İnsan merak etmediği güne başlamak istemez. Yeni keşifler yapacağı bir güne ise merakla uyanır.
Acil tıpçı olmak; düzensiz yaşamak, akşam sağlıksız beslenmek, güneş doğarken uyuyup, güneş battığında uyanmak olmamalıydı.
Doğa da her gün güneş doğudan doğup, batıdan batsa da hiçbir gün aynı değildir aslında. Bu yüzden bir doğa severin toprakla buluşmak için yapmayacağı fedakârlık yok sanırım diyerek başlamak istiyorum sözlerime. Sabah nöbete gitmek haricinde beni yatağımdan erken kaldırabilecek tek aktivitenin, doğaya çadırımı kurmak için yola çıkmak olduğunu yıllar önce fark ettiğimden beri, her fırsatta toprağa koşuyorum.
Yine böyle bir sabaha uyandım bir cuma günü saat 5’te. Bir gün önceden hazırladığım çadırım, kıyafetlerim, şarj ettiğim fenerim, matım, uyku tulumum, yiyeceklerim ve sandalyemle birlikte yola çıktım. Daha önce onlarca kamp deneyimim olmasına rağmen ekim sonunda ilk defa gece yayla da kalacaktım. Biraz uykusuz, biraz yorgun, 20 kişilik kamp ekibini götürecek araca bindim. Yol boyu biraz uyudum, biraz müzik dinledim. Alışveriş için durduğumuzda herkes birbirine bakıyordu, acaba ne alsak diye? Bozulma ihtimali yüksek olanları bu gece yeriz, diğerlerini sonraya saklarız diye düşünerek alışverişimizi tamamladık. İlk durağımız efsanelere konu olmuş Efteni Gölü’ydü. Bizans Prensesi Eftalya’nın ellerinde ve yüzünde çıkan yaralara şifa olduğu söylenen göl, daha sonra Eftalya’nın sevgilisiyle görüşmek için bindiği kayığın batmasıyla prensesin ölümüne neden olmuştur. Kısacası ‘Önce şifa, sonra mezar olan’ bu gölün eşsiz havasını içimize çekip; oradan Güzeldere Şelalesine doğru yola çıktık. Gelin duvağı gibi narin süzülen şelaleye ulaşmak için 320 basamaklı zahmetli bir yoldan geçip manzaranın güzelliğine ortak olduk. Akşam olmadan bir an önce yaylamıza ulaşmalıydık, kampçılar bilir. En uygun kamp yerini bulmak için güneşi batırmamak gerekir.
Pürenli Yaylasına vardığımızda ufak bir sürpriz bizi bekliyordu. O da bağımlısı olduğumuz telefon erişiminin olmamasıydı. Bu ilerleyen saatlerde avantaj mı oldu, dezavantaj mı görecektik.
Çadırlarımızı birbirine yakın kurmaya karar verdik ve birbirimize yardım ederek, güzel obamızı belirledik. Ekip yavaş yavaş açılmaya başlamıştı. Hızlıca yanımızda getirdiğimiz hazır yiyeceklerimizi atıştırdık. Henüz ateş yakmaya fırsatımız olmamıştı. Sucuklarımız, etlerimiz akşam yemek için bizi bekliyordu.
Hava biraz serin fakat güzeldi. Düzce henüz soğumamıştı. Fakat Pürenli Yaylası’nın gece soğuğundan birçoğumuz habersizdik. Etrafı keşfetmeye çıktık. Arkası ormanlık olan, dümdüz ve yemyeşil bir arazide, gece yiyeceğimiz etlerin, edeceğimiz sohbetlerin ve birlikte dinleyeceğimiz müziklerin planını yapıyorduk. Sabah üzerimize yağacak çiğden habersizdik.
Önce odun topladık, büyük bir ateş yakmak için tüm hazırlıkları yaptık. Ateş etrafında edilen sohbetlerin tadını, başka yerde alamam. Şehrin ışıklarından unuttuğumuz gökyüzü hemen üstümüzdeydi. Keyfimize diyecek yoktu. Fakat ayaz yavaş yavaş çökmeye başlamıştı. Daha önce hiçbir kampta üşümemiş olan ben, bu gecenin zor geçeceğini anlamıştım. Soğuğu tahmin edememiştik. Uyku tulumlarımız Pürenli’nin -7 derecesine kesinlikle uygun değildi.
Daha birkaç saat önce tanıştığım Meltem ve Halime’yle birlikte benim çadırda yatmaya karar verdik. Eşyalarımı onların çadırına koydum, 3 kış acemisi, aynı çadırda kaldık, fakat bu ısınmamıza yetmedi.
Sabah gün ışığı çadıra vurmaya başladığında yeni uyuyabilmiştik ve bu sebeple gün içinde yapılacak mini yürüyüşe katılamadık. Sabah sımsıcak bir güne uyandık. Doğa insanı acıktırır. Hemen kahvaltı yaptık ve yürüyüş ekibinden geriye kalanlar olarak kendimiz etrafı gezmeye karar verdik.
Aramıza profesyonel fotoğrafçılık yapan Ersin’de katıldı. Hem fotoğraf çektik hem internet çeken yerleri keşfettik, hem de Pürenli’nin güzel doğası eşliğinde yürüyüş yapmış olduk.
Obamızda telefonun çekmemesi ekibin birbiriyle sohbetinin derinleşmesine sebep oldu. Dezavantaj olarak gördüğümüz bu olay aslında unutulmaz arkadaşlıklar edinmemize neden olmuştu.
Gece olduğunda çakal ve domuz seslerini duysak da, ilk defa kampa katılan arkadaşlarımızı korkutmamak adına bu bilgiyi paylaşmayı dönüş yoluna sakladık.
Doğaseverlerin birbirleriyle iletişimleri doğal, stresten uzak, günlük yaşamın telaşından süzülmüş oluyor. Çünkü her kamp insanın kendini yeniden keşfidir.
Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Şubat 2023 tarihli 13. sayısında yayımlanmıştır.