Kendime bir rutin oluşturdum. Hastaneden çıkmadan temiz kıyafetler giyip bulaş oluşturabilecek yüzük, kol saati gibi aksesuarları kullanmıyor eve gelir gelmez eşyalarımı yıkıyor duş alıyor çanta ve ayakkabılarımı açık alanda bekletip eve öyle alıyordum. Mart sonu hafif kuru öksürüğüm başladı ama kendime konduramadım. Biraz halsizliğim ve koku alamama sorunum da vardı. Ama sonuçta benim kronik sinüzitim vardı kesin onunla ilişkiliydi. Tabii ki kaçınılmaz olarak sürüntü örneği verdim. Bir nöbet ertesi İl Sağlık Müdürlüğü’nden telefon geldi, testimin pozitif olduğu izolasyon kurallarına uymam gerektiği söylendi. Ben şanslı olanlardandım. Hafif şikayetler ile sadece iki gün süren ateş ve kas ağrılarıyla atlattım. Ama hasta olduğum andan itibaren bütün arkadaşlarımın ve eşimin sonuçlarını korkuyla bekledim. Tamam, ben iyiydim. Ama ya birine bulaştırıp ağır geçirmesine sebep olursam korkusu daha kötüydü. Bir de Selçuk abi vardı. Ah Selçuk abi hastanemizin dünya tatlısı kibar insanı Göğüs Cerrahı abimiz yoğun bakımdaydı ve kendisine canlandırma girişimleri yapıldığı haberi alıp evde saatlerce ağladığımı hatırlıyorum. Sonra Çağla abla, minnoş Göğüs Hastalıkları uzmanımız ablamız hastanede yatıyordu. Tüm bu süreç boyunca korktuğum hiçbir şey olmadı; eşim negatifti, arkadaşlarım negatifti, Selçuk abi toparlıyordu, Çağla abla taburcu olmuştu. Virüsüm sadece bana kadardı şükür. Sonrası evde yoga yapmaya çalışarak geçti. Hayatında spor, meditasyon yapmamış olan ben; o iki hafta dünyanın en sportmen insanıymışçasına spor yaparak geçirdim. Bir de sürekli arkadaşlarımdan haber bekleyerek.
İki haftanın sonunda işe geri döndüğümde değişen acilime geldim. Yeşil alana beş yıllık bel ağrıları gelmiyordu. Kırmızı alanda sürekli resüsitasyon yapıyorduk; çünkü göğüs ağrısı olan nefes darlığı olan hastalar hastaneye gelmektense son raddeye kadar evde bekliyordu. Eğitimlerimiz artık video konferansla yapılıyor, sevdiğimiz nöbet devirlerinde sarıldığımız arkadaşlarımızla birbirimize dokunmuyorduk. Gerçekten bu süreç çok değişik, çok zorlayıcı, çok eğitici ve bir o kadar da ilginç geliyordu. Ve umuyorum ki artık geçti. Ve galiba artık hiçbirimiz eskiden olduğumuz insanlar değiliz.
Bir başka asistan arkadaşımız Ege Acil’den Dr. Büşra Sapmaz yaşanan süreci şöyle anlatıyor…
Wuhan’da nedeni bilinmeyen pnömoni olgularının, COVID-19 nedeniyle artık aramızda olmayan Dr. Li Wenliang tarafından bildirilmesi ile Aralık 2019 sonunda başlayan süreç, 11 Mart 2020’de hastalığın Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmesi ve ülkemizde ilk vakanın tanı alması ile bizler için de hummalı bir süreci başlattı. Acil Servislerde her yıl solunum yolu enfeksiyonu etkenlerine bağlı yaşadığımız kış yoğunluğunu yeni atlatıyorduk ve henüz deneyimimizin olmayan bu hastalıkla ilgili Avrupa ve Çin’de yaşananlar hepimizi tedirgin etmeye yetmişti. Önce çalıştığım Acil Servis’te temiz ve olası enfekte hastaları karşılayacağımız alanlar ayrıldı. Kurum içi algoritmalar belirlendi, çalışma saatleri düzenlendi. Kişisel Koruyucu Ekipman sorunu olmayan şanslı bir ekipte çalışıyordum, hatta olası enfekte hastalar için bakım alanlarımız negatif basınçlıydı. Alanlarımız yeni monitörler ve ventilatörlerle desteklendi. Güvenli entübasyon için kabinlerimiz yapıldı, var olan video laringoskopumuz haricinde yenileri alındı. Her gün Sağlık Bakanlığı algoritmalarını, vaka sayılarını, hastanemiz özelinde vakaları, yayınlanan makaleleri takip eder olduk, gecemiz gündüzümüz SARS-CoV-2 olmuştu. Hastalanan sağlık personellerinin haberleri, ekibimiz içinde birimize bir şey olacağı kaygısını körüklüyordu sürekli. Kimilerimiz ailesine hastalığı taşımamak için birbiriyle ev arkadaşı oldu, kimimiz fakültemizin öğrenci yurduna taşındı. Acil Servis ekiplerinin doğasında olan aile hissiyatı bu zor günlerle daha da perçinlendi kanımca. COVID-19 için güncel bilgileri TATD ve çalışma grupları sayesinde sürekli takip ettik. Acil Servis’te yeri geldiğinde afet tadında geçirdiğimiz çok gün yaşamışızdır ancak asistan gözüyle bakınca bu pandemi döneminin uzmanlık günlerim için çok farklı bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Şimdiye kadar ekibimizden kimseye bir şey olmaması halen daha en büyük motivasyonum… Umarım “Ne günlerdi…” diyerek bu günleri hatırlayacağımız zamanlar yakındır. Bütün Tıp ve Acil Tıp camiasını saygıyla selamlıyorum. İyi ki varsınız. Sonuçta gerek sosyal hayatımızda gerekse acil servis başvurularında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ama geleceğin Acil Tıp Uzmanları olarak sağlık sistemimizde her durumda her olayda ve her ortamda aldığımız eğitimler ve gösterdiğimiz birliktelik sayesinde en ön safhada daima hazırız.