar Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı akreditasyon belgelerini aldılar. Ancak 2019 yılı içerisinde Acil Tıp Yeterlik Kuruluna başvuran ve kurum ziyareti yapacağımız birçok kurumumuz var.

Genç acil tıpçılara yurt dışında okumayı veya bulunmayı önerir misiniz?

Sadece yurtdışında okumayı ve bulunmayı değil ülkemizin farklı bölgelerinde ve eğitim kurumlarında da bulunmayı öneririm. Farklı bakış açılarına sahip olmak, yaşanılan sorunlarda yalnız olmadığını görmek önemli kazanımlar katacaktır.

Bizzat hayatın içinde olmak, çoğu insanın hayatına dokunmak gibi stresli bir sürece ek olarak, hasta yoğunluğu, özlük haklarındaki problemler, malpraktis davaları ve hekime şiddet gibi nedenlerle boğuşmak zorunda kalan genç arkadaşlarımıza verebileceğiniz ufak tüyolar var mıdır?

Geçen 25 yıl içerisinde ülkemizde acil sağlık hizmetlerinde yaşanılan gelişmeleri görmüş birisi olarak geleceğe umutla bakmalarını öneririm. Saf ve edilgen bir umutlu olma halinden bahsetmiyorum.

Mücadeleci, istekli, sorgulayan, eleştiren ve yetinmeyen bir umutlu olma hâlini kastediyorum.

Mücadele etmediğiniz hiçbir şeyi elde edemezsiniz.

Önümüze altın tepside bir şey sunulmadı ve bundan sonra da sunulmayacak. Ama doğru bildiğimiz yönde, akılcı ve bilimsel bir yaklaşım içerisinde başarılı olacağımıza inancım tamdır. Bu inancın önemli olduğunu düşünüyorum. Bir diğeri ise ekip arkadaşlarına sahip olmaktır. Sadece hekimler değil, büyük bir ekibiz, diğer sağlık çalışanları ile aynı amaca hizmet eden büyük bir organizma gibi davranmayı başarabilirsek tükenme sendromu ile daha az yüz yüze kalırız. Son olarak ve daha az önemli olmayarak aile hayatımızı veya sosyal hayatımızı ikinci planda bırakmamalıyız. Tüm başarılarımız, o gün iyi tedavi ettiğimiz bir hastayı sevdiğimiz birisi ile paylaştığımızda daha da güzelleşir.

Röportaj: Ebru Ünal Akoğlu. Ortaokul ve lise öğrenimini Kadıköy Anadolu Lisesi’nde tamamladıktan sonra en büyük ideali olan Tıp eğitimini almak üzere Trakya Üniversitesi’nin yolunu tutmuştur. Büyük heyecan ile başladığı Acil tıp ihtisasını Marmara Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Şu anda Fatih Sultan Mehmet Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde aynı heyecan ile çalışmaktadır. Türkiye Acil Tıp Derneği Sağlıklı Yaşam Çalışma Grubu (TATDHAYAT) başkanıdır. “Carpe diem” felsefesine inanmaktadır. En büyük tutkusu yeni yerler keşfetmektir.

Paylaş Paylaş