Dr. Adnan Yamanoğlu
Spinal Kord Yaralanmalı Ratlarda İyileşme Sürecinde Mesane Fonksiyonlarının Değerlendirilmesi İçin Non-İnvaziv Ultrasonografik Yöntem
GİRİŞ:
Kranial-lumbosakral arası parasempatik nukleuslarda meydana gelen spinal kord hasarı, başlangıçta üriner retansiyonun geliştiği sonrasında bunu mesane hiperrefleksinin ve detrusör-sfinkter sinerji bozukluğunun takip ettiği mesane arefleksisi gibi birçok fonksiyonel bozukluklarla sonuçlanır. Alt üriner sistem fonksiyon bozukluğuyla birlikte mesane içi basınç yükselir ve bu durum üst üriner sistemde detrüsör kas hipertrofisi, inkontinans ve tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonları gibi hasarlara neden olabilir. Hayvanlarda mesane fonksiyonları ve iyileşme süreçleri ile ilgili çalışmalar, mesaneye veya uretraya yerleştirilmiş bir kateter vasıtasıyla boş veya dolu mesanede mesanenin fizyolojik özelliklerinin ölçümleriyle yürütülür.
Transabdominal ultrasonografi, insanlarda üriner sistem ve mesane hastalıklarının değerlendirilmesinde ve tanı konmasında kullanılan bir yöntemdir. Fakat spinal kord yaralanması olan erişkin ratlarda mesane fonksiyonlarının iyileşmesinin non-invaziv ölçümlerinde hiç kullanılmamıştır. Sağlıklı ratlarda miksiyon refleksinin değerlendirilmesinde ultrasonografi kullanımı rapor edilmiştir. Ultrasonografi tekniğinin kullanıldığı insan çalışmalarında, düşük idrar volümlerinde doğru ölçümlerin elde edilmesinin zorluğu rapor edilmiştir. Ancak ultrasonografi teknolojisindeki gelişmeler, daha küçük idrar volümlerini doğru ve güvenilir ölçebilen yüksek rezolüsyonlu elle taşınabilir ultrasonografi sistemlerinin gelişmesine yol açmıştır. Bu makalede spinal kord yaralanma sonrasında lokomotor analizler olmadan mesane fonksiyonlarının takip edilmesinde ve idrar retansiyonunun ölçülmesinde ultrasonografinin güvenilir, girişimsel olmayan bir yöntem olduğunu doğrulamak için spinal kord yaralanmalı ratlarda ultrasonografik ölçümler gerçekleştirilmiştir. 10.1016/j.expneurol.2005.01.027
YÖNTEM:
220-250 gr ağırlığında 18 tane erişkin dişi Spraque-Dawley rat kullanılmıştır. Her bir kafese 4 rat yerleştirilmiştir. Ortamda 12 saatlik ışık-karanlık siklusu uygulanmıştır. Cerrahi öncesi ve sonrasında su ve besine ulaşma konusunda serbest bırakılmışlardır. 10 rat spinal kord kontüzyonlu diğer sekizi sağlıklı ve kontrol grubunu oluşturmuştur.
Ratlara intraperitoneal 25mg/ml Ketamin enjeksiyonu ile anestezi uygulanmıştır. Torasik bölgelerine tüy temizliği yapılmış ve deri %70 etanol ile temizlenmiştir. T-10 vertebralarına aseptik cerrahi yöntemi kullanılarak komplet laminektomi uygulanmıştır. Spinal klempler T-9 ve T-11 spinöz proçeslere bağlanmıştır.
Ratların mesane volümleri, her 2 veya 3 günde bir isofluranla yapılan anestezi altında portable, SonoSite 180 Plus ultrasound ve 10-5 MHz 38-mm lineer probu kullanılarak monitörize edilmiştir. Her bir rat için ayrı ayrı mesanenin longitudinal ve transvers görüntüleri alınıp ölçümleri yapılmıştır. Her bir hayvan için bu süreç 15 dakika sürmüştür.
SONUÇLAR:
Spinal kord yaralanması olmayan kontrol grubundaki (n=8) ratlara kıyasla yaralanma olan ratlarda (n=10) yaralanmadan sonraki her dönem için daha büyük mesane volüm ölçümleri elde edilmiştir (p<0.05). Kontrol grubundaki ratlarda ölçülen mesane volümleri çalışma süresince anlamlı değişiklik göstermediği gibi yaralanması olan ratların mesane volüm ölçüm değerlerine oranla hep daha küçük olmuştur. Her iki grupta da ultrasonografi ile elde edilen mesane volüm ölçümleri, anestezi altında manuel olarak elde edilen idrar miktarlarından anlamlı bir değişiklik göstermemiştir. Yaralanma sonrası iyileşme gösteren beş hayvanın mesane volüm ölçümleri, iyileşme göstermeyen diğer beş hayvana oranla anlamlı olarak daha küçük bulunmuştur.
TARTIŞMA:
Bu çalışmada elde edilen bilgiler, spinal kord yaralanması sonrasında ultrasonografik olarak yapılan mesane ölçümlerinin, idrar volümünü ve mesane fonksiyonlarını doğru olarak monitörize edebildiğini göstermiştir. Bu nedenle spinal kord yaralanması olan hastalarda girişimsel olmayan bir yöntem olması nedeniyle ultrasonografinin, mesane iyileşmesi takibinde kullanılabileceğini düşündürmektedir.
Acil Tıp ve Acil Tıp Uzmanı tarafından uygulanan Bakı Noktasında Acil Ultrason konusunda özellikle son 20 yılı aşkın süredir dünyada konsensusları ve kılavuzları yayınlanmış ve şu ana dek belli bir yol alınmış olsa da, özellikle kalp ve damarlar ile ilgili yeni ve ileri algoritmaları içeren Acil Tıp Alanında gerçekleştirilebilecek birçok çalışma mevcuttur.
Her ne kadar Acil Tıp’ın başlıca sorumlulukları; Hastanın yaşamda tutulması, ayırıcı tanı ve ilk tedavisi olsa da; Acil Servise yeni bir şikayetle başvuran hastaların kalp ve ana damarları için tartışmaya açılabilecek bazı konular mevcut.
- Bakı Noktasında Acil Ultrason uygulamasında Doppler yer almaz. Buna rağmen, diyastolik kalp yetmezliğine bağlı pulmoner ödem, pulmoner arter basıncı vd. birçok acil durumda Acil tedavileri doğru, etkin ve izlenebilir olabilmesi için temel ve odaklanmış Doppler yöntemlerini uygulamak gerekmektedir.
- İster arter ister ven olsun vücut ve ekstremite ana damarlarındaki patolojiler yaşamı riske eden acil durumları çözmede ipucu ya da doğrudan nedeni oluşturabilmektedirler. Yaşam için sessiz riskleri oluştururlar.
- Ve son olarak Acil Tıp Ülkemizde gelişmiş ülkeler seviyesi ile yarışabilecek düzeyde hızla gelişmektedir. Uluslararası ve ulusal bilime dayalı kanıtlanmış Acil Tıp kılavuzları sürekli güncellenmektedir ve uygulanmaktadır.
Tüm bu süreçte;
-Yalnızca 3.Basamak Hastaneleri değil; Tüm Hastanelerin Acil Servislerini içerecek şekilde Kalite Kriterleri arasında kılavuzlara uyumlu özelliklerde süregen Ultrason cihazının temininin gerekliliğinin güncellenebilmesi.
-Uzmanlık eğitimi içerisinde ya da Acil Tıp Derneklerince sunulan sınavlı Acil Ultrason eğitimleri olan ve 2 yılda bir güncelleyen Acil Tıp Uzmanlarının Acil Servislerde Bakı Noktasında Acil Ultrason kullanım koşullarının sağlanabilmesi ile kurtarılabilecek hasta sayısının arttırılabilmesi.
– Acil Tıp Uzmanı tarafından uygulanan Bakı Noktasında Acil Ultrason kullanım, endikasyon, kayıt vd. uluslararası detayların resmi ve uygulanır hale getirilebilmesi
Acil Tıp Hizmetine katkıda bulunacak hızlandırılması gereken konulardır.
Son olarak, literatürde gelişmiş ülkelerde Acil Tıp Uzmanlarına karşı Bakı Noktasında Acil Ultrason konusunda açılmış davalar mevcuttur; Az sayıda da olsa bu konudaki dava nedenleri yalnızca; Acil Serviste Acil Tıp Uzmanının Bakı Noktasında Acil Ultrason uygulamaması, geç uygulaması ya da kaybedilen bazı hastalarda ekstremite damarlarına uygulamayarak eksik uygulama yapmış olması suçlamalarını içermektedir.
Sonuç olarak özellikle yeni ama açıklanamayan şikayetle Acil Servis başvurusu yapan stabil olguda ana boşluk ve ana damarlara odaklanmış Doppler yöntemlerinin kullanımı yararlı olacaktır.
Küçük bir örnekle; Beş gündür yan ağrısı olan genç hastada kısmi femoral arter trombozunu belirlemek, büyük buzdağının en küçük parçasını bulmuş da olsanız, yaşamda kalmasını sağlamak ve kazanmak için yeterli olabilmektedir.
Damarlar üstüne yayınlanmış birkaç makaleyi gözden geçirecek olursak;
* Görüntüler paylaşılmamıştır; Özetler PUBMED’den ücretsiz paylaşılmakta olan makalelerden seçilmiştir.
Shaukat NM, Taha F, Vortsman E, Desai P, Kindschuh M.
Bakı Noktasında Ultrason ile Ana Femoral Arter ve Ven Trombozunun bulgusunu izleyen Abdominal Mural Aort Trombus Tanısı
J ultrason. 2015 Oct 6; 18 (4): 415-20.
Kim?
Diabetes mellitus tip 2, hipertansiyon, atriyal fibrilasyon, varfarin kullanım öyküsü olan 79 yaşındaki kadın, morbid obez idi. Geçmişinde sol femoral-popliteal bypass grefti ve diz üstünden ampütasyonu mevcuttu. Acil Servise 3 gündür var olan sağ bacak ağrısıyla başvuran genel durumu kötü görünen hasta idi.
Fizik Bakı?
İlk vital bulgular; Nabız 108 atım / dakika, Solunum sayısı 18 / dk, Sat O2% 92 dışında normal idi. Akciğerlerde bilateral vizing, ilk bakıda hafif abdominal hassasiyet mevcuttu. Rebound ya da defans yoktu. Sağ alt ekstremite soluk ve soğuktu. 30 dakika sonra hasta unstabil hale geldi. Abdominal belirgin hassasiyet mevcuttu. Sağ ana femoral arterde (CFA) transvers düzlemde B mod ultrasonografiyle ekojenik görünüm izlendi. Kısmi akım ana femoral (CFV) ve safen ven (GSV) üzerinde görüntülenirken, çapraz renk akışı Doppler ultrasonografi ile ortak femoral arterde (CFA) akım izlenmedi.
Montorfano MA, Pla F, Vera L, Cardillo O, Nigra SG, Montorfano LM.
Penetran ve Künt Travmada Vasküler Yaralanmaların Bakı Noktasında Ultrason ve Doppler Ultrasonografi ile Değerlendirilmesi.
Crit Ultrason J. 2017 Aralık; 9 (1): 5.
Bakım Noktası Acil Ultrasonu ve Renkli Akım Dupleks Doppler kolay ulaşılabilen, girişimsel olmayan, zararsız ve çözümü sağlayan yöntemlerdir. Bu çalışmada, ekstremiteler ve boyundaki penetran ve künt travma ile ilişkili damar yaralanmalarda uygulanan Bakım Noktası Acil Ultrasonu ve Renkli Akım Dupleks Doppler değerlendirildi.
Ekstremitelerde ve boyun travmalarında acil cerrahi endikasyonları;
* Pulsatil dış kanama,
* Genişleyen hematom,
* Distal nabız olmaması,
* Soğuk / soluk ekstremite,
* Palpe edilebilir tril, oskültasyonda üfürüm olması
* Fizik bakıda “Hard Signs” adıyla çetin bulguların varlığı olarak belirtilmiştir.
Hangi Prob?
Uygun prob, yüksek frekanslı ve düşük penetrasyonlu düz probtur. Lezyona erişemiyorsanız dışbükey prob tercih edilir.
Damarları bulmak için basamaklar;
* 2 düzlemde tarama gereklidir; B-modda transvers ve longitudinal eksenler.
* Proksimal ve distal akımlar Renkli Doppler ve Dupleks Doppler ile doğrulanmalıdır.
Yapıların ayrımında ipuçları;
Venler;
* Genellikle oval şekilli
* Anekoik,
* Kesinlikle ve tamamen prob ile komprese edilebilirler.
* Anlık Doppler (PWD), dinlenme esnasında devamlı ve spontan akımı gösterir, inspirasyon sırasında hızı artar; ekspirasyonda veya Valsalva manevrasında ise azalır.
* Artış Testi; Distal venlerin aktif olarak komprese edilmesi ile venöz akım hızının artmasıdır.
Arterler;
* Yuvarlak şekilli,
* Ekojen duvar,
* Komprese edilemezler
Anlık Doppler (PWD)’de 3-Evreli bir model mevcuttur (Sol ventrikül sistolü – aort kapağının kapanması-elastikiyet)
3-Evreli modelin yokluğu hem akut hem de kronik durumlarda olabilir.
Herhangi bir kuşkuda, bulguları diğer sağlıklı ekstremite görüntüleri ile karşılaştırınız.
Venöz yaralanmalar;
Travma nedeniyle damarlarda;
* Kısmen veya tamamen parçalanma,
* İntimal yaralanma,
* Travma sonrası tromboz; Travmadan dakikalar ya da saatler sonra gelişen.
Akut tromboz; Venin dilate olması ve komprese edilememesi.
Kronik tromboz; Daha ekojenik trombüs, dilate olmayan ve kısmi kollapsibilite.
Renkli Dupleks Doppler; Kan akımının varlığı veya yokluğunun, akım yönünün ve hızının ayırt edilmesi.
Kısmi tromboz; Normal veya patolojik akım, solunumda normalde var olan değişkenliğin kaybı.
Total tromboz; Hem renkli hem de PWD’de akım olmaması.
Arter yaralanmaları;
Genellikle hafif bir duvar düzensizliği meydana gelir. Ciddi yaralanmalarda intima ayrılmaları, yalancı-anevrizmalar veya arteriovenöz fistül görülebilir.
İntima kapakları;
* İnce, ekojenik yapılar gibi görünür
* Damar içinde yüzer
* PWD ve CFD’de bazen değişikliğe neden olur
* Bazen türbülans ve düzensiz akıma neden olur
Yalancı-Anevrizma;
* Arter duvarının kısmi yırtılması
* Bağ dokusu, hematom veya yumuşak doku ile çevrilidir.
* Yalancı-Anevrizma boyun varlığı
En yaygın neden girişimsel işlemlerdir ve daha sonra ateşli silah ve bıçak yaralanması ile penetran travmalardır.
Arteriyovenöz fistül (AVF)
* Hematoma benzeyen anekoik veya hipoekoik imge olması,
* Arteriyalizasyon
* Hareketli ekojeniteler içermesi
* Pulsatil hematom
* Sistol sırasında genişleme.
* Swirling (Türbülanslı Hareket); Renkli bir yin-yang işareti; Aliasing (Örtüşme); Renkli mozaik varlığı; Türbülanslı akım
* Boynunda “To-and-Fro” (İleri-geri hareket)
* İki yönlü hareket olması
* Üfürüm ya da tril olabilir
* Hemodinamik değişiklikler olabilir.
* Yüksek akımlı türbülans.
* Dolaşımdaki sistolik kayıpla oluşan AVF’deki yüksek sistolik ve diyastolik hız varlığı
Mennitt K, Deol M, Gao J.
Ekstremite Arterinin Acil Renkli Doppler Sonografisi: Resimli bir makale
Clin Imaging. 2017 Mar – Apr;42:240-248.
Giriş
Bu çalışma Acil serviste ekstremitelerde travmaya bağlı arter yaralanmaları ve akut arter iskemi kuşkusu olan olguların bir derlemesidir.
Yöntem
Arter Renkli Dubleks Doppler Sonografi (CDUS) ile arter morfoloji ve hemodinamisi değerlendirilen toplam 500 yetişkini içeren retrospektif çalışmadır.
Klinik endikasyonlar; Ekstremite ağrısı, şişme, travma, kalp kateterizasyonu sonrası periferik damarsal anormallik, soğuk ekstremite ve nabız zayıflığı veya yokluğudur.
Gerekli eğitim, Radyoloji ve Acil Tıp Uzmanları uzmanlık programlarının bir parçası olarak yer almaktadır. Bu çalışmada uygulayıcı, radyoloğa bağlı çalışan ultrasonografi teknisyeni idi.
Üst ekstremitenin CDUS başlangıç noktası aort arkın en yakın noktası olan brakiyosefalik (sağda), subklavian (solda) arterlerin distale doğru taranması ile başlanır. Alt ekstremite için ise başlangıç noktası inguinal ligament hemen altı idi.
Gri Skala; Şekil, boyut, plaklar, trombüs (bazen görülebilir, gerekli değildir)
Renkli akım; Anormal kan akımı, artan hızla gösterildiği gibi, akım türbülansı ve azalmış akım ile de gösterilebilir.
Spektral (Görüngesel) analiz; Hız ölçümleri.
Doppler dalga formu modelleri; Arter ve venin açıklığı, arter stenozunun ciddiyeti (tepe sistolik hız) ve hem arter hem vende akım yönünü belirler.
Ultrason ses demeti görüngesel (spektral) analizler için akım yönüne 0-60° derece olmalıdır. En ideal olan akıma paralel olasıdır.
Sonuçlar
En sık tanılar:
* Aterosklerotik hastalık;
* Yalancı-Anevrizma; En sık alan femoral arterdir. Tedavi; Ultrason kılavuzluğunda kompresyon, perkütan ultrason kılavuzluğunda trombin enjeksiyonu veya cerrahi onarımdır.
* Anevrizma; Genişlemiş doğal arter veya arter greft görünümü.
Komplikasyonlar; Tromboz ve rüptür. Tedavi: Stent yerleştirilmesi veya cerrahi onarım.
* Arteriyovenöz fistül; Karışık arter ve ven Doppler dalga formu, artan akım hızı ve türbülans mevcuttur.
* Arter oklüzyonu (tromboz veya embolizm); Ekojenite, uzamış arter plakları, arter lümeninin daralması, duvar ekojenite artışı, duvardaki düzensizlik, anormal kan akımı, yüksek hız ve türbülans, akım hızında azalma mevcuttur. Lümen içi ekojenitede artışı, tromboz embolisi ile birlikte görülebilir.
Yaşam kurtarmak için yaşamını sunan Acil Tıp’a,
Acil Tıp’a değer ve emek veren herkese,
Sonsuz saygı ile..
Yatak Başı Biliyer Ultrasonografi
Hepatobiliyer hastalıklar acil servise karın ağrısı ile başvuran hastaların ayırıcı tanısında yer alır. Ateş, bulantı, kusma ve/veya sarılığın eşlik ettiği sağ üst kadran ağrısı olan hastalarda hepatobiliyer hastalıklar olma olasılığı yüksektir ve bu hastalarda yatak başı biliyer ultrasonografi tanı koymada yardımcı olacaktır.
Hepatobiliyer sistemin sonografik incelenmesi Amerikan Acil Hekimleri Birliği’nin (ACEP) 2008’de yayımladığı Acil Ultrasonografi Politikasına göre temel beceriler arasında yer alır.
Biliyer Ultrasonografinin Klinik Endikasyonları
Biliyer ultrasonografinin temel endikasyonu akut kolesistitin sonografik bulgularının hızlıca tanınmasıdır.
Biliyer Ultrasonografinin Uygulanışı
Anatomik belirteçler ve değerlendirmeler. Karaciğer karnın sağ üst kadranında yerleşmiş intraperitoneal bir organdır. Karaciğerin sınırları süperiorda diyafragma, inferomedialde duodenum ve pankreas başı, inferiorda safra kesesi, hepatik fleksura ve çıkan kolon ve sağ böbreğin üst kutbu ile çizilmiştir. Safra kesesi karaciğerin inferior yüzeyinde, sağ ve sol lobu arasında yerleşimlidir. Sınırlarında inferiorda hepatik fleksura ve transvers kolon ve medialde duodenum vardır.
Karaciğerin tipik bir sonografik görüntüsü vardır ve safra kesesinin görüntülenebilmesi için eko-dostu bir pencere sağlar. Safra kesesi kıvrımlar, septasyonlar ve fundusta lokalize ise Firik şapkası gibi anatomik varyasyonlar gösterebilen oval şekilli kistik bir organ şeklinde görülür. Ana lober fissür (MLF, main lobar fissure) safra kesesini uzun aksında portal vene bağlıyor gibi görülür hepsi birlikte tipik “ünlem işareti” görüntüsünü oluştururlar. Median hepatik ven karaciğeri sağ ve sol loba ayırır ve MLF ile birlikte seyreder. Hepatik arter ve ana safra kanalı (ASK) portal venin anteriorunda yer alır ve üçü birlikte portal triadı oluşturur.
Hasta pozisyonu. Hasta pozisyonu acil biliyer ultrasonografi uygulamasında anahtardır. Beş pozisyon düşünülebilir: supin, sol-lateral dekübit, yarı oturur, dik veya pron. Hastayı supin pozisyona getirerek başlanmalıdır. Diyafragmanın nefes almakla birlikte aşağı doğru inmesi sayesinde karaciğer ve eşlik eden yapılar inferiora doğru itilir ve safra kesesi görüntüye girer. Diğer pozisyonlar safra kesesi görüntülenemediğinde veya safra taşının hareketinin teyit edilmesi istendiğinde faydalı olabilir.
Biliyer Sistemin Taranması
Biliyer sistemin taranması için düşük frekanslı (ör. 3,5-5 MHz) konveks veya sektör prob kullanılmalıdır. Safra kesesinin lokalize edilebilmesi için dört prob yerleşimi kullanılabilir: subkostal, epigastrik, interkostal, flank.
Hasta supin pozisyona alındıktan sonra prob orta klaviküler çizgide, işaretleyici hastanın başına bakacak şekilde subkostal olarak yerleştirilir. Bazı uygulayıcılar probu epigastrik bölgeye yerleştirir ve işaretleyiciyi hastanın sağ omzuna doğru çevirir. Alternatif olarak interkostal pozisyon için prob sağ anterior aksiller çizgide, alt interkostal boşluklara yerleştirilir. Son olarak safra kesesinin lokalize edilebilmesi için probun sağ flank bölgeye/Morrison boşluğu alanına yerleştirilmesi düşünülebilir.
Gereği halinde safra kesesinin lokalize edilebilmesi için prob döndürülebilir. Safra kesesi ve inferior vena kava gibi her hangi bir damarsal yapıyı ayırt etmekte güçlük yaşanıyorsa renkli akım Doppler modu kullanışlı bir yardımcı olacaktır.
Safra kesesi longitudinal ve transvers (uzun aks ve kısa aks) olmak üzere iki planda incelenmeli, ve anterior safra kesesi duvarı ve ana safra kanalının ölçümleri yapılmalıdır. Anterior safra kesesi duvarı 3 mm’den küçük ölçülmelidir. Posterior duvarın ölçülmesi, posterior güçlenme artefaktı nedeniyle yanlışlıkla daha kalın ölçülmesine neden olacaktır.
Portal venin anteriorunda yer alan ana safra kanalının ayırt edilebilmesi için safra kesesinin “ünlem işareti”, MLF ve portal ven lokalize edilmelidir. Ana safra kanalı içten içe 6-7 mm’den daha dar olarak ölçülmelidir. Artan yaşla ve postoperatif durumlarda ana safra kanalı genişler.
Biliyer Patolojinin Tanınması
Akut kolesistit. Sağ üst kadran ağrısı olan hastada akut kolesistiti telkin eden bulgular şunlardır:
- Safra taşı ve çamuru
- Sonografik Murphy işareti
- Safra kesesi duvar kalınlığında artış (3 mm’den fazla)
- Ana safra kanalında genişleme (6-7 mm’den fazla)
- Genişlemiş safra kesesi (10 cm x 5 cm’den fazla)
Safra taşının varlığı akut kolesistit tanısı için primer sonografik kriterdir. Safra kesesi akut biliyer hastalık zemininde veya tesadüfi olarak bulunabilir. Safra taşı hareketli, anekoik bir gölgesi olan, safra kesesi içinde hiperekojen bir odak şeklinde görülür. Safra taşı tipik olarak hastanın değişen pozisyonu ile yer değiştirir. Küçük safra taşlarının, özellikle 3 mm’nin altında olanların gölgesi olmayabilir. Safra kesesi boynunda yerleşen bir taş normalde yaklaşık 10 cmx5cm boyutlarında olan safra kesesinin genişlemesine neden olabilir. Safra kesesi tamamen taşla dolu olduğu zaman duvar eko gölgesi (DEG) görülebilir. Bu durumda anteriorda safra kesesi duvarının yanında ekojenik bir çizgi, safrayı temsil eden anekoik bir çizgi, taşları temsil eden hiperekojen bir çizgi ve posterior akustik gölge görülür.
Safra kesesi içinde değişken, gölgesiz bir ekojenite katmanı, içinde çoğu zaman taş da barındıran çamurun karakteristik görüntüsünü oluşturur.
Sonografik Murphy işaretinin (ultrasonografi probu ile safra kesesi üzerinde iken hassasiyet oluşması) tespiti için girişimlerde bulunulmalıdır. Sonografik Murphy işareti toplamda % 87,2 doğruluk, % 63 duyarlılık, % 93,6 özgüllük, % 72,5 pozitif prediktif değer ve % 90,5 negatif prediktif değer ile kullanışlı fakat mükemmel olmayan bir bulgudur.
Perikolesistik sıvı varlığı da not edilmelidir. Safra kesesi dış duvarı boyunca anekoik bir sıvı çizgilenmesi şeklinde görülecektir.
Safra kesesi duvar kalınlığında artış yemek sonrasında oluşabileceği gibi siroz, hipoalbuminemi, konjestif kalp yetmezliği, HIV hastalığı, pankreatit ve böbrek yetmezliği gibi bazı hastalıklarla da oluşabilir.
Akalkülöz kolesistit nadir bir hastalıktır fakat safra kesesinin genişlediği, hastanın toksik göründüğü ve diyabet gibi bazı alt nedenlerin olduğu durumlarda akılda tutulmalıdır.
Biliyer kanal tıkanıklığı. Taşlar, pankreas patolojisi (ör. kitle), veya striktür nedeniyle oluşan biliyer kanal darlığında ana safra kanalı 6-7 mm’den daha geniş olarak ölçülür. Sonografik olarak ana safra kanalı ana portal tiriadda, anteriorunda ana portal venin seyrini takip eden, anekoik tübüler bir yapı olarak görülür.
Varyantlar ve taklitler. Birçok anatomik varyant tariflenebilir. İndentasyonlar lümende septasyonlara neden olabilir ve taşla karıştırılabilir. Septasyolarda gölgelenme genellikle oluşmaz. Safra kesesi katlantısı Firik şapkası olarak adlandırılır.
Biliyer polipler taşla karıştırılabilir fakat pozisyonla yer değiştirmemesi ayırt edici özelliğidir.
Hepatik kistler safra kesesi ile karıştırılabilir. Hepatik kistler daha keskin sınırlara sahiptir. İnternal ekoları yoktur ve artmış posterior akustik belirginleşmeleri vardır.
Hatırlatma ve Tuzaklar
Bazı son hatırlatma ve tuzaklar şunlardır:
- Safra kesesi hareketli bir organdır; hasta ve/veya probun pozisyonunu değiştirmeyi unutmayın.
- Tüm organı hem longitudinal hem de transvers planlarda tarayarak safra taşlarını polip ve septasyon veya katlantılarda ayırın.
- Biliyer muayene esnasında damarsal yapılarla damarsal olmayan yapıları ayırt etmek için renkli Doppler kullanın.
- Ultrasonografi bulguları klinikle örtüştürülmelidir; akut kolesistit düşündüren bulgular (ör. safra taşı veya kalınlaşmış duvar) hasta olmayan kişilerde de görülebilir.
- Yaşlılarda veya kolesistektomi olmuş hastalarda patoloji yokluğunda da ana safra kanalı genişlemiş olabilir.
- Safra kesesinin anterior duvarını ölçün. Akustik artma veya barsak gazı kaynaklı artefakt nedeniyle posterior duvarı yapay olarak daha kalın görülebilir.
Sonuç
Akut kolesistitin tespiti amacıyla yatak başı biliyer ultrasonografi acil hekimlerince başarı ile uygulanabilir. Yatak başı ultrasonografi her zaman klinik hikaye doğrultusunda kullanılmalıdır.
Çevirenin Notu
Hepatobiliyer ultrasonografi hepimizin iyi bildiği ve uyguladığı temel ultrasonografi becerilerindendir. ACEP’in bu kılavuzu ile yakından tanıdığımız bu konuyu bir kez daha hatırlamış olduk.
Yazıda geçen 10×5 cm boyutlar safra kesesi için patolojiktir. Bir cümlede sanki bu boyutlar normalmiş gibi algılanabilecek bir ifade kullanılmış fakat 10×5 cm boyutları safra kesesinde hidrops olduğunu gösterir.
Not: Yazı ve resimler ACEP’in yayınladığı Yatakbaşı Biliyer Ultrasonografi yazısının çevirisidir.
Focus On: Bedside Biliary Ultrasound. (Accessed 17.08.2017, at https://www.acep.org/Content.aspx?id=64648.)
Hepatobiliyer hastalıklar acil servise karın ağrısı ile başvuran hastaların ayırıcı tanısında yer alır. Ateş, bulantı, kusma ve/veya sarılığın eşlik ettiği sağ üst kadran ağrısı olan hastalarda hepatobiliyer hastalıklar olma olasılığı yüksektir ve bu hastalarda yatak başı biliyer ultrasonografi tanı koymada yardımcı olacaktır.
Hepatobiliyer sistemin sonografik incelenmesi Amerikan Acil Hekimleri Birliği’nin (ACEP) 2008’de yayımladığı Acil Ultrasonografi Politikasına göre temel beceriler arasında yer alır.
Biliyer Ultrasonografinin Klinik Endikasyonları
Biliyer ultrasonografinin temel endikasyonu akut kolesistitin sonografik bulgularının hızlıca tanınmasıdır.
Biliyer Ultrasonografinin Uygulanışı
Anatomik belirteçler ve değerlendirmeler. Karaciğer karnın sağ üst kadranında yerleşmiş intraperitoneal bir organdır. Karaciğerin sınırları süperiorda diyafragma, inferomedialde duodenum ve pankreas başı, inferiorda safra kesesi, hepatik fleksura ve çıkan kolon ve sağ böbreğin üst kutbu ile çizilmiştir. Safra kesesi karaciğerin inferior yüzeyinde, sağ ve sol lobu arasında yerleşimlidir. Sınırlarında inferiorda hepatik fleksura ve transvers kolon ve medialde duodenum vardır.
Karaciğerin tipik bir sonografik görüntüsü vardır ve safra kesesinin görüntülenebilmesi için eko-dostu bir pencere sağlar. Safra kesesi kıvrımlar, septasyonlar ve fundusta lokalize ise Firik şapkası gibi anatomik varyasyonlar gösterebilen oval şekilli kistik bir organ şeklinde görülür. Ana lober fissür (MLF, main lobar fissure) safra kesesini uzun aksında portal vene bağlıyor gibi görülür hepsi birlikte tipik “ünlem işareti” görüntüsünü oluştururlar. Median hepatik ven karaciğeri sağ ve sol loba ayırır ve MLF ile birlikte seyreder. Hepatik arter ve ana safra kanalı (ASK) portal venin anteriorunda yer alır ve üçü birlikte portal triadı oluşturur.
Hasta pozisyonu. Hasta pozisyonu acil biliyer ultrasonografi uygulamasında anahtardır. Beş pozisyon düşünülebilir: supin, sol-lateral dekübit, yarı oturur, dik veya pron. Hastayı supin pozisyona getirerek başlanmalıdır. Diyafragmanın nefes almakla birlikte aşağı doğru inmesi sayesinde karaciğer ve eşlik eden yapılar inferiora doğru itilir ve safra kesesi görüntüye girer. Diğer pozisyonlar safra kesesi görüntülenemediğinde veya safra taşının hareketinin teyit edilmesi istendiğinde faydalı olabilir.
Biliyer Sistemin Taranması
Biliyer sistemin taranması için düşük frekanslı (ör. 3,5-5 MHz) konveks veya sektör prob kullanılmalıdır. Safra kesesinin lokalize edilebilmesi için dört prob yerleşimi kullanılabilir: subkostal, epigastrik, interkostal, flank.
Hasta supin pozisyona alındıktan sonra prob orta klaviküler çizgide, işaretleyici hastanın başına bakacak şekilde subkostal olarak yerleştirilir. Bazı uygulayıcılar probu epigastrik bölgeye yerleştirir ve işaretleyiciyi hastanın sağ omzuna doğru çevirir. Alternatif olarak interkostal pozisyon için prob sağ anterior aksiller çizgide, alt interkostal boşluklara yerleştirilir. Son olarak safra kesesinin lokalize edilebilmesi için probun sağ flank bölgeye/Morrison boşluğu alanına yerleştirilmesi düşünülebilir.
Gereği halinde safra kesesinin lokalize edilebilmesi için prob döndürülebilir. Safra kesesi ve inferior vena kava gibi her hangi bir damarsal yapıyı ayırt etmekte güçlük yaşanıyorsa renkli akım Doppler modu kullanışlı bir yardımcı olacaktır.
Safra kesesi longitudinal ve transvers (uzun aks ve kısa aks) olmak üzere iki planda incelenmeli, ve anterior safra kesesi duvarı ve ana safra kanalının ölçümleri yapılmalıdır. Anterior safra kesesi duvarı 3 mm’den küçük ölçülmelidir. Posterior duvarın ölçülmesi, posterior güçlenme artefaktı nedeniyle yanlışlıkla daha kalın ölçülmesine neden olacaktır.
Portal venin anteriorunda yer alan ana safra kanalının ayırt edilebilmesi için safra kesesinin “ünlem işareti”, MLF ve portal ven lokalize edilmelidir. Ana safra kanalı içten içe 6-7 mm’den daha dar olarak ölçülmelidir. Artan yaşla ve postoperatif durumlarda ana safra kanalı genişler.
Biliyer Patolojinin Tanınması
Akut kolesistit. Sağ üst kadran ağrısı olan hastada akut kolesistiti telkin eden bulgular şunlardır:
- Safra taşı ve çamuru
- Sonografik Murphy işareti
- Safra kesesi duvar kalınlığında artış (3 mm’den fazla)
- Ana safra kanalında genişleme (6-7 mm’den fazla)
- Genişlemiş safra kesesi (10 cm x 5 cm’den fazla)
Safra taşının varlığı akut kolesistit tanısı için primer sonografik kriterdir. Safra kesesi akut biliyer hastalık zemininde veya tesadüfi olarak bulunabilir. Safra taşı hareketli, anekoik bir gölgesi olan, safra kesesi içinde hiperekojen bir odak şeklinde görülür. Safra taşı tipik olarak hastanın değişen pozisyonu ile yer değiştirir. Küçük safra taşlarının, özellikle 3 mm’nin altında olanların gölgesi olmayabilir. Safra kesesi boynunda yerleşen bir taş normalde yaklaşık 10 cmx5cm boyutlarında olan safra kesesinin genişlemesine neden olabilir. Safra kesesi tamamen taşla dolu olduğu zaman duvar eko gölgesi (DEG) görülebilir. Bu durumda anteriorda safra kesesi duvarının yanında ekojenik bir çizgi, safrayı temsil eden anekoik bir çizgi, taşları temsil eden hiperekojen bir çizgi ve posterior akustik gölge görülür.
Safra kesesi içinde değişken, gölgesiz bir ekojenite katmanı, içinde çoğu zaman taş da barındıran çamurun karakteristik görüntüsünü oluşturur.
Sonografik Murphy işaretinin (ultrasonografi probu ile safra kesesi üzerinde iken hassasiyet oluşması) tespiti için girişimlerde bulunulmalıdır. Sonografik Murphy işareti toplamda % 87,2 doğruluk, % 63 duyarlılık, % 93,6 özgüllük, % 72,5 pozitif prediktif değer ve % 90,5 negatif prediktif değer ile kullanışlı fakat mükemmel olmayan bir bulgudur.
Perikolesistik sıvı varlığı da not edilmelidir. Safra kesesi dış duvarı boyunca anekoik bir sıvı çizgilenmesi şeklinde görülecektir.
Safra kesesi duvar kalınlığında artış yemek sonrasında oluşabileceği gibi siroz, hipoalbuminemi, konjestif kalp yetmezliği, HIV hastalığı, pankreatit ve böbrek yetmezliği gibi bazı hastalıklarla da oluşabilir.
Akalkülöz kolesistit nadir bir hastalıktır fakat safra kesesinin genişlediği, hastanın toksik göründüğü ve diyabet gibi bazı alt nedenlerin olduğu durumlarda akılda tutulmalıdır.
Biliyer kanal tıkanıklığı. Taşlar, pankreas patolojisi (ör. kitle), veya striktür nedeniyle oluşan biliyer kanal darlığında ana safra kanalı 6-7 mm’den daha geniş olarak ölçülür. Sonografik olarak ana safra kanalı ana portal tiriadda, anteriorunda ana portal venin seyrini takip eden, anekoik tübüler bir yapı olarak görülür.
Varyantlar ve taklitler. Birçok anatomik varyant tariflenebilir. İndentasyonlar lümende septasyonlara neden olabilir ve taşla karıştırılabilir. Septasyolarda gölgelenme genellikle oluşmaz. Safra kesesi katlantısı Firik şapkası olarak adlandırılır.
Biliyer polipler taşla karıştırılabilir fakat pozisyonla yer değiştirmemesi ayırt edici özelliğidir.
Hepatik kistler safra kesesi ile karıştırılabilir. Hepatik kistler daha keskin sınırlara sahiptir. İnternal ekoları yoktur ve artmış posterior akustik belirginleşmeleri vardır.
Hatırlatma ve Tuzaklar
Bazı son hatırlatma ve tuzaklar şunlardır:
- Safra kesesi hareketli bir organdır; hasta ve/veya probun pozisyonunu değiştirmeyi unutmayın.
- Tüm organı hem longitudinal hem de transvers planlarda tarayarak safra taşlarını polip ve septasyon veya katlantılarda ayırın.
- Biliyer muayene esnasında damarsal yapılarla damarsal olmayan yapıları ayırt etmek için renkli Doppler kullanın.
- Ultrasonografi bulguları klinikle örtüştürülmelidir; akut kolesistit düşündüren bulgular (ör. safra taşı veya kalınlaşmış duvar) hasta olmayan kişilerde de görülebilir.
- Yaşlılarda veya kolesistektomi olmuş hastalarda patoloji yokluğunda da ana safra kanalı genişlemiş olabilir.
- Safra kesesinin anterior duvarını ölçün. Akustik artma veya barsak gazı kaynaklı artefakt nedeniyle posterior duvarı yapay olarak daha kalın görülebilir.
Sonuç
Akut kolesistitin tespiti amacıyla yatak başı biliyer ultrasonografi acil hekimlerince başarı ile uygulanabilir. Yatak başı ultrasonografi her zaman klinik hikaye doğrultusunda kullanılmalıdır.
Çevirenin Notu
Hepatobiliyer ultrasonografi hepimizin iyi bildiği ve uyguladığı temel ultrasonografi becerilerindendir. ACEP’in bu kılavuzu ile yakından tanıdığımız bu konuyu bir kez daha hatırlamış olduk.
Yazıda geçen 10×5 cm boyutlar safra kesesi için patolojiktir. Bir cümlede sanki bu boyutlar normalmiş gibi algılanabilecek bir ifade kullanılmış fakat 10×5 cm boyutları safra kesesinde hidrops olduğunu gösterir.
Not: Yazı ve resimler ACEP’in yayınladığı Yatakbaşı Biliyer Ultrasonografi yazısının çevirisidir.
Focus On: Bedside Biliary Ultrasound. (Accessed 17.08.2017, at https://www.acep.org/Content.aspx?id=64648.)
Politravmalı Hastalarda Okült Hemorajik Şokun Erken Tanınmasında Splenik Doppler Resıstıve Index Faydalı Mı?
Giriş
Hemorajik şok, politravmalı hastalarda en sık ölüm sebebi olduğundan erken tanınması bu hastaların resüsitasyonunu yönlendirmede anahtar rol oynamakta. Kaybedilen kan hacminin tahmin edilmesinde Injury Severity Score (ISS), inferior vena kava (IVC) çap ve kollapsibilite indeksi, laktat ve bazdefisiti, vital bulgular, hemoglobin/hematokrit oranı gibi bir çok parametre kullanılmakta ancak bu parametrelerin hiç biri hemodinamik olarak stabil olan hasta grubunda erken hemorajik şokun saptanmasında yeterli sensitiviteye sahip değil (1).
Yazarlar çalışmanın temelini daha önceden yapılan hayvan deneylerine dayandırmışlar (2) (3) (4). Bu çalışmalarda deneysel olarak hemorajik şoka sokulan hayvanlarda dalak boyutlarında azalma izlenmiş. Ayrıca yayınlanan bir olgu sunumunda(5), travma sonrası dalak boyutlarındaki küçülmenin muhtemelen artmış adrenerjik stimülasyonun sebep olduğu splenik vazokonstrüksiyon olabileceği belirtilmiş.
Bununla birlikte yazarlar, dalak boyutları ölçümünün splenik dolaşımın indirekt bir göstergesi olabileceğini, Doppler resistive indexin (RI) daha direkt ve daha az değişken bir parametre olduğundan daha sağlıklı fikir verebileceğini öne sürmüşler. Bu amaçla splenik Doppler RI’ in hemorajinin erken dönemde tespitinde kullanılabilecek noninvaziv bir metod olup olamayacağını araştırmayı planlamışlar.
Method
Bu prospektif çalışma birinci seviye bir travma merkezi olan Cenova’daki San Martino Hastanesi Acil Servisi’ne 30 Nisan 2010 ile 28 Şubat 2011 arasında politravma ile başvuran hasta popülasyonunda gerçekleştirilmiş.
Dışlama kriterleri olarak;
- ISS≤16 olan hastalar
- 18 yaş altı ve 65 yaş üstü hastalar
- Hb≤10 g/dL
- SKB<90 mmHg
- Penetrantravmalar
- Vazoaktif ilaç desteği altındaki hastalar
- Kronik karaciğer hastalığı öyküsü
- Diyabet
- FAST ile batın içi serbest sıvı saptanan hastalar
- Splenik damarların ultrason ile görüntülenemediği hastalar
- BT’desplenik yaralanma saptanan hastalar
- Ekspirasyon sonu ölçülen IVC ön-arka çapının <9 mm olan hastalar
Toplam 159 hastadan dışlama kriterlerinin dışında kalan 49 hasta çalışmaya dahil edilmiş. Daha sonra bu hastalar 24.saatte hemorajik şok gelişen (n=22) ve gelişmeyen(n=27) olarak iki ayrı gruba ayrılmış. Yazarlar hemorajik şoku; düşük idrar çıkışının (<30 ml/s) eşlik ettiği hipotansiyon (SKB<90 mmHg), kan laktat değerinin 2 mmol/L’den fazla olması, 2 ünite ve fazla eritrosit süspansiyonu transfüzyonu gerektiren veya anjiyografik ya da cerrahi girişim ile hemostaz sağlanması zorunluluğu olan klinik tablo olarak tanımlamışlar.
Çalışmaya dahil edilen tüm hastalar ATLS önerileri doğrultusunda muayene edilmiş. Arter ve venöz kan örneklemeleri ve crossmatch gönderilmiş. FAST inceleme yapılmış. FAST negatif hastalarda tomografi öncesinde splenik Doppler RI ölçümlü yapılmış. FAST pozitif hastalar ise hastalar öncelikle tomografiye götürülmüş ve buradan ameliyathaneye gönderilmiş. Bu hastalar çalışmadan çıkarılmış.
Hemorajik şok gelişen hastalara 1:1:1 protokolüne göre ES, TDP ve platelet transfüzyonu yapılmış ve 24.saatte tekrar splenik Doppler RI ölçümü yapılmış.
Doppler ölçümleri 3.5 MHz konveks prob kullanılarak pulsewave ile IVC ölçümleri ise 2-4 MHz sektör prob ile yapılmış. Cihaz olarak GE Healthcare Loqic-e kullanılmış. İlk değerlendirmeden sonra, hastalar supin pozisyonda ya da sağ yanına yatırılarak koronal pencerede hilumu da vizüalize edecek şekilde görüntü elde edilerek dalak boyutu (alanı) ölçülmüş. Elde edilen ultrasonografik değerler abdominal BT’de ölçülen değerler ile kıyaslanmış.
Renkli Doppler ile hilumdan 1 cm uzakta dalak içindeki splenik arter ve ven belirlenmiş. 30-60 derece açı ile pik sistolik ve end-diastolik akım hızları ölçülmüş. Ölçümler dalağın üst, orta veve alt polündenbölgesinden yapılmış ve elde edilen değerlerin ortalaması alınmış. Bu sayede intraobservervariabilite hesaba katılmış. Ek olarak bu ölçümlerin birbirine kör iki ayrı ultrasonograf tarafından gerçekleştirilmesi ile interobserver variabilite değerlendirilmiş.
Hastaların volüm durumunu belirlemek amacıyla geleneksel şekilde IVC ölçümleri yapılmış ve kollapsibilite indeksi hesaplanmış.
Çalışma öncesi yapılan güç analizinde her bir grup için gereken minimum örneklem büyüklüğü 19 ila 8 hasta olarak hesaplanmış. İstatistiksel anlamlılık için p<0,05 olarak belirlenmiş.
Tüm değişkenler SD veya yüzde olarak belirtilmiş. Her bir devamlı değişkenin normal dağılımını değerlendirmek amacıyla D’Agostino-Pearsonomnibus testi yapılmış ve sadece splenik Doppler RI değerlerinin normal dağılım gösterdiği görülmüş. Tüm devamlı değişkenler Mann Whitney U testi ile, kategorik veriler ise Fisher testi ile test edilmiş. Doppler RI, US alan, BT alan ve BT hacim değerleri arasındaki korelasyon Spearman korelasyon katsayı hesaplaması ile değerlendirilmiş.
Hosmer-Lemeshow testi ile lojistik regresyon modellerinin istatistiksel açıdan anlamlılığa ulaştığı gösterilmiş. Ölçümlerin tanısal doğruluk oranı, cut-off değerleri ve sensitivite ve spesifite değerleri ROC eğri analizi ile belirlenmiş. Intraobserver ve interobserver değişkenlik intraclasskorelasyon katsayısı (ICC) belirlenerek değerlendirilmiş. Ek olarak, sonograflar arası tutarlılığın değerlendirilmesi amacıyla Cronbachα güvenirlilik katsayısı hesaplanmış.
İstatistiksel hesaplamalar sonucunda intraobserver ICC 0.986 (95% CI, 0.974-0.993; P<0.001), Cronbachα güvenirlilik katsayısı değeri 0.973 olarak bulunmuş. Interobserver ICC 0.962 (95% CI, 0.922-0.982; P<0.001) iken Cronbachα güvenirlilik katsayısı 0.927 olarak hesaplanmış.
Sonuçlar
Sonuçlara bakıldığında çalışmaya dahil edilen 49 hastadan 22’sinde 24 saat içinde hemorajik şok gelişmiş. Bu hastalardan üçü şüpheli abdominal yaralanma nedeniyle eksploratif laparotomiye alınmış. 11 hastaya ise anjiyografik girişim yapılmış. Sekiz hastada ise konservatif yöntemler uygulanmış. Hemorajik şokta olan hastalara ortalama olarak 6 ünite ES verilmiş. Beş hasta multi organ yetmezlikten dolayı kaybedilmiş.
SplenikDoppler RI sensitivitesi %73,spesifitesi %74, PPV %70, NPV %77, cut-off değeri 0.65 olarak hesaplanmış.
Hemorajik şokta olan hastalarda splenik Doppler RI değeri belirgin olarak yüksek bulunmuş. Ayrıca bu gruptaki hastalarda ISS’un daha yüksek, standart baz açığının daha düşük olduğu görülmüş. Yine bu grupta yapılan etkili resüsitasyon yapıldıktan sonraki 24.saatte yapılan ölçümlerde Doppler RI değerinde düşme izlenmiş. Bu değerin hemorajik şoka girmeyen hasta grubunda değişmediği görülmüş. Diğer klinik ve biyokimyasal parametreler değerlendirildiğinde dalak boyutu da dahil olmak üzere iki grup arasında anlamlı farklılık gözlenmemiş. Hemorajik şok grubunda resüsitasyon sonrası 24.saatteki dalak boyutlarında artış izlense de iki grup arasında anlamlı farklılık izlenmemiş.
Lojistik regresyon analizleri sonrasında splenik Doppler RI (OR, 1.37; P=0.001), ISS (OR, 1.15; P=0.002) ve standart baz açığı (OR, 0.77; P=0.032) parametrelerinin hemorajik şok riski ile belirgin olarak ilişkili olduğu gösterilmiş.
Bunun dışında, IVC ölçümlerinde iki grup arasında anlamlı farklılık gösterilememiş. Yazarlar bu durumu, IVC çap ölçümünün hipovolemik hastalarda resüsitasyon sonrası şokun rekürrensini ön görmede kullanılabileceğini fakat, erken dönemde hemodinamik açıdan stabil olan hastalarda devam eden kanamayı tespit etmediğini öne sürmüşler.
Yazarlar çalışmalarının sonuçlarını 4 ana maddede özetlemişler:
- Araştırma grubu hastalarında acil servise başvuruları sırasında hemodinamik açıdan stabil olan politravmalı hastaların neredeyse yarısı okült kanama nedeniyle takiplerinde hemorajik şoka girmiş
- Takip eden 24 saat içinde hemorajik şoka giren hastalarda acil servise başvuru sırasında okült hemorajik şokta olan hastalarda diğer gruba kıyasla daha yüksek splenikDoppler RI değeri, ISS ve daha düşük standart baz açığı olduğu görülmüş
- Multivariate analizler sonucunda Splenik Doppler RI’in okült hemorajik şokun gelişmesinde yüksek sensitivite ve spesifite ile birlikte tek başına güçlü bir bağımsız prediktör olduğu öne sürülmüş
- Ayrıca, uygun resüsitasyona rağmen yüksek seyreden splenik Doppler RI değerlerinin mortalite ile ilişkili olduğu gösterilmiş.
Yazar Katkısı
Çalışmanın zayıf yönlerine bakıldığında dalak yaralanmalı olgularda, postürünü değiştiremeyen ya da nefes tutma konusunda koopere olmayan hastalarda bu ölçüm yöntemi sağlıklı sonuçlar vermeyebilir. Politravmalı ve acil resüsitasyon ihtiyacı olan hastalarda splenik Doppler RI ölçümünü resüsitatif çabaları aksatmadan hızlı bir şekilde yapabilmek için yüksek tecrübe gerekli olması muhtemeldir. Yaşlı ve kronik karaciğer yetmezliği gibi altta yatan komorbiditeleri olan hastalar dışlanmış olduğundan dolayı bu popülasyonda Doppler ölçümünün ne denli doğru sonuç vereceği de muamma. Bu sebeplerden dolayı çalışmanın gerçekleştirildiği popülasyon kısıtlı bir gruba indirgeniyor. Dolayısıyla çalışmadan elde edilen veriler ışığında bir genelleme yapmak mümkün değil. Ayırca yazarlar hemorajik şokta olan hastaları şok sınıflamasına göre değerlendirmemişler. Dolayısıyla evre 3 şoktaki bir hasta ile evre 2 şoktaki hasta arasında ölçüm tutarlılığının değişip değişmediğini belirtmemişler.
Yazarlar hemorajik şoku ön görecek RI eşik değerinin sensitivite ve spesifitesinin hesaplanmasında hastanın klinik durumu dışarıda tuttuğundan dolayı elde edilen sonuçların klinik açıdan ne anlama geldiği belirsizliğini korumakta.
Çalışmayı okurken akla takılan bir diğer nokta da ölçüm yapan kişilerle ilgili. İlk isim yazar olan FC’nin 15 yıllık Doppler deneyimi olduğu belirtilmişken ölçümleri yapan diğer yazarın (CB) ultrasonografi deneyiminden bahsedilmemiş. Ek olarak, ölçümlerin tamamlandığı süre net olarak belirtilmemiş. Bunun dışında splenik Doppler RI değerleri üç ölçümün ortalaması olarak alındığından verilerin ortalamaya daha da yaklaşmasına neden olmuş. Dolayısıyla grupların standart sapması düşmüş, daha küçük hasta popülasyonu ile anlamlı sonuçlar elde edilmiş.
Literatüre bakıldığında, Splenik Doppler RI ölçüm yönteminin splenik steal sendromu (6), sirozlu hastalarda splanknik arteriyel akım (7) incelemesi gibi çalışmalarda incelenmiş olduğunu görüyoruz. İncelediğimiz çalışmanın yazarları bu yöntemi ilk kez acil servise başvuran hastalarda test etmişler. Bundan dolayı bu ultrasonografik ölçüm yönteminin acil servislerde dizayn edilecek yeni çalışmaların konusu olacağı kanaatindeyim.
Kaynakça
1. Spahn DR, Cerny V, Coats TJ, Duranteau J, Fernandez-Montejar E et al.TaskforceforadvancedBleedingCare in Trauma. Management of bleedingfollowingmajortrauma: a Europeanguideline. s.l. : CritCare 24;11(2):414, 2007.
2. Theeffect of experimentalanaemia on the size of thespleen. TC, Shen. 74-80, s.l. : JPhysiol, 2009, Vol. 3.
3. Observationsuponthe size of the size of thespleen. Barcroft J, Stephens JG. 1-22, s.l. : JPyhsiol, 2010, Vol. 12.
4. Role of thespleen in integratedcontrol of splanchnicvasculartone:physiologyandpathopysiology. Hamza SM, Kaufmann S. 1-7, s.l. : JPhysiolPharmacol, 2009, Vol. 87.
5. Changes in splenic size afterabdominaltrauma. Goodman LR, Aphramian C. 629, s.l. : Radiol, 1990, Cilt 176.
6. Role of DopplerSonography in EarlyDetection of SplenicStealSyndrome. Li C, Quintini C, Hashimoto K, Fung J, Obuchowski NA, Sands MJ, Wang W. 7, s.l. : JUltrasoundMed, 2016, Vol. 35, pp. 1393-1400.
7. Dopplerassessment of splanchnicarterialflow in patientswithlivercirrhosis: correlationwithammoniaplasmalevelsand MELD score. Glišić TM, Perišić MD, Dimitrijevic S, Jurišić V. 5, s.l. : JClinUltrasound, 2014, Vol. 42, pp. 264-9.
Acil Servis Şartlarında Odaklanmış Kardiyak Ultrasonografi: Amerikan Ekokardiyoloji Cemiyeti (ASE) Ve Amerikan Acil Tıp Birliği (ACEP) Fikir Birliği Önerileri
Son 50 yıl içerisinde semptomatik hastaların kardiyak değerlendirilmesinde ultrasonografi (USG) kullanımı vazgeçilmez bir test haline gelmiştir. Bu bakımdan Acil Tıp gibi bir takım uzmanlık eğitimi programlarına odaklanmış USG pratiği entegre edilmeye başlanmıştır. Acil servis şartlarında acil hekimi tarafından yatak başında uygulanan odaklanmış kardiyak USG, hastaların tanı almasında ve acil tedavilerinin başlanmasında temel bir araç olmuştur.
Burada bahsedilecek olan fikir birliği önerileri Amerikan Ekokardiyoloji Cemiyeti (American Society of Echocardiography- ASE) ve Amerikan Acil Tıp Birliği (American College of Emergency Physicians- ACEP) tarafından betimlenmektedir. Özellikle odaklanmış kardiyak USG (Focused cardiac ultrasound- FOCUS) üzerinde durulacak ve acil serviste ve ekokardiyografi (EKO) laboratuvarında hangi durumlarda kullanılabileceği hakkında bilgiler verilecektir. Klasik EKO uygulaması burada tartışılmayacaktır.
FOCUS mu? Kapsamlı EKO mu?
FOCUS, semptomatik hastayı değerlendirmedeki zaman kısıtlılığı nedeniyle temel rolü üstlenmektedir. FOCUS’da perikardiyal efüzyonun varlığı, kalbin boşluklarının rölatif olarak genişliği, global olarak kardiyak fonksiyonu ve hastanın volüm durumunu değerlendirilir. Ayrıca perikardiyosentez gibi veya transvenöz kalp pilinin yerinin değerlendirilmesi gibi acil invaziv girişimlerde kılavuz olarak da kullanılmaktadır.
İntrakardiyak kitle, sol ventrikülde trombüs, kapak disfonksiyonu, segmental duvar hareket kusuru, endokardit ve aort diseksiyonu gibi birtakım patolojiler de FOCUS ile şüphe edilebilmekle birlikte bu hastalarda kapsamlı EKO ve kardiyoloji konsültasyonu istenmesi gibi ileri değerlendirme yapılması gerekmektedir.
FOCUS’TA SAPTANAN BULGULAR
Perikardiyal Efüzyon: Hem medikal hem de travmatik hastalarda yapılan çalışmalarda perikardiyal efüzyonun FOCUS ile saptanması yüksek duyarlılık ve özgüllüğe sahiptir. Değişik pencerelerden yapılan görüntülemeler ile daha net bilgiler elde edilebilir. Perikardiyal tamponatın bir klinik tanı olduğu unutulmamalı ve görsel olarak perikardiyal sıvı, kan veya trombüs ile birlikte klinik olarak hipotansiyon, taşikardi, pulsus paradoksus ve dolgun boyun venleri FOCUS bulgularına eşlik etmelidir.
Az miktardaki ya da fokal olan perikardiyal efüzyon FOCUS ile saptanamayabilir. Klinik şüphe halinde kapsamlı EKO veya diğer tanısal görüntüleme yöntemleri istenmelidir. Benzer şekilde travma hastalarında da hemodinamiyi bozacak olan perikardiyal efüzyon az miktarda veya fokal yerleşimli olabilir. Bu durumda kapsamlı EKO yapacak kadar zaman olmayabilir. Acil perikardiyosentez endike olduğu zaman USG ile subksifoid/subkostal veya diğer pencereler aracılığıyla en fazla efüzyon biriken yer saptanabilir ve iğnenin izleyeceği trase planlanabilir. Böyle bir acil durumda USG kullanımının kullanmamaya göre yüksek başarı ve azalmış komplikasyon oranına sahip olacağı çalışmalarla gösterilmiştir.
Global Kardiyak Sistolik Fonksiyon: FOCUS sol ventikül (LV) fonksiyonunun global olarak değerlendirilmesinde kullanılabilir. Parasternal, subkostal ve apikal pencereler gibi birçok pencere aracılığı ile miyokardiyal kalınlaşma, endokardiyal salınımın genel olarak değerlendirilmesine dayanır. Unutulmamalıdır ki FOCUS ile genel bir değerlendirme yapılabilmekte ve hastaları global fonksiyonuna göre normal, hafif azalmış ve bozulmuş fonksiyon olarak gruplara ayırmaktadır. Bu tanımlama kapsamlı EKO yapmayanlar tarafından kullanıldığında kapsamlı EKO yapanlar ile benzer sonuçlara vardıkları gösterilmiştir. FOCUS’un burada kullanımındaki amaç akut gelişen nefes darlığı veya göğüs ağrısı olan hastanın bozulmuş sistolik kontraksiyonunun olup olmadığını saptayıp hızlı tedaviye başlamaktır. Segmental duvar hareket kusuru gibi nefes darlığına neden olan diğer sebeplerin saptanması zor olabilir ve bu durumlar kapsamlı eko ile değerlendirilmelidir.
Sağ Ventriküler Genişleme: Akut masif pulmoner embolide sağ ventrikül (RV) dilate olabilir ve fonksiyonları ile kasılabilirliği azalmış olabilir. Hemodinamik olarak belirgin olan embolide LV dolumu azalabilir ve hiperdinamik olabilir. Pulmoner emboli hastalarında RV’de genişleme ve disfonksiyon olması prognostik olarak önemlidir ve yüksek hastane içi ölüm oranı ile ilişkilidir.
Hemodinamik olarak belirgin olan pulmoner emboliyi tanımak için FOCUS kullanılabilir. Bunun için RV dilatasyonu (RV/LV oranı > 1/1), azalmış RV sistolik fonksiyonu veya nadiren serbest yüzen trombüs görünümü olup olmadığına bakılır. ASE’ye göre transtorasik EKO, pulmoner emboliyi dışlamada yeterli sensitiviteye sahip değildir. Aynı şekilde FOCUS da özellikle hemodinamik stabil hastalarda bu değerli tanıyı dışlamada yeterli değildir ancak pozitif bulgular ışığında tanıyı koymada yardımcı olabilir. Kapsamlı EKO risk sınıflaması yapmak için kullanılabilir. Bilgisayarlı tomografi, anjiografi gibi diğer görüntüleme yöntemleri tanıyı koyma ve dışlamada kullanılabilir. Acil hekimi, RV/LV oranının artmasının pulmoner emboliye spesifik olmadığını, akut ve kronik RV anormalliklerinin KOAH, obstrüktif uyku apnesi, pulmoner hipertansiyon ve sağ miyokardiyal enfarktı olan hastalarda da görülebileceğini bilmelidir.
Volüm Değerlendirmesi: İnferior vena cava (IVC)’nın çapı ve solunum ile birlikte çapında olan değişime göre sağ atriyal basınç ve böylece santral venöz basınç tahmin edilebilir. Diafram altında sagittal düzlemde IVC bulunarak çapının solunumsal değişiminin değerlendirilmesi ile volüm durumu tahmin edilir. İnspiryum sırasında toraks içinde negatif basınç oluşur. Bu durumda intralüminal basınç azalır ve kalbe dönen kan artar. IVC, toraks dışında kaldığı için inspiryum ile çapı azalır. Hastanın volüm yükü azsa, solunumsal olarak görülen bu değişikliğin oranı artar. Bu sayede IVC çapının solunumsal oranlarına bakarak tahmini volüm değerlendirmesi yapılabilir.
KLİNİK UYGULAMALAR
FOCUS için klinik endikasyonlar: Klinik çalışmalar ile FOCUS’un tanı koymadaki yeri ve hasta bakımındaki desteği kanıtlanmıştır. Teknolojinin ilerlemesi ile birlikte kullanım alanları artacaktır. Aşağıda klinik durumlar ve FOCUS uygulama teknikleri hakkında bilgi verilecektir.
Kardiyak travma: FOCUS son 20 yıldır penetran ve künt travma hastalarının değerlendirilmesinde kullanılmaktadır. Yapılan geniş çalışmalar sonunda Amerikan Travma Yaşam Desteği (ATLS) eğitimine ve algoritmasına FAST (Travmada ultrason ile odaklanmış değerlendirme) olarak dahil edilmiştir. FAST’de travma sonrasında gelişen aktif kanamayı saptamak amacıyla kalp etrafında, toraksta ve peritonda sıvı varlığı değerlendirilir. FOCUS’da perikardiyal sıvı varlığı araştırlır ve FAST’nin bir komponentidir. FAST’nin parçası olarak FOCUS’u uygulama ile tanıya ve tedaviye (acil torakotomi) hızlı erişim hasta sonuçlanımını iyileştirmiştir.
Perikardiyal efüzyon saptanmasının yanı sıra kardiyak kontüzyon; miyokardın azalmış kontraksiyonu veya azalmış duvar hareketinin görülmesi ile tanınabilir. Bu tanının konması zordur çünkü travma hastasının önceki kardiyak durumu çoğu kez bilinmemektedir ve ayrıca segmental duvar kusurunu saptamak kolay değildir. Çoğu olguda bu durumda seri EKO yapılarak kasılma derecesi takip edilebilinir.
Kardiyak arest: Kardiyak arest hastasına hızla İleri Kardiyak Yaşam Desteği (İKYD) algoritmalarına uygun tedavi başlanırken bir yandan potansiyel olarak tedavi edilebilen ya da geri döndürülebilen kardiyak arest nedenleri bulunmaya çalışılır. Kardiyak arestteki FOCUS’un hedefi 1) organize olan kardiyak kontraksiyon varlığını görerek asistoli, nabızsız elektriksel aktivite (NEA) ve yalancı NEA’yi ayırmak; 2) kardiyak arestin kardiyak nedenlerini bulmak, 3) yatak başı hayatı kurtaran girişimlere rehberlik etmektir.
Ventriküler kontraksiyonu olmayan ve elektrokardiyogram olarak asistoli olan hastanın yaşam şansı agresif İKYD’ye rağmen düşüktür.
Gerçek NEA, elektriksel aktivite olmasına rağmen ventriküler kontraksiyon olmamasıdır. Yalancı NEA ise palpabl nabızı alınamayan ancak USG’de ventriküler kasılmanın göründüğü durumdur. Yalancı NEA saptanması prognoz açısından değerlidir ve az da olsa kardiyak outputun varlığını gösterir ve yüksek yaşam şansı ile ilişkilidir. FOCUS sadece asistoli ve NEA için kullanılmalı ve ventriküler aritmilerde kullanılarak hayat kurtaran tedavileri geciktirmemelidir.
Hipotansiyon/Şok: FOCUS’un ayırt edilmemiş şoktaki en büyük avantajı şok nedeninin kardiyak olup olmadığını göstermesidir. FOCUS’da genel olarak; perikardiyal efüzyon varlığı, global kardiyak kontraksiyonu, RV’ün geniş olup olmaması, IVC boyutu ve solunum ile olan çap farkı değerlendirilir.
FOCUS sayesinde bir hipotansiyon nedeni olan perikardiyal efüzyon, stabil olmayan hastada yatak başında saptanabilir ve USG rehberliğinde perikardiyosentez daha az komplikasyon ve yüksek başarı oranı ile hemen uygulanabilir. Peri-arest hastalarda klinik şüphe varlığında masif emboliyi işaret eden RV boyutundaki değişiklik hekime trombolitik tedaviyi başlamayı düşündürebilir. Unutulmamalıdır ki bu bulguların olmaması klinik olarak belirgin emboli düşünülen hastalarda tanıyı ekarte ettirmez. Çalışmalarda gösterilmiştir ki global sistolik fonksiyon FOCUS ile gerçeğe yakın değerlendirilebilir. Az ama saptanabilen bir LV sistolik fonksiyon, inotropik veya mekanik destek ihtiyacını gösterir. FOCUS ile transvenöz veya transkütan kalp pili takılan hastalarda verilen elektrik akımı ile uygun yakalama yapıp yapmadığı görülebilir. Son olarak da hiperdinamik kasılan sol ventrikül; sepsis, hipovolemi, masif pulmoner emboliyi düşündürebilir. Bu hastalar klinik olarak stabil olduktan sonra kapsamlı EKO ile değerlendirilmelidir. Şokta olan hastada IVC kollabe ise peritoneal kavite serbest sıvı açısından da bakılmalıdır.
Dispne/nefes darlığı: Dispne şikayeti kapsamlı EKO yapılması için Sınıf 1 öneridir. Akut gelişen dispnede şu üç durum FOCUS ile değerlendirilmelidir; perikardiyal efüzyon, LV global sistolik disfonksiyonu, RV boyutları.
Ancak dispne şikayeti olan hastaların tam olarak değerlendirilebilmesi için kapsamlı EKO ile diyastolik fonksiyon, pulmoner arter basınçları, perikardiyal hastalıklar ve kapak hastalıkları olup olmadığı bakılmalıdır. Yine doppler kullanılarakda FOCUS ile kapakların stenoz ve regürjitasyonu hakkında fikir sahibi olunabilir.
Göğüs ağrısı: Yaşamı tehdit eden göğüs ağrısı sendromlarında FOCUS kullanılarak hemodinamik olarak belirgin pulmoner emboli ya da şüpheli aort diseksiyonu tanısı konmada yardımcı olabilir. FOCUS ile aort diseksiyonu şüphe edilen hastalarda perikardiyal ve plevral efüzyon varlığını saptamak ile aort kökünün ölçümü yapılabilir. 4 cm ve üzerinde olan aort kökü diseksiyon açısından şüphe uyandırabilir. Unutulmamalıdır ki negatif FOCUS ya da negatif transtorasik kapsamlı EKO ile diseksiyon tanısı ekarte edilemez. Klinik gereklilik halinde ileri görüntüleme yapılmalıdır.
Göğüs ağrısı şikayeti ve ilk EKG klinik olarak anlamlı değilse, hastaya kapsamlı EKO yapılması sınıf 1 öneridir. Segmental duvar hareketi ve duvar kalınlığı analizleri EKO’nin teknik alanlarına girer ve FOCUS primer olarak bu amaçla kullanılmamalıdır. Duvar hareket kusuru için deneyimli kişilerce kapsamlı eko yapılmalıdır.
EĞİTİM VE PERFORMANS
FAST ve FOCUS dahil tüm acil USG değerlendirmeleri için eğitim kılavuzları ACEP tarafından düzenlenmiştir. Eğitilen kişi belirli düzey için gerekli olan tüm USG görüntülerini (normal ve patolojik olan) bilmelidir. FOCUS için kalite değerlendirmeleri önemlidir. Bu nedenle eğitilen kişi tarafından bulunan bulgular USG dışı görüntüleme yöntemleri (bilgisayarlı tomografi), kapsamlı EKO ya da deneyimli başka bir USG yapan kişi tarafından karşılaştırılmalıdır. Mümkün olduğu zamanlarda kapsamlı EKO yapan laboratuvarda ortak eğitim yapılabilir.
Ek olarak bilinmelidir ki FOCUS devamlı bir eğitim programı gerektirmektedir. Didaktik eğitim yanında devamlı performans değerlendirmelerini içermelidir.
Cihaz seçimi: USG cihazının seçiminde ana konular; fiyat, portabl olabilirliği, görüntü kalitesi ve kullanıcının deneyimidir. Eğer kullanıcı ileri kardiyak görüntüleme araçlarını kullanabiliyorsa, tüm donanımlara sahip iyi bir cihaz uygun olabilir. Kart esaslı veya elde taşınabilien cihazlar küçük, kullanımı kolay ve daha ucuz cihazlardır. Bu cihazlar acil serviste nonkardiyak değerlendirme de dahil nerdeyse her koşulda kullanılabilir. Diğer platformlar için nonkardiyak bakı için uygun transdüser satın alınması gerekebilir.
FOCUS için görüntü arşivlemesi ve rapor oluşturma: Her USG kullanan hastanede görüntülerini arşivleyecek bir sistem olmalıdır. Hasta acil servisten ayrılmadan saptanan bulgular yazılı olarak ya da elektronik ortama kayıt edilmelidir. Raporda çalışmanın tarihi ve saati, hastanın adı ve dosya numarası, hastanın yaşı (dogum tarihi) ve cinsiyeti, çalışmanın endikasyonu, çalışmayı yapan kişinin adı, bulgular, ek çalışmalar yapılması için gerekli olan kısıtlamalar ve öneriler, izlenimler, çalışmayı yorumlayanın adı, raporun imzalandığı zaman (tarih ve saat) ve datayı arşivleme yöntemi bulunmalıdır.
FOCUS’TA ENTEGRASYON VE GELİŞİM
FOCUS’un güçlü ve zayıf yönlerini bilmek gereklidir. Kısıtlılığı; yapılan muayenenin doğasına ve yapan kişinin deneyimine göre değişir. Kalp kapak hastalıkları, diyastolik disfonksiyon ve segmental duvar hareket analizleri kapsamlı EKO ile değerlendirilmesi gereken durumlara örnektir. FOCUS’da bu örneklerle ilgili şüpheli durumlarda kapsamlı eko yapılması için konsültasyon planlanmalıdır. FOCUS ayrıca yaşamı tehdit eden durumları ve buna yönelik girişimsel tedavilere rehberlik etmek için de kullanılabilir.
Yazar notu:
Artık günlük pratiğimize girmiş olan, yokluğunu düşünmek istemediğimiz, elimiz ayağımız olan USG’nin de kılavuzlarının olduğunu bilmeliyiz. Görüntülemelerimizi en iyi şekilde yapabilmek için sürekli ve güncel eğitim ve kurslar ile uğraşmanın ve kayıtlarımızı daha profesyonel tutmanın bir lüks değil gereklilik olduğunu düşünmekteyim.