COVID-19 ve Asistanlık


Yazar: Zafer BEŞER

29.10.1983 Adana doğumluyum. Evli ve ikiz kız babasıyım. Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 2008 yılında mezun olduktan sonra zorunlu hizmetimi Ordu’da yerine getirdim. Sonrasında Ankara Altındağ Toplum Sağlığı Merkezinde idari ve tıbbı hizmetlerde görev aldım. TUS sonucu kazandığım Acil Tıp Uzmanlık eğitimim için 2016 yılında Ankara Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalında çalışmaya başladım. Acil tıbbı ve hayatı kolaylaştıran teknolojik ve pratik uygulamalar ilgi alanım.

Aralık 2019’da Wuhan’da çalışan hekimlerin fark ettiği, standart tedaviye yanıtsız ve süreçte yoğun bakım ihtiyacı gerektirebilen pnömoni vakalarındaki gariplikleri dile getirmelerinin ardından; tüm Dünya’nın yaşam şeklini değiştiren, sağlık sistemlerini sorgulatan, yıllar sonra Dünya Sağlık Örgütü’nün pandemi ilanına neden olan Coronavirüs ya da COVİD-19 salgını, Ocak 2020’de Çin, Şubat ayında Avrupa ve Mart ayında ülkemizde görülen ilk vakayla gündemimizdeki yerini aldı.

İtalya, İspanya ve Fransa’da sağlık sistemlerinin çökmesine neden olan Covid-19 ile ilgili ülkemizin mücadelesi, Mart ayından önce Sağlık Bakanlığı’mızın bünyesinde kurulan “Bilim Kurulu” ile başlamıştı. Bilim Kurulu’nun tavsiyeleri ile ülkemizde tanı koyma sürecinde alınabilecek önlemler planlanmaktayken; 11 Mart’ta ilk vakanın tespitiyle Covid-19 salgını bambaşka bir boyut kazandı. Avrupa’da günlük tanısı konan vaka sayısından ziyade Covid-19 nedenli ölüm sayıları kısa sürede tedirginlik, korku ve panik havasının oluşmasına neden oldu.

Tüm bu tedirginliğin, korkunun ve panik havasının tam ortasında yer alan Acil Tıp Asistanları olarak aklımıza neler geldi? Neler hissettik? Acaba Covid-19’lu hasta muayene ettim mi? Acaba ben olmadım ama sevdiklerime Covid-19 taşıdım mı? Ya da bugünden sonra neler yapmalıyım?

Acil Tıp Klinikleri olarak çok sayıda hasta başvurularına, kaotik ortamlarda çalışmaya alışık olmamız; sonu belli olmayan bu sürece diğer branşlara göre alınan önlemlerle en hızlı şekilde adapte olmamızı sağladı. Kişisel Koruyucu Ekipman kullanımı, kritik hasta yaklaşımı, hastane öncesi ve sonrası yapılması gerekenler, Covid-19 ile ilgili en güncel bilgilerin konuşulduğu TATD görsel ve sosyal medya yayınları sayesinde salgınla mücadelede Acil Tıp Asistanları olarak daha donanımlı olmamızı ve emin çalışmamızı sağladı.

Yıllar sonra Covid-19 salgın dönemindeki Acil Tıp Asistanlık sürecimizde bahsi geçecek olmazsa olmazlar neler … Değişen çalışma şeklimiz, ortamlarımız, ailelerimizden ayrı kalmalarımız, eğitimlerimizin, tez ve hatta uzmanlık sınavlarımızın sanal ortama taşınması, diğer kliniklerin değişen ve değişmeyen konsültasyon cevapları, yaşanan sağlıkta şiddet olayları …

Aslından burada sözü Acil Tıp Asistanlarına bırakmak isterim….

Merhabalar, ben Bakırköy Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Kliniği’den Dr. Müge Arslan.

Sürecin en başında ocak ayının ilk günlerinde, arkadaşlarımın gösterdiği Çin’de çekilmiş bir anda bayılan fenalaşan hastaların videolarına inanmayarak başladı benim pandemi sürecim aslında. Sonra bir anda çalıştığım klinikte fark ettiğimiz ama konduramadığımız ölen, yoğun bakıma giden hastalarla devam etti. Geçen arkadaşlarımın hatırlattığı o dönemlerde söylediğim bir cümle var mesela: “Griple gelen genç hastalara dikkat edin. Klinikleri çok hızlı kötüleşebiliyor bu ara.” Gerçekten öyleydi. Türkiye’de vakalar açıklandıktan sonra bir panik havası ve sonra başlayan belirsizlik durumu çok depresif ve korkutucuydu. Bugün ekipman bulduk yarın bulabilecek miydik? Ya içimizden biri hastalanırsa ya birimiz yoğum bakıma yatar ve ölürse? Arkadaşlarıma bir mesaj atmıştım o dönem: ‘’Gençler her gün fotoğraf çekilelim mi? Bu sürecin sonunda kim ölür kim kalır belli olmaz.’’ Müşahade odamızda yatış bekleyen bir sürü Covid-19 şüpheli hasta ve pandemi polikliniklerimizde metrelerce kuyruk vardı. Tüm bunların yanı sıra Nisan ayında planladığımız düğünümüz, mart ayında da nikahımız vardı.  Nikahımız için annemlere ve nişanlımın ailesine “Gelmeyin lütfen kendinizi riske atmayın” derken bir anda şehirlerarası ulaşım durduruldu. Nikah günümüze kadar nikah ertelenecek mi diye düşünerek haberleri izledik. Nikah günü ise “Sadece iki şahide izin var, yakınlarınız gelse de kapıda bekleyecekler” dendi. Aynı dedikleri gibi oldu iki şahidimiz ve biz ve gelen 4-5 yakınımız uzak bir yerden nikahı izlediler. Nikahın ertesi günü ben ve eşim görev yerlerimize ve nöbetlerimize geri döndük.

Kendime bir rutin oluşturdum. Hastaneden çıkmadan temiz kıyafetler giyip bulaş oluşturabilecek yüzük, kol saati gibi aksesuarları kullanmıyor eve gelir gelmez eşyalarımı yıkıyor duş alıyor çanta ve ayakkabılarımı açık alanda bekletip eve öyle alıyordum. Mart sonu hafif kuru öksürüğüm başladı ama kendime konduramadım. Biraz halsizliğim ve koku alamama sorunum da vardı. Ama sonuçta benim kronik sinüzitim vardı kesin onunla ilişkiliydi. Tabii ki kaçınılmaz olarak sürüntü örneği verdim. Bir nöbet ertesi İl Sağlık Müdürlüğü’nden telefon geldi, testimin pozitif olduğu izolasyon kurallarına uymam gerektiği söylendi. Ben şanslı olanlardandım. Hafif şikayetler ile sadece iki gün süren ateş ve kas ağrılarıyla atlattım. Ama hasta olduğum andan itibaren bütün arkadaşlarımın ve eşimin sonuçlarını korkuyla bekledim. Tamam, ben iyiydim. Ama ya birine bulaştırıp ağır geçirmesine sebep olursam korkusu daha kötüydü. Bir de Selçuk abi vardı. Ah Selçuk abi hastanemizin dünya tatlısı kibar insanı Göğüs Cerrahı abimiz yoğun bakımdaydı ve kendisine canlandırma girişimleri yapıldığı haberi alıp evde saatlerce ağladığımı hatırlıyorum. Sonra Çağla abla, minnoş Göğüs Hastalıkları uzmanımız ablamız hastanede yatıyordu. Tüm bu süreç boyunca korktuğum hiçbir şey olmadı; eşim negatifti, arkadaşlarım negatifti, Selçuk abi toparlıyordu, Çağla abla taburcu olmuştu. Virüsüm sadece bana kadardı şükür. Sonrası evde yoga yapmaya çalışarak geçti. Hayatında spor, meditasyon yapmamış olan ben; o iki hafta dünyanın en sportmen insanıymışçasına spor yaparak geçirdim. Bir de sürekli arkadaşlarımdan haber bekleyerek.

İki haftanın sonunda işe geri döndüğümde değişen acilime geldim. Yeşil alana beş yıllık bel ağrıları gelmiyordu. Kırmızı alanda sürekli resüsitasyon yapıyorduk; çünkü göğüs ağrısı olan nefes darlığı olan hastalar hastaneye gelmektense son raddeye kadar evde bekliyordu. Eğitimlerimiz artık video konferansla yapılıyor, sevdiğimiz nöbet devirlerinde sarıldığımız arkadaşlarımızla birbirimize dokunmuyorduk. Gerçekten bu süreç çok değişik, çok zorlayıcı, çok eğitici ve bir o kadar da ilginç geliyordu. Ve umuyorum ki artık geçti. Ve galiba artık hiçbirimiz eskiden olduğumuz insanlar değiliz.

Bir başka asistan arkadaşımız Ege Acil’den Dr. Büşra Sapmaz yaşanan süreci şöyle anlatıyor…

Wuhan’da nedeni bilinmeyen pnömoni olgularının, COVID-19 nedeniyle artık aramızda olmayan Dr. Li Wenliang tarafından bildirilmesi ile Aralık 2019 sonunda başlayan süreç, 11 Mart 2020’de hastalığın Dünya Sağlık Örgütü tarafından pandemi ilan edilmesi ve ülkemizde ilk vakanın tanı alması ile bizler için de hummalı bir süreci başlattı. Acil Servislerde her yıl solunum yolu enfeksiyonu etkenlerine bağlı yaşadığımız kış yoğunluğunu yeni atlatıyorduk ve henüz deneyimimizin olmayan bu hastalıkla ilgili Avrupa ve Çin’de yaşananlar hepimizi tedirgin etmeye yetmişti. Önce çalıştığım Acil Servis’te temiz ve olası enfekte hastaları karşılayacağımız alanlar ayrıldı. Kurum içi algoritmalar belirlendi, çalışma saatleri düzenlendi. Kişisel Koruyucu Ekipman sorunu olmayan şanslı bir ekipte çalışıyordum, hatta olası enfekte hastalar için bakım alanlarımız negatif basınçlıydı. Alanlarımız yeni monitörler ve ventilatörlerle desteklendi. Güvenli entübasyon için kabinlerimiz yapıldı, var olan video laringoskopumuz haricinde yenileri alındı. Her gün Sağlık Bakanlığı algoritmalarını, vaka sayılarını, hastanemiz özelinde vakaları, yayınlanan makaleleri takip eder olduk, gecemiz gündüzümüz SARS-CoV-2 olmuştu. Hastalanan sağlık personellerinin haberleri, ekibimiz içinde birimize bir şey olacağı kaygısını körüklüyordu sürekli. Kimilerimiz ailesine hastalığı taşımamak için birbiriyle ev arkadaşı oldu, kimimiz fakültemizin öğrenci yurduna taşındı. Acil Servis ekiplerinin doğasında olan aile hissiyatı bu zor günlerle daha da perçinlendi kanımca. COVID-19 için güncel bilgileri TATD ve çalışma grupları sayesinde sürekli takip ettik. Acil Servis’te yeri geldiğinde afet tadında geçirdiğimiz çok gün yaşamışızdır ancak asistan gözüyle bakınca bu pandemi döneminin uzmanlık günlerim için çok farklı bir deneyim olduğunu düşünüyorum. Şimdiye kadar ekibimizden kimseye bir şey olmaması halen daha en büyük motivasyonum… Umarım “Ne günlerdi…” diyerek bu günleri hatırlayacağımız zamanlar yakındır. Bütün Tıp ve Acil Tıp camiasını saygıyla selamlıyorum. İyi ki varsınız. Sonuçta gerek sosyal hayatımızda gerekse acil servis başvurularında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Ama geleceğin Acil Tıp Uzmanları olarak sağlık sistemimizde her durumda her olayda ve her ortamda aldığımız eğitimler ve gösterdiğimiz birliktelik sayesinde en ön safhada daima hazırız.

Galeri


Paylaş Paylaş