TÜBİM’in uyuşturucu bağımlılığını düzenli olarak izlediği ve yayınladığı bu veriler aynı zamanda üyesi olduğumuz Avrupa (EU) Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi (The European Monitoring Centre for Drugs and Drug Addiction-EMCDDA)’ne aktarılmaktadır. Dünyada uyuşturucu bağımlılığını mercek altına alan,  düzenli ve güncel raporlar yayınlayan başka kuruluşlar da vardır  (Wold Drug Report-WDR, International Narcotics Control Board Report-INCB gibi).

Biz en yakınımızdan başlayarak EU’daki uyuşturucu durumunu ele alalım. EMCDDA 1993’te kurulmuş ve merkezi Lizbon (Portekiz)’de olan, toplum sağlığı kaygılarıyla Avrupa’daki uyuşturucu madde durumunu birçok yönden değerlendirmeyi görev edinmiş bir kuruluştur. EMCDDA, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ve diğer üye devletlerin katılımlarıyla birlikte Avrupa’da uyuşturucu sorunlarıyla ilgili kanıtlar sunulmasını ve fiili bir genel bakış kazanılmasını sağlamak için çalışmalar yürütmektedir. Ayrıca sahada çalışan profesyonellerin ve uygulayıcıların en iyi uygulamaları ve yeni araştırma alanlarını belirlemeye yardımcı olmaktadır. En yeni sentetik uyuşturucu maddelerin varlığını saptamak ve erken uyarı oluşturmak yine görevleri arasındadır. EMCDDA’nın önem verdiği raporlamalar arasında üye ülkelerin acil servis verileri de vardır. Çünkü, yeni üretilen ve trendi gittikçe artan sentetik uyuşturucuların akut etkilerini gözlemlemek ve komplikasyonlarını saptamak, acil servislerdeki profesyonellerin iş birliği sayesinde daha hızlı ve uyarıcı niteliktedir.

EMCDDA’ya veri rapor eden ülkeler arasında 28 AB ülkesi, Norveç ve Türkiye bulunmaktadır. EU uyuşturucu izleme merkezi için sınırlı veri sağlayan üye bazı ülkeler de mevcuttur (Fas, İsrail, Arnavutluk gibi). Bu veriler 2000 yılından beri düzenli olarak EMCDDA’nın resmi sitesinde serbest erişime açık olarak yayınlanmaktadır.

EMCDDA’nın son haberine (Eylül 2018) göre, halk sağlığı açısından tehlike oluşturduğu düşünülen ve EU erken uyarı sistemi tarafından (EWS) kontrol altına alınması için üç aşamalı yasal prosedür başlatılan iki sentetik uyuşturucu saptanmıştır: siklofosfofentanil ve metoksiasetilfentanil. Bu sentetik ürünlerin kimyasal kaynağı, anestezi ve ağrı giderici ilaç uygulamalarında kullanılan fentanyl uyuşturucu nitelikli maddedir. Opioid ağrı gidericiler (morfin, meperidin, oksikodon) gibi en akut ve tehlikeli etkisi solunum depresyonudur (apne, solunum durması ve ölüm). Naloxan, opioidlerdeki gibi antidot (geri dönüştürücü) ajan olarak etkilidir.

Siklopropilfentanil ilk olarak Haziran 2017’de altı AB ülkesi ve Norveç’te ortaya çıkmış ve risk değerlendirmesine alınmış olup, şüpheli madde ölümleri içinde 78 olguda (İsveç ve İngiltere’de) varlığı doğrulanmıştır. Metoksiasetilfentanil ise Kasım 2016’dan beri 11 AB ülkesinde ve Norveç’te tespit edilmiştir. Risk değerlendirmesi sırasında, Belçika, Çek Cumhuriyeti, İsveç ve İngiltere’de metoksiasetilfentanil maddesi doğrulanmış 13 ölüm bildirilmiştir.

Her iki sentetik uyuşturucu sanal ortamlarda satılmakta olup, genelde toz halinde veya kullanıma hazır burun spreyi formları mevcuttur. Bu formlarda sunulan fentanil sayesinde, daha sosyal ortamlarda kolayca tüketilme potansiyelinin arttırılması amaçlanmıştır. Bu da kullanımının daha yaygın olması anlamına gelmektedir. Siklopropilfentanil tablet formu ise sahte benzodiazepinler ve opioid ağrı kesiciler içinde tespit edilmiştir. Bu durum, şüphelenmeyen kullanıcılarda zehirlenme riskini artmaktadır.

Tıpta ve veterinerlikteyasal olarak az sayıda fentanil (örneğin fentanil, alfentanil, sufentanil ve remifentanil) meşru olarak kullanılmaktadır. Ancak fentanillerinuzun bir süredir yasa dışı kullanımlarısöz konusudur; eroin ve diğer kontrol edilen opioidlerin yerine, içerik olarak değiştirilerek. Geçtiğimiz birkaç yılda, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Avrupa’da fentanillerin kullanımında büyük bir artış olduğu bildirilmektedir. EMCDDA  32 çeşit yeni fentanyl türevi uyuşturucu maddeyi EWS‘de izlenmektedir. Bunların hepsi 2012 yılından beri AB uyuşturucu pazarında tespit edilmiştir. 2017’de risk değerlendirmesine sokulan 9 maddeden 5’i sentetik opioidler (akrilloilfentanil, furanilfentanil, 4-floroizobutirilfentanil (4F-iBF), tetrahidrofuranilfentanil (THF-F) ve karfentanil) ile ilişkilidir. Beş maddenin hepsi şu anda, Birleşmiş Milletler’in 1961’deki Tek Narkotik Uyuşturucular Sözleşmesi kapsamında uluslararası olarak kontrol edilmektedir.

Sonuç olarak sentetik uyuşturucu üretimindeülkemizde bahsi geçmeyen yeni bir trend söz konusudur. Fentanilin uyuşturucu trafiğinde ağırlığını artırarak toplum sağlığını tehtid ettiği bildirilmekte ve yasal kontrol altında olması önerilmektedir. Türkiye’de ise ulusal raporlarda captagon (metamfetamin) kullanımı artan bir trend olarak raporlanmaktadır. Biz acil tıp uzmanı ve asistanları, dünyadaki ve komşusu olduğumuz ülkelerdeki uyuşturucu trafiğinin yarattığı riskleri EMCDDA, WDR veya TÜBİM gibi merkez veya yayınlarından takip etmeli ve acil servis pratiğimizdeki şüpheli olgu ve ölümleri değerlendirmede bu verilerden yararlanmalıyız.

Kaynaklar

1. www.emcdda.europa.eu/news/2018/6/council-implementing-decision-to-control-cyclopropylfentanyl-and-methoxyacetylfentanyl_en

2. www.emcdda.europa.eu/activities/action-on-new-drugs

3. www.narkotik.pol.tr/TUBIM/Documents/2018%20TURKIYE%20UYUSTURUCU%20RAPORU.pdf

0 comment
0 FacebookTwitterPinterestEmail

Değerli arkadaşlar,

TATD Toksikoloji Çalışma grubu olarak 4- 5 Ekim tarihlerinde Trabzon’ da iki günlük bir kurs eğitimi düzenledik. Başarılı bir organizasyon sonucunda hem güzel bir eğitim  ortamı bulduk hem de Karadeniz bölgesindeki arkadaşlarımız ile birlikte olmak şansımız oldu. Bize mükemmel ev sahipliği yapan Uzm. Öğr. Dr. Şenol Ardıç ile Prof. Dr. Süleyman Türedi hocalarımıza çok teşekkür ederiz.

Prof. Dr. Arzu Denizbaşı

TATD Toksikoloji Kursu Fotoğrafları, 4-5 Ekim 2018 Trabzon

0 comment
0 FacebookTwitterPinterestEmail

O zaman belki de hepimiz için önemli olan bilgi en çok hangi maddelerin kullanımda olduğunu bilmek olmalı. Bugün sizlere sunacağımız 2017’ de yayınlanan Türkiye Uyuşturucu Raporu “Türkiye Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi” tarafından hazırlanmış olan ve 2016 yılı verilerine göre tamamlanmış en son dağılımı göstermektedir (rapora ulaşmak için tıklayınız). Bu rapordaki rakamlar hastaneye uyuşturucu madde kullanımı, bağımlılık veya madde alımına bağlı ortaya çıkan medikal sorunlar ile başvuran tüm hastaların dağılımı değildir. Ancak ele geçirilen maddelerin dağılımı ve miktarı açısından çok önemli bir kaynak sağladığını düşündüğüm bir rapordur. Raporun sonlarında ayrıca uyuşturucu trafiği ile ilgili aydınlatıcı bir kısım da eklenmiş. Son yıllardaki dağılımlarda olan değişiklikler; örneğin, Eroin kullanımı ile ilgili vakalarda yıllar içinde azalma olmasına karşın Captagon gibi yeni ajanları kullanan vakaların ne kadar arttığı da çarpıcı olarak paylaşılmış (Figür 1 ve 2).

Figür 1. Yıllara Göre Eroin Şüpheli Sayıları (Kaynak: TUBİM 2017)

Figür 2. Yıllara Göre Captagon Şüpheli Sayıları (Kaynak: TUBİM 2017)

Bu rakamlar şüpheli madde alımlarında tıbbi anlamda bizlere gerçekten yol gösterici olabilir. Raporda adı geçen ve Sağlık Bakanlığı tarafından Erişkin ve Çocuk- Ergen Ruh Sağlığı uzmanlarına ve Acil Tıp uzmanlarına verilen eğitimlerde Türkiye Acil Tıp Derneği olarak aktif olarak destek verdiğimizi de belirtmek isterim.

0 comment
0 FacebookTwitterPinterestEmail

Patofizyoloji:

B. anthracis, iki formda, vejetatif halde (konakçının içinde) ve toprakta veya dış ortamda kalıcılık için sporlar halinde bulunur. Toprakta, B. anthracis genellikle bu formda onlarca yıl yaşayabildiği endospor formunda bulunur. B. anthracis, hastalığın yayılması için aerosolize olabilen ve serpinti olarak yayılabilen sporları oluşturduğundan, bu bakterinin bir biyoterörizm maddesi olarak potansiyel kullanımının uzun süredir şüphelenilmiştir. Bununla birlikte, 2001’deki olaylar, biyo-terörizmin artık bir tehdit değil bir gerçeklik olduğunu doğruladı. Son derece patojenik yapısı ve spor oluşturma yeteneği sayesinde B. anthracis en önemli biyolojik savaş ajanlarından biri olarak kabul edilir.

B. anthracis, poli-γ-D-glutamik asit kapsülü ve tripartit toksininde iki büyük virülans faktörü vardır. Patojenik B. anthracis bakterileri, bakterileri makrofajlardan gizleyerek, konakçının bağışıklık sistemini taklit eden kapsül üretir.

Şarbonun üçlü toksini, birbirinden bağımsız olarak salgılanan üç protein, yani koruyucu antijen (PA), ölümcül faktör (LF) ve ödem faktörü (EF) içerir. Şarbon toksini, PA’nın bağlanma (B) domeni olarak etki ettiği ve LF ve EF’nin sırasıyla ikili toksin öldürücü toksini (LTx) ve ödem toksinini (ETx) oluşturmak için ayrı ayrı aktif (A) alan olarak etki ettiği bir ikili A-B toksinidir. Yutulması ya da deri lezyonları ile teması halinde, bakteriler çoğalır ve birkaç gün veya hafta içinde insan ya da hayvan konakçının ölümüne neden olur.

Enfeksiyon yolu itibariyle şarbonun 3 formu vardır; kutanöz(deri yoluyla), Gastrointestinal (sindirim) ve pulmoner (sporların solunmasıyla). Son zamanlarda Avrupa’da eroin kullanıcaları arasında farklı bir şarbon türü tanımlanmıştır (enjeksiyonel şarbon). Böcek ısırıklarına bağlı olarakta bildiren şarbon vakaları mevcuttur.

Sporlar giriş yerinde makrofajları enfekte eder, vejetatif hücrelere dönüşürler ve dokularda prolifere olurlar ve germinasyonun 3. saati içinde şarbon toksini üretmeye başlar.

Semptomlar:

Kutanöz şarbon enfeksiyonu ciltte enfeksiyon bölgesinde bir böcek ısırığına benzeyen küçük kaşıntılı bir papül ile başlar. Bir veya iki gün içinde, bu papülün merkezi çökük ve nekrotik bir hal alırken kenarları yükselir ve yuvarlaklaşan ağrısız bir ülsere dönüşür. Genellikle, bu lezyonlar deri üzerinde spor giriş alanında 2-5 gün arasında oluşur. Son olarak, 7-10 gün sonra, ödem ile çevrili siyah bir eskar oluşur ve bu şarbon tedavisi sonrası kalıcı yara bırakır. Enfekte bölgeyi drene eden bölgesel lenf nodlarında büyüme gözlenebilir. Kutanöz şarbon enfeksiyonu çoğunlukla ağrısızdır ve dermisle sınırlıdır. Bununla birlikte, bazı durumlarda kan dolaşımına karışarak bakteriyemiye neden olabilir.

Gastrointestinal (GI) şarbon, şarbon sporları (çoğu zaman kontamine et) ile kontamine olmuş gıdaları yiyerek oluşur. Yuttuktan sonra sporlar açılır ve vücudun herhangi bir yerinde lezyonlara neden olabilir. Lezyonlara dayanarak, GI şarbonu iki tiptir, abdominal ve orofaringealdır. Abdominal GI şarbonunda lezyonlar esas olarak ileum ve çekumda oluşur. Kuluçka dönemi genellikle 3-7 gündür. Abdominal GI şarbonunun belirtileri mide bulantısı, kanlı kusma, ishal, karın ağrısı, baş ağrısı, iştah kaybı ve masif asittir. İntestinal şarbonun bir başka varyantı, lezyonların esas olarak ağız boşluğunda oluşturulduğu ve kutanöz şarbon lezyonlarını andıran orofaringeal şarbondur. Semptomlar ödeme ve servikal lenfadenopatiye bağlı olarak boğaz ağrısı, yutmada güçlük ve şişliktir.

Pulmoner veya inhalasyonal şarbon, sporların akciğerlere inhlasyonu ile oluşur. Bu en şiddetli şarbon şeklidir. Alveolar makrofajlar sporları alır ve mediastende lenf düğümlerine ulaşır. Başlangıçta, soğuk algınlığı veya grip gibi semptomlarla başlar, sonrasında göğüste rahatsızlık hissi, nefes darlığı, bulantı ve son olarak da şiddetli solunum yetmezliğine doğru ilerler. Pulmoner şarbon, pnömoniye neden olmaz, ancak hemorajik mediastinit ve pulmoner ödem neden olur.

Tanı:

Deri şarbonu, lezyonun tipik görünümü ile kolayca tanınır. Kesin tanı,lezyondan yapılan preparatta gram pozitif kapsüllü basillerin görülmesi ve kültürde B.anthracis’in üretilmesi ile konur. Direkt preparat ve kültür için uygun materyel; erken şarbon lezyonlarında vezikül sıvısından alınır. Eski lezyonlarda ise eskar bir forseps ile kaldırılır, kapiller tüp ile materyel alınır.

İnhalasyon şarbonunda; balgam ve kan kültüründe B.anthracis’in
üretilmesi ile kesin tanı konur.

GI şarbonunda; orofaringeal lezyonlar varsa bu lezyonlarda gram pozitif, kapsüllü basillerin gösterilmesi, kültürde B.anthracis’in
üretilmesi kesin tanı konur. Abdominal şarbonda ise dışkı, kusmuk veya asit sıvısında
üretilmesi ile kesin tanı konur.

Serolojik olarak, PA ve LF karşı antikor titresindeki artışın ELISA
ile gösterilmesi tanıda yardımcı olur. İdeal olarak, iki-dört hafta
aralarla alınan iki veya daha fazla serum örneğinde antikor titre
artışının gösterilmesi gösterilmesi tanı koydurur. Eğer tek serum
örneği alınırsa, semptomlar başladıktan bir hafta veya daha sonra
alınması önerilir. Yeni bir yöntem olarak European Nanoparticle Immunoassay (ENIA), ELISA’dan 100 kat daha duyarlı bir şekilde PA’yı saptayabilmektedir.

Korunma ve Tedavi

B. anthracis sporları toprakta uzun süre canlılığını ve infektivitesini korur. Bu nedenle tarımsal alanda, şarbonun endemik bulunduğu bölgelerde korunmada en etkili yöntem hayvanların ve risk altında olan insanların aşılanmasıdır. Ayrıca hastalıktan ölen hayvanların etinin yenilmemesi ve çevreyi yeniden infekte etmemesi içinde, derin gömülmesinin sağlanması gerekir. Hayvanların immünizasyonunda attenüe spor aşısı kullanılmaktadır. Bazen infeksiyonlara yol açar, o nedenle bu aşı insanlarda kullanılmaz. İnsanlar için protektif antijenden hazırlanan aşı kullanılmaktadır.
Şarbon aşısı, yaşları 18 ila 65 arasında olan, aşağıdakiler gibi şarbon bakterisine maruz kalabilecek kişiler için önerilir:

· B. Anthracis ile çalışan belirli laboratuvar çalışanları

· Muhtemel olarak enfekte olan hayvanlar ile el teması olanlar

· Bazı askeri personel (Savunma Bakanlığı tarafından belirlenmiş)

Bu kişilere 3 doz aşı yapılmalıdır: ilk doz olası etkilenme riski tespit edildiğinde, kalan dozlar ilk dozdan 1ve 6 ay sonra. Altıncı aydaki dozdan sonra, kişi korunuyor kabul edilir ve şarbona maruz kalma riski olan bölgelerde çalışabilir. Bağışıklığın sürmesi için 12. ve 18. aylarda, daha sonra da yıllık olarak rapel dozları önerilir.

Planlanan zamanda bir doz kaçırıldıysa, aşı şemasının baştan başlanmasına gerek yoktur. En kısa sürede seriye kaldığı dozdan devam ediniz.

B. anthracis in vitro bi çok antimikrobiyallere duyarlıdır. Penisilinler hala ilk tercih edilecek antibiyotiktir. Penisilin allerjisi olanlarda, eritromisin, tetrasiklinler, kloramfenikol ve birinci kuşak sefalosporinler alternatif olarak seçilebilecek antibiyotiklerdir. İn vitro siprofloksasinin de etkili olduğu gösterilmiştir. Yalnız bu antibiyotik ile klinik çalışma yapılmamıştır. Siprofloksasin ülkemizde henüz rutin tedavide kullanılmamalıdır. Dünya literatüründe, penisiline dirençli ve beta laktamaz enzimi oluşturan beş suş bildirildi. İkinci ve üçüncü sefalosporinlere, in vitro yüksek oranda dirençlilik gösterilmiştir. Bu antibiyotikler de şarbon tedavisinde kullanılmamalıdır.  B. anthracis in vitro birçok antimikrobiyallere duyarlıdır. Penisilinler hala ilk tercih edilecek antibiyotiktir. Penisilin allerjisi olanlarda, eritromisin, tetrasiklinler, kloramfenikol ve birinci kuşak sefalosporinler alternatif olarak seçilebilecek antibiyotiklerdir. İn vitro siprofloksasinin de etkili olduğu gösterilmiştir. Yalnız bu antibiyotik ile klinik çalışma yapılmamıştır. Siprofloksasin ülkemizde henüz rutin tedavide kullanılmamalıdır. Dünya literatüründe, penisiline dirençli ve beta laktamaz enzimi oluşturan beş suş bildirildi. İkinci ve üçüncü sefalosporinlere, in vitro yüksek oranda dirençlilik gösterilmiştir. Bu antibiyotikler de şarbon tedavisinde kullanılmamalıdır Hayvanlar için hazırlanan canlı spor aşısının yanlışlıkla enjekte edilen kişilere ve kontamine et yiyen kişilerde profilaktik penisilin verilmelidir. Profilaktik amaçla beş-yedi gün penisilin verilmesi ve şahsın 10 gün gözlenmesi gerekir. B.anthracis sporlarını inhale ettiği bilinen kişilerde, doksisiklin 100 mg, günde iki defa veya siprofloksasin 250-750 mg, günde iki defa 60 gün süreyle verilmesi önerilmektedir. Eğer şahıs daha önce bağışık değil ise, ilk doz aşı da hemen yapılmalıdır ve sonra  kalan dozlar ise ilkinden 2 ve 4 hafta sonra olacak şekilde üç doza tamamlanmalıdır.

0 comment
0 FacebookTwitterPinterestEmail

Ekstrakorporeal Tedavi Yöntemleri

İlaçların uzaklaştırılmasında sıklıkla kullanılan ekstrakorporeal teknikler arasında aralıklı hemodiyaliz, devamlı RRT, ve hemoperfüzyon sayılabilir. Özellikle güçlü şekilde proteinlere bağlanan toksinler için kullanılan Moleküler Adsorban Resirkülasyon sistemi (MARS) hakkında bazı raporlar olsa da, gerek ulaşılabilirliği gerekse de teknik uygulanabilirliği ve yüksek maliyeti nedeniyle MARS’ın kullanımı sınırlıdır.

Şekil 1. Moleküler Adsorban Resirkülasyon sistemi (MARS)

Aralıklı Hemodiyaliz

Hemodiyaliz (HD) esnasında, toksinler ve diğer çözeltiler yüksek konsantrasyon gradyenine karşı diyalizata doğru yarı geçirgen bir zardan geçmek suretiyle temizlenirler. Tablo 1’deki özgün özelliklerine ek olarak, HD esnasında toksik bir maddenin temizlenmesi kan ve diyalizat akım hızlarına olduğu kadar membran yüzey alanı ve tipine de bağlıdır. HD standart olabileceği gibi yüksek etkinlikli veya yüksek akımlı da olabilir. En temel farklar zarın delik büyüklüğü, zarın tipi ve akan diyalizatın miktarıdır. Kan ve diyalizatın akım hızlarının arttırılması kan ve diyalizat arasındaki konsantrasyon gradyenini arttırabilir ve böylece difüzyon ve eliminasyon oranlarını optimize edebilir. Klirens ayrıca diyaliz cihazının etkinliği veya zar yüzey alanı arttırılarak da yükseltilebilir. Aralıklı HD kullanıldığında (>500 d ila 10,000 d arası toksinler için) daha geniş çözeltilerin uzaklaştırılması, diyaliz cihazının akımı arttırılarak veya daha sonra tartışılacağı üzere genellikle sürekli kullanımı tercih edilen hemofiltrasyon prosedürüne geçilerek de sağlanabilir.

Tablo 1. İlaçları ekstrakorporeal olarak uzaklaştırılmaları açısından optimal fizikokimyasal özellikleri

            HD’nin en önemli sakıncası tedavinin kesilmesinden sonra toksinin vücut kompartmanları arasında tekrar dağılmasından kaynaklanan rebound toksiste riskidir. HD seansını 4 saatin üzerine taşımak rebound’u bir miktar düzeltebilir ancak bu her zaman mümkün olmaz. Özellikle dağılım hacmi fazla olan maddeler için diyaliz seans frekansını uzatmak için veya başlangıç HD tedavisinden sonra devamlı tedaviye geçebilmek için alternative veya bileşik çözeltiler gerekir.

Aralıklı HD, kolay ulaşılabilir olması, toksin uzaklaştırmadaki hızı ve sık karşılaşılan zehirlenme ajanlarının düşük molekül ağırlığına sahip olması nedeniyle genellikle ilk tercih edilen ekstrakorporeal yöntem olmaktadır.

Devamlı Renal Replasman Tedavisi (DRRT)

Son iki dekattır Yoğun Bakım Ünitelerinde (YBÜ)akut böbrek hasarının tedavisinde DRRT uygulaması yaygınlaşmıştır. DRRT terimi her türlü devamlı hemofiltrasyon yöntemini tanımlamak için kullanılmaktadır. En sık kullanılan DRRT yöntemi, diyalizin konvektif transport ile gerçekleştiği, devamlı venövenöz hemofiltrasyon (DVVH)’dur. Devamlı venö-venöz hemodiafiltrasyon (DVVHDF) işleminde küçük çözeltilerin klirensini arttırmakiçin konvektif uzaklaştırma işlemi ile moleküllerin diffüz transportu birleştirilmiştir.

DRRT’nin en önemli avantajı hemodinamik olarak anstabil hastalarda uygulanabilir olmasıdır. Kolaylıkla kurulabilir ve YBÜ ekibince çalıştırılabilir ve böylece özel eğitimli diyaliz hemşire ve teknisyenlerine ihtiyaç duyulmaz. DRRT’de kullanılan zarlar standart HD zarlarına kıyasla tipik olarak daha geçirgendirler. Pek çok yüksek akımlı HD zarları 10000 Da’ya kadar olan moleküllerin temizlenmesine olanak sağlarlar. DRRT ise 20000-40000 Da’ya kadar büyük moleküllerin klirensine olanak sağladığından büyük ebattaki toksinlerin uzaklaştırılmasında tercih edilmelidirler. DRRT’nin bir diğer üstünlüğü de intravasküler boşluktan uzaklaştırılan toksinlerin prosedürün devamlı niteliği ve yavaş hızda klirens sağlaması nedeniyle rebound etki yapmalarını önlemesi ve böylece plazma ilaç düzeyinde daha az dramatik düşüşlere ve intrasellüler ve intravasküler alanlar arası toksinlerin daha yavaş yeniden dengelenmeye (reequilibration) olanak sağlamasıdır..

Her ne kadar DRRT uzun dönem çözelti klirensinde daha iyi sonuçlar verse de (birkaç gün içinde), toksin maruziyetini en aza indirmenin öncelikli olduğu zamanlarda aralıklı HD’nin sağladığı hızı sağlayamaz ve kısa dönemde daha etkisiz kalır. DRRT’nin diğer dezavantajları arasında hastayı kanama riskine sokabilen yoğun bir antikoagülan kullanımı gerektirmesi ve elektrolit bozukluklarına daha sık neden olmasıdır. Sonuçta muhtemelen ileri ekipman, eğitim ve personel maliyeti nedeniyle DRRT pek çok küçük hastanede bulunmamaktadır..

Tıp literatüründe zehirlenmelerin tedavisinde DRRT kullanımına dair bol miktarda olgu sunumu ve olgu serileri olsa da spesifik teknikler ve klinik sonuçlar çeşitlilik göstermektedir. Bu nedenle, yararına dair kesin sonuçlara ulaşmak mümkün değildir. Bazı hastalarda, özellikle hemodinamik olarak anstabil olanlar ve geleneksel HD için aday olmayan hastalarda, DRRT denenebilir. Şartlar el veriyorsa, ideal bir kombinasyon olarak toksin seviyesinin hızlıca düşürülmesi amacıyla başlangıçta HD kullanılır ve olası bir postdiyaliz rebound’u engellemk adına devamlı tedaviye geçilebilir. Zehirlenmelerin tedavisinde DRRT’nin rolünü daha iyi aydınlatmak için kontrollü çalışmalar faydalı olacaktır ancak bu çalışmaların yapılması son derece zordur.

Hemoperfüzyon

Hemoperfüzyon, antikoagüle edilmiş kanın aktif kömür veya reçine gibi adsorban bir materyal içeren kartuştan geçirilmesidir. Hemoperfüzyon ile uzaklaştırmak için toksik maddenin kartuş içindeki maddeye bağlanma affinitesinin olması ve dağılım hacminin az olması gerekmektedir (Tablo 1). Molekül ağırlıkları 100 ila 40000 Da arası olan suda ve yağda çözünebilen maddeler hemoperfüzyon ile iyi adsorbe olurlar.

Genellikle, yağda çözünen veya proteinlere yüksek oranda bağlanan kimyasalların uzaklaştırılması için HD yerine hemoperfüzyon tercih edilir. Ne var ki, hemoperfüzyonun HD’ye olan üstünlüğü yüksek akımlı diyaliz zarlarının ortaya çıkmasıyla azalmıştır. Bununla birlikte, hemoperfüzyona oranla HD konusunda daha uzmanlaşılmış ve ulaşılabilirlik artmıştır.

0 comment
0 FacebookTwitterPinterestEmail

Özellikle son 30 yılda bu sentetik kannabinoid türevi kullanımları tüm dünyada yaygınlaşmıştır. ABD’ de Acil servis başvurularına bakıldığı zamana toksik nedenler ile başvuruların %51 oranında kötüye kullanım olduğunu görmekteyiz. Bu grubun içinde hastaların %25’i aynı anda alkol de almış durumda başvurmaktadır. ABD’ de başvuruların %8’ inde intihar amaçlı toksin alımı mevcut. Kaz ile maruz kalma oranı ise %4 olarak bildirilmiş ve bunların çoğu da pediyatrik vakalar ve bu rakamlar Türkiye’ nin rakamlarına benziyor. Yurdumuzda ise iş kazaları ve KBRN maruziyeti serilere göre değişmekle beraber yaklaşık %2 oranında ancak bu rakam dünya ortalamasının üzerinde görünüyor. Tüm dünyada ve bizde en çok toksine maruz kalma yaşı medyan 18- 35 yaş grubu ve bu daha çok madde istismarının olduğu grup olarak tespit edilmiştir.

Tarama Testi Yöntemleri

Herhangi bir akut hastalık durumunda serum ve idrar örneklerinin alınarak genel bir tarama amaçlı laboratuara yönlendirilmesi hem hızlı tanı ve tedavi hem de ayırıcı tanı için önerilen yaklaşımlar. En çok rutinde kullanılan ise idrarda tarama testleri. Tipik olarak önerilen idrar alındıktan sonra en geç 4 saat içinde test yapılması ve idrarın en az 30 ml olması. İdrar ısısının 32.2°C –  37.7°C  ile pH  4.5- 8.5 arsında olması doğru analiz için gerekiyor. İdrar tarama testlerinin en çok madde istismarında faydalı olduğunu vurgulamak gerekir. Bu arada idrarın hastanın kendisinden alındığına ve dilüe olmadığına dikkat etmeliyiz.

Toksikoloji tarama testlerinde kullanılan yöntemler eskiden gaz kromatografi ve radyoimmunoassay gibi uzun süren yöntemler iken günümüzde enzyme-linked sorbent immunoassay (ELISA)  ve  cloned enzyme donor immunoassay (CEDIA) olarak tanıdığımız daha hızlı yöntemler ön plana geçti. Burada amaç hem hızı hem de kolaylığı sağlamak oldu. Ancak bu yeni yöntemler daha az sensitivite ve  spesifiteye oldukları için bazı sınırlılıkları da mevcut. Özellikle benzer moleküller arasında çarpraz reaksiyon nedeniyle yanlış pozitif sonuçlar çıkması bu testlerin yorumlanması sırasında klinik muayene ve değerlendirmenin önemini ironik olarak daha da artırdı diyebiliriz. İlaç veya toksin düzeyi için serum ve idrar dışında nefes, ter veya tükrük testleri de yapılmaktadır ancak henüz yaygın bir kullanımı nefeste alkol tespiti dışında yoktur.

Özellikle idrarda tarama testlerinde ABD’ de beş önemli ilaç taranmaktadır. Kullanılan ve pozitif test çıkan vakalara göre sıralarsak National Institute on Drug Abuse” verilerine göre bunlar;

  • Kokain
  • Amfetamin
  • Marihuana (Esrar)
  • Fensiklidin (PCP)
  • Opioidler

Pek çok testte benzodiazepinler de taranmaktadır.  Son 10 yıl içinde madde istismarı vakaları daha çok sentetik kannabinoidler, ekstazi, opioidlerin kimyasal yeni türevleri ve PCP’ ye yönelmelerinde ana neden bu maddelerin rutin tarama testlerinde tespit edilememesidir. Yine idrar tarama testlerinde ketamin, kloral hidrat, gamma-hydroksibutirat  (GHB), psilosibin ve banyo tuzları (katinonlar) tespit edilememektedirler.

Serum tarama  testleri ise daha çok ilaçların yüksek doz alımında takip ve tedavi amaçlı kullanılmaktadırlar. En sık kullanılan testlerde taranan ilaçlar asetaminofen, aspirin ve  salisilatlar ve  etanoldur. Bunları takiben serum tarama testleri trisiklik antidepressanlar veya  barbituratlar için de geliştirilmiştir. İdrar tarama testlerinin aksine serum tarama testleri kantitatif sonuç vermekte ve düzey ölçümüne de imkan tanımaktadırlar. Ancak çıkan düzey sonuçlarının ilaç alımının miktarı, tekrarlanan doz aralığı gibi bilgilere göre yorumlanması gerekebilir. Alkoller arasında serum tarama testi geliştirilmiş tek alkol Etanol olup metanol, etilen glikol ve isopropil alkol gibi toksik alkoller serum tarama testinde tespit edilemezler (Tablo 1).

Tarama Testleri İşleyişi

Klinik olarak şüpheli hastada tarama testi yaparken şu konularda dikkatli olunmalıdır;

  • Vakanın adli bir vaka olması olasılığı vardır,
  • Cinsel istismar vakası olabilir
  • Hasta yararına göre resusitasyon gereken durumlarda onam alınamayabilir
  • Hastanın bilinçli olduğu durumlarda onam alınamaz ise bunu dökümente etmek ve adli mercilerden izin  gerekmektedir.

Tarama testlerinin sonuçlarını değerlendirme

İdrarda tarama testleri kalitatif sonuç verir ve multiple toksin varlığı gösterebilirler. İdrarda tespit edilen maddeler veya metabolitleri klinik etkilerin devam etmesinden  sonra da uzun süre pozitif kalabilirler. Hastanın klinik kötüleşmesini testin pozitif olması her zaman açıklamaz (Tablo 2).

  • Kokain: İdrar testi doğru olarak kokain  metaboliti olan  benzoylecgonine molekülünü tespit eder. Test kokain alımından sonra 3 gün pozitif olarak sonuç verir.
  • Amfetaminler: Bu testte pek çok yanlış pozitif sonuç veren ilaçlara vardır ki bunlar herkesin günlük hayatta sık olarak kullandığı ilaçlar olan  antihistaminler, dekonjestanlar, antidepresanlar, antiasidleri syabiliriz. Amfetamin alımından sonra 1-  3 gün süreyle test pozitif sonuç verir.
  • Marihuana (Esrar): İbuprofen ve naproksen gibi sık kullanılan analjezikler ile yanlış pozitif sonucu  verebilir.
  • Fensiklidin (PCP): İbuprofen, dekstrometorfan ve tramadol kullananlarda yanlış pozitif sonuç verebilir. Testin tarama süresi 1 –  2 haftaya dek uzamaktadır.
  • Opioidler: pek çok opioid rutin taramada saptanamaz. Yalancı pozitif sonuçlar veren haşhaş tohumu kullanan veya kinolon grubu antibiyotik alan hastalar bildirilmiştir. Opioid kullanımından 1- 4 gün sonraya dek test pozitif sonuç verir.
  • Benzodiazepinler: En az yararlı tarama testidir. Yalancı pozitif sonuçlar vardır ama en daha büyük sorun yalancı negatif sonuçlar çıkmasıdır. Çoğunlukla testler spesifik metabolit olan  oxazepamı tespit ederken  multipl  benzodiazepin metabolitlerini atlamaktadırlar. Diazepam  metaboliti olarak  oxazepam tespit edilebilir ancak bu metabolit 4 haftaya dek pozitif kalır. Öte yanda midazolam, lorazepam ve alprazolam başka metabolitlere döndüğü için test onları yakalayamaz.

Serum testleri kantitaif sonuç verir ancak testin zamanlaması önemlidir; çünkü elde edilen sonuç serumda maddenin artış veya zamla dönemine denk gelip gelmemesini netleştiremez; maddenin farmakokinetiği belli değilse özellikle tekrarlayan ölçümler yapılmalıdır.

Tarama Testlerin Klinik Önemi

Klinik semptomu olmayan hastada tarama testlerinin pozitif çıkması metabolitler uzun süre pozitif kalabileceği için pek anlamlı sayılmaz ve acilde tedaviyi değiştirmez. Ayrıca bu hastalar klinik bulgu vermeyen toleransı olan kişiler olabilirler ve farklı tedavi yine gerekmez. Semptomları olan hastalarda akut intoksikasyon olmasa da eski kullanımlara ait testler pozitif sonuç verebilir. Pozitif tarama testi altta yatan gerçek tanıyı atlamaya neden olabileceği için hastadan “serum düzeyi analizi” yapılmalıdır. Tarama testleri kadar hızlı olmasa da referans testler tanı için gerçek faydalı olan testlerdir. Şu anda tedavi planlamasını belirlemek için asetaminofen  ve salisilat düzeylerini ölçmek en çok önerilen iki ilaç zehirlenmesidir. Toksik alkol zehirlenmeleri gibi durumlarda özellikle adli analitik testler istenmelidir. Bu testler geç sonuç verseler bile hastaya destek tedavi verirken kliniğin netleşmesine imkan sağlanacaktır. Tüm toksikoloji tarama testleri hastanın klinik prezentasyonuna göre değerlendirilmelidir ve bir maruziyetin varlığını doğrulmak veya dışlamak için kullanılmamalıdır.

Tablo 1.  Acil servise başvuran hastalarda düzey bakılarak tedavi edilmesi gereken toksik maddeler (1)

Tablo 2. Bazı toksik maddelerin idrarda kalması ve yalancı pozitif sonuç verdiği ilaçlar (1)

Kaynaklar

  1. Denizbaşı A, Onur Ö. Acil Serviste Toksikolojik Tanı Yöntemleri. Kitap: Temel Adi Toksikoloji; Editör: Akgür ve Dağlıoğlı, Akademisyen yayınevi.  2018, sayfa: 99- 111
  2. Brahm NC, Yeager LL, Fox MD, Farmer KC, Palmer TA. Commonly prescribed medications and potential false-positive urine drug screens. Am J Health Syst Pharm. 2010 Aug 15;67(16):1344-50.
  3. Nelson ZJ, Stellpflug SJ, Engebretsen KM. What Can a Urine Drug Screening Immunoassay Really Tell Us? J Pharm Pract. 2016 Oct;29(5):516-26.
0 comment
0 FacebookTwitterPinterestEmail

METFORMİN

Genel :

  • Tip II DM’de en çok reçete edilen oran antidiyabetik.
  • Glukoneogenezi inhibe eder, hücresel glukoz alımını kolaylaştırır ve insülin direncini azaltır.
  • MW :165 Da
  • Oral biyoyararlanım %55
  • Proteine bağlanmaz.
  • Dağılım hacmi 1-5 L/kg
  • Büyük oranı böbreklerden değişmeden atılır.
  • Terapötik dozda pik düzeyi 1.5-3.0 mg/L
  • Eliminasyon yarı ömrü multifazik – 4-8 saati takiben 20 saatlik terminal eliminasyon.

Klinik :

  • Metformin ilişkili laktik asidoz (MALA) : metformin maruziyeti ile ilişkili olarak laktat düzeyi > 5 mmol/L ve pH < 7.35 olması.
  • İnsidental (kronik) MALA : metformin birikimi sonucu laktat üretiminde/klirensinde değişiklik sonucu.
  • Akut (kasıtlı) MALA (MILA- metforminin indüklediği laktik asidoz) : akut doz aşımı sonrası direkt metforminin sorumlu olduğu laktik asidoz.
  • Mekanizma : laktatı pirüvata dönüştüren pirüvat karboksilazı inhibe ederek hücresel solunumu bozar. => artmış laktat ğretimi + azalmış laktat metabolizması = tip B laktik asidoz
  • Metformin toksisitesine yatkınlık sağlayan en önemli etken böbrek fonksiyonlarında bozulma.
  • >20-50 mg/L düzeyi = kötü prognozla ilişkili olabileceği gösterilmiş. Ama kanıtlanmamış.

Yönetim :

  • Resüsitasyon, destek tedavisi.
  • Erken başvuruda gastrointestinal dekontaminasyon.
  • Bikarbonat – hicreiçi asidozu arttırabilir, oksihemoglobin eğrisini sola kaydırabilir, sodyum yükünü arttırabilir.
  • Metformin zehirlenmeli hastalarda ECTR genellikle uygulanıyor ancak öneriler açık değil.

Literatür tarama :

  • Medline, Embase, Cochrane systematic Reviews ve Cochrane Central (12 Temmuz 2012).
  • Veritabanlarında metformin veya glukofaja ek olarak; diyaliz veya hemodiyaliz veya hemoperfüzyon veya plazmaferez veya plazma değişimi, değişim transfüzyon veya hemofiltrasyon veya hemodiyafiltrasyon veya ekstrakorporeal tedavi veta CRRT tarandı.
  • EAPCCT ve NACCT yıllık toplantı tutanakları manuel olarak tarandı (2002-2012).
  • Google scholar ve erişilen makalelerin kaynakçaları tarandı.
  • Literatür tarama 1 Kasım 2014’te güncellendi.

Sonuç :

175 makale dahil edildi : 1 retrospektif gözlemsel çalışma, 11 toplu analizli (aggregate analysis) kontrolsüz kohort çalışma, hasta düzeyinde bilgilerin çıkartılmasına olanak veren 160 vaka bildirimi veya vaka serisi, son dönem böbrek yetmezliği üzerine 3 farmakokinetik çalışma.

Öneriler :

1. Genel : Ciddi metformin zehirlenmesinde ECTR önerilir (1D).

Gerekçe : MALA’da mortalite %30-50 arasında bildirilmiş.

ECTR metforminin temizlenmesinden ayrı olarak asideminin, hiperlaktateminin, elektrolit bozukluklarının da düzeltilmesinde ve bozulmuş böbrek fonksiyonlarını destekleyici role sahip.

2. ECTR Endikasyonları :

Şu durumlarda ECTR önerilir:

  1. Laktat düzeyi > 20 mmol/L (1D)
  2. Kan pH £ 7.0 (1D)
  3. Standart tedavi (destek tedavisi, bikarbonat) yetersiz kalırsa (1D)

Şu durumlarda ETCR tavsiye edilir :

  1. Laktat düzeyi > 15-20 mmol/L (2D)
  2. Kan pH < 7.0-7.1 (2D)

ECTR başlanma eşiğini düşüren komorbid durumlar :

  1. Şok (1D)
  2. Bozulmuş böbrek fonksiyonları (1D)
  3. Karaciğer yetmezliği (2D)
  4. Bilinç düzeyinde azalma (2D)

ECTR kararı tek başına fazla miktarda metformin alınmasına dayanarak verilmemelidir (1D)

Akut metformin doz aşımında metformin düzeyinin prognostik değeri tam bilinmiyor, metforminin doz-yanıt oranı bilinmiyor. Ayrıca terapötik dozlarda kronik metformin kullanımında da toksisite gelişebileceğinden ECTR için eşik metformin değeri belirlenmemiş.

3. ECTR’nin kesilmesi :

Laktat düzeyi < 3mmol/L (27 mg/dL) ve ph>7.35 (1D) olunca.

4. ECTR seçimi :

Başlangıç ECTR seansı için bikarbonat tamponu ile IHD tercih edilir (1D) ancak hemodiyaliz imkanı yok ise CRRT uygun bir alternatiftir (2D).

İlk ECTR seansından sonra, eğer hala gerek var ise hem hemodiyaliz (1D), hem de CRRT (1D) uygundur.

Kaynak :

  1. Calello, D. P., Liu, K. D., Wiegand, T. J., Roberts, D. M., Lavergne, V., Gosselin, S., et al. (2015). Extracorporeal Treatment for Metformin Poisoning. Critical Care Medicine, 43(8), 1716–1730. http://doi.org/10.1097/CCM.0000000000001002
0 comment
0 FacebookTwitterPinterestEmail

Tarih: 21 – 23 Eylül 2018
Yer: 18 Mart Üniversitesi Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Konferans Salonu, Çanakkale

 

Değerli Acil Tıp Uzmanları;

2018 yılı Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Troya yılı ilan edildi. 

“Troya: Arkeolojinin Bilime Dönüştüğü Yer” olarak biliniyor. 

Troya dünyanın en ünlü ama aynı zamanda anlaması en zor kenti. Bunun nedeni ise yine dünyanın en ünlü mitolojik öykülerine kaynaklık yapmış bir yer olmasında yatıyor. 

Burası ‘Arkeolojinin Kader Tepesi’. 

Troya’yı sadece mitolojik öykülerle, sadece arkeolojik buluntularla ya da yazılı belgelerle anlaşılması zor görünüyor.Birçok ayrıntıyı barındırıyor.

Türkiye Acil Tıp Derneği’de sizleri 3.Trakya Acil Tıp Günleri için Çanakkale 18 Mart Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalı Başkanlığında 21-23 Eylül 2018 tarihinde Çanakkale’de,Troya’da buluşmaya davet ediyor. Hep beraber bilimin öncülüğünde bilgilerimizi güncellerken, Çanakkale’nin eşsiz güzelliklerini ve kültür alanlarını gezme şansını yakalacağız.Şimdiden bilimsel ajandanıza not alın!…Hepinizi bekliyoruz.

► Bildiri gönderimi için lütfen tıklayınız.

@TrTATD

#trakyaaciltipgunleri

Türkiye Acil Tıp Derneği

3. Trakya Acil Tıp Günleri

21-23 Eylül 2018, Çanakkale

Sempozyum Başkanları

Prof. Dr. Okhan Akdur, Prof. Dr. Ersin Aksay

Sempozyum Bilimsel Düzenleme Kurulu

Prof. Dr. Arzu Denizbaşı, Prof. Dr. Hakan Topaçoğlu, Prof. Dr. Serkan Yılmaz,

Doç. Dr. Mustafa Burak Sayhan,  Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin Şahin, Uzm. Dr. Murat Çetin

21 Eylül 2018

14:00

Açılış – Prof. Dr. Okhan Akdur, Prof. Dr. Ersin Aksay

14:30 – 15:30

Moderatör

Prof. Dr. Arzu Denizbaşı

Kardiyopulmoner resüsitasyonda yenilikler

Doç. Dr. Başak Bayram

Kritik hastada zor hava yolu yönetimi

Dr. Öğr. Üyesi Okan Bardakçı

Postresüsitasyon bakım

Dr. Öğr. Üyesi Murat Daş

16:00 – 17:30

Moderatör

Doç. Dr. Mustafa Burak Sayhan

Kritik hastada EKG

Doç. Dr. Murat Yücel

Kritik hasta yönetiminde USG kullanımı 

Doç. Dr. Funda Karbek Akarca

Kritik hastada kan gazı analizi 

Uzm. Dr. Vermi Değerli

22 Eylül 2018

08.00 – 09.00 Sözel Bildiriler Moderatör: Prof. Dr. Ersin Aksay

09:00 – 10:30

Moderatör

Prof. Dr. Serkan Yılmaz

Non invaziv mekanik ventilasyon & HFNO

Doç. Dr. Elif Postacı Yaka

Mekanik ventilasyon ilkeleri

Uzm. Dr. Hüseyin Cahit Halhallı

Solunum yetmezliğinde yeni uygulamalar

Dr. Öğr. Üyesi Hüseyin Şahin

11:00 – 12:30

Moderatör

Prof. Dr. Hakan Topaçoğlu

Akut iskemik inme yönetimi

Doç. Dr. Serkan Emre Eroğlu

KOAH tedavisinde yenilikler

Prof. Dr. Serkan Yılmaz

STEMI’de reperfüzyon ilkeleri

Prof. Dr. Ersin Aksay

13.30 – 14.30 Sözel Bildiriler Moderatör: Prof. Dr. Okhan Akdur

14:30 – 16.00

Moderatör

Prof. Dr. Ersin Aksay

Kritik zehirlenmelerin yönetimi

Prof. Dr. Arzu Denizbaşı

Septik şok yönetimi ve yenilikler

Uzm. Dr. Murat Çetin

Kritik hastada kan ürünlerinin kullanımı

Doç. Dr. Özge Duman Atilla

16:30 – 18:00

Moderatör

Prof. Dr. Okhan Akdur

Kritik hastada inotrop ve sıvı resusitasyon ilkeleri

Uzm. Dr. Sercan Yalçınlı

Acil serviste senkop hastasının yönetimi

Uzm. Dr. Özgür Dikme

Pulmoner emboli tanı ve tedavi süreçleri

Doç. Dr. Tuğba Cimilli Öztürk

19:30

Gala Yemeği

23 Eylül 2018

09:00

Sosyal Program

Truva Antik Şehri-Athena Tapınağı, Assos Gezisi

Sempozyum Merkezi

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi

Sağlık Uygulama ve Araştırma Hastanesi Konferans Salonu

Terzioğlu Yerleşkesi

Sempozyum Kayıt ve Konaklaması

TATD Üyesi Acil Tıp Asistanı: 750 TL

Diğer Katılımcılar: 900 TL

Günübirlik katılım (1 gün için)

200 TL

0 comment
0 FacebookTwitterPinterestEmail
@2024 – All Right Reserved. Designed and Developed by Themis