Afet Komisyonu
  • Afet Tıbbı ÇG
    • Hakkımızda
      • Tarihçe
      • Vizyon ve Misyon
      • Amaç ve Hedefler
      • Görevler
    • Kurullar
      • Yürütme Kurulu
      • Üyeler
    • Belgeler
      • Yönerge ve Diğer Belgeler
      • Faaliyet Raporları
      • Kılavuz ve Rehberler
      • Raporlar
  • Yazılarımız
  • Etkinliklerimiz
    • Kurslar
    • Sempozyum ve Kongreler
    • Sosyal Etkinlikler
  • Etkinlik Sayfası
  • İletişim
Aidat Ödemesi Bağış
Afet Komisyonu
  • Afet Tıbbı ÇG
    • Hakkımızda
      • Tarihçe
      • Vizyon ve Misyon
      • Amaç ve Hedefler
      • Görevler
    • Kurullar
      • Yürütme Kurulu
      • Üyeler
    • Belgeler
      • Yönerge ve Diğer Belgeler
      • Faaliyet Raporları
      • Kılavuz ve Rehberler
      • Raporlar
  • Yazılarımız
  • Etkinliklerimiz
    • Kurslar
    • Sempozyum ve Kongreler
    • Sosyal Etkinlikler
  • Etkinlik Sayfası
  • İletişim
  • Üye Girişi
Cumartesi, 10 Mayıs, 2025
Son Yazılar
Afetlerin Epidemiyolojisi ve Araştırma Merkezi (CRED) 2023 Raporu ve CRED’in İşlevi
Afetlerde Yaralıların Kimliklendirilmesi ve Takibi
Deprem, İnsan ve Değişmeyenler
Afet Lojistiği: İyi Yönetim İyi Kaynaklar İyi Personel
Bomba Saldırılarında Hastane Öncesi Tıbbi Organizasyon Ve Yönetim
Ağustos Güzeldir 17’si Olmasa
Sıcak Acilleri
6 Şubat Kahramanmaraş Depremleri ve Türkiye’de Yetişkin Acil Tıbbında Afet ve...
Afet Komisyonu
Afet Komisyonu
Aidat Ödemesi
  • Afet Tıbbı ÇG
    • Hakkımızda
      • Tarihçe
      • Vizyon ve Misyon
      • Amaç ve Hedefler
      • Görevler
    • Kurullar
      • Yürütme Kurulu
      • Üyeler
    • Belgeler
      • Yönerge ve Diğer Belgeler
      • Faaliyet Raporları
      • Kılavuz ve Rehberler
      • Raporlar
  • Yazılarımız
  • Etkinliklerimiz
    • Kurslar
    • Sempozyum ve Kongreler
    • Sosyal Etkinlikler
  • Etkinlik Sayfası
  • İletişim
Copyright 2024 - All Right Reserved
Afet Yazı Dizisi

Sahra Hastanesi Tecrübesi

by Mustafa POLAT 6 Şubat 2025
written by Mustafa POLAT

Asrın felaketi olarak değerlendirilen 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli deprem sonrasında Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Hastanesi bahçesinde kurulup hizmet veren sahra hastanesi ile ilgili tecrübeler bu yazı ile aktarılmaya çalışılmıştır.

6 Şubat 2023 tarihinde yaşanan deprem sonrasında hastanede bir yıkım meydana gelmemişti ancak binanın sağlamlığı ile ilgili bir rapor olmadığı için hastane boşaltılmış, hastalar sevk edilmişti. Giriş katta bulunan acil serviste ise hasta karşılama ve tedavileri devam etmekteydi. Hem şehrin diğer hastanelerinde ciddi yıkımlar olduğu için hem de acil servisin çalışmaya devam edebilmesi için üniversite hastanesi hızlı bir tadilat sürecine girmiş ve 18 Şubat tarihinde poliklinik binası, zemin katta bulunan iki servis koridoru, 1 ameliyathane, 1 anjiyo masası ve 3 yoğun bakım salonu hizmete hazır hâle getirilmişti. Bu süreçte UMKE ve gönüllü ekiplerin desteği ile sürdürülen sağlık hizmetleri kapsamında hastalara hizmet verilmişti. Ancak 20 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen ikinci depremle birlikte hastane binası tamamen boşaltıldı ve sağlık hizmeti verilmemeye başlandı. Acil servis otoparkında bulunan 3 şişme UMKE çadırı ile acil müdahale gerektiren hastaların müdahalesi ve triyajı yapılmaktaydı.

1 Mart tarihinde Amerika Birleşik Devletleri ordusuna ait çadır hastanenin kurulmasına karar verildi. 1 koridor ve bu koridora bağlı 14 çadırdan oluşan bir ana yapı ve bu ana yapının arkasında bulunan iki sıra halindeki 13 tane destek çadırdan oluşan sahra hastanesi; Birleşik Devletlere ait askeri personel tarafından 1 günde kuruldu ve Mustafa Kemal Üniversitesi Hastanesi personeli tarafından çalıştırılmak üzere sağlık bakanlığına teslim edildi.

Tarih sahnesinde sahra hastaneleri askeri amaçlarla kurulmuş ve o ülkenin taktik ve muharebe anlayışına göre farklılıklar göstermiştir. Her ne kadar başlangıç amacı savaş alanlarındaki yaralılara yardım etmek olsa da modern dünyada afetlerde de kullanılan bir sağlık tesisi olarak kabul edilmiştir.  Savaş alanında hızlı müdahale triyaj ve hastaların sevki amacıyla kullanıma başlanmıştır. Hastaların triyajı sevki ve basit müdahaleler sonrası tekrar cepheye dönmesini sağlayacak kapasitede olan rol 1 sahra hastaneleri ile başlayan bu süreç özellikle Vietnam savaşında Amerika Birleşik Devletleri tarafından kullanılan rol 3 hastanelerle birlikte çeşitli tıbbi operasyonlar yürütülebilir kapsamlı ameliyatlar yapılabilir hâle gelmiştir. Böylelikle cerrahi operasyonları destekleyen ameliyathane odası, yanıklar, uzuv kurtarma ve beyin ameliyatı gibi işlemlerin yapıldığı sahra hastaneleri anlayışı başlamıştır. 

6 Şubat Depremi sonrası Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Hastanesi bahçesine kurulan sahra hastanesi de bu rol 3 hastanelerden biriydi.

Kurulduğu 12.03.2023 tarihinden Nisan ayı sonuna kadar sadece çadırlarda hizmete devam edilirken mayıs ayından itibaren hasta yatışlarını yapabilmek için hastane binasının acil servis katı ve görüntüleme imkanları da kullanılmaya başlandı. Bu sürede acil serviste karşılanan hasta sayısı 47.159 iken diğer bölümlerin de açılması ile poliklinik hizmeti verilen hasta sayısı 81.486 oldu. Sadece çadırların kullanıldığı Mart ve Nisan aylarında yatarak tedavi gören hasta sayısı sırasıyla 39 ve 36 iken yoğun bakım yatışı hiç yapılmadı. Yatarak tedavi alan hastaların yatış günleri de ortalama 2,25 ve 2,58 gündür. Bu aylarda toplam 77 E grubu ameliyat için ameliyathane kullanıldı, diğer grup ameliyatlar yapılmadı.

12 Şubat 2023 tarihinde Fransa’dan yola çıkan ve 36 saatlik bir çalışmanın ardından kurulabilen, başka bir EMT-2 (Emergency Medical Team Level 2) tipi hastane, 14.02.2024 tarihinde ilk hastasını kabul etmiştir. Fransız sivil koruma ekibinin personeli ile çalışan sahra hastanesinin verilerine bakıldığında hizmet verdiği 19 günde 2014 acil servis başvurusu karşılanmış 2si majör olmak üzere toplam 23 cerrahi işlem yapılmıştır. Cerrahi müdahalelerden biri esnasında meydana gelen elektrik kesintisi ve buna bağlı teknik aksaklıklar sonrasında cerrahi işlemler hasta stabilizasyonu olacak şekilde sınırlandırılmış ve hastaların yakın şehir hastanelerine sevki şeklinde hizmete devam edilmiştir.(1)

Sahra hastanelerinin afet bölgelerindeki etkinliği ile ilgili yapılan bir çalışmada Haiti depreminde kullanılan bir sahra hastanesinin 10 gün boyunca hizmet etkinliği değerlendirilmiş ve 1111 hastayı tedavi ettiği 737 hastaya yatarak tedavi hizmeti verdiği ve 244 ameliyat yapıldığı saptanmıştır. Bununla birlikte hastanenin bölgedeki en geniş hizmet kapasiteli bir sevk merkezi haline geldiği vurgulanmaktadır.(2)

Afet sonrasında sahra hastaneleri deneyimini paylaşan bir yayında; hastanelerin depremlerden 89 ila 262 saat sonra faaliyete başladığı, boyutlarının 25 – 72 yatak arasında değiştiği ve personelinin 34 – 100 arasında olduğu, tedavi edilen hasta sayısının 1111 – 2400 arasında değiştiği bildirilmiştir. Depremle ilgili tanıların oranı %28 ile %67 (P < .001) arasında, hastaneye yatış oranları %3 ile %66 arasında (P < .001) ve cerrahi oranlar %1 ile %24 arasında değişmektedir (P < .001).(3)

Sahra hastanelerinin kullanımında ve hizmet ettiği hasta gruplarında bu denli farklılıklar olmasının sebebi neydi acaba? Sahra hastanelerinin etkin kullanılmasını etkileyen faktörleri, kendi tecrübemizi ve yaşadığımız problemleri aktararak cevap bulmaya çalışacağız.

  • 1 Mart 2023:  USAID (United States Agency For International Devolopment) yetkilileri tarafından sağlık bakanlığı yetkilileri ile iletişime geçildiği ve Mustafa Kemal Üniversitesi Hastanesi bahçesine sahra hastanesi kurulacağı bilgisi geldi.
  • 4 Mart 2023:  USAIDtarafındangörevlendirilmiş 3 kişilik bir ekip hastanenin kurulacağı yeri görmek için geldi. Ekip yeri belirledi ve kendi merkezleri ile iletişime geçti.
  • 7- 8 Mart 2023: Taşıma konteynerleri içinde paketlenmiş halde sahra hastanesi kamyonlarla geldi, kurulacağı yere taşındı. USAID tarafından görevlendirilmiş askeri personeller kurulum işlemlerine başladı. 2 gün içerisinde hastanenin kurulumu tamamlandı. Taşıma konteynerlerinden teknik ekipmanları içerenler açıldı. Kurulum ekibi biyomedikal teknisyenleri askerler ve iki hekimden oluşuyordu.
  • 9 Mart 2023: Kurulum işlemi tamamlandı ve biyomedikal teknisyenleri tarafından çalışacak ekibe ve hastane teknik ekibine bilgi verilmeye başlandı. 2 günlük bir oryantasyon sonrasında sahra hastanesi teslim edildi.

Sahra hastanesi ve teknik ekipman konteynerleri.

Tedavi çadırları

Çadır içindeki aydınlatma ve oksijen sistemi.

Sahra Hastanesinin Tesliminden Hemen Sonra Yaşananlar

Başlangıç

Sahra hastanesinin yeri, gelen yabancı yetkililer tarafından seçilmişti. Kurulacak olan hastanenin büyüklüğü ve imkanları ile ilgili yeterli bir bilgiye sahip olmadığımız için hazırlıklar yetersiz kalmıştı. Hastanenin kapasitesi hakkında kesin veriler hastane kurulumu ile elimize ulaştı. Hastanede çalışacak olan personelin kalacağı yerler hızla hastanenin kurulumundan sonra oluşturuldu. Hastane askeri disiplinle kullanılmak için planlandığından personel için kalacak yerler planlanmamıştı.

Hastaların ve personelin kullanabileceği bir tuvalet olmadığından seyyar tuvaletler oluşturuldu. Sonrasında da barınma alanlarına ve sahra hastanesine kullanabilecek kadar yakın ancak kanalizasyon giderine ulaşılabilecek yerler seçildi. Seyyar tuvaletler yaşlı ve engelli hastalar için uygun değildi.

Çadırlar içerisinde el yıkamak için küçük lavabolar vardı ancak su akış hızı ve gider tahliyeleri oldukça yavaştı. Zorunlu kalınmadıkça kullanılamadı.

Çadırların kullanım suyunu sağlayan sistem. Temiz suyun lavaboya gelişi ve lavabolardan kullanılan suların dönüşü bu pompalar aracılığı ile oluyordu. Ancak şebekedeki borular elastik hortum şeklinde olduğu için basınç sağlanamıyordu. Düşük bir debi ile akıyordu.

Çadırların zemininde sedyelerin hareketi çok zordu ve sedyelerin tekerlekleri ezerek zarar veriyordu. Hastaların bir çadırdan diğerine transportu mevcut sedyelerimizle ve 112 ekiplerinin sedyeleri ile sağlanamadı. Sahra hastanelerinin sedyeleri bu iş için kullanılabilirdi ancak o sedyeler de tek tekerli olduğu için en az iki kişi tarafından kontrol edilebiliyordu ve hastaların yatarak takip edilmesi için uygun değildi.

Sahra hastanesi zemini

Sahra hastanesinde kullanılan tek destek noktalı sedye

Sahra hastanesinin bir otomasyon sistemi yoktu. Veri girişi için hastanenin mevcut sistemi kullanılacaktı ancak bunun için de internet bağlantısı gerekiyordu. Kullanılan çadırlara internet bağlantıları çekilmek zorunda kalındı. Sahra hastanesinin internet için de bir alt yapısı yoktu, hastanenin interneti o bölgeye taşındı.

Zamanlama

Sahra hastanesi yaşanan büyük felaketten yaklaşık 1 ay sonra kurulmuştu. Sahra hastanesine başvuran hasta profili değişmiş afetin ilk günlerindeki travma hastalarının çoğu sevk olmuştu. Artık hastaneye o bölgede yaşamak zorunda kalan hastalar geliyordu. Ameliyathane afetin ilk dönemlerinde hayat kurtarıcı müdahaleler için kullanılabilirdi belki ancak kurulduğu günlerde gelen hastalar için sevk edilerek çevre hastanelerde bu tip operasyonların yapılması hastalar için daha uygun olacağından ameliyathane çadırı kullanılmadı. Lokal müdahaleler için ortopedi, kalp – damar cerrahi ve plastik cerrahi ekipleri sınırlı vakalarda kullandı.

Benzer şekilde direkt grafi cihazı sahra hastanesinde bulunuyordu ancak röntgen çadırının özel bir izolasyonu yoktu. Sadece röntgen teknisyenini koruyabilecek 150 cm x 150 cm boyutlarında kurşun perde vardı. Çekilen görüntüler sisteme atılamıyordu. Akut dönemde kullanılabilirdi ama rutinde kullanılmadı.

Sahra hastanesi röntgen çadırı ve kurşun perde

Sahra hastanesinde çalışılabilen laboratuvar tetkikleri oldukça sınırlıydı ve gelen hastalar için yetersiz kalıyordu. Hastane laboratuvar cihazları ihtiyaç olan tetkikleri yapmak için sahra hastanesine taşındı. Ancak çadırlarda cihazların sağlıklı çalışmasını etkileyen uygun zemin ve düşük oda sıcaklığı sağlanamadığı için acil çadırına yakın bir yerde laboratuvar konteyneri kuruldu.  Laboratuvar cihazları için uygun elektrik ve çalışma ortamının sağlanması çok zor oldu. Sarsıntı, hava sıcaklığı, voltaj değişikliği ve topraklama hataları yağmur yağdığı anlarda su sızıntıları gibi planlanması zor problemler yüzünden ilk günlerde laboratuvar hizmetleri sık sık aksadı.  

Kurulan geçici laboratuvar.

Teknik problemler

Sahra hastanesi içinde kullanılan tüm cihazlar 110 volta uygun yapılmıştı. Uygun voltaj elektrik hatları ile sağlanamadığı için sahra hastanesinin jeneratörleri kullanılmak zorunda kalındı. Ancak bilgisayarlar ve laboratuvar gibi hastaneye ait cihazlar için de 220 volt ihtiyacından dolayı ikinci bir hat çekilmek zorunda kalındı.

Sadece jeneratörler ile beslenen cihazlar için günlük akaryakıt tüketimi 750 litre kadardı. Buna dış ortamların aydınlatılması ve çekilen ek hat da eklendiğinde enerji ihtiyacı çok pahalı bir hâl alıyordu. Elektrik kesintisi olduğu durumlarda hem 110 volt için hem de 220 volt için iki farklı jeneratör çalışıyordu. Çok fazla ikmal gerektiren akaryakıt için ek bir depo alındı.

Jeneratörler ve ek yakıt deposu

Oksijen akımının sağlanması sahra hastanesinin hatları ile olurken cihaz uyum problemleri nedeniyle oksijen girişlerinin bazıları değiştirildi. Çadırlarda bulunan oksijen kaynakları kontrol etmek zor olduğundan sık sık basınç düşüyor ve acil ihtiyaç duyulduğu anlarda cihazlara ulaşması sorun oluyordu. Bu nedenle acil çadırında oksijen tüpleri ile bu akım sağlandı.

Oksijen çıkışlarını ventilatörlere uygun hale getirmek için yapılan eklemeler

Havalandırma ve aydınlatma ile ilgili çadırlar yeterli aydınlığı ve havalandırmayı sağlıyordu. Ancak kontrol panelleri farklı olduğundan kullanımda zorluk çekiliyordu. Kullanılan kablo ve sigorta gibi bileşenlerin farklı olması nedeniyle çoğu zaman meydana gelen arızaları gidermek teknik personeli zorluyordu. 

Aydınlatma tesisatı kontrol paneli.

Klima sistemi kontrol paneli

Klima üniteleri

Klima dış üniteleri için özel bir yer olmadığı ve bağlantı boruları kısa olduğu için her çadırın önüne bu cihazlar yerleştirildi. Çıkarttıkları gürültü ve dönen pervaneleri nedeni ile uzun dönemde hasta güvenliği için bir risk teşkil ediyordu.

Öncesinde yoğun yağış, sonrasında da sıcaklık ve güçlü rüzgarlar nedeni ile çadırların bakımı her gün teknik personel tarafından yapılmak zorundaydı. Gevşeyen bağlama aparatları, yağmur suyu nedeniyle biriken sular, güçlü rüzgarlar nedeniyle bozulan üst koruma tentesi gibi sık sık müdahale gerektiren durumlar ortaya çıkmaktaydı.  Toplam 12 kişiden oluşan bir teknik ekip 24 saat görevlendirildi ve bu süre içerisindeki tek sorumlulukları çadırların bakımı oldu.

Artan hasta başvurusu nedeniyle yatarak tedavi gerektiren hastaların sevki mümkün olamamaya başlamıştı. Ana binanın acil servisi yaklaşık 30 yataklı bir ortak servis haline dönüştürüldü.  Yaz mevsimi ve yüksek hava sıcaklığı nedeni ile çadırlarda hasta yatışı mümkün olmuyordu.  Kısa süreli yatarak tedavi gerektiren hastaların tedavisi burada yürütülmeye çalışıldı. Tomografi ihtiyacı olan hastaların görüntülemesi acil servis radyoloji alanında yapılıyordu. Sahra hastanesi ile acil servis arasındaki mesafede hastalar hastanenin hasta nakil ambulansı ile transfer ediliyordu. Çekilen tomografilerin sisteme düşmesi için sahra hastanesi ile ana bina arasına veri kablosu çekildi. Bu kablonun rüzgâr gibi dış etkilerden zarar görmemesi için uğraşıldı ancak buna rağmen birkaç defa bu veri kablolarının yenilenmesi gerekti. 

Sahra Hastanesinin İşleyişi

İşleyişin acil servis üzerinden yürütülmesi gibi bir fikir var olsa da pratikte bu pek de mümkün olmamıştı. Çevrede tıbbi hizmet alınacak bir merkez olmaması, afet alanında ulaşımın ciddi bir problem olması nedeniyle kısa bir süre sonra sahra hastanesi acil durumlar haricinde de birçok tıbbi bakımı vermek zorunda kalmıştı.

  • Kronik hastalıkları olan hastaların ilaç temini ve takibi
  • Çocuk ve gebe takibi ve aşıları
  • Ölüm raporları adli vakaların raporları
  • Afet öncesinde yapılmış olan biyopsi, görüntüleme, laboratuvar sonuçları gibi işlemlerin takibi.
  • Afet döneminde çevre hastanelere sevk edilerek yapılmış olan tıbbi müdahalelerin kontrolleri
  • Değişen çevre şartlarına bağlı olarak ortaya çıkan halk sağlığını ilgilendiren risklerin analizi sağlık müdürlüğü ile olan koordinasyonu
  • Çevrede yeteri kadar eczane olmaması nedeni ile yazılan reçetelerin temini
  • Gelmeye devam eden tıbbi yardımların başvuru merkezi olarak sahra hastanesinden koordinasyonu

Kısa bir sürede benzer sorunların çözüm merkezi sahra hastanesi oldu. Bu nedenle sadece acil servis tarafından yürütülemeyecek bir yerleşik hastane konumuna geldi. Ancak personelin gözünde hala sahra hastanesi eşittir acil servis anlayışı devam etmekteydi. Bu tip bir durumda önceden belirlenen iş akış planlarının olmaması nedeniyle ihtiyaç duydukça yeni birimler açılmaya çalışıldı. Cerrahi ve dahili bölümler için poliklinik çadırları açıldı. Hekim ve sağlık personelleri bu çadırlara görevlendirilmeye başlandı. Bu durum daha fazla personel ihtiyacı doğurdu. Ancak barınma problemi nedeni ile personele dönüşümlü bir iş dağılımı yapıldı. Mesai saatleri dışında da hizmet vermek gerektiği için personel vardiyalı çalıştırıldı. Sahra hastanesi olmasına rağmen yerleşik bir hastaneden beklenen hizmetler karşılanmaya çalışıldı. Bu çalışma temposu birçok personelin sözleşmesine aykırıydı. Mesai dışı çalışma saatleri bu personellerin mesai dışı ücretlerinin karşılanması, yasal bir zemine dayandırılmaya uğraşıldı.  Destek için farklı hastanelerden gelen personelin özlük hakları sahra hastanesinin çalışma şekline uydurulmaya çalışılsa da mağduriyetler yaşandı. Uzun çalışma saatleri, dinlenme alanlarının ve zamanlarının ayarlanmasını gerektirdi. Bir haftalık görevlendirmelerle gelen destek sağlık ekipleri döndüklerinde kendi hastanelerinin yoğun çalışma programlarına dahil edildi. Ortaya çıkan fazla mesai ücretleri için sonradan düzenlemeler yapılsa da mağduriyetler tam anlamıyla giderilemedi.

Her anabilim dalı için yeterli personel sayısı sağlanamadı. İş yükü artan bölümler olduğu gibi iş yükü hafifleyen bölümler de oldu ancak bu bölümlerin birbirine destek olma prosedürü önceden belirlenmediği için her bölüm kendi çalışma planını yaptı. Sonuç olarak da bazı bölümler iş yükünü kaldıramayacak hâle geldi. Yeterli personeli olmayan bazı bölümlerin bu problemlerinin büyük kısmı destek ekiplerle çözüldü ancak bu durum geçici gelen sağlık personelinin kullanılan hastane bilgi sistemine kaydı olmaması nedeniyle veri girişi problemlerine yol açtı. Standart bir veri giriş ve saklama prosedürü uygulanana kadar geçen dönemde yapılan işlemler kayda geçemedi. Adli makamlar tarafından o döneme ait istenen bazı verilere ulaşılamadı.

Mutfak olmadığı için personelin yemek ihtiyacı dışardan sağlandı, ancak afet bölgesinde bunu karşılayabilecek tek kurum Kızılaydı . Kızılay yemek ihtiyacını karşılamak için hastane çevresine ayrı bir mutfak kurmak zorunda kaldı çünkü hastalar ve personel için günlük tüketim 500 kişiyi bulmuştu. 

Çok sayıda tıbbi cihaz ve ilaçların bulunduğu sahra hastanesi alanının güvenliğinin sağlanması kolay olmadı. Sınırlarını çevreleyen bir bariyer olmaması sebebi ile farklı noktalardan hastane alanına girişler oldu. Gece ve gündüz güvenlik personeli sayısı arttırıldı. Giriş ve çıkışların tek noktadan olması için yönlendirmeler yapıldı. Bazı alanlar bariyerlerle kapatılmaya çalışıldı.

Sonuç

Sahra hastanesi mevcut şartlarda hedeflenen sağlık hizmetine göre daha sınırlı bir hizmet verebildi. Personel işleyişi ve teknik konularda ortaya çıkan bu sınırlılıklarla ilgili önceden yapılacak bazı planlamalar olumlu sonuçlar verebilirdi.

 Özellikle sahra hastanelerinin afet bölgesine kurulum zamanlaması sağlık hizmetleri üzerinde en önemli etkiye sahiptir. Afetin erken döneminde acil müdahalelerin daha önemli olduğu anlarda kurulan bir sahra hastanesi daha fazla yarar sağlayabilirdi. Afetin ilerleyen dönemlerinde gelen hastalar daha yerleşik imkanları olan sağlık tesislerine ihtiyaç duyarken, özellikle cerrahi hekimler yapacakları işlemler için afetin erken döneminde göstermiş oldukları becerilerini daha elektif vakalarda gerçekleştirmek istemediler. Hayati tehlike arz eden müdahaleler haricindeki işlemler için şartların daha uygun olduğu hastanelere sevk etmeyi tercih ettiler. Kurulum zamanı kadar hizmet süresi de önemliydi. Genelde çadır ve portatif yapılardan oluşan sahra hastaneleri kolay deforme olmakta, bu yüzden hizmet vereceği süre önceden planlanmalı ve bu süre içerisinde yapılacak bakım ve onarımlar için hazırlıklar yapılmalı.

Tüm sağlık kuruluşları tarafından, ihtiyaç anında kullanılabilecek sahra hastanesi için önceden bir alan ve bu alanların ihtiyaçları belirlenmeli.

Başta iklim ve coğrafya şartları olmak üzere yatarak tedavinin sahra hastanelerinde yürütülmesi çeşitli faktörlere bağlıydı. Hava sıcaklığı, rüzgâr, yağış… gibi etkenler nedeniyle hastalar kendilerini daha güvende hissedecekleri yerlere gitmek istiyordu.

Farklı ülkelerden gelen sahra hastaneleri için oluşturulacak teknik destek ekipleri kurulacak sahra hastanesini önceden tanıyor olmalı. Ülkelere ve disiplinlere göre farklılık gösteren teknik alt yapıların önceden tanınıyor olması sahra hastanelerinde mutlak bir ihtiyaç. Teknik cihazlar gibi biyomedikal cihazlarda da farklılıklar bulunabileceği için sağlık ekibinin de önceden bilgilendirilmesi gerekmekte. En azından daha uzun bir oryantasyon eğitimi verilmeli.

Askeri amaçla tasarlanmış sahra hastanelerinin yaşlı ve kırılgan bir hasta kitlesi tarafından da kullanılabileceği göz ardı edilmemeli. Sağlık hizmeti verilen alanlar dışındaki kısımlar için de bu hasta grubuna yönelik düzenlemeler yapılmalı.

Giriş ve çıkışların kontrollü yapılacağı belirli noktalar önceden belirlenip etrafı tel çitlerle çevrilmeli. Hatta hastane çevresine kameralı güvenlik sistemleri yerleştirilmeli. Hastaların ve personelin özellikle afet anında ortaya çıkabilecek güvensiz ortamdan korunması gerekir.

Sahra hastanelerinin enerji ihtiyacı için genelde fosil yakıtlı jeneratörler kullanılmaktadır. Uzun süre görev yapacak sahra hastaneleri için alternatif bir enerji kaynağı düşünülmelidir. Uzun süre jeneratörlerle sağlanan enerji çok maliyetli ve sürdürülmesi zor olmakta ve sık sık kesintilere uğramaktadır.

Sahra hastanelerinin işleyişinde sadece sağlık problemleri değil özellikle teknik olmak üzere farklı birçok sıkıntı da ortaya çıkmaktadır. Bu problemlerin önceden kestirilip, kurulum aşamasındayken çözüm çalışmaları başlatılmalı. Afet döneminde hayati önem taşıyan ve büyük maliyetlerle üretilen ve afet alanlarına taşınan, afet bölgesindeki sağlık hizmetleri için hayati önem arz eden sahra hastanelerinin daha verimli kullanabilmesi için dikkatli bir planlamaya ihtiyaç vardır. Bu planlama sağlık hizmetleri, kurulum alanı, personel yönetimi, enerji sağlanması, teknik alt yapı, hasta profili… gibi birçok değişkene bağlıdır ve hepsinin göz önünde bulundurulması gerekir.

Kaynak:

1. Kedzierewicz R, Couret A, Cazes N, Süsler A, Arvieux C, Arnaud I, Agopian P, Boutillier-du-Retail C, Travers S, Aydin ME, Pourret D, Bancarel J. Deployment of the French Civil Protection Field Hospital (ESCRIM) in Gölbaşi, Turkey after the February 2023 Earthquake: Lessons Learned. Prehosp Disaster Med. 2023 Aug;38(4):522-528. doi: 10.1017/S1049023X23005873. Epub 2023 Jun 15. PMID: 37317865.

2. Kreiss Y, Merin O, Peleg K, Levy G, Vinker S, Sagi R, Abargel A, Bartal C, Lin G, Bar A, Bar-On E, Schwaber MJ, Ash N. Early disaster response in Haiti: the Israeli field hospital experience. Ann Intern Med. 2010 Jul 6;153(1):45-8. doi: 10.7326/0003-4819-153-1-201007060-00253. Epub 2010 May 4. PMID: 20442270.

3. Bar-On E, Abargel A, Peleg K, Kreiss Y. Erken afet müdahalesinin zorluklarıyla başa çıkmak: Depremlerden sonra 24 yıllık sahra hastanesi deneyimi. Afet Tıp Halk Sağlığı Hazırlığı. 2013 Ekim;7(5):491-8. doi: 10.1017/dmp.2013.94. Epub 2013 18 Ekim. PMID: 24135315.

6 Şubat 2025 0 comments
1 FacebookTwitterPinterestEmail
Afet Yazı Dizisi

21. Yüzyılda Kimyasal Biyolojik Radyolojik Nükleer (KBRN) Olaylarına Yaklaşım

by Esra ERSÖZ GENÇ 24 Ocak 2025
written by Esra ERSÖZ GENÇ

GİRİŞ

21. yüzyıl, insanlığın karşı karşıya kaldığı güvenlik tehditlerinin çeşitlilik ve karmaşıklık bakımından önemli dönüşümlere uğradığı bir dönemdir. Küreselleşme, teknolojik gelişmeler ve uluslararası politik çatışmalar, kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer (KBRN) olayları gibi çok boyutlu tehditleri dünya gündeminde daha merkezi bir konuma taşımıştır. Bu olaylar, sadece askeri alanlarda değil, endüstriyel kazalar, biyoterörizm, nükleer enerji kazaları ve halk sağlığı krizleri gibi birçok farklı bağlamda da karşımıza çıkmaktadır (1,2).

KBRN olaylarının etkileri, yalnızca bu olaylara maruz kalan bireylerin fiziksel sağlığını değil, aynı zamanda toplumsal güvenliği, ekonomik yapıyı ve çevresel dengeleri de derinden etkilemektedir (3). Örneğin, 1986 Çernobil ve 2011 Fukuşima nükleer santral kazaları, yalnızca yerel halkı değil, uluslararası toplumu da uzun vadeli etkileriyle sarsmıştır (4,5). Benzer şekilde, COVID-19 pandemisi gibi biyolojik tehditler, halk sağlığı açısından büyük krizler yaratmış ve küresel dayanışma ihtiyacını artırmıştır (6).

Bu tür olaylara yönelik etkili müdahale stratejileri geliştirmek için, yalnızca teknik bilgi ve altyapının güçlendirilmesi yeterli değildir. Aynı zamanda, bireylerin ve toplumların bu tür olaylara hazırlık düzeylerini artırmak ve doğru bilgiye erişimini sağlamak da kritik öneme sahiptir. Sağlık okuryazarlığı, burada belirleyici bir unsur olarak öne çıkmakta ve bireylerin riskleri anlaması, değerlendirmesi ve doğru kararlar alabilmesi için gerekli temeli oluşturmaktadır (7,8). Araştırmalar, düşük sağlık okuryazarlığı düzeyine sahip bireylerin KBRN olaylarına ilişkin bilinç eksikliğinden kaynaklanan hatalı davranışlar sergileme olasılığının daha yüksek olduğunu göstermektedir (9).

Bu makalede, KBRN olaylarının tarihsel arka planı, bu olayların sağlık üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkileri ile modern teknolojiler ve politika çerçeveleri kullanılarak geliştirilen müdahale yaklaşımları ele alınacaktır. Ayrıca, sağlık okuryazarlığının önemi ve bu kavramın toplum düzeyinde güçlendirilmesi için alınması gereken tedbirler incelenecektir. Bu bağlamda, KBRN olaylarının yönetimine dair kapsamlı bir değerlendirme sunulması hedeflenmektedir.

KBRN OLAYLARININ TARİHSEL GELİŞİMİ VE TANIMI

KBRN olaylarının kökeni, insanlık tarihindeki bilimsel ilerlemeler ve savaş stratejilerindeki dönüşümlerle yakından ilişkilidir. Özellikle 20. yüzyılda, kimyasal ve biyolojik silahların yanı sıra radyolojik ve nükleer teknolojilerin askeri ve endüstriyel amaçlarla kullanımı artmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında kullanılan hardal gazı gibi kimyasal silahlar, yalnızca savaş alanlarında değil, siviller üzerinde de yıkıcı etkiler bırakmıştır(2). Bu süreç, KBRN tehditlerinin hem savaş hukukunu hem de insan haklarını tartışmaya açmasına neden olmuştur. İkinci Dünya Savaşı’nda Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılan atom bombaları ise nükleer teknolojilerin insanlık üzerindeki etkisini dramatik bir şekilde göstermiştir (10).

20. yüzyılın ikinci yarısında, Soğuk Savaş döneminde yaşanan teknolojik gelişmeler ve silahlanma yarışı, KBRN tehditlerinin kapsamını daha da genişletmiştir. Bu dönemde birçok ülke, kimyasal, biyolojik ve nükleer silahların üretimine ve stoklanmasına ağırlık vermiştir (11). Ancak bu durum, yalnızca ulusal güvenlik değil, aynı zamanda çevresel ve halk sağlığı tehditlerini de beraberinde getirmiştir. Örneğin, Sovyetler Birliği tarafından geliştirilen Noviçok gibi sinir ajanları hem askeri hem de siyasi krizlerin odağında yer almıştır (12).

Sivil alanda ise KBRN tehditlerinin boyutları, endüstriyel kazalar ve çevresel felaketlerle daha belirgin hale gelmiştir. Çernobil (1986) ve Fukuşima (2011) nükleer kazaları, nükleer teknolojilerin enerji üretiminde kullanımı sırasında yeterli güvenlik önlemlerinin alınmamasının sonuçlarını ortaya koymuştur. Bu olaylar, yalnızca yerel halk üzerinde sağlık etkileri yaratmakla kalmamış, aynı zamanda uluslararası kamuoyunda radyasyon güvenliği konusundaki endişeleri artırmıştır (4,5).

Biyolojik tehditler açısından değerlendirildiğinde, 2001 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleşen şarbon saldırıları, biyoterörizmin gerçek bir tehdit olduğunu gözler önüne sermiştir. Bu olay, biyolojik ajanların terörist gruplar tarafından kullanılma potansiyelini ortaya koyarak, küresel güvenlik ve halk sağlığına yönelik yeni bir tehdit türünü işaret etmiştir (3). Daha yakın tarihte ise COVID-19 pandemisi, biyolojik ajanların yalnızca kasıtlı saldırılarla değil, doğal yollarla da küresel sağlık krizlerine yol açabileceğini göstermiştir (6).

Radyolojik tehditler, nükleer silahların yanı sıra tıbbi ve endüstriyel kullanım alanlarındaki kazalarla da ilişkilendirilmiştir. Üç Mil Adası (1979) ve Tokaimura (1999) gibi kazalar, radyasyonun çevresel ve insan sağlığı üzerindeki etkilerini daha geniş bir şekilde ele almayı gerektirmiştir (10). Bu olaylar, radyasyon güvenliği ve halkın bilinçlendirilmesi konusundaki açıkları da ortaya koymuştur.

Modern çağda KBRN tehditleri, doğası gereği küresel bir nitelik kazanmıştır. Gelişen teknoloji ve artan uluslararası bağlantılar, bu tehditlerin sınır tanımayan etkiler yaratmasına neden olmuştur. Buna karşın, uluslararası hukuk, halk sağlığı politikaları ve teknolojik yenilikler, KBRN olaylarının önlenmesi ve etkilerinin azaltılması için önemli araçlar sunmaktadır. Bununla birlikte, KBRN tehditlerinin kapsamı ve karmaşıklığı, bu alanlarda daha bütüncül ve disiplinler arası yaklaşımlara olan ihtiyacı artırmaktadır.

KBRN OLAYLARININ SAĞLIK ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ

Kimyasal Maddelerin Sağlık Üzerindeki Etkileri

Kimyasal maddeler, maruz kalındığında ciddi akut toksisiteye neden olabilir. Özellikle sinir ajanları, organofosfatlar ve hardal gazı gibi kimyasal savaş maddeleri hem askeri hem de sivil alanlarda büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Sinir ajanları, asetilkolin esteraz enzimini inhibe ederek merkezi sinir sisteminde ciddi hasara yol açar ve ani ölümlere neden olabilir (11). Hardal gazı gibi kimyasal maddeler ise ciltte yanıklar, solunum yollarında hasar ve kansere yol açabilecek uzun vadeli etkilerle ilişkilidir (13). 1988 yılında Halepçe’de gerçekleşen kimyasal saldırılar, bu tür maddelerin siviller üzerinde yarattığı yıkıcı etkiyi gözler önüne sermiştir (14).

Kimyasal maddelere maruziyet sonrası, hızlı ve etkili tıbbi müdahale, ölüm oranlarını azaltmak ve uzun vadeli sağlık sorunlarını önlemek için kritik öneme sahiptir. Bununla birlikte, kimyasal maddelere yönelik halk eğitimi ve farkındalık programları, bu tür olayların etkisini en aza indirmek için bir önlem olarak değerlendirilmelidir.

Kimyasal Maddelerin Sınıflandırılması ve Maruziyet Türleri
Kimyasal ajanlar genellikle sinir ajanları (ör. sarin, soman), deri tahriş ediciler (ör. hardal gazı), pulmoner ajanlar (ör. fosgen) ve kan ajanları (ör. hidrojen siyanür) olarak sınıflandırılır. Maruziyet türleri solunum, cilt teması veya yutma yoluyla olabilir. Özellikle sinir ajanları, asetilkolinesteraz inhibitörleri olarak merkezi sinir sistemi üzerinde ciddi etkiler yaratır ve hızlı müdahale gerektirir.

Acil Müdahale Algoritması

  1. Olay Yerinde Dekontaminasyon:
    • Maruziyetin ciddiyetine bağlı olarak dekontaminasyon, kimyasal etkilerin azaltılmasında kritik bir adımdır. Cilt ve giysilerin temizlenmesi önceliklidir.
    • Dekontaminasyon Solüsyonları:
      • Sabun ve su.
      • %0.5 hipoklorit solüsyonu (hassas cilt bölgelerine dikkat edilmelidir) (15).
  2. Havayolu Güvenliği ve Destek Tedavisi:
    • Solunum sıkıntısı olan hastalarda oksijen tedavisi.
    • Bronkospazm varlığında bronkodilatörler (ör. salbutamol).
  3. Antidot Tedavisi:
    • Sinir Ajanları:
      • Atropin: 2-6 mg IV, belirtiler düzelene kadar tekrar edilebilir.
      • Pralidoksim: 30 mg/kg IV bolus, ardından 8-10 mg/kg/saat infüzyon (16).
    • Hardal Gazı:
      • Spesifik antidotu bulunmamakla birlikte semptomatik tedavi önemlidir. Yanıklar için lokal antiseptik solüsyonlar kullanılabilir.
    • Hidrojen Siyanür:
      • Hidroksikobalamin: 5 g IV yavaş infüzyon (17).
  4. Göz ve Solunum Yolları Temizliği:
    • Göz yıkama için steril su veya salin solüsyonu önerilir.
    • Solunum yolu maruziyetinde bronkodilatörler ve mekanik ventilasyon gerekebilir.

Hastane Öncesi ve Hastane İçi Yönetim
Hastane öncesinde hızlı triyaj yapılmalı, kimyasal ajana maruz kalan hastalar için uygun koruyucu ekipman kullanılmalıdır. Hastanede ise dekontaminasyon sonrası yoğun bakım gerektiren hastalar izole edilerek multidisipliner bir yaklaşım sağlanmalıdır.

Biyolojik Tehditlerin Sağlık Üzerindeki Etkileri

Biyolojik tehditler, enfeksiyon hastalıklarının yayılmasını hızlandırarak halk sağlığı sistemlerini ciddi şekilde zorlayabilir. Biyolojik ajanlar, bakteri, virüs veya toksin gibi patojenlerden oluşur ve geniş kitlelere yayılabilir. 2001 şarbon saldırıları ve 2020 yılında başlayan COVID-19 pandemisi, biyolojik tehditlerin doğrudan etkileri hakkında önemli örnekler sunmaktadır (1,3).

COVID-19 pandemisi, biyolojik tehditlerin küresel ölçekteki etkilerini en çarpıcı şekilde ortaya koymuştur. Bu durum yalnızca enfekte bireyler üzerinde akut solunum yolu semptomları gibi sağlık sorunlarına yol açmakla kalmamış, aynı zamanda sağlık sistemlerini, ekonomik yapıları ve sosyal yaşamı derinden etkilemiştir (6). Biyolojik tehditlerin yönetiminde sağlık sistemlerinin dayanıklılığı, hızlı teşhis yöntemleri ve etkili aşılama programları gibi stratejiler hayati öneme sahiptir.

Biyolojik Ajanlar ve Etki Mekanizmaları

Biyolojik ajanlar genellikle bakteriler (ör. şarbon), virüsler (ör. Ebola, COVID-19) ve toksinler (ör. botulinum toksini) olarak sınıflandırılır. Bu ajanlar, insanlarda ciddi enfeksiyonlara ve toksik etkilere yol açar. Özellikle biyoterörizm senaryolarında kullanılan ajanlar, geniş kitleler üzerinde yıkıcı etkilere sahip olabilir.

  • Şarbon: Bacillus anthracis’in sporları, solunum yoluyla alındığında ölümcül bir akciğer enfeksiyonuna yol açabilir.
  • Botulizm: Clostridium botulinum toksini, nöromüsküler iletiyi bloke ederek paraliziye neden olur.
  • COVID-19: SARS-CoV-2, hem solunum yolu hem de sistemik komplikasyonlara yol açan bir pandemiye neden olmuştur.

Acil Müdahale Algoritması

  1. Triyaj ve İzolasyon:
    • Hastalar hızlı şekilde enfeksiyon kontrol önlemlerine göre sınıflandırılmalı.
    • Solunum yoluyla bulaşan hastalıklar için negatif basınçlı odalar kullanılmalı (18).
  2. Erken Tanı:
    • Hızlı tanı testleri (ör. PCR) enfeksiyonun kaynağını belirlemek için kritik öneme sahiptir.
    • Klinik şüphe durumunda kan kültürleri, biyolojik numuneler ve toksin analizleri yapılmalıdır.
  3. Spesifik Tedavi:
    • Şarbon: Erken dönemde siprofloksasin veya doksisiklin önerilir (10-14 gün)(19).
    • Botulizm: Antitoksin uygulanmalı; solunum yetmezliğinde mekanik ventilasyon sağlanmalı (20).
    • Viral Enfeksiyonlar (ör. COVID-19):
      • Antiviral tedavi (remdesivir gibi) ve destekleyici bakım.
  4. Koruyucu Önlemler:
    • Temas eden sağlık personelinin kişisel koruyucu ekipman (maske, eldiven, koruyucu gözlük) kullanması zorunludur.
    • Aşı ile koruma, biyolojik tehditlere karşı en etkili yöntemlerden biridir. (21).

Hastane Öncesi ve İçi Yönetim

Hastane öncesinde, bulaşıcı biyolojik ajanların yayılmasını engellemek için hızlı izolasyon sağlanmalıdır. Hastanede ise multidisipliner bir yaklaşımla enfeksiyon kontrol önlemleri ve destek tedaviler uygulanmalıdır.

  • Epidemiyolojik İzleme: Potansiyel biyoterörizm olaylarında vaka takip ve raporlama sistemleri hızlıca devreye alınmalıdır.

Psikososyal Etkiler ve Halk Sağlığı Yönetimi

Biyolojik tehditler yalnızca fiziksel sağlığı değil, toplumun ruh sağlığını da etkiler. Pandemi dönemlerinde kaygı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu gibi psikolojik sorunlar yaygın olarak gözlemlenmiştir. (22) Halk sağlığı eğitimi ve doğru bilgilendirme stratejileri bu etkilerin azaltılmasında önemlidir.

Radyolojik ve Nükleer Tehditlerin Etkileri

Radyolojik ve nükleer tehditler, kısa ve uzun vadeli sağlık riskleri taşır. Akut dönemde radyasyon maruziyeti, radyasyon hastalığına (akut radyasyon sendromu) yol açabilir. Belirtiler arasında mide bulantısı, kusma, deri lezyonları ve bağışıklık sisteminde ciddi hasar yer alır (23). Çernobil (1986) ve Fukuşima (2011) nükleer santral kazaları, radyasyonun çevresel ve insan sağlığı üzerindeki yıkıcı etkilerini göstermiştir. Çernobil kazasından sonra tiroid kanseri vakalarındaki artış, nükleer tehditlerin uzun vadeli sağlık etkilerine dikkat çekmiştir (4,5).

Düşük doz radyasyonun sağlık üzerindeki etkileri ise hala tartışılmakta olan bir konudur. Araştırmalar, düşük doz radyasyona maruziyetin uzun vadede kansere yol açabileceğini, ancak bu riskin kesin mekanizmalarının daha fazla araştırılması gerektiğini göstermektedir. Ayrıca, radyasyon kaynaklı kaygı ve psikolojik etkiler, radyolojik tehditlerin toplum üzerindeki geniş kapsamlı etkilerine işaret etmektedir (23). Bu bağlamda, halkın radyasyon konusunda bilinçlendirilmesi ve sağlık okuryazarlığının artırılması kritik öneme sahiptir.

Radyasyonun İnsan Sağlığı Üzerindeki Etkileri

Radyasyon maruziyetinin etkileri, maruz kalınan radyasyon türüne, dozuna ve süresine bağlıdır:

  • Akut Radyasyon Sendromu (ARS): 1 Gy üzerinde radyasyon dozu alındığında görülür ve hematopoetik, gastrointestinal ve kardiyovasküler sistemleri etkiler. Belirtiler arasında bulantı, kusma, cilt lezyonları ve bağışıklık sistemi hasarı bulunur.
  • Kronik Etkiler: Uzun süreli maruziyetler, kanser riski (özellikle tiroid kanseri) ve genetik mutasyonlara neden olabilir. (24)

Acil Müdahale Algoritması

  1. Dekontaminasyon ve İzolasyon:
    • Maruziyet sonrası kıyafetlerin çıkarılması ve cildin temizlenmesi radyasyon dozunu %90’a kadar azaltabilir.
    • Dekontaminasyon sırasında sabun ve su kullanımı önerilir. (25)
  2. Havayolu Yönetimi ve Destekleyici Tedavi:
    • Solunum sıkıntısı olan hastalara oksijen tedavisi uygulanır.
    • ARS’li hastalarda hematopoetik büyüme faktörleri (ör. filgrastim) önerilir. (26)
  3. Spesifik Tedaviler:
    • İyot-131 Maruziyeti: Tiroid koruması için potasyum iyodür (KI) kullanılmalı. Önerilen doz: Yetişkinlerde 130 mg/gün.(27).
    • Plütonyum ve Uranyum Maruziyeti: DTPA (diethylenetriamine pentaacetate) ajanı ile şelasyon tedavisi uygulanabilir.
    • Sezyum-137 ve Talyum: Prusya mavisi oral olarak uygulanır (doz: 1 gram x 3/gün).
  4. Radyasyon Dozunun Ölçülmesi:
    • Geiger-Müller sayacı gibi cihazlarla bireysel radyasyon ölçümü yapılmalıdır.
    • Radyasyon maruziyetine göre triyaj:
      • Hafif maruziyet: <1 Gy.
      • Orta: 1-2 Gy.
      • Şiddetli: >4 Gy (Yüksek mortalite riski). (28)

Hastane Öncesi ve Hastane İçi Yönetim

  • Hastane Öncesi: Radyasyon alanından hızlı tahliye, uygun kişisel koruyucu ekipman (KKE) kullanımı.
  • Hastane İçi: ARS’li hastaların yoğun bakım ünitelerine alınması. Multidisipliner ekiplerle destek tedaviler (ör. sıvı resüsitasyonu, kan transfüzyonu).

Psikolojik ve Sosyal Etkiler

Psikolojik Etkiler

KBRN olaylarının ardından bireylerde yaygın olarak gözlemlenen psikolojik etkiler şunlardır:

  • Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB): KBRN olaylarına maruz kalan bireylerde sıklıkla ortaya çıkar. Belirtiler arasında uyku bozuklukları, flashbackler ve kaçınma davranışları yer alır. (28)
  • Anksiyete ve Panik Bozuklukları: Özellikle radyolojik ve biyolojik tehditlerde, halk arasında yanlış bilgi nedeniyle gereksiz panik yaygın bir sorun haline gelir. (22)
  • Depresyon: Kayıplar, ekonomik zorluklar ve izolasyon nedeniyle ortaya çıkabilir. Bu, COVID-19 pandemisi sırasında yaygın olarak gözlemlenmiştir. (29)

Sosyal Etkiler

KBRN olayları toplumsal düzeyde çeşitli sosyal sorunlara neden olabilir:

  • Toplumsal Güvensizlik: Halk arasında bilgi eksikliği ve iletişim yetersizlikleri nedeniyle oluşan güvensizlik, olay yönetimini zorlaştırır.
  • Stigmatizasyon: Biyolojik tehditlere maruz kalan bireyler, bulaş riski nedeniyle damgalanabilir. Bu durum, özellikle enfeksiyon hastalıkları sırasında sık görülür.
  • Toplumda Ayrışma: Karantina veya izolasyon önlemleri, toplumun sosyal bağlarını zayıflatabilir.

Acil Müdahalede Psikososyal Yaklaşım

  1. Psikolojik İlk Yardım:
    • Olay yerinde acil müdahale sırasında bireylerin güvenliğinin sağlanması.
    • Temel ihtiyaçların (su, gıda, barınma) karşılanması.
    • Empati ve destekleyici iletişimle bireylerin sakinleştirilmesi. (30)
  2. Bilgilendirme ve Risk İletişimi:
    • Halkın doğru bilgilendirilmesi ve paniğin önlenmesi için şeffaf ve güvenilir iletişim stratejileri geliştirilmelidir.
    • Yanlış bilgilerin yayılmasını engellemek için sağlık yetkilileri tarafından düzenli basın toplantıları yapılmalıdır.
  3. Uzun Vadeli Psikososyal Destek:
    • TSSB ve depresyon belirtileri gösteren bireyler için psikiyatri ve psikoloji hizmetlerine erişim kolaylaştırılmalıdır.
    • Toplum tabanlı ruh sağlığı programları başlatılmalıdır. (31)

Halk Sağlığı Perspektifi

Psikolojik ve sosyal etkilerin yönetiminde halk sağlığı stratejileri büyük önem taşır:

  • Eğitim Kampanyaları: Halkın KBRN tehditleri ve etkileri hakkında bilinçlendirilmesi.
  • Toplum Temelli Müdahaleler: Yerel liderler ve sivil toplum kuruluşlarının desteğiyle toplumun dayanıklılığının artırılması.
  • Ruh Sağlığı Hizmetlerinin Güçlendirilmesi: Özellikle afet sonrası bölgelerde psikiyatri uzmanlarının görevlendirilmesi.

Özel Gruplar ve Hassasiyetler

  • Çocuklar: KBRN olayları sırasında çocuklar psikolojik olarak daha hassas bir gruptur. Çocuklar için özel psikolojik destek programları geliştirilmelidir.
  • Yaşlılar ve Engelliler: Bu gruplar sosyal izolasyona daha yatkındır ve müdahale ekiplerinin öncelikli olarak ele alması gereken gruplardır.
  • Sağlık Çalışanları: KBRN olayları sırasında sağlık çalışanlarında tükenmişlik ve ikincil travma riski yüksektir. Bu nedenle, destek programları ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi gereklidir. (32)

KBRN TEHDİTLERİNİN SAĞLIK SİSTEMİNE YÜKÜ

Acil Servis ve Yoğun Bakım Kapasiteleri

KBRN olayları, sağlık sistemlerinde ani bir hasta yüküne yol açarak acil servislerin ve yoğun bakım ünitelerinin kapasitesini hızla aşabilir. Özellikle biyolojik ve radyolojik tehditler, geniş ölçekli bulaşıcı hastalıkların yayılmasına ve kritik hasta yönetim ihtiyacına neden olabilir. (33)

  • Ani Hasta Artışı: Örneğin, COVID-19 pandemisi sırasında birçok ülkede yoğun bakım yataklarının tükenmesi, sağlık sisteminin dayanıklılığını sınamıştır.
  • Ekipman ve Malzeme Eksikliği: Kişisel koruyucu ekipman (KKE), ventilatör ve ilaç tedariğindeki eksiklikler, sağlık hizmetlerini aksatmıştır.

Sağlık Çalışanlarının Yükü

KBRN olayları sırasında sağlık çalışanlarının yükü, fiziksel ve psikolojik olarak artar:

  • Tükenmişlik Sendromu: Uzun çalışma saatleri, yüksek bulaş riski ve vaka yükü nedeniyle sağlık çalışanları arasında tükenmişlik yaygın bir sorun haline gelir. (34)
  • Eğitim Eksikliği: Sağlık çalışanlarının, KBRN olaylarına özgü tedavi protokolleri ve koruyucu önlemler konusunda yeterince eğitilmemiş olması, müdahale etkinliğini azaltır.

Triyaj ve Yönetim Zorlukları

KBRN olaylarında triyaj, sınırlı kaynakların en etkin şekilde kullanılmasını sağlamak için kritik öneme sahiptir:

  • Triyaj Kriterleri: Hastalar, maruz kaldıkları ajanlara göre (ör. radyasyon dozu, kimyasal maddenin türü) sınıflandırılmalıdır.
  • Hastane Kapasitesinin Yönetimi: Ani hasta akışını yönetmek için kriz müdahale ekipleri ve geçici triyaj alanları kurulmalıdır.(35)

Uzun Vadeli Etkiler

KBRN olaylarının sağlık sistemi üzerindeki etkileri sadece akut dönemle sınırlı değildir. Uzun vadeli etkiler arasında şunlar yer alır:

  • Kronik Hastalık Yükü: Radyasyon maruziyeti sonrası artan kanser vakaları ve biyolojik tehditlerin neden olduğu enfeksiyonlar, sağlık sisteminde uzun vadeli bir yük oluşturur.
  • Psikososyal Etkiler: Sağlık çalışanları ve toplum üzerindeki psikolojik etkiler, sağlık sistemine olan güveni zayıflatabilir. (23)

Koruyucu Önlemler ve Hazırlık Stratejileri

  1. Kişisel Koruyucu Ekipman (KKE): Sağlık çalışanlarının güvenliğini sağlamak için yüksek kaliteli KKE temin edilmelidir.
  2. Eğitim ve Tatbikatlar: Sağlık personelinin KBRN tehditlerine yönelik müdahalelerde bilgi ve becerilerini artırmak için düzenli eğitim programları ve tatbikatlar yapılmalıdır.
  3. Ulusal ve Uluslararası İş birliği: KBRN olaylarına hazırlık, sağlık sistemleri arasında koordinasyonu gerektirir. Özellikle Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) gibi kuruluşlarla iş birliği, sağlık sisteminin dayanıklılığını artırabilir. (36)

SAĞLIK OKURYAZARLIĞI VE KBRN OLAYLARI

Sağlık okuryazarlığı, bireylerin sağlık bilgilerini anlama, değerlendirme ve bu bilgileri günlük yaşamlarında kullanma yeteneğidir (39). KBRN olaylarında bu kavram, bireylerin doğru bilgiye ulaşmasını ve bu bilgiyi kriz anında etkili bir şekilde uygulamasını sağlamak açısından kritik bir öneme sahiptir. Özellikle kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer tehditlerin genellikle karmaşık bilimsel içeriklere sahip olması, halkın bu tehditlere karşı bilinç düzeyini artırmayı zorunlu kılmaktadır (40).

Düşük sağlık okuryazarlığı düzeyine sahip bireylerin, özellikle biyolojik ve radyolojik olaylar gibi karmaşık tehditlerde, yanlış bilgiye dayalı davranışlar sergileme ve gereksiz paniğe kapılma riski oldukça yüksektir. Örneğin, radyasyon kazaları sırasında, halk arasında bilgi eksikliği nedeniyle yersiz kaygılar ortaya çıkabilir ve bu durum acil durum yönetimini olumsuz etkileyebilir (9).

Araştırmalar, sağlık okuryazarlığının bireylerin sağlık hizmetlerine erişimini, bu hizmetleri kullanma biçimlerini ve acil durumlara yönelik tepkilerini doğrudan etkilediğini göstermektedir (8). Türkiye’de yapılan bir çalışma, sağlık okuryazarlığı düzeyi yüksek bireylerin, sağlık sistemini daha etkili kullandığını ve KBRN gibi olaylarda daha bilinçli davrandığını ortaya koymuştur. Benzer şekilde, İran’da yapılan bir araştırmada, sağlık okuryazarlığının radyasyon kaygısını azalttığı ve bireylerin daha rasyonel kararlar almasını sağladığı saptanmıştır. (41)

Halkın sağlık okuryazarlığını artırmak için yürütülen programlar, KBRN tehditleriyle başa çıkma kapasitesini güçlendirmek adına önemli bir araçtır. Özellikle KBRN’ye özgü bilgiler içeren farkındalık kampanyaları ve eğitim programları, halkın tehditleri daha iyi anlamasını ve doğru tepkiler geliştirmesini sağlayabilir. Bu süreçte sade ve anlaşılır bir dil kullanılarak hazırlanan eğitim materyalleri, toplumun genelinde daha etkili bir bilgilendirme yapılmasını sağlar (42).

Modern Yaklaşımlar ve Teknolojik İlerlemeler

KBRN olaylarının yönetiminde, modern teknolojilerin kullanımı risklerin azaltılması ve krizlerin etkin bir şekilde yönetilmesi açısından büyük bir avantaj sunmaktadır. Günümüzde kimyasal ve biyolojik tehditlerin tespiti için kullanılan ileri teknoloji sensörler, tehdit maddelerini erken evrede tespit ederek müdahale süreçlerini hızlandırmaktadır (43). Benzer şekilde, radyolojik ve nükleer olaylara karşı kullanılan radyasyon izleme sistemleri hem bireysel hem de çevresel güvenliği artırmaktadır.

Yapay zekâ (YZ) ve büyük veri analitiği, KBRN olaylarına yönelik risk analizi ve karar destek sistemleri geliştirme süreçlerinde kullanılmaktadır. YZ tabanlı simülasyon sistemleri, kimyasal ve biyolojik maddelerin yayılma hızını ve etkilerini modelleyerek olayların boyutunu önceden tahmin etme imkânı sağlamaktadır (5). Örneğin, bir biyolojik ajanın salgın yaratma potansiyeli, YZ destekli algoritmalarla değerlendirilerek olası senaryolara karşı hazırlık yapılabilir.

Bununla birlikte, bu teknolojilerin uygulanabilirliği her zaman eşit dağılım göstermez. Gelişmekte olan ülkelerde teknolojiye erişimdeki eşitsizlikler, bu yeniliklerin evrensel düzeyde kullanımını sınırlamaktadır. Ayrıca, bu sistemlerin başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için insan kaynakları kapasitesinin artırılması, teknoloji altyapısının güçlendirilmesi ve kullanıcıların yeterli düzeyde eğitilmesi gereklidir (38).

KBRN olaylarında kullanılan mobil laboratuvarlar, sahada hızlı analiz yaparak tehditlerin kaynağını ve etkisini belirleme sürecini hızlandırmaktadır. Bu tür yenilikler, özellikle biyolojik ajanların neden olduğu tehditlerin kontrol altına alınmasında kritik bir rol oynar. Ayrıca, dron teknolojisi, yüksek riskli bölgelerde uzaktan analiz ve izleme için kullanılmaktadır (10).

Eğitim ve Farkındalık

KBRN olaylarına yönelik eğitim ve farkındalık programları, toplumun direnç kapasitesini artırmanın temel yollarından biridir. Sağlık personeli ve acil durum çalışanlarına yönelik düzenlenen özel eğitimler, bu bireylerin olaylara müdahale becerilerini geliştirmektedir. Özellikle KBRN tehditlerine yönelik koruyucu ekipman kullanımı, dekontaminasyon prosedürleri ve olay yerinde risk analizi gibi pratik becerilerin kazandırılması, müdahale süreçlerinin başarısı için kritik öneme sahiptir (1).

Toplum düzeyinde ise, sağlık okuryazarlığı kampanyaları ve kamu hizmeti duyuruları bireylerin KBRN olaylarına hazırlıklı olmalarını sağlar. Fukuşima nükleer kazasının ardından Japonya’da uygulanan halk sağlığı programları, düşük doz radyasyonun etkileri hakkında halkın bilinç düzeyini artırmış ve gereksiz panik ortamının önlenmesine yardımcı olmuştur (4).

Eğitim ve farkındalık programlarının başarısını artırmak için dijital teknolojilerden yararlanmak etkili bir yöntemdir. Sanal gerçeklik (VR) simülasyonları ve çevrimiçi eğitim platformları, bireylerin olayları uygulamalı olarak deneyimlemesini sağlayarak öğrenme sürecini destekler. Ayrıca, sosyal medya ve mobil uygulamalar, geniş kitlelere ulaşarak KBRN tehditleriyle ilgili doğru bilgiye hızlı erişim sağlar (7).

Eğitim programları hazırlanırken, farklı grupların ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalıdır. Çocuklar, yaşlılar ve engelliler gibi savunmasız gruplara yönelik özel bilgilendirme ve hazırlık programları geliştirilmelidir. Örneğin, çocuklar için çizgi filmler veya interaktif oyunlar, KBRN olaylarına karşı bilinç kazanmalarını eğlenceli bir şekilde sağlayabilir (6).

YASAL VE POLİTİK ÇERÇEVE

KBRN olaylarına karşı etkili bir yaklaşım, sağlam bir yasal ve politik çerçeve gerektirir. Türkiye’de KBRN tehditleriyle ilgili çeşitli yönetmelikler ve rehberler bulunmaktadır. Özellikle Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik ve Nükleer Tehdit ve Tehlikelere Dair Görev Yönetmeliği, ulusal düzeyde bir çerçeve sunmaktadır (43). Ancak bu düzenlemelerin uygulanabilirliği ve denetimi, güçlendirilmesi gereken alanlardır.

Uluslararası düzeyde ise, Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü gibi kuruluşlar, KBRN tehditlerine yönelik uluslararası iş birliği ve kapasite geliştirme faaliyetlerini desteklemektedir. Biyolojik Silahlar Sözleşmesi ve Nükleer Güvenlik Konvansiyonu gibi uluslararası anlaşmalar, bu tehditlerin kontrol altına alınmasında önemli bir zemin oluşturmaktadır (3). Ancak politik çıkarların çatışması ve ülkeler arasındaki ekonomik farklılıklar, bu iş birliğini sınırlayabilir.

Yerel düzeydeki yasal düzenlemeler, KBRN olaylarının yönetiminde daha hızlı ve etkili çözümler sunabilir. Bu nedenle, yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının da bu sürece dahil edilmesi gereklidir. Yasal çerçevenin yanı sıra, toplum düzeyindeki uygulamaların etkin bir şekilde denetlenmesi ve raporlanması, politikaların başarıya ulaşmasında kritik bir rol oynar.

SONUÇ

KBRN olayları, 21. yüzyılda küresel güvenlik ve halk sağlığı için giderek artan bir tehdit oluşturmaktadır. Kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer tehlikeler, yalnızca belirli bölgeleri değil, dünya genelini etkileyen krizlere yol açabilir. Bu nedenle, bu olaylara yönelik bütüncül yaklaşımlar benimsenmesi hem bireylerin hem de toplumların bu tehditlere karşı daha dirençli hale getirilmesi açısından zorunludur.

Sağlık okuryazarlığı, bireylerin doğru bilgiye erişim sağlayarak kriz anlarında etkin kararlar almasına olanak tanıyan önemli bir araçtır. Toplumun sağlık okuryazarlığını artırmaya yönelik kampanyalar, yalnızca bireysel farkındalığı güçlendirmekle kalmayıp, halk sağlığı sistemlerinin yükünü de hafifletebilir. Sağlık okuryazarlığının yanında, modern teknolojilerin kullanımı ve yenilikçi çözümler, KBRN olaylarının etkilerinin azaltılmasında kilit rol oynamaktadır. Yapay zekâ, büyük veri analitiği ve simülasyon teknolojileri, olayların daha etkili bir şekilde yönetilmesine imkân tanımaktadır.

Eğitim ve farkındalık çalışmaları, KBRN olaylarına karşı toplumların dayanıklılığını artıran temel yapı taşlarından biridir. Sağlık personeli ve acil durum çalışanlarının uzmanlaşmış eğitimlerle donatılması, olası olaylarda müdahale süreçlerini güçlendirmektedir. Aynı zamanda, toplum düzeyindeki eğitim kampanyaları ve bilgilendirme faaliyetleri, bireylerin bu tür tehditlere karşı daha hazırlıklı olmasını sağlamaktadır.

KBRN tehditlerine karşı etkili bir yanıtın sürdürülebilir olması, sağlam bir yasal ve politik çerçeveye dayanmalıdır. Ulusal düzeydeki düzenlemeler, yerel yönetimlerin kapasitesini artırırken, uluslararası iş birliği bu tür olaylara küresel bir perspektifle yaklaşılmasını sağlar. Ancak, politik irade ve ekonomik kaynakların bu alanda daha etkin bir şekilde kullanılması gerekmektedir.

Gelecekte KBRN tehditlerine karşı daha dirençli bir toplum oluşturmak için, eğitim, sağlık okuryazarlığı, teknoloji entegrasyonu ve yasal düzenlemelerin bir arada ele alındığı kapsamlı stratejiler benimsenmelidir. Bu sayede, bireylerin ve toplumların KBRN olaylarına karşı bilinçlenmesi ve dayanıklılığı artırılabilir. Uluslararası iş birliği ve kolektif çabalar ise, bu süreçte temel bir yapı taşı olmaya devam edecektir.

KBRN olaylarına karşı hazırlanmış, bilinçli ve dayanıklı bir toplum oluşturmak, yalnızca güvenlik açısından değil, aynı zamanda insanlık onurunu koruma ve sürdürülebilir bir geleceği garanti altına alma yolunda atılmış önemli bir adım olacaktır.

KAYNAKLAR

  1. Dökmeci AH, Çavlan B. Biyolojik Silah; Biyolojik Savaşlar, Pandemiler ve COVID-19. EJONS Int J Math Eng Nat Sci. 2020;16:841-59.
  2. Birinci Dünya Savaşı’nda zehirli gaz mücadelesi. Tarih Haber. 4 Mayıs 2015. [Erişim tarihi: 5 Aralık 2024]. Erişim linki: http://www.tarihhaber.net/birinci-dunya-savasinda-zehirli-gaz-mucadelesi/
  3. Yüksel O, Erdem R. Biyoterörizm ve Sağlık. Hacettepe Sağlık İdaresi Dergisi. 2016;19(2):203-22.
  4. Pflugbeil S, et al. Çernobil’in İnsan Sağlığına Etkileri. Gesellschaft für Strahlenschutz; 2011.
  5. Moriyama N, et al. Associated Factors Related to Low-Dose Radiation Exposure on Health. Prevent Med Reports. 2019;20:1-7.
  6. Tercan B. Biyolojik Afetler ve COVID-19. Paramedik ve Acil Sağlık Hizmetleri Dergisi. 2020;1(1):41-50.
  7. Sezgin D. Sağlık Okuryazarlığını Anlamak. İletişim Dergisi. 2014;3(Özel Sayı):71-91.
  8. Özkan S, et al. Türkiye Sağlık Okuryazarlığı Düzeyi ve İlişkili Faktörleri. Özyurt Matbaacılık; 2018.
  9. Gözlü K. Sağlığın Sosyal Bir Belirleyicisi: Sağlık Okuryazarlığı. Süleyman Demirel Tıp Dergisi. 2020;27(1):137-44.
  10. Three Mile Island kazası. T.C. İçişleri Bakanlığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD). [Erişim tarihi: 5 Aralık 2024]. Erişim linki: https://www.afad.gov.tr/kbrn/three-mile-island-kazasi
  11. Yaren H, Kenar L, Karayılanoğlu T. Önemli Bir Kimyasal Silah Grubu: Sinir Ajanları. TSK Koruyucu Hekimlik Bülteni. 2007;6(6):491-500.
  12. Sovyetler Birliği’nin geliştirdiği Noviçok zehirli gazı nedir? Euronews Türkçe. 3 Eylül 2020. [Erişim tarihi: 5 Aralık 2024]. Erişim linki: https://tr.euronews.com/2020/09/03/sovyetler-birligi-nin-gelistirdigi-novicok-zehirli-gaz-nedir-
  13. Sezigen S, Kenar L. Hardal Gazına Maruz Kalmış Kimyasal Yaralıların Tıbbi Yönetimi. Osmangazi Tıp Dergisi. 2020;42(1):93-102.
  14. Bozarslan M. Halepçe’nin bitmeyen acısı. Al Jazeera Türk. 15 Mart 2014. [Erişim tarihi: 5 Aralık 2024]. Erişim linki: https://www.aljazeera.com.tr/al-jazeera-ozel/halepcenin-bitmeyen-acisi
  15. Sidell FR, Takafuji ET, Franz DR, editors. Medical aspects of chemical and biological warfare. Office of the Surgeon General; 1997.
  16. Marrs TC, Maynard RL, Sidell FR. Chemical warfare agents: toxicology and treatment. John Wiley & Sons; 2007.
  17. Hall AH, Dart RC, Bogdan GM. Sodium thiosulfate or hydroxocobalamin for the empiric treatment of cyanide poisoning? Ann Emerg Med. 2007;49(6):806–13.
  18. Rotz LD, Khan AS, Lillibridge SR, Ostroff SM, Hughes JM. Public health assessment of potential biological terrorism agents. Emerg Infect Dis. 2002;8(2):225–30.
  19. Inglesby TV, Henderson DA, Bartlett JG, et al. Anthrax as a biological weapon, 2002: updated recommendations for management. JAMA. 2002;287(17):2236–52.
  20. Shapiro RL, Hatheway C, Swerdlow DL. Botulism in the United States: a clinical and epidemiologic review. Ann Intern Med. 1998;129(3):221–8.
  21. Brachman PS, Friedlander AM. Anthrax. In: Zajtchuk R, Bellamy RF, editors. Medical Aspects of Chemical and Biological Warfare. Office of the Surgeon General; 1997. p. 467–78.
  22. Pfefferbaum B, North CS. Mental health and the COVID-19 pandemic. N Engl J Med. 2020;383(6):510–2.
  23. Hall EJ, Giaccia AJ. Radiobiology for the Radiologist. 7th ed. Philadelphia: Wolters Kluwer; 2011.
  24. United Nations Scientific Committee on the Effects of Atomic Radiation (UNSCEAR). Sources and effects of ionizing radiation. UNSCEAR 2008 Report.
  25. Waselenko JK, MacVittie TJ, Blakely WF, et al. Medical management of the acute radiation syndrome: recommendations of the Strategic National Stockpile Radiation Working Group. Ann Intern Med. 2004;140(12):1037–51.
  26. Wolff J. Perchlorate and the thyroid gland. Pharmacol Rev. 1998;50(1):89–105.
  27. Dainiak N, Ricks RC. The evolving role of haematopoietic stem cell transplantation in radiation injury: potentials and limitations. BJR Suppl. 2005;27:169–74.
  28.  Bisson JI, Cosgrove S, Lewis C, Roberts NP. Post-traumatic stress disorder. BMJ. 2015;351:h6161.
  29. Brooks SK, Webster RK, Smith LE, et al. The psychological impact of quarantine and how to reduce it: rapid review of the evidence. Lancet. 2020;395(10227):912–20.
  30. Everly GS, Lating JM. The Johns Hopkins guide to psychological first aid. 2nd ed. Baltimore: Johns Hopkins University Press; 2017.
  31. North CS, Pfefferbaum B. Mental health response to community disasters: a systematic review. JAMA. 2013;310(5):507–18.
  32. Shanafelt TD, Ripp J, Trockel M. Understanding and addressing sources of anxiety among health care professionals during the COVID-19 pandemic. JAMA. 2020;323(21):2133–4.
  33. Burkle FM. Population-based triage management in response to surge-capacity requirements during a large-scale bioevent disaster. Acad Emerg Med. 2017;24(11):1235–43.
  34. Shanafelt TD, Ripp J, Trockel M. Understanding and addressing sources of anxiety among health care professionals during the COVID-19 pandemic. JAMA. 2020;323(21):2133–4.
  35. Koenig KL, Schultz CH, editors. Koenig and Schultz’s disaster medicine: comprehensive principles and practices. Cambridge University Press; 2016.
  36. World Health Organization. Hospital preparedness for epidemics: focus on COVID-19. WHO; 2020.
  37. Kuroda Y, et al. Association between Health Literacy and Radiation Anxiety after a Nuclear Accident. Int J Environ Res Public Health. 2018;15:1-12.
  38. Simonds SK. Health education as social policy. Health Educ Monogr. 1974;2:1–25.
  39. Can B. COVID-19 Salgını ve Sağlık Okuryazarlığının Önemi. Türkiye Sağlık Okuryazarlığı Dergisi. 2020;1(2):31-7.
  40. Hagdoost AE, et al. İran Sağlık Okuryazarlığı Anketi (IHLQ). Iran Red Crescent Med J. 2015;17(6).
  41. Yoshida Y, et al. Limited Functional Health Literacy and Behavior. Hindawi Publ Corp. 2014;6:1-6.
  42. Okan O, et al. International Handbook of Health Literacy. Policy Press, Bristol; 2019.
  43. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı. Kimyasal, Biyolojik, Radyolojik, Nükleer Tehdit ve Tehlikelere Dair Görev Yönetmeliği. Resmî Gazete. 1 Ekim 2020; Sayı: 31261. [Erişim tarihi: 5 Aralık 2024]. Erişim linki: https://www.mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/21.5.3033.pdf
24 Ocak 2025 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Afet Yazı DizisiTATDakademik

Türkiye’de Afet Tıbbı Eğitimi ve Afet Tıbbı Yan Dalı

by Şennaz Şahin 15 Aralık 2024
written by Şennaz Şahin

Afet tıbbı, afetlerden etkilenen toplumun sağlığı üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkileri önlemek ve azaltmak için afet öncesi dönemde afet risk yönetimi çalışmaları yapmayı ve afet sonrası dönemde sağlık hizmetleri ve tesislerinin işlerliğini sağlamayı ve ayrıca sağlık hizmetlerini yerel, bölgesel ve ulusal düzeyde dayanıklı bir yapıya dönüştürmeyi ve böylece kıt kaynaklardan en fazla sayıda insanın yararlanmasını sağlamayı amaçlamaktadır (1). Afet tıbbı kavramının bilimsel gelişimi dünyada yaklaşık 50 yıl önce başlamıştır. Halk sağlığı, acil sağlık hizmetleri, afet yönetimi, acil tıp ve askeri tıp gibi farklı disiplinlerin afet tıbbı kavramı çerçevesinde çalışmalar yaptığı görülmektedir.

Afet tıbbı alanına yönelik Birleşmiş Milletler tarafından 2015-2030 dönemi için yayınlanan Sendai Afet Risk Azaltma Çerçeve Eylem Planı’nda önemli hedefler bulunmaktadır. Afet tıbbı açısından küresel hedefler arasında yer alan ölüm ve yaralanma sayılarının azaltılması, etkilenen insan sayısının azaltılması, kritik tesislerin alt yapılarının güçlendirilmesi ve afetlerde sürdürülebilir bir şekilde fonksiyonlarına devam edebilmesi yer almaktadır. Bu hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için kurumsal ve akademik olarak afet tıbbının hızlı bir şekilde gelişmesi beklenmektedir (2).

Afet tıbbı bazı temel bileşenlerini özellikle acil tıp anabilim dalından almaktadır. Afet tıbbı acil tıp bilgisinin yanı sıra acil tıbbın teknik becerilerine de ihtiyaç duymaktadır. Acil tıp hekimleri belirsizlik ve stresin yoğun olduğu iş koşullarında çalışmaya yatkındırlar (3- 4).

Türkiye’de Afet tıbbı ve Acil Tıp becerilerinin birlikteliğini güçlendirmek ve afet sırasında etkili müdahale ve yanıt yapmalarını sağlamak, aynı zamanda afet tıbbının farklı disiplinlerle birlikteliğini sağlamak amacıyla çok sayıda eğitim programları bulunmaktadır.

Türkiye’de isminde Afet geçen programların isimleri,

  • Acil Durum ve Afet Yönetimi Ön Lisans Programı
  • Acil Yardım ve Afet Yönetimi Lisans Programı
  • Afet Yönetimi Tezsiz YLP (Yüksek Lisans Programı)
  • Afet Yönetimi Mühendisliği Tezsiz YLP
  • Afet Yönetimi Tezli YLP
  • Afetlerde Sağlık Yönetimi Tezli YLP
  • Afet Eğitimi ve Yönetimi Tezli YLP
  • Doğal Afetlerin Riski Yönetimi Tezli YLP
  • Afet Tıbbı Doktora Programı
  • Afet Yönetimi Doktora Programı YLP (5)

Acil Durum ve Afet Yönetimi programları Türkiye’de Boğaziçi Üniversitesi, SabancıÜniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi gibi birçok fakülte ve üniversitenin mühendislik, işletme ve benzeri bölümlerinde bulunmaktadır (5).

Türkiye’de afet tıbbı ve hemşirelik ile ilgili bölümler genellikle sağlık bilimleri fakültelerinde ve hemşirelik fakültelerinde yer almaktadır. Bu bölümler, afet tıbbı ve hemşirelik konularını kapsayan dersler ve araştırmalar sunmaktadır (5).

  • Acil Durum ve Afet Yönetimi Bölümü
  • Sağlık Yönetimi ve Acil Durum Bilim ve Uygulama Merkezi
  • Sağlık Bilimleri Fakültesi, Hemşirelik Bölümü, Halk Sağlığı Hemşireliği ABD
  • Hemşirelik Fakültesi, Halk Sağlığı Hemşireliği ABD

Afet programlarının %45,5’i multidisipliner bir afet eğitim ve öğretimi yapmaktadır. Bu programların %66,7 sağlık, %27,3 eğitim, %39,4 mühendislik alanında bir afet eğitimi ve öğretimi sunar. Afet programlarının %39,4’ü tehlike ve zarar azaltma, %33,3 araştırma yöntemleri, %21,2’si lojistik ve nakliye, %42,4’ü hukuk ve etik, %21,2’si sivil savunma ve kentsel arama kurtarma, %27,3’ü halk sağlığı çekirdek disiplinlerinde eğitim ve öğretim yapmaktadır (5). Afet yönetiminde, farklı disiplinler arasındaki koordinasyon ve iş birliğini artırarak tüm bireylerden maksimum yararı sağlayabilir. Bu nedenle tüm uzmanlardan kendi disiplinleri özelinde standart bir akredite edilmiş müfredat ile eğitim ve öğretimi almaları beklenmektedir (5). Dünya genelinde özellikle son 20 yılda afet alanında ciddi gelişmeler yaşanırken, artan arama kurtarma ekiplerinin yanı sıra standart bir tıbbı bakım yaklaşımının hedef olarak belirlenip sahaya yansıtılması gerekmektedir.

Avrupa ve Türkiye’nin de içinde olduğu birçok üniversitede doktora veya yüksek lisans olarak Afet Tıbbı eğitimi veren kurum bulunurken, Amerika’da Acil tıp uzmanlarının liderlik ettiği uzmanlık sonrası 1 ile 3 yıl arasında süren yan dal eğitimi olarak verilmektedir (6). Amerikan Acil tıp doktorları Birliği’ne (ACEP) göre 17 acil tıp programı afet tıbbı yan dal eğitimi vermektedir. Bu programlarda 1 yıl afet tıbbı eğitimi, 2 yıllık programlarda hastane öncesi acil sağlık hizmetleri (EMS) eğitimi beraber verilmektedir.  3 yılık programlar, Halk sağlığı yüksek lisansı (MPH) eklenerek alınabilmektedir. Tüm bu programlara katılmak için Amerikan Acil Tıp Yeterlilik belgesini (ABEM) almış olmak gerekmektedir. Acil Tıp Uzmanları dışında da afet tıbbı doktora ve eğitim programları mevcuttur (6).

Türkiye’de yaşanan afetler ve zararları göz önüne alındığında afet tıbbı için yan dalın gerekliliği günümüzde sık tartışılan konular arasındadır. Türkiye’de afet eğitimi ve öğretimi yapan programların birçoğunda, yeterliliğe dayalı bir müfredat tasarımı ile tehlike ve zarar azaltma ve araştırma yöntemleri çekirdek disiplinleri altında bir eğitim programları olsa da gerekli müfredat standardizasyonun konusunda endişeler mevcuttur. Afet tıbbı şemsiyesi altında toplanan dernek ve kuruluşların bir bakanlık öncülüğünde aynı çatı altına toplanması birçok kuruluşun ayrı hiyerarşi ile hareket etmesini önceleyerek afet eğitiminde ve yönetiminde gerekli olan bütüncül bir yaklaşım ortaya çıkarabilir. Temel yaşam desteğine, ilk yardıma benzer şekilde afet tıbbı alanında toplum kampanyalarla kamu farkındalığı sağlanmaya çalışılırken özellikle yüksek öğretim düzeyinde birçok meslek grubunun eğitiminde afet tıbbı bilim dalını entegre edebilerek afetler sonrasında cevap aşamasında birçok meslek grubunun profesyonel ve etkin görev alması sağlanabilir. Bunun yanında Yüksek Öğretim Kurulu’nun başkanlığında bölüm başkanlıkları, meslek dernekleri ve mezunların aynı platformda buluştuğu bir çalıştay organize edilerek; programların eğitim ve öğretim müfredatları standart hale getirilebilir ve akreditasyon çalışmaları başlatılabilir (5).

Ülkemizin fay hatları ve jeopolitik konumu düşünüldüğünde coğrafi ve sosyal olarak afetler için risk hatları üzerinde yer aldığı görülebilir. Bu nedenle afet eğitimlerinin merkezi koordine olacak şekilde enstitüleşmesi, profesyonel arama kurtarma, medikal arama kurtarma, lojistik birimlerinin oluşturulması için afetin tüm bileşenlerini kapsayıcı bir yaklaşım ülkemizin afet dayanıklılığını artırabilir.

KAYNAKLAR:

1-Burkle FM Jr, Greenough PG. Impact of public health emergencies on modern disaster taxonomy, planning, and response. Disaster Med Public Health Preparedness 2008; 2: 192‐199.

2-The Science of Disaster Medicine: From Response to Risk Reduction, Huseyin KOCAK, Kerem KINIK, Cuneyt CALISKAN, Kurtulus ACIKSARI, DOI: 10.4274/MMJ.galenos.2021.50375 Medeni Med J

3- SAEM Disaster Medicine White Paper Subcommittee. Disaster Medicine: Current Assessment and Blueprint for the Future. Acad Emerg Med 1995; 2: 1068‐1076.

4- Lennquist S. Education and training in disaster medicine. Scandinavian Journal of Surgery 94: 300–310, 2005

5- Hastane Öncesi Dergisi, HOD, EKİM 2018, 3(2):131-139, Mehmet KOZYEL Cüneyt ÇALIŞKAN, Hüseyin KOÇAK, Bektaş SARI

6- Recep Dursun 2022, TATD Afet Komisyonu Yazı Dizisi

15 Aralık 2024 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Afet Yazı Dizisi

İklim Değişikliğinin Acil Servis Üzerine Etkileri

by Ali Cankut Tatlıparmak 15 Kasım 2024
written by Ali Cankut Tatlıparmak

Jonathan, sabah gözlerini açar açmaz yüzünü yakan kavurucu güneş ışığını hissetti. Güneşin altında bir sabaha uyanmayalı uzun zaman olmuştu ve doğrusu, bunu özlediği de pek söylenemezdi. Artık geceleri -60°C’ye kadar düşen soğuklardan koruyan yüksek izolasyonlu kıyafetleri ve hidrojen enerjili ısıtıcıları vardı. Ancak önünde uzanan 6 aylık 70°C’yi bulacak kavurucu sıcaklarda, ultraviyole koruyucular içinde terlememeyi başaramayacaktı. Su kıtlığı nedeniyle duş yasağı vardı ve günlük 700 ml içme suyu sınırını düşündükçe moralini toparlamakta zorlanıyordu. Çay ve kahve? Onları en son ne zaman içtiğini bile unutmuştu, su içeren tüm içeceklerin yasaklanmasının üzerinden tam 12 yıl geçmişti. Uyku pod’unun kapağını kapatırken içini bir sıkıntı kapladı: “Dehidratasyon salgını kapıda” diye düşündü. “Acildeki son rahat nöbetlerimiz olabilir.” Tercüman ekibinin bugün en azından zamanında işbaşı yapmasını diledi; çünkü onlarca farklı dilin yankılanacağı bir acil serviste zorlu bir nöbet onu bekliyordu.

Birçoğumuz için iklim değişikliğinin acil servisler üzerindeki etkileri, yukarıdaki kısa hikayede anlatılan senaryo kadar uzak görünebilir. Peki gerçekten bu etkiler o kadar da uzak mı, yoksa yakında günlük hayatımızın bir parçası haline mi gelecek? Gelin, bu sorunun cevabını birlikte inceleyelim.

Öncelikle konuyu anlamak için terminolojiye ve tarihsel gelişimine kısaca göz atalım. “Küresel ısınma” terimi, ilk kez 1975 yılında Columbia Üniversitesi’nde Amerikalı jeokimyacı Wallace Smith Broecker tarafından ortaya atılmış1. Bu kavram, “insan faaliyetleri sonucu atmosfere yayılan gazların sera etkisi yaratarak dünya yüzeyindeki sıcaklıkları artırması” anlamına geliyor.2 “İklim değişikliği” ise 1980’lerde giderek daha sık kullanılmaya başlanmış. Bu terim, yalnızca sıcaklık değişikliklerini değil, deniz seviyesindeki artış gibi insan yaşamını doğrudan etkileyen diğer çevresel değişiklikleri de kapsadığı için özellikle tercih ediliyor. “İklim krizi” ifadesi ise 2009’dan itibaren bilimsel makalelerde yer almaya başladı. Son yıllarda ise özellikle Birleşmiş Milletler gibi kuruluşlar tarafından, acil çözüm ve eylem gerektiren bir durumun önemini vurgulamak amacıyla sıklıkla kullanılmakta.3

Kağıt üzerinde 50 yıllık bir kavram gibi görünse de, iklim değişikliğine dair ilk bilimsel kanıt 1938’de Guy Callendar tarafından sunulmuştur.4 Callendar, son 50 yılda yeryüzü sıcaklığının 0.3°C arttığını dolaylı yöntemlerle ispatlamıştır. 1967’de ise Syukuro Manabe ve Richard Wetherald, dünyanın ilk iklim modellemesini gerçekleştirmiştir; bu çalışma, 2021’de Syukuro Manabe’ye Nobel Fizik Ödülü’nü kazandırmıştır.5 Hatta 1896’da İsveçli bilim insanı Svante Arrhenius’un atmosferdeki karbon dioksitin yeryüzü sıcaklığını etkileyebileceğine dair öngörüsünü düşündüğümüzde, iklim değişikliği konusunun köklü bir akademik ve sosyal geçmişe sahip olduğu daha net ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde ise bu konuya olan ilgi giderek artmaktadır. 2021 yılında Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın adı “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı” olarak değiştirilmiş, aynı yıl Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile İklim Değişikliği Başkanlığı kurulmuştur.6,7 Daha önce farklı kurumlar altında yürütülen iklim değişikliği çalışmalarını tek çatı altında birleştiren başkanlık, ülkemizin bu alandaki çabalarını koordine etmektedir. Ayrıca Sağlık Bakanlığı’na bağlı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü bünyesindeki Çevre Sağlığı Dairesi Başkanlığı, İklim Değişikliği ve Çevresel Etkileri İzleme Birimi ile bu sürece katkı sağlamaya devam etmektedir.8 

Günümüzde, iklim değişikliğine dair artan kanıtlara rağmen, iklim krizini inkâr edenlerin sayısının hâlâ artmakta olduğunu gözlemliyoruz. Bu tavır; 1970’lerde büyük petrol şirketlerinin, tıpkı tütün firmalarının sigaranın zararlarını ortaya koyan bilimsel makalelere karşı çıkışı gibi, iklim değişikliğini küçümseyen çalışmalar yayımlamasıyla başladı ve hâlâ devam ediyor. Ancak bu inkârcılık; 1990’larda “şüphecilik” olarak anılan küçük bir azınlıktan, 2014 yılında Amerikan sivil toplum örgütü “Şüpheci Soruşturma Komitesi”nin bu görüşlerin “şüphecilik” değil, “inkârcılık” olarak adlandırılmasını talep etmesiyle daha belirgin bir kimlik kazandı.9

“Peki bunları neden okuduk?” diye soranlar için kısa bir açıklama yapayım. Karşı karşıya olduğumuz tehdit yalnızca yaptığımız işi değil, aynı zamanda bizi de etkileyecek; işimizi zorlaştıracak ve konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan, internetten okuduklarıyla “bu konuda çok araştırma yaptığını” iddia eden kişiler tarafından eleştirileceğiz. (Pandemiden tanıdık geldi mi?) Peki, bu iklim krizinin etkileri neler olacak? Gerçekten merak ediyor musunuz? İklim krizi etkilerini görmek için hemen tıklayın. İklim krizi ….

(İklim değişikliği inkârcılarını da bu yöntemle geride bıraktığımıza göre, yazımıza kaldığımız yerden devam edelim.)

İklim değişikliği; insanlığın daha önce karşılaşmadığı, küresel boyutta bir fenomen olarak neredeyse tüm sektörlerde henüz tam olarak kestirilemeyen etkiler yaratacak gibi görünüyor. Bu sektörlerin başında ise sağlık sektörü geliyor. Acil servislerde geçirdiğim 11 yıl boyunca öğrendiğim tek bir şey varsa, o da Afrika’da kanat çırpan bir kelebeğin bile bizim acil servis başvurularımızı etkileyebileceğidir. Yine de, bilim ışığında acil servis projeksiyonlarını değerlendirelim.

Dünya Sağlık Örgütü, 2030 ve 2050 yılları arasında her yıl ısı stresi, malnütrisyon, sıtma ve ishal kaynaklı 250.000 ek ölüm beklediğini öngörüyor. Bu sayı abartılı görünebilir; ancak yalnızca 2022 yılında İngiltere’de sıcaklık kaynaklı 2.985 ek ölüm bildirildiği akılda tutulmalı.10

İklim değişikliğinin; kardiyovasküler (batı dünyasında en sık ölüm nedeni ve önemli bir acil başvuru sebebi), solunum (hava kirliliğinde artış, hava durumu değişiklikleri ve sıcaklık artışları), gastrointestinal (su kalitesi ve gıda güvenliği sorunlarıyla ilişkili ishal hastalıkları) ve vektör kaynaklı (artan sıcaklıklarla birlikte kene ve sivrisinek sayısında artış) etkileri, sağlıkla ilgili bilgilerimizi, epidemiyolojik verilerimizi ve alışkanlıklarımızı yeniden şekillendirecek.11 Sağlık sisteminin hem bel kemiği hem de en hassas noktası olan acil servisler, bu değişimlerden en yoğun etkilenecek alanların başında geliyor.

Bunların dışında artan sıcaklıkların ve ekstrem hava koşullarının travma kaynaklı acil başvurularda artışa yol açması, iklim krizinin mental etkileri (güneşe ateş eden Adanalı örneğinde olduğu gibi) ile nörolojik, endokrin, dermatolojik, renal ve ürogenital sağlık üzerindeki etkileri de acil servis başvuru sayısında ve epidemiyolojisinde değişiklikler yaratacaktır.

Prof. Dr. Neşe Çolak Oray ve arkadaşlarının sıcak dalgaları sırasında acil servislerde mortalitenin arttığını gösteren çalışmaları bulunsa da, bilim bize “korelasyon nedensellik göstermez” der.12,13 Nasıl ki “Covid aşılarından sonra gençlerde kalp krizi arttı” iddiasına korelasyon üzerinden cevap vermek yanıltıcıysa, ilerleyen yıllarda da “acilde ölümler arttı, küresel ısınmaya önlem alınmalı” demenin aynı zorlukla karşılanacağını öngörebiliriz.

Evet, acil servislerin giderek daha yoğun hale geleceğini tahmin etmek zor değil (zaten kıdemlilerimizin “biz eskiden 23:30’da yeşil alanı kapatırdık” anılarını, sabaha karşı 04:00’te sırada bekleyen yeşil hastalarını bitirmeye çalışırken dinleyen bir nesiliz). Peki, afetler söz konusu olduğunda durum nasıl?

İklim değişikliğinin sıcak dalgaları, orman yangınları, seller, tropik fırtınalar ve hortumlar gibi doğal olayları daha sık insani krizlere dönüştürmesi bekleniyor. Şimdi bu olayları biraz detaylandıralım ve son yıllarda neler yaşandığına bir göz atalım.14

Orman Yangınları

İklim değişikliğinin sıcak ve kurak hava koşullarını daha da ağırlaştırarak yangınların hem başlamasını hem de yayılmasını kolaylaştırması bekleniyor. Önümüzdeki yıllarda orman yangınlarının boyutunun, sıklığının ve ciddiyetinin artacağı öngörülüyor. Nitekim, dünyanın bazı bölgelerinde bu artışlar şimdiden gözlemlenmeye başladı. 2020, 2021 ve 2023 yılları, sırasıyla en fazla küresel orman yangını yaşanan 4., 3. ve 1. yıllar olarak kayıtlara geçti. 2023 yılında yaklaşık 12 milyon hektar ormanlık alanın (Nikaragua büyüklüğünde bir alan) yandığı tespit edildi; bu, daha önceki rekordan yaklaşık %24 daha fazla bir alan anlamına geliyor.15

Türkiye’de de durum farklı değil. 1997-2011 yılları arasında yılda ortalama 2000 orman yangını görülürken, 2012-2022 yılları arasında bu sayı ortalama 2600’e yükseldi. Ancak daha çarpıcı olan, yanan alanın büyüklüğü: 1997-2011 yılları arasında yılda ortalama 9000 hektar ormanlık alan yanarken, 2012-2022 yılları arasında bu ortalama 21700 hektara çıktı.16 2023 yılında ise 15520 hektar alan yandı; bu düşüş belki de bu yazının en önemli noktasıdır çünkü iklim değişikliği tamamen ortadan kaldırılamasa da, insanlara olan etkilerini azaltmak için alınabilecek kısa ve uzun vadeli önlemler bulunmakta.

Seller

Sellerden en çok etkilenen ülkeler arasında Somali, Çin, Filipinler, Pakistan, Kenya, Etiyopya, Hindistan, Brezilya, Bangladeş ve Malezya öne çıkmaktadır.17 Küresel İç Göç Veritabanı’na (Global Internal Displacement Database – IDMC) göre; seller nedeniyle evlerinden ayrılmak zorunda kalan kişi sayısı 2013 yılında 3.5 milyon iken, 2023 yılında bu sayı 7.9 milyona yükselmiştir.18 2013 yılında sellerden en çok etkilenen ülkelerde yaşanan sel sayısı 24 iken, 2023’te bu sayı 656’ya çıkmıştır.

Türkiye’de ise bugüne kadar durum nispeten daha kontrollü görünmekteydi. 2019 yılında yayımlanan bir habere göre, Türkiye’de son 39 yılda 1242 kişi sel nedeniyle yaşamını yitirmiştir.19 AFAD verilerine göre 2020 yılında doğa kaynaklı 905 olayın 177’si, 2022 yılında yaşanan 22982 olayın 450’si, ve 2023 yılında yaşanan 5233 olayın 2028’i sel veya su baskını olarak kaydedilmiştir.20 Türkiye’de son yıllarda sel felaketleri basında daha sık yer almaya başlamıştır. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’ne göre 2010 yılından sonra haziran aylarında yağış %65 artış göstermiştir.21 Bu durumda, ülkemizin “sel tehdidi altında” olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Evet, gülerken bir anda yazının tonu ciddileşti. Hani iklim değişikliğinin etkilerini torunlarımızın torunları kapsül gıdalarla beslenirken konuşmaya başlayacaktık? Konu ne ara 2023 Adıyaman – Şanlıurfa sel felaketine geldi? Neyse, bizden uzak afetlerden bahsedelim de rahatlayalım; nasıl olsa bir süre sonra unutup yokmuş gibi davranacağız.

Hortumlar (Tornado)

Kasırgalar, ılık okyanus suları etrafında oluşan büyük ve yoğun fırtınalardır; bu yüzden ülkemizde görülme ihtimali terminolojik olarak oldukça düşüktür. Batı Pasifik Okyanusu’nda meydana gelenler “tayfun,” Güney Pasifik ve Hint Okyanusu’nda olanlar ise “siklon” olarak adlandırılır. ABD’de iklim değişikliği nedeniyle okyanus ve atmosfer sıcaklıklarının artışıyla birlikte deniz seviyeleri yükselmekte. Bu durum ise ilerleyen yıllarda daha sık, yoğun ve uzun süren kasırgalar yaşanmasına neden olabilir.

Kasırgalar (Hurricane)

Kasırgalar, bir fırtınadan Dünya yüzeyine doğru hızla dönen bir hava sütunu olarak meydana gelir ve sıklıkla Amerika kıtasında gözlemlenir. Genellikle sıcak okyanus suları kaynaklı olduğundan, Avrupa’da nadiren görülür. İklim değişikliği ile Avrupa’da kasırga sıklığının artabileceği öne sürülse de, mevcut koşullar nedeniyle bu bölgenin odak noktası olmaktan uzak gibi görünüyor. (Genel öneriler, kasırga bölgelerinde bina yapılarının güçlendirilmesi ve sığınaklarda bulunulması yönünde olsa da; Türkiye’de deprem gerçeği varken kasırgadan korkup binasını güçlendirecek birilerinin olacağını sanmıyorum).

NE YAPABİLİRİZ?

Her ne kadar başlık, bir bağış çağrısı yapacakmışım gibi görünse de, maalesef bu sorunun net bir cevabı bende de yok. Elbette kıdem sınavında takılan heyecanlı bir asistan gibi “güvenlik çemberine alırım” demek istiyorum; “hazırlıklı olmalıyız” diyorum ama “nasıl” diye sorulmasından da çekiniyorum. Belki de iklim değişikliği kampanyalarının siyasi düzeyde yeterince destek bulamamasının nedenlerinden biri bu belirsizlik. Şu anda, “İklim Krizi” diyenlerin karşısında tüm liderler bütçeler açarak bir çözüm arayışında, fakat yapılan kampanyaların çoğu hâlâ sadece “farkındalık artırma” seviyesinde kalıyor.

Benim görüşüme göre, acil tıp hekimleri olarak iklim değişikliğinin etkilerini toplumun diğer kesimlerinden daha yoğun göreceğiz; ancak bu etkileri azaltma sorumluluğumuz diğer meslek gruplarından fazla olmayacak. Bu konuda American College of Emergency Medicine (ACEM) ile fikir ayrılığı yaşıyorum. ACEM, Acil Tıp Kliniklerinin kültürel değişim yaratmada ve sağlık sistemi içindeki çevresel sürdürülebilirlik uygulamalarını teşvik etmede önemli bir rol oynayabileceğini düşünüyor. Örnek teşkil ederek meslektaşlarımızı sürdürülebilir bir düşünce yapısını benimsemeye teşvik edebileceğimizi, karar mekanizmalarında sürdürülebilirlik kültürünü destekleyebileceğimizi savunuyorlar.22

Yarın, daha kötü sonuçlanma ihtimali olan hastalıklarla daha sık karşılaşacağız ve afetlerle daha yoğun bir etkileşim içinde olacağız. Eğer hazırlanabileceğimiz bir şey varsa, öncelikle bu fikre zihinsel olarak hazırlanmamız gerekiyor.

KAYNAKÇA

Not: Kaynakça için akademik kurallara dikkat edilmemiş, konu başlığı ve yazının ulaşılabilir linki paylaşılmıştır.

  1. Wallace Broecker, Prophet of Climate Change – https://news.climate.columbia.edu/2019/02/19/wallace-broecker-early-prophet-of-climate-change/
  2. What is Global Warming – https://science.nasa.gov/climate-change/what-is-climate-change/
  3. The Climate Dictionary: An everyday guide to climate change – https://climatepromise.undp.org/news-and-stories/climate-dictionary-everyday-guide-climate-change
  4. A brief history of climate change – https://www.bbc.com/news/science-environment-15874560
  5. The most influential climate change papers of all times – https://www.carbonbrief.org/the-most-influential-climate-change-papers-of-all-time/
  6. ÇEVRE, ŞEHİRCİLİK ve İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BAKANLIĞI ‘ NIN TARİHÇESİ – https://csb.gov.tr/tarihcemiz-i-7012
  7. İklim Değişikliği Başkanlığı – https://iklim.gov.tr/hakkimizda-i-4
  8. İklim Değişikliği ve Çevresel Etkileri İzleme Birimi – https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/birimler-cevresagligi/iklim-degisikligi-cevresel-etkileri-izleme-birimi.html
  9. Deniers are not Skeptics – https://centerforinquiry.org/news/deniers_are_not_skeptics/
  10. World Health Organization. World Health Organization. Available online: https://www.who.int/health-topics/climate-change#tab=tab_1
  11. Impact of climate change in emergency medicine: a narrative review – https://jphe.amegroups.org/article/view/10131/html
  12. The impact of a heat wave on mortality in the emergency department – https://journals.lww.com/md-journal/fulltext/2018/12280/the_impact_of_a_heat_wave_on_mortality_in_the.50.aspx
  13. Causal implicatures from correlational statements – https://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0286067
  14. The implications of climate change for emergency planning – https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S2212420922006446
  15. The Latest Data Confirms: Forest Fires Are Getting Worse – https://www.wri.org/insights/global-trends-forest-fires#:~:text=Record%2Dsetting%20forest%20fires%20are,previous%20record%20by%20about%2024%25.
  16. İnsan Faktörü ve İklim Krizi Bir Araya Gelince: Orman Yangınları – https://ipa.istanbul/wp-content/uploads/2024/03/KENT-GUNDEMI-ORMAN-YANGINLARI-1.pdf
  17. In ten worst-hit countries, increasing floods and drought have forced people to flee 8 million times last year – over twice that of a decade ago – https://www.oxfam.org/en/press-releases/ten-worst-hit-countries-increasing-floods-and-drought-have-forced-people-flee-8#:~:text=Climate%20change%20has%20increased%20the,2013%2C%20to%20656%20last%20year.
  18. 2023 Global Report on Internal Displacement – https://www.internal-displacement.org/global-report/grid2023/
  19. Türkiye’de 39 yılda bin 242 kişi sele kurban gitti – https://www.aa.com.tr/tr/turkiye/turkiyede-39-yilda-bin-242-kisi-sele-kurban-gitti/1561215
  20. Afet İstatistikleri – https://www.afad.gov.tr/afet-istatistikleri
  21. Türkiye’de seller neden en çok Haziran ayında görülüyor? – https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-65854046#:~:text=%22Ani%20sellerse%20havalar%C4%B1n%20%C4%B1s%C4%B1nd%C4%B1%C4%9F%C4%B1%2C%20ilkbahar%C4%B1n,y%C3%BCzeylerin%20oldu%C4%9Fu%20yerler%20yani%20kentler.
  22. Climate Change and Emergency Medicine – https://acem.org.au/Content-Sources/Advancing-Emergency-Medicine/Better-Outcomes-for-Patients/Climate-Change-and-Emergency-Medicine
15 Kasım 2024 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Afet Yazı Dizisi

Gelecekte Beklenen Afetler

by Murat Orak 17 Ekim 2024
written by Murat Orak

Çok eski zamanlardan beri insanlar afetleri, gezegenlerin, yıldızların hareketleri ile ilişkilendirerek yıldızların kötü bir pozisyonda ise çok kötü bir şey; afet olacağı anlamını çıkarmaktaydılar. Daha sonraları afetleri, toplumun baş etme kapasitesinin yeterli olmadığı doğa, teknoloji veya insan kaynaklı olaylar olarak tariflemişlerdir. Son zamanlarda ise aslında doğal afetler yerine doğal tehlike teriminin kullanılmasının daha uygun olacağı, bu doğal tehlikenin afete dönüşmesinin nedeni ise önlemlerini almayan veya alamayan insan nedenli olduğu düşünülmektedir. Bu durumda afetlerin sebebinin insan kaynaklı olduğundan söz edebiliriz.

Küresel felaket riski, küresel ölçekte insan refahına zarar verebilecek, hatta modern uygarlığı tehlikeye atabilecek veya insan neslinin yok olmasına neden olabilecek veya insanlığın potansiyelini kalıcı ve büyük ölçüde azaltabilecek -yok edebilecek olaylardır. Olası küresel felaket riskleri, insanların neden olduğu teknolojik riskler, yıkıcı yapay zeka, biyoteknoloji veya nanoteknolojinin yaratılması, nükleer soykırım, genetiği değiştirilmiş organizmalarının kullanımı ile yapılan biyoterörizm, elektrik şebekesi gibi kritik altyapıyı tahrip eden siber terörizm, doğal bir pandemiyi yönetememe, küresel ısınma, türlerin neslinin tükenmesi de dâhil çevresel bozulma, eşit olmayan kaynak dağılımının bir sonucu olarak kıtlık, aşırı insan nüfusu, mahsul kıtlığı ve sürdürülebilir olmayan tarım sayılabilir. 2008 yılında, İnsanlığın Geleceği Enstitüsü’nün ev sahipliğinde düzenlenen bir konferansta uzmanlarla yapılan resmî olmayan bir ankette, 2100 yılına kadar insanlığın yok olma riskinin %19 olduğu tahmin edilmektedir. Nedenler arasında ise en sık sebep olarak teknolojik nedenler gösterilmiştir.

Bugün milyarlarca kişinin kullandığı internet 1960 yılında bilgi paylaşmak amacı ile kurulmuştur. İlerleyen zamanlarda internetin bu denli yaygınlaşacağı beklenmediğinden ve insanların sisteme zarar verebilecekleri düşünülmediğinden güvenlik geri planda bırakılmıştır. Teknolojik gelişmeye paralel olarak küreselleşme ve getirdiği iş kolaylığı gibi nedenlerden ötürü bu geçiş hızlanarak internet dünyası dediğimiz yeni görünmeyen sanal bir kıta keşfedilmiştir. Böylece küreselleşme hız kazanmış, ülke sınırları küçülmüş, rekabet ortamı şiddetlenmiş, bölgesel gruplaşmalar başlamış ve bugün için ülkelerin fiziksel alan dâhil tüm etki alanları siber alandaki yetkinliklerine göre sınırlanmıştır. Bilgi toplumuna hızlı geçiş süreci ile birlikte, zararlı yazılımların oranında büyük artış meydana gelmiş; ülkelerin kurum ve kuruluşları siber saldırıların hedefi olmuştur. Düşük giriş maliyeti, anonimlik ve tehdit eden coğrafi alanın belirsizliği siber uzayın hükümetler için yeni güvenlik sorunu olarak ortaya çıkmasına neden olmuştur. Kamunun siber uzayda etkinliğinin fazla olamaması siber afet tehdidini artıran nedenlerdir. Siber saldırılar; fiziksel savaşın başlamasını kolaylaştırmaya, uluslararası düzeyde ülkenin imajına yönelik yıkıcı hasara, ülkenin siyasi ve ekonomik ilişkilerinde hasara, kapsamlı insan kayıpları veya halk sağlığı ve güvenliğine yönelik tehlikeye, iç kaosa, kamu güvenini veya dini, ulusal ve etnik inançları yok etmeye, ulusal ekonomiye ciddi zararlara, ulusal siber varlıkların performansının kapsamlı şekilde yok edilmesi veya bozulmasına neden olur.

Siber saldırıların kullanıldığı alanlardan biri de savaşlardır. 18 Mayıs 2007 Rusya’nın Estonya’ya tarihin ilk siber saldırısını düzenleyerek haberleşme, bankacılık ve bürokrasisini 13 gün süreyle kullanılamaz hâle getirmesidir. Şu an devam etmekte olan Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşta da Rusya, Ukrayna topraklarına hareketi başlatmadan önce siber saldırı düzenleyerek savunma sistemlerinin geçici olarak etkisiz hale gelmesini sağlamıştır. Üçüncü dünya savaşına doğru gidişin olduğu düşünüldüğü bugünlerde, İsrail’in yeni istihbarat operasyonu: Pager ve Walkie-Talkie saldırıları bir siber savaş örneğidir. Lübnan’da Hizbullah üyelerinin kullandığı pager’ların 17 Eylül günü, walkie-talkie cihazlarının ise 18 Eylül’de patlamasının bilançosu 37 ölü ve 3000’e yakın yaralı idi.

Microsoft’a siber güvenlik yazılımı sağlayan CrowdStrike’in sistemlerine 19.07.2024’de yapılan siber saldırı nedeni ile dünya genelinde ABD merkezli hava yolu şirketleri başta olmak üzere şirketler, havalimanları, bankalar, bazı medya kuruluşları ve Londra Borsası’nda sistemlerindeki sorun nedeniyle teknik aksaklıkların yaşanmasına neden oldu. CrowdStrike yazılımına olan siber saldırı sonrası dünya genelinde hava, kara ve demiryolu ulaşımında aksaklıklar yaşandı. İngiltere’deki sağlık ocağı randevu sistemleri Ulusal Sağlık Sistemi’nden (NHS) yapılan açıklamada, randevu ve hasta kayıt sistemlerinin etkilendiği, işlemlerin elle yapıldığını, Hollanda’nın Achterhoek bölgesindeki Slingeland Hastanesinin internet sayfasında yayımlanan mesajda, küresel yazılım sorunu nedeniyle yerel saatle 11.30’a kadar, çok acil hastalar dışında, hizmet verilmeyeceği, ayakta tedavi hizmetlerinin iptal edildiği ve yeni hasta kabul edilmeyeceği belirtildiği örneklerde olduğu gibi sağlık erişimleri ile ilgili sorunların oluşmasına neden oldu. Bankacılık ve basın sektörü de olumsuz etkilendi. Buradaki örneklemelerden de anlaşılacağı gibi yapılan siber saldırı nedeni ile hayatın her aşamasının etkilenerek kriz ve kaosun oluşmasına neden olabilmektedir.

Dünyanın var oluşundan bu yana iklimin değişiyor olmasına rağmen, iklim değişikliği günümüzde insan faaliyetleri dolayısıyla oldukça hızlı gerçekleşmektedir. Hükûmetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) 5. Değerlendirme Raporu da küresel ortalama sıcaklıklardaki artışın endüstri öncesi dönemden itibaren fosil yakıtların kullanılması, sanayileşme, nüfus artışı, kentleşme, arazilerin amaçları dışında kullanılması, tarım ve hayvancılık faaliyetleri, ormansızlaşma, çimento üretimi ve atıklar nedeniyle karbondioksit (CO2), metan (CH4), diazot monoksit (N2O) gibi insan kaynaklı sera gazı emisyonlarının atmosferdeki yoğunlukları büyük ölçüde artması nedenleri ile olmaktadır. Küresel çapta bir sıcaklık artışı, buzulların erimesine neden olarak okyanuslara büyük oranda tatlı su karışması ile tatlı ve tuzlu su dengesinin bozulması sonucu okyanus akıntılarını etkileyerek ciddi düzeyde iklim değişimlerine, birçok canlı türünün yok olmasına, denizlerin taşmasına ve birçok ada devletinin su altında kalmasına neden olacaktır. Sıcaklık artışını daha da tetikleyerek küresel çapta bir kuraklığa neden olacaktır. Dünyadaki insanlar, evrendeki bütün canlıların yalnız %0.01’ini oluşturmasına karşın medeniyetlerin varoluşundan bu yana insanların vahşi memeli hayvanların %83’ünün, deniz memelilerinin %80’inin, bitkilerin %50’sinin, balıkların %15’inin yok olmasına neden olduğu bilinmektedir.  

IPCC (Intergovernmental Panel on Climate Change) 2007 araştırma sonucuna göre; dünya sıcaklığını gelecek 50 yılda 1,5oC ile 4oC aralığında arttıracaktır. Bu değer, gözümüze çok yüksek görünmüyor olabilir. Ancak 1500’lü yıllarda başlayıp 1800’lü yıllara kadar devam eden ve Avrupa’da Küçük Buz Çağı olarak anılan soğuk dönemde, ortalama küresel sıcaklık, bugünkü değerinin yalnızca 1oC altında olması, aynı şekilde 12.000 yıl kadar önce sona eren son buzul çağında ise, dünyanın ortalama sıcaklığı bugünkü düzeyinden yalnızca 5oC daha düşük olması sayısal olarak küçük olan sıcaklık değişimleri, iklim kuşakları ve canlıların doğal yaşam alanları üzerinde gerçekte çok büyük etkilere sahip olacağı aşikardır.

National Aeronautics and Space Administration (NASA)’a göre, deniz seviyeleri son 25 yılda 83,5 mm yükselmiştir. Küresel ısınma bu şekilde devam edecek olur ise 2050 yılı itibarı ile düşük rakımlı yerleşim alanları ile birçok adanın sular altında kalacağı tahmin edilmektedir. 2100 yılı itibarı ile yüksek deniz seviyesi ile birçok kara parçasının sular altında kalacaktır. Hükümetler arası iklim değişikliği panelinin (Intergovernmental Panel On Climate Change/IPCC) raporuna göre sıcaklık ortalamasının yükselmesi ekstrem sıcak günlerin sıklığının artması ile kış gece sıcaklıklarının yükselmesi ve yağışların şiddetinin artışı arasında doğrudan bir ilişki bulunduğu atmosfer sıcaklığının 1°C artmasıyla ekstrem yağış toplamlarında %7’lik bir artış meydana geleceği beklenmektedir. Küresel ısınma nedeni ile ortaya çıkan sıcak hava dalgaları, sel, kuraklık, tayfunlar ve orman yangınları gibi doğal tehlikelerin artmasına neden olacaktır. Bu durumda, ekosistem bozulmasına, gıda ve temiz suya erişimde problemler, hastalık ve ölümlerde artış, mecburi göç gibi sebepler ile insanların yaşam kalitesinin azalmasına neden olacaktır. Dünya’da yaşanan göçlerin %61’inin iklim kaynaklı olup, Dünya Göç Raporu 2020’ye göre, Haziran 2019 itibarıyla uluslararası göçmenlerin sayısının 272 milyon olduğu bu sayının da 2010 yılına göre 51 milyon daha fazla olduğu bildirilmiştir.

Yaşanan büyük depremler, tektonik hareketler ve küresel ısınma nedeni ile meydana gelen heyelanlar volkanların tekrar aktif hâle gelmesine neden olabilecektir. Dünya, çekirdek, manto ve kabuk katmanlarından oluşur. Çekirdek, bu yapının en iç kısmında yer alır ve sıcaklığı yaklaşık 4000 °C ila 5500 °C arasındadır. Çekirdeğin etrafında ise yaklaşık 2900 kilometre kalınlığa sahip sıcaklık ve yoğunluk farkları dolayısıyla sürekli hareket hâlinde olan manto yer alır.  Mantonun üzerinde manto ile yapışık olan ve ortalama 40-50 kilometre kalınlığa sahip yer kabuğu yer alır. Mantonun içerisinde sıcak-eriyik hâldeki magma yer alır. Magma, tektonik hareketlerle kırılan yer kabuğundaki boşluklardan yüzeye çıkar ve kabuğu delerek yeryüzünde akmaya başlatarak volkanik faaliyetleri aktifleştirir.

Volkanlar, durumlarına göre aktif, uykuda veya sönmüş olarak üçe ayrılır. Bir volkan son 10.000 yıl içinde faaliyet göstermişse aktif volkan, günümüzde aktif olmayan fakat gelecekte aktif olması muhtemel volkanlara uykuda volkan, gelecekte tekrar aktif hâle gelmesi beklenmeyen volkanlar sönmüş volkan olarak adlandırılır. Ülkemizde jeolojik olarak 10 civarı aktif volkan bulunmaktadır. Bu aktif volkanik alanlar Acıgöl (Nevşehir), Ağrı Dağı (Ağrı), Erciyes Dağı (Kayseri), Göllü Dağı (Niğde), Hasan Dağı (Aksaray-Niğde), Karaca Dağ (Diyarbakır), Karapınar volkanik alanı (Konya-Aksaray), Kula (Manisa), Nemrut Dağı (Bitlis), Tendürek Dağı (Van-Ağrı) şeklinde sıralanabilir. 6000 yıl önce Hasan Dağı, 47000 yıl önce Kula, 1840 ve 1855’te Ağrı ve Tendürek dağlarının volkanik patlaması gerçekleşmiştir. Ağrı Dağı volkanik patlaması nedeni ile eteklerindeki Ahura Köyü yok olmuş, bin 900 kişi hayatını kaybetmişti. Bu afetin üzerinden çok zaman geçmeden Ahura Köyü’nün eski yerine ‘Yenidoğan Köyü’ kurulmasının meydana gelecek olan afetlerin sorumlusunun doğadan ziyade insan kaynaklı olduğunun ispatlarından biridir. Ülkemizde Süphan Dağı ve Gölcük volkanları uykuda olan volkanlara, Kapadokya’daki volkanik bölge, sönmüş volkanlara örnek olarak gösterilebilir.

Gelecekte beklenen afetler içinde siber saldırılar, mega depremler, volkanik patlamalar ve küresel ısınma nedeni ile sel, kasırga, tsunami, kuraklık, göç, kıtaların sular altında kalması gibi afetler ile karşılaşacağımızı beklediğimiz gibi dev solar patlama, dünyamızın manyetik alanında yer değişikliği ve göktaşı yağmuru gibi durumlar ile de karşılaşabileceğimizi unutmamalıyız.

Kaynaklar:

  1. Afet Yönetimi ve Tıbbi uygulamalar. Temel Başvuru Kitabı. Editörler: SE Eroğlu, S Yılmaz, R Dursun, O Karakayalı.
  2. AU Öktem. “Küresel Bir Risk: İklim Değişikliği”. Akademik İncelemeler.Cilt:3 Sayı:1 Yıl:2008
  3. Dameff C,  Farah J,  Killeen J, Chan T. “Cyber Disaster Medicine: A New Frontier for Emergency Medicine”. Ann Emerg Med. 2020;75:642-647.
  4. Dedeoğlu HN. “21. Yüzyılda Afetler”. Piyal B,editör. 21. Yüzyılda Halk Sağlığı: Değişen Dünya, Değişen Sorunlar. 1. Baskı. Ankara:Türkiye Klinikleri; 2019. p.61-70.
  5. G Göçmengil. “Uyuyan Volkanlar Neden Aktifleşir?”. https://bilimgenc.tubitak.gov.tr/makale/uyuyan-volkanlar-neden-aktiflesir
  6. H Yiğitbaşoğlu. “Süper Volkanlar ve Küresel Etkileri”. Jeomorfolojik Dergiler Araştırması. 2018(1):80-86.
  7. “İsrail’in yeni istihbarat operasyonu: Pager ve Walkie-Talkie saldırıları”.   https://fikirturu.com/jeo-politika/israilin-yeni-istihbarat-operasyonu/ “Küresel ‘restart’: Dünya çapında işletmeleri etkileyen büyük bir yazılım sorunu yaşanıyor.”https://www.aa.com.tr/tr/dunya/kuresel-restart-dunya-capinda-isletmeleri-etkileyen-buyuk-bir-yazilim-sorunu-yasaniyor/3279453#
  8. Marşap, G.(2023 )Afet Yönetimi ve Kentlerde Afetler Açısından Geliştirilen Gelecek Odaklı Dinamik Yönetim Anlayışları, Journal of Environmental and Natural Studies, 5 (3), 235-246. DOI: https://doi.org/10.53472/jenas.1389621
  9. M. Demirbaş, R. Aydın. “21. Yüzyılın En Büyük Tehdidi: Küresel İklim Değişikliği”. Ecological Life Sciences (NWSAELS), 5A0143, 2020; 15(4):163-179.
  10. Ökten Sipahioğlu, B. (2024). Göç ve doğal afet ilişkisi: Deprem göçü. Akademik Yaklaşımlar Dergisi, 15(1)- Deprem Özel Sayısı-, 292-313.
  11. Strupczewski G.” Defining cyber risk”. Safety Science 135 (2021) 105143. https://doi.org/10.1016/j.ssci.2020.105143.
  12. Türk M. “Acil Tıp İçin Yeni Bir Kabus: Siber Afet”. https://acilci.net/acil-tip-icin-yeni-bir-kabus-siber-afet/.
  13. ZD Akyürek. “Kula ve Hasan Dağı gerçeği! Patlarsa peşinden gelen deprem yıkacak: ‘Tek çözümü var”. https://www.milliyet.com.tr/gundem/kula-ve-hasan-dagi-gercegi-patlarsa-pesinden-gelen-deprem-yikacak-tek-cozumu-var-7207053

17 Ekim 2024 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Afet Yazı Dizisi

Deprem Bölgesinde Hasar Görmüş Acillerde Deprem Dışı Hastaların Yönetimi

by Recep Dursun 1 Ekim 2024
written by Recep Dursun

Bölüm 1: Giriş Ve Temel Yaklaşımlar

Deprem felaketleri, acil sağlık hizmetlerini ciddi şekilde etkileyen doğal afetlerdir. Acil servisler, deprem yaralılarının yanı sıra deprem dışı hastaların da başvurduğu kritik sağlık merkezleridir. Ancak, hasar görmüş acil servislerde sağlık hizmetlerinin sunumu oldukça karmaşık hale gelir. Başta Acil Uzmanlarını ilgilendiren bu konu yönetimsel bazda ele alınmalı Hastane Afet ve Acil Durum Planları( HAP ) ona göre düzenlenmelidir. Bu yazı dizisinde, deprem bölgesinde acil servislerin yeniden yapılandırılması ve deprem dışı hastaların etkili bir şekilde yönetimi için uygulanabilecek stratejilere odaklanacağız.

Konuya geçmeden önce Van depremi ile ilgili bazı tecrübeleri ve yaşanmışlıkları anlatarak giriş yapmak istiyorum. Afet yaşayan Acil Tıp Uzmanları (ATU) uzun dönem askerlik yapanlar gibi hatıralarını hep anlatırlar. Bence her afet yaşamış ATU bir diğerine aktararak afeti yaşamadan deneyimleri ve tecrübeleri ile farkındalık oluşturabilir.

Uzmanlık sonrası mecburi hizmetimde Van Devlet Hastanesine atanmıştım. Başladığım hastanede 4 acil uzmanı olmuştuk, beraber çalıştığımız pratisyen hekim arkadaşlarımız da vardı.  acilden sorumlu çok değerli naif göğüs bir cerrahisi uzmanı vardı. İlk hafta çalışma programı hazırlanırken arkadaşlarla toplandık ve acilden sorumlu hekimin acil uzmanı olması gerektiğini bu şartlarda gerekirse başhekimlikle görüşeceğimi bildirdim. Nitekim gittik konuştuk ve sorumluluğu aldık. Etik olarak en kıdemlimiz sorumlu olmasını istedim ancak fikir senden çıktı sen ol dediler. Mecburen kabul ettim. Tam da bu dönemde Yeni yapılan Eğitim ve Araştırma Hastanesine geçiş sürecinde idik. Cumhurbaşkanımızın açılış programına yetiştirilmesi için yönetim çok hızlı çalışıyor ve bir an önce taşınmamız isteniyordu. Önce acil taşınsın sonra diğer bölümler taşınır dediler. Yaptığım kontrollerde henüz radyoloji tam oturmamış, labaratuvar eksik idi. Bir de acil yanısıra acil cerrahi gereken durumlarda ilgili bölümlerin taşınması gerektiğini vurguladım ve bunlar olmadan asla taşınmayacağım noktasında direttim. Bizim bu duruş ve kesin kararlılığımızı gören yönetim eksiklikleri hızla tamamladı. Cuma günü taşındık Pazar günü öğle saatlerinde merkezi Erciş ilçesi olan ilk depreme yakalandık. İlin tek çalışan ve hasar görmemiş acili idik ve tüm isteklerimiz yerine gelmiş ve eksiğimiz yoktu. Hasar görmemiş bir acilin vermiş olduğu güven ile iyi bir hizmet verildi. Daha sonra deprem dışı hastaların gidecek başka hastane olmadığı için acile başvuruların arttığını gördük. Sağlık Bakanlığı ve UMKE desteği ile hastane bahçesinde kadın doğum çadırı, ayaktan başvuran yeşil hastalar ve sarı hastalar için çadırlar kurduk. Kırmızı hastalar sağlam olan acile aldık. Aradan 2 hafta geçmişti bu sefer merkezi Edremit olan hastaneye 1km mesafede bir yer olunca hastanemiz kısmi hasar aldı. Dökülen sıvalar ve çatlayan duvarlar olunca sağlam raporu çıkana kadar mevcut çadırların yanına ek mobil alanlar oluşturduk. Burada önemli olan diğer husus deprem hastası ve deprem dışı hastaların veri girişleri karışmaması gerekmektedir. Bunun önüne geçmek için triaj alanı oluşturmak ve iyi kayıt tutmak gerekir. Bilgisayar sistemleri bir süre çalışmadığı için kayıtlar manüel olarak defterlere yazıldı sonra sisteme aktarıldı.

Her afette yaşanan sorunlar aslında benzer 6 Şubat Maraş Depreminde de benzer sorunlar yaşandı. Sorunların önüne geçmek için temel yaklaşımları ve planlamaları yapmak gerekir. Şimdi bu temel yaklaşımları maddeler halinde vurgulayalım.

Triyaj

Deprem sonrası kaotik ortamda, hem depremden etkilenen yaralılar hem de deprem dışı hastalar acil servislere başvurur. Bu nedenle, etkili bir triyaj sistemi hayati önem taşır. Triyajın amacı, sınırlı kaynakların en verimli şekilde kullanılması ve hastaların öncelik sırasına göre sınıflandırılmasıdır. Deprem yaralıları öncelikli olmakla birlikte, deprem dışı hastalar da dikkate alınarak uygun müdahalelerin planlanması gerekir. Örneğin, akut kronik hastalıkları olan bireyler acil tedaviye ihtiyaç duyabilir.

Deprem bölgesinde deprem dışı acil vakalar, normal şartlarda görülen acil durumların büyük bir kısmını içerir. Bu tür vakalar, mevcut hastane kapasitesini zorlayabilir ve uygun bir triaj sürecinin yürütülmesini zorunlu kılar. Deprem bölgelerinde bu tür acil vakaların yönetimi, deprem sonrası yetersiz kaynaklar ve tıbbi ekipmanla daha da karmaşık hale gelir.

Deprem Dışı Acil Vaka Türleri

Deprem bölgesinde karşılaşılabilecek deprem dışı acil vakalar şunlar olabilir:

  1. Kardiyak Aciller: Kalp krizi, anjina, kalp yetmezliği gibi durumlar.
  2. Solunum Problemleri: Astım krizi, KOAH atakları, akciğer embolisi gibi solunum yetmezliği vakaları.
  3. Nörolojik Aciller: İnme (felç), epileptik nöbetler, akut bilinç kaybı gibi vakalar.
  4. Gastrointestinal Aciller: Şiddetli karın ağrısı, apandisit, safra kesesi krizi, bağırsak tıkanıklığı.
  5. Travmatik Yaralanmalar: Trafik kazaları, düşmeler, endüstriyel kazalar.
  6. Zehirlenmeler: Kimyasal maddeler, gıda zehirlenmeleri, ilaç aşırı dozları.
  7. Enfeksiyonlar: Sepsis, menenjit, akut enfeksiyon atakları.
  8. Psikiyatrik Aciller: Akut psikoz, intihar girişimleri, şiddetli anksiyete ve panik ataklar.

Triaj Süreci

Deprem bölgesindeki triaj süreci, sınırlı kaynaklar ve depremzedelerin yoğunluğu nedeniyle daha dikkatli ve sistematik yapılmalıdır. Deprem dışı acil vakaların önceliklendirilmesi, kaynakların en etkin şekilde kullanılması için kritik öneme sahiptir. Triajda şu adımlar izlenmelidir:

  1. Hasta Stabilizasyonu: İlk aşamada, hastanın genel durumu ve hayati bulguları hızlı bir şekilde değerlendirilmeli (ABC: Airway, Breathing, Circulation), kritik durumda olan hastalar hemen stabilize edilmelidir.
  2. Hızlı Klinik Değerlendirme: Hastaların şikayetlerine göre hızlı bir şekilde değerlendirilmesi yapılmalıdır. Özellikle kardiyak ve nörolojik aciller gibi hayatı tehdit eden durumlar en üst öncelikte ele alınmalıdır.
  3. Renk Kodlu Triaj Sistemi:
    • Kırmızı (Acil): Hayati tehlikesi olan ve hemen müdahale gerektiren vakalar (örneğin kalp krizi, inme).
    • Sarı (Öncelikli): Durumu ciddi olan, ancak acil müdahale gerektirmeyen vakalar (örneğin apandisit, enfeksiyonlar).
    • Yeşil (Daha Az Acil): Hayati tehlikesi olmayan, gecikmeli müdahale yapılabilecek vakalar (örneğin küçük yaralanmalar, hafif solunum sıkıntıları).
    • Siyah (Kurtarılamaz): Tıbbi açıdan müdahale edilmesi zor olan ve hayatta kalma şansı düşük olan vakalar.
  4. Kaynak Yönetimi: Mevcut kaynaklar (ilaç, personel, tıbbi ekipman) depremzedeler ve acil vakalar arasında dikkatli bir şekilde paylaştırılmalıdır. Deprem dışı vakalar, depremzedelere müdahale sürecini aksatmadan, gerekli görüldüğünde sevk edilerek yönetilmelidir.
  5. İkincil Triaj ve Sevk: İlk triaj sonrası, bazı vakalar ileri tetkik ve tedavi için sevk edilebilir. Özellikle uzmanlık gerektiren vakalarda (örneğin kompleks cerrahi müdahaleler), hastaların daha donanımlı merkezlere nakli organize edilmelidir.

Deprem bölgesinde deprem dışı acil vakaların yönetimi, sınırlı kaynaklar ve yoğun hasta başvurusu nedeniyle daha sistematik bir triaj gerektirir. Depremle ilgili yaralanmaların yanı sıra, kardiyak, solunum ve nörolojik aciller başta olmak üzere geniş bir spektrumda hastalar değerlendirilmeli, kaynaklar verimli bir şekilde kullanılmalı ve triajda hızla karar verilmelidir.


Bölüm 2: Alternatif Tedavi Alanlarının Oluşturulması

Hasar görmüş hastanelerde acil servislerin etkin bir şekilde çalışamaması durumunda, alternatif tedavi alanlarının oluşturulması hayati önem taşır. Bu tedavi alanları, acil sağlık hizmetlerinin sürekliliğini sağlamak için geçici çözümler sunar. Alternatif tedavi alanlarının planlanmasında izlenecek bazı stratejiler şunlardır:

1. Geçici Çadır Hastaneler

  • Kapsamı: Çadır hastaneler hızlıca kurulabilen ve sahra hastanesi işlevi görebilen birimlerdir. Genellikle deprem bölgelerinde ilk etapta tercih edilen çözüm yöntemidir.
  • Uygulama: Deprem bölgesindeki büyük açık alanlarda (örneğin spor sahaları, parklar, okul bahçeleri) hızlı şekilde kurularak, temel acil hizmetler burada sunulabilir. Kardiyak, solunum ve travmatik yaralanmalar gibi acil vakalar bu alanlarda stabilize edildikten sonra sevk edilebilir.
  • Ekipman ve Personel: Temel sağlık ekipmanları ve ilaçlar bulunmalı; yeterli sayıda sağlık personeli bu alanlarda görev almalıdır.

2. Mobil Sağlık Üniteleri

  • Kapsamı: Mobil sağlık araçları, kısa süreli müdahale için özellikle acil durumlarda yararlı olan bir alternatiftir.
  • Uygulama: Bu üniteler, acil tıbbi müdahaleleri gerçekleştirebilecek şekilde donatılmıştır. Kardiyak aciller, travmalar, solunum problemleri gibi durumlara yönelik temel müdahaleler yapılabilir.
  • Avantajı: Bölgeden bölgeye hareket edebilmeleri, geniş bir hasta kitlesine ulaşılmasını sağlar. Özellikle ulaşılamayan ya da ulaşımı zor olan bölgelerde kritik önem taşır.

3. Yerel Sağlık Merkezlerinin Dönüştürülmesi

  • Kapsamı: Deprem nedeniyle hasar görmemiş, mevcut küçük sağlık merkezleri veya aile sağlığı merkezleri hızlıca acil müdahale merkezlerine dönüştürülebilir.
  • Uygulama: Bu merkezlerde kardiyak ve solunum acilleri, küçük yaralanmalar ve enfeksiyonlar gibi daha hafif acil durumlar tedavi edilebilir. Daha karmaşık vakalar ise stabilize edildikten sonra sevk edilebilir.
  • Personel ve Ekipman: Ek sağlık personeli ve ekipman takviyesi ile bu merkezlerin kapasitesi artırılabilir.

4. Sahra Hastaneleri

  • Kapsamı: Sahra hastaneleri, büyük bir hasta kapasitesine hizmet verebilecek geçici sağlık tesisleridir.
  • Uygulama: Bölgeye taşınabilir yapıdaki sahra hastaneleri, tıbbi cerrahi müdahaleler ve ileri düzeyde acil bakım için donatılabilir. Bu hastaneler, deprem dışı vakaların yönetiminde kritik rol oynar ve multidisipliner ekiplerle çalışabilir.
  • Avantajı: Sahra hastaneleri, yüksek teknoloji ve tıbbi cihazlarla donatılabildiği için kapsamlı tedaviler sunabilir. Deprem sonrası uzun vadeli tedavi ve bakım için ideal çözümlerden biridir.

5. Geçici Rehabilitasyon Merkezleri

  • Kapsamı: Acil servis dışı hastaların tedavi sürecinin yönetilebilmesi için orta ve hafif şiddetteki acil vakalar bu merkezlerde takip edilebilir.
  • Uygulama: Özellikle psikiyatrik aciller ve kronik hastalık yönetimi için daha düşük yoğunluklu tedavi alanları olarak işlev görebilirler.
  • Personel ve Ekipman: Psikologlar, fizyoterapistler ve hemşireler bu merkezlerde destek sunabilir.

6. Uygun Sevk ve Koordinasyon

  • Sevk Ağının Kurulması: Hastaneler arası sevk ve koordinasyon sistemi, hastaların uygun merkezlere en hızlı şekilde transfer edilmesi için etkin bir şekilde çalışmalıdır. Sağlık Bakanlığı veya yerel yetkililer tarafından koordine edilen bir sevk ağı, hastaların duruma uygun tedavi merkezlerine yönlendirilmesini sağlar.
  • Helikopter veya Ambulans Desteği: Özellikle ağır travmalar ve kardiyak vakalar için hava ambulansları veya kara ambulansları aktif olarak kullanılmalıdır.

Deprem bölgesinde hasar görmüş acil servislerde deprem dışı acil vakaların yönetimi için alternatif tedavi alanlarının oluşturulması ve etkin bir triaj sistemi uygulanması, sağlık hizmetlerinin devamlılığı açısından kritik öneme sahiptir. Geçici çadır hastaneler, mobil sağlık üniteleri ve yerel sağlık merkezlerinin dönüştürülmesi gibi stratejiler, bu süreçte hem kısa hem de uzun vadeli çözümler sunabilir.

Sağlık Personeli ve Kaynak Yönetimi

Deprem bölgesinde sağlık personeli ve tıbbi malzeme kısıtlı olabilir. Bu nedenle, kaynakların dikkatli bir şekilde yönetilmesi gerekir. Sağlık personelinin görevlendirilmesinde, deprem dışı hastaların bakımını üstlenecek bir ekibin oluşturulması önemlidir. İlaç ve tıbbi malzeme dağıtımı da dengeli bir şekilde yapılmalı, her iki hasta grubu için yeterli kaynak ayrılmalıdır.

Personel Yönetimi

Deprem bölgesinde sağlık personelinin en etkin şekilde kullanılması için bir dizi strateji uygulanmalıdır. Bu stratejiler, personelin yeteneklerine göre en uygun şekilde yönlendirilmesini sağlar.

a. Görev Dağılımı ve Uzmanlaşma

  • Uzmanlık Alanlarına Göre Personel Dağılımı: Kardiyologlar, nörologlar, travma cerrahları ve genel pratisyenler gibi sağlık personeli, vakaların önceliklendirilmesine göre farklı görevlerde yer almalıdır. Örneğin, kalp krizi gibi kardiyovasküler acil vakalar, mümkünse kardiyologlar tarafından yönetilmelidir.
  • Triage Yetkisi Olan Personel: Triaj sürecinde görev alacak personelin bu konuda eğitimli olması gerekir. Acil tıbbi müdahale gereken vakaların hızlıca tespit edilip müdahale edilmesi, triaj ekiplerinin işlevselliği ile yakından ilişkilidir.

b. Personel Takviyesi ve Dönüşümlü Çalışma

  • Yerel ve Ulusal Takviyeler: Deprem bölgesinde yerel sağlık personeli yetersiz kalıyorsa, diğer illerden veya ülkelerden uzman sağlık ekipleri gönderilmelidir. Sağlık Bakanlığı ve ilgili acil durum ekipleri, bölgede görev yapan personelin takviyesini koordine etmelidir.
  • Vardiya Sistemi: Personelin aşırı yorulmasını önlemek ve sürekli hizmet sunmak için vardiyalı çalışma sistemi uygulanmalıdır. Dönüşümlü çalışma, sağlık personelinin fiziksel ve psikolojik dayanıklılığını artırır.
  • Psikolojik Destek: Sağlık personeli, büyük stres altında çalıştığı için, psikolojik destek hizmetleri sağlanarak moral ve motivasyonlarının korunması önemlidir.

 Kaynak Yönetimi

Deprem sonrası tıbbi kaynaklar genellikle sınırlıdır. Bu yüzden kaynakların yönetimi, hastaların öncelik sırasına göre yapılmalı ve her hasta için gerekli olan minimum kaynak kullanılmalıdır.

a. İlaç ve Ekipman Yönetimi

  • Önceliklendirme: Kardiyovasküler ve nörolojik aciller gibi hayatı tehdit eden vakalar öncelikli olarak ele alınmalı ve bu hastalar için gerekli ilaç ve ekipman ayrılmalıdır. Örneğin, oksijen tedavisi, kardiyak monitörler ve defibrilatör gibi kritik ekipmanlar öncelikle hayati tehlike taşıyan vakalar için kullanılmalıdır.
  • Sınırlı Kaynakların Kullanımı: Deprem sonrasında tıbbi malzeme ve ilaçlar sınırlı olabilir. Bu nedenle, her bir vaka için minimum gerekli malzeme kullanılmalı ve gereksiz tüketimden kaçınılmalıdır. Alternatif tedavi yöntemleri (örneğin, fiziksel müdahale veya basit tıbbi cihazlar) kullanılabilir.

b. Malzeme Temini ve Sevkiyat

  • Yerel ve Ulusal Destek: Deprem sonrası ihtiyaç duyulan tıbbi malzeme ve ilaçlar, hızlı bir şekilde deprem bölgesine ulaştırılmalıdır. Ulusal sağlık kuruluşları ve sivil toplum örgütleri, bu sevkiyatın planlanmasında ve organizasyonunda yer almalıdır.
  • İkmal ve Depolama: Kritik ilaçlar (örneğin, kardiyak ilaçlar, antibiyotikler, analjezikler) ve tıbbi malzemeler (örneğin, IV sıvıları, dikiş malzemeleri, ventilatörler) deprem bölgesine sürekli olarak sağlanmalı ve güvenli bir şekilde depolanmalıdır.

c. Hasta Sevki ve Tedavi Planlaması

  • Hasta Sevk Ağı: Durumu ağır olan hastalar, en uygun tedavi merkezine sevk edilmelidir. Örneğin, kalp krizi geçiren bir hasta, sahra hastanesi veya mobil sağlık ünitelerinde stabilize edildikten sonra kardiyolojik müdahale yapabilecek bir merkeze gönderilmelidir.
  • Tele-Tıp ve Uzaktan Destek: Uzman sağlık personelinin eksik olduğu durumlarda, tele-tıp yoluyla uzman desteği sağlanabilir. Bu sayede, kritik vakalar uzaktan destek alarak yönetilebilir.

Bölüm 3: Halk Sağlığı Ve Psikososyal Destek

Deprem sonrasında halk sağlığı riskleri artar. Enfeksiyon hastalıklarının yayılma riski, özellikle hijyen koşullarının bozulduğu alanlarda ciddi bir sorun olabilir. Deprem dışı hastaların yönetiminde bu risklerin önlenmesi için enfeksiyon kontrol önlemleri alınmalı, halk bu konuda bilgilendirilmelidir.

Ayrıca, deprem gibi travmatik olaylar sonrasında psikososyal desteğin önemi de artar. Deprem dışı hastaların psikolojik durumu göz önünde bulundurularak stres ve kaygı azaltıcı yaklaşımlar uygulanmalıdır.


Sonuç: Afetlere Hazırlıklı Olmak

Deprem gibi büyük afetler sonrası, acil servislerde sadece deprem yaralıları değil, deprem dışı hastalar da göz ardı edilmemelidir. Bu yazı dizisinde ele alınan stratejiler, kriz durumlarında etkin bir sağlık hizmeti sunumu için rehber niteliğindedir. İyi planlanmış triyaj, alternatif tedavi alanlarının oluşturulması, personel ve kaynak yönetimi ile uzaktan tıp hizmetleri, deprem dışı hastaların yönetiminde başarılı sonuçlar alınmasını sağlayabilir.

1 Ekim 2024 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Afet Yazı Dizisi

Saha Raporlarının Afetlerdeki Önemi

by Sarper Yilmaz 17 Eylül 2024
written by Sarper Yilmaz

Yazar

Prof. Dr. Figen Ünal Çolak
Anadolu Üniversitesi

Giriş

Sağlık araştırmaları, tıp ve sağlık alanındaki önemli konular hakkında sağlam kanıtlar üretmeyi amaçlayan sistematik bir soruşturmadır. Nitel araştırma, sağlık araştırmaları alanında geniş olanaklara sahiptir. Nicel yaklaşım kullanılarak açıklanamayan çok çeşitli olgular nitel bir yöntem kullanılarak araştırılabilir ve iletilebilir. Nitel araştırma tasarımlarının başlıca türleri durum çalışması, olgubilim araştırması, gömülü kuram, etnografik araştırma, tarihsel araştırma ve eylem araştırmasıdır. Nitel araştırma yaklaşımının en büyük gücü, verilerinin zenginliğinde ve derinliğinde yatmaktadır. Nitel yöntemler insanların düşüncelerini ve eylemlerini keşfetmenin ve açığa çıkarmanın en hümanist ve kişi merkezli yolu olarak kabul edilir [1]

Sağlık araştırmalarında üç temel yaklaşım; nicel, nitel ve karma yöntem yaklaşımıdır. Nicel araştırma yöntemi, değerlerin ve sayıların ölçüleri olan ve genellikle araştırmacının çıkarımlar yapmasına yardımcı olan istatistiksel yöntemler kullanılarak açıklanan verileri kullanır. Nitel araştırma, insan deneyimlerinin ve davranışlarının daha derin anlamlarını ortaya çıkarma girişimiyle sayısal olmayan verilerin kaydedilmesini, yorumlanmasını ve analiz edilmesini içerir. Karma yöntem araştırması, üçüncü metodolojik yaklaşım, farklı ancak ilişkili soruları veya bazen aynı soruları çözme amacıyla hem nitel hem de nicel bilgilerin toplanmasını ve analiz edilmesini içerir [2, 3, 4].

Her türlü sağlık hizmetlerinde nitel araştırmalar; sağlık davranışları modellerini anlamak, yaşanmış deneyimleri tanımlamak, davranış teorileri geliştirmek, sağlık hizmetleri ihtiyaçlarını keşfetmek ve müdahaleler tasarlamak için yaygın olarak kullanılabilir. Sağlık hizmetlerindeki geniş uygulamaları nedeniyle, nitel yöntem kullanılarak gerçekleştirilen sağlık araştırma çalışmalarının sayısı giderek artmaktadır.

Sağlık alanında nitel araştırma verilerini kullanmanın çeşitli boyutlarda yararı olacaktır. Nitel verilerin rehberlik edebileceği çeşitli boyutlardan bahsetmek gerekirse [5, 6];

Hasta Deneyimlerini Anlamak: Hasta deneyimlerinin, algılarının ve duygularının derinlemesine incelenmesine olanak tanır ve bu durumlarla nasıl başa çıktıklarına dair içgörüler sunar.

İletişimi Geliştirmek: Nitel araştırmalar, hastalar ve sağlık hizmeti sağlayıcıları arasındaki etkili iletişimin önündeki engelleri belirlemeye yardımcı olur. Hastaların bilgileri nasıl algıladıklarını anlamak, daha iyi iletişim stratejileri ve müdahalelerin yolunu açabilir.

Hizmet Sürecindeki Zorlukları Belirlemek: Araştırmacılar, nitel yöntemler kullanarak, zaman kısıtlamaları, kaynak kısıtlamaları ve ekip çalışması dinamikleriyle ilgili sorunlar da dahil olmak üzere, sağlık hizmeti sağlayıcılarının karşılaştığı karmaşıklıkları ve zorlukları ortaya çıkarabilir.

Bakım Uygulamalarını Geliştirmek: Nitel araştırma, iyileştirme alanlarını vurgulayarak uygulamaların ve protokollerin geliştirilmesine veri sağlayabilir ve hasta bakımı ve tedavisine ilişkin ışık tutabilir.

Kültürel ve Sosyal Bağlamları Keşfetmek: Nitel araştırmalar; kültürel, sosyal ve çevresel faktörlerin hastaların kendi durumlarına ve tedaviye verdiği tepkileri nasıl etkilediğini inceleyebilir.

Politika Geliştirmek: Nitel çalışmalardan elde edilen içgörüler, politika yapıcılara hastaların ve klinisyenlerin ihtiyaçları ve öncelikleri hakkında bilgi verebilir ve daha etkili sağlık politikalarına rehberlik edebilir.

Genel olarak nitel araştırmalar, sağlık alanında insan deneyimlerine ilişkin daha zengin ve daha ayrıntılı bir anlayış sağlayarak nicel yaklaşımları tamamlar. Nicel ve nitel araştırmalar birbirine zıt değildir, gerçekliğe farklı bakarlar. Farklı yöntemler araştırmacının değişik bilgi türlerine erişmesini sağlar. Nicel ve nitel araştırmalar gerçeği anlamaya dair daha iyi bir resim sağlamak için birbirini tamamlayıcı olarak düşünülmeli ve zengin bir anlayış ve yorumlama üretmek için kullanılmalıdır.

Bu makale, nitel araştırmaların doğasını ve önemini vurgulamak, acil tıp ve sağlık alanında afet sonrası kullanılabilirliğine ilişkin farkındalık oluşturmak ve uygulamaya dönük pratik öneriler vermeyi amaçlamaktadır. Nitel araştırmaların bazı temel özellikleri, nitel saha çalışması, gözlem tekniği ve afetler bağlamında kullanılabilirliğine yönelik başlıklar aşağıda yer almaktadır.

Nitel Araştırmaların Temel Özellikleri

Çeşitli akademik ve akademik olmayan disiplinler, insan davranışlarını ve deneyimlerini anlamak için bir sorgulama yöntemi olarak nitel araştırmayı kullanır. Munhall’a göre, “Nitel araştırma, insan deneyimleri ve gerçeklikleri hakkında geniş bir şekilde ifade edilmiş soruları içerir, bireyle doğal ortamlarında sürekli temas yoluyla incelenir ve bu bireylerin deneyimlerini anlamamıza yardımcı olacak zengin, tanımlayıcı veriler üretir.”[7]

Nitel sorgulama yöntemi, ‘ne zaman’, ‘ne’ ve ‘nerede’ yerine karar almanın ‘nasıl’ ve ‘neden’ini inceler. Nicel yöntemlerin aksine, nitel sorgulamanın amacı olguları keşfetmek, anlatmak ve açıklamak ve karmaşık gerçekliği anlamlandırmaktır [8, 9]. Nitel araştırmanın bir sonucu olarak sağlık müdahaleleri, açıklayıcı sağlık modelleri ve tıbbi-sosyal teoriler geliştirilebilir. İnsan davranışının zenginliğini ve karmaşıklığını anlamak nitel araştırmanın özüdür.

Nicel ve nitel sorgulama biçimleri, altta yatan hedeflerine göre değişir. Hiçbir şekilde birbirlerine zıt değillerdir; bunun yerine, bu iki yöntem bir madalyonun iki yüzü gibidir. Nicel ve nitel paradigmalar çeşitli boyutlarda nasıl farklı bakar? sorusuna karşılaştırmalı bir cevap için aşağıdaki tablo yardımcı olacaktır [2, 3, 9, 10]

 NicelNitel
Gerçekliğin doğasıTek bir gerçeklik olduğunu varsayar.Dinamik ve çoklu gerçekliklerin varlığını varsayar.
Amaç  Hipotezleri test etme ve sınamaOlayları keşfetme ve anlama
Veri toplama yöntemleriAnketler, envanterler ve ölçekler gibi oldukça yapılandırılmış yöntemler.Derinlemesine görüşmeler, gözlemler ve odak grup tartışmaları gibi yarı yapılandırılmış.
TasarımÖnceden belirlenmiş ve katı tasarım.Esnek ve ortaya çıkan tasarım.
YaklaşımHipotezi test etmek için tümdengelim yaklaşımıTeoriyi veya hipotezi geliştirmek için tümevarım
OdakNedensel ilişkilerin sonuçları ve tahmini ile ilgiliSonuçlar veya ürünlerden ziyade öncelikle süreç ile ilgili
ÖrneklemeBüyük ölçüde temsili örnekleme yöntemleriAmaçlı örnekleme yöntemleri
Örneklem büyüklüğü belirlemeA-priori örneklem büyüklüğü hesaplamasıVeri doygunluğuna ulaşılana kadar veri toplama
Örneklem büyüklüğüNispeten büyükDerinlemesine incelenen küçük örneklem büyüklüğü
Veri analiziDeğişken tabanlı ve istatistiksel veya matematiksel yöntemlerin kullanımı.Vaka tabanlı ve istatistiksel olmayan tanımlayıcı veya yorumlayıcı yöntemlerin kullanımı.

Nitel araştırma, araştırma sorusunun toplumsal ve kültürel durum bağlamında süreçleri, olayları ve ilişkileri anlamayı gerektirdiği durumlarda tercih edilen yöntemdir. Kesin hipotezleri destekleyen veya çürüten sayısal veriler üretmek yerine nitel araştırma, bireylerin ve toplumsal grupların doğal ortamlarında yüz yüze bilgisine dayalı olgusal açıklamalar üretmeyi amaçlar. Nitel araştırma, kişinin çok az bilgi sahibi olabileceği durumlar ve sorunlar hakkında içgörü elde etmek için yararlıdır. Bu yöntem, sağlık sorunlarıyla ilgili prosedürlerin, inançların ve bilginin derinlemesine açıklamasını sağlamak veya katılımcıların belirli konular hakkındaki görüşleri de dahil olmak üzere belirli davranışların nedenlerini araştırmak için yaygın olarak kullanılır [2, 9, 10, 11]

Nitel veriler, metinler ve davranış ve eylem veya uygulamaların açıklamaları biçimindedir. Olguların sözlü ifadeleri ve davranışları yorumlamak için analiz edilmektedir. Veri toplama, kişilerin çevrelerindeki ifadelerinin, faaliyetlerinin ve görünümlerinin nesnel ve doğru bir şekilde raporlanmasını içerir. Araştırmacı, belirli bir ortamda durumlarıyla başa çıkan bireylerin düşüncelerini, duygularını ve deneyimlerini anlamaya çalışır. Gözlemcinin rolü çok önemlidir. Genellikle sosyal ve fiziksel yakınlık yoluyla çalışılan olguyla ilişki kurmayı içerir.

Gözlem

Nitel araştırmaların temel veri toplama tekniklerinden biri gözlemdir. Saha gözlemi, topluluk ve ortam hakkında içeriden bir görüş edinmeye yardımcı olan nitel bir araştırma yöntemidir. İlgi duyulan olgu ya da sorunlu konu hakkında kişileri gözlemleyerek ve onlarla konuşarak, sorunların (yerel) bağlamlarında daha derin bir anlayış sağlar [8, 12].

Gözlem, nitel araştırmacılar için çoğu zaman birincil veri toplama biçimi olmuştur. Sahadaki bir olgunun gözlemcinin beş duyusu aracılığıyla çoğu zaman bir aletle not edilmesi ve bilimsel amaçlarla kaydedilmesi eylemidir. Gözlemler, temel olgunuz hakkında bilgi edinebileceğiniz bir yer bulmaya dayanır. Gözlem sırasında kendi davranışlarınızın yanı sıra fiziksel ortamı, katılımcıları, etkinlikleri, etkileşimleri ve konuşmaları gözlemleyebilir ve not edebilirsiniz. İyi gözlemciler görme, duyma, dokunma, koklama ve tatma dahil olmak üzere tüm duyularını kullanırlar. Gözlemlediğinizde gördüğünüz her şeyi yazmak zordur. Nitel gözlemciler genellikle geniş gözlemlerle başlarlar ve daha sonra görüşlerini yanıtlayacak bilgilere daraltırlar [2, 8, 13].

Gözlemin amacı, incelenen kültürü, ortamı veya sosyal olguyu katılımcıların bakış açılarından anlamaktır. Gözlem, bir yer bulmayı, bilgiyi kaydetmek için bir protokol geliştirmeyi, olaylara odaklanmayı, temel olguyu açıklamaya yardımcı olacak etkinlikleri aramayı, bir gözlemci olarak uygun rolü belirlemeyi, gözlem protokolüne “tanımlayıcı” ve “yansıtıcı” alan notlarını kaydetmeyi içerir [2, 8, 13] “Açıklayıcı” notlar; olayın ne olduğuna dair, bağlam bilgilerini de içeren betimsel somut notlardır. “Yansıtıcı” notlar ise gözlemcinin deneyimlerini, önsezilerini ve süreçte öğrendiklerine ilişkin notlardır. Yansıtma, kişinin kendi önyargıları, değerleri, tercihleri ve araştırılan olgu hakkındaki ön yargıları hakkında öz değerlendirmesini ifade eder. Creswell’e göre, “Yansıtma, daha tarafsız yorumları geliştirerek çalışmanın güvenilirliğini artırır.” [13]. Aşağıda açıklayıcı ve yansıtıcı notlara ilişkin yazılabilecek öneriler yer almaktadır [13]. Bunlar elbette öneri niteliğindedir. Gözlemci başlangıçta bu önerileri temel alabilir ve gözlem süreci içinde kendisine yeni stratejiler geliştirebilir.

Açıklayıcı NotYansıtıcı Not  
Ne gördüğünüzü yazın. Etrafınızda olup biten hareketi kaydedebilirsiniz.Olguya dair kendinize notlarınız gibi düşünün. Ne hissettiğinizi de yazabilirsiniz.
Beş duyunuzu kullanarak betimlemeler yapın. Gördükleriniz, duyduklarınız, dokunduğunuz (tam anlamıyla), tattığınız, kokladığınız şeyler.  Olguya ilişkin önceki deneyimlerinizi kendinize not düşebilirsiniz
Fiziksel çevreye ve kişilere ilişkin bilgileri yazın. Fiziksel veriler için gerektiğinde çizimlerden ya da fotoğraflardan yararlanabilirsiniz.Gördüğünüz sorunları ya da vurgulamak istediklerinizi yazın
Zamana ilişkin bilgileri yazınGözlemci olarak gözlemlediklerinizden öğrendiğiniz “yeni” bilgiyi yazın
Kronolojik akışı yazın. Olayların oluş sırası akışa ilişkin açıklayıcı veriler elde etmenize yardımcı olur.Sonraki durumlar için dikkat çekmek istediğiniz kendinize notları yazabilirsiniz. Yeni karşılaştığınız durumlar, hep gözlemlediğiniz durumlar, etik açıdan düşünceleriniz vb

Buraya kadar nitel araştırmaların doğasından ve gözlem tekniğinden bahsedildi. Bu genel bakış, çeşitli sahalarda nitel yaklaşımın ve gözlemin uygulanmasına ilişkin başlangıç noktası olarak düşünülebilir. Bir afet sonrasında örneğin erken dönem koşullar düşünüldüğünde, nitel verilerin toplanması araştırmacılar ve uygulamacılar için zengin veri sağlayacak ve sonraki süreçlerin iyileştirilmesi için yaşamsal veriler sunacaktır.

Nitel Saha Araştırmaları ve Afetler

Afetler; bireyleri ve toplulukları derinden etkiler ve nitel araştırma verileri, etkilenenlerin yaşanmış deneyimlerine dair derin içgörüler sağlar. Nicel yöntemlerin gözden kaçırabileceği duygusal, psikolojik ve sosyal tepkileri yakalayabilir. Afetler farklı insan gruplarını çeşitli şekillerde etkiler. Nitel araştırma, afetler sırasında ve sonrasında farklı zorluklarla karşılaşabilecek kırılgan gruplar (örneğin çocuklar, yaşlılar, engelli bireyler) dahil olmak üzere çeşitli gruplar arasında benzersiz deneyimlerin keşfedilmesine olanak tanır. Nitel veriler, afet sonrası iyileşme dönemlerinde bireylerin ve toplulukların kaynaklara, desteğe ve sağlık hizmetlerine erişimde karşılaştıkları engelleri ortaya çıkarabilir. Nitel verilerden elde edilen içgörüler, acil durum hazırlığı ve müdahale stratejilerinin afetlerden etkilenen grupların ihtiyaçlarına uygun olmasını ve toplum ihtiyaçlarını daha iyi karşılayacak şekilde uyarlanmasını sağlayabilir. Bireylerin ve toplulukların afet sonrası süreci nasıl yönettiğine yönelik karşılaştıkları zorluklar ve kullandıkları stratejiler dahil olmak üzere içgörüler sağlayabilir. Nitel veriler, toplulukların bir afetin ardından nasıl harekete geçtiğini ve birbirlerini nasıl desteklediğini anlamaya yardımcı olur. Topluluk dayanıklılığını artıran mevcut sosyal ağları, kaynakları ve güçlü yönleri belirleyebilir. Afetler genellikle bir topluluktaki mevcut kültürel ve sosyal dinamiklerle etkileşime girer. Nitel araştırma, kültürel inançların, değerlerin ve sosyal normların her türlü müdahalelerin kabulünü nasıl etkilediğini ortaya çıkarabilir. Nitel veriler, toplulukların riski nasıl algıladığını, bilgiye nasıl eriştiğini ve afetler sırasında nasıl iletişim kurduğunu inceleyerek hedef kitleyle yönelik etkili iletişim stratejilerinin geliştirilmesine yardımcı olabilir. Nitel bulgular, politika yapıcıları ve planlamacıları sahadaki gerçekler hakkında bilgilendirebilir ve afetlerden etkilenen toplulukların özel ihtiyaçlarını ele alan daha etkili politikalar ve programların geliştirilmesini sağlayabilir. Afet gibi değişken ve dinamik bir süreçte nitel yöntemler nicel yöntemlere göre esnektir ve nitel veri toplama sürecinde uyarlamalar mümkün olabilir. Bunların yanı sıra nitel veriler, afetler bağlamında olguları keşfetmek ve içgörü sağlamak amacıyla kullanılarak sonraki olası nicel yöntemlere temel oluşturabilir.

Saha araştırmaları, bireylerin deneyim ve eylemlerinin kişisel anlamlarını, içinde bulundukları toplumsal ve kültürel çevre bağlamında inceleyen disiplinli bir sorgulamadır. Burada kişisel anlam kavramı; bireylerin deneyimlerini, eylemlerini ve sosyal çevrelerini öznel olarak algılama ve açıklama biçimini ifade eder. Tüm bu kavramları bir araya getiren nitel saha araştırması, kişilerin dünyaya bakış açılarına ilişkin sistematik kanıtlar sağlamayı amaçlamaktadır.

Saha araştırması, kontrollü laboratuvar ortamları yerine, olgunun meydana geldiği olağan ortamda yapılan bir araştırmadır. Toplanan verilerin niteliği gereği niteldir; genellikle araştırmacı tarafından kaydedilen ayrıntılı açıklamalardır. Saha araştırması, kontrollü laboratuvar ortamları yerine, olgunun meydana geldiği olağan ortamda yapılan bir araştırmadır. Disiplinlidir çünkü araştırma, sorunları tanımlama, kanıtları toplama ve analiz etme, teoriler oluşturma konusunda açık metodolojik ilkeler tarafından yönlendirilir.

Nitel araştırmada, “saha” ya da “alan” araştırmanın yürütüldüğü doğal ortamı veya bağlamı ifade eder. Araştırmacıların incelenen bireylerin veya grupların deneyimleri, davranışları ve etkileşimleri hakkında veri topladığı ortamdır. “Saha” kavramı, araştırmanın odak noktasına ve konuya bağlı olarak büyük ölçüde değişebilir ve tek başına nicel bakış açısıyla elde edilemeyecek verilerdir. Gözlem çalışmalarında saha kavramına afetler bağlamında bakacak olursak [2, 11, 12, 14]

Fiziksel Konum: Saha olgusuna öncelikle fiziksel konum açısından bakılabilir. Saha, öncelikle verinin toplandığı ya da araştırmanın gerçekleştiği belirli yer veya konum anlamına gelir. Bu, çalışma için anlamlı bir bağlam sağlayan bir topluluk, kuruluş, ev, hastane, bekleme salonu, park, okul, pazar yeri veya başka herhangi bir ilgili ortam olabilir. Afetler açısından düşündüğümüzde gözlemci deprem, sel, yangın, kaza, salgın gibi bir afet durumunun gerçekleştiği fiziksel ortamda veri topluyor olabilir. Bu fiziksel ortam bir hastane binası, afet koordinasyon merkezi, çadırkent, sahra hastanesi ya da bir ambulans olabilir. Örneğin; bir acil tıp uzmanının sahası afet sonrası hizmet verdiği fiziksel koşullar olabileceği gibi, kendi çalışmakta olduğu acil servis de olabilir.

Doğal Çevre: Nitel araştırma, bireyleri yapay veya kontrollü ortamlarda incelemekten daha çok günlük yaşamlarında ve doğal akışlarında incelemenin önemini vurgular. Amaç, gerçek davranışları ve deneyimleri yakalamaktır. Bir olgunun kendiliğinden akışını detaylı anlamak değerlidir. Afetler bağlamında düşünüldüğünde doğal çevre aslında olayların gerçekleştiği tüm doğal ortamlardır. Bir kaza sonrası toplu yaralanmaların olduğu bir ortam ya da bir deprem sonrası ilk yardım ve kurtarma çalışmaları birer örnektir. Afetler, doğa kaynaklı da olsa insan kaynaklı olsa da, bireylerin kişisel yaşamlarında deneyimledikleri kötü olaylar olarak günlük akışlarını bozan gerçekliklerdir. 

Sosyal Bağlam: Bir ortamdaki sosyal dinamikler ve ilişkiler de “saha”nın konusu olabilir. Bu bakış,  katılımcılar (sosyal ortamdaki aktörler de diyebiliriz) arasındaki etkileşimleri, normları, değerleri ve davranışları etkileyen kültürel geçmişi anlamayı işaret eder. Dolayısıyla; etkileşimler, normlar, değerler fiziksel çevreden etkilenebileceği gibi aynı zamanda bağımsızdır da. Etkileşim ve normlar, sözlü, sözsüz ya da yazılı tüm iletişim biçimlerini kapsar. Saha olarak bireylerin davranış, norm ve değerlerine odaklanmak ve herhangi bir afet durumundaki davranış ve değerlerini anlamak yaşamsal bilgileri ortaya çıkaracaktır. Yakın geçmişte yaşadığımız COVID-19 pandemisi sürecinde vatandaşların, sağlık görevlilerinin, yöneticilerin ve geleneksel/sosyal medya içeriklerinin ortaklaştığı ya da ortaklaşamadığı norm ve değerlere hep birlikte tanık olduk.

Zamansal Bağlam: Bir saha çalışmasının zamanlaması gözlemleri etkileyebilir. Bu, araştırma konusuyla ilgili belirli olayları ya da evreleri içerebilir. Bir deprem sonrası kritik saatlerde sahanın durumuyla sonraki günlerdeki durumu mutlaka farklı olacaktır. Bir pandeminin başlangıcı dönemindeki “saha” olgusu ilerleyen zamanda ve evrelerde mutlaka değişecektir.

Katılım ve Erişim: “Saha” araştırmacının aktif katılımını ve gözlemini içerir; araştırmacı katılımcı gözlem, görüşmeler, odak grupları gibi çeşitli teknikleri kullanarak ortamdaki bireyleri daha iyi anlayabilir.  Araştırmacılar, bazen resmi olmayan ağlar ya da yerleşik topluluk yapıları aracılığıyla ilişki kurarak alana erişim sağlayabilir. Katılımcılarla kendi ortamlarında etkileşim kurmak doğru veri toplama için çok önemlidir. Özellikle afet durumları gibi beklenmedik ve henüz yapılanmış bilgilerin elde edilemediği durumlarda toplanan saha verileri çok değerlidir.

Çoklu Perspektifler: Farklı paydaşların aynı alandaki farklı deneyimleri ve bakış açıları olabilir. Bu bakış açılarını kabul etmek, incelenen olguların anlaşılmasını zenginleştirebilir. Afetler söz konusu olduğunda, ilgili tüm paydaşların deneyim ve bakış açılarını öğrenmek önleyici tedbirler almak ya da çözüm önerilerine ulaşmak konusunda yararlı olacaktır.

Özetle, gözlem çalışmalarındaki “saha”, araştırmacıların doğal ortamlardaki insan deneyimlerini ve etkileşimlerini anlamaya ve yorumlamaya çalıştıkları fiziksel, sosyal ve zamansal bağlamları kapsayan çok yönlü bir kavramdır. Afetler söz konusu olduğunda; araştırmanın ve veri toplamanın amacına göre çeşitli bakış açılarıyla fiziksel koşullar, sosyal koşullar, zamansal koşullar gibi çok farklı sahalar ortaya çıkabilir. Herhangi bir afet olgusu ele alındığında farklı disiplinler, farklı paydaşlar, farklı saha bakışlarıyla binlerce saha verisi toplayabilir. Afet sonrası dönemde sahada hizmet veren sağlık görevlilerinin afetzedelerle birebir deneyimleri, afet sahasındaki diğer paydaşlarla iletişimleri, yaşadıkları sorunlar gibi konular birer saha araştırmasının konusu olabilir.

Afetlerde Saha Gözlem Raporlarının Önemi

Bir afet sonrasında acil tıp uzmanlarının sahadaki içgörüleri ve uzmanlığı, afetlerin etkilenen nüfus üzerindeki acil ve uzun vadeli sağlık etkilerinin azaltılmasında yaşamsal bir rol oynamaktadır. Acil tıp uzmanlarının afet sonrası yaşanan çalkantılı ortamdaki saha gözlemleri ve deneyimleri, afetten etkilenen topluluklar için iyileştirme çabalarının kolaylaştırılması açısından çok önemlidir. Saha gözlem raporlarının önemine ilişkin dikkat çekilebilecek bazı boyutlar aşağıda yer almaktadır [3, 4, 5].

Uzman Tıbbi Değerlendirmesi: Acil tıp uzmanları, afet sonrası yaralanmalar ve sağlık durumları hakkında üst düzeyde eğitimli ve yerinde değerlendirmeler sağlar. Uzmanlıkları, afetin tıbbi yönlerinin iyice anlaşılmasını ve belgelenmesini sağlar.

Anında Değerlendirme ve Yanıt: Sahada gerçek zamanlı veriler sağlayarak afetin boyutları hakkında anında doğru ve hızlı bilgi sağlar. Bu, hızlı ve uygun bir acil müdahaleye olanak sağlar.

Doğru Triyaj: Doğru triyajın yapılması afet sonrası sınırlı kaynakların onlara en acil ihtiyaç duyanlara etkili bir şekilde tahsis edilmesini sağlar.

Halk Sağlığı Tehditlerinin Belirlenmesi: Uzmanlar, salgın hastalıklar gibi potansiyel halk sağlığı acil durumlarının belirtilerini tespit edebilir. Raporlara dayalı erken uyarılar, zamanında müdahaleyi sağlayabilir.

Kırılgan Grupların Belirlenmesi: Saha gözlem raporları, çocuklar, yaşlılar ve engelli bireyler gibi hassas grupların özel ihtiyaçlarını vurgulayarak onların uygun bakım ve yardım almalarını sağlayabilir.

Kaynak Tahsisine İlişkin Rehber: Ayrıntılı raporlar, gereken belirli tıbbi malzeme, ilaç ve ekipmanın anlaşılmasına yardımcı olur. Uzmanlardan alınan doğru veriler, doğru türde desteğin talep edilmesini ve dağıtılmasını sağlar.

Diğer Tıbbi Ekiplerle Geliştirilmiş Koordinasyon: Acil tıp uzmanlarından gelen raporlar, çeşitli tıbbi ekipler ve kurumlar arasındaki koordinasyonu geliştirebilir. Uzmanlıkları, çabaların uyumlu hale getirilmesine, tutarlı ve etkili tıbbi müdahalelerin sağlanmasına yardımcı olur.

Eğitim ve Mentorluk: Uzmanların gözlemleri daha az deneyimli tıbbi personel ve gönüllüler için eğitici olabilir. Gerçek zamanlı içgörülerin paylaşılması, tıbbi müdahale ekibinin genel etkinliğini artırır.

Hazır Bulunuşluk için Belgeler: Ayrıntılı raporlar, gelecekteki afetlere yönelik eğitim ve hazırlık için kullanılan bilgi birikimine katkıda bulunur. Anlayışı ve hazırlık düzeyini geliştirebilecek vaka çalışmaları ve referans materyalleri sağlarlar.

Uzun Vadeli Sağlık İhtiyaçlarının Belirlenmesi: Acil tıp uzmanları, afetin daha da kötüleştirmiş olabileceği kronik durumları tespit edebilir. Raporları uzun vadeli tıbbi bakım ve takibin planlanmasına yardımcı olur.

Yetkililerle Etkili İletişim: Açık ve tıbbi açıdan doğru iletişim, yerel ve ulusal yetkililerin sağlık hizmeti ihtiyaçlarını anlamalarına, politika kararlarını etkilemelerine ve kaynakların harekete geçirilmesine yardımcı olur.

Psikolojik Yardım: Uzmanların afetzedelerin psikolojik travma belirtilerine ilişkin gözlemleri ruh sağlığı destek hizmetlerinin sağlanmasını teşvik edebilir.

Toplum Sağlığı Eğitimi: Raporları, daha fazla sağlık komplikasyonunu önlemek için toplum sağlığı eğitiminin ve önleyici tedbirlerin gerekli olduğu alanları vurgulayabilir.

Kalite Güvencesi: Uzmanların ayrıntılı gözlemlerine sahip olmak, değerlendirmeleri derinlemesine tıbbi bilgiye dayandığından, genel afet müdahalesinde belirli bir düzeyde kalite ve doğruluk sağlar.

Sağlık Altyapısı: Yerel sağlık tesislerinin durumunun değerlendirilerek bakıma uygun olup olmadığının belirlenmesine ve alternatif bakım bölgelerinin belirlenmesine yarar.

Sahra Hastaneleri ve Kliniklere Destek: Acil uzmanları, sahra hastanelerinin ve geçici kliniklerin uğraştığı hasta yükü, yaralanma türleri ve sağlık koşulları hakkında kritik bilgiler sağlayabilir. Bu, operasyonlarda düzenlemeler yapılmasına ve bu ortamlarda hasta bakımının iyileştirilmesine yardımcı olur.

Etik Gözetim: Belirli notlar ve raporlar, zorlu koşullarda bile afet müdahalesi sırasında hasta gizliliği ve bilgilendirilmiş onam gibi tıbbi etiğin korunmasını sağlayabilir.

Kanıta Dayalı Müdahaleler: Uzmanların saha raporları, bir afet senaryosunda sonuçları önemli ölçüde iyileştirebilecek kanıta dayalı tıbbi müdahalelerin uygulanmasını destekleyecektir.

Multidisipliner Koordinasyon: Acil tıp uzmanlarının afet sonrası süreçte genellikle tedarikçiler, mühendisler, lojistik uzmanları, halk sağlığı uzmanları gibi diğer alanlarla yakın işbirliği içinde çalışmaları gerekebilir. Raporları, tıbbi perspektiflerin daha geniş afet yönetimi çabalarına entegre edilmesine yardımcı olarak müdahale ve iyileştirme konusunda bütünsel bir yaklaşım sağlar.

Lojistik ve Erişilebilirlik: Afet bölgesine erişim ve yaralıların ulaşımı gibi lojistik zorlukları değerlendirme olanağı sağlar. Zamanında tıbbi bakımın sağlanmasına yönelik engelleri belirlemeye yarar.

Karşılaştırma ve Sorumluluk: Ayrıntılı uzman gözlemleri, tıbbi müdahalenin etkinliğini değerlendirmek için kriterler sağlar. Ayrıca ekipleri yüksek kalitede sağlık hizmeti verme ve sürekli iyileştirme konusunda sorumlu tutar.

Saha Gözlemi İçin Protokol Geliştirme

Acil tıp uzmanlarının afet sonrası saha gözlem raporları, acil bakımı ve uzun vadeli iyileşme çabalarını geliştiren paha biçilmez bilgiler sağlayacaktır. Afet sonrası karmaşık ve hekimin kendisinden de hizmet beklenen ortamda saha raporu tutmak kolay değildir. Ancak başlangıç için bu konuda dikkat edilmesi gereken bazı noktalara değinmekte yarar vardır [4, 13].

Sistematik ve Yapılandırılmış Olun: Tutarlılığı sağlamak için notlar tutarken standartlaştırılmış bir format kullanın. Uzmanların karmaşık ortamda öncelikle yapılandırılmış gözlem yaklaşımıyla veri toplaması durumun güçlüğünü biraz azaltabilir. Bu nedenle yapılandırılmış/standartlaştırılmış bir format belirlemek daha yararlı olacaktır. Aşağıda tabloda bir format önerisi bulunmaktadır. Bu tablo elbette geliştirilebilir ancak başlangıç noktası kabul edilebilir.  Standart format, ekipler ve kurumlar arasında daha kolay iletişim ve veri paylaşımını kolaylaştırabilir.

Ayrıntılı ve Spesifik Olun: Tarihler, saatler, konumlar ve belirli gözlemler dahil olmak üzere kesin ayrıntıları kaydedin. Tıbbi durumlar için semptomları, teşhisleri, uygulanan tedavileri ve sonuçlarını not edin.

Temel Bilgilere Öncelik Verin: Öncelikle acil bakımı ve kaynak tahsisini etkileyen en kritik gözlemlere odaklanın. Acil ihtiyaçlar ile daha az kritik konular arasında net bir ayrım yapın.

Açık ve Kısa Bir Dil Kullanın: Jargondan veya belirsiz terminolojiden kaçının. Afet sürecinde  gerektiğinde notları okuyan herkesin anlayabileceğinden emin olmak için açık ve kısa olun. Kağıt formları kullanıyorsanız okunaklı bir şekilde yazın. Mümkünse elektronik yöntemleri kullanmayı düşünün.

Zamana İlişkin Bilgileri Kaydedin: Doğruluk ve eksiksizliği sağlamak için gözlem zamanına mümkün olduğunca yakın notlar alın. Güncel bilgileri korumak için notları düzenli olarak güncelleyin ve inceleyin.

Objektif ve Subjektif Verileri Dahil Edin: Hem nesnel bulguları (örneğin , yaşam belirtileri, görünür yaralanmalar) hem de öznel verileri (örneğin, hasta tarafından bildirilen semptomlar, gözlemlenen sıkıntı) belgeleyin. Gözlemlenen gerçekler ile kişisel yorum veya izlenimler arasında ayrım yapın. Bu, yukarıda bahsettiğimiz açıklayıcı ve yansıtıcı veriler ayrımını yapmak demektir. Aşağıdaki öneri tabloda da her bir gözlem boyutu için açıklayıcı ve yansıtıcı notlar bölümü yer almaktadır.

Gizlilik ve Etik: Notlarda hasta mahremiyetini sağlayın. Gerekirse tam adlar yerine kodları veya tanımlayıcıları kullanın. Hassas bilgilerin işlenmesiyle ilgili mesleki ve alana ilişkin düzenlemeler ve yönergelere uyun.

Devredilebilirlik:  Diğer sağlık hizmeti sağlayıcılarının bunları kullanması gerekebileceğini bilerek notlar yazın. Başka bir doktora devretmeniz gerekirse, bakımın sürekliliğini sağlamak için gerekli tüm ayrıntıları ekleyin.

Sürekli İyileştirme ve Ekip Desteği: Not alma sürecinizi düzenli olarak gözden geçirin ve iyileştirin. Niteliği artırmak için meslektaşlarınızdan gelen geri bildirimleri alın. Bir afet sonrası ortamda hizmet vermek zorundayken ayrıca ayrıntılı notlar tutmanın zihinsel ve fiziksel olarak güç olduğunu kabul etmek gerekir. Gerektiğinde ara verin ve ekip desteğini teşvik edin. Tükenmişliği önlemek ve yüksek kaliteli gözlemleri sürdürmek için mümkünse not alma sorumluluklarını dönüşümlü olarak kullanın.

Gözlemcinin sahada belirli rolleri olabilir. Bir afet sahasında hangi gözlemci rolünü üstlenebileceğinizi belirleyin. Bu rol, tam bir katılımcı rolünden (yerli ve sahanın içinde olma) tam bir gözlemcinin rolüne kadar değişebilir. Gözlem sırasında süreç içinde rolünüz değişebilir. Örneğin, sahada başlangıçta “dışarıdan biri” iken süreç içinde  “içeriden biri” yani tam katılımcı olabilirsiniz. Afet sonrası karmaşık süreçler düşünüldüğünde nitel veri toplamada esnekliğin olması araştırmacının işini nispeten kolaylaştırabilir. Tabi sürecin esnek olması disiplinsiz ya da sistematik olmayan veriler toplanabileceği anlamına gelmemelidir. Gözlemcinin üstlenebileceği rollerden bahsetmek gerekirse çeşitli gözlemci rolleri vardır ve farklı sahalarda değişebilir [3, 4, 11, 13, 14]:

• Tam katılımcı: Araştırmacı gözlemlediği insanlarla tamamen meşguldür.

• Tam gözlemci: Araştırmacı dikkat çekmeden sadece gözlem yapar. Bir odanın arka tarafında ya da kolayca fark edilemeyecek bir yerde oturmayı gerektirebilir. Araştırmacı, incelenen grubun dışındandır, uzaktan izler ve alan notları alır. Faaliyetle veya insanlarla doğrudan etkileşime girmeden verileri kaydedebilir. Araştırmacı hiçbir şey söylemez, sadece saha notlarını kaydeder.

• Gözlemci olarak katılımcı: Araştırmacı alanda etkinliğe katılmaktadır. Katılımcı rolü araştırmacı rolünden daha belirgindir. Bu, araştırmacının içeriden görüş ve öznel veriler elde etmesine yardımcı olabilir.

Sahada gözlem yoluyla veri toplama sürecinde yapılandırılmış ya da yapılandırılmamış gözlemler gerçekleştirilebilir. Yapılandırılmış gözlem önceden tanımlanmış bir plan ve amaçlar doğrultusunda gerçekleşir. Yapılandırılmamış gözlemde ise gözlem, önceden tanımlanmış bir plan ve spesifik amaç ya da araştırma soruları olmadan gerçekleşir. Yapılandırılmış gözlemde gözlemci; bir yapı, bir protokol hazırlayarak gözlem verisini toplayabilir [3, 4, 11, 13]. Süreç içinde bu yapıyı da geliştirebilir. Saha çalışmasında başlangıçta gözlemci yapılandırılmamış gözlem ile başlayarak süreç içinde yapılandırarak da gözlemini sürdürebilir. Aslında tüm bunlar nitel araştırmaların esnekliğine vurgu yapar. Araştırmacı verilerinin geçerliğini sağlamak için araştırma desenini, örneklemini, veri toplama tekniğini esnetebilir. Bu da “geçerlik” açısından nitel araştırmaları nicel araştırmalara göre üstün kılan özelliklerden biridir.

Afet sonrası karmaşık süreçte saha çalışmalarında gözlem notlarını kaydetme yöntemi olarak öncelikle bir gözlem protokolü tasarlayabilirsiniz . Bu protokole hem “açıklayıcı” (örneğin, ne olduğuna dair notlar) hem de “yansıtıcı” (yani deneyimleriniz, önsezileriniz, yorumlarınız ve öğrendikleriniz hakkında notlar) notları ekleyin. Protokolde gözlem tarihi, yeri ve saati gibi bilgilere de yer verilmelidir. Aşağıda olası afet sonrası saha gözlem protokolü olarak kullanılabilecek örnek bir tablo bulunmaktadır. Bu tablo örnek niteliğindedir, geliştirilebilir. Her nitel saha araştırmasında olduğu gibi afet sonrası da her saha kendine özgü özellikler taşıyacağından standart tek bir gözlem formundan bahsetmek mümkün değildir. Yapılandırılmış bir gözlem yapmak için sahadaki araştırmacı için bir başlangıç noktası olarak kabul edilebilir. Tablodaki her bir öge, gözlemcinin sahadaki gereksinimine göre değiştirilebilir.

  Açıklayıcı NotlarYansıtıcı Notlar
Tanımlayıcı BilgilerDoktorun adı  
Gözlemin tarihi ve saati  
Gözlemin yeri  
   
Duruma Genel BakışAfetin kısa açıklaması (örneğin deprem , sel, yangın)  
Etkinin kapsamı ve ölçeği (örneğin etkilenen kişi sayısı, fiziksel hasar)  
   
Hasta DemografisiGözlemlenen veya tedavi edilen hasta sayısı  
Yaş, cinsiyet ve diğer ilgili demografik bilgiler  
   
Sağlık KoşullarıYaygın yaralanmalar (örneğin kırıklar , yırtılmalar, yanıklar)  
Akut tıbbi durumlar (örneğin , solunum sıkıntısı, kardiyak olaylar)  
Kronik durum alevlenmeleri (örneğin , diyabet, hipertansiyon)  
   
Ruh Sağlığı GözlemleriTravma veya psikolojik sıkıntı belirtileri  
Davranışsal sağlık ihtiyaçları  
   
Mevcut ve İhtiyaç Duyulan KaynaklarMevcut tıbbi malzeme ve ekipmanlar mevcut  
Kıtlıklar veya kritik ihtiyaçlar (örneğin ilaçlar , bandajlar, serum sıvıları)  
Personel seviyeleri ve gereksinimleri  
   
Çevre KoşullarıGözlem alanındaki güvenlik endişeleri (örneğin , yapısal hasar, kirlenme)  
Erişilebilirlik sorunları (ör . kapalı yollar, kesintiye uğrayan kamu hizmetleri)  
   
Acilen Alınan ÖnlemlerYerinde uygulanan tedaviler  
Triyaj süreçleri ve önceliklendirme kararları  
   
Koordinasyon ve İletişimDiğer tıbbi ve acil müdahale ekipleriyle etkileşimler  
Yerel hastaneler, klinikler ve yardım kuruluşlarıyla koordinasyon  
   
ÖnerilerDerhal harekete geçilmesi gerekiyor (örn . tahliye, ilave personel)  
Uzun vadeli takipler ve önleyici tedbirler  
Gelecekteki yanıtlar için önerilen iyileştirmeler  
   
Ek NotlarYukarıdaki kategorilerin kapsamına girmeyen gözlemler  
Genel değerlendirmeye yardımcı olabilecek (varsa) kanıtlar veya kişisel düşünceler  
   

Sonuç

Nitel araştırmalar sağlık araştırmaları alanında geniş olanaklara sahiptir. Nicel yaklaşım kullanılarak açıklanamayan çok çeşitli olgular nitel bir yöntem kullanılarak derinlemesine araştırılabilir ve ortaya konulabilir. Nitel veriler doğası gereği gerçek ortamda ve olayların oluşu sırasında toplandığı için afet sonrası süreçlerde yararlanılabilecek araştırma yöntemleridir. Afet sonrası karmaşık süreçte saha çalışmalarından elde edilecek saha gözlem raporlarıyla uzmanların sahadaki deneyim ve içgörüleri, afetlerin etkilenen nüfus üzerindeki acil ve uzun vadeli sağlık etkilerinin azaltılması ve afetten etkilenen topluluklar için iyileştirme çabalarının kolaylaştırılması açısından yaşamsal bir rol oynamaktadır.

Kaynaklar

  1. Sorrell JM (2013). Qualitative research in clinical nurse specialist practice. Clin Nurse Spec., 27:175–8.
  2. Creswell, J. W. (2009). Research design: Qualitative, quantitative, and mixed methods approaches (3rd ed.). Sage Publications.
  3. Morse, J. M. (2015). Qualitative health research: One quarter of a century. Qualitative Health Research, 25(1), 3-4.
  4. Mukherji, A., Ganapati, N. & Rahill, G.. (2014). Expecting the unexpected: Field research in post-disaster settings. Natural Hazards. 73. 805-828.
  5. Pyo, J., Lee, W., Choi, E. Y., Jang, S. G., Ock, M. (2023). Qualitative Research in Healthcare: Necessity and Characteristics. Journal of Preventive Medicine and Public Health, 56(1), 12–20.
  6. Tavakol M, Sandars J. (2014) Quantitative and qualitative methods in medical education research: AMEE Guide No 90: Part I. Med Teach. 36:746–56. 
  7. Munhall, P.L. (2007) Nursing Research A Qualitative Perspective. 4th Ed., Jones & Bartlett Publishers.
  8. Creswell JW (2013) Qualitative Inquiry & Research Design: Choosing among Five Approaches (3rd ed) California: SAGE.
  9. Denzin NK, Lincoln YS. (2005) The Sage Handbook of Qualitative Research. Thousand Oaks: Sage.
  10. Patton, M. Q. (2015). Qualitative Research & Evaluation Methods: Integrating Theory and Practice. SAGE Publications.
  11. Yildirim, A. Simsek, H. (2011). Sosyal bilimlerde nitel araştırma yöntemleri (8th baskı). Seçkin Yayınevi.
  12. Hatch, J. A. (2023). Doing qualitative research in education settings. State university of New York press.
  13. Creswell, J. W. (2016). 30 essential skills for the qualitative researcher. Thousand Oaks, California, SAGE.
  14. Bailey, C. (2018). A guide to qualitative field research. (Vols. 1-0). SAGE Publications.

17 Eylül 2024 1 comment
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Afet Yazı Dizisi

Afetlerde Göçmen Etkisi Ve Dil Bariyeri

by Mustafa İpek 1 Eylül 2024
written by Mustafa İpek

Kişilerin bulundukları yerden başka bir yere taşınması veya yerleşmesi anlamına gelen göç, genelde farklı coğrafî bölgeler asındaki yer değişikliğini belirtmek için kullanılır. Uluslararası Göç Örgütü (IOM, International Organization for Migration) Göç Terimleri Sözlüğünde göç terimini; “Bir kişi ya da bir grup insanın bulundukları ülke içinde ya da ülke sınırlarını aşarak başka ülke topraklarında ikamet etmesi” olarak tanımlamıştır (IOM, 2019).

Kaynak: https://www.sozcu.com.tr/deprem-bolgesinden-buyuk-goc-wp7594311

Göç Çeşitleri

  • Gerçekleşme nedenine göre
    • gönüllü göç
    • zorunlu göç
  • Hedef yerine göre
    • iç göç
    • dış göç
  • Yasal durumuna göre
    • düzenli göç
    • düzensiz göç
  • Hacmine göre
    • bireysel göç
    • kitlesel göç
  • Süresine göre uzun
    • vadeli göç
    • kısa vadeli göç

Türkiye, son zamanlarda göç yönetimi ile ilgili ileri düzey planlama ve politika geliştirme çabalarını artırmıştır. Göç ve mülteci koordinasyonu, 2013 yılında kurulan Göç İdaresi Başkanlığı tarafından yapılmaktadır. Türkiye, uluslararası koruma ihtiyacı olan sığınmacıları ve göçmenleri kabul etmektedir. Özellikle Suriyeli sığınmacıların büyük çoğunluğu Türkiye’de bulunmaktadır. Türkiye bu göçmen kabullerini yaparken dil kursları, eğitim olanakları ve istihdam destekleri gibi hizmetleri de sunmaktadır. Ayrıca göç yönetimi ve sığınma konularında diğer ülkeler ve uluslararası toplumla işbirliği yapmaktadır.

Dünya çapında 258 milyondan fazla uluslararası göçmen bulunmaktadır. Özel durumları nedeniyle bir salgın veya afet sırasında acil bakıma ihtiyaç duyan en savunmasız kişiler göçmenler ve mültecilerdir. Çoğu ülkede hiçbir veri tabanı bu kişiler hakkında güvenilir, güncel ve doğru istatistikler sağlamamaktadır. Mülteciler genellikle sınır dışı edilme korkusu nedeniyle savunmasızlıklarını ifade etmekten ve hizmet almaktan çekinmektedir. Zaten mülteci olarak kırılganlığı olan biri aynı zamanda afetzede, kadın, yaşlı, çocuk veya engelli olabilir.  

Mart 2024’te Mohammad Mahdi Doust Mohammadi ve ark. Yaptığı bir çalışmaya göre mültecilerin karşılaştığı temel zorluklardan bazıları dil problemi, duygusal ve sosyal destek eksikliği ile kalabalık yerlerde yaşamak gibi sosyoekonomik sorunlardır.

Japonya’da 2022’de afetlerden bağımsız olarak yapılan bir çalışmada 3. basamak bir hastanenin acil bakım merkezine başvuran Japon ve göçmen hastalar arasında karşılaştırma yapılmış. Göçmen hastaların yanık, bulaşıcı hastalık ve anafilaksiye yakalanma oranları daha fazla çıkmış. Ancak hastaların hastanede kalma süreleri açısından bir farklılık yokmuş. Bu durumu afet zamanı için düşündüğümüzde bu durumun çok daha kötü bir duruma evirileceğini tahmin etmek hiç de zor olmasa gerek.

Afetlerde ‘görünür olmak’ göçmenler için diğer bireylere nazaran çok daha zordur. Zira kırılgan gruplardan olan göçmenler için, özellikle yetişmiş bireylerin ve özellikli kurumların afetlerde yardımı gereklidir.

Ülkemizde 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen depremin etkilerinin en çok hissedildiği yerler, aynı zamanda mülteci ve göçmen nüfusun yoğun olarak yaşadığı şehirlerdir. Resmi kayıtlara göre, deprem bölgelerinde Geçici Koruma Statüsüyle (GKS) bulunan Suriyelilerin nüfusu 1.738.035 olarak kayıtlara alınmıştır. Yani kayıtlı GKS sahibi Suriyeli göçmenlerin neredeyse yarısı. Bazı baroların ve sivil toplum örgütlerinin ilk tuttukları raporlara göre 6 Şubat depremi sonrasında göçmenlerin görünmez olarak değerlendirildiği ve ayrımcılığa maruz bırakıldıkları tespit edilmiş.

Afetlerde çoğu zaman görmezden gelinen ya da ayrımcı söylemlere maruz bırakılan mülteci ve göçmenlerin durumunu tespit etmek amacıyla bazı raporlar kaleme alınmış. Göç araştırma derneğinin yazdığı ilk durum tespit raporlarına göre afetlerde göçmenlerin karşılaştığı 2 ana problemin nefret söylemi/düşmanlaştırma ve barınma olduğu belirlenmiş. Her iki sorunun bireylerin afetten sonra göç ettikleri yerlerde ayrışma ve ötekileştirmeye yol açabileceği belirtilmiş.

Bir Göçmen Problemi Olarak ‘Barınma’

Barınma başta olmak üzere yaşanılan çoğu soruna acil kamusal yanıtların alınmadığı zamanlarda, afetzedeler kendi sorunlarını kendi kaynaklarını kullanarak çözmek zorunda kalırlar. Geçmiş afetlerde; özellikle yurt dışına yoğun göç vermiş bölgelere, yurt dışında organize olmuş kişiler tarafından çok sayıda yardım iletildiği tespit edilmiş. Nefret söylemlerine maruz kalmamak için afetlerde barınmaya çalışırken ‘görünmez olmaya’ çalışan göçmenlerin olduğu da tespit edilen durumlardan biridir. Buna örnek olarak 6 Şubat depreminden sonra geçici tarım işçisi olarak çalışan Suriyeli bazı ailelerin barınma sorununu çözmek için çalıştıkları seralarda, sağlığa uygunluk koşullarının kötü olmasına aldırış etmeden kaldıkları tespit edilmiştir. Öte yandan Suriyeli göçmenlerin daha önce savaş deneyimi yaşadıkları ve bu durumun onları daha dayanıklı hâle getirdiği, daha önce evsiz oldukları için kolayca afetlerde paniğe kapılmadan soğukkanlılığını koruyarak, mantıklı hareket etme yeteneği kazandıkları ve zor koşullara daha iyi uyum sağladıkları tespit edilen durumlardan biridir. Yine çadır kentlere yerleşimde önceliğin mülteci göçmenler olmadığını, olsa da çadır kentlerin biraz daha arka tarafında daha izole kaldıklarını veya yerleştikten sonra yaşadıkları ayrımcılık ve nefret söylemleri üzerine çadır kentleri terk eden çok sayıda depremzede mülteci olduğu 6 Şubat depremi sonrası yayınlanan ilk raporlarda tespit edilmiş.

Barınma sorunu ile karşılaşan çocuk, engelli, kadın, yaşlı ve göçmen gibi kırılgan gruplara dâhil bireyler özel ve özgün ihtiyaçlarının karşılaması için çareyi tekrar göç etmekte bulabilirler.

Dil Bariyeri

Ülkelerin çoğunun mevcut afet ve acil durum müdahale planlamaları, kısıtlı İngilizce bilgisine sahip (Limited English Proficiency – LEP) toplulukların gereksinimlerini yeterince karşılayamamaktadır. Dil ve kültürel farklılıkların karmaşıklıkları, ilk müdahale ekiplerinin ve acil durum sağlayıcılarının LEP topluluklarına ulaşmalarında ciddi engeller oluşturmaktadır. LEP popülasyonları, direktifleri ve uyarıları anlama olasılıkları daha düşük olduğundan artan bir savunmasızlığa sahiptir. Bu konu ile ilgili özel eğitilmiş tıbbi tercümanlar, LEP toplulukları ile kültürel ve dilsel bağlantı kurabilirler. Amerikan toplum anketi verilerine göre Washington Eyaleti’nin en kalabalık ilçesi olan King County’de, 5 yaş ve üzeri kişilerin %21,7’si evde İngilizce dışında bir dil konuşmaktadır. LEP popülasyonları için afet hazırlığı, planlaması ve müdahalesinin yeterince ele alınmasındaki boşluk, 2005’teki 1836 kişinin ölümüne neden olan Katrina Kasırgası (Amerika Birleşik Devletleri)  göz önüne alındığında özellikle kritiktir. Katrina Kasırgasında tahliye planlarının bazı nüfus gruplarının (göçmen, LEP popülasyonları vb.) demografik ve sosyal özellikleri dikkate alınmadan devreye sokulması neticesinde, zarar görebilir grupların tahliyesinin yapılamaması, merkezi hükümet ve sorumlu kurum FEMA’nın (Federal Emergency Management Agency) büyük bir zafiyeti olarak değerlendirilmiştir.

Kaynak: https://www.trthaber.com/haber/dunya/dunyayi-sarsan-olaylar-katrina-kasirgasi-336485.html

Özellikle Kasırga güzergâhındaki Latinolar arasında, yaklaşan fırtına hakkında bilgi edinme ve tahliye veya acil barınaklara ulaşmadaki engeller arasında yetersiz İngilizce düzeyi ve bireysel ulaşım eksikliği mevcut olduğu rapor edilmiştir. Ayrıca sınır dışı edilme korkusu veya tehdidi, belgesiz veya statüsüz Latino göçmenler arasında yardım ve destek aramanın önündeki bir diğer bildirilen engeldi.

Ülkemizde Afet Bölgelerinde Dil Bariyeri Nasıl Aşılmaktadır?

Ülkemizde afet durumlarında çeviri gereksinimi için akla ilk Afette Rehber Çevirmenlik (ARÇ) gelmektedir. 1999 Marmara depreminden sonra yurt dışından gelen yabancı arama kurtarma ekipleri ve yardım kuruluşları ile uluslararası iletişimi sağlamak için kurulan ARÇ, İstanbul Üniversitesi Çeviri Bilim Bölümü girişimiyle Çeviri Derneği’nin çatısı altında 2001 yılında kuruldu. ARÇ gönüllülük esasına dayanarak çalışmaktadır. 2011 yılında Van Depremi sonrası ARÇ’lerin görünen faydalarından dolayı il AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) kurumları kendi bünyesinde çevirmenler istihdam etmeye başlamıştır.

Diyarbakır Tabip Odası tarafından yeterli seviyede Türkçe bilmeyen hasta ile iletişimin sağlanabilmesi için doktorun Kürtçe de sağlık hizmeti sağlaması amacıyla 227 sayfalık Kürtçe Anamnez adlı dilbilgisi, hasta öyküleri, sözlük gibi başlıklar içeren iki dilli bir kitap yayımlanmıştır. Ancak hiç Kürtçe bilmeyen bir hekimin bu tıbbi çeviri kitabını okuyup hastalarla ne derece iletişime geçebileceği ise tartışma söz konusudur. Sağlık Bakanlığı’nın 2012’de Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürlüğü çatısı altında kurulan Uluslararası Hasta Destek Birimi’nin hizmete girmesiyle sağlık çevirileri için kurumsallaşma süreci başlanmış oldu. Ayrıca Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulan 444 47 28 telefon hattı üzerinden 7 gün 24 saat İngilizce, Almanca, Arapça, Rusça, Farsça ve Fransızca gibi birçok dilde çağrı hizmeti veren Uluslararası Hasta Destek Hattı mevcuttur. Aynı zamanda ülkemizdeki Suriye’den göç etmiş kişilere koruyucu sağlık hizmetleri ile temel sağlık hizmetlerini daha etkin ve verimli bir şekilde sunabilmek, dil ve kültür bariyerinden kaynaklanan sorunları aşabilmek, sağlık hizmetlerine erişimi artırabilmek için bu kişilerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde, Göçmen Sağlığı Merkezleri kurulmuştur. Sağlık Bakanlığı’nın Sıhhat Projesi bilgilendirme sayfasında Suriyelilerin sağlık hizmetlerine erişimi artırıldığı, Sıhhat Projesi kapsamında göçmen nüfusun yoğun olduğu 29 ilde 177 Göçmen Sağlığı Merkezi faaliyetlerini sürdürdüğü ve 790 Göçmen Sağlığı Biriminin kurulması planlandığı belirtilmektedir. Göçmen sağlığı merkezleri genelde ağırlıklı olarak 1. basamak sağlık merkezi olarak çalışmaktadır.

Peki Ne Yapılması Gerekir?

Öneriler;

  1. Göçmenlere özel halk sağlığı kampanyaları ve onlara ulaşılabilecek bir platformda duyurular yapılmalı.
  2. Küresel göçmen nüfusu artmaya devam edecek. Ev sahibi ülkeler, gelecekteki afetler sırasında halkın refahını korumak için kurumlara olan güveni arttırmak adına eğitime destek vermek için yeterli sağlık tanıtım kampanyalar koordine edilmeli.
  3. Bürokrasiye ulaşılabilirlik kolaylaştırılmalı.
  4. Göçmen afetzedelerle birlikte toplum temelli sağlık ve dil eğitimi programları geliştirerek, toplum-katılımlı bir ortaklık oluşturma süreciyle, kuruluşlar ve topluluklar oluşturulmalı.
  5. Ülkelerin anadilleri dışındaki bir dili konuşan popülasyonlar için acil planlama tatbikatları, masa üstü tatbikatlar ve hastane afet tatbikatları gibi ihtiyaçları karşılamaya yönelik bir yaklaşım sergilenmeli.
  6. Ülkeler anadilleri dışındaki bir dili konuşan popülasyonları için Tıbbi Tercüman yetiştirmeli.
  7. Sağlık çevirmenlerini eğitmek üzere üniversiteler büyük bir görev bilincinde çalışmalı.
  8. Sadece ülkemize göç eden topluluklar değil ayrıca Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ikamet eden ve Türkçe dışında sadece Kürtçe, Zazaca ve Arapça gibi dilleri konuşan kişilere de bu minvalde çeviri hizmeti verilmelidir.
  9. Göçmen Sağlığı Merkezleri sayıca yeterli hale getirilmeli ve buralarda çalışan personel sayısının iyileştirilmelidir.

Kaynakça

1. Duruel, Mehmet. “Afetlerde göçmen olmak: 6 Şubat depremi Hatay örneği.” Mukaddime 14.2 (2023): 227-255.

2.Semerci, Pınar Uyan, et al. “Deprem bölgesinde göçmen/sığınmacı/mülteci olmak.” Reflektif Sosyal Bilimler Dergisi 4.2 (2023): 469-483.

3. Wang, Cheng, et al. “Disease knowledge and attitudes during the COVID-19 epidemic among international migrants in China: a national cross-sectional study.” International Journal of Biological Sciences 16.15 (2020): 2895.

4. https://tr.wikipedia.org/wiki/Katrina_Kas%C4%B1rgas%C4%B1

5. Düzel, Mehmet , Yüksek Lisans Tezi: Türkiye’deki Sağlık Çevirmenlerinin Rol Belirsizliği Ve Rol Çatışması: Antalya, Ankara Ve İstanbul’da Bulunan Sağlık Çevirmenlerinin Erving Goffman’ın Rol Modeli Eşliğinde İncelenmesi.

6. Nepal, V., Banerjee, D., Slentz, M., Perry, M., & Scott, D. (2010). Community-based participatory research in disaster preparedness among linguistically isolated populations: A public health perspective. Journal of empirical research on human research ethics, 5(4), 53-63.

7. Baechler, N. C. (2018, May). Afet risk ve zarar azaltmada iletişim stratejisinin rolü. In 2nd International Symposium on Natural Hazards and Disaster Management, Sakarya University Culture and Congress Center, Sakarya-Turkey 04-06 May 2018.

8. Doust Mohammadi, M. M., Salmani, I., & Farahmandnia, H. (2024). Social vulnerabilities among immigrants and refugees in emergencies and disasters: a systematic review. Frontiers in Public Health, 11, 1235464.

9. https://www.trthaber.com/haber/dunya/dunyayi-sarsan-olaylar-katrina-kasirgasi-336485.html

10. Küçük, A. (2020). TÜRKİYE’DE GÖÇ VE SAĞLIK POLİTİKALARI ANALİZİ:“SIHHAT PROJESİ” ÖRNEĞİ. Sosyal Politika Çalışmaları Dergisi, 20(47), 473-496.

11. Ishii, E., Nawa, N., Matsui, H., Otomo, Y., & Fujiwara, T. (2022). Comparison of disease patterns and outcomes between non-Japanese and Japanese patients at a single tertiary emergency care center in Japan. Journal of Epidemiology, 32(2), 80-88.

12. Messias, D. K. H., Barrington, C., & Lacy, E. (2012). Latino social network dynamics and the Hurricane Katrina disaster. Disasters, 36(1), 101-121.

1 Eylül 2024 0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Afet Yazı DizisiKutlama ve Anma

Beklenen İstanbul Depremi Ve Acil Tıp

by Mustafa Ferudun ÇELİKMEN 17 Ağustos 2024
written by Mustafa Ferudun ÇELİKMEN

Neden “Beklenen İstanbul Depremi”?

İstanbul, son yıllarda öylesine büyüdü, öylesine betonlaştı ki, bina stokunun yenilenmesini, deprem dirençli konutlarla değişimi beklerken; önüne gelenin inşaat yaptığı, kentsel dönüşüm yerine rantsal dönüşümün alıp başını gittiği bir yer hâline geldi. Kent göz göre göre büyük bir yıkımı bekliyor. Özellikle 1999 öncesi inşa edilen binalar günümüzde kendiliğinden yıkılmaya başladı desek yalan olmaz. Dünyanın en gözde kentlerinden olan İstanbul, başta KAF gibi bilinen fay hatlarının bileşenlerine çok yakın, hatta yeni banliyöleri ile direk üzerinde yer almakta.1 1999 Marmara depreminde yıkımların ve can kayıplarının olduğu Avcılar’da, 17 Ağustos’ta günün ilk ışıkları ile birlikte başlayan A/K (Arama –Kurtarma) çalışmalarında, 26 vatandaşımızı enkaz altından kurtaran ekibin bir üyesiydim. İstanbul’un birçok semtinin, gerek zemin gerekse de bina inşaat kalitesi olarak, deprem açısından çok riskli olduğunu, 1999 depremi sonrası görevlendirme ile birçok ilçede yaptığımız incelemelerde tespit ettik, konun uzmanları da riskin büyüklüğünü belirtmektedirler.

Maalesef 1999 sonrası çıkarılan ve kâğıt üzerinde oldukça iyi hazırlanmış deprem yönetmeliğine rağmen gerek denetim gerekse de yönetimsel hatalardan dolayı; dere yatağı, kurutulmuş bataklık, deniz dolgusu gibi zeminlere, kimi yerde de büyük bir ihtiras ve açgözlülükle deprem gerçeğini umursamazca yapılan deprem dirençsiz, kötü binaların, beton duvarlardan oluşan dikey mimarinin alıp başını gitmesi, “ Beklenen İstanbul Depremi” farkındalığının önemini vurgulamamızı gerektirmekte.

Yıllardır vurgulamaya çalıştığımız “Doğal Afet”” deyiminin yanlışlığı üzerine Birleşmiş Milletler Afet Riskini Azaltma Ofisi (United Nations Office for Disaster Risk Reduction – UNDRR) güzel bir tanımlama getirmiş; “Bir tehlike ancak toplumu veya topluluğu etkilediğinde afet haline gelebilir. Tehlike doğaldır, afetler değildir” (A hazard can only become a disaster once it impacts on society or community. A hazard is natural, disasters are not).2

İstanbul’un bulunduğu coğrafyada tarihsel yıkımlara yol açmış KAF (Kuzey Doğu Anadolu Fay Hattı) gibi devasa kırıklar vardır. KAF başta olmak üzere yer kabuğunun kilometrelerce derinine inen bu kırıklar; stratigrafik gerçekler, tarihsel veriler ve istatistiksel öngörüler ışığında Türkiye’nin bu en kalabalık ve en stratejik kenti için tehlike oluşturmaktadır. Bu tehlikeyi afete dönüştürecek olan ise gerek yer seçimi gerekse de kötü bina stoku ile sonuçlanan imar hataları başta olmak üzere yıllardır süregelen kentsel yanlışlardır.

Birçok semtte bina stoku eski ve deprem direnci düşük yapılar ağırlıklı. Kentsel dönüşüm ve binaların yenilenmesi, merkezi idare ve yerel yönetim cephesinde yavaş ilerliyor. İnsanlar ya çaresizlikten ya da son depremin trajedilerini unuttuklarından binalarının yenilenmesinin aciliyetini önemsemekten uzaklar, sürekli öteliyorlar. Depremin randevusu ise yok maalesef!

Bunlara bir de ekonomik kriz ve kamu yatırımlarının 6 Şubat deprem bölgesine öncelikle aktarılması eklenince İstanbul da hastane yenilenmeleri de durma noktasına geldi. İstanbul’da birçok hastane halen tarihi binalarında hizmet vermekte. 1999 öncesi yapılan ve o zamanın yönetmeliğine göre inşa edilmiş yakın tarihin hastanelerinde de deprem direnci açısından sıkıntılar var. Hastaneler gibi 24 saat kesintisiz hizmet veren ve içerisinde deprem esnasında bir yere kıpırdayamayacak hastalar olan yapıların deprem direncinin yüksek olmasından başka çaresi yok.

Son dönemde gündeme gelen sismik izolatörler 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlerde ayakta kalan hastanelerin de deneyimiyle en azından yeni yapılan şehir hastaneleri gibi yapılar da mutlak gözetilmesi gereken bir konu. Zira bilinen ve bilinmeyen diri fay hatları ile ülkemizin her yöresi gibi İstanbul da deprem bölgesi. Ve maalesef İstanbul’un finans, sanayii, ekonomi vs birçok kritik saha gibi sağlık alanında da ülkenin hassas merkezi olması, başta 24 saat hizmet veren hastaneler olmak üzere, insanların toplu olarak bulundukları mekânları çok sağlam yapmayı zorunlu kılmakta.

Büyük afetlerde cadde ve sokaklara yıkılan binalar, üst geçitlerin çökmesi, yolların yarılması gibi alt yapıyı tahrip eden durumlarda kara yolu ile hasta transferi imkânsız hâle gelmektedir. Aynı nedenlerle sağlık personelinin özellikle İstanbul gibi büyük kentlerde çalıştıkları sağlık kurumuna ulaşması da zor hatta olanaksız olabilir. İstanbul gibi bir deniz şehrinin deprem sonrası ulaşımda denizi mutlak kullanması gerekir. 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde onlarca yaralı depremzede o zaman çalıştığım hastanenin deniz ambulansı sayesinde kara yolu ile ulaşımın mümkün olmadığı Yalova-Çınarcık bölgesinden hastanemize getirilmiş ve sağaltımları sağlanmıştır. Yine 12 Kasım 1999daki Düzce Depreminde TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) envanterinde bulunan UH60 (Sikorsky diye bilinir) ve Eurocopter AS332 (Süper Puma) gibi gece görüş sistemi bulunan helikopterlerle, enkazdan çıkarılan çok sayıda yaralı başta Crush sendromundan kurtarılabilmek için diyaliz imkanı olan hastanelere ve yine kış ortamı nedenli devrilen soba yanıkları için yanık merkezlerine nakledilebildiler. Ama ne yazık ki Düzce – Bolu bölgesinden stadyum benzeri alanlardan alınan bu yaralıları ancak o zamanki GATA Hastanesi ve 1. Ordu Selimiye Kışlasındaki büyük helikopter pistlerine indirebilmek mümkün oldu. Yine arada kara transferi gerekti.

İstanbul’da 1999’dan 25 Yıl sonra bugün hâlâ uzman hekimlerin, akademisyenlerin bulunduğu son derecede donanımlı “deniz kenarı“ hastanelerde dahi denizden hasta alınabilecek yanaşma iskeleleri, yeni yapılan Şehir ve Üniversite hastaneleri dahil çoğu hastane de çok sayıda hastayı nakledebilecek çift palli (üstteki büyük pervane) CH 47 ve yine büyük palli UH 60 inişine elverişli helikopter pisti bulunmamakta. 2023 Depreminde yüzlerce yaralının transferinin sağlandığı TSK (Jandarma dahil) envanterinde aynı anda 20 hastayı nakledebilecek (oturur durumda 55 kişi) çift palli CH 47 Chinook helikopterleri bulunmaktaydı. Maliyeti fazla olmayan, havadan hasta nakline imkân veren bu heliportların mutlaka düzenlenmesi gerekmekte.

Acil Tıpçılar, deyim yerindeyse her gün mini afet yaşanan, özellikle çok sayıda hastanın baş vurduğu eğitim ve araştırma hastaneleri başta olmak üzere, hasta yoğun ortamlarda adli süreçlerden de ödün vermeden çalışma konusunda yetkindirler. Son yaşadığımız 6 Şubat depreminde de olduğu gibi hızla deprem bölgesine intikal ederek yaraların sarılmasında büyük rol oynamışlardır. Beklenen İstanbul Depreminde de Acil Tıpçılara çok iş düşeceği kesindir.

Enkazdan depremzede yaralıyı çıkarmak ile kurtarmak arasında ilk ve acil yardımın ötesinde “Afet Tıbbı” bilgisine, deneyim ve uygulama becerisine sahip olmak gerekir. Yaşanan son depremler de göstermiştir ki hastanelerin de yıkıldığı ya da kullanılamaz hale geldiği büyük afetlerde ister TUN (Tıbbi Uç Nokta) ister az hasarlı hastane, isterse de sahra hastanesi gibi geçici sağlık birimleri olsun, eğitimli – deneyimli sağlık profesyonellerinin buralarda yaralı depremzedelerin kendilerine gelmelerini ya da getirilmelerini beklemeleri can kayıplarının artmasına neden olmaktadır. Çünkü iyi niyetle de olsa ileri ilk yardım ve afet tıbbı bilgi ve becerisine sahip olmayan kişilerce hatta arama kurtarma ekiplerince enkazdan çıkarılan kişiler; yanlış ya da eksik yapılan ve hatta hiç yapılmayan zorunlu tıbbi uygulamalar sonrası sadece enkazdan çıkarılmakta ama kurtarılamamakta, sonuçta kalıcı sakatlıklar oluşabilmektedir. Bu nedenlerle afetler de A/K için eğitilmiş ve donatılmış ekipler de mutlaka afet tıbbı bilgisine sahip sağlık profesyonelleri bulunmalı ya da bu elemanların bulunduğu ekiplerle birlikte canlı ihbarı olan enkazlara gidilmelidir.

Kısaca söylemek gerekirse Acil Tıpçılar enkaza girmeseler bile içinde yaralı, sıkışmış depremzede ihbarı olan enkazlara yakın olmalıdırlar.

İstanbul UMKE’nin başında iken geçmiş afet deneyimlerimizin ışığında özellikle Marmara Depremi gibi çok büyük çaplı yıkımlara yol açan depremlerde; enkazlarda imdat çığlıklarını duyduğumuz sıkışmış deprem kurbanlarını çıkarmak için İtfaiye, AFAD, STK, TSK, yabancı arama kurtarma ekiplerini vs beklemedeki çaresizlikten ötürü UMKE bünyesinde de basit kurtarma araç – gereçleri ile donatılmış, UMKE-ATİK (Afetlerde Tıbbi İyileştirme ve Kurtarma) ekiplerini önermiştim. 10 yıl sonra çok büyük yıkıma yol açan Kahramanmaraş depreminde de benzer zorluklar oluşunca UMKE – ATAK ekiplerinin oluşturulmasına karar verildi. Bu ekipler beklenen İstanbul depreminde Acil Tıpçıların da yer alması gereken ekiplerdir.

6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlerde en çok sıkıntı çekilen konulardan biri de GSM operatörlerinin baz istasyonlarının yıkılan binalarla birlikte devre dışı kalması sonucu mobil haberleşmenin günlerce sağlanamaması olmuştur. İstanbul’da da günümüzde baz istasyonları çoğunlukla deprem direnci sorgulanması gereken eski yapıların üzerinde yer almaktadır. Yakın zaman da ülke genelinde olduğu gibi İstanbul’da da merkezi tek numaradan acil çağrı sistemi hizmeti veren ve başta deprem olmak üzere afetlerde kritik önem sahip 112’ye erişim için baz istasyonlarının mutlak sağlam yapılar üzerine alınması gerekmektedir. Gerek UMKE bünyesinde görev alacak Acil Tıpçılar gerekse de sismik güvenliği sağlanmış Şehir hastaneleri, Üniversite hastaneleri, Eğitim ve Araştırma Hastaneleri gibi kurum ve kuruluşlardaki afet ekipleri için; 112, AFAD, TRAC (Telsiz-Radyo Amatörleri Cemiyeti) ile beklenen İstanbul depremi için, kapalı ortak frekans belirlenmesi, GSM Şebekesinin çok büyük olasılıkla devre dışı kalacağı afeti izleyen süreçte yaşamsal önem arz eder.

MTA tarafından yakın zamanda 2023 Şubat ayında güncellenen yeni Türkiye Diri Fay haritasına göre İstanbul ile aynı fay hatları üzerinde olmayan Karadeniz’e kıyısı bulunan yerleşimler afet grup destek iller seçilmelidir.1 Deniz yolu ile kara yollarını bypass ederek katamaran feribotlarla oldukça hızlı destek alınabilir (Depremde karayollarının hasarlanma olasılığı yüksektir ve yoğun araç akışına uğrayacaktır).

İstanbul’un 2022’de revize edilen Türkiye Afet Müdahale Planındaki (TAMP)3 destek illerin çoğu aynı diri fay hatlarına yakındır ve bu destek il seçimi planının yeniden gözden geçirilmesi şarttır. Örnek vermek gerekirse göçük, deprem gibi afetlerde dar alan kurtarmasında, tahkimat yapmakta çok usta ve yetkin olan taş kömürü ocağı çalışanlarının yoğun yaşadığı ve KAF’dan farklı faylara yakın olan, bugüne kadar İstanbul’u etkileyen depremlerden etkilenmeyen sahil şeridindeki Batı Karadeniz illerinden katamaran gemilerle süratle deniz yoluyla intikal edebilecek ekiplerden destek alınabilir.

Magnitüd 7.4 ve üzeri Bir Depremin Gece Olması Durumunda İstanbul’un Risk Durumu:

(Kaynak: İBB – JICA ortak çalışmaları)

  • 70 – 90 bin ölü, 130 bin ağır yaralı, 400 bin hafif yaralı
  • 2 bin noktada su kaçağı, 30 bin noktada doğalgaz kaçağı, 140 milyon ton enkaz
  • 2 milyon kişi için kurtarma operasyonu
  • Hastanelerin %85’inde ciddi hasar
  • İletişim hatlarında kesilme, enerji nakil hatlarında hasar
  • 1 Milyon evsiz aile
  • Rafineri ve dolum tesislerinde yangın
  • 100 milyar USD dolayında maddi kayıp

Sonuç:

Depremlerde en az zarar görme sağlam zeminde sağlam binada yaşamaya çalışmakla mümkün olmakla beraber; kısa vadede beklenen İstanbul depremine hazırlıkta sağlıkçılar olarak yapabileceklerimizi aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.

Acil Tıpçıların bizzat yapabilecekleri ya da içine bulundukları sağlık kuruluşunun sistemini harekete geçirmeleri için bazı öneriler;

  1. Afet Tıbbını öğrenmeli ve en azından UMKE – ATAK bünyesindeki eğitimlere katılarak temel Arama/Kurtarma bilgi ve becerisine de sahip olmalıdırlar.
  2. Deprem anında çalıştığı hastaneye ulaşamayacağını varsayarak en yakınındaki sağlık kuruluşunu da tanımalı, kapasite ve imkânlarını öğrenmelidir.
  3. HAP (Hastane Afet Planları) İstanbul’daki tüm hastaneler için güncellenerek büyük bir depreme karşı gözden geçirilmelidir.
  4. AFAD, UMKE, 112, TRAC gibi deprem başta olmak üzere afetlere yönelik yapılanması olan kurum ve kuruluşlarla afet anında ortak telsiz frekansları belirlenmeli, özel afet röleleri oluşturulmalıdır.
  5. İşletmesi ucuz olsun diye deprem direnci düşük binaların tepelerine konuşlandırılan GSM baz istasyonlarının sağlam yerlere alınması için müracaat edilmelidir.
  6. Deprem kış koşullarında da olabilir. Depremzedelere yardım ederken açık alanda barınmada kullanacağınız uyku, yemek, tuvalet ihtiyaçları içinde kendinize ait 2 – 3 kişilik kamp çadırı, en az -10 konfor derecesine sahip uyku tulumu, alta sermek için mat, portatif wc (wc mahremiyeti için duş çadırı), kafa feneri, su matarası gibi basit malzemeleri araba ya da sağlam bir mekanda hazır bulundurmakta yarar var.
  7. Acil Tıp Uzmanları depremlerde çok önemli olan Sedo-Analjezi konusunda rutin eğitim ve uygulamalarının bir parçası olarak oldukça yetkindirler. Acil Tıp Uzmanları aynı zamanda Periferik Sinir Blokları, sahada cep telefonu – tablet benzeri cihazlarla FAST USG gibi uygulamaları da iyi öğrenmelidirler.
  8. Şehir hastaneleri ve Üniversite hastaneleri başta olmak üzere büyük sağlık kuruluşlarının çok sayıda yaralının getirilmesine olanak sağlayan gece görüş sistemi olan çift palli ve büyük helikopterlerin inişine imkan sağlayan uygun aydınlatmalı, çevresinde yükselti olmayan büyük heliportlara sahip olması sağlanmalıdır.
  9. Bir deniz kenti olan İstanbul’da beklenen deprem sonrası yine eski dinginliğine dönecek deniz üzerinden hasta nakli için başta denize kıyısı olan hastaneler olmak üzere yola yakın hastane erişimleri için sahillere yanaşma iskeleleri yapılmalı. Yerel yönetim bünyesindeki deniz taksisi, katamaran deniz araçlarında gereğinde sedye sabitlenecek aparatlar bulundurulmalı.
  10. Depremlerde baş-boyun travmaları ve solid organ yaralanmalarından sonra en çok can kaybına yol açan Crush Sendromunun sağaltımında altın standart olan erken dönem intermittant hemodiyaliz için diyaliz merkezleri arasında, gerek yetişmiş diyaliz hemşiresi gerek cihaz kapasitesi açısından bir görev gücü ve network oluşturulmalıdır.

    Kaynaklar

    1- https://www.mta.gov.tr/   MTA Türkiye Güncel Fay Haritaları

    2- http://www.undrr.org/our-impact/campaigns/no-natural-disasters  UNDRR

    3- https://www.afad.gov.tr/turkiye-afet-mudahale-plani  AFAD

    17 Ağustos 2024 0 comments
    0 FacebookTwitterPinterestEmail
    Afet Yazı Dizisi

    Afetlerde İlaç ve Tıbbi Ekipman Bağışlarının Yönetimi

    by Nurcan BIÇAKÇI 1 Ağustos 2024
    written by Nurcan BIÇAKÇI

    1.Giriş

    Afetler, bir toplumun kendi kaynaklarını kullanarak başa çıkma kapasitesini aşan, toplumun işleyişinde meydana gelen ciddi kesintilerdir. Afetlerin sonuçları birçok faktörle ilişkili olduğu gibi afete maruz kalan toplumun hazır bulunuşluğu ile de ilgilidir. Hazır bulunuşluk yetersiz ise ulusal ve uluslararası yardımlar afetten etkilenen toplum için seferber edilebilir çünkü ihtiyacı olanlara yardım etmek temel insani bir iç güdüdür(1). Bununla birlikte yardımlar vergi indirimlerinden faydalanmak için, bazen tanıtım amaçlı,  bazen de ürünlerin imhası için oluşacak masraftan kaçınmak amaçlı da yapılabilir(2). Yardımlar ayni ve nakdi yardımlar şeklinde afetten etkilen topluma ulaştırılabilir. Nakdi yardımlar para yardımlarını ifade ederken, ayni yardımlar para dışında herhangi bir yardımı içerebilir. Ayni yardımlar oldukça faydalı olmalarına rağmen düzensiz, alıcı taraf bilgisi olmadan ve uygunsuz ulaştırıldıklarında afet ortamında ciddi sorunlara yol açabilirler(1). Bu nedenle yardımlara dair belirlenmiş yönergelere hem bağışçı hem de alıcı toplumların uyması son derece önemlidir.

    Büyük ölçekli bir afetin ardından tıbbi acil yardımlar, yardım müdahalelerinin en kritik bileşenlerindendir(3). Biz de bu yazımızda medikal olmayan bir afete sekonder yanıt olarak ortaya çıkan ilaç ve tıbbi ekipman yardımlarının yönetimindeki temel unsurlardan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün konu ile ilgili temel kılavuzlarını esas alarak, bahsetmeye çalışacağız.

    2.Afetlerde Tıbbi Yardımların Temel Prensipleri

    İnsani yardım bağışları, afet mağdurları için düzgün bir şekilde koordine edildiğinde ve gerçek ihtiyaçlara yönelik yapıldığında faydalı olmaktadır. Afet zamanında yapılacak olan bağışlarda hem bağışçılar için hem de yetkili ülkeler için aşağıda belirtilen temel ilkelerin bilinmesi gerekir(4):

    • Afetler genelleştirilmemelidir; afetlerin sağlık sektörüne etkileri yaşanılan afet tipine, ülkenin ekonomik ve politik altyapısının özelliklerine göre farklılık gösterebilir.
    • Sağlık yardımları, sağlıkla ilgili insani yardımları koordine etmek üzere Sağlık Bakanlığı tarafından görevlendirilen yetkililere danışılarak yapılmalıdır; sağlık afet koordinatörü, acil durumlara hazırlık için odak noktası olarak görev yapan ve sağlıkla ilgili insani faaliyetleri koordine eden kıdemli bir sağlık yetkilisi olmalıdır.
    • Afetten etkilenen ülkelerdeki yetkililer tarafından oluşturulan iletişim, koordinasyon ve denetim prosedürlerine uyulmalıdır.
    • Etkilenen ülkenin ulusal sağlık yetkilileri tarafından acil ihtiyaç değerlendirmesi yapılmalıdır; ihtiyaçların belirlenmesi ve yardımın gerçekleşmesi uzayabilir bu yüzden bağışçılar, ihtiyaç duyulan veya duyulmayan belirli yardım türleri hakkında hızlıca bilgilendirilmelidir.
    • Bağışçılar neyi bağışlamaları, neyi bağışlamamaları gerektiği hakkında bilgilendirilmelidir.
    • Bağışçılar, acil ihtiyaçları karşılamak için birbirleri arasında rekabete girmemelidir; kalite ve uygunluk yardımın boyutundan, parasal değerinden ve hızından daha çok önem taşımaktadır.
    • Acil yardımlar, etkilenen ülke tarafından uygulanan önlemlerin aynısını değil, tamamlayıcısını oluşturmalıdır.
    • Bağışların yönetiminde hesap verebilirliği sağlamak için bilgiler açık bir şekilde dağıtılmalı ve incelemeye tabi tutulmalıdır; bağışçılara ve ulusal makamlara, sevkiyatların durumu ve malzemelerin dağıtımı hakkında doğru raporlar sağlanmalıdır.
    • Acil uluslararası yardım için medya raporlarına aşırı tepki verilmemelidir; resmi olarak yardım istenilene kadar beklenilmelidir.

    Uluslararası kaynaklardan tıbbi yardımlar hükümetler, uluslararası organizasyonlar ve sivil toplum kuruluşları tarafından sağlanabilir. Bu çeşitli kaynakların birbirlerinden farklı alt yapı, imkân ve kısıtlılıklara sahip olabileceği unutulmamalıdır. Afetler ortaya çıktığında ilk planda nakdi yardımlar, ihtiyaçların yerel ve komşu kaynaklardan temin edilebilmesi için daha uygun olabilir.  

    3.Afetlerde İlaç Bağışları

    DSÖ’ye göre ilaç, fizyolojik sistemleri veya patolojik durumları, insan yararı için değiştirmek veya incelemek amacı ile kullanılan herhangi bir madde veya üründür(5).  Acil durumlarda iyi planlanmış ve uygulanmış ilaç bağışları, önemli insan ihtiyaçlarını karşılama ve özellikle yoksullar arasında insan refahını iyileştirme potansiyeline sahiptir. Alternatif olarak, uygunsuz veya yetersiz koordineli ilaç bağışları, kafa karışıklığı ve israf yaratabilir, alıcı ülkelerdeki farmasötik ve sağlık sistemlerine önemli maliyetler getirebilir ve olumsuz sağlık sonuçlarına katkıda bulunabilir(6).

    İlaç bağışlarında acil yardım, uzun vadeli yardım veya ulusal sağlık sistemlerine veya bireysel sağlık tesislerine yardım gibi birçok farklı senaryo vardır. Bağışlar ilaç şirketlerinden (doğrudan veya özel gönüllü kuruluşlar aracılığıyla) gelebilir, hükümetlerden yardım şeklinde gelebilir veya doğrudan tek bir sağlık kuruluşuna yönelik bağışlar olabilir. Kılavuzlar, iyi ilaç bağışı uygulamasının bu ortak özünü tanımlamayı amaçlamaktadır.

    İlaç bağışı rehberi, iyi ilaç bağışı uygulamasının temelini oluşturan dört temel ilkeye dayanmaktadır(7):

    1. İlaç bağışları, alıcıya mümkün olan azami ölçüde fayda sağlamalıdır. Tüm bağışlar, ifade edilen bir ihtiyaca dayanmalı, istenmeyen bağışlar caydırılmalıdır.
    2. Bağışlar, alıcının isteklerine, yetkisine saygı gösterilerek ve alıcı ülkenin hükümet politikalarına, idari düzenlemelerine uygun olarak yapılmalıdır.
    3. Her iki taraf ile formüle edilen bir plana göre yapılan tüm bağışlarda, bağışçı ve alıcı arasında etkin bir koordinasyon ile iş birliği olmalıdır.
    4. Kalitede çifte standart olmamalıdır. Bir öğenin kalitesi kabul edilemez ise bağışçı olan ülkede de bağış olarak kabul edilemez.

    –İlaç Bağışları İçin Yönergeler

    DSÖ tarafından belirtilen ilaç bağış yönergeleri şunlardır(7):

    1. Tüm ilaç bağışları, ifade edilen bir ihtiyaca dayalı olmalı ve alıcı ülkedeki hastalık modeliyle ilgili olmalıdır. İlaçlar, alıcının önceden onayı olmadan gönderilmemelidir.
    2. Bağışlanan tüm ilaçlar veya bunların eşdeğerleri, ulusal temel ilaçlar listesinde görünmeli, ulusal bir liste mevcut değilse, DSÖ Temel İlaçlar Model Listesinde görünmesi gerekmektedir.
    3. Bağışlanan ilaçların sunumu, gücü ve formülasyonu mümkün olduğunca alıcı ülkede yaygın olarak kullanılan ilaçlara benzer olmalıdır.
    4. Bağışlanan tüm ilaçlar güvenilir bir kaynaktan alınmalı ve hem verici hem de alıcı ülkedeki kalite standartlarına uygun olmalıdır. Uluslararası ticarette hareket eden ilaç ürünlerinin kalitesine ilişkin DSÖ Sertifikasyon Programı kullanılmalıdır.
    5. Hastalara verilen, eczaneye iade edilen veya sağlık çalışanlarına ücretsiz numune olarak verilen hiçbir ilaç bağışlanmamalıdır.
    6. Bağışlanan ilaçların kalan raf ömrü, alıcı ülkeye vardıktan sonra en az bir yıl olmalıdır. Belirli sağlık tesislerine doğrudan yapılan bağışlar, alıcı taraftaki sorumlu personel tarafından raf ömrünün farkında olunduğu kabul edilirse bu bir istisna sayılabilir ve bu kalan raf ömrü kullanımdan önce uygun uygulamanın yapılmasına izin verir. Her durumda, ilaçların varış ve son kullanma tarihlerinin alıcıya önceden bildirilmesi önemlidir.
    7. Tüm ilaçlar, alıcı ülkedeki sağlık profesyonelleri tarafından kolayca anlaşılabilecek bir dilde etiketlenmelidir. Her bir kap üzerindeki etiket, en azından Uluslararası Tescilli Olmayan Adı (INN) veya jenerik adını, parti numarasını, dozaj formunu, etkisini, üreticinin adını, üretim ülkesini, kaptaki miktarını, saklama koşullarını ve son kullanma tarihlerini içermelidir.
    8. Bağışlanan ilaçlar, alıcıya uygun ve dağıtılacağı ortama uygun paket boyutlarında sunulmalıdır.
    9. Tüm ilaç bağışları, uluslararası nakliye yönetmeliklerine uygun olarak paketlenmeli ve bunun yanında, INN’ ye göre numaralandırılmış her kartonun içeriğini, dozaj formunu, miktarını, parti numarasını, son kullanma tarihini, hacmini, ağırlığını ve herhangi bir özel saklama koşullarını da içermelidir. Karton başına ağırlık 30 kilogramı geçmemelidir. İlaçlar aynı kartonda başka malzemelerle karıştırılmamalıdır.
    10. Alıcılar, düşünülen, hazırlanan veya fiilen yapılmakta olan tüm ilaç bağışları hakkında bilgilendirilmelidir.
    11. Alıcı ülkede, bir ilaç bağışının beyan edilen değeri, alıcı ülkedeki jenerik eşdeğerinin toptan satış fiyatına veya böyle bir bilgi mevcut değilse, jenerik eşdeğerinin toptan dünya pazarındaki fiyatına dayanmalıdır.
    12. Uluslararası ve yerel nakliye, antrepo, liman temizliği ve uygun depolama ve nakliye masrafları, alıcı ile önceden aksi özellikle kararlaştırılmadıkça, bağışçı kurum tarafından ödenmelidir.

    -İlaç Bağışlarına İlişkin Alıcı Politikası

    DSÖ tarafından belirtilen ilaç bağışlarına ilişkin alıcı politikaları aşağıda sıralanmaktadır(7):

    İlaç bağışları için ulusal yönergeleri tanımlama: Bir alıcının, ulaşmış bir bağışı reddetmesi zor olduğundan dolayı gereksiz bağışları önlemesi gerekmektedir. Alıcılar, bağışçılarına ne tür yardıma ihtiyaç duyduklarını ve bunu nasıl almak istediklerini belirtmeleri gerekir. Bu nedenle, alıcılar ilk önce kendileri için bir ulusal ilaç kılavuzu oluşturmalıdır. Oluşturulan kılavuzlar daha sonra resmi olarak sunulmalı ve bağışçı topluluklara açıklanmalıdır.

    İlaç bağışlarını almak için idari prosedürleri tanımlama: İlaç bağışlarının potansiyel faydasını en üst düzeye çıkarmak için alıcı tarafından idari prosedürlerin geliştirilmesi gerekmektedir.

    Her ülkede ele alınması gereken bu tür önemli konulara örnekler:

    • İlaç ihtiyaçlarının tanımlanmasından kim sorumlu olmalıdır?
    • Tüm ilaç bağışlarını kim koordine etmelidir?
    • Bağış planlanırken hangi belgelere ihtiyaç duyulur?
    • Bağışlar kurallara uymadığı zamanlarda hangi prosedürler kullanılmalıdır?
    • Bağışları kabul etme/reddetme kriterleri ne olmalı ve buna kim karar vermelidir?
    • Bağışlanan ilaçların alımını, depolanmasını ve dağıtımını kim koordine etmelidir?
    • Bağışlar nasıl değerlendirilmeli ve bütçe/harcama kayıtlarına nasıl işlenmelidir?
    • Uygun olmayan bağışlar nasıl bertaraf edilmelidir?

    Bağışlanan ilaçlar için ihtiyaçları belirleme: Bu eylem, gerekli miktarları belirterek ve öğelere öncelik vererek talepleri dikkatli bir şekilde hazırlama sorumluluğunu alıcıya yüklemektedir.

    Son kullanma tarihi bir yıldan az kalmış olan ilaçların yönetimi: İlaçların son kullanma tarihi genellikle üzerindeki etiketlerinde bulunur ve uygun koşullarda saklandığında o tarihe kadar o ürünün belirtilen özelliklerini koruyacağı kabul edilir. Tüm ilaçların alıcı ülkeye ulaştıktan sonra kalan raf ömrünün en az bir yıl olması gerektiği tavsiyesi, ülke içinde çok sık görülen dağıtım gecikmelerine izin vermektedir. Bağışlanan ilaçların hızlıca gümrükten geçirilmesi gerekmektedir. Bu yüzden, bağışlanan tüm ilaçların gümrük işlemleri hazır olmalıdır.

    Bağışlanan ilaçları dikkatli bir şekilde yönetme: Bağışlanan ilaçların değeri önemli olabilir, bu yüzden gerekli hızla ve özenle gönderilmelidir. Bağışlanan ilaçlar alıcıya ulaştığında özenle incelenmeli ve bağışçı kuruluşa teyit ettirildikten sonra depolanmalı ve dağıtılmalıdır. Bağışlanan ilaçların ihracat, ticari satış veya yasa dışı kanallara yönlendirilmemesini sağlamak için gereken özen gösterilmelidir.

    –İlaç Bağışlarına İlişkin Bağışçı Politikası

    Bağışçılar, DSÖ tarafından belirtilen ilaç bağışları için dört ilkeye her zaman saygı göstermelidir. Ayrıca ilaç bağışları için ulusal yönergelere uymalı ve alıcı tarafından belirtilen öncelikli ihtiyaçlara cevap vermelidir. Habersiz bağışlar mümkün olduğunca engellenmelidir(7).

    Son kullanma tarihi kısa olan ilaç bağışlarından kaçınma: Bağışlanan ilaçlarda temel problem, son kullanma tarihi kısa olan ilaçların bağışlanmasından kaynaklanmaktadır.

    Kamuoyunu bilgilendirme: Bağış yapan ülkedeki genel halk, ilaç bağışlarıyla ilgili ortak sorunların genelde farkında değildir. Bu nedenle, bağış yapan ülkelerdeki hükümetler “iyi bağışçı uygulamaları’’ konusunda halk bilinci oluşturmalı ve bu konuda çaba sarf etmelidir. Bunun için en uygun ortam, medya aracılığı ile halka yapılan bilgilendirmelerdir.

    Bağışçı koordinasyonu oluşturma: Bağışçı ülke içindeki farklı bağışçıların bir koordinasyon organı ile iş birliği yapmaları önerilmektedir.

    –İlaç Bağışlarının Lojistik Yönetimi

    İlaç tedarik zincir yönetimi için lojistik faaliyetler oldukça önemlidir. İlaçların kendisine özgü nitelikleri sebebiyle uluslararası kabul görmüş sektör standartları bulunmaktadır. İlaç ve farmakolojik ürünlerin, özellikle aşıların ve biyolojik ürünlerin soğuk zincir koşullarında depolanması ve nakledilmesi gerekir(8). Erdal ve Korucuk çalışmalarında başarılı ilaç lojistiği için önemli olan kriterleri; malzeme, ilacın aktif bileşenleri, fiziksel, kimyasal ve biyolojik bulaşma, paketleme malzemeleri, etiketleme, depolama ve depolama sahası, depo koşullarının izlenmesi, raf ömrü, tekrar değerlendirme, tedarikçiler, insan kaynakları, dağıtım ve taşıma olarak değerlendirmişlerdir(8). Bu kriterler birkaç örnek ile açıklanacak olursa;

    • Paketlemede kullanılan yardımcı malzemeler ve ilaçların spesifik bilgileri, açık, anlaşılır ve belirgin bir şekilde ürünün üzerine etiket halinde yapıştırılmalıdır.
    • Depolama sahaların, farmasötik ürünler için en ideal depolama koşullarını sağlayacak şekilde dekore edilmesi gerekmektedir. Depolamada, son kullanma tarihleri geçen veya kullanılamaz hale gelen ürünlerin karantinaya alınması ve üzerlerine bilgi veren etiketlerin yapıştırılması gerekmektedir. Depo içi koşulların izlenmesi ve iç ortam sıcaklığının da kaydedilmesi önemlidir. Farmasötik ürünlerin ve ilaçların hastalar tarafından kullanılmadan önce depo ve dağıtım süreçlerinden sonra tekrar kontrol edilmesi gerekmektedir.
    • Üretim, dağıtım, hastane ve eczaneler gibi lojistik faaliyetleri icra edildiği zamanlarda görev alan personellerin, ürünler hakkında uzmanlaşmış ve eğitimli olması gerekmektedir.
    • Farmasötik ürünler ve ilaçlar kendilerine özgü niteliklerine göre uygun bir biçimde taşınmalıdır. Taşımada, depo şartlarına uygun koşullar oluşturulması gerekmekte ve soğuk zincirin kırılmaması gerekmektedir. Ürünlerin özelliklerine göre; kuru buz, karyojenik soğutma ve soğuk havalandırma yönteminden birisi kullanılarak ısıl ihtiyaçlar korunmalıdır. Özellikle aşırı soğuk hava durumlarında ürünlerin donması veya kristalize olması engellenmelidir(8).

    4.Afetlerde Tıbbi Ekipman Bağışları

    –Tıbbi Ekipmanlar

    DSÖ’ye göre tıbbi ekipman, üretici tarafından tek veya kombinasyon halinde insanlar için kullanılması amaçlanan herhangi bir alet, aparat, makine ve cihazlar şeklinde tanımlanmaktadır(9).

    DSÖ’de tıbbi ekipmanların kullanım amaçları(10):

    • Hastalığın teşhisi, önlenmesi, izlenmesi, tedavisi veya hafifletilmesi,
    • Bir yaralanmanın teşhisi, izlenmesi, tedavisi veya hafifletilmesi,
    • Anatomik veya fizyolojik bir sürecin araştırılması ve değerlendirilmesi,
    • Yaşamı desteklemek veya sürdürmek,
    • Gebe kalmanın kontrolü,
    • Tıbbi cihazların dezenfeksiyonu,
    • İnsan vücudundan elde edilen örneklerin incelenmesi ve bilgi sağlanması şeklinde sıralanmaktadır.

    Tıbbi cihazların bağışları kaynakların sınırlı olduğu ortamlarda teşhis ve tedaviyi erişilebilir hale getirilebilmektedir. Bağışlanan tıbbi ekipman üzerinde cihazın durumu, geçmişi ve bağışçıların sorumlulukları hakkında net bir dokümantasyon veya etiket bulunmaması önemli bir sorun haline gelebilir. Son kullanma tarihleri geçmiş, kusurlu ekipman ve alıcı tarafından talep edilmeyen gereksiz bağışlar alıcı ülkelerin bakım ve imha için istenmeyen maliyetlere maruz kalmasına neden olabilir. Bu yüzden tıbbi ekipmanların “standartların altında” olduğu ve alıcı ülkeye “atıldığı” izlenimi yaratabildiğinden dolayı kullanılmış ekipmanların bağışlanmasının kabul edilmediği durumlar olabilir. Halk sağlığını korumak için bağışlanan tıbbi ekipmanlar, güvenlik kalite ve performanslarıyla ilgili tüm yasal gerekliliklere uymalı ve düzenli bir tedarik zinciri yoluyla bağışlanan diğer ekipmanlardan farklı olmamalıdır.

    Tıbbi ekipman bağışları birçok farklı senaryoda gerçekleştiği için bağışçılar, doğrudan veya özel gönüllü kuruluşlarla hareket eden şirketler veya diğer hükümetlere yardım sağlayan hükümetler olabilir. Bireysel sağlık tesislerinden tüm sağlık sistemlerine kadar çeşitlilik görüldüğünden dolayı senaryolar arasında farklılıklar vardır. Bu yüzden uygun bir bağış olabilmesi için herkes için geçerli olan birçok temel kural vardır. DSÖ, gelişmekte olan ülkelerin sağlık sektöründe tıbbi ekipman bağışlarının kalitesini iyileştirmek amacıyla bir kılavuz hazırlamıştır(11).

    -Tıbbi Ekipman Bağışları için Temel İlkeler

    Birinci ilke, mümkün olan maksimum ölçüde sağlık ekipmanı bağışlarının alıcıya fayda sağlaması gerektiğidir. Bu nedenle, tüm bağışlar ifade edilmiş ve onaylanmış bir ihtiyaca dayanmalıdır.

    İkinci ilke, yapılan bağışın alıcının isteklerine ve sağlık sistemi içindeki yetkilerine saygı gösterilerek verilmesi ve alıcı taraftaki mevcut hükümet politikalarına, idari sistemlere uygun olması gerektiğidir.

    Üçüncü ilke, kalite ile ilgilidir. Bir ürün bağışçı ülkedeki kalite standartlarını karşılamıyorsa, bağış olarak kabul edilemez. Ayrıca, alıcının ucundaki sağlık bakım ekipmanı destek hizmetleriyle ilgili mevcut durum, bağışlanan ekipmanın kalite standartlarının bağış yapan ülkedekinden daha yüksek olmasını bile gerektirebilir.

    Dördüncü ilke, bağışçı ve alıcı makamın, son kullanım arasında bağış öncesi, sırası ve sonrasında etkin bir iletişim olması gerektiğidir(11).

    –Tıbbi Ekipman Bağışlarına İlişkin Alıcı Politikası

    Tıbbi ekipman bağışları için ulusal veya kurumsal yönergeleri tanımlayın: Ulusal ve kurumsal yönergeler, alıcının zor durumlardan kaçınmasına yardımcı olacaktır. Alıcılar, olası bağışçılara ne tür yardıma ihtiyaçları olduğunu ve bunu nasıl almak istediklerini belirtmelidir.

    Tıbbi ekipman bağışlarını almak için idari prosedürleri tanımlayın: Tıbbi ekipman bağışlarının potansiyel faydasını en üst seviyeye çıkarmak için bağışların idari prosedürlerinin alıcı tarafından geliştirilmesi gerekir.

    Aşağıda, her alıcı ülke veya kuruluşta yanıtlanması gereken soruların bir örneği verilmiştir:

    • İhtiyaçları belirlemekten kim sorumludur ve bunların önceliğinden kim sorumludur?
    • Tüm sağlık bakım ekipmanı bağışlarını kim koordine ediyor?
    • Bir bağış planlanırken hangi belgelere ihtiyaç vardır ve bunları kim almalıdır?
    • Bağışlanan sağlık ekipmanının Kılavuza uymaması durumunda hangi prosedür kullanılır?
    • Bir bağışı kabul etme veya reddetme kriterleri nelerdir ve nihai kararı kim verir?
    • Bağışlanan sağlık hizmetlerinin alımını, depolanmasını ve dağıtımını kim koordine eder?
    • Bağışlar nasıl değerlendirilir ve bütçe/harcama kayıtlarına nasıl işlenir?
    • Tekrarlayan maliyet etkileriyle kim ilgilenmeli ve bu nasıl yapılmalıdır?
    • Uygunsuz bağışlar nasıl bertaraf edilmelidir?        

    Bağışlanan tıbbi ekipman ihtiyacını belirtin: Alıcı, ihtiyaçları net bir şekilde tanımlamak ve gerekli miktarları doğru bir şekilde belirterek bunları önceliklendiren talebi dikkatli bir şekilde hazırlamaktan sorumludur.

    Bir lider bağışçı belirleyin: Bağışçılar arasındaki koordinasyon çok önemlidir ve bu amaçla bağışçıların bir öncü bağışçı belirlemesi önerilir. Koordineli bağışlar, ek yardım ihtiyacını belirlemeyi de kolaylaştırabilir.

    –Tıbbi Ekipman Bağış Şartları ve Kriterleri

    Bir ekipmanı bağış için hazır hale getirmeden önce, potansiyel bağışçının ekipman hakkında eleştirel bir değerlendirme yapması çok önemlidir. İşe yaramaz ve güvenli olmayan ekipmanı bir yerden başka bir yere taşımak yalnızca değerli kaynakların israfı değildir, aynı zamanda ilgililerin oluşturmaya çalıştığı iyi niyet ve güveni de zedeler(11).

    Genel kalite: Bağışçı, bağışlanan sağlık ekipmanının sistem ve alt sistem seviyelerinde tam olarak çalışır durumda olmasını ve gerekli tüm aksesuar ve malzemelerin mevcut olmasını sağlamalıdır.

    Güvenlik ve standartlar: Tüm sağlık bakım ekipmanı, üretici tarafından sağlanan mevcut güvenlik ve performans özelliklerini karşılamalı veya aşmalıdır. Gerekirse, Uluslararası Standardizasyon Örgütü (ISO) ve Uluslararası Elektroteknik Komisyonu (IEC) gibi uluslararası kuruluşlar tarafından ilan edilen standartları karşılamalıdırlar. Bağış yapan ülkenin uygun düzenleyici kurumu tarafından onaylanmamış ekipman bağışlanmamalıdır.

    Modası geçme: En az iki yıl, tercihen dört yıl üreticinin satış desteği gereklidir. Bu destek, yedek parçaları, aksesuarları (tekrar kullanılabilir veya tek kullanımlık) ve sorun giderme, onarım ve bakım yardımını içermelidir.

    Uygun teknoloji: Gelişmekte olan ekonomilerin tıbbi ekipman sağlamasını değerlendirirken, potansiyel bağışçılar bu tür ekipmanlarda aşağıdaki istenen özellikleri tercih etmelidir:

    • Kolay kullanımlı olması,
    • Minimum sayıda aksesuar içermesi,
    • Alıcı ülkede uygun maliyetli kullanım malzemelerinin (özellikle tek kullanımlık) olması,
    • Alıcı ülkenin sağlık sistemine uygun olması,
    • Düşük enerji tüketimi,
    • Çevreye karşı zararsız olması,
    • Bakımının kolay olması.

    Operasyon gereksinimi: Bağışçı, bağışlanacak ekipmanı çalıştırmak için gerekli olacak kablolar, reaktifler, filtreler, elektrotlar ve kayıt kâğıdı gibi tüm gerekli alt sistemleri alıcıya bildirmelidir. Ekipmanın performansını ve doğruluğunu sağlamak için genellikle test ekipmanı ve kalibrasyon standartları gerekir. Ekipmanın kalan kullanım ömrü boyunca bu öğelerin kullanılabilirliği tespit edilmelidir. Yine, bu tür bir eğitime ihtiyaç duyulacaksa operatör eğitimi açıkça belirtilmelidir.

    Bakım gereksinimi: Bağışçı, teknisyen eğitimi, özel aletler, önleyici bakım malzemeleri ve gerekli olan test ve kalibrasyon ekipmanı gibi ayrıntılı bakım gereksinimlerinin yanı sıra önerilen önleyici bilgiler de dahil olmak üzere gerekli belgeleri sağlayabilmesi için kendi hizmet personelinden rehberlik almalıdır.

    Özel gereksinimler: Ekipmanın doğru kullanımı için özel gereksinimler tanımlanmalı ve alıcıya iletilmelidir. Bunlara hava veya su soğutması, elektrik gücü, su kalitesi, mekanik yerleşim, radyasyon veya akustik koruma gereksinimleri dahildir, ancak bunlarla sınırlı değildir.

    –Tıbbi Ekipman Bağışlarının Lojistik Yönetimi

    Bağışçılar tarafından tıbbi ekipmanların lojistik yönetimine dair dikkat edilmesi gereken temel unsurlar şunlardır(11):

    • Bağışçı, bağışlanacak ekipmanı paketlemeden önce, ekipmanın güvenli olduğundan ve üreticinin teknik özellikleri dahilinde çalıştığından emin olmalıdır. Ayrıca tüm aksesuar ve sarf malzemeleri kontrol edilmelidir. Ekipmanın çalışması için gerekli tüm yazılımlar dahil edilmelidir. Varsa slaytlar, kitaplar ve video kasetler gibi eğitim yardımcıları sağlanmalıdır.
    • Hasta materyali içerebilecek ekipman, paketleme ve nakliye öncesinde uygun şekilde temizlenmelidir. Radyoaktif kaynaklar kaldırılmalı ve özel nakliye konteynırlarında (dışarıda radyoaktif işaretli) uygun şekilde paketlenmelidir. Sıvılar süzülmeli ve kırılgan kısımlar büyük özenle paketlenmelidir.
    • Bağışlanan ekipmanın, nakliye sırasındaki hasarını en aza indirmek için nakliye yöntemine uygun olarak paketlenmesi gerekmektedir. Yüzey nakliyesi için su geçirmez ambalaj ve tahta sandıklar bir zorunluluktur.
    • Raf ömrü sınırlı olan malzemeler gerektiğinde ayrıca sevk edilmeli ve alıcı bu durum hakkında bilgilendirilmelidir.
    • Gönderici, ilgili paketlerin içindeki her şeyi listelemeli ve gönderinin bir bağış olduğunu açıkça belirtmelidir.
    • Tüm belgelerin, ekipmanı kullanacak ve bakımını yapacak personel tarafından yaygın olarak anlaşılan bir dilde sağlanması gerekmektedir. Gerekirse çevirileri sağlanmalıdır. Cihaz kontrollerinin, sayaçların ve etiketlerin aynı dilde olması veya dönüşüm etiketlerinin sağlanması gerekmektedir. En azından çevrilmiş terimlerin bir listesi eklenmelidir.

    Alıcılar tarafından tıbbi ekipmanların lojistik yönetimine dair dikkat edilmesi gereken temel unsurlar şunlardır(11):

    • Gümrük işlemleri alıcının sorumluluğundadır. Özel belgelere ihtiyaç duyulduğunda, alıcının bunu sevkiyattan önce talep etmesi gerekmektedir.
    • Gönderi alıcıya ulaştığında, alıcının tüm paketleri ve içindekileri hasar açısından incelemeli ve içeriğin sağlam olduğunu ve hiçbir şeyin eksik olmadığını doğrulaması gerekmektedir. Ekipman teknik olarak karmaşıksa, alıcı, hasar riskini azaltmak için ambalajın açılmasını ve doğrulamanın teknik olarak yetkin ve bilgili bir kişi tarafından (gerekirse üreticinin temsilcisi tarafından) yapılmasını sağlamalıdır. Makbuz bağışçıya teyit edilmelidir. Herhangi bir usulsüzlük derhal bağışçıya ve sigorta talepleri için nakliye şirketine bildirilmelidir.
    • Kurulumun, teknik açıdan yetkin bir kişi tarafından, bağışçıdan alınan talimatlara göre yapılması gerekmektedir. Ekipmanın daha sonra, yeterli eğitime sahip profesyoneller tarafından iyi sağlık bakım teknik hizmetleri uygulamasının normal ilkelerine uygun olarak devreye alınması gerekir.
    • Ekipman hizmete girdikten sonra alıcının, ekipmanın kalan kullanımını ömrü boyunca güvenli ve etkin bir çalışma koşulunda muhafaza edilmesini sağlamak için bir periyodik muayene, bakım ve kalibrasyon programı dahilinde uygulaması gerekmektedir.

    5.Sonuç

    Afetlerde tıbbi ekipman ve ilaç bağışları, afetzedelerin hayatta kalabilirliğini ve esenliğini en temelden etkileyen yardımlardandır. Bu nedenle ilaç ve tıbbi ekipman bağışları için halihazırda bulunan kılavuzlar ve DSÖ yönergeleri yakından takip edilmelidir.

    Ulusal veya uluslararası düzeyde acil durum hazırlığının güçlendirilmesi, etkin bir şekilde ilaç ve tıbbi ekipman bağışlarının sağlanmasında önemli bir katkı sağlamaktadır. Alıcının, ihtiyaçlarını belirlemek için bir öncelik listesi oluşturması ve bağışçıların da uygun bir bağış sağlanabilmesi için bu listeye önem göstermesi gerekir.

    İlaç bağışlarının kalitesini artırmak için gereksiz ilaç bağışlarından kaçınılmalıdır. ‘Ne kadar çok ilaç bağışlanırsa o kadar iyi olur’ düşüncesi yanlıştır. Fazladan bağışlanan ilaçlar, durumu zorlaştırarak ikincil bir afet riskine yol açabilir. Bağışlanan tıbbi ekipman ve ilaçların yanında diğer en önemli husus bu bağışların yönetimidir. Bağışlanan malzemeler, doğru kişiye, doğru yerde, doğru zamanda iletilmelidir. Yapılan yardım malzemelerinin organizasyonu, korunması, sınıflandırılması ve depolanması için lojistik faaliyet esasları göz önünde bulundurulmalıdır.

    Yazar Katkısı: Aylin Günsel, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı, Balıkesir Afet Koordinasyon Merkezi

    6.Kaynaklar

    1. Andrew M, Hitchens J. Volunteers and Donations. In: Ciottone GR, Burkle FM, Al-Ali SF, et al., eds. Ciottone’s Disaster Medicine. Elsevier Inc.; 2023:313-322.

    2. Management Sciences for Health (MSH). Pharmaceutical donations. Manag Access to Med Heal Technol. Published online 2012. https://www.msh.org/sites/msh.org/files/mds3-ch15-donations-mar2012.pdf

    3. Dolinskaya I, Besiou M, Guerrero-Garcia S. Humanitarian medical supply chain in disaster response. J Humanit Logist Supply Chain Manag. 2018;8(2):199-226. doi:10.1108/JHLSCM-01-2018-0002

    4. PAHO, WHO. Humanitarian assistance in disaster situations : a guide for effective aid. Published online 1999:20.

    5. WHO. Safety of Medicines. World Heal Organ Geneva. 2002;2002(2002):20.

    6. Govindarajb R, Autier P, Gray R, Nassery HG, Schmets G, Lakshminarayanan R. Drug Donations in Post-Emergency Situations.; 2002. http://documents.worldbank.org/curated/en/2002/06/3424095/drug-donations-post-emergency-situations

    7. Health Product Policy and Standards Medicines Selection IP and Affordability. Guidelines for Medicine Donations Revised 2010. WHO Libr Cat Data. Published online 2011. https://www.who.int/publications/i/item/9789241501989

    8. Erdal H. İlaç Lojistiği Kapsamında Lojistik Kriterlerin Dematel Yöntemi ile Belirlenmesi : Erzurum İli Örneği İlaç Lojistiği Kapsamında Lojistik Kriterlerin Dematel Yöntemi ile Belirlenmesi : Erzurum İli Örneği. Anadolu Üniveristesi Sos Bilim Derg. 2019;(March):155-166.

    9. GHTF. Global Harmonization Task Force Study Group 1: Definition of the Terms ‘Medical Device’ and ‘In Vitro Diagnostic (IVD) Medical Device.’ Force, Study Gr 1 Glob Harmon Task. 2012;(Ivd):6. http://www.imdrf.org/docs/ghtf/final/sg1/technical-docs/ghtf-sg1-n071-2012-definition-of-terms-120516.pdf#search=%22ghtf definition ?Medical Device? 2012%22

    10. World Health Organization. WHO Global Model Regulatory Framework for Medical Devices Including in Vitro Diagnostic Medical Devices.; 2017.

    11. WHO. Guidelines For Health Care Equipment Donations. World Heal Organ. 2000;(March):1-30.

    1 Ağustos 2024 0 comments
    0 FacebookTwitterPinterestEmail
    Afet Yazı Dizisi

    Afetler ve Kırılgan Gruplar

    by Serkan Yılmaz 23 Temmuz 2024
    written by Serkan Yılmaz

    Çocuklar, Kadınlar, Yaşlılar, Engelliler ve Kronik Hastalığı Olan Hastalar

    Giriş

    Afetler, toplumların her kesimini etkileyen ancak bazı grupların daha fazla risk altında olduğu olaylardır. Özellikle çocuklar, kadınlar, yaşlılar, engelliler ve kronik hastalığı olanlar afetler sırasında ve sonrasında daha kırılgan hale gelirler. Bazı durumlarda, belirli etnik veya dini azınlıklar da bu risklerle karşılaşabilir. Bu savunmasızlığa katkıda bulunan bazı öznel faktörler olabilir, ancak çoğunlukla çevresel veya toplumsal faktörler bu grupların savunmasız olmalarına yol açan en önemli kaynaklardır. Afet öncesi planlayıcılar kırılgan grupların ihtiyaçlarını gözetmeli ve tüm müdahale ve rehabilitasyon çalışanlarının afet sırasında ve sonrasında bu grupların hassasiyetlerini dikkate alarak sağlık hizmeti önceliklerini değerlendirmeleri önemlidir.

    Bu makale, bu kırılgan grupların afetler sırasında karşılaştıkları zorlukları ve bu zorlukların üstesinden gelmek için alınabilecek önlemleri inceleyecektir.

    Çocuklar ve Afetler

    Çocuklar afetlerden en çok etkilenen gruplardan biridir. Fiziksel, duygusal ve psikolojik olarak gelişme aşamasında oldukları için afetler sırasında ve sonrasında ciddi riskler altındadırlar.

    •   Fiziksel Etkiler: Afetler sırasında çocuklar yaralanma ve hastalanma riskleriyle karşı karşıya kalırlar. Barınma, gıda ve temiz su gibi temel ihtiyaçlara erişimde yaşanan sıkıntılar çocukların sağlıklarını ciddi şekilde tehdit edebilir.

    •   Psikolojik Etkiler: Travmatik olaylar, kayıplar ve belirsizlik çocuklarda korku, kaygı, depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu (TSSB) gibi psikolojik sorunlara yol açabilir.

    •   Eğitim Üzerindeki Etkiler: Okulların yıkılması veya eğitim faaliyetlerinin aksaması çocukların eğitim hayatlarını sekteye uğratır. Eğitimden uzak kalan çocuklar hem akademik hem de sosyal gelişim açısından geri kalabilirler.

    •   Korunma ve Güvenlik: Ailelerinden ayrı düşen çocuklar istismar ve insan ticareti gibi tehlikelerle karşı karşıya kalabilirler. Bu nedenle afet durumlarında çocukların korunması için özel önlemler alınmalıdır.

    Tablo 1. Çocukların Afet ve Çatışmalarda Yaşadıkları Zarar Görebilirlik Türleri ve Zarar Görebilirliği Etkileyen Faktörler

     Fiziksel KırılganlıkPsikolojik KırılganlıkEğitimsel Kırılganlık
    Çocukların Afet Durumunda Yaşadıkları Zarar Görebilirlik Türleri– Ölüm  – Yaralanma – Hastalık ve rahatsızlık – Yetersiz Beslenme – Isı stresi – Fiziksel istismar – Cinsel istismar– Travma sonrası stres bozukluğu – Depresyon – Anksiyete – Duygusal sıkıntı – Uyku bozuklukları – Somatik şikayetler – Davranışsal sorunlar– Okulu kaçırdı  – Kötü akademik performans – Gecikmeli ilerleme – Eğitimin tamamlanamaması
    Afet Durumunda Çocukların Zarar Görebilirliğini Etkileyen Faktörler– Tehlikeye açık bölgelerdeki yoksul topluluklarda yaşamak – Standartların altındaki yapılarda yaşamak/okula gitmek – Ebeveyn kaybı – Aile ayrılığı – Çocuk özellikleri (ırk, yaş, cinsiyet vb.) – Boyut, güç, gelişim aşaması – Kötü beslenme – Ebeveyn sıkıntısı – Güvenli olmayan/sağlıksız barınma ortamları– Yaşam tehdidi – Aile ayrılığı – Sevilen birinin ölümü – Maddi kayıp – Ev/okul hasarı – Afete doğrudan maruz kalma veya medyaya maruz kalma – Çocuk özellikleri (ırk, yaş, cinsiyet vb.) – Afet öncesi kötü işlevsellik – Ebeveyn sıkıntısı – Düşük sosyal destek seviyeleri – Ek yaşam stresörleri – Olumsuz başa çıkma becerileri – Başa çıkma yardımı eksikliği – Yer Değiştirme– Okul binalarının yıkılması – Öğrenci ve öğretmenlerin yer değiştirmesi – Hayati kayıtların kaybı – Gecikmeli kayıt – Birden fazla okul değişikliği – Aile istikrarsızlığı – Hoş olmayan/destekleyici olmayan okul ortamları – Afet öncesi düşük akademik performans – Bir ebeveynin / bakıcının kaybı – Artan iş talepleri

    ABD dışındaki tüm ülkeler tarafından onaylanan Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi (BMÇHS), çocuklar için en yüksek koruma ve yardım standartlarını sunan kapsamlı bir haklar kodu sağlamaktadır. UNCRC; ırk, din veya yeteneklerine bakılmaksızın her çocuğun medeni, siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını belirleyen yasal olarak bağlayıcı uluslararası bir anlaşmadır ve vatandaşı olsun veya olmasın, her devletin yetki alanındaki tüm çocuklar için geçerlidir. İnsani yardım alanında çalışan kuruluşların çocuk koruma politikaları olmalıdır ve rehabilitasyon uzmanlarının bu çocuk koruma ilkelerine aşina olmaları ve bunlara uymaları hayati önem taşımaktadır.

    Çocuklar İçin Afet Öncesi Alınması Gereken Önlemler

    •   Eğitim: Çocukların afetler konusunda bilinçlendirilmesi ve eğitim verilmesi önemlidir. Okullarda afet eğitimleri düzenlenmeli ve çocukların nasıl davranacakları öğretilmelidir.

    •   Aile Planları: Ailelerin, afet durumunda çocuklarıyla birlikte uygulayacakları acil durum planları oluşturması gereklidir. Bu planlar, toplanma noktaları ve iletişim bilgilerini içermelidir.

    Çocuklar İçin Afet Sırasında Alınması Gereken Önlemler

    •   Güvenli Alanlar: Çocuklar için güvenli toplanma alanları belirlenmeli ve ailelerinden ayrılmamaları sağlanmalıdır. Ailesini kaybeden korumasız çocuklar için mutlaka devlet kontrolünde, görevlendirilmiş koruyucu ekipler oluşturulmalıdır.

    •   Psikolojik Destek: Afet sırasında çocuklara psikolojik destek verilmelidir. Onların korkularını hafifletmek için profesyonel yardım sağlanmalıdır.

    Çocuklar İçin Afet Sonrasında Alınması Gereken Önlemler

    •   Eğitime Dönüş: Çocukların eğitimlerine hızla geri dönmeleri sağlanmalıdır. Okulların yeniden açılması ve eğitim materyallerinin temin edilmesi önemlidir.

    •   Psikolojik Destek: Afet sonrası çocuklara uzun vadeli psikolojik destek sağlanmalıdır. Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) gibi durumlar yakından izlenmelidir.

    Kadınlar ve Afetler

    Kadınlar, afetlerden etkilenen diğer bir kırılgan gruptur. Toplumsal cinsiyete ilişkin kültürel ve sosyal uygulamalar, dünya genelinde kadınlar için eşitsizlik ve dışlanmanın başlıca kaynaklarındandır. Bunlar sıklıkla, okul ve üniversiteye kayıt, işgücüne katılım, daha düşük sosyal görünürlükle birlikte varlıklar üzerinde kontrol, daha az özgürlük ve hareketlilik gibi alanlarda toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri de dahil olmak üzere ekonomik ve siyasi sonuçlarla kendini gösterir. Toplumsal cinsiyet rolleri ve sorumlulukları nedeniyle afetler sırasında ve sonrasında da benzersiz zorluklarla karşılaşırlar.

    •   Toplumsal Cinsiyet Rolleri ve Sorumlulukları: Kadınlar özellikle ev işleri ve çocuk bakımı gibi sorumluluklarla yükümlüdürler. Afetler sırasında bu sorumluluklar daha da ağırlaşır.

    •   Şiddet ve Güvenlik: Afetler kadınlara yönelik şiddet riskini artırır. Barınma alanlarının yetersizliği ve güvenlik önlemlerinin eksikliği kadınların cinsel ve fiziksel şiddete maruz kalma riskini yükseltir.

    •   Sağlık ve Hijyen: Kadınların sağlık ve hijyen ihtiyaçları afetler sırasında önemli bir konudur. Özellikle hamile ve emziren kadınlar afetler sırasında özel sağlık hizmetlerine ihtiyaç duyarlar.

    •   Ekonomik Etkiler: Kadınlar genellikle ekonomik açıdan daha kırılgan durumdadırlar. Afetler kadınların işlerini kaybetmelerine veya gelir kaynaklarının kesilmesine neden olabilir.

    1979 tarihli Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi ve 1999 tarihli Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi İhtiyari Protokolü afetler sırasında kadınların haklarını korumaktadır. Uluslararası Kızıl Haç Komitesi tarafından geliştirilen yeni Acil Durumlarda Koruma, Toplumsal Cinsiyet ve Kapsayıcılık için Asgari Standartlar, rehabilitasyon uzmanlarına, insanların şiddet ve istismar risklerine maruz kalmalarını sınırlayan ve acil durum programlarının “zarar vermemesini” sağlayan koruma, toplumsal cinsiyet ve kapsayıcılık için bir dizi asgari standart sunmaktadır. Bu, dayanıklılığın artırılmasına ve kadınların güçlendirilmesine yardımcı olacak ve kadınların sadece afetlerde değil, bir bütün olarak toplumdaki rollerine ilişkin klişeleri ve ayrımcılığı azaltacaktır.

    Kadınlar İçin Afet Öncesi Alınması Gereken Önlemler

    •   Toplumsal Destek: Kadınların toplumsal destek ağlarına erişimi artırılmalıdır. Kadınların liderlik ettiği afet hazırlık komiteleri kurulabilir.

    •   Sağlık Hizmetleri: Kadınların sağlık ihtiyaçlarına yönelik özel planlamalar yapılmalıdır. Özellikle hamile ve emziren kadınların ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalıdır.

    Kadınlar İçin Afet Sırasında Alınması Gereken Önlemler

    •   Koruma: Kadınların güvenliği sağlanmalı, özellikle cinsel ve fiziksel şiddete karşı korunmaları için önlemler alınmalıdır.

    •   Temel İhtiyaçlar: Kadınların hijyen ve sağlık ihtiyaçları karşılanmalıdır. Bu özellikle menstrüel hijyen ürünleri ve doğum kontrol malzemeleri için geçerlidir.

    Kadınlar İçin Afet Sonrasında Alınması Gereken Önlemler

    •   Ekonomik Destek: Kadınların ekonomik bağımsızlıklarını yeniden kazanmaları için destek sağlanmalıdır. Mikro kredi programları ve meslek edindirme kursları düzenlenebilir.

    •   Güvenlik: Afet sonrası kadınların güvenliği sağlanmalı, barınma alanlarında güvenlik önlemleri artırılmalıdır.

    Yaşlılar ve Afetler

    Dünya Sağlık Örgütü’ne (WHO) göre 2000 yılında 60 yaş ve üzeri 600 milyon kişi bulunmaktaydı ve bu sayının 2025 yılına kadar 1,2 milyara, 2050 yılına kadar ise 2 milyara yükselmesi beklenmektedir. Önceden var olan ve bir krizle daha da kötüleşen koşullar ve pozisyonlar ile acil durumun kendisinin yarattığı özel sorunlar ve riskler, insani krizlerde yaşlıları etkileyen başlıca zorluklar ve koruyucu faktörlerdir. Yaşlılar, afetler sırasında ve sonrasında özel dikkat gerektiren bir diğer kırılgan gruptur. Fiziksel ve sağlık durumları yaşlıların afetlere karşı daha savunmasız olmalarına neden olur.

    •   Fiziksel ve Sağlık Durumu: Yaşlılar genellikle kronik hastalıklar ve hareket kısıtlılıkları gibi sağlık sorunlarıyla karşı karşıyadırlar.

    •   Sosyal İzolasyon: Ailelerinden veya topluluklarından ayrı düşmeleri yaşlıların duygusal ve psikolojik olarak zorlanmalarına neden olabilir.

    •   Ekonomik Zorluklar: Sabit gelir kaynaklarına sahip oldukları için afetler sırasında ekonomik zorluklarla karşılaşabilirler.

    •   Bakım ve Destek İhtiyacı: Yaşlılar afetler sırasında ve sonrasında özel bakım ve destek ihtiyaçlarına sahiptirler.

    Tablo 2. Afet ve Çatışmalarda Yaşlı Bireylerin Karşılaştığı Koruma Sorunları

    Devlet, silahlı gruplar ve uluslararası aktörler düzeyindeBireysel, aile ve toplum düzeyinde
    – Emniyet ve güvenlik:               ◦ Fiziksel risk veya zarar – azalan rejeneratif kapasite ve hareket zorlukları yaşlı kişileri daha fazla yaralanma riskiyle karşı karşıya bırakır ve onları bir yaralanmanın uzun vadeli etkilerine karşı daha savunmasız hale getirir.– Şiddet:                       ◦ Fiziksel, cinsel veya psikolojik istismar eylemi veya tehdidi. Bağımlılık, ayrımcılık ve izolasyon döngüleri yaşlı insanları aile içinde istismar riski altına sokabilir. Toplum içinde, yaşlı insanlar algılanan savunmasızlığın bir sonucu olarak saldırı kurbanı olabilirler.
    – Konut, arazi ve mülkiyet hakları:                      ◦ Kayıp mülkiyet belgeleri ve yüksek tahliye oranları nedeniyle mülkiyetin kanıtlanmasında yaşanan zorluklarla birlikte, konut, arazi, mülk ve mallarla ilgili müdahale veya ayrımcılık.– İhmal ve yoksunluk:                ◦ Yaşlı insanların ihtiyaç duydukları mal ve hizmetlere erişimleri engellenebilir. Bu kasıtsız olabileceği gibi kasıtlı bir ayrımcılığın sonucu da olabilir.

    Halihazırda, bu tür hakları korumak için mevzuat geliştirmede referans olarak kullanılabilecek bir Birleşmiş Milletler Yaşlı Hakları Sözleşmesi veya evrensel olarak uygulanabilir standartlar bulunmamaktadır. 1991 tarihli Birleşmiş Milletler Yaşlılar için İlkeler, yaşlıların bağımsızlık, katılım, bakım, kendini gerçekleştirme ve haysiyet gibi hakları için acil durumlarda ve insani yardım ortamlarında uygulanabilecek yetkili bir çerçeve sunmaktadır.

    Yaşlılar İçin Afet Öncesi Alınması Gereken Önlemler

    •   Özel İhtiyaç Planlaması: Yaşlıların fiziksel ve sağlık durumlarına uygun özel afet planları hazırlanmalıdır. İlaç ihtiyaçları ve sağlık kontrolleri düzenli olarak yapılmalıdır.

    •   Topluluk Desteği: Komşuluk ve topluluk desteği teşvik edilmeli, yaşlıların yalnız kalmaması sağlanmalıdır.

    Yaşlılar İçin Afet Sırasında Alınması Gereken Önlemler

    •   Tahliye: Yaşlıların hızlı ve güvenli bir şekilde tahliye edilmesi sağlanmalıdır. Onlara yardım edecek kişilerin bulunması önemlidir.

    •   Sağlık Hizmetleri: Afet sırasında yaşlıların sağlık hizmetlerine erişimi sağlanmalıdır.

    Yaşlılar İçin Afet Sonrasında Alınması Gereken Önlemler

    •   Topluluk Desteği: Yaşlıların toplulukla yeniden bağ kurmaları teşvik edilmelidir. Sosyal etkinlikler ve destek grupları oluşturulabilir.

    •   Sağlık Hizmetleri: Yaşlıların sağlık hizmetlerine erişimi devam ettirilmeli, rehabilitasyon ve bakım hizmetleri sağlanmalıdır.

    Engelliler ve Afetler

    Engelliler, afetler sırasında ve sonrasında özel zorluklarla karşılaşan bir diğer kırılgan gruptur. Bugün dünyada bir milyardan fazla insanın bir tür engellilikle yaşadığı tahmin edilmektedir; bu da dünya nüfusunun yaklaşık %15’ine veya her yedi kişiden birine karşılık gelmektedir. Engelli kişilerin, engelli olmayan kişilere kıyasla daha kötü sosyoekonomik sonuçlar ve yoksulluk yaşadıklarını vurgulayan kanıtlar giderek artmaktadır. Engelli insanlar orantısız bir şekilde etkilenebilir. Afet ortamlarında engelli insanlar için ölüm oranlarının genel nüfus için görülenin iki ila dört katına kadar çıktığını göstermektedir.

    •   Erişilebilirlik Sorunları: Barınma, sağlık hizmetleri ve diğer temel hizmetlere erişim konusunda zorluklar yaşayabilirler.

    •   İletişim Sorunları: İletişim sorunları yaşayabilirler, özellikle işitme veya konuşma engeli olan bireyler bilgiye erişim konusunda zorluklarla karşılaşabilirler.

    •   Sağlık ve Rehabilitasyon İhtiyaçları: Özel sağlık ve rehabilitasyon hizmetlerine ihtiyaç duyarlar.

    •   Sosyal Destek ve Entegrasyon: Toplumdan izole olmaları duygusal ve psikolojik sorunlara yol açabilir.

    Engelliler İçin Afet Öncesi Alınması Gereken Önlemler

    •   Katılım: Engelli kişilerin insani ihtiyaçları ve gereksinimleri, engellerin çeşitliliğine dikkat edilerek, acil durum ve insani yardım müdahalelerinin tüm aşamalarına dahil edilmelidir. Bu, engelli kişilerin karar alma süreçlerine katılımını sağlamak için var oldukları yerlerde engelli kişi örgütleriyle etkileşimi de içerir.

    • Erişebilirlik: Engellilerin afet anında güvenli yerlere erişimini sağlamak için altyapı çalışmaları yapılmalıdır. Engelli bireylerin ihtiyaçlarına uygun barınaklar oluşturulmalıdır.

    •   Bilgilendirme: Engellilere yönelik afet bilgilendirmeleri, onların anlayabileceği şekilde yapılmalıdır.

    Engelliler İçin Afet Sırasında Alınması Gereken Önlemler

    •   Destek Personeli: Engellilerin afet anında yanlarında destek personeli bulunmalıdır. Onların ihtiyaçlarına uygun yardım sağlanmalıdır.

    •   Bilgi Erişimi: Engellilerin afet hakkında bilgiye ulaşmaları sağlanmalıdır. İşaret dili çevirmenleri veya görsel bilgilendirme materyalleri kullanılmalıdır.

    Engelliler İçin Afet Sonrasında Alınması Gereken Önlemler

    •   Rehabilitasyon: Engellilerin fiziksel ve psikolojik rehabilitasyon hizmetlerine erişimi sağlanmalıdır. Bu süreçte onlara özel destek verilmelidir.

    •   Toplumsal Entegrasyon: Engellilerin topluma entegrasyonu desteklenmelidir. İş bulma programları ve sosyal etkinlikler düzenlenebilir.

    Kronik Hastalığı Olanlar ve Afetler

    Kronik hastalığı olan bireyler, afetler sırasında ve sonrasında özel dikkat gerektiren bir diğer kırılgan gruptur.

    •   Sürekli Tıbbi Bakım ve İlaç İhtiyacı: Sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan zorluklar bu bireylerin sağlık durumlarını ciddi şekilde etkileyebilir.

    •   Psikolojik Etkiler: Belirsizlik, stres ve sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan sıkıntılar bu bireylerin psikolojik sağlıklarını olumsuz etkileyebilir.

    •   Ekonomik Zorluklar: Sürekli tıbbi bakım ve ilaç masrafları ekonomik olarak zor durumda olmalarına neden olabilir.

    •   Sosyal Destek ve Entegrasyon: Toplumdan izole olmaları duygusal ve psikolojik sorunlara yol açabilir.

    Kronik Hastalığı Olanlar İçin Afet Öncesi Alınması Gereken Önlemler

    •   Sağlık Planlaması: Kronik hastalığı olan bireylerin ilaç ve tedavi ihtiyaçları için yedek planlar oluşturulmalıdır. Sağlık hizmetlerine erişimleri garanti altına alınmalıdır.

    •   Bilgilendirme: Bu bireylerin afet anında nasıl hareket etmeleri gerektiği konusunda bilgilendirilmesi sağlanmalıdır.

    Kronik Hastalığı Olanlar İçin Afet Sırasında Alınması Gereken Önlemler

    •   İlaç ve Tedavi: Bu bireylerin ilaç ve tedavi ihtiyaçları kesintiye uğramadan devam etmelidir. Sağlık ekipleri bu konuda özel eğitim almış olmalıdır.

    •   Güvenli Alanlar: Kronik hastalığı olan bireyler için sağlık hizmetlerine yakın güvenli barınma alanları oluşturulmalıdır.

    Kronik Hastalığı Olanlar İçin Afet Sonrasında Alınması Gereken Önlemler

    •   Sağlık Hizmetleri: Kronik hastalığı olan bireylerin tedavi süreçlerinin aksamaması için sağlık hizmetleri devam ettirilmelidir.

    •   Psikolojik Destek: Bu bireylerin afet sonrası yaşadığı stres ve kaygının yönetilmesi için psikolojik destek sağlanmalıdır.

    Sonuç

    Afetler, toplumun her kesimini etkileyen ancak bazı grupların daha fazla risk altında olduğu olaylardır. Çocuklar, kadınlar, yaşlılar, engelliler ve kronik hastalığı olanlar afetler sırasında ve sonrasında özel dikkat gerektiren kırılgan gruplardır. Ancak afet öncesi, sırası ve sonrasında alınacak doğru önlemlerle bu grupların güvenliği ve sağlığı korunabilir. Eğitim, bilgilendirme, sağlık hizmetleri ve toplumsal destek gibi alanlarda yapılacak çalışmalar, kırılgan grupların afetlere karşı dirençlerini artıracak ve afetlerin olumsuz etkilerini en aza indirecektir.

    Bu grupların ihtiyaçlarına yönelik özel önlemler alınması afet yönetimi süreçlerinde büyük önem taşır. Bu sayede afetlerin olumsuz etkileri en aza indirilebilir ve kırılgan grupların afetlere karşı dirençleri artırılabilir.

    Kaynaklar

    • United Nations Office for Disaster Risk Reduction (UNDRR). “Disaster Risk Reduction and Resilience.” Accessed July 10 2024. https://www.undrr.org/
    • World Health Organization (WHO). “Health Emergency and Disaster Risk Management Framework.” Accessed July 10 2024. https://www.who.int
    • International Federation of Red Cross and Red Crescent Societies (IFRC). “Disasters and Emergencies.” Accessed July 10 2024. https://www.ifrc.org/
    • UNICEF. “Protecting Children in Humanitarian Emergencies.” Accessed July 10 2024. https://www.unicef.org/
    • Peek L. Children and Disasters: Understanding Vulnerability, Developing Capacities, and Promoting Resilience – An Introduction. Children Youth and Environments. 2008 Jan 1;18(1):1-29.
    • World Bank. “The Impact of Natural Disasters on Women and Children.” Accessed July 10 2024. https://www.worldbank.org/
    • Centers for Disease Control and Prevention (CDC). “Emergency Preparedness and Response.” Accessed July 10 2024. https://www.cdc.gov/
    • Global Facility for Disaster Reduction and Recovery (GFDRR). “Disaster Risk Management and Resilience.” Accessed July 10 2024. https://www.gfdrr.org/
    • Save the Children. “Children and Disasters.” Accessed July 10 2024. https://www.savethechildren.org/
    • United Nations General Assembly. 46/91 Implementation of the international plan of action on ageing and related activities. [Internet]. 1991. p. A/Res/46/91. Available from: www.un.org/documents/ga/res/46/a46r091.htm
    • HelpAge International. “Older People in Disasters and Humanitarian Crises: Guidelines for Best Practice.” Accessed July 10 2024. https://www.helpage.org/
    • National Disability Authority. “Disability and Disaster Management.” Accessed July 10 2024. http://nda.ie/
    • World Health Organization, UNICEF. Guidance Note on Disability and Emergency Risk Management for Health. World Health Organization, UNICEF, Geneva, Switzerland. 2013.
    • Inter-Agency Standing Committee. Inclusion of Persons with Disabilities in Humanitarian Action. 2019 Available from: https://interagencystandingcommittee.org/iasc-task-team-inclusion-persons-disabilities-humanitarian-action/documents/iasc-guidelines
    23 Temmuz 2024 0 comments
    0 FacebookTwitterPinterestEmail
    Afet Yazı Dizisi

    Afetlerde Görüntüleme

    by Metin YADİGAROĞLU 12 Temmuz 2024
    written by Metin YADİGAROĞLU

    Sorular

    • Afet sonrası görüntüleme sadece hastane garnizonu içerisinde mi olmalı?
    • Hastane öncesi dönemde bir görüntüleme yapılabilir mi?
    • Peki hasta hastane bahçesinden içeri girdiği anda?
    • Hangi görüntüleme yöntemi, kime, nerede (hastane içi/dışı), kim tarafından yapılacak?
    • Yapılan görüntülemenin kime ait olduğu anlaşılabilecek mi?
    • Afetzedede görüntülemeye engel bir durum var mı?
    • Bulgular hem görsel hem de yazılı olarak kayıt altına alınabilecek mi?
    • Herkes afetzede, çevre illerden ya da farklı coğrafyalardan destek istenecek mi?
    • Elektrik gerekecek mi? Jeneratör ya da basit bir powerbank iş görebilecek mi?

    Hadi şimdi bu soruların yanıtlarını vermeye çalışalım >>>

    Giriş

    Acil servisteki nöbetiniz esnasında bilgisayarlı tomografinin (BT) bozulduğunu düşünün. Bu durum bile zaten her gün afet standartlarında hasta bakmaya çalıştığımız acil servislerde bizim için ufak çaplı anksiyete oluşturmaya yetmekte. Basit bir yıldırım düşmesi ya da bir siber saldırı sonucu hasarlanmış BT cihazının rutin hasta hacminin dahi yönetilmesinde güçlük oluşturabildiği bildirilmiştir (1,2). Durum böyle olunca bizim yüksek hacimli acil servis hasta popülasyonumuzdaki halimiz daha da sıkıntılı oluyor aslında. Söz konusu arıza birkaç saat içerisinde giderilecek belki; peki ya daha büyük bir problem söz konusu olursa; AFET gibi…

    Afetler, yaralanma şiddetinin ve yaralı sayısının pek çok düzeyde yerel sağlık müdahalesi kapasitesini aştığı durumlardır. Şartların elverişli olmadığı her durum bir nevi afet gibi düşünülebilir aslında. Doğal yoldan, teknolojinin getirisiyle ya da insan eliyle meydana gelebilir bu afetler. Bu afet; bir deprem, bir sel, bir kasırga, bir savaş durumu, bir siber saldırı, bir radyasyon kazası, belki de bir pandemi olabilir ve hepsi görüntülemeleri potansiyel olarak olumsuz şekilde etkileyebilir (Figür 1).  

    Figür 1. Afetlerdeki görüntülemeleri potansiyel olarak kötü yönde etkileyebilecek doğal, teknolojik ve insan kaynaklı olaylar (1).

    Zorluklar

    Afetlerin ya da toplu yaralanma olaylarının tanınması, afetlere müdahale ve kurtarma ekiplerine ait işleyişinin bilinmesi, afet lojistiğine hâkim olunması, hastane afet planından haberdar olunması, afetzedelerin kimliklendirilmesi gibi bütün durumlar hastane öncesi dönemde yapılması ya da yapılmış olması gereken afet planlamasına ait konu başlıklarıdır. Bu başlıklara ek başka bir başlık mı olur yoksa bu başlıkların içerisinde kendine ait bir yeri mi olur bilmem ama en önemli başlıklardan biri de afet durumlarındaki tıbbi görüntülemelerin planlanması üzerine olmalıdır. Karmaşık altyapı gereksinimleri; aciliyet arzeden ve fazlaca görüntüleme ihtiyacının hasıl olabileceği afet durumlarında, radyoloji ünitelerinin sistem arızalarına karşı savunmasız kalabileceğini düşündürmektedir(1). Çünkü bir afet durumunda genel olarak konvansiyonel radyografi (X-ray) de dahil olmak üzere, bilgisayarlı tomografi (BT), ultrasonografi (USG), manyetik rezonans görüntüleme (MRG) hatta gerekirse girişimsel işlemlerin skopi altında yapılabildiği görüntüleme cihazlarına ve tedavi ünitelerine ve bu üniteler için teknik altyapıya ihtiyaç vardır. Afet bölgelerinde hayat kurtaran girişimsel radyolojinin de uygulayıcıları içerisinde olduğu başlıca işlemler, hemopnömotoraks için tüp torakotomi uygulamaları ve santral venöz katater işlemleridir (3).

    Sadece teknik altyapı değil aynı zamanda personel ve sarf malzemeleri/ekipmanları da risk altındadır. Bu gibi durumlarda da tıbbi görüntüleme ve görüntü yorumlama işlemleri yapılamayacaktır. Tam da bu noktada görüntüleme talepleri ve yorumlanması için sağlam iletişim modelleri kurmak gerekir. Hastalar için istenen görüntüleme yönteminin, hastaya ait kimlik ve klinik bilgilerin gerekirse manuel olarak yazılması afet durumlarındaki sistemsel kesintilere karşı koruyucu olabilir (4,5).

    Afetlerde hastaların tanınması, tanımlanması ve takibi yaralanmaların şekli nedeniyle zor olabilir (1,4,6,7). Toprak kayması nedeniyle çamur ya da balçık ile kaplanmış cilt, tıbbi görüntülemelerde sınırlandırmalar oluşturabilir. Bunun çözümü için triaj alanındaki dekontaminasyon işlemleri için önceden hazırlık yapılmasının önemli olduğu bildirilmiştir (8). Bugün İsrail saldırısı altındaki Filistin’deki çocukların yaralanma durumlarında tanınmaları için önceden vücutlarının çeşitli yerlerine bilgilerin yazıldığını görüyoruz. İlkel görünen ancak işe yarayan bu kimliklendirme yönteminin kullanışlı olduğunu bildiren yayınlar ayrıca mevcuttur (4,9). Hasta triaj alanında kimliklendirilemeyen hastalar için radyo-opak numaralardan oluşan hasta kimlik etiketlerinin hastaların görüntüleri ile eşleştirilmesi açısından kolaylık sağlayacaktır (10) (Figür 2). Her şey yolunda gitse ve görüntüleme yapılmış olsa bile PACS arızası, elektrik kesintisi ya da afet ortamının verdiği aciliyet durumu nedeniyle görüntüler arşivlenemeyebilir ve raporlandırma işlemi elektronik olarak yapılamayabilir. Özellikle raporlandırma işlemi için önceden hazırlanmış, çoklu karbon kağıtlarına rapor yazacak hekimin afetzede ile ilgili ilk ve en kritik tıbbi bilgileri yazması görüntü sonuçlarının belgelendirilmesi için klinisyene kolaylık sağlayacaktır (4).

    Figür 2. Prototip radyoopak hasta tanımlama etiketleri (RAPIDS), bir afet durumunda sistem arızası varsa iletişim veya hasta kimliğinin kaydedilmesindeki hataları önlemeye yardımcı olur. (A) Fotoğraf bir fantom üzerindeki RAPIDS’i gösteriyor. (B) BT topogramı RAPIDS’in radyografik okunabilirliğini gösteriyor. (C) Aksiyal BT görüntüsü RAPIDS’ten kaynaklanan intrakraniyal görüntü artefaktının olmadığını gösteriyor (10).

    Peki Hangi Görüntüleme Yöntemi?

    Yukarıda bahsi geçen tüm bu afet durumlarını konu edinmiş, 2000 yılı ile 2017 yılı arasındaki en çok atıf alan 100 makale taranmış bu makalelerin 59’unun ilk yazarının bir radyolog olduğu görülmüş (11). Bu durum bile afetlerde tıbbi görüntüleme üzerinde ne denli önemle durulması gerektiğini gözler önüne sermekte aslında. Afetlerde en sık kullanılan görüntüleme yönteminin %52,8’lik oranı ile bilgisayarlı tomografi (BT) olduğu, konvansiyonel radyografinin (X-ray) %33,3’lük oranı ile ikinci sırada olduğunu ve ultrasonografinin %9,7’lik oranı ile üçüncü sırada olduğu, MRG çekiminin ise %3’ü geçmediği görülmüş. BT’nin bu denli fazla kullanılmasının nedeni de belki de pandemik durumlar olarak görülmüştür. Merak edenler için bu çalışmaya ait iki güzel özet tablo (Figür 3) aşağıda, yorum sizin…

    Figür 3: Taranmış makalelere ve afet tipine göre görüntüleme özellikleri (11)

    Bilgisayarlı Tomografi

    Akut aşamada kesitsel görüntülemenin en iyi yapıldığı tetkik olması BT’yi afet görüntülemelerinde ön plana çıkardığı düşünülebilir. 2013 yılında Boston maratonu koşusundaki bombalı saldırı bir afetten ziyade kitlesel etki oluşturan bir olay olarak düşünülebilir aslında (Resim 1). Bu saldırıda abdomen ve pelvik bölgelerinden yaralanan 87 hasta herhangi bir sağlık kuruluşuna getirilebilmiş bu hastalar için kullanılan diagnostik görüntüleme yöntemi BT olmuştur (özellikle şarapnel parçalarının tespiti için). Aynı saldırıda alt ekstremite yaralanması olan 115 hastanın değerlendirildiği bir başka çalışama da yine şarapnel parçalarının ve doku bütünlüğünün tespiti için en çok BT ve radyografi (X-ray) görüntülemesi tercih edilmiştir (12, 13).

    Resim 1: Boston maratonu esnasındaki bombalı saldırı anı

    Afetler travma sebebidir ve travmaya ait patolojileri akut aşamada en iyi gösteren kesitsel görüntüleme yöntemi BT’dir. Bu nedenle BT afetlerde sıkça kullanılmaktadır. Ancak afetlerde olan elektrik kesintileri ve sağlık merkezlerinin hasarlanması BT’nin kullanılmasını engellemektedir. Yukarıda tablo ile sonuçlarını verdiğimiz makalede depremlerde %56’lık oranı ile en sık kullanılan görüntüleme yönteminin BT olduğu bildirilmiş olmasına rağmen depremlerde BT’nin ilk kullanımının depremden sonraki beşinci saate kadar uzayabildiği de belirtilmiştir (14). Kahramanmaraş depremindeki bir afetzedeye ait BT görüntüleri Figür 4’te gösterilmiştir. Afetzedelerin çoğuna tüm vücut BT çekilmesi hastanın tedavisinin planlanmasında da klinisyene yol gösterici olabilir ancak burada hasta sayısı göz önünde bulundurularak olası gecikmeler ve yığılmaları da engellemek için öncesinde travmaya odaklı ultrasonografik değerlendirme (FAST/E-FAST) ile hasta seçilmesi daha uygun olabilir (15-17). Çekilmesi planlanan BT’nin de özellikle deprem gibi afetlerde hastalarda crush sendromu ya da kompartman sendromu olabileceğinden kontrastlı çekim hastalar için ayrıca risk faktörü olabilir. Bu aşamada hastalara ait böbrek fonksiyon testlerinden haberdar olmak yararlı olabilir. Yine de büyük damar yaralanması, diseksiyonu ya da pulmoner emboli gibi özellikli durumlar düşünülüyorsa böbrek fonksiyon testleri beklenmeksizin intravenöz kontrast madde BT çekimi için kullanılabilir (18). COVID-19 pandemisi döneminde BT çekimi o kadar yaygın hale geldi ki, üzerine sayısız çalışmalar yapılarak literatür adete COVID-19’a ait toraks BT görüntülemelerinin sınıflandırılması ile doldu taştı. Bugün bile hala COVID-19 pandemisi döneminden kalma bir alışkanlık olarak (bence kötü bir alışkanlık) konvansiyonel radyografi yerine, afet durumundan bağımsız olarak, BT çekimi ön planda tutulmaya devam etmektedir.

    Figür 4. Travmatik pnömotoraks, pnömomediastinum hastası: 19 saat boyunca deprem enkazında mahsur kalan 43 yaşında erkek hasta. (a) Üst torakal bölgeden geçen aksiyel görüntülerde mediastende çoklu hava yoğunlukları (ince siyah oklar, pnömomediastinum), sol akciğer üst lobu yakınında hava yoğunlukları (yıldız işareti, pnömotoraks) ve sol akciğerde daha baskın olarak yaygın cilt altı amfizemi görülüyor. Sol hemitoraks görülüyor (kalın siyah oklar). (b) Toraksın orta kısmından geçen aksiyel kesitlerde pnömomediastinum (ince siyah oklar) ve diffüz cilt altı amfizem (kalın siyah oklar). (c,d) Kemik pencere aksiyal kesit görüntülerinde yer değiştirmiş kaburga kırığı ve kemik parçasının akciğer parankimine uzanımı görülüyor (kalın beyaz oklar). (e) Toraks alt kısmından geçen aksiyal kesitlerde yaygın cilt altı amfizemi (kalın siyah oklar) görülüyor. (f) Koronal görüntülerde pnömomediastinum (ince siyah oklar), pnömotoraks (yıldız işareti) ve yaygın cilt altı amfizem (kalın siyah oklar) (15).

    Konvansiyonel radyografi (X-ray)

    Konvansiyonel radyografi (X-ray), BT’den sonra genel olarak en sık kullanılan görüntüleme yöntemi gibi görünmektedir. Kesitsel görüntü alamaması, ayrıntılı görüntü sağlayamaması BT’ye göre dezavantaj gibi görünse de, mobil cihaz olarak kullanılabilmeleri, enerji gereksiniminin BT’den daha az olması avantajlı yanlarıdır. Pnömotoraks takibinde, ekstremite fraktürlerinin tanısında ve takibinde, afet sonrası süreçte gelişen akciğer ödemi, pnömoni gibi özellikli durumların da takibinde X-ray görüntüleme sıkça kullanılacak gibi duruyor.

    Manyetik rezonans görüntüleme

    Manyetik rezonans görüntüleme (MRG), afet durumlarında genellikle travmatik bir durum hasıl olduğu için akut aşamada çok fazla kullanılan bir görüntüleme yöntemi değildir. Şarapnel parçalarının hastalara ve MRG cihazına verebileceği zararlar düşünüldüğünde bu durum anlaşılabilir. Ayrıca deprem gibi yıkıcı afet durumlarında söndürme adı verilen MRG mıknatısını süper iletken durumunda tutan sıvı kriyojenin hızlı bir şekilde gaz halinde salınması ve bu gazın ortamdan tahliye edilmesindeki problemler boğulma ya da donma tehlikesi oluşturduğundan akut aşamada MRG kullanımı önerilmez (14,16)

    Ultrasonografi

    Afet durumlarında ortada bir hastane de olmayabilir, var olan hastanede gerekli ekipman da. Var olan ekipman için gerekli elektrik enerjisi de olmayabilir, ekipmanı kullanacak bir sağlık görevlisi de. Bu gibi durumlarda bakım noktası testi (point of care testing) denilen, hastanın olduğu yerde ya da yakınında yapılan tıbbi testler tanımlanmıştır (19). Bakım noktası testlerinin içerisinde ultrasonografi gibi temel görüntüleme yöntemleri, elektrolitler ve metabolitler gibi kan analizleri ve vital bulguların monitörizasyonu bulunmaktadır. 2010 yılındaki Haiti depremi ve 2011 yılındaki Japonya tsunamisi sonrası ön plana çıkan bakım noktası testlerinin kullanımı özellikle tavsiye edilmiş, bu testlerinin kullanımının triyajı hızlandırdığı, ancak daha da önemlisi afet-acil durum-kritik bakım sürekliliği için gerekli olan kanıta dayalı uygulamaları kolaylaştırdığı gösterilmiştir. En temel görüntüleme yöntemi de burada bahsi geçen şekilde ultrasonografi gibi görünüyor.

    Bir hekim hele ki acilci bir hekim gözünün gördüğü hiçbir şeyden korkmaz. Tam da bu aşamada bizim hem pratik (olay yerinde ya da yatak başında kullanılabilir), hem gerçek zamanlı, hem hızlı, hem ucuz, hem radyasyon içermeyen, hem de kolay tekrarlanabilir bir görüntüme yöntemimiz var ki; ona, eski ve yeni tüm acilcilerin yeni nesil stetoskobu olarak da nitelenen, ‘’ultrasonografi (USG)’’ diyoruz. Daha önceden radyologlar ya da radyograflar tarafından kullanılıyor olmasına rağmen acilcilerin hayatına 1997 yılında Amerikan Cerrahi Akademisi’nin ileri travma yaşam desteği kılavuzunda travmaya odaklı sonografik değerlendirme (FAST) olarak girmiştir (20). O zamandan beri acil servislerde travma hastalarının acilciler tarafından hem ilk bakısında ve takip eden bakılarında kullanılmış, hem de invaziv prosedürlerin kolaylaştırılması için acilcilere kolaylık sağlamıştır (21). Hatta FAST işlemi genişleterek sadece batın içi ya da perikardiyal alanı değil aynı zamanda toraks boşluklarını hemotoraks/pnömotoraks açısından değerlendirmeyi amaçlayan E-FAST işlemine evrilmiştir. Tüm travma hastalarında olduğu kadar tüm kritik hastalarda da acil servislerde kullanımı önerilmektedir. Hastane öncesi dönemde dahi, acil sağlık hizmetleri tarafından triyaj, tanı ve müdahaleler için giderek daha fazla kullanılmaktadır (22). Son yaşadığımız Kahramanmaraş depremleri ultrasonografinin, özellikle de E-FAST’in, deprem gibi afet durumlarında en erişilebilir ve işlevsel görüntüleme yöntemi olarak öne çıktığını göstermiştir (15). Hatta yapay zeka ile entegre edilmiş portabl USG cihazlarının kullanımının afet bölgelerinde hastane öncesi dönemde afetzedelerdeki patolojileri tanımak açısından oldukça kullanışlı bulunmuştur (23).

    Bu bağlamda artık Acil Tıp Uzmanlık Eğitimi Çekirdek Eğitim Müfredatında da USG kullanımı ‘Karmaşık olmayan, sık görülen tipik olgularda girişimi uygulayabilme düzeyini ifade eder.’ şeklinde acil tıpçının sorumluluğuna verilmiştir (24). Hal böyle olunca sadece radyolog değil artık acilci de USG kullanmaya başlamış; hatta işin içine afet durumlarında da kullanım eklenmiştir.

    Afette USG kullanımı ile ilgili en çarpıcı örneklerden biri 1988 yılında Ermenistan’da meydana gelen 25 binden fazla kişinin öldüğü ve 150 binden fazla kişinin yaralandığı 6.9 büyüklüğündeki depremdir. Nispeten daha az etkilenen başkent Yerivan bölgesindeki Cumhuriyet Hastanesine getirilen hastaların acil servis triaj alanında kurulan 2 odada dönüşümlü olarak çalışan 6 hekim yaralıları USG ile değerlendirmiş ve bütün değerlendirmeleri 72 saat boyunca kayıt altına almışlardır. Bu 72 saat içerisinde acil servise getirilen 750 afetzedenin 400’üne toplamda 530 kez acil serviste USG değerlendirmesi yapılmış, neredeyse 4 hastadan birinde (%24, n=96) en az bir patoloji olduğu fark edilmiş. USG değerlendirmesinin hemen ardından direkt olarak ameliyathaneye 16 hasta gönderilmiş olup yapılan tüm USG değerlendirmelerinde sadece 4 hastada (%0,75) yanlış negatif sonuç elde edilmiş ki bu durum da içi boş organ yaralanmaların, retroperitoneal kanamaların ve obezite durumlarından kaynaklanan handikaplara bağlanmış (25). Akabinde hepimizin bildiği 17 binden fazla kişinin öldüğü, 10 binden fazla yaralının olduğu, 1999 yılındaki 7,6 büyüklüğündeki Gölcük depreminde yüzlerce insanın renal komplikasyonlar yaşadığı ve crush yaralanmaya sekonder gelişen akut böbrek yetmezliği nedeniyle hemodiyaliz ihtiyaçlarının olduğu tespit edilmiş. Bu hastaların depremden sonraki 16.saatten itibaren 6.haftaya kadar doppler USG ile renal direnç indeksleri radyologlar tarafından izlenmiş ve yapılan ölçümlerin hemodiyaliz ihtiyacının ve renal yetmezlik prognozunun bir göstergesi olabileceği vurgulanmış (26). O zamanlarda bile sınırlı görüntüleme kaynakların aktif kullanımının hem afet esnasında hem de afetten günler sonra bile getirdiği katkı gözler önüne serilmiş. Tabii bütün bunlar hastane sınırları içerisine getirilebilen hastalarda bildirilmiş. Takip eden süreçte artık cihazlar hastalara hastane öncesi dönemde kullanılmak üzere geliştirilmeye başlanmış. Dean ve arkadaşları 2005 yılında Guatemala’da meydana gelen büyük bir toprak kayması felaketinin ardından yaklaşık 100 hastada tek bir taşınabilir bikonveks prob vasıtasıyla pek çok anatomik lokasyonu değerlendirmiş (27). Diğer görüntüleme cihazlarının (bilgisayarlı tomografi gibi) hasar gördüğü yıkıcı felaketler (deprem, kasırga, tsunami, savaş gibi) taşınabilir USG cihazlarını daha kullanışlı olarak ön plana çıkarmıştır (21,28). Hemodinamik açıdan stabil, yaralı hastalarda USG de bulgu olmaması bile (negatif E-FAST) gerçekten ihtiyaç duyan hastaların BT gibi daha ileri görüntüleme yöntemlerine ulaştırılması için zaman kazandırır. Ya da tam tersi şekilde gereksiz BT taramalarının sayısını da azaltabilir. Yani yapılmış olan USG hastalar için bir nevi cihaz triyajı bile sağlayabilir.

    Travmatik pnömotoraks tanısında, uzun kemik kırıklarının tanısında ve tespit sonrası redüksiyonunun değerlendirilmesinde taşınabilir USG cihazları giderek popüler olmaya başladı (29,30) Daha büyük USG cihazları taşınabilir olanlara göre daha az kullanışlıdır. Biyokimyasal laboratuvar testlerinin olmadığı durumlarda bile, taşınabilir ultrasonografi cihazları ayırıcı tanının daraltılmasına veya daha ciddi hastalıkların ekarte edilmesine yardımcı olabilir (15). Afetzede bir gebe ise, ya da bir çocuk ise USG’nin tekrarlanabilir nonradyoaktif bir görüntüleme yöntemi olma özelliği klinisyen için adeta bir çıkış kapısıdır. Kahramanmaraş depremindeki 8 yaşındaki bir hastaya ait olan USG görüntüsü Figür 5’te gösterilmiştir. Katrina Kasırgası, New York’taki 11 Eylül saldırıları, 2006’daki Lübnan Savaşı ve 2010’daki İran depreminden sonra FAST, hasta hacminin yüksek olduğu dönemlerde hastaların değerlendirilmesi ve triyajının yapılmasında başarılı bulunmuştur. Afet sonrası akut dönemde hemotoraks/pnömotoraks, solid organ yaralanması, kırıklar, gebelik ve vasküler incelemeler, pediatrik kafa taramaları ve intravenöz erişim yardımını kontrol etmek için kullanılabilir (15). Bir klinisyen bir radyolog kadar iyi E-FAST yapabilir mi sorusu aklınıza gelebilir ancak kendi deneyimlerimden yola çıkarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki temel USG eğitimi almış bir acilci hele ki söz konusu görüntüleme E-FAST ise genellikle sorunsuz tanı koyabilmekte ve hastayı yönetebilmektedir. Kaldı ki bir klinisyen, bir radyoloji asistanına kıyasla FAST’i aynı duyarlılıkla ancak daha az özgüllükle gerçekleştirebileceği bildirilmiştir (15).

    Figür 5. Karın içi kanama. Hasta 12 saat boyunca deprem enkazında mahsur kaldı. Sekiz yaşında erkek çocuk, Travma ultrasonografi görüntüleri için Sonografi ile Odaklanmış Değerlendirme. (a) Alt karın kadranının aksiyal görünümü, inframezokolik bağırsak ansları arasında çoklu iç ekojenitelere sahip yaygın serbest sıvı görülüyor (ince oklar); (b, c) daha alt bölümlerde, alt karın/pelvik bölgede çok sayıda iç ekojeniteye sahip serbest sıvı (ince oklar). Kanama içinde sıvı-sıvı dengelemesi (kalın oklar) (15).

    –Peki ya hastalar radyoloji ünitesine görüntüleme için gidemeyecek durumda ise?

    –Peki ya radyoloji ünitesi kullanılamayacak durumda ise?

    –Peki ya elektrik kesintisi varsa?

    Portabl konvansiyonel radyografi ve ultrasonografi pil ömrü elverdiği ölçüde elektrik kesintisi durumunda klinisyenin işini kolaylaştırır. Portabl BT cihazları da hastane içerisinde ameliyathane dahil pek çok üniteye gidebilmekte ve hasta transferi ya da enfeksiyon kontrolü ile ilgili handikapların önüne geçebilmektedir (31). Bunların haricinde araçların içerisine yerleştirilmiş mobil BT ve manyetik rezonans görüntüleme (MRG) üniteleri de kullanışlı olabilir.

    Ortamda kullanılabilecek hastane de olmayabilir ki bu durumda kullanılan spor salonları, oteller, okullar ya da yeni kurulacak çadır/prefabrik hastaneler alternatif hasta bakım alanları olabilir. Tıbbi görüntüleme altyapısının olmadığı bu yerlerde portabl cihazlar oldukça kullanışlı olacaktır.

    Zamansal açıdan klinik aciliyet arz eden durumlarda, mesafenin fazla olduğu ya da hastaneye ulaşımın kısıtlı olduğu durumlarda hasta görüntülemeye gelemiyorsa, görüntüleme hastaya gidebilir. Bunu mobil inme ünitelerinin kullanımı ile zaten sıkça gördük (32,33). Benzeri mobil üniteler, beraberinde ya da uzaktan radyolog/klinisyen desteği alırsa (teleradyoloji) oldukça efektif şekilde kullanılabilir. Teleradyolojiyi yakın tarihte COVID-19 pandemisinde enfeksiyon ortamından uzak kalarak evlerinden raporlama yapan radyologlarda net bir şekilde izleme fırsatı bulduk. Evden tıbbi görüntüleme raporlandırması kılavuzlara dahi girmiş, radyologların iş stresini azaltmış ancak meslektaşları ile olan ilişkilerini bozmuştur (hangi meslektaşları acaba? 😊) (34). Kahramanmaraş depremlerinde de radyologlar ya afet alanlarında, ya teleradyoloji desteği vererek ya da hastaların kabul edildiği üçüncü basamak hastanelerde görev alarak afetlerdeki tıbbi görüntülemelere katkı sağladılar (35).

    Afetler sonrası meydana gelen ölümler afetlerin tipine göre (Figür 1) değişkenlik göstermektedir. Örneklendirmelerimizi genellikle depremler üzerinden veriyoruz çünkü depremler tüm dünyadaki en ölümcül afetler olarak görülmektedir. Depremler sonrası en sık ölüm nedeninin travmatik yaralanmalar olduğu, ölüm/yaralanma oranının 1/3-4 olduğu bilinmektedir (36). Bir deprem felaketinde ani ölümlerin genel olarak deprem sonrası meydana gelen beyin ve omurilik hasarlanması sonucu meydana geldiği bilinmektedir. Ancak tedavi edilmeksizin birkaç saat yaşayabilen, tedavi ile kurtarılabilme ihtimali olan hastalar vardır ki onlarda da ölümün temel sebebi genellikle travmatik intrakraniyal kanamalar, karaciğer/dalak laserasyonları ve pelvik kırıklar olarak görülür. Takip eden süreçte meydana gelen ölümler ise daha çok enfeksiyonlara sekonder gelişen sepsis, çoklu organ yetmezlikleri ve yaygın damar içi pıhtılaşma sebebiyledir (15). Yine de depreme bağlı travmatik yaralanmaların en sık ekstremitelerde özellikle de alt ekstremitelerde olduğu bilinmektedir. Ekstremite travmalarını sıklık sırasına göre toraks travmaları, omurilik yaralanmaları, pelvik kırıklar, kraniyal ve maksillofasiyal travma birlikteliği ve batın travmaları takip etmektedir (37). Hangi afetlerde hangi yaralanma şekli en sık görülmekte? Hangileri en ölümcül yaralanmalar? vs. sorularının cevapları önceden bilinirse afetzedelere yönelik görüntüleme yöntemlerinin de en uygunu seçilebilecektir. En sık kırılan alt ekstremite kemiğinin femur olduğu, ikinci sırada tibia şaft ve ayak bileği kırıklarının olduğunu; humerusun en sık hasarlanan üst ekstremite kemiği olduğunu; fraktürlerin genel olarak parçalı fraktürler olduğunu; çocuklarda da benzer durumların söz konusu olduğunu; pelvik kırıkların genellikle çoklu kemik ve bilateral olarak görüldüğünü; maksillofasiyal travmalar ile kafatası kırıklarının birlikteliğinin sık olduğunu; kompartman sendromunun sıkça görüldüğünü ve gerekirse vasküler görüntüleme yöntemleriyle (BT anjiografi, Doppler USG gibi) damar lümenindeki daralmaların tespit edilebileceğini bilmek en azından klinisyene hasta yönetimi için görüntülemenin planlanma aşamasında bir öngörücü pencere açabilir.

    Özetle

    • Afetlerdeki görüntülemeler afetzedelere ait patolojilerin tanınması için gereklidir, bu nedenle afet durumlarındaki tıbbi görüntülemelerin planlanması kendine has bambaşka bir konu olarak değerlendirilmelidir.
    • Afet durumunda görüntülemeye hâkim olmak için, afet tiplerine ve hangi afet ya da kitleleri etkileyen durumlar karşısında ne tipte patolojiler olabileceğine önceden hâkim olmak gerekir.
    • Afetlerde hastaların kimliklendirilmesi, tıbbi görüntülemelerinin eşleştirilmesi açısından da oldukça önemli ve gereklidir.
    • Afetlerdeki sistemsel arızalar, görüntüleme sonuçlarının raporlandırılması aşamasında problem oluşturabilir; bu durumda çoklu manuel yazılabilen karbon kopya kağıtlarının olması klinisyene yardımcı olacaktır.
    • Afetlerde en sık kullanılan görüntüleme yöntemi bilgisayarlı tomografi ve konvansiyonel radyografidir. Ancak portabl ultrasonografi hastane öncesi dönemde de rahatlıkla kullanılabildiği başta travmaya odaklı değerlendirme olmak üzere pek çok patolojinin tanınmasında giderek popüler olmaktadır.

    Kaynaklar

    1. Gibney BT, Roberts JM, D’Ortenzio RM, et al. Preventing and Mitigating Radiology System Failures: A Guide to Disaster Planning. Radiographics. 2021;41(7):2111-2126. doi:10.1148/rg.2021210083
    2. Desjardins B, Mirsky Y, Ortiz MP, et al. DICOM Images Have Been Hacked! Now What?. AJR Am J Roentgenol. 2020;214(4):727-735. doi:10.2214/AJR.19.21958
    3. Ferrara S. Radiology afloat: The impact of diagnostic and interventional radiology during the 2005 tsunami relief effort aboard the USNS Mercy. J Vasc Interv Radiol. 2009;20(3):289-302. doi:10.1016/j.jvir.2008.10.026
    4. Bolster F, Linnau K, Mitchell S, et al. Emergency radiology and mass casualty incidents-report of a mass casualty incident at a level 1 trauma center. Emerg Radiol. 2017;24(1):47-53. doi:10.1007/s10140-016-1441-y
    5. Bookman K, Zane R. Expedited electronic entry: a new way to manage mass-casualty radiology order workflow. Prehosp Disaster Med. 2013;28(4):391-392. doi:10.1017/S1049023X13003488
    6. Craigie RJ, Farrelly PJ, Santos R, Smith SR, Pollard JS, Jones DJ. Manchester Arena bombing: lessons learnt from a mass casualty incident. BMJ Mil Health. 2020;166(2):72-75. doi:10.1136/jramc-2018-000930
    7. Gonzalez JF, Thomas J, Decroocq L, et al. The 14 July 2016 terrorist attack in Nice: The experience of orthopaedic surgeons. Orthop Traumatol Surg Res. 2019;105(3):505-511. doi:10.1016/j.otsr.2019.02.009
    8. Sen D. Coping in a calamity: Radiology during the cloudburst at Leh. Indian J Radiol Imaging. 2013;23(1):106-109. doi:10.4103/0971-3026.113629
    9. O’Neill SB, Gibney B, O’Keeffe ME, Barrett S, Louis L. Mass Casualty Imaging-Policy, Planning, and Radiology Response to Mass Casualty Incidents. Can Assoc Radiol J. 2020;71(3):388-395. doi:10.1177/0846537120908073
    10. Gibney B, Ryan JW, MacMahon PJ, O’Connor GS, Bolster F. Assessment of RAdiopaque Patient IDentification Stickers (RAPIDS) for patient-scan correlation in a mass casualty incident. Emerg Radiol. 2020;27(3):293-301. doi:10.1007/s10140-020-01761-w
    11. Gong B, Mohammed MF, Nicolaou S, Nasrullah M, Forster BB, Khosa F. Diagnostic Imaging in Disasters: A Bibliometric Analysis. Disaster Med Public Health Prep. 2018;12(2):265-277. doi:10.1017/dmp.2017.52
    12. Singh AK, Sodickson A, Abujudeh H. Imaging of abdominal and pelvic injuries from the Boston Marathon bombing. Emerg Radiol. 2016;23(1):35-39. doi:10.1007/s10140-015-1354-1
    13. Konwinski RR, Singh A, Soto J. Imaging of lower extremity trauma from Boston Marathon bombing. Emerg Radiol. 2016;23(5):433-437. doi:10.1007/s10140-016-1414-1
    14. Gregan J, Balasingam A, Butler A. Radiology in the Christchurch earthquake of 22 February 2011: Challenges, interim processes and clinical priorities. J Med Imaging Radiat Oncol. 2016;60(2):172-181. doi:10.1111/1754-9485.12315
    15. Aydin S, Kazci O, Ece B, Kantarci M. Earthquakes from a radiological perspective: what is demanded from the radiologists, and what can we do? A pictorial review. Diagn Interv Radiol. 2024;30(1):30-41. doi:10.4274/dir.2023.232157
    16. Kakaei F, Zarrintan S, Rikhtegar R, Yaghoubi AR. Iranian 2012 earthquake: the importance of Focused Assessment with Sonography for Trauma (FAST) in assessing a huge mass of injured people. Emerg Radiol. 2013;20(4):307-308. doi:10.1007/s10140-013-1123-y
    17. Sedlic A, Chingkoe CM, Tso DK, Galea-Soler S, Nicolaou S. Rapid imaging protocol in trauma: a whole-body dual-source CT scan. Emerg Radiol. 2013;20(5):401-408. doi:10.1007/s10140-013-1139-3
    18. Stavrakakis IM, Daskalakis II, Detsis EPS, Karagianni CA, Papantonaki SN, Katsafarou MS. Hand compartment syndrome as a result of intravenous contrast extravasation. Oxf Med Case Reports. 2018;2018(12):omy098. Published 2018 Nov 21. doi:10.1093/omcr/omy098
    19. Tran NK, Godwin Z, Bockhold J. Point-of-Care Testing at the Disaster-Emergency-Critical Care Interface. Point Care. 2012;11(4):180-183. doi:10.1097/POC.0b013e318265f7d9
    20. American College of Surgeons. Advanced Trauma Life Support for Physicians. Chicago: American College of Surgeons; 1997.
    21. Sajed D. The History of Point-of-Care Ultrasound Use in Disaster and Mass Casualty Incidents. Virtual Mentor. 2010;12(9):744-749. Published 2010 Sep 1. doi:10.1001/virtualmentor.2010.12.9.mhst1-1009
    22. Ketelaars R, Reijnders G, van Geffen GJ, Scheffer GJ, Hoogerwerf N. ABCDE of prehospital ultrasonography: a narrative review. Crit Ultrasound J. 2018;10(1):17. Published 2018 Aug 8. doi:10.1186/s13089-018-0099-y
    23. Gao X, Lv Q, Hou S. Progress in the Application of Portable Ultrasound Combined with Artificial Intelligence in Pre-Hospital Emergency and Disaster Sites. Diagnostics (Basel). 2023;13(21):3388. Published 2023 Nov 6. doi:10.3390/diagnostics13213388
    24. https://tuk.saglik.gov.tr/TR,50050/acil-tip.html
    25. Sarkisian AE, Khondkarian RA, Amirbekian NM, Bagdasarian NB, Khojayan RL, Oganesian YT. Sonographic screening of mass casualties for abdominal and renal injuries following the 1988 Armenian earthquake. J Trauma. 1991;31(2):247-250.
    26. Keven K, Ates K, Yağmurlu B, et al. Renal Doppler ultrasonographic findings in earthquake victims with crush injury. J Ultrasound Med. 2001;20(6):675-679. doi:10.7863/jum.2001.20.6.675
    27. Dean AJ, Ku BS, Zeserson EM. The utility of handheld ultrasound in an austere medical setting in Guatemala after a natural disaster. Am J Disaster Med. 2007;2(5):249-256.
    28. Mazur SM, Rippey J. Transport and use of point-of-care ultrasound by a disaster medical assistance team. Prehosp Disaster Med. 2009;24(2):140-144. doi:10.1017/s1049023x00006701
    29. Du MJ, Lin YH, Chen WT, Zhao H. Advances in the application of ultrasound for fracture diagnosis and treatment. Eur Rev Med Pharmacol Sci. 2022;26(21):7949-7954. doi:10.26355/eurrev_202211_30146
    30. Savoia P, Jayanthi SK, Chammas MC. Focused Assessment with Sonography for Trauma (FAST). J Med Ultrasound. 2023;31(2):101-106. Published 2023 Jun 19. doi:10.4103/jmu.jmu_12_23
    31. Bates DDB, Vintonyak A, Mohabir R, et al. Use of a portable computed tomography scanner for chest imaging of COVID-19 patients in the urgent care at a tertiary cancer center. Emerg Radiol. 2020;27(6):597-600. doi:10.1007/s10140-020-01801-5
    32. Nair R, Rempel J, Khan K, et al. Direct to Angiosuite in Acute Stroke with Mobile Stroke Unit. Can J Neurol Sci. 2024;51(2):226-232. doi:10.1017/cjn.2023.36
    33. Fatima N, Saqqur M, Hussain MS, Shuaib A. Mobile stroke unit versus standard medical care in the management of patients with acute stroke: A systematic review and meta-analysis. Int J Stroke. 2020;15(6):595-608. doi:10.1177/1747493020929964
    34. Quraishi MI, Rizvi AA, Heidel RE. Off-Site Radiology Workflow Changes Due to the Coronavirus Disease 2019 (COVID-19) Pandemic. J Am Coll Radiol. 2020;17(7):878-881. doi:10.1016/j.jacr.2020.05.008
    35. Erdemir AG, Yurttutan N, Onur MR, et al. Radiological management and challenges of the twin earthquakes of February 6th. Emerg Radiol. 2023;30(5):659-666. doi:10.1007/s10140-023-02162-5
    36. Bartholdson S, von Schreeb J. Natural Disasters and Injuries: What Does a Surgeon Need to Know?. Curr Trauma Rep. 2018;4(2):103-108. doi:10.1007/s40719-018-0125-3
    37. Dong ZH, Yang ZG, Chu ZG, et al. Earthquake-related injuries: evaluation with multidetector computed tomography and digital radiography of 1491 patients. J Crit Care. 2012;27(1):103.e1-103.e1036. doi:10.1016/j.jcrc.2011.03.007
    12 Temmuz 2024 0 comments
    0 FacebookTwitterPinterestEmail
    Afet Yazı DizisiGenel

    Afetlerde Yaralıların Kimliklendirilmesi ve Takibi

    by Nimet 15 Haziran 2024
    written by Nimet

    Bu yazı Koenig and Schultz’s Disaster Medicine temel alınarak hazırlanmıştır.

    “Hasta takibi hangi hastanın hangi durumda nereye ya da nerelere götürüleceğini belirlemenin sanatıdır.“

    Afetler sonrasında yaralıların kimliklendirilmesi ve takibi afet yönetimindeki en büyük zorluklardan biridir. Her boyuttaki olaylar hasta takibi açısından zorluklar yaratır.

    Bugüne kadar ki afet raporları, afetler sonrasında ilk hasta sayısının bilindiği durumlarda bile, acil servis personelinin, hastaların nereye nakledildiğini belirlemedeki zorluklar da dahil olmak üzere lojistik zorluklarını belgeliyor.1

    Afet yönetiminde hastaların tedavi ve nakil önceliklerine göre sınıflandırılması (triyajı) ve tek bir tesise aşırı yük bindirilmesini önlemek için birden fazla hastaneye ve çeşitli araç ve kurumlarla (bazen karşılıklı yardım kullanılarak) nakledilmesi hasta takibini zorlaştırmaya katkıda bulunur.2 Bunun yanı sıra hastaneler de hastaların uygun tedavi olanaklarına sahip diğer tesislere ikincil transferini başlatabilir. Ayrıca ülkeye ve sisteme bağlı olarak birçok hasta, hastane öncesi personel tarafından değerlendirme ve tedavi yapılmadan kendiliğinden olay yerinden ayrılarak hastanelere başvurmaktadır.

    Ulaşım ve iletişim altyapısının sağlam kaldığı olaylarda bile, birden fazla yetki alanından bir araya gelerek rutin olmayan faaliyetlere hızlı bir şekilde girişen müdahale ekipleri için zorlu bir ortam olabilir. Bu senaryo aynı zamanda kayıt tutma kalitesini de etkileyecektir. İlgili her kuruluş büyük olasılıkla sunulan bakımı belgelemeye çalışacak olsa da tüm verileri toplayan tek bir kurum olmayabilir. Küçük ölçekli olaylarda da altyapı tahribatı olmasa bile genellikle iletişim kesintileri olabilir, iletişim tamamen kesilebilir. Altyapının tahrip olduğu durumlar, etkili müdahale için daha da büyük engeller oluşturacaktır. Daha çok müdahale ekibinin gelecek olması ek koordinasyon katmanları gerektirecektir.

    Afet yöneticileri, tıbbi bakıma ihtiyaç duyan hastaları takip etmenin yanı sıra, yıkım veya yakın tehlikeler nedeniyle evlerini terk edenler ile tahliye edilenleri de takip etmelidir. Çok sayıda barınma alanı olması veya tekrar tekrar yer değiştirme, tahliye edilenlerin takibini daha da zorlaştıracaktır.

    1.Afetlerde Yaralıların Kimliklendirilmesini Önemi

    “Her ne kadar zor olsa da hastaların ve tahliye edilenlerin doğru şekilde tanımlanması ve takip edilmesi, Toplu yaralanmalı olaylara ve afetlere etkili müdahalenin vazgeçilmez bir bileşenidir.“

    Hasta kimliklendirme ve takibinin önemine rağmen bu terimin evrensel olarak kabul edilmiş bir tanımı yoktur. “Takip etme”nin yanı sıra “belgeleme”, “etiketleme”, “kayıt”, “tescil”, “izleme” ve “bilgi yönetimi” gibi birçok terim de kullanılmaktadır.

    Hasta kimliklendirme ve takibi, tüm “kurtarma zincirini” kapsar ve başlangıçtan iyileşmeye kadar Toplu yaralanmalı olaylarda veya afet yönetiminin tüm aşamalarında uygulanabilir.

    Hastaların takibi aşağıdaki bilgileri içerir:

    • Toplam sayılar
    • Geçerli konum
    • Varış yerleri ve
    • Mevcut triyaj kategorileri de dahil olmak üzere sağlık durumuna ilişkin temel bilgiler.

    “Hasta kimliklendirme ve takip sistemi standart tıbbi kayıtların yerini almaz.“

    Afetlerde hasta takibinin önemini güncel bir örnekle anlatacak olursak; Disel ve Arkadaşları tarafından yakın dönemde Amerikan Acil Tıp dergisinde yayınlanan Şubat Depremlerinde Mortaliteyi Etkileyen Faktörler çalışmasının sonuçlarına göre;3

    1. Acil serviste kimlik tespiti yapılamayan hastaların çoğunlukla Hatay’dan enkaz altından çıkarılıp ambulansla getirilen kırmızı triyaj kodlu kritik bakım hastası olduğu,
    2. Hayatta kalmayan grupta kimliklendirilemeyen hastaların oranının hayatta kalan gruptan 3 kat fazla olduğu tespit edilmiştir.

    Depremin yıkımı, çalışmanın odaklandığı alan da dahil olmak üzere 11 Türk iline yayıldı ve geniş kapsamlı bir felaketi vurguladı. Özellikle Adana, Mersin ve Diyarbakır, güçlü sağlık altyapıları ve erişilebilirlikleri ile öne çıktı ve hava, kara ve deniz yoluyla diğer sekiz etkilenen ilden hasta transferleri için kritik noktalar haline geldi.1 Bu ilk transferler, uzak illere yapılan daha sonraki nakillerden önce erken tedavileri kolaylaştırdı.2 Çalışmanın metodolojisi, birçok afet bölgesinden gelen hastaların kabulünü içerdiği için afet çalışmalarına epidemiyolojik bir katkı sağlamakta ve özellikle 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerine dair içgörüler sunmaktadır. Bu çalışmadan elde edilen özellikle yeni ve endişe verici bir bulgu, kimliği belirsiz hastalarla ilişkili yüksek risklerdir:

    • Enkaz altında kalma
    • Kırmızı triyaj kodu ile sınıflandırılma
    • Hemodiyaliz gereksinimi
    • Acil cerrahi müdahale geçirme
    • Diğer gruplara kıyasla artan ölüm oranları.3

    Afet bilimi disiplininde, Afetlerde Yaralananları Kimliklendirme süreci, afetlerden sonra yaralanan bireylerin yönetiminde kritik bir bileşen olarak ortaya çıkmaktadır.4 Bu, acil tıbbi bakımı, sonrasında diyaliz ve cerrahi müdahaleler gibi ileri tedavileri ve transfer sistemlerinin organizasyonunu içerir.5

    Kimliği belirsiz hastalar sorunu, üç önemli endişeyi gündeme getirir:

    • Hasta güvenliğini etkileyen tedavi ve bakım hataları
    • Mali ve kaynak tahsisi zorlukları
    • Veri paylaşımı ve sistemler arası uyumluluk zorlukları.6

    Bu sorunlar, bakım verimliliğini, güvenliğini, güvenilirliğini ve kalitesini artıran hasta kimliklendirme yöntemlerindeki ilerlemelerin gerekliliğini vurgular. Koenig, bu ikilemi özetleyerek, bilgi birikiminin uzmanlık alanları ve diller arasında parçalı olduğunu, tanımların farklılaştığını ve hızla gelişen, ancak yeterince test edilmemiş teknolojilerin bulunduğunu belirtir.7 Bu sınırlamalar göz önüne alındığında, evrensel bir hasta kimliklendirme ve izleme sistemi için bir çözüm önermek imkansızdır. Afetlerde Yaralananları Kimliklendirme alanı geleneksel olarak adli bilimlerin kapsamına girse de, acil servislerde uygulanması, depremler gibi toplu yaralanmalı olayların ardından kritik önem taşır.8 Disel ve ark., araştırmalarında önemli bir gözlemde bulunarak, kimliği belirsiz hastalar arasında ciddi durumların (enkaz altında kalma, kırmızı triyaj kodu, hemodiyaliz gereksinimi, acil cerrahi müdahale gereksinimi ve ölüm oranları) yaygınlığını not etmişlerdir.3 Ancak, bu bulgu, kimliği belirsiz hastalar arasında ciddi durumların daha yaygın olup olmadığını veya depremlerin neden olduğu geniş çaplı hasarın hastaların akrabalarını kaybetmesine yol açarak yaralanmalarının ciddiyetini artırıp artırmadığını düşündürmektedir.

    Depremlerin ardından, büyük yaralanmalar, binaların çökmesi, toprak kayması hareketleri, sismik aktivite nedeniyle çıkan yangınlar, tsunami dalgalarının taşıdığı enkazın şiddetli etkisi ve tehlikeli kimyasalların salınması gibi çeşitli afet olaylarından kaynaklanır.9 İleri Travma Yaşam Desteği® (ATLS®) gibi, “araçtaki başka bir yolcunun ölümü” gibi anlatılar, yüksek enerjili araç kazalarının ciddiyetini tanımak için kullanıldığında, bina çöküşlerinin ölçeği ve yaralanma mekanizmalarının ciddiyeti, kimlikleri belirsiz kalan hastaların kimliklendirilmesi için benzer şekilde değerli içgörüler sunabilir.10

    Depremlerden sonra, enkaz altında kalan hastalar genellikle kendi başlarına kaçarlar, akrabaları tarafından kurtarılırlar veya arama kurtarma operasyonlarına bildirilirler. Disel’in araştırması, kimliği belirsiz kalan hastalar arasında yürüyerek ve ambulansla gelişlerin oldukça düşük olduğunu vurgulamaktadır.3 Bu da bu kimliği belirsiz bireylerin çoğunun muhtemelen depremin neden olduğu çöküşlerde akrabalarını kaybettiğini göstermektedir. Bu senaryo, bu tür hastaların muhtemelen afet çöküş ve yaralanma bölgelerinden çıktığını, kritik durumda olduklarını ve dolayısıyla diğer hastalara kıyasla daha acil ve yoğun tıbbi bakım ve izleme gerektirdiklerini göstermektedir. Disel ve ark.’nın çalışmasından elde edilen içgörüler, büyük afetlerin ardından Afetlerde Yaralananları Kimliklendirme süreçlerini ve acil bakım çerçevelerini geliştirmek için multidisipliner iş birliğinin önemini vurgular. Araştırmaları, afet tıbbındaki kritik zorluklara ışık tutmakla kalmaz, aynı zamanda krizler sırasında hasta bakımını ve sonuçlarını iyileştirmeye yönelik gelecekteki önemli araştırmalar için temel oluşturur. Bu alanı ilerletmek, sağlık sistemlerini güçlendirmek için birleşik bir çaba gerektirir, bu sistemlerin afetlerden etkilenen nüfusun karmaşık taleplerini karşılayacak şekilde yetkin olmalarını sağlamak. Bu içgörülerin uygulanabilir stratejilere dönüştürülmesi, afetler karşısında sağlık altyapısının dayanıklılığını ve etkinliğini artırmak için uzmanlık ve kaynakların seferber edilmesi esastır.

    “Afetlerde yaralıların kimliklendirilmesi; kaynakların doğru ve etkili kullanımı, belirsizliğin etkileri, sağlık tesislerinde iş yükünün yönetimi için hayati bir öneme sahiptir.”

    A.Kaynakların Doğru ve Etkili Kullanımı

    Gerçek zamanlı bilgi ve bunu etkili bir şekilde iletme yeteneği, afet yönetiminin temel unsurlarıdır. Durumsal farkındalık, hızla gelişen olaylar sırasında gerçek zamanlı karar alma konusunda bilgi sağlamak açısından kritik öneme sahiptir. Sınırlı kaynakların etkili kullanımının, yaralıların yönetimi ve hayatta kalması üzerinde doğrudan etkileri olduğu tıbbi müdahalelerde bu özellikle önemlidir.

    B.Belirsizliğin Etkileri

    Aile üyelerinin, akrabaların ve arkadaşların akıbetini bilmemek dayanılmaz olabilir ve gerçek yıkım ve mal kaybından daha fazla kaygı yaratabilir. Yaralanmayan yakınlar, sevdiklerinden birinin mağdurlardan biri olma ihtimalini kavradıkları anda “mağduriyet döngüsüne” girerler. Afetin etkileri hızla gerçek afet alanının dışına yayılarak toplumsal sıkıntıya neden olabilir.

    Uzmanlar belirsizliğin ölüm onayı almaktan daha kötü olabileceğini öne sürüyor.11 Uygun kimliklendirme ve takip esasına dayanarak derhal bilgi sağlanması etkili aile desteği sağlamak ve toplumsal sıkıntıyı hafifletmek için hayati öneme sahiptir.

    C.Sağlık Tesislerinde İş Yükü

    Yaralanmayan akrabaların şahsen veya telefonla veya başka iletişim araçlarıyla aile üyeleri hakkında bilgi istemesi durumunda sağlık tesislerinin iş yükü artabilir; bu durum hastanelerde iş yükünü arttırır.

    “Uzmanlar hastane içi hasta takibini geliştirilmesi gereken bir alan olarak tanımlıyor.“

    2.Kimliklendirme Ve Takipte Güncel Durum

    Hasta kimliklendirme ve takibini tanımlamak çeşitli nedenlerden dolayı zordur. Literatür tek bir uzmanlık alanında, hatta dilde toplanamamıştır; yeterince test edilmemiş veya üzerinde çalışılmamıştır, tanım değişkendir ve teknoloji hızla ilerlemektedir. Bu sınırlamalardan dolayı tek bir hasta kimliklendirme ve takip sistemi önerisi mümkün değildir.

    A.Kâğıt Tabanlı Hasta Takip Sistemleri

    Dijital çağda hasta bakımında ergonomiyi, güvenliği, güvenilirliği, izlenebilirliği ve kaliteyi geliştirecek teknikleri keşfetmek ve kullanmak mantıklıdır. Bununla birlikte, şu anda triyaj ve takip için kullanılan baskın sistemler, kâğıt triyaj etiketlerinin kullanımına dayanmaktadır (Resim 1).

    Kâğıt triyaj etiketleri ve not panoları, arızalanmaması veya pil ya da elektrik gerektirmemesi açısından tartışılmaz bir avantaja sahipken, kâğıt bazlı yöntemler zaman alıcıdır ve insan hatasına açıktır. Elektronik hasta triyaj sistemi (ePTS) ile karşılaştırıldığında kağıt etiketlerin dezavantajları arasında şunlar yer alır: 7,11,12

    • Kötü hava koşulları ve okunaksız el yazısı, kâğıt sistemlerinin kullanışlılığını azaltabilir.
    • Kaydedilebilecek bilgi miktarı, alan yetersizliğinden dolayı sınırlıdır. Kayıtlı bilgiler genellikle kötü yapılandırılmıştır.
    • Duruma ilişkin bir genel bakış sağlamak için triyajlanan ve etiketlenen hastaların manuel sayımı gereklidir.
    • Kâğıt triyaj etiketleri hastanın dinamik konumu ile ilgili bilgi vermez.
    • Bazı triyaj etiket sistemleri, triyaj kategorisinde değişikliklere, özellikle de iyileştirmelere kolaylıkla izin vermez. Triyaj, bir süreç olduğundan, yeniden değerlendirmeleri belgeleyecek bir sistem gereklidir.
    • Tek bir triyaj kategorisi içerisinde birden fazla hastanın önceliklendirilmesi triyaj etiketleri tarafından sağlanmaz.
    • Yaşamsal belirtilerin izlenmesi ek eylem veya ekipman gerektirir.

    Şekil 1. T.C. Sağlık Bakanlığı Olay Yeri Triyaj Kartı

    • Kâğıt etiketler nispeten ucuz olmasına rağmen güncel versiyonlarını sürdürmek maliyetlidir; ayrıca triyaj etiketleri değişiklik gösterir. Standartlaştırılmamıştır, bu da eğitimi ve birlikte çalışabilirliği zorlaştırır.
    • Hastanın taşınması sırasında veriler kaybolabilir.
    • Etiketlerdeki bilgiler güvenli değildir ve istenmeden ifşa edilebilir, dolayısıyla hasta mahremiyetini koruma hakları ihlal edilebilir.
    • Kâğıt etiketler kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer (KBRN) olaylarda sorunludur; kişisel koruyucu ekipman (KKE) giyerken tamamlanması zordur. Bunlar genellikle ıslak dekontaminasyona dayanacak kadar dayanıklı değildir.

    Beklenildiği gibi, kağıt ve elektronik sistemler arasındaki doğrudan karşılaştırmalar genellikle ePTS’nin izleme ve yerelleştirme açısından avantajlarını ortaya çıkarıyor.

    ePTS veri yakalama ve güvenlik özellikleri genellikle en az geleneksel kağıt tabanlı sistemler kadar iyi ve güvenilir olarak tanımlanır.

    • WIISARD (Wireless Internet Information System for Medical Response in Disasters)13
    • DIORAMA (Dynamic Informatıon Collection and Resource Tracking Architecture) – tahliye süresinde ortalama %30’luk bir azalma bulunmuştur.14
    • AID-N (Advanced Health and Disaster Aid Network) – sistemin belirli bir süre içinde önceliklendirilebilecek hasta sayısını üç katına çıkardığı gösterilmiştir.15

    Düzgün tasarlanmış bilgisayarlı bir sistem, veri yakalamayı geliştirebilir ve hataları azaltabilir. Yaralıların sayısı ve durumu veya triyaj sınıflandırması ile ilgili bilgilere hızlı erişim, karar vermeyi kolaylaştırır. Tatbikatlarda uygulandığında ePTS, kâğıt etiketlere kıyasla daha objektif veriler ve daha kapsamlı olay yeniden yapılandırması sağlayarak değerlendirme fırsatlarını geliştirmiştir.

    Şekil 2.Topluluk Yanıt Sisteminin Hasta Takip Modülü

    Şekil 3. Triyaj etiketlerini okuyabilen el cihazlarıyla veri toplanması, lokal bir bilgisayara verilerin toplanması, kullanıcılara gönderilmesi

    B.Hasta Etiketleme Çözümleri

    B.1. Özgün Tanımlayıcılar

    Her kayıtlı kişiye özgün bir tanımlayıcı atanması gerekir. Geliştiriciler, hastaya özel verilere (örneğin doğum tarihi, isim ve cinsiyet) dayalı olarak bu tür tanımlayıcıların oluşturulmasını önerdiler.7 Ancak çoğu sistem, kağıt triyaj etiketlerine atanan numaralara benzer, konuma özel alfanümerik numaralandırmayı kullanır.

    Takip sistemlerinde kullanılan numaralandırma hastane kayıt sistemlerine uygun olmalıdır. Sistem en azından kimlik numarasına bağlanabilmelidir. Sağlık hizmetlerinde veya kayıt almada kullanılan diğer numaralandırma sistemleriyle birlikte kullanılabilir olmalıdır. Standartlaştırılmış etiketleme, hastaneler arası transferlerde verimliliği basitleştirecek ve kolaylaştıracaktır.

    B.2. Barkodlar

    Kâğıt triyaj etiketlerini ePTS’ye yükseltmenin en basit yollarından biri olabilir:

    1. Etiketleri barkodla değiştirmek
    2. Müdahale ekiplerine barkod tarama ve veri girişi için el cihazları sağlamak
    3. Bu cihazları kablosuz bir ağ aracılığıyla merkezi bir yere bağlamak için veri depolama ve görüntüleme ünitesi

    Marres ve arkadaşları ise 2002 ile 2004 yılları arasında Hollanda’da Victim Tracking and Tracing System (ViTTS) geliştirdiler.16 ViTTS, özgün bir kimlik numarasına bağlanan bir barkoda sahip triyaj etiketlerini kullanıyor. Sağlık çalışanları afet nedenli yaralanan hasta ile karşılaştıklarında barkodu olay yerindeki yerel ağa bağlı el tipi bir cihazla tarar. İlk müdahale eden ambulans personeli, güvenli, yüksek kapasiteli bir veri sistemi oluşturan mobil erişim yönlendiricisiyle donatılmış bir kablosuz ağ oluşturur. Veriler girildiği anda tüm yetkili kullanıcılar tarafından görüntülenebilir. Mağdurun kimliği öğrenildiğinde barkod numarası sosyal sigorta numarasıyla eşleştirilebilir.

    Bir diğer modelde ise saha cihazları kullanılarak basılan ve zorlu çevre koşullarına dayanıklı barkod etiketlerinin kullanılması önerildi.17 Bu çıkartmalar sadece triyaj etiketine değil aynı zamanda hastanın vücuduna ve eşyalarına da yapıştırılabilir. Bir olay meydana gelmeden önce triyaj etiketlerine çıkartmalar yapıştırmak başka bir seçenektir.

    B.3. Radyo Frekansı Tanımlama (RFID)

    RFID teknolojisi tıp sektörü için yeni değildir.17 Hasta güvenliğini (hasta kimliklendirme, ilaç güvenliği veya cerrahi süreç yönetimi dahil) ve hastane verimliliğini (malzeme ve ekipmanı takip ederek) artırmak için birçok amaç için kullanılmıştır. Bir RFID sistemi tipik olarak bir etiket, bir okuyucu ve bilgisayar gibi bir veri işleme ekipmanından oluşur. Pasif RFID etiketleri yalnızca çok az miktarda veri depolar ve okuyucudan yayılan enerjiyle çalışır; menzilleri yaklaşık bir metreyle sınırlıdır. Aktif RFID etiketleri bir bataryaya sahiptir ve sürekli olarak sinyal gönderip alır. Çok miktarda veri depolayabilir, birkaç yıllık ömre sahip olabilir ve 100 metreye kadar mesafelerden okunabilir.

    RFID teknolojisini kullanan bir ePTS prototipi, Dynamic Information Collection and Resource Tracking Arcitecture – DIORAMA’dır. Olay mahallindeki her hasta, kâğıt etiketlerle aynı şekilde, hastanın yaralanmasının ciddiyetini (kırmızı, sarı, yeşil ve siyah) gösteren bir DIORAMA elektronik etiketi (D-tag) ile etiketlenir. Ayrıca her acil müdahale görevlisi ve kaynak aynı zamanda bir DIORAMA etiketiyle donatılmıştır. Tüm bu aktif bileklik RFID etiketleri, bilgileri kablosuz bir ağ aracılığıyla bir sunucuya iletir. Hastalar için zaman damgalı bu bilgiler, yaralanmanın ciddiyetini ve mevcut konumu içerir. Bu bilgi aktarımı, mağdur veya personel müdahalesi olmadan otomatik olarak gerçekleştirilir. Müdahale ekipleri okuyucuları taşıyabilir veya yaralı toplama noktaları gibi belirli yerlere konumlandırabilir. 100 metreye kadar menzilleri vardır. Bu cihazların tatbikatlarda başarılı olduğu kanıtlanmış olsa da yazarlar, bileklik cihazlarının masrafı, boyutu ve karmaşıklığının, bunların büyük ölçekli bir olayda tüm mağdurları izlemek için yeterli sayıda dağıtılmasının kullanışsız hale gelebileceğini kabul ediyorlar.  Diğer RFID tabanlı prototip sistemleri arasında Almanya’daki SOGRO (Sofortrettung Großunfall) ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki WIISARD (Wireless Internet Information System for Medical Response in Disasters) bulunmaktadır.18 WIISARD’ın geliştiricileri, barkodlar yerine RFID teknolojisini benimsemiştir; çünkü barkod okuyucu performansı, aydınlatma yetersizse önemli ölçüde bozulur. İskandinav ülkelerinde araştırmacılar, entegre RFID okuyuculu cep telefonlarını saha terminalleri olarak kullanan başka bir RFID tabanlı ePTS prototipi geliştirdiler.

    Amerika Birleşik Devletleri ordusu, kitlesel bir yaralanma durumunda hastanedeki kaynakların yönetimini geliştirmek için MASCAL adı verilen entegre bir yazılım-donanım sistemi geliştirdi.19 MASCAL; hastaları, ekipmanı ve personeli takip etmek için aktif RFID etiketleri kullanır.

    B.4. Akıllı Etiketler

    WIISARD RFID sistemi, izleme ve konum için sinyal aktarımına ek olarak, sinyal ışıklarını kullanarak mağdurun triyaj durumunu kolayca görülebilecek bir şekilde görüntüler. Bu cihazlar öncelikle KBRN ortamlarında kullanılabilecek şekilde tasarlanmıştır ve bu nedenle suya dayanıklıdır, böylece hasta dekontaminasyona uğrasa bile çalışmaya devam ederler. Bu akıllı triyaj etiketleri oksijen saturasyonu gibi seçilen vital bulguları otomatik olarak kaydeder; yani etiket aynı zamanda elektronik bir tıbbi cihaz olarak da kayıt alır.

    Yine bir prototip olan Trauma Patient Tracking System (TPTS), tüm hastalara konumlarını sürekli bildiren bir cihaz sağlıyor. Kablosuz bir ağ üzerinden bir baz istasyonuna bağlanır. Menzil dışına çıktığında, etiket kendi konum geçmişini kaydedebilir ve daha sonra bağlantı tekrar sağlandığında bu verileri sunucuya yükleyebilir.20

    B.5. Giyilebilir Sensörler

    Diğer bir girişim ise ePTS’nin (lokalizasyon veya izleme işleviyle) giyilebilir vital bulgu sensörleriyle birleşimidir. Bu strateji, yeniden değerlendirmenin yapılabilmesi için müdahale edenleri hastanın durumundaki herhangi bir bozulma konusunda uyarır. CodeBlue projesinde kablosuz bir pulse oksimetre ve kablosuz iki uçlu EKG; kalp atış hızını , oksijen saturasyonunu (SpO2) ve EKG verilerini toplayan ve bu verileri kısa menzilli (100 metre) bir kablosuz ağ üzerinden ileten bir sensör modülü ile birleştirildi.21

    Araştırmacılar, Advanced Health and Disaster Aid Network – AID-N için prototip elektronik triyaj etiketleri geliştirdiler.22

    Bu etiketlerin işlevleri:

    • Triyaj durum ekranı (renkli ışıklarla)
    • Yaşamsal belirti izleme
    • Konum izleme
    • Alarm sinyali verme

    “Bahsedilen prototiplerin hiçbiri rutin uygulamaya geçmemiştir. Yüzlerce veya binlerce giyilebilir sensörden oluşan böyle bir sistemi hayata geçirmenin maliyeti çok yüksek olabilir.“

    C. ePTS İşlevleri ve Sınırlayıcı Koşullar

    C.1. Veri girişi

    Sisteme ilk kez hasta verileri, tıbbi bakımla ilk temasta girilebilir. Özgün hasta tanımlayıcıyı (kâğıt etiketler, barkod bileklikler veya herhangi bir ePTS) atamak için kullanılan teknolojiden bağımsız olarak, etiketin kendisine veya ePTS ağına bağlı el tipi cihaza manuel veri girişi gereklidir. Veri girişi zaman alıcı olduğundan yeterli insan kaynağının ayrılması gerekmektedir. Acil durum müdahale ekiplerinin veri girmek için zaman harcamak yerine hastalara bakım yapmayı tercih ettikleri gösterildiğinden bu zorlayıcı olabilir.23 Müdahale ekipleri, ilk hasta değerlendirmesinde yer almayan gönüllülerin kullanılması gibi çözümleri düşünmelidir.

    C.2. Farklı Konumlarda Veri Girişi

    Yeni bir hastayı kaydetmek için veri girişi gereklilikleri mümkün olduğunca basit tutulmalıdır. Sistem, daha sonraki bir zamanda, daha fazla kaynak mevcut olduğunda verilerin değiştirilmesine izin vermelidir.24 ePTS, kimlik bilgileri eksik olan hastaları da (örneğin, “bilinmeyen erkek, yaklaşık 40 yaşında”) dahil etme kapasitesine sahip olmalıdır.

    Verimli ePTS, birden fazla noktadan ve birden fazla kullanıcıdan veri girişine izin vermelidir. Yeni bilgiler eklendikçe geçmiş veriler korunmalı, sistem veri tabanını gereksiz yere genişletecek verilerin tekrarlanmasını otomatik olarak sınırlandıracak şekilde tasarlanmalıdır. Aynı hastanın farklı konumlarda farklı kimlik numaralarıyla kayıtlı olması halinde, birden fazla kaydın bulunması ve birleştirilmesi için etkili bir süreç bulunmalıdır.

    C.3. Veriler

    ePTS için minimum veri seti için çeşitli öneriler yayınlanmıştır.

    Temel veriler: 24

    • Triyaj etiketi numarası veya adı (varsa)
    • Cinsiyeti
    • Doğum tarihi veya yaş
    • Mevcut konum ve transfer hedefi
    • Triyaj kategorisi
    • Başlangıç durumu/ana şikâyet

    Sistem başlangıç konumunu yakalamalı ve aynı zamanda takibini yapabilmek için zaman damgalı çoklu veri alımı yapmalıdır.

    Ek bilgi veri alanı:

    • Daha ayrıntılı tıbbi ve tedavi bilgileri
    • Ek kişisel bilgiler (tam ad, iletişim bilgileri veya telefon numarası, en güncel adres veya ev posta kodu, sosyal güvenlik numarası veya eşdeğeri dahil)
    • Bilgi paylaşımı için hasta izni

    Bazı yazarlar göz rengi, doğum lekeleri, dövmeler ve yara izleri gibi bireyin ayırt edici özelliklerinin de hesaba katılmasını önermektedir.25

    Teknolojik olanaklar genişledikçe, personelin görevi çok az eğitimle veya hiç eğitim almadan ve minimum sürede gerçekleştirebilmesi için veri girişi gerekliliklerini mümkün olduğunca basit tutmak önemlidir.

    C.4. Dahil Edilme Kriterleri

    Planlayıcılar, ePTS’nin yalnızca hastane öncesi hizmet sağlayıcılar tarafından nakledilen hastaları mı içereceğini yoksa kendi kendine tahliye edilen hastaları da içermesi gerekip gerekmediğini açıklığa kavuşturmalıdır.26 İdeal olarak, birden fazla yetki alanını kapsayan bir olaya karışan ve tıbbi yardım arayan veya başka bir şekilde yardıma ihtiyacı olan (örn. tahliye ile) herhangi bir kişi veri tabanına kaydedilmelidir. Dahil edilmesi gereken gruplar:

    • Hastane öncesi sistem aracılığıyla bir hastaneye veya başka bir tıbbi tedavi merkezine nakledilenler
    • Felaketin doğrudan veya dolaylı sonucu olan hastalıklar/yaralanmalar/tıbbi durumlar nedeniyle hastaneye kaldırılmış olanlar
    • Saha tedavi alanında bakım alanlar
    • Tahliye edilenler (kendi kendine veya yardımla)
    • Başka bir sağlık tesisine nakledilenler
    • Hayatını kaybedenler

    C.5. Veri Görüntüleme ve Sunum

    Veri toplamanın ve iletmenin amacı, uygun yerde uygun formatı sunmaktır. Veriler hem bireyler hem de yetkili kişilerin kullanımına sunulmalıdır. Hem bireysel düzeyde (örneğin hastanelerin hasta kabulü için) hem toplu düzeyde (örneğin komuta merkezleri için) ulaşılabilir olmalıdır.16,24

    İdeal bir veri sunum portalı şunları sağlamalı:

    • Birden fazla olay için birden fazla lokasyondaki birden fazla hastanın gerçek ve eş zamanlı olarak izlenmesi
    • Birden fazla parametreye sahip aramaların oluşturulması
    • Erişimin yalnızca yetkili kişiler için düzenlenmesi
    • Diğer yetkili kuruluş veya kurumların gerektirdiği tüm formatlarda verilerin dışa aktarımı
    • Komuta merkezlerinde kullanılan karar destek sistemlerine uygun girdilerin sağlanması

    C.6. Veri Güvenliği

    Veri güvenliği, bilgisayarlara, veri tabanlarına ve web sitelerine yetkisiz erişimi önlemek ve verileri kaybolmaya veya bozulmaya karşı korumaya yönelik önlemleri ifade eder. ePTS, hastanın gizliliğini sağlamalıdır.24

    Merkezi sunucuların ve veri erişim portallarının korunmasına ek olarak aşağıdaki hususlar da dikkate alınmalıdır:

    • Ağ güvenliği
    • Diğer veri iletim teknolojileri için koruma
    • El cihazlarının kaybolması veya çalınması durumunda verilerin korunması
    • Yolsuzluğa karşı veri koruması

    Güvenlik gereksinimlerinin kullanım kolaylığıyla dengelenmesi gerekir.

    C.7. Tehlikeli Ortamlarda Sistem Kullanılabilirliği

    KBRN olaylarında kullanılmak üzere hasta etiketleri ve elde taşınan kayıt cihazlarının suya ve patlamaya dayanıklı olacak şekilde kapsüllenmesi gerekmektedir. KKE giyerken herhangi bir cihazı kullanmak (ve herhangi bir alarmı duymak) mümkün olmalıdır. WIISARD gibi bazı elektronik izleme sistemleri bu tür durumlar için özel olarak geliştirilmiştir. 27

    D. ePTS’nin Teknik Bileşenleri

    ePTS için birincil gereksinimler şunlardır:28    

    1. Verileri toplamak, bir cihaza girmek ve merkezi bir sunucuya iletmek
    2. Toplanan verileri bir web portal aracılığıyla görüntülemek, toplamak ve dağıtmak

    Literatürde açıklanan hasta takip sistemlerinin çevresel bileşenleri şunları içerir:28

    1. Hastaya eklenen özgün bir tanımlayıcı içeren etiket; ya tanımlayıcı makine tarafından okunabilirdir (örneğin bir barkod) ya da etiket verileri bir okuyucuya iletir (örneğin RFID yoluyla); etiket ek işlevlere (örneğin görüntüleme, kayıt) sahip olabilir ya da hatta vital bulguları izleyebilir.
    2. Etiketleme teknolojisi ile zaman damgalı veri girişine izin veren ve merkezi sunucuya bağlanan bir veri tabanı arasında ara yüz sağlayan bir saha veri aracı. Bu amaçla kullanılan cihazlar şunları içerir:
      • El cihazları
      • Dayanıklı dizüstü ve/veya tablet kişisel bilgisayarlar
      • Dağıtım hizmetlerinde kullanılan el terminalleri
    3. Saha veri araçlarının bilgileri merkezi bir veri tabanına iletmesini sağlayan iletişim teknolojisi.

    Pek çok sistem ve prototip, Wi-Fi ağları gibi kamuya açık altyapıların varlığına dayanıyor ancak bu tür kablosuz erişim her yerde bulunmuyor ve felaketlerde kesintiye uğramaya eğilimli. Bu potansiyel başarısızlık nedenini azaltmak için, bazı çalışma grupları kendi ağ standartlarını oluşturmuş veya uydu telefonları veya GPRS dahil olmak üzere çoklu iletim teknolojilerini kullanmışlardır.

    “İnternete bağımlı herhangi bir uygulama yalnızca bağlandığı ağ kadar güçlü ve güvenilirdir.“

    E. Lokalizasyon Teknolojileri

    Modern cihazlar yerleşik GPS’e sahip olduğundan dış alanlar için zorluk aşılmış olsa da29 binaların içinde lokalizasyon bir zorluk olmaya devam etmektedir30; bazı yaklaşımlar GPS’i iç mekân takibi için diğer sistemlerle birleştirmeyi öneriyor.15 RFID tabanlı sistemlerde, konum bilgisi, RFID etiketlerinin alınan sinyal gücü kullanılarak sinyal üçgenlemesinden elde edilebilir. 19,31

    Teknolojinin hangi sistemlerin uygulamaya konacağını belirlemesine izin vermek yerine, hasta takibinin amacı dikkatle düşünülmelidir. Her hastaya ucuz, makine tarafından okunabilen bir bileklik takmak ve bilekliğin en son tarandığı kurtarma zincirindeki konumdan hastanın konumunu çıkarmak yeterli olabilir (örn. ambulans yükleme alanı veya hedef hastane).

    F. ePTS için Yönetimsel Sorunlar28,32

    Hasta takibinin standart bir tanımı yoktur. Bu nedenle ilk dikkat edilmesi gereken ePTS’nin asıl amacının tanımlanmasıdır.

    • Olay yönetimi; triyaj dokümantasyonu, hasta takibi, tahliye edilenlerin takibi, aile birleşimi mi, yoksa bunların birden fazlasının bir kombinasyonu mu?
    • Sistem her türlü afet ve MCI’da mı yoksa sadece KBRN gibi özel tehditlerde mi kullanılacak?
    • Bilgi paylaşımının amaçlanan organizasyonel düzeyi nedir? Sistem belediye, ilçe, il, veya ulusal düzeyde, hatta uluslararası bilgi alışverişi için mi kullanılacak?
    • Verileri kimin sağlaması amaçlanıyor? Acil durum müdahale ekiplerinden veri toplanırsa ve sistem günlük operasyonlarda kullanılabilirse sonuçlar daha iyi olabilir. Kullanım kolaylığı, veri girişi görevinin gönüllülere veya eğitimsiz personele atanması fırsatını kolaylaştıracaktır.
    • Verilere istenmeyen erişim nasıl engellenecek?
    • Toplanan ve bir araya getirilen verileri kimin kullanması amaçlanıyor? Veri erişim portalının kullanımı sıradan bir web sitesi kadar kolay olmalıdır. Toplanan bilgi miktarının, kullanıma özel veri güncelleme aralığı ihtiyaçlarıyla dengelenmesi gerekir.
    • Yeni ePTS’yi mevcut kayıt sistemlerine veya yönetici veri tabanlarına bağlamak için hangi arayüzler gereklidir?
    • Güç kaynağına, iletişim altyapısına erişim sağlanamadığında, lojistik destek ulaşmadığında, kötü hava koşullarında sistem ne kadar düzgün işleyecek?
    • Yasal ve düzenleyici gereklilikler nelerdir? (örn, hasta mahremiyeti kuralları)
    • Bütçe kısıtlamaları nelerdir? Ekipmanların, eğitimlerin ve bu durumun sürdürülebilirliğinin maliyeti nedir?

    Kaynaklar:

    1.Yılmaz S, Karakayali O, Yilmaz S, et al. Emergency Medicine Association of Turkey Disaster Committee Summary of Field Observations of February 6th Kahramanmaraş Earthquakes. Prehospital Disaster Med. 2023;38(3):415-418. doi:10.1017/S1049023X23000523

    2.Yilmaz S. Transportation model utilized in the first week following the Kahramanmaraş earthquakes in Turkey – transport health centers. Scand J Trauma Resusc Emerg Med. 2023;31(1):40. doi:10.1186/s13049-023-01108-7

    3.Disel NR, Taskin O, Daglioglu G, et al. Factors affecting the mortality of February earthquakes victims in Türkiye. Am J Emerg Med. 2024;77:115-120. doi:10.1016/j.ajem.2023.12.017

    4.Yilmaz S, Tatliparmak AC, Ak R. The importance of disaster victim identification in the management of injured people in the emergency department. Am J Emerg Med. 2024;81:151-152. doi:10.1016/j.ajem.2024.03.029

    5.Özel M, Altintaş M, Tatliparmak AC, Yilmaz S, Ak R. The role of Mangled Extremity Severity Score in amputation triage in a transport health facility with catastrophic earthquake admissions. Injury. Published online August 18, 2023:111003. doi:10.1016/j.injury.2023.111003

    6.Riplinger L, Piera-Jiménez J, Dooling JP. Patient Identification Techniques – Approaches, Implications, and Findings. Yearb Med Inform. 2020;29(1):81-86. doi:10.1055/s-0040-1701984

    7.Koenig KL, Schultz CH. Koenig and Schultz’s Disaster Medicine: Comprehensive Principles and Practices. Cambridge University Press; 2010.

    8.Dutta SR, Singh P, Passi D, Varghese D, Sharma S. The Role of Dentistry in Disaster Management and Victim Identification: An Overview of Challenges in Indo-Nepal Scenario. J Maxillofac Oral Surg. 2016;15(4):442-448. doi:10.1007/s12663-016-0896-4

    9.Mavrouli M, Mavroulis S, Lekkas E, Tsakris A. The Impact of Earthquakes on Public Health: A Narrative Review of Infectious Diseases in the Post-Disaster Period Aiming to Disaster Risk Reduction. Microorganisms. 2023;11(2):419. doi:10.3390/microorganisms11020419

    10.Cummings P, Rivara F. Car Occupant Death According to the Restraint Use of Other Occupants: A Matched Cohort Study. JAMA J Am Med Assoc. 2004;291:343-349. doi:10.1001/jama.291.3.343

    11.Pate BL. Identifying and Tracking Disaster Victims: State-of-the-Art Technology Review. Fam Community Health. 2008;31(1):23-34.

    12.Massey T, Gao T, Welsh M, Sharp JH, Sarrafzadeh M. The Design of a Decentralized Electronic Triage System. AMIA Annu Symp Proc. 2006;2006:544-548. Accessed June 13, 2024. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1839501/

    13.CodeBlue: An Ad Hoc Sensor Network Infrastructure for Emergency Medical Care. Accessed June 13, 2024. https://dash.harvard.edu/handle/1/3191012

    14.Lenert L, Chan TC, Griswold W, et al. Wireless Internet Information System for Medical Response in Disasters (WIISARD). AMIA Annu Symp Proc. 2006;2006:1192. Accessed June 13, 2024. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1839464/

    15.Ganz A, Yu X, Schafer J, et al. DIORAMA: dynamic information collection and resource tracking architecture. Annu Int Conf IEEE Eng Med Biol Soc IEEE Eng Med Biol Soc Annu Int Conf. 2010;2010:386-389. doi:10.1109/IEMBS.2010.5628007

    16.Tia Gao  null, Massey T, Selavo L, et al. The advanced health and disaster aid network: a light-weight wireless medical system for triage. IEEE Trans Biomed Circuits Syst. 2007;1(3):203-216. doi:10.1109/TBCAS.2007.910901

    17.Marres G, Taal L, Bemelman M, Bouman J, Leenen L. Online Victim Tracking and Tracing System (ViTTS) for Major Incident Casualties. Prehospital Disaster Med. 2013;28:1-9. doi:10.1017/S1049023X13003567

    18.RFID vs Barcode for Asset Tracking. Accessed June 13, 2024. https://www.brady.eu/intelligent-manufacturing/rfid-vs-barcode

    19.Electronics | Free Full-Text | Identifying the Potential of RFID in Disaster Healthcare: An International Delphi Study. Accessed June 13, 2024. https://www.mdpi.com/2079-9292/10/21/2621

    20.Fry EA, Lenert LA. MASCAL: RFID Tracking of Patients, Staff and Equipment to Enhance Hospital Response to Mass Casualty Events. AMIA Annu Symp Proc. 2005;2005:261-265. Accessed June 13, 2024. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1560691/

    21.Maltz J, C Ng T, Li D, et al. The Trauma Patient Tracking System: implementing a wireless monitoring infrastructure for emergency response. Conf Proc Annu Int Conf IEEE Eng Med Biol Soc IEEE Eng Med Biol Soc Annu Conf. 2005;2005:2441-2446. doi:10.1109/IEMBS.2005.1616962

    22.Wireless Heart Rate and Oxygen Saturation Monitor. Accessed June 13, 2024. https://www.researchgate.net/publication/326904759_Wireless_Heart_Rate_and_Oxygen_Saturation_Monitor

    23.Park JY. Real-Time Monitoring Electronic Triage Tag System for Improving Survival Rate in Disaster-Induced Mass Casualty Incidents. Healthcare. 2021;9(7):877. doi:10.3390/healthcare9070877

    24.Callaway DW, Peabody CR, Hoffman A, et al. Disaster mobile health technology: lessons from Haiti. Prehospital Disaster Med. 2012;27(2):148-152. doi:10.1017/S1049023X12000441

    25.Recommendations for a National Mass Patient and Evacuee Movement, Regulating, and Tracking System. Accessed June 13, 2024. https://archive.ahrq.gov/prep/natlsystem/

    26.Blake N, Stevenson K. Reunification: keeping families together in crisis. J Trauma. 2009;67(2 Suppl):S147-151. doi:10.1097/TA.0b013e3181af0c13

    27.Hamilton J. Automated MCI patient tracking: managing mass casualty chaos via the Internet. JEMS J Emerg Med Serv. 2003;28(4):52-56.

    28.Lenert LA, Kirsh D, Griswold WG, et al. Design and evaluation of a wireless electronic health records system for field care in mass casualty settings. J Am Med Inform Assoc JAMIA. 2011;18(6):842-852. doi:10.1136/amiajnl-2011-000229

    29.Andreas Ziegler. Patient Identification and Tracking. In: Koenig KL, Schultz CH, eds. Koenig and Schultz’s Disaster Medicine: Comprehensive Principles and Practice. Second edition. Cambridge University Press; 2015:450-462.

    30.Demers G, Kahn C, Johansson P, et al. Secure scalable disaster electronic medical record and tracking system. Prehospital Disaster Med. 2013;28(5):498-501. doi:10.1017/S1049023X13008686

    31.Chan TC, Killeen J, Griswold W, Lenert L. Information technology and emergency medical care during disasters. Acad Emerg Med Off J Soc Acad Emerg Med. 2004;11(11):1229-1236. doi:10.1197/j.aem.2004.08.018

    32.Ganz A, Xunyi Yu, Schafer J, et al. DIORAMA: Dynamic information collection and resource tracking architecture. In: 2010 Annual International Conference of the IEEE Engineering in Medicine and Biology. IEEE; 2010:386-389. doi:10.1109/IEMBS.2010.5628007

    33.Charles Stewart MKS. Patient-Tracking Systems in Disasters. In: Ciottone GR, ed. Disaster Medicine. Second edition. Elsevier; 2016:344-350.

    15 Haziran 2024 0 comments
    0 FacebookTwitterPinterestEmail
    Afet Yazı DizisiGenel

    Afet Lojistiği: İyi Yönetim İyi Kaynaklar İyi Personel

    by Mustafa YAZICIOĞLU 6 Haziran 2024
    written by Mustafa YAZICIOĞLU

    Kısaltmalar:

    • AFAD: Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
    • EM-DAT: Acil Durum Olayları Veri Tabanı
    • OCHA: Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi
    • UNISDR: United Nations Office for Disaster Risk Reduction (Birleşmiş Milletler Afet Riski Azaltma Ofisi)
    • TAMP: Türkiye Afet Risklerinin Azaltılması Platformu
    • INFORM: Avrupa Komisyonu Risk Yönetimi Endeksi
    • UMKE: Ulusal Medikal Kurtarma Ekipleri
    • EMT: Emergency Medical Teams (Acil Sağlık Ekipleri)

    1.Giriş:

    Şehrinizdeki acil durum sisteminin tıbbi saha direktörüsünüz. Bulunduğunuz şehir merkezinde deprem oldu, ilçeler ve köylerin de etkilendiğini haber aldınız. Gelen ilk haberlere göre, yüzlerce binanın yıkıldığını, devlet hastanesinin hizmet veremez hale geldiğini öğrendiniz. Olası bir afette hastane binası olarak kullanabileceğiniz kamu binalarını önceden planlamış mıydınız? Tüm nüfusa hizmet verecek büyüklükte ve donanımda çadırlardan oluşan sahra hastaneniz olduğu için bina gereksiniminiz yok mu? Hastanede çalışan sağlık personelinin büyük bir kısmı afetzede olduğu için, hangi çevre illerden personel desteği geleceğini daha önce planlamış mıydınız? Hastane dışında çalışan sağlık personeli bakım hizmeti vermek için yeterli olduğu için dışardan gelecek personele ihtiyacınız yok mu? Tıbbi ilaç ve tıbbi malzeme ihtiyacı mevcut depolardaki stok ile karşılanabilecek mi? Malzeme desteği için hangi kurumlarla görüşeceksiniz? İl afet koordinatörü ile görüşerek eksiklerinizi tamamlayabilecek misiniz? Şehrin iki önemli karayolu da hasar gördüğü için ilk saatlerde çevre illerden karayolu ile destek gelemeyeceğini öğrendiniz, çevre illerden destek gelebilmesi için havayolu ulaşımına ihtiyacınız var. Mekanik ventilatörler ve diyaliz cihazları gibi önemli ama büyük hacimli malzemeleri helikopterlerle nasıl ulaştıracaksınız. Elektrik şebekesinde ve telefon altyapısında da hasar var. Enerji ve haberleşme için alternatif planlarınız var mı, çevre illerden destek mi bekleyeceksiniz? Yol, enerji, haberleşme, su ve gıda temini, geçici barınaklar, tıbbi bakımın dışında konular bunlarla da mı ben ilgileneceğim, diyebilir misiniz? Bu şehrin afet planı yok mu?

    2.Lojistik:

    Lojistik, kelime kökeni olarak mantık ve hesap kelimelerinin birleşiminden oluşmuştur. Bir ürünün, (müşterilerin ihtiyaçlarını karşılamak için) üretim noktasından tüketim noktasına ulaşımına kadar verimli bir şekilde hareket etmesini sağlayan mekanizmanın adıdır. Lojistik, doğru ürünün minimum maliyetlerle doğru yer ve zamanda optimum tedarik zinciri içerisinde gerçekleştirilen tüm hareketlerini (imalat hariç) kapsamaktadır. Lojistik kavramı, ülkemizde daha çok taşımacılık ve depolama kavramlarıyla bilinir. Bunun en önemli nedeni ise; lojistik faaliyetlerin içerisinde en önemli faaliyetin taşımacılık olması ve önceden Türkiye’de lojistik hizmetlerini nakliyecilik yapan firmaların gerçekleştiriyor olmasıdır.1Lojistik, madde ve malzeme akışını ve depolanmasını, üretimdeki stokları, tamamlanan mamulleri, bunlarla ilişkili hizmetleri ve bilgileri, müşteri ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, üretim noktasından tüketim noktasına planlayan, uygulayan ve etkinliği kontrol eden bir süreçtir.2

    Fotoğraf 1. Kaynak AFAD

    3.Güncel Afet Verileri:

    Acil Durum Olayları Veri Tabanı (EM-DAT) 2023 yılında doğal afetlerle ilgili toplam 399 afet kaydetti. Bu olaylar 86.473 ölümle sonuçlandı ve 93,1 milyon insanı etkiledi. Ekonomik kayıplar 202,7 milyar ABD dolarını buldu. 2023 yılında Türkiye ve Suriye’ de yaşanan deprem, 56.683 ölüm ve 42,9 milyar ABD doları değerindeki hasarla, ölüm ve ekonomik hasar açısından yılın en yıkıcı olayı oldu. Bu deprem, her iki ülkede toplam 18 milyon insanı etkileyerek etkilenen bireyler açısından en etkili ikinci olay oldu. Endonezya’da 2023’ de yaşanan kuraklık Haziran’dan Eylül’e kadar 18,8 milyon insanı etkiledi. 3Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA)’ya göre, Uluslararası insani yardım kuruluşları, 2011 ile 2020 arasında katlanarak artan bir yardım ihtiyaç talebi ile karşılaştı, yardım için hedeflenen insan sayısı bu sürede 59 milyon arttı, yalnızca 2020-2022’ de ise 74 milyon daha arttı. İklim değişikliği, çatışma, ekonomik kriz, eşitsizlik ve pandemiler yeni sorunlar olmasa da yardım ihtiyacını arttırıcı etkenlerin yoğunlaşması, önümüzdeki on yıl boyunca insani yardım operasyonlarının daha karmaşık hale geleceğini gösteriyor. Tüm bu sorunlar etkileşimleri öngörülemeyen ve artan ölçüde geri dönülmez hale gelen yollarla birbirleriyle etkileşiyorlar. 4 Geçmişten günümüze yaşanan depremler istatistiksel açıdan değerlendirildiğinde; Türkiye’de ortalama olarak beş yılda bir geniş çapta can ve mal kaybına neden olan büyük bir depremin yaşandığı görülmektedir. Bu depremler nedeniyle yılda ortalama olarak yaklaşık 1.000 kişinin hayatını kaybettiği ve 2.100 kişinin de yaralandığı; yine ortalama 7 binden fazla binanın depremler nedeniyle yıkıldığı ya da ağır derecede hasar gördüğü raporlanmıştır.5

    6 Şubat 2023 tarihinde Türkiye saati ile 04:17’de ve 13:24’te merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan 7.7 ve 7.6 büyüklüklerinde iki deprem meydana gelmiştir. 20 Şubat 2023 tarihinde de Türkiye saati ile 20:04’te merkez üssü Hatay Yayladağı olan 6.4 büyüklüğünde bir deprem meydana gelmiştir. Yaşanan depremler sonucunda 48 binden fazla insan hayatını kaybetmiş, yarım milyondan fazla bina hasar görmüş, iletişim ve enerji alt yapısı zarar görmüş ve önemli maddi kayıplar oluşmuştur.6

    Fotoğraf 2. Kaynak: AFAD

    4.Afet Yönetimi:

    UNISDR (United Nations Office for Disaster Risk Reduction) 2004 yılında yayınladığı raporunda  ilk kez, afet riskinin azaltılması için, önleme, azaltma ve hazırlık ilkelerini tanımlamıştır.7 Uluslararası Afet Risklerini Azaltma Çerçevesinin 2005’te kabul edilmesiyle birlikte, devletlerin, bu terimlerin program ve kurum geliştirme, operasyonlar, araştırma, eğitim müfredatı ve kamu bilgilendirme programlarında kullanılmak üzere geniş çapta uygulanması için güncellenmesini talep ettiği belirtilmiştir. Terimler, yasal nitelikte olmasa da yönetim üzerinde önemli etki oluşturmayı amaçlamıştır. 2009’da yenilenen terimler, 2017’de tekrar güncellenmiştir. Güncellenmiş terimlerde, önleme, mevcut ve yeni afet risklerinden kaçınma faaliyetleri ve önlemleri olarak tanımlanmıştır. Azaltma, tehlikeli bir olayın olumsuz etkilerini azaltma veya en aza indirme olarak tanımlanmıştır. Hazırlık, hükümetler, sivil toplum kuruluşları, toplumlar ve bireyler tarafından etkili bir şekilde beklenen, yakın veya mevcut afetlerin etkilerine yanıt vermek ve yeniden iyileşmek için geliştirilen bilgi ve kapasite olarak tanımlanmıştır.8 Kurumlar arası eşgüdümü sağlamak, yetki karmaşasını ortadan kaldırmak amacıyla, Türkiye Cumhuriyeti afet yönetim sisteminde ve teşkilatında 2009 yılında değişikliğe gidilmiştir. Bu çerçevede Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) 29.05.2009 5902 sayılı Kanun’la kurulmuştur. AFAD önleme, azaltma ve hazırlık terimlerinin yer aldığı “bütünleşik afet yönetimi” anlayışını benimsediğini yayınladığı raporlarında belirtmektedir (Şekil 1.).

    Şekil 1.  Bütünleşik afet döngüsü (Kaynak AFAD)

    AFAD’ın yayınladığı istatistik yıllığında Avrupa komisyonu Risk Yönetimi Endeksi (INFORM) raporu sonuçlarına göre Türkiye’yi; tehlike ve maruz kalma bakımından çok yüksek riskli; buna karşın zarar görebilirlikte orta ve baş etme kapasitesi bakımından düşük riskli bir ülke olarak nitelendirmenin doğru olacağı yorumu yapılmıştır.9 2011 yılında Türkiye Afet Risklerinin Azaltılması Platformu (TAMP) kurulmuştur. Platformla, afet ve acil durumlara ilişkin ülke düzeyinde tehlikelerin önlenmesi, toplumun afetlere duyarlılığının artırılması, risk azaltma çalışmalarının sürekliliğinin sağlanması, risk azaltmanın her düzeyde plan, politika ve programlara entegrasyonun sağlanması amaçlanmıştır. Platform, ilgili kamu kurum ve kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları, üniversiteler, yerel yönetimler, özel sektör, medya temsilcilerinden oluşan 73 kişilik üst düzey üyeden oluşmaktadır. TAMP, tüzel kişiliğe sahip, özel hukuk hükümlerine tâbi, gönüllü sosyal hizmet kuruluşu olan Kızılay’a beslenme ve kan temini hizmetlerinin ana sorumluluğunu vermiştir. Barınma, insani yardım, sağlık gibi diğer alanlarda da bu kurum destek kuruluş niteliğindedir. Ulusal Medikal Kurtarma Ekipleri (UMKE) 1999 yılında Kocaeli depreminden sonra, kurtarılan insanlara sahada tıbbi bakım hizmetine başlanabilmesi amacıyla kurulmuştur. Afet sonrası sahra hastaneleri kurabilen, ekipman ve sağlık personeli sağlayan UMKE, Dünya Sağlık Örgütünün Acil Sağlık Ekibi (EMT) Tip 2 standartlarına kabul edilmiştir.

    5.Dayanıklılık:

    Dayanıklılık, İngilizce “resilience” kelimesinden çevrilmiştir. “Resilience” kelimesi ise bir maddenin büküldükten, gerildikten sonra ilk şekline geri dönmesi anlamına gelir. Afet alanında dayanıklılık kavramının ilk kullanımı, Timmerman tarafından “Kırılganlık, Dayanıklılık ve Toplumun Çöküşü” başlıklı makalede iklim değişikliği ele alınarak yapıldı. Bu yazıda, bir toplum, birikmiş stoklara veya rezervlere sahipse, altyapı tasarımında yedek kapasite bulunuyorsa, kaynakları, ulaşımı, teknolojisi ve afetlerin etkileriyle mücadele etmek için birikmiş zenginliği varsa, daha etkili bir şekilde toparlanabileceğine değinildi.10

    Dayanıklılık, bir toplumun afetlerden ve şiddet ve ekonomik durgunluklar gibi diğer sorunlardan iyileşme kapasitesi ve gelecekteki olumsuz olaylara daha iyi dayanabilecek şekilde güçlenme kapasitesi olarak tanımlanabilir. Kaynakların sınırlı olduğu göz önüne alındığında, acil durum sonrası yardım gelene kadar toplumların kendi başlarına kalabileceği ve bu nedenle acil durumdan önce dayanıklılık inşa etmesi gerektiği daha iyi anlaşılmaktadır. Dayanıklılık ayrıca, bir acil durum sonrasında uzun kurtarma sürelerini azaltma yeteneği açısından kritik önemdedir, aksi halde ulusal ve yerel düzeyde önemli ölçüde zaman ve kaynak gerekebilir. Toplum dayanıklılığının afetin stresine dayanma ve azaltma yeteneği olarak tanımlandığına dair genel bir fikir birliği olmasına rağmen, kesin dayanıklılık inşa süreci konusunda daha az netlik bulunmaktadır. Başka bir deyişle, değiştirilebilecek bileşenler veya toplumların daha hızlı iyileşmesini sağlayan eylemlerin hangileri olduğu konusunda sınırlı bilgiye sahibiz.11Dayanıklılık, yalnızca afetlerin anlık etkilerinden kurtarmakla kalmaz, aynı zamanda gelecekteki olaylar için hazırlık düzeyini artıracak şekilde yeniden inşa etmeyi de içerir. Bu, altyapıyı yeniden kurmak, etkilenen bireylere ve topluluklara destek sağlamak, gelecekteki benzer afet riskini azaltacak önlemleri uygulamak anlamına gelir. Dayanıklı toplumlar, değişen koşullara uyum sağlayabilir, bu zorlukların etkilerini hafifletebilir ve altta yatan sorunları ele almak için yenilikçi çözümler bulabilir.

    6.Hastaneler:

    Acil servisler, bir afette hastaların erken yönetiminde kritik rol oynar. Acil Servis personeli eğitim ve tatbikatlar yoluyla bu zorluğa karşı hazır olmalıdır. Sağlık sistemindeki rolü gereği, acil servis afetlere yanıtta öncü konumdadır. Son 20 yılda dünya çapındaki sosyal huzursuzluk, savaş ve iklim değişikliği gibi felaketlerin artışı, uzmanlık alanının bilgi birikimini, hazırlığını ve kitlesel yaralanmalara yanıtını geliştirme ihtiyacını artırmıştır. Acil servis çalışanları, değişen iş yüklerine ve ani artışlara hızlı bir şekilde uyum sağlamaya alışkındır. Bu esneklik, kitlesel yaralanma olaylarına uyum sağlama sürecinin, diğer uzmanlık alanlarına göre daha az dramatik hale gelmesini sağlar.12 Afet dışı zamanlarda, hastanelerimizin mevcut yatak kapasitesinin yeterli olmaması, acil muayene ve tedavisi yapılan, yatarak tedavi edilmesi gereken hastaların acilden yoğun bakım ve servislere yatırılarak tedavisinin başlanmasında gecikmeye yol açmaktadır (Tablo 1, Şekil 2, Şekil 3). Bu durum acil servis kalabalıklığının da önemli nedenlerinden biridir.

    • Halihazırda yetersiz olan yatak sayımızı, afet olduğunda nasıl arttıracağız?
    • Elektif cerrahi operasyonları iptal ederek, normal zamanda taburcu etmeyeceğimiz ama durumu çok ciddi olmayan hastaları taburcu ederek istediğimiz kadar yatak elde edebilir miyiz?

    Kalabalık acil servislerde, afet sahalarında çalışmış tecrübeli acil hekimleri kaos ile karşılaştıklarında doğaçlama çözümler üretme konusunda deneyimli olsalar da hasta bakı alanı ve ekipman yetersizliklerinin hasta bakım kalitesini azaltacağı aşikardır. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca depremden 6 ay sonra basına verdiği açıklamada Hatay Eğitim Araştırma Hastane binası ile ilgili olarak ‘’ 2016’da açılan bu binanın yıkılacağını ve aynı yere hastane yapılmayacağını söyledi, nedenini ise yeri doğru değil. Bu bina kullanılamaz. Yıkılması gerekiyor. Zemini sıkıntılı. Yeni bir riskli durum oluşturmak istemiyoruz” diyerek açıkladı. Stratejik öneme sahip hastane binalarının önce doğru zemine, depreme dayanıklı inşa etmemiz gerektiğini, yedeğin de yedeğinin olması gerektiğini, yaşadığımız kötü deneyimle öğrendik. Beş yılda bir büyük afet ile karşılaşan bir ülkenin önemli ölçüde yedek kapasite ihtiyacı vardır. Önce büyük depremleri düşünerek farklı afet türlerine uygun senaryolar oluşturarak afetlerde acil servis kapasitesi, servis yatağı, yoğun bakım ünitesi yatağı, tıbbi ekipman ve sarf malzemesi ihtiyaçlarını mümkün olduğunca yerel imkanlarla karşılayacak şekilde planlamalıyız.

    Mehmet Şükrü Sever Van Depremi sonrası yazdığı makalesinde , pek çok faktöre bağlı olarak değişkenlik göstermesine rağmen, genelde depremlerde ölü/yaralı oranının 1/3 oranında gerçekleştiğini, ezilme sendromunun tüm yaralıların %2 ile %5’inde ortaya çıktığını, Marmara, Bingöl ve Van depremlerinin rakamlarının bu oranlar ile kaba bir benzerlik gösterdiğini,  bundan sonra oluşacak depremlerde bu rakamların geçerli olacağını öngördüğünü ve  lojistik yönden personel ve malzeme teminini bu rakamlara göre planlanmaya devam edeceğini belirtmiştir.13Nepal, standartları düşük binalara ve altyapıya sahip ve depremlere karşı en savunmasız ülkelerden biridir. 2015 yılında Nepal, Richter ölçeğine göre 7.8 ve 7.3 büyüklüğünde iki deprem yaşadı. Toplamda, yaklaşık 9,000 kişi hayatını kaybetti, 22,000 kişi yaralandı ve 2,000,000 kişi evsiz kaldı. Etkilenen bölgelerdeki sağlık tesislerinin yaklaşık %90’ı yıkıldı veya ciddi şekilde hasar gördü. İşlevsel olan sağlık tesisleri aşırı yüklendi ve tıbbi malzeme kıtlığı yaşandı. Sonuç olarak, felaketten etkilenen bölgelerde sağlık hizmeti gereksinimlerine yanıt verme yeteneği zayıfladı.14

    Tablo 1. Dallara Göre Hastane ve Yatak Sayıları, 2022

    Şekil 2. 10.000 kişiye düşen hastane yatağının uluslararası Karşılaştırılması, 2021

    Şekil 3. Türkiye ve Sektörlere Göre Yoğun Bakım Yatak Sayıları ve Dağılımı, (%) 2022


    7.Strateji:

    Wassenhove’a15 göre, planlama stratejisi beş kritik unsuru içerir:

    1. İnsan kaynakları dağıtımı; afet durumunda koordinasyon ve müdahaleyi yönetecek ve yapacak kişilerin seçimi ve eğitimi
    2. Bilgi yönetimi; önceki olaylar hakkında bilgiyi depolama, kodlama ve kullanma, böylece önleme ve destek stratejilerini geliştirme,
    3. Operasyon yönetimi; yardım toplama merkezlerinin ve barınakların konumu, destek kaynakları için dağıtım rotaları ve çeşitli senaryolar altında tahliye rotaları,
    4. Mali kaynaklar; yardım operasyonlarını dağıtmak için parasal kaynakların tahsisi
    5. İş birliği; afet durumunda çeşitli aktörleri (hükümet, özel kuruluşlar, STK’lar ve toplum) tanımlamak ve katılımcılar arasında insani lojistik çabasını koordine etmek.

     

    Yazarın Son Sözü:

    Farklı tipte afetlere göre hazırlanmış senaryolara dayanan, önceden ciddi tatbikatları yapılmış afet operasyon ve yeniden iyileştirme planları yapmalıyız.  Afetlerde dayanıklılığımızı arttırmak için gereken kapasite artışlarını gerçekleştirmeliyiz. Önce büyük depremleri düşünerek farklı afet türlerine uygun senaryolar oluşturarak afetlerde acil servis kapasitesi, servis yatağı, yoğun bakım ünitesi yatağı, tıbbi ekipman ve sarf malzemesi ihtiyaçlarını mümkün olduğunca yerel imkanlarla karşılayacak şekilde planlamalıyız. Daha önce yaşadığımız afetlerde yaptığımız hataları, düzeltilmesi gereken eksiklerimizi konuşmalı ve tartışmalıyız. Ancak bu şekilde aynı hataları yapmamızı engelleyebiliriz.

    Kaynaklar:

    1. Türkiye Ekonomisinde Lojistik Logistics In The Turkish Economy, İbrahim Halil OĞUZ, Demet OĞUZ, Uluslararası İşletme ve Ekonomi Çalışmaları Dergisi Yıl: 2019, Cilt: 1, Sayı: 2
    2. Demir, V. (2008). Lojistik yönetim sisteminde maliyet hesaplaması. Nobel Yayıncılık:İstanbul
    3. Centre for Research on the Epidemiology of Disasters (CRED)
    4. OCHA’s Strategic Plan 2023-2026: Transforming Humanitarian Coordination
    5. AFAD 2011 Van Depremi Raporu
    6. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı Kahramanmaraş ve Hatay Depremleri Raporu 2024
    7. UNISDR , Living with Risk: A Global Review of Disaster Reduction Initiatives , vol. II: Annexes ( Geneva :  UN , 2004 )
    8. Aronsson-Storrier, (2019) Exploring the foundations: the principles of prevention, mitigation, and preparedness in international law, role of international law in disaster risk reduction. In: Samuel, K. L. H., Aronsson-Storrier, The Cambridge Handbook of Disaster Risk Reduction and International Law. Cambridge University Press.
    9. Türkiye’de Afet Yönetimi ve Doğa Kaynaklı Afet İstatistikleri AFAD 2018
    10. Vulnerability. Resilience and the collapse of society: A review of models and possible climatic applications. Peter Timmerman, Environmental Monograph No. 1, Institute for Environmental Studies, University of Toronto, 1981
    11. Chandra, A.; Acosta, J.; Howard, S.; Uscher-Pines, L.; Williams, M.; Yeung, D.; Garnett, J.; Meredith, L.S. Building community resilience to disasters: A way forward to enhance national health security. Rand Health Q. 2011
    12. Ciottone’s Disaster Medicine; Gregory R Ciottone; Third Edition 2024
    13. Van Depremi’nin Ardından: Yine Yeniden Deprem Once More – Still Another Disaster: The Van Earthquake Mehmet Şükrü Sever Rümeyza Kazancıoğlu Turk Neph Dial Transpl 2012; 21
    14. Impact of 2015 earthquakes on a local hospital in Nepal: A prospective hospital-based study Samita Giri, et al. Published: February 2, 2018,
    15. Van-Wassenhove LN (2006) Humanitarian aid logistics: supply chain management in high gear. J Oper Res Soc 57(5):475–489. https://doi.org/10.1057
    6 Haziran 2024 0 comments
    0 FacebookTwitterPinterestEmail
    Afet Yazı DizisiGenelHaber ve DuyuruTATDakademik

    Afetlerin Epidemiyolojisi ve Araştırma Merkezi (CRED) 2023 Raporu ve CRED’in İşlevi

    by SEMA BELEK 29 Mayıs 2024
    written by SEMA BELEK

    Kısaltmalar;
    CRED: Afetlerin Epidemiyolojisi Araştırma Merkezi olan (Centre for Research on the Epidemiology of Disasters)
    EM-DAT: Acil Durum Olayları Veri tabanı (Emergency Disaster Database)
    BHA/USAID: ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın İnsani Yardım Bürosu
    DALYs: Afetler Nedeniyle Engelliliğe Göre Uyarlanmış Yaşam Süresi

    CRED Nedir?

    CRED, Louvain Üniversitesi’nin bir araştırma birimidir. Belçika’nın Brüksel şehrindeki UClouvain Brussels Woluwe kampüsünde bulunan Halk Sağlığı Okulu’nun bir parçasıdır. ¹
    50 yılı aşkın süredir faaliyet gösteren CRED, afetler ve acil durumlar alanında referans kurum olarak tanınır. CRED’in ana araştırma konusu doğal afetlerdir. Bu merkez, sağlıkla ilgili veriler sağlayarak afetlere hazırlığı ve afetlerin müdahalesini geliştirmeyi amaçlamaktadır. CRED doğal ve teknolojik afetlerin insani ve ekonomik etkilerini ölçerek EM-DAT veri tabanını yönetir. ²
    CRED, afetlerin küresel etkisine ilişkin kesin ve güvenilir bilgiler sağlamak için uluslararası ortaklarla iş birliği yapmaktadır. Merkez, Birleşmiş Milletler kuruluşları, hükümetler arası ve hükümet kurumları, sivil toplum kuruluşları, araştırma enstitüleri ve diğer üniversitelerle yakın iş birliği içinde çalışmaktadır. CRED, afetlere hazırlık, zarar azaltma ve hasarı önleme alanında uluslararası görünürlükten yararlanmaktadır.
    CRED’in devam eden iki projesi mevcuttur.
    1- EM-DAT projesi: 1999 yılından bu yana BHA/USAID tarafından finanse edilen proje, farklı faaliyetlere öncülük ederek, hizmet ve ürünleri de dahil olmak üzere EM-DAT veri tabanını geliştirmeyi amaçlamaktadır. Proje 3 ana eksene odaklanmaktadır;
    • Veri tabanı bakımı, yönlendirme ve geliştirme
    • Yerel düzeyde afet etkisini saptamak için iş birliklerini arttırma
    • Spesifik alanlarda veri iyileştirmesi : salgın hastalıklar, sıcak hava dalgaları ve ekonomik kayıplara ait veriler
    Başlangıç: Ekim 2020
    Bitiş: Eylül 2025


    2- Afetler Nedeniyle Engelliliğe Göre Uyarlanmış Yaşam Süresi: Afetlerin Sağlık Yükü, bir nüfusun sağlığı üzerindeki afetlerin etkisini kapsamlı bir şekilde ölçen bir gösterge olup, ulusal düzeyde küresel karşılaştırmaların yapılabilmesine imkan tanıyacağı ve farklı tehlikeler için farklı göstergeleri göz önüne alacağı düşünülmektedir. Global Hastalık Yükü için önerilen bir gösterge olmasına rağmen, afetlerin etkisi DALYs terimiyle daha önce hiç ölçülmemiştir. Afetlerin sağlık yükü, EM-DAT veri tabanının incelenmesi ile zenginleştirilen DALYs mortalite ve morbidite verilerine dönüştürülecektir. Ekonomik, sosyal ve sağlık değişkenlerinden kaynaklanan nüfus problemlerinin yanında, vaka çalışmaları sağlık sisteminin kapasitesine Tedarik Zinciri Yönetimi açısından bakarak , afetlerin toplumdaki sağlık etkisinin yeni bir belirteci olacaktır.
    Başlangıç: Ekim 2023
    Bitiş: Aralık 2024³


    EM-DAT Hakkında

    EM-DAT, 1988 yılından bu yana CRED tarafından sürdürülmekte olup, önemli afetleri arşivlemeyi ve gelecekteki afet risk azaltma stratejilerinin oluşturulmasını desteklemeyi amaçlamaktadır. EM-DAT, ulusal ve uluslararası düzeyde insani yardım faaliyetlerini destekleyen bilgileri sağlar ve afet hazırlıklarında daha sağlıklı karar verilmesine destek olur.
    EM-DAT veri tabanı, toplulukların afetlere karşı kırılganlığını ve hazırlığını değerlendirmek için kanıta dayalı bilgiler sunar ve böylece politikacıların önceliklerini belirlemesine yardımcı olur. EM-DAT, 1900’den günümüze kadar doğal ve teknolojik tehlikelerle ilgili 26.000’den fazla afetin oluşması ve etkileri hakkında bilgi içerir. Bu bilgiler Birleşmiş Milletler ajansları, ulusal hükümetler, Sivil Toplum Kuruluşları, araştırma enstitüleri ve medya dahil olmak üzere çeşitli kaynaklardan derlenmiştir. Kaynaklar, güvenilirliklerine göre önceliklendirilir ve kullanılır.
    EM-DAT’a göre bir afet, “yerel kapasiteyi aşan, ulusal veya uluslararası düzeyde dış yardım talep edilmesini gerektiren; beklenmeyen ve çoğu zaman ani gerçekleşen büyük hasar, yıkım ve insan acısı yaratan” bir durum veya olay olarak tanımlanır. Yazımızın konusu olan yıllık rapor, biyolojik ve dış dünya kaynaklı tehlikeler hariç, doğal tehlikelere atfedilen afetleri içerir ve EM-DAT’ta bulunan teknolojik tehlikeleri kapsamaz. Bir afetin EM-DAT’a dahil edilebilmesi için aşağıdaki kriterlerden en az birini karşılaması gerekir:

    • 10 veya daha fazla kişinin ölmesi
    • 100 veya daha fazla kişinin etkilenmesi
    • Acil durum ilan edilmesi
    • Uluslararası yardım çağrısı yapılması
      Bu raporda kullanılan veriler, USAID/BHA tarafından uzun vadeli desteklerle sürdürülmektedir. Bu yıllık rapor, CRED’de Damien Delforge, Regina Below, Valentin Wathelet, Joris Van Loenhout ve Niko Speybroeck tarafından derlenmiştir.
      Bu raporda yer alan veriler, yeni bilgi kaynakları mevcut olduğunda değişebilir. ⁴

    Bu yazımızda EM-DATE tarafından yayınlanan ‘Sayılarla 2023 felaketleri’ raporunu sunuyoruz.


    Yönetici Özeti

    2023 yılında EM-DAT tarafından doğal afetlerle ilgili toplam 399 afet kaydedilmiştir. Bu afetlerin 86,473 ölüme yol açıp 93,1 milyon kişiyi etkilemiştir. Ekonomik kayıplar 202,7 milyar ABD doları olarak hesaplanmıştır.

    2023 Türkiye- Suriye Depremi 56,683 bildirilen ölüm ve 42,9 milyar dolarlık ekonomik hasar ile yılın en yıkıcı olayı olarak öne çıkmıştır. Bu deprem, toplamda 18 milyon kişiyi etkilemiş ve bu olay etkilenen kişi sayısı açısından ikinci en önemli afet olarak kaydedilmiştir. İlk sırada ise 2023 yılından haziran ve eylül ayları arasında 18,8 milyon kişiyi etkileyen 2023 Endonezya Kuraklığı yer almaktadır.

    İncelenen yılda 86,473 ölüm sayısı ile yüksek sayıda afet ölümleri yaşanmıştır. Bu sayı 20 yıllık ortalama değer olan 64,148 ölüm sayısını önemli ölçüde aşmıştır. Bu artışın en önemli sebebi Şubat 2023’te yaşanan Türkiye-Suriye depremleridir. 2023 EM-DAT ölüm verilerinin üçte ikisini bu deprem oluşturmaktadır.

    2023 yılında afetlerden etkilenen kişilerin sayısı 93,1 milyon ile 2003-2022 yıllık ortalaması olan 175,5 milyonun altında kalmıştır. Bu farkın sebebi, esas olarak yeni başlayan ve önemli etkileri olan kuraklık sayısının göreceli olarak düşük olmasıdır. Bazı olayların hala devam ettiğini ve bu nedenle kuraklık raporlarının eksik olabileceğini, dolayısıyla mevcut istatistiklerin geçici olabileceğinin göz önünde bulundurulması önemlidir.


    Yapılan yıllık analizde 2023’te başlayan mevsimsel kuraklıklar vurgulanmakta olup Afrika Boynuzu’ndaki şiddetli ve uzun süreli çok yıllık kuraklık ve benzer daha önceden başlamış kuraklıkları dahil etmemiştir. Ayrıca, raporun 2023’teki sıcak dalgalarından kaynaklanan ölümleri ve sıcak dalga olaylarının sayısını hafife aldığı düşünülmektedir. Henüz netlik kazanmadığından, 2023 Avrupa sıcak dalgaları için EM-DAT doğrulaması olmayıp, konuyla ilgili yüksek ölümlü olaylar atlanmış olabilir. Bu sorun, raporun ilerleyen kısmında bu konuya ayrılmış bir bölümde ele alınmaktadır.

    Bu rapor ekonomik kayıplar açısından incelendiğinde, bildirilen 202,7 milyar dolar tutarı, EM-DAT 2003-2022 yıllık ortalaması olan 196,3 milyar dolardan biraz daha yüksektir. Bu raporda 2003-2022 dönemi için ele alınan afetlerden kaynaklı ekonomik zararın sadece üçte biri belgelenmiş olup Afrika için bu zararı belgeleme ve bildirme oranı dikkate değer derecede düşük olup %12 ’dir. Bu fark, afetlerden kaynaklanan ekonomik kayıp verilerinin değerlendirilmesi, raporlanması ve yayınlanmasında küresel olarak çabaların artırılmasının kritik önemini bir kez daha vurgulamaktadır.

    Türkiye’de, 6 Şubat’ta meydana gelen 7.8 Mw ve 7.5 Mw büyüklüğündeki deprem serisinin 50,783 can kaybına ve yaklaşık 9,2 milyon kişinin etkilenmesine yol açtığı belirtilmiştir. Suriye Arap Cumhuriyeti’nde, bu afetten kaynaklı 5900 ölüm olduğu ve 8,8 milyon kişinin etkilendiği bildirilmiştir. Toplam ekonomik zararın şu anda en az Türkiye için 34 milyar dolar ve Suriye için 8,9 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir.


    Yıl içinde gerçekleşen en ölümcül 10 felaket arasında yer alan iki sismik olay daha mevcuttur. Fas’ta yer alan Marrakeş’in güneybatısındaki Yüksek Atlas Dağları Bölgesi’nde 8 Eylül’de meydana gelen 6.8 Mw büyüklüğündeki deprem, 2,946 can kaybına ve 7 milyar dolar olarak tahmin edilen ekonomik zarara neden olmuştur. Batı Afganistan’da, Herat vilayetinde 7 Ekim’de meydana gelen deprem ise 2445 ölümle sonuçlanmıştır.


    Şiddetli fırtına olaylarına gelince, Eylül ayında Libya’yı vuran Daniel fırtınası, 12352 can kaybına – 8000 kayıp kişi dahil – ve 6,2 milyar dolar ekonomik zarara yol açan sellere sebep olmuştur. Bu olay Türkiye ve Suriye Depremi’nden sonra 2023’ün ikinci en ölümcül afeti olarak kaydedilmiştir. Yılın daha erken bir döneminde, Freddy siklonu; Madagaskar, Mozambik ve Malavi üzerinden geçmiştir. En büyük yıkım Malavi’de görülmüş; 1209 ölüme ve 2,3 milyon kişinin etkilenmesine neden olmuştur. Temmuz sonunda meydana gelen Doksuri tayfunu, Filipinler’i ve ardından Çin’i etkilemiştir, bu afetin ekonomik kayıplarının 25 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir ve bu da bu olayı 2023’ün en çok ekonomik zarar veren ikinci afeti yapmaktadır. Ayrıca, aralık başında Hindistan’da Michaung siklonu nedeniyle meydana gelen şiddetli seller 4,4 milyon kişiyi etkilemiştir. Amerika kıtasında, iki fırtına da önemli ekonomik etkilere neden olmuştur. Mart ayının başında, Amerika Birleşik Devletleri’nde, Tornado salgınlarına, şiddetli rüzgarlara ve sellere neden olan bir fırtına meydana gelmiştir. Bu fırtına tahmini olarak 6 milyar dolar ekonomik zarara neden olup 13 ölümle sonuçlanmıştır. Son olarak, Ekim ayında Meksika’da Otis tropikal fırtınası bir milyon kişiyi etkilemiş olup bu afet 104 ölümle sonuçlanmış ve 12 milyar dolar değerinde hasara neden olmuştur bu da onu Meksika tarihinin en fazla ekonomik hasara uğratan fırtına afeti yapmıştır.


    En önemli sellerle ilgili olarak; Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde mayıs ayında Güney Kivu bölgesinde şiddetli yağışlar nedeniyle ciddi sel ve heyelanlar yaşanmıştır. Ölüm sayısı ile ilgili kesin bir veri bulunmamakla beraber 470 kesinleşmiş ölü sayısı ve binlerce kayıpla beraber toplamda 2.970 ölü sayısı olduğu tahmin edilmektedir. Kuzeydoğu Nijerya’da Ekim ayında yaşanan seller 275 can kaybına yol açmıştır. Aralık ayında Somali’de yağış mevsiminde şiddetli yağışlar yaşanmış ve bu yağışlar yaklaşık 2,5 milyon kişiyi etkilemiştir, Tanzanya Birleşik Cumhuriyeti’nde yaşanan bir sel ise 2,9 milyon kişiyi etkilemiştir. Ocak ayında Filipinler’de, ülke genelinde sel ve heyelanlar meydana gelmiştir, bu afetler 52 ölü sayısı ile sonuçlanmış ve 2,1 milyon kişiyi etkilemiştir. Muson selleri Nisan ayından Temmuz ayına kadar Pakistan ve Hindistan’ı etkilemiştir. Hindistan Haziran ve Eylül 2023 arasında en az 1529 ölü sayısı ve 10,2 milyon kişinin etkilendiğini kaydetmiştir. Ayrıca, Yemen Mart ve Eylül 2023 arasında uzun ve yoğun bir yıllık yağış mevsimi yaşamış olup bu dönemde 248 ölüm bildirilmiştir. Guatemala’da Mayıs ayından itibaren yaşanan şiddetli yağışlar önemli sel ve heyelanlara yol açmış olup bu afet 4,4 milyondan fazla kişiyi etkilemiş ve 78 ölüme neden olmuştur. Avrupa’da, Emilia-Romagna bölgesindeki Mayıs ortası selleri 15 can kaybına yol açmış ve bu afet 2023’ün en pahalı selleri arasında yer almıştır, oluşan ekonomik zarar 9,8 milyar dolar olarak tahmin edilmektedir.


    Kuraklıkla ilgili afetler incelendiğinde, Endonezya’nın Mayıs’tan Ekim’e kadar süren kurak mevsimi yaklaşık 18,8 milyon kişiyi ciddi şekilde etkilemiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde, Güney ve Ortabatı bölgeleri önemli bir kuraklık yaşanmış ve bununla aynı zamanda oluşan bir sıcak hava dalgası, 2023 yılında ABD’deki en fazla ekonomik hasar veren afeti olarak kaydedilmiştir, ekonomik zarar 14,5 milyar dolar olarak değerlendirilmiştir. Ayrıca, ağustos ayında, Hawaii’deki Maui Adası’nda yaşanan Lahaina Orman Yangınında, ekonomik kayıpların 5,5 milyar dolara ulaşarak yılın en pahalı 10 afetinden biri olarak belirlenmiştir.


    2023 Avrupa Sıcak Dalgaları: Düzenlenmiş Veriler Bekleniyor

    Avrupa’daki sıcak hava olayları, meydana gelmemelerinden dolayı değil, etki raporlarının hala netlik kazanmamış olmasından dolayı EM-DAT 2023 İlk 10 afet sıralamasında yoktur.Bu durum sıcak hava olaylarının gerçekleşmemesinden değil bu afetin etki raporlarının hala ön aşamada olmasından kaynaklanmaktadır. Geçen yıl, 2022 Avrupa sıcak dalgaları için EM-DAT rakamları, kapsamlı bir Avrupa çalışmasına dayanarak yenilenmek zorunda kalınmıştı, bu da 2022 EM-DAT raporunda başlangıçta yayınlanan verilere kıyasla önemli bir artışa yol açmıştı. Sıcak hava dalgalarını izleme ve değerlendirme konusunda şüphesiz ilerleme kaydedilmiş olsa da konsolide ve düzenlenmiş verilerin elde edilmesi hala zaman almakta ve hala veri analizi yapılması konusunda sayısız zorluklarla karşılaşılmaktadır.


    Geçen yıl, EM-DAT 2022 yıllık raporu, Avrupa’daki sıcak dalgaları nedeniyle 16,305 ölüm kaydetmişti, bu veriler ön aşamadaki verilere dayanıyordu. 2022 Avrupa sıcak dalgalarından bir yıl sonra, Temmuz 2023’te yayınlanan bir çalışmadan gelen revizyonlar, 2022 yılındaki sıcaklıkla ilgili ölüm sayısını 61,570 olarak güncellemiş ve Avrupa kıtasının daha tutarlı bir değerlendirmesini sunmuştur. Bu güncelleme, sıcaklıkla ilgili ölümlerin izlenmesindeki devamlı değerlendirmelerin önemini, başlangıçtaki rakamlar ile sonraki kapsamlı değerlendirmeler arasındaki belirgin gecikme ve farklılıkları, aynı zamanda yıllık raporlarda sıcaklıkla ilgili ölümlerin tanınmasındaki artışı vurguluyor. İklim değişikliği ile ilişkili olarak sıcak dalgalarının sıklığında ve şiddetinde beklenen artış ve sıcak dalgası etki izleme teknikleri ve girişimlerindeki potansiyel iyileştirmeler göz önüne alındığında, zamanla sıcaklıktan kaynaklı bu tür olayların hem önemi hem de bildirilen etkisinin artacağı tahmin edilmektedir.


    2022’de Avrupa’da yaşanan duruma benzer şekilde, 2023 yazında rekor kıran sıcaklıklar, uzun süreli ve şiddetli sıcak stresi ve hazirandan eylüle kadar tekrarlanan sıcak dalgaları, sırasıyla kuzey ve güney Avrupa ile diğer Akdeniz bölgelerini etkilemiştir. Kapsamlı bir yeniden değerlendirme henüz yapılmamış olsa da, Avrupa Ölüm İzleme (EuroMOMO) portalından alınan ön veriler, özellikle 65 yaş ve üzeri bireyler arasında, birkaç Avrupa ülkesinde 2023 yazında artan ölüm oranlarını göstermektedir. Bu ülkeler, önemli orman yangınları ve ardından hava kirliliği yaşayan Yunanistan, İtalya, Malta ve İspanya’yı içermektedir. Örneğin İspanya’da, Sıcaklıkla İlişkilendirilen Yaz Ölümleri (MACE) çevrimiçi uygulaması, aşırı sıcaklardan dolayı tahmini 5,028 ölüm ve ılıman sıcaklıklardan dolayı ek olarak 6,137 ölüm bildirmiştir. Sıcaklıkla ilgili ölüm rakamlarının, metodolojik kriterlere ve incelenen dönemlere göre değişebileceğini belirtmek önemlidir. Çok ülkeli analizlerin daha tutarlı tahminler sağlaması bekleniyor.⁴

    Kaynaklar:

    1. https://en.wikipedia.org/wiki/Centre_for_Research_on_the_Epidemiology_of_Disasters
    2. https://uclouvain.be/en/research-institutes/irss/cred-center-of-research-on-the-epidemiology-of-disasters-0.html
    3. https://uclouvain.be/en/research-institutes/irss/projets-ti.html
    4. CRED. 2023: Sayılarla Felaketler. Brüksel: CRED, 2024.

    29 Mayıs 2024 0 comments
    0 FacebookTwitterPinterestEmail
    Afet Yazı Dizisi

    İkinci Basamak Sağlık Kuruluşlarında Afet Yönetiminin Zorlukları

    by Ayşegül SAVRAN 2 Mayıs 2024
    written by Ayşegül SAVRAN

    Kısaltmalar:

    • AFAD: Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı
    • ASH: Acil Sağlık Hizmetleri
    • ASM: Aile sağlığı merkezi
    • CABG: Koroner arter by-pass greft
    • CK: kreatin kinaz
    • DSÖ: Dünya Sağlık Örgütü
    • FAST: Travma için Odaklanmış Değerlendirme Sonografisi (Focused Assesment Sonography for Trauma)
    • GSM: Global System for Mobile Communications
    • HAP: Hastane Afet ve Acil Durum Planı
    • ISMEP: İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi
    • KBB: Kulak Burun Boğaz
    • KBRN-e: Kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer saldırılar ve patlamalar
    • SGK: Sosyal Güvenlik Kurumu
    • SALT: Sıralama, Değerlendirme, Hayat Kurtarma, Müdahaleler, Tedavi ve Nakil (Sort, Assess, Lifesaving, Interventions, Treatment and Transportation)
    • START: Basit triyaj hızlı yönetim (Simple Triage and Rapid Treatment)
    • TAMP: Türkiye Afet Müdahale Planı
    • TSM: Toplum sağlığı merkezi
    • UMKE: Ulusal Tıbbi Kurtarma Ekipleri
    • USG: Ultrasonografi

    Giriş

    Afet tıbbının asıl hedefi, afetlerin toplum sağlığına verdiği zararı en aza indirgemek, hatta mümkünse tamamen önlemektir[1]. Bu kapsamda, afetler sırasında sağlık sistemlerinin etkin bir şekilde yaralılara müdahale etmesini sağlamak, sağlık koşullarını afet öncesi seviyelere geri döndürebilmek ve sağlık hizmetlerini korumak veya yeniden inşa etmek önceliklidir.

    Afet tıbbı konusunda bilimsel çalışmalar yaklaşık 50 yıl önce başlamıştır[2]. Uluslararası Afet Tıbbı Derneği ve Dünya Afet ve Acil Tıp Derneği (WADEM) hastane öncesi ve acil sağlık hizmetleri, halk sağlığı ve benzeri konularda küresel çalışmalar geliştirmek amacıyla daha sonra meslek birlikleri olarak 2 Ekim 1976’da kurulmuştur.[3]. WADEM, tıp, hemşirelik, acil durum yönetimi, akademi, askeriye, veterinerlik, psikoloji ve sosyoloji alanlarında 55 farklı ülkeden resmi veya sivil toplum üyesi olan en eski afet tıbbı organizasyonudur[4].

    Afet tıbbı sadece bir deprem için değil birçok insan eliyle ve doğal kaynaklı ortaya çıkan birçok afeti inceler. Bu nedenle, multidisipliner bir hiyerarşiye sahiptir ve arama kurtarma ekipleri, acil sağlık hizmetleri, acil tıp, afet yönetimi ve halk sağlığı gibi birçok tıbbı halkanın dinamik yönetimini gerektirir (Şekil 1). Bu kavramları daha da somutlaştırmak için yazımız özelinde özellikle sismik bir olay sonrası ortaya çıkan ve birçok yapıya zarar vererek içerisindeki insanların yaralanması ve ölmesi başta olmak üzre birçok etkiye sahip olan deprem üzerinden ilerleyeceğiz.

    Şekil 1.Afet tıbbının temel komponentleri ve dağılımı

    Afet halkaları incelendiğinde afetlere güçlü ve tam cevap verebilmenin anahtarı afetlere hazırlık aşamasıdır[5]. Ülkemizde 1999 Marmara depreminin ardından afet risklerinin azaltılması amacıyla İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP) başlatılmıştır[6]. Afet tıbbı alanında İSMEP’te 48 hastane binası ile 59 poliklinik ve sağlık merkezi binası depreme karşı güçlendirilmiş, İstanbul’un en büyük hastanelerinden üçü tamamen yıkılıp sismik izolatör teknolojisiyle yeniden inşa edilmiştir. Bu proje kapsamında ek olarak Ulusal Tıbbi Kurtarma Ekipleri (UMKE) için aşı, kan ürünleri taşıma aracı, çeşitli tıbbi ilk müdahale ekipmanları, forkliftler, mobil jeneratör, ışık kuleleri, soğuk hava depoları, mobil iletişim aracı, analog radyo bölgesel vericileri ve merkez üniteleri gibi birçok yatırım yapılmıştır. İyi bir hazırlık,

    Afet sonrası erken bir cevap için kritik öneme sahiptir. Dünya genelinde yaşanan doğal afet verilerine bakarsak Ermenistan’da deprem sonrası verilere göre ilk 3 saatte yaralıların yüzde 90’ı, ilk 6 saatte ise yüzde 50’si kurtarılmış. Depremden sonraki ilk 72 saat, kurtarma çalışmalarının altın saatleri olarak nitelendirilir[7].

    Sağlık hizmeti basamakları

    Gelişmiş ülkelerde geniş kapsamlı sağlık sistemi içinde, sağlık bakımı uygulamalarının çeşitli düzeyleri veya alanları vardır. Genellikle, kademeli branşlaşmış ve donanımı yeterli kademelerini temsil eden, genellikle artan bakım maliyetleriyle birlikte, üç veya bazen dördüncü basamak sağlık hizmetinden oluşan piramit şeklinde bir yapı olarak tanımlanırlar[8]. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), temel birinci basamak sağlık hizmetinin sağlanmasını, kapsayıcı bir birinci basamak sağlık hizmeti stratejisinin ayrılmaz bir bileşeni olarak nitelendirmekte ve birinci basamak sağlık hizmeti yaklaşımının aşağıdaki üç bileşeni içermesi gerektiğini önermektedir:

    Bunlar:

    1. İnsanların yaşamları boyunca sağlık ihtiyaçlarının karşılanması;
    2. Çok sektörlü politika ve eylem aracılığıyla sağlığın daha geniş belirleyicilerinin ele alınması
    3. Bireyleri, aileleri ve toplulukları kendi sağlıklarının sorumluluğunu üstlenmeleri için güçlendirmek. 

    Birinci basamak sağlık hizmetleri, kişinin yaşamı boyunca fiziksel, zihinsel ve sosyal refahı da dahil olmak üzere sağlık ihtiyaçlarının çoğunu karşılayan, hastalık merkezli olmaktan ziyade insan merkezli bir hizmettir[9]. Birinci basamak sağlık hizmeti genellikle hastaların tıbbi endişeleri veya ihtiyaçları olduğunda aldıkları ilk bakım düzeyidir ve sağlığın geliştirilmesi, hastalıkların önlenmesi, tedavi, rehabilitasyon ve palyatif bakımı içeren bir bütün-toplum yaklaşımını benimser. Birinci basamak sağlık hizmetinde kişinin sağlık hizmeti sağlayıcısı aynıdır (aile hekimleri gibi, ancak sistemde geriatri uzmanları, pediatristler de birincil sağlık hizmetini uygun hasta gruplarında devam ettirmektedir.) Yeni bir semptom/hastalık varlığında, soğuk algınlığı, grip veya başka bir enfeksiyon durumunda, akut travmaya bağlı kırık dahil yaralanmalarda ve diğer basamaklara sevk durumunda hastaların öncelikli başvurduğu sağlık hizmeti basamağıdır.

    İkinci basamak sağlık hizmeti; birinci basamaktan hastayı spesifik uzmanlık dalına sevki ile başlar. Bu durum koroner arter hastalıkları ile kardiyoloğa sevki, kronik metabolik hastalıklar için endokrinoloji, kronik böbrek yetmezliği ile nefrolojiye sevki gibi durumları gerektirir. Birinci ve ikinci basamaktaki hekimler de hasta için yine iletişim halinde kalmaktadır.

    Üçüncü basamak sağlık hizmeti de yine ikinci basamaktan daha özelleşmiş branş uzmanlarına hastanın yönlendirilmesi/sevki ile başlar.  Organ nakilleri, koroner arter by-pass greft (CABG) veya estetik ameliyatlar gibi özelleşmiş cerrahi branşlar, beyin cerrahi için üçüncü basamak sağlık merkezlerine sevki gerçekleştirilerek sağlık hizmeti sürdürülmektedir.

    Dördüncü basamak sağlık hizmetleri ise daha özelleşmiş branşları barındırmakta ancak çok özellikli durumlarda gerekmektedir. Üçüncü basamağın bir uzantısı olarak kabul edilir. Bu nedenle de her hastanede ya da tıp merkezinde bulunmamaktadır.

    Türkiye’de sağlık hizmetleri 

    Kamu ve özel sağlık hizmetlerinin her ikisinin de devamı ve birlikteliği ile oluşmaktadır. İlgili mevzuatlarındaki tanımlara uygun olarak birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık kuruluşları mevcuttur. İlk iki basamak hastaların ayaktan veya yataklı teşhis ve tedavilerinin yapıldığı sağlık kuruluşlarıdır.

    Türkiye, Genel Sağlık Sigortası sistemi kapsamında evrensel sağlık hizmetlerine sahiptir. Bu sistem kapsamında, Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) kayıtlı tüm vatandaşlar, SGK ile sözleşmeli hastanelerde muayene, tetkik hakkı ve tedavi alabilmektedir. Ülkemizde; birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetleri mevcuttur.

    Birinci basamak sağlık hizmet sunucuları şunlardır:

    • Bünyesinde birinci basamak sağlık kuruluşu bulunan ilçe sağlık müdürlüğü. 
    • Toplum sağlığı merkezi (TSM).
    • Aile sağlığı merkezi (ASM).
    • Halk sağlığı laboratuvarı (L1ve L2). 
    • Kurum tabipliği.
    • 112 Acil sağlık hizmeti
    • Evde bakım hizmetleri
    • İşyeri sağlık ve güvenlik hizmeti sunulan birimler.
    • Belediyelere ait poliklinikler.
    • Özel poliklinikler.
    • Ağız ve diş sağlığı hizmeti veren özel sağlık kuruluşları.
    • Üniversiteler bünyesindeki mediko-sosyal birimler.
    • Türk Silahlı Kuvvetlerinin birinci basamak sağlık üniteleri.
    • 18/12/1953 tarihli ve 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun kapsamında serbest faaliyet gösteren eczaneler.
    • Muayenehaneler

    İkinci basamak sağlık hizmet sunucuları şunlardır:

    • Eğitim ve araştırma hastanesi olmayan devlet hastaneleri ve dal hastaneleri ile bu hastanelere bağlı semt poliklinikleri.
    • Entegre ilçe hastanesi.
    • Bakanlığa bağlı ağız ve diş sağlığı merkezleri
    • Kamu kurumlarına ait olup bakanlıkça ruhsatlandırılmış olan hastaneler, tıp merkezleri ve dal merkezleri.
    • Özel hastaneler.
    • Özel tıp merkezleri ve dal merkezleri.
    • Diyaliz merkezleri, üremeye yardımcı tedavi merkezleri, hiperbarik oksijen tedavi merkezleri, tıbbi laboratuvarlar gibi müstakil olarak ruhsatlandırılan tanı ve tedavi merkezleri.    
    • İkinci basamak sağlık hizmet sunucularına ait faaliyet izin belgelerine; ilgili birim tarafından açılış onayı alınmış, alkol ve madde bağımlılığı tedavi ve eğitim merkezi, çocuk ergen madde bağımlılığı tedavi merkezi, diyaliz merkezi, gebe okulu, geleneksel ve tamamlayıcı tıp uygulama birimi, obezite merkezi, toplum ruh sağlığı merkezi, üremeye yardımcı tedavi merkezi, semt poliklinikleri, ek hizmet binaları ve benzeri birimler bağlı birim olarak eklenir.

    Üçüncü basamak sağlık hizmet sunucuları ileri tetkik ve tedavi gerektiren hastalıklar için yüksek teknoloji içeren ve/veya eğitim ve araştırma hizmetlerinin verilebileceği altyapıya sahip üst düzey sağlık hizmet sunucularıdır.  Üçüncü basamak sağlık hizmet sunucuları, kurum harici veya il dışından üçüncü basamak sağlık hizmeti ihtiyacı için sevkle gelen hastaların kabulünü yapar ve sağlık hizmeti ihtiyaçlarını karşılar.  Üçüncü basamak sağlık hizmet sunucularına ait faaliyet izin belgelerine; ilgili mevzuatı ve bakanlık planlama ilkeleri çerçevesinde açılış onayı alınmış, bağımlılık arındırma merkezi, bağımlılık rehabilitasyon merkezi, çocuk izlem merkezi, toplum ruh sağlığı merkezi, diyaliz merkezi, gebe okulu, obezite merkezi, üremeye yardımcı tedavi merkezi, semt poliklinikleri, ek hizmet binaları ve benzeri birimler de ilgili mevzuat çerçevesinde bağlı birim olarak eklenebilir[10].

    06 Şubat 2023 tarihinde, Türkiye saatiyle 04:17’de ve aynı gün içerisinde 13:24’te, merkez üssü Pazarcık (Kahramanmaraş) ve Elbistan (Kahramanmaraş) olan, sırasıyla 7.7 ve 7.6 büyüklüğünde iki deprem meydana gelmiştir[11]. Türkiye Afet Müdahale Planı’na (TAMP) göre Türkiye’de yaşanması olası afetlerde arama-kurtarma çalışmalarından ve koordinasyonundan sorumlu kurum olan AFAD’ın verilerine göre 11 şehirde (Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Gaziantep, Malatya, Şanlıurfa, Elâzığ, Kilis, Osmaniye, Adana, Diyarbakır) ağır yıkım ve can kaybı ile sonuçlanan bu depremde “resmi” verilere göre 53.537 kişi hayatını kaybetmiştir.

    Hastane Afet ve Acil Durum Planı (HAP) 20 Mart 2015 tarihli ve 29301 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Ardından, HAP Hazırlama Kılavuzu’nun Aralık 2015 tarihinde yayınlanmasıyla önemli bir eksik tamamlanmıştır. Süreç içerisinde geri dönüşler ve dünyadaki güncel gelişmeler değerlendirilerek HAP Kılavuzu’nun güncellenerek yayınlanması uygun bulunmuştur. Devamında yeni HAP Uygulama Yönetmeliği 18 Mart 2020 tarih 31072 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmıştır. Daha önceki kılavuz ise yürürlükten kaldırılmıştır. Söz konusu yönetmelikte HAP’ların amacı “ülke genelindeki tüm hastanelerin, afetlere yönelik risklere yönelik tedbir almalarını, yurt içinde meydana gelen afet ve acil durumlarda sunulacak sağlık hizmetleri konusunda gerekli hazırlıkları önceden yapmalarını ve ilk 72 saat boyunca hastane dışından hiçbir yardım almadan da kendi kendine yeterli olmalarını sağlayabilmek” olarak ifade edilmektedir[12].

    Afet durumunda ilk yapılması gereken afetin büyüklüğü ve özelliğine göre hastane afet planı aktivasyonudur[13]. Fiziki alanlar hazırlanırken şu soruların yanıtlanması organizasyonu belirleyip kolaylaştırmak adına büyük önem taşır[14]:

    1. Afet durumunu oluşturan olayın boyutu ve niteliği nedir?
    2. Olay merkezinin hastaneye uzaklığı ve hastaneyi fiziksel ve işlevsel olarak etkileme riski nedir, etkilenmiş ise hasta bakımını ne boyutta etkilemiştir?
    3.  Acil serviste mevcut hizmeti engelleyecek fiziki veya işlevsel hasar var mıdır?
    4. Olaydan etkilenen nüfus ve başvurabilecek yaralı sayısı kaçtır?
    5. Kontamine yaralı başvurma olasılığı var mıdır? (Dekontaminasyon? Kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer saldırılar ve patlamalar [KBRN-e]?)
    6. Hastanenin yataklı servislerinde, yoğun bakımlarda boş yatak sayısı nedir? Mevcut yatan hastalardan kaçı birkaç saat içinde taburcu edilebilir?
    7. Mevcut yatak kapasitesinin üstüne kabul edilebilecek yaralı sayısı kaçtır?
    8. Çalışabilecek ameliyathane ve elektif olup ertelenebilecek ameliyat sayısı kaçtır?
    9. Aktif çalışan personel sayısı (özellikle cerrahi birimlerde) ve takviye gelecek personel sayısı kaçtır?
    10. Kan bankası, radyoloji, laboratuvar gibi destek birimlerinde kapasite artışı için rutin işlemlerin ertelenmesi ve hizmetlerin afet durumuna yöneltilmesi gerekecek midir?
    11. Güvenlik, beslenme ve transport hizmetleri için personel sayısı yeterli mi, ek personele ihtiyaç var mıdır?

    Afet durumunda triyajın ana ilkesi “en fazla sayıda yaralı için en büyük faydayı” sağlamaktır. START (Simple Triage and Rapid Treatment) ve SALT (Sort, Assess, Lifesaving, Interventions, Treatment and Transportation) afet durumunda en fazla kullanılan ve kullanılması önerilen 4 basamaklı triyaj sistemleridir[15,16]. Kırmızı, Sarı, Yeşil ve Siyah olarak kullandığımız olay yerindeki triyajda “siyah” sağlık kurumuna götürülmeyecek ve olay yerinde müdahale edilmeyecek ölü ya da kurtarılma imkânı olmayan hastalar içindir. “Kırmızı” en öncelikli hastaneye götürülmesi ve müdahale edilmesi gereken hastalar için olup “sarı” kodlu hastalar bekleyebilecek hastaları tanımlar. “Yeşil” renk hastalar için ambulans kullanılmaksızın kendi imkanlarıyla sağlık kurumuna başvurabilecek hastaları tanımlar. Acil servisteki düzende kırmızı ve sarı alanların düzenlemesi yapılırken özellikle afet durumunda yeşil alanların acil servis fiziki yapılanması içinde olmaması tercih edilmelidir. Yeşil alanlar için uygun ve kabul edilebilir seçim hastane bahçelerinde belirli bir alanın buna ayrılmasıdır.

    Yaşanan afet sonrası görevlendirme çıkmaksızın yardım amaçlı acil servise gelen sağlık personellerinin düzenlenmesi ve organizasyonu oldukça önemlidir. Acil serviste ne yapması gerektiğini bilmeden kaotik kalabalığı oluşturan ve her işin her hasta bakımının yarıda kalmasına neden olacak karmaşalar yaşanabilir. Doğal afetten etkilenimin ne kadar süreceği bilinmiyor ise başta oluşan fazla sayıdaki gönüllü sağlık çalışanının uzun sürede devamlılığını sağlamak gerekir. Kimlerin hangi alanda kaçar saat çalışacakları belirlenmelidir.

    Şanlıurfa’da deprem gecesi ne yazık ki nöbetçiydim. Deprem sonrası ilk beş on dakika yakınlarımıza ulaşmaya çalışıp sedyeleri acil servis önüne alıp triyaja geçtik. İkinci basamak olan Şanlıurfa Balıklıgöl Devlet Hastanesi’nde hastanemizin yıkılmaması ve çalışanlarımızın yaralanmaması, deprem nedenli can kaybı olmaması gibi avantajlarımız vardı ve bunlarla övünüyor muyuz buna da pek emin değilim açıkçası. Acil serviste önce doktorlu etkin triyaj ile hastaların alanlarını ayırdıktan sonra mevcut nöbetçi olan ve destek amaçlı acil servise gelen eski hekimlerimiz dahil geniş bir ekip ile çalışmaya başladık. Ortopedi, beyin cerrahi, genel cerrahi, anestezi, radyoloji, dahiliye ve KBB branş uzmanlarımızın hastaneye: hızla gelmesi üzerine ilk müdahaleler ve yatışlar, ameliyatlar hızla gerçekleştirildi. Fazla sayıda doktor hemşire sağlık personelinin oluşturduğu kaosu yaşamadık, çünkü her gelen hekim bize “ne yapabilirim?” sorusunu sordu. Radyoloji hekimimiz geldikten sonra tomografideki diğer acil uzmanımızdan görevi devralıp bilgisayarlı tomografiye geçip o an çekilen bütün tomografilerin patolojik bulgularını hasta dosyalarına yazmaya başladı. Kırmızı alanda kritik CRUSH yaralanmalı ve resüsitasyon gereken hastalara bakılıp sarı alanda majör yaralanması olmayan görüntüleme tetkiki için hastalar kabul edildi. Yeşil alanlar kapatıldı. Cerrahi branşlar acil operasyonlara hastaları ile çıkarken radyoloji uzmanı ile bilgisayarlı tomografide acil sözel görüntüleme raporlamaları yapıldı ve bu da aslında süreci oldukça hızlandırdı. İlk üç gün il içindeki deprem mağdurlarının değerlendirmesi yapıldıktan sonra yakın ve çevre illerden aldığımız sevkler ile deprem sürecini devam ettirdik.

    Operasyon ya da yatış endikasyonu bulunmayan hastaları CRUSH sendromu ve rabdomiyoliz takibi açısından yüksek kreatin kinaz (CK) düzeyleri mevcut hastalar ise (Evet, CK dahil bütün tetkik ve görüntüleme sistemlerimiz altyapı sorunu olmaksızın çalıştı) dahiliye tarafından yatışı yapılıp akut böbrek hasarı gelişmeden tedavi ile taburculukları yapıldı. İkinci günün bitiminde artık yeşil alan ihtiyacının artması nedenli tekrar yeşil alanı açtık.

    Depremi takip eden günlerde ise; anksiyete bozukluğu, havanın soğuk olması ve buna bağlı yanlış ısınma yöntemi teknikleri nedenli karbonmonoksit zehirlenmeleri, solunum yolu ve gastrointestinal enfeksiyonlar ile panik bozukluklar- baş dönmeleri, acil servise başvuruların majör sebepleri oldu. Bu hastaları depremden direkt olarak değil dolaylı etkilenim olarak değerlendirdik. Şubat ayı kış mevsimi nedenli çadırda ya da minibüs gibi büyük araçlarda barınan özellikle sığınmacıların dışarıda ateş yakması ve köz halinde barınma alanlarına ısınma için getirmesi nedenli her nöbet geceleri en az 30-40 hastamız karbonmonoksit zehirlenmesi nedenli tetkik ve tedavilerini aldı. En yakın il olması nedenli Adıyaman’dan bolca sevk alınıp Adıyaman’da enkazdan çıkarılıp yakın ilçe olan Şanlıurfa/Bozova Devlet Hastanesine başvuran hastalar da görüntüleme ve ileri tetkik tedavi amaçlı sevklerini kabul ettik.

    Deprem süreci boyunca genel cerrahi beyin cerrahi ve ortopedinin bu kadar çok vaka almasına rağmen hastanemizin ikinci basamak olması nedenli kompartman sendromlu fasyotomili ya da özellikli branş ve üçüncü basamak hastane gereksinimi olan vakaların kabulü ve sevki ile ilgili normalde olduğundan çok daha fazla sorun yaşadık ancak elimizden geldiğince tolere etmeye çalıştık. Depremin merkezi olan illerde; hastanelerin yıkılıp sağlık çalışanlarının hayatlarını kaybettiği bir durumda olsaydık biz de bu kadar başarılı olamayabilirdik.

    Bu yazının sonu için deprem bölgesinin merkezinde Adıyaman Kahta Devlet Hastanesi Acil Tıp Uzmanı Dr. Ayşegül İşlek Yüksel ile depremde yaşadıklarını konuştuk. Yıkımın boyutu arttıkça öneriler ve kılavuzlar yetersiz kalıyor, biz hastanemizde triyaj doktor dağılımı ve branşlarla iş birliği ile kapasiteyi aşmadan döngüyü hızlıca sürdürerek Şanlıurfa’da depremi yönetebildik. Ancak sistemler çalışıyor, internet gitmemiş, altyapılar bozulmamış ve binamız da ağır hasar almamışken bu bizi hiç zorlamadan hasta bakmaya odaklanmamızı sağladı. Değerli katkıları için Dr. Ayşegül İşlek’e teşekkürlerimi iletiyorum, dilerim bir daha böyle bir afet yaşanmaz. Dilerim zarar görmeden işimizi yapmaya devam edebiliriz. İyi okumalar dilerim.:

    • Depremin boyutu hastanenizde nasıldı? Hastanenin fiziki yapısı ve işleyişin aksamasına yol açacak personel yaralanmaları ve can kaybınız oldu mu?

    Adıyaman devlet hastanesi önünde kilometrelerce kuyruk vardı. Biz saat 09:30 gibi Kahta’ya vardık. Kahta da on bina bile yıkılmamıştı. Hastane hafif hasarlı idi. Polikliniklerde fiziki hasar mevcuttu ancak acil serviste hasar yoktu. Alt yapı yoktu. İnternet olmadığı için hastaneye giriş açılamıyordu. Telefonlar çekmiyordu. 112 ye götürün buradan çıkarın diyorduk, Adıyaman merkeze değil en yakın Şanlıurfa olur ilçesi Siverek olur en yakın yere götürmeye çalışıyordu majör yaralanmalı depremzedeleri. Şanlıurfa ya da Antep bize zorluk çıkarmadı durumun farkındaydılar. Öğlen 13:15’te de ikinci depreme hastanede yakalandık. Hiçbir altyapı olmadığı ve telefonlar çekmediği için üç tane çocuğumu bıraktığım komşuma dahil ulaşamadım. Hastanemiz yıkılmamıştı ancak Adıyaman merkezde ağır yıkım ve doktor personel kaybı da mevcuttu. Merkezde hastane otoparkında sıralı ölüler yatıyordu.

    • Kayıtları nasıl tuttunuz? Görüntülemeleri nasıl yaptınız? Tetkikleri yapma imkânınız oldu mu? Konsültasyon ve sevkleri nasıl yaptınız?

    İnternet, telefon, Global System for Mobile Communications (GSM) operatörleri, her şey gitmişti. Haberleşmenin dahi mümkün olmadığını düşünün. Ortopedisti arayıp hastayı anlatamadığınızı görüntüsünü yollayamadığınızı düşünün. Telefonlar çekmediği için 112’yi de arayamıyorduk sevk açmak için. Gelen ambulanslara sevk için hasta vermeye başladık bu kez. Yakın neresi varsa, Şanlıurfa’ya götürüyorlardı çoğunlukla. Karşı hastanelerden de hiçbir sorun çıkmadı. Çünkü herkes neler yaşadığımızı aşağı yukarı tahmin ediyordu. Kimliği olmayan tanınacak halde olmayan insanlar ölü ya da yaralı getiriliyordu ve kayıtlarını başvurdukları gün ve saat olarak vermeye başladık. 6 Şubat saat 14:30’da gelen hasta 061430 diye numaralandırılıyordu. A4 kağıdına kayıtları tutup fotoğraflarını telefonumuza çekiyor ve başhekime yolluyorduk. Kayıtları bu şekilde tuttuk. Eşim radyoloji uzmanıydı ve hastalarla beraber bilgisayarlı tomografiye (BT) gidip görüntüyü o anda çekip yorumunu kâğıda yazıp tekrar hastayla gönderiyordu. Sadece hemogram, kan gazı ve kan grubu çalışabiliyorduk ve o da sisteme kaydı olmaksızın direkt cihazdan aldığımız sonuca bakabiliyorduk*. İki tane ultrasonografi (USG) kırmızı alana çektik, gelen kritik hastaların Focused Assesment Sonography for Trauma (FAST) USG bakısını mutlaka yapıyorduk. Ortopedi uzmanımız acilden çıkmamıştı. Bütün uzmanlar canla başla çalıştık Kahta’da.

    • Triyajı nasıl yaptınız?

    Etkin triyajın olay yerinde yapılması çok mümkün olmadı tabii ki. Ambulans yaralıları getirdiğinden daha fazla enkaz altından ölü çıkan insanı da getiriyordu ve insanlar bir ölüm belgesi alabilmek için getiriyordu acile ölmüş yakınlarını. Ex torbasını dahi bulamayıp siyah büyük poşetlerle sarılan insanlar vardı. Yeşil alanı kapatıp ventilatöre bağlı hastaları da oraya almaya başladık. Hafif yaralılara 5. günden sonra bakabilme imkânımız oldu.

    • Resüsitasyon alanınız yeterli miydi? İlaç ve malzeme eksiğiniz oldu mu?

    Ayrı bir resüsitasyon alanım yok ne yazık ki 4 yataklı kırmızı alanım var sadece, ama elbette yeterli olmadı. 3 tane defibrilatörüm var ancak ne yazık ki o da yeterli değildi. Sadece resüsitasyon alanı değil elbette, morgun kapasitesi de yeterli değildi. İlaçlarımız yeterliydi ancak atelimiz yeterli değildi.

    • Ne zaman rutine dönebildiniz? Siz bununla nasıl baş ettiniz?

    Mart ayından itibaren rutin düzenine dönmeye başlayıp altı ayda da tamamen rutine dönüldü. Acilci olduğumuz için sanırım ölümle yaşam arasındayız sürekli, o kadar da ağır etkilenmedim gibi geliyor ancak elbette profesyonel yardım aldık. Ortalama altı ayı buldu toparlanmamız. Bundan sonra böyle bir afet bugün bir başka yerde olsa, hepimiz koşarak gideceğiz biliyorum. Dilerim bir daha böyle bir afet yaşanmaz.

    Kaynaklar:

    [1] H. KOCAK, K. KINIK, C. CALISKAN, K. ACIKSARI, The Science of Disaster Medicine: From Response to Risk Reduction, Medeni Med J 36 (2021) 333–342. https://doi.org/10.4274/MMJ.galenos.2021.50375.

    [2] E.K. NOJI, Advances in disaster medicine, European Journal of Emergency Medicine : Official Journal of the European Society for Emergency Medicine 9 (2002) 185–91. https://doi.org/10.1097/00063110-200206000-00019.

    [3] Keim: Managing health in disasters – Google Akademik, (n.d.). https://scholar.google.com/scholar_lookup?journal=Lancet.&title=Managing+health+in+disasters&author=M+Keim&volume=362&publication_year=2003&pages=2029& (accessed April 30, 2024).

    [4] Association Overview, WADEM (n.d.). https://wadem.org/about/association-overview/ (accessed April 30, 2024).

    [5] Disaster Phases, Center for Disaster Philanthropy (n.d.). https://disasterphilanthropy.org/resources/disaster-phases/ (accessed April 30, 2024).

    [6] İsmep, (n.d.). https://istanbul.afad.gov.tr/ismep (accessed April 30, 2024).

    [7] E.K. Noji, G.D. Kelen, H.K. Armenian, A. Oganessian, N.P. Jones, K.T. Sivertson, The 1988 earthquake in Soviet Armenia: a case study, Ann Emerg Med 19 (1990) 891–897. https://doi.org/10.1016/s0196-0644(05)81563-x.

    [8] Medicine | Definition, Fields, Research, & Facts | Britannica, (n.d.). https://www.britannica.com/science/medicine (accessed April 30, 2024).

    [9] Primary health care, (n.d.). https://www.who.int/health-topics/primary-health-care (accessed April 30, 2024).

    [10]10 Şubat 2022 PERŞEMBE, (n.d.). https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/02/20220210-1.htm (accessed April 30, 2024).

    [11] S. Yılmaz, O. Karakayali, S. Yilmaz, M. Çetin, S.E. Eroglu, O. Dikme, A. Özhasenekler, M. Orak, Ö. Yavaşi, F.K. Akarca, M.G. Eneyli, B. Erbil, H. Akoğlu, Emergency Medicine Association of Turkey Disaster Committee Summary of Field Observations of February 6th Kahramanmaraş Earthquakes, Prehospital and Disaster Medicine 38 (2023) 415–418. https://doi.org/10.1017/S1049023X23000523.

    [12] Hastane Afet ve Acil Durum Planı (HAP) Hazırlama Kılavuzu, (n.d.). https://www.saglik.gov.tr/TR,1789/hastane-afet-ve-acil-durum-plani-hap-hazirlama-kilavuzu.html (accessed April 30, 2024).

    [13] Emergency Preparedness—Planning and Management – PMC, (n.d.). https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC7152024/ (accessed April 30, 2024).

    [14] Afet Yönetimi ve Tıbbi Uygulamalar Serkan Emre Eroğlu, https://www.kitapbankasi.com/ (n.d.). https://www.kitapbankasi.com/afet-yonetimi-ve-tibbi-uygulamalar (accessed April 30, 2024).

    [15] M.C. Bhalla, J. Frey, C. Rider, M. Nord, M. Hegerhorst, Simple Triage Algorithm and Rapid Treatment and Sort, Assess, Lifesaving, Interventions, Treatment, and Transportation mass casualty triage methods for sensitivity, specificity, and predictive values, Am J Emerg Med 33 (2015) 1687–1691. https://doi.org/10.1016/j.ajem.2015.08.021.

    [16] P. Halpern, S.A. Goldberg, J.G. Keng, K.L. Koenig, Principles of Emergency Department facility design for optimal management of mass-casualty incidents, Prehosp Disaster Med 27 (2012) 204–212. https://doi.org/10.1017/S1049023X12000623.

    2 Mayıs 2024 0 comments
    0 FacebookTwitterPinterestEmail
    Afet Yazı Dizisi

    Arama – Kurtarmada Medikal Ekiplerin Önemi ve Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi (UMKE) Birimlerinde Acil Uzmanı Olmak

    by Mustafa ULUSOY 15 Nisan 2024
    written by Mustafa ULUSOY

    Afet bir toplumu ve ülkeyi fiziksel, ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak etkileyerek kayıplara neden olan olaylar olarak adlandırılır. Afetlerde etkilenen bölgenin yaşanan olayla başa çıkma kapasitesi aşılmış, insani faaliyetler kesintiye uğramış ya da durmuştur. Türkiye Kuzey Anadolu Fay Hattı, Doğu Anadolu Fay Hattı ve Batı Anadolu Fay Hattı arasında deprem kuşağında yer alan bir ülke olarak sık sık deprem yaşamakta ve ne yazıkki bunların bazıları kitlesel ölümlere neden olmaktadır. 1900-2000 yılları arasında 5 Mw ve üzerinde 72, 2000 yılından günümüze dek ise 55 adet deprem yaşanmıştır (1). 6 şubat 2023 yılında Kahramanmaraş Pazarcıkta saat 04:17 de yaşanan 7.8Mw lik deprem ve Kahramanmaraş Elbistanda Yaşanan 7.5Mw lik depremler sonrası 53537 kişi Türkyede, 8476 kişi de Suriyede olmak üzere toplam 62013 kişi hayatını yitirmiştir. Yine ülkemizde değişen iklim şartları, küresel ısınmanın etkisi gibi nedenler şiddetli yağmurlara, sel ve su baskınlara neden olabilmektedir. 2000 yılından sonra ülkemizde 6 adet sel felaketi yaşanmıştır. 2009 Marmara sel felaketinde 31 kişi ölmüş 9 kişi kaybolmuştur. 2020 Dereli sel felaketinde 8 kişi, 2021 Batı Karadeniz Sel felaketinde 97 kişi, 2022 Ankara sel felaketinde 6 kişi, 2023 Adıyaman-Şanlıurfa sel felaketinde ise 21 kişi hayatını kaybetmiştir. 2015 yılında Bodrumda metrekareye 230 kg yağış düşmesine rağmen can kaybı yaşanmamış ancak büyük çaplı maddi hasar meydana gelmiştir. Yine çığ düşmesi, yangınlar gibi daha az sıklıkta gördüğümüz can kaybına yol açan diğer afetler ülkemizde hayatımızın bir gerçeği olarak karşımıza çıkmaktadır. 2015 yılında yapılan bir çalışmada son 30 yılda dünyamızda doğal afetlerden etkilenen insan sayısının 1 milyar, hayatını kaybeden insan sayısının ise 800.000 civarında olduğu bildirilmektedir (2).

    Afeterle başa çıkabilmek için ülkelerin afet ve acil durumlara hazırlık, risklerin belirlenmesi ve önlenmesi, afet sonrası müdahale ve iyileştirme aşamalarını içeren kendi coğrafyalarına, iklimlerine ve insanlarına yönelik Acil durum ve Afet yönetim planlarının olması gereklidir. Ülkemizde ilk olarak 03 Ocak 2014 tarihinde yürürlüğe giren ve düzenlemeler yapılarak 15.09.2022 tarih ve 31954 Sayılı Resmi Gazete’de  yayınlanan Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) ile afet ve acil durumlarda görev alacak grup ve koordinasyon birimlerinin görev tanımları ve sorumlulukları belirlenmiştir. TAMP’ın bünyesinde ulusal düzeyde 25, yerel düzeyde 23 grup yer almaktadır. TAMP tarafından bir afet oluştuğunda ilk olarak hangi düzeyde müdahale gerektirdiğini bildiren bir seviyelendirme yapılır.

    • S1: yerel imkânların yeterli olduğu,
    • S2: ise; bir ilde meydana gelen afet ve acil durumun büyüklüğü göz önüne alınarak, o ilin imkanları yetersiz kaldığı durumlarda destek illerin takviyesine ihtiyaç duyulduğu,
    • S3: ulusal düzeyde desteğe ihtiyaç duyulduğu,
    • S4: uluslararası desteğe ihtiyaç duyulduğu seviyedir.

    6 Şubat depremi sonrasında S4 seviyelendirme yapılarak uluslararası destek istenmiştir. Ülkemize ilk arama kurtarma ekibi gönderen ülkeler Azerbaycan, İsrail, Meksika, Yunanistan ve ABD’dir. Birinci hafta sonunda ülkemize desteğe 72 ülkeden 10336 personel gelmiştir (3).  Bu ülkelerden Fransa, Belçika,Rusya,İspanya, İsrail, Hindistan ve Amerika Birleşik Devletleri sahra hastanesi kurarak sağlık hizmeti vermeye başlamıştır.

    Acil Tıp ekipleri (Emergency Medical Team-EMT) Dünya Sağlık Örgütü tarafından doğal afetten etkilenen nüfusa özellikle sağlık hizmeti sağlamayı amaçlayan, kendi ülkelerinin dışındaki sağlık profesyonelleri ve destek personeli grupları olarak tanımlanır (4). EMT ler büyüklükleri, sağladıkları bakım türü ve yeteneklerine göre 3 sınıfa ayrılırlar.

    • Tip 1, acil hastane dışı bakım sağlar
    • Tip 2, yatan ve yatan olmayan cerrahi acil bakım sağlar
    • Tip 3, karmaşık yüksek düzeyde cerrahi ve tıbbi bakım sağlayan yatan hasta sevk ekipleridir.

    Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi (UMKE) 2020 yılında EMT-2 verifikasyonu aldı ve ülkemiz dünyada EMT-2 verifikasyonuna sahip 30. ülke oldu. Afetler sonrası ilk 72 saat hayati öneme sahiptir. Bu sürecin nasıl yönetildiği sonraki sonuçlar için belirleyicidir.  EMT lerin sahadaki başarılarını etkileyen faktörlerin başında ekipler arası koordinasyonun başarılı şekilde sağlanması gelmektedir. Afet bölgesine etkin bir koordinasyon merkezi kurulması ve bölgeye gelen EMT lerin bu koordinasyon merkezinin yönlendirmesiyle hareket etmesi başarı şansını arttıracaktır. EMT ekipleri sahada olsalar bile operasyonel hale gelmeleri zaman alabilir. 2010 Haiti depremine birçok EMT’nin katılımına rağmen, kötü koordinasyon, ekipler arası iletişim kopukluğu ve uyum eksikliği nedeniyle fırsat kayıpları yaşandığı belirtilmiştir (5). Ekiplerin uygun ekipmana sahip olmaları, haberleşme ağının sağlanması, olay ve bölge hakkında yeterli bilginin sağlanması operasyonel kabiliyet kazanma hızını yükseltecektir. EMT birliklerinin bölgeye hızla intikal etmelerini ve daha koordine biçimde çalışarak daha etkin hareket etmelerini sağlamak amacıyla 1988 Ermenistan Spitak Depremine müdahale eden uluslararası arama kurtarma ekiplerinin girişimleriyle 1991 yılında Türkiyeden de birçok resmi ve sivil arama kurtarma ekibinin de üyesi olduğu Uluslararası Arama Kurtarma Danışma Grubu (International Search And Rescue Advisory Grou- INSARAG) kurulmuştur (6). Ardından 2024 yılında Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA) ve Avrupa Komisyonu tarafından Küresel Afet Alarm ve Koordinasyon Sistemi (Global Disaster Alert and Coordination System-GDACS) kurulmuştur (7). Ani başlayan bir felaket durumunda uyarı bildirimleri sağlayan ve devam eden felaketler sırasında gerçek zamanlı bilgi güncellemeleri ve koordinasyon sağlayan GDACS uluslararası yardım çabalarının koordinasyonunu iyileştirmeyi amaçlamaktadır.

    Medikal kurtarma arama kurtarma faaliyetleri içerisinde medikal müdahaleye ihtiyaç duyan afetzedelere olay yerinde ya da yakınında yer alan tıbbi uç noktalarda tıbbi yardımda bulunarak gerekli hallerde afetzedelerin güvenli şekilde daha kapsamlı tedavi alabilecekleri üst merkezlere nakledilmesi olarak tanımlanır. 1999 marmara depremi sonrası göçük altından yaralıların kurtarılmasında gerek yaralıyı taşıma tekniği, gerek crush sendromunun önlenmesi gerek ise travmaya eşlik eden hipotermi, hipoglisemi v.b. gibi ikincil durumlarla mücadelede tıbbi usul ve esasların uygulanabilmesi açısından arama kurtarmalara sağlık profesyonellerinin eşlik etmesinin sağkalıma pozitif etkisi nedeniyle arama kurtarmaya ek olarak medikal kurtarma ihtiyacı doğmuştur. Ülkemizde 2004 yılında kurulan ve tamamı gönüllü sağlık profesyonellerinden oluşan özel donanıma ve özel eğitime sahip Ulusal Medikal Kurtarma Ekibi (UMKE) ulusal ve uluslar arası düzeyde medikal arama kurtarma konusunda en yetkin resmi kuruluştur. Şuanda 30 bölgede toplamda 16.000 üzerinde gönüllü personel ile hizmet vermektedir (8). Afet ve acil durumlar dışında KBRN olayları, yangın ve patlamalar, büyük trafik kazaları, toplumsal olaylar, toplu göç ve büyük nüfus hareketleri, ulusal ve uluslararası spor müsabakaları, tehlikeli ve salgın hastalıklar vb. olaylarda da görev almaktadır. İhtiyaç halinde askeri bölgeleri desteklemek amacıyla kurulan çadır hastanelerde sağlık hizmeti sunmaktadırlar. Personelin tamamı kritik olan ilk 72 saat kendi kendine yetebilecek düzeyde eğitime ve barınma, beslenme gibi temel ihtiyaçlarını kendi kendilerine idame ettirebilecek ekipmana sahiptirler. Bir UMKE timi genellikle bir tanesi doktor olmak üzere toplam 5 elemandan oluşur ve ekip liderinin yönetimi ile hareket eder. Daha çok sahada olay yerinde görev almaktadırlar ancak ihtiyaç halinde kurdukları çadır hastanelerde de görev yapmaktadırlar. Sağlık tesislerinin kapasitesinin aşılması ya da afetten etkilenerek kullanılamaz hale gelmesi durumunda UMKE birlikleri hızlı bir şekilde çadır hastane kurup EMT-2 düzeyinde hizmet verebilmektedir. Göçük altında yaralıya ulaşıldığı anda aynı zamanda ekibin medikal lideri olan doktorun hastayı yönetmesi beklenir. Hastanın ilk muayenesi doktor tarafından yapıldıktan sonra damar yolu ihtiyacı olup olmadığı var ise hangi sıvıların ya da ilaçların gideceği, hastanın stabillenmesi, travma tahtasına alınması, amputasyon gerekip gerekmediği gibi konular değerlendirilmektedir.

    14 yıllık UMKE geçmişimde aklımda en fazla yer eden afetleri saymam gerekirse 13 mayıs 2014 yılında gittiğim 301 madencinin hayatını yitirdiği Soma Maden Kazası ve 6 şubat 2023 yılında gittiğim Kahramanmaraş depremi benim için unutamadığım anlardı. Somada hissettiğim çaresizliğin aynısını görevli gittiğim Hatayda da hissettim. Bir çok şey yapmak istiyorum ancak yapamıyorum. Nereye yetişeceğim bilemiyordum. Ancak bunlardan bahsetmek yerine dikkatinizi başka konulara çekmek istiyorum.

    6 şubat depremlerinde İzmirden sabah 08:45 de görevli olarak bölgeye gitmek üzere görevlendirildim. Askeri uçakla Adanaya iner inmez ekip sorumlumuz sağlık kordinasyon merkezine (SAKOM) bölgeye geldiğimizi ve başta uzman hekimlerimiz olmak üzere personellerimizin sayısı ve niteliğini bildirdi görevlendirme istedi. SAKOM ihtiyaç duyulan personellere göre hangi hastaneye kaç kişinin gitmesi gerektiğini bildirdi ve Adanadan otobüslerle görevlendirildiğimiz hastanelere dağıldık. Ben Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Hastanesine görevlendirilen ekipteydim. Acil servise varmadan önce ekip içerisinde iş dağılımını yaptık ve acile girer girmez herkes görevli olduğu yere dağıldı. Ertesi gün hastaneye çok sayıda gönüllü sağlık çalışanı geldi ancak bir süre sonra ihtiyacımızın üzerinde personelimiz olmuş oldu. Çünkü yardıma koşan gönüllüler en yakın sağlık kuruluşuna baş vurup ellerinden geleni yapmak istiyorlardı. Herkes merkeze dağılıyordu bu da ilçelere giden gönüllü sayısının az olmasına neden oldu. Örneğin hastanemizde yaklaşık 19 gönüllü genel cerrah vardı Samandağ bölgesinde ise birkaç tane genel cerrah olduğunu öğrendik. Yine hastanemizde 9 gönüllü beyin cerrahı vardı ancak bazı ilçelerde hiç beyin cerrahı yoktu. 2 UMKE personeli acil uzmanı olarak hastanenin işleyişi yürütüyorduk. Hastanelerin ihtiyacına göre hekimlerin dağılımını sağlamaya çalıştık ve ihtiyaç olan hastanelere yönlendirmeler yaptık. Koordinasyonun önemini bir kez daha görmüş olduk.

    Yine hastanemiz her ne kadar kullanılabilir durumda olsa da tekrar bir deprem olma olasılığına karşın hastane bahçesine toplam 6 çadırdan oluşan bir çadır hastane kurduk ve kullanıma hazır hale getirdik. 20 şubat 2023 yılında Hatayda yaşanan 6.6 Mw lık deprem sonrası hiçbir hasta mağdur olmadan tüm hastanede yatan hastaları bahçeye kurduğumuz çadır hastanelere taşıdık ve sağlık sisteminde bir aksama yaşanmadan hizmet vermeye devam ettik.

    Acil servise ilk girdiğimiz andan itibaren bilgi işlemin çalışmaması nedeniyle manuel şekilde bütün gelen hastaların kayıtlarını tuttuk. Konuşabilenlerin adı ne, T.C. kimlik numarası ne, nereden geldi, neyi var ve nereye sevk oldu. Hastanenin ilk 2 günkü tek kayıt verileri UMKE nin tutuğunu verilerdir.

    Hastaneden yapılan bütün hava nakillerini UMKE olarak biz yaptık. Hem telsiz kullanım eğitimimiz olması, hem triaj bilgimiz, hem SAKOM iletişim deneyimimiz, hem de acil uzmanı olarak hastaların uçup uçamayacağı, helikopterde yatarak mı oturarak mı gidebileceği gibi kararlar vererek yeri geldi tek seferde askeri helikopterlerle 10 hasta sevk ettiğimiz oldu.

    Depremin 3. Günü artık hastanede acil uzmanı ihtiyacı kalmayınca sahaya çıkmaya ve göçük altında ulaşılan hastalara müdahale etmeye başladım. Hiç unutamadığım bir enkaz görevini depremin 5. Günü yaşadım. Cebrail mahellesinde bir göçükten ses duyulduğu ihbarı alarak bir enkaza yönlendirildim. İstanbul itfaiyesi kazı çalışmaları yapıyordu gittiğimizde ve içeriden bir ses geldiğini belirttiler. Birkaç saat sonra yaralıya ilk temas sağlandı ve arama kurtarma ekip sorumlusu UMKE yi enkaz başına çağırarak yaralıya ulaştıklarını içeri girip kontrol etmemizi istedi. İçeri girdiğimde yaklaşık 40 cm yükselikte bir alanda üzerinde oğlunun ceseti bulunan sol kolu omzundan kolon altında kalmış bir kadın ile karşılaştım. Kadının sadece ayaklarını görebiliyordum. Kadınla konuştum ve sakinleştirmeye çalıştım. Damar yolu açmaya çalıştım koluna yetişemiyordum. Ayaklarından denedim ancak o kadar dehidrateydi ki ayaklarından açamadım. Ardından oğlunun üzerinden sürünerek biraz ilerledim ve damar yolunu açabildim. Ardından enkazdan çıktım. Arama kurtarma sorumlusunun ilk sorduğu soru “Kolu ampute edecek misin hocam? Yoksa kolonu kırmaya çalışalım mı? Ama içeri büyük alet sokacak kadar yer yok kırmak 3-4 saat sürer.” oldu. Hayır kolonu kıralım ben ara ara kontrol edeceğim dedim. Nitekim defalarca enkaza girip çıkarak hastaya hem hipotermi hem crush sendromu tedavisini imkanlarımız el verdiği kadarı ile göçük altında başlayarak hastanın kolunu kolon altından kurtardık ve perde kornişinden yaptığımız atel ile sağ salim dışarı çıkartabildik.

    Sözün özü acil uzmanları acilleri, kaosu yönetmeye alışıklar. Bu konuda deneyimliler. Ancak sahada çalışmak ayrı bir deneyim. Triajda siyah kodun devreye girdiği anda acilin işleyişi değişiyor. Tıbbi konuları çok iyi biliyor olsak da afet ortamlarında çadır hastane nasıl kurulur, SAKOM nedir nasıl çalışır, telsiz nasıl kullanılır, helikoptere nasıl yaklaşılır gibi konuları biliyor olmamız bizi afetlerde sağlık hizmetleri konusunda avantajlı hale getirecektir. Hem UMKE nin gelişmesi, daha etkin ve nitelikti hizmet vermesi hem de afetlerle yaşamayı öğrenmemiz gereken ülkemizde afetlere hazırlık için daha fazla acil tıp uzmanının UMKE gönüllüsü olması gerekmektedir.

    Afetsiz günler dilerim.

    Kaynaklar

    1. https://deprem.afad.gov.tr/event-instrumental
    2. Peiris S, Buenaventura J, Zagaria N (2015) Is registration of foreign medical teams needed for disaster response? Findings from the response to Typhoon Haiyan. Western Pac Surveill Response J 6(Suppl 1):29–33
    3. https://www.bbc.com/turkce/articles/cje12j5xny3o
    4. Foreign Medical Team Working Group (2013) Registration and coordination of foreign medical teams responding to sudden onset disasters: the way forward. World Health Organization & Health Clusters, Geneva
    5. Levie F, Burke CM, Lannon J (2017) Filling the gaps: an investigation of project governance in a non-governmental organisation’s response to the Haiti earthquake disaster. Int J Proj Manag 35(5):875–888
    6. https://vosocc.unocha.org/USAR_Directory/MemberCountriesOverview.asp
    7. De Groeve, Tom & Peter, Thomas & Annunziato, Alessandro & Vernaccini, Luca. (2006). Global Disaster Alert and Coordination System. Proceedings of the 3rd International ISCRAM Conference.
    8. https://ashgmafetacildb.saglik.gov.tr/TR-80255/ulusal-medikal-kurtarma-ekibi-birimi-umke.html
    15 Nisan 2024 0 comments
    0 FacebookTwitterPinterestEmail
    EtkinlikGenelHaber ve DuyuruTATDakademik

    6 Şubat Kahramanmaraş Depremleri ve Türkiye’de Yetişkin Acil Tıbbında Afet ve Toplu Yaralanmalı Olaylarda Triyaj Yönetim Algoritmaları: Tecrübelerimizin Işığında Bir Derleme

    by Mehmet Türk 14 Nisan 2024
    written by Mehmet Türk

    Türkiye Acil Tıp Derneği Afet Komisyonu olarak, derneğimizin saygın yayın organı Turkish Journal of Emergency Medicine dergisi için kapsamlı ve derinlemesine bir deprem yönetimi algoritması üzerine yoğun bir çalışma gerçekleştirdik. Bu derlemede, hem geçmişte yaşanan afetlerden elde ettiğimiz bilgileri ve tecrübeleri hem de son deprem sırasında öğrendiğimiz dersleri ve araştırmalarımızı, mevcut afet yönetimi literatürü ile harmanlayarak bir araya getirdik. Derlememizde, tıbbi arama kurtarma sürecinin başlangıcından itibaren, hastane öncesi hazırlıklar ve acil servis süreçlerine kadar olan geniş bir yelpazeyi ele alıyoruz. Bu süreçte, ülkemizdeki acil tıp uzmanlarının, sahadan elde ettikleri zengin tecrübeleri, bilimsel araştırmalarla birleştirerek afetlerin ardında sıkça gözden kaçırılan ancak kritik öneme sahip “hasta tanımlama”, “etkin nakil” ve “hedefe yönelik triyaj” gibi konular üzerinde özellikle durmaya gayret gösterdik.

    Bu çok katmanlı yönetim algoritmasındaki temel amacımız, afet tıbbına ısınmakta olan kişilere temel kavramlarla tanışıklık kazandırmak ve bu konuda zaten belli bir tecrübeye sahip olan profesyonellere, geçtiğimiz bir yıl içerisinde ülkece yürüttüğümüz araştırmaların ışığında, dışarıdan bakıldığında önemsiz gibi görünebilen ancak aslında hayati öneme sahip olabilecek detaylara ilişkin farkındalık yaratmak ve yeniden değerlendirme fırsatı sunmak oldu.

    Bu derlemenin oluşturulması sürecinde, ekip olarak harcadığımız uzun saatler ve gösterdiğimiz büyük çaba, acil tıp alanında derin bir boşluğu doldurma potansiyeline sahip olduğumuzu göstermektedir. Bu alanda geniş kapsamlı bir kaynak kitabının yazılmasının gerekliliği konusunda birleşen görüşlerimiz, özellikle afet anlarında kritik kararlar alınırken dayanak noktası olabilecek bir rehberin önemini ortaya koymaktadır. Umarız ki, böyle bir kaynağa başvurmak zorunda kalmayız; ancak, afetlerle mücadelede daha hazırlıklı olabilmek adına, bu önemli çalışmanın yazımına mümkün olan en kısa sürede başlamayı hedefliyoruz.

    Yazı linki:

    https://journals.lww.com/tjem/fulltext/2024/24020/february_6th,_kahramanmara__earthquakes_and_the.2.aspx

    14 Nisan 2024 0 comments
    0 FacebookTwitterPinterestEmail
    Afet Yazı Dizisi

    HASTANE ÖNCESİNDE AFET YÖNETİMİ

    by TURHAN SOFUOĞLU 1 Nisan 2024
    written by TURHAN SOFUOĞLU

    Hastane öncesi acil sağlık hizmetlerinin günümüzdeki tanımı, acil hastalık ve yaralanma hallerinde, konusunda özel eğitim almış ekipler tarafından, tıbbi araç ve gereç desteği ile, olay yerinde ve hastaneye nakil sırasında verilen tüm sağlık hizmetlerini kapsamaktadır. (1) Bu amaçla ülke düzeyinde organize olmuş acil çağrıların karşılandığı, değerlendirildiği ve ekiplerin yönetildiği merkezler, iletişim araçları, özel eğitim görmüş ekipler, olay yerine en kısa sürede tıbbi müdahalede bulunmak üzere konuşlanmış kara, hava ve deniz sağlık araçları (ambulanslar), bunlarla ilgili yasal düzenlemeler ve eğitim programları bir ülkedeki hastane öncesi acil sağlık sisteminin temelini oluşturur.

    Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Afeti “İnsanlar için can ve mal kayıplarına neden olan toplumu fiziksel, psikolojik ve ekonomik yönleriyle etkileyen ve yerel imkanlar ile baş edilemeyen her türlü doğa veya insan kaynaklı olaylar” şeklinde tanımlanmıştır. (2)

    Afetlerde Sağlık Hizmetleri ise afetlere ve acil durumlara hazırlıklı olmak, afet ve acil durum oluştuktan sonra hızlı ve doğru müdahale ile, ölüm, yaralanma ve sakatlıkların önlenmesi, hasta ve yaralıların tedavisi, ikincil hastalıkların önlenmesi, olağan halk sağlığı hizmetlerine en kısa sürede dönülmesi, bozulan sağlık hizmetleri alt yapısının düzeltilmesi ile ilgili tüm sağlık kurum ve kuruluşlarınca yapılan çalışmaları olarak tanımlanmaktadır. (3)

    Halen Sağlık Bakanlığı bünyesinde Sağlık Bakan Yardımcısına bağlı olarak görev yapan Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, ülkedeki acil durum ve afetlerde sağlık hizmetlerinden birinci derecede sorumludur. Genel Müdüre bağlı 6 farklı Daire Başkanlığı bulunmaktadır (Şekil 1). Genel Müdürlüğün başlıca görevleri; afetlerde ve acil durumlarda ülke genelinde sağlık hizmetlerini planlamak ve yürütmek, hastane öncesi acil sağlık hizmetlerine ait birimleri kurmak ve işletmek, gerektiğinde hastane acil servisleri ile entegre etmek, ilgili birimlerin faaliyetlerini izlemek, değerlendirmek, hasta nakil ve sevk koordinasyonunu sağlamaktır. Bunların yanında toplumun ilk yardım bilgi ve becerisinin geliştirilmesi ve hastane öncesi acil sağlık hizmetlerinde çalışan personel için gerekli eğitim programlarının hazırlanması görevi de vardır. (4)

    Şekil 1: Sağlık Bakanlığı ASH Genel Müdürlüğü Organizasyonu (5)

    Genel Müdürlüğün, afetlere yönelik Ulusal Medikal Kurtarma Ekiplerinin (UMKE) kurulması, yönlendirilmesi, afet bölgesinde seyyar hastanelerin kurulması, personel ve lojistik desteğin sağlanması, KBRN (Kimyasal Biyolojik Radyolojik Nükleer Tehditler) olaylarına müdahale, ilkyardım, KBRN ve HAP (Hastane Afet ve Acil Durum Planı) eğitimlerinin planlanması yanında hastane öncesi acil sağlık hizmetlerinde çalışan personel için gerekli eğitim programlarının hazırlanması görevleri vardır. (6)

    İllerde acil durum ve afetlerde sağlık hizmetleri, İl Sağlık Müdürlükleri bünyesinde yürütülmektedir. İl Sağlık Müdürüne bağlı Acil ve Afetlerde Sağlık Hizmetleri Başkanlığı ve İl Ambulans Servisi Başhekimliği birimleri bulunmaktadır. İl Ambulans Servisi Başhekimliği, 112 Ambulans Servisinin yasa ve yönetmelikler çerçevesinde işleyişinden birinci derece sorumlu olup, servisin nüfusa ve çağrı sayısına göre yeterli sayıda istasyon, ambulans, malzeme ve personel ile hizmet verebilmesi için idari, eğitim, insan kaynakları, mali ve bilgi işlemden sorumlu başhekim yardımcıları ile birlikte görev yapmaktadır. İl Ambulans Servisi Başhekimliği bu görevlerini şu ana birimler ile birlikte yürütür: 112 Acil Çağrı Merkezi ve ambulans istasyonları. (1) 

    Ülkemizde Sağlık Bakanlığı tarafından yayımlanan Ambulanslar ve Acil Sağlık Araçları ile Ambulans Hizmetleri Yönetmeliği’ne göre ambulanslar, ulaşım şekillerine göre kara, hava ve deniz ambulansları (Şekil 2,3,4,5); kara ambulansları da kullanım amaçlarına göre acil yardım ambulansı, hasta nakil ambulansı, yoğun bakım ambulansı ve özel donanımlı ambulanslar olarak sınıflandırılmaktadır. Bu sınıflandırma, ambulansların içinde bulunan personel yapısı, tıbbi ekipman ve teçhizata göre yapılmaktadır. (7)  

    Resim 1: Kara Ambulansı                              

    Resim 2: Hava ambulansı (Helikopter)

    Resim 3: Deniz Ambulansı                                  

    Resim 4: Hava Ambulansı (Uçak)           

    AFETLERDE SAĞLIK YÖNETİMİ

    Afetleri biz genel olarak doğa ve insan kaynaklı olarak ikiye ayırıyoruz. Afetlere müdahale şekilleri her ikisinde de benzerlikler taşımakla birlikte, personel yetenekleri, kullanılan malzeme ve araçlar, müdahale şekilleri ve süresi bakımından farklılıklar olmaktadır. Doğa ve insan kaynaklı afetlerin her ikisinde de ilk 24-48 saat ve günlerde yaralıların kurtarılması, erken tedavi ve tahliye hayat kurtarıcı iken şekil ve süre olarak farklı yaklaşımlar olabilir. Buna örnek vermek istersek, doğa kaynaklı deprem ve sellerde kullanılacak ekipman ve uygulamalar ile ulaşım kazaları, savaş ve terör saldırıları ile orman yangınlarında farklı uygulama ve yaklaşımlar vardır. Yine aynı şekilde gece ve gündüz, iklim koşulları, kent merkezleri ve kırsal alanlarda kullanılan malzeme ve uygulamalar farklı olmak zorundadır. Depremlerden sonra yıkılan binaların altında kalanların canlı olarak kurtarılma işlemleri günler hatta haftalara yayılabilir. İzmir ve Hatay depreminin ikinci haftasında enkaz altında canlı çıkarılan afetzedeler vardır.

    Doğa kaynaklı (sel, deprem, volkanik olaylar, kasırga ve tufanlar) bazı afetler çok hızlı bir şekilde ortaya çıkarken, kuraklık ve pandemi gibi bazı afetlerde günler, aylar içerisinde ortaya çıkar. Afetin yaşandığı ülkenin kültürel yapısı ve gelişmişlik düzeyi afetlere müdahalede göz ardı edilmemelidir. Toplumların gelişmişlik düzeyi ve afete hazırlık derecesine göre afet sonrası müdahale değişebilir. İşte bu nedenlerle afete müdahalede amaçlı dış yardımlarda, başka bir ülkeye giden ekiplere, o bölgenin toplumsal ve kültürel yapısını iyi bilen kişi ve kuruluşların rehberlik etmesi gerekmektedir.

    Şimdi doğa veya insan kaynaklı afetlere müdahalede ilk 24-72 saatte yapılması gerekenlere kısaca bir göz atalım. (8)

    1. Yönetim

    Afetlerde sağlık yönetimin başarılı olması için afete müdahalenin son derece iyi yönetilmesi gerekir. Ülke içi ve ülke dışından yardımlar gelene kadar İl Sağlık Müdürü afet bölgesindeki sağlık yönetiminin birinci sorumlusudur. Eğer İl Sağlık Müdürü ve ailesi afete maruz kalmış ise bu görevi yardımcıları üstlenebilir. Sağlık Bakanlığı afetten sonraki ilk 24 saat içerisinde bölgeye acil sağlık ve afetlerde deneyimli bir koordinatörü görevlendirmesi gerekir.

    2. İletişim ve Veri Değerlendirmesi

    Afetin sonra alınan ilk bilgiler son derece önem taşır. Çağımızda iletişim yolları oldukça çeşitlenmiştir. Erken uyarı sistemlerinden uydu teknolojilerine, görsel medyadan sosyal medyaya kadar çok çeşitli iletişim yolları bu amaçla kullanılmaktadır. 112 acil çağrı merkezleri, her türlü afette çalışır durumda olmalıdır. Eğer telefon sistemi çalışmıyorsa telsiz ile tüm ekipler sahaya yönlendirilip olaylara müdahale etmeleri istenmelidir. Afetin meydana geldiği yer, etkilediği alan, can ve mal kaybı, afetten etkilenen nüfus, afete ilk müdahale edecek ekiplerin son durumu hızlıca değerlendirilmeli ve ona göre bir müdahale şekli geliştirilmelidir.

    3. Tıbbi Müdahale ve Koordinasyon

    Büyük afetlerde bölgede ulusal ve uluslararası düzeyde çok sayıda profesyonel ekip görev yapabilir. Ayrıca gönüllüler ve destek birimleri de görev alabilir. Bu kadar farklı birimler yetenekleri olan ekipler arasında etkili bir koordinasyonun sağlanması müdahalenin başarı şansını artıracak önemli bir aktördür. Afet bölgesine hangi ekiplerden ne kadar yönlendirileceği, onların ulaşım yolları ve bölgedeki buluşma noktaları tıbbi müdahalenin başarı oranını artırır. Özellikle depremlerde alt yapı ve ulaşım yolları zarar görebileceğinden hava yolu (helikopterler) bölgeye hızlı ulaşımı sağlar.  

    4. Triyaj ve Tıbbi Tedavi

     Afetlerde olay yerinde çok sayıda yaralının olması, kaynakların daha etkili kullanımı için olay yerinde triyaj ve yaralının etkilenme durumuna göre uygun hastane seçimini öne çıkarır. Bu amaçla drone, sensör ve giyilebilir teknolojilerin kullanıldığı uluslararası projeler üzerinde ciddi çalışmalar yapılmaktadır. Olay yerinde UMKE ekipleri tarafından kurulacak Tıbbi Uç Nokta (TUN) bu amaçla kullanılabilir.

    5. Hasta Sevki

    Afet bölgesindeki hasta ve yaralıların triyaj sonrası hızla sağlık kuruluşlarına sevkleri gerekmektedir. Hasta/yaralıların olay yerinde 112 acil sağlık ve UMKE ekipleri tarafından triyaj kodlarının belirlenmesi, sabit veya mobil sağlık kuruluşlarına bu şeklide nakledilmeleri hayat kurtarıcıdır. Hasta sevkleri için Sağlık Bakanlığına ait ambulanslar yanında başta askeriye ve diğer kurum ve kuruluşlara ait kara, hava ve deniz ulaşım araçları kullanılabilir. Bu araçlar bir yandan hasta nakillerini geçekleştirirken diğer yandan bölgeye personel ve tıbbi malzeme sevkini de yapabilirler.  

    6. Afetlerde Sağlık Ekiplerinin Yerleşimi

    Ülkemizde geçmişte yaşanmış afetlerde sağlık ekiplerinin bölgeye intikali ve yerleşimi konularında oldukça önemli deneyimler kazanılmıştır. Özellikle büyük depremlerden sonra bölgeye ulaşan sağlık ekiplerinin öncelikle stadyumlarda konuşlandırılmaları taktiksel açıdan önemlidir. Stadyumlar sahra hastanelerinin kurulması için sağlık ekipleri için mükemmel yerleşim yerleridir. Aynı zamanda askeri ve sivil helikopterlerin afet bölgesinden hava köprüsü kurması, hasta/yaralıların çevredeki güvenli hastanelere kısa sürede ulaştırılması için son derece stratejik yerlerdir. 1999 Marmara depreminde Sakarya, Yalova ve Kocaeli illerinde bu amaçla kullanılmışlar ve başarılı olmuştur. 2023 yılında ülkemizde yaşanan depremlerde ise askeri helikopterlerin geç müdahalesi ve stadyumların AFAD tarafından barınma amaçlı olarak kullanılması nedeniyle çok önemli bir avantaj kaybedilmiştir. (Resim 5,6)

            

    Resim 5: Sakarya stadyumu                             

    Resim 6: Kahramanmaraş stadyumu    

    7. Afet Bölgesinde Güvenlik

    Afetlerden sonra bölgede  çalışan sağlık ve kurtarma ekiplerinin güvenliği genellikle ihmal edilir. Özellikle depremler, seller, terör  ve Kimyasal Biyolojik Radyolojik Nükleer (KBRN) olaylarında bu çok daha da önem kazanmaktadır. Sağlık ekipleri olay yeri güvenliği sağlandıktan sonra triyaj ve tıbbi tedavi işlemlerine başlamalıdır. Bu amaçla giyilebilir teknolojiler ve cihazlardan yararlanılması gerekir.

    8. Personel ve Lojistik

    Afet bölgesinde yeterli sayıda personel, tıbbi malzeme ve aracın temin edilmesi ve planlanması gerekmektedir. Afet bölgesine gereğinden fazla personel ve malzemenin sevk edilmesi, işlerin etkili olarak yürütülmesi önündeki en büyük engellerden birisidir. Yine görevlendirilen personellerin afet öncesi dönemde görev yaptıkları alanlarda çalıştırılmaları konusu son derece önemlidir. Örneğin birinci basamakta görev yapan sağlık personeli bu alanda, hastane personeli bölgedeki sabit ve mobil hastanelerde görevlendirilmelidir. Bu operasyonun başarısı şansını artırır. Bölgeye görevlendirilen sağlık personellerinin lojistik malzemeleri de onlarla birlikte gönderilmelidir. Diğer önemli bir konuda sağlık personellerin yedekli olarak planlanması konusudur. Afet bölgesine görevlendirilen ambulanslarda iki sürücü, ikişer sağlık personeli olmak üzere altı personel olmalıdır. Bu şekilde ilk saatlerde hizmet aralıksız olarak sürdürülebilir.

    9. Uluslararası Yardımlar

    Afetlerde uluslararası yardımlar afetin yaşandığı ülkenin talebi üzerine yapılabilir. Afete uğrayan ülkenin hükümeti, gelen uluslararası ekiplerin karşılanması, ihtiyaçlarının giderilmesi için tercüman ve destek elemanlarının sağlanması yanında bölgeye ulaşmaları, çalışma alanlarının belirlenmesi ve güvenlikleri konularında birinci derece yetkili ve sorumludur.

    Afetler ve büyük çaplı acil durumlarda olayın yönetebilmesi için üç düzeyde hazırlık gerekmektedir. Bunlar dıştan içe doğru halkalar olarak tanımlanabilir. (Resim 7)

    • STRATEJİK (Altın): Bu düzeyde olayın genel yönetimi, koordinasyonu, yaralıların hastanelere sevk işlemi ve destek ekiplerinin olay yerine ulaştırılması söz konusudur. Bu düzeyde Bakanlık Sağlık Afet Koordinasyon Merkezi (SAKOM), Valilik Afet ve Acil Durum Yönetim Merkezi, 112 Acil Çağrı Merkezi bu düzeydedir. Hastaneler, diğer kurumlar, hayatta kalanlar ve basınla ilişkiler de bu düzeyde yönetilmelidir.
    • TAKTİKSEL (Gümüş): Bu düzeyde önceliklerin uygulanması, olay yeri  yönetimi ve koordinasyonu ile ilgili kararlar alınır. Olayla ilgili hayati kararlar bu düzeyde alınır. Olay yeri yönetim merkezi, triyaj ve tedavi alanları, lojistik alan, ambulans toplanma ve sevk alanları, ölü toplama alanları bu düzeyde yer alır.
    • OPERASYONEL (Bronz): Bu düzey, arama ve kurtarma, güvenlik ve sağlık ekiplerinin bulunduğu ve görev yaptığı alandır. Bu alana yetkisiz ve görevli olmayan kişilerin girmesi önlenmelidir. Kişisel koruyucu ekipmanların kullanımı bu düzeyde hayati öneme sahiptir.

    Resim 7: Stratejik, Taktik ve Operasyonel Yönetim

    Taktiksel ve operasyonel düzeydeki yerleşim ve uygulamaların etkili ve sağlıklı olması için iç ve dış güvenlik halkaları (şeritleri) emniyet ekipleri tarafından en kısa sürede çekilmeli ve dış halkadan ambulansların giriş çıkış yapabilmeleri için iki ayrı güvenlik kapısı oluşturulmalıdır. Bu üç düzeydeki yönetimin iletişim ve birbiri ile koordinasyonu operasyonun başarısını belirler. (9) 2006 yılında Papa 16. Benedikt ve beraberindeki ekibin İzmir Efes Meryemana ziyaretinde acil sağlık organizasyonu bu şekilde yönetilmiştir. (Resim 8,9 )

    Resim 8: Stratejik Organizasyon                   

    Resim 9: Operasyonel Organizasyon

    AFETLERDE OLAY YERİ YÖNETİMİNDE KARŞILAŞILAN GÜÇLÜKLER

    • Bilgi Kirliliği: İlk günlerde afet bölgesinden gelen bilgiler yanlış, eksik ve abartılı olabilir. Bilgilerin sosyal medya ve farklı kaynaklardan doğrulanması gerekir.
    • Ulaşım: Afetin etkisi ile karayolları, köprüler zarar görebilir, özellikle şehir merkezlerinde trafiğe çıkan araç sayısının artmasına bağlı olarak ulaşım güçleşebilir. Demiryolları ve metro hatlarında hasar meydana gelebilir. Büyük depremler ve meteorolojik afetlerde kara ve deniz yolları kullanılamayabilir. Uçakların iniş kalkış pistleri zarar görebildiğinden hava yolları da kullanılamayabilir.
    • Afetin Türü: Doğa ve insan kaynaklı afetlerin (deprem, sel, yangın, terörist saldırılar vb.) oluş şekline göre hastane öncesi sağlık ekiplerinin (ambulans, UMKE) operasyona müdahale şekli ve etkisi değişir.
    • Afetin Yeri ve Zamanı: Gece ve gündüz, kırsal ve kentsel alan, dağlık ve deniz kıyısı gibi alan ve coğrafik yapılar sağlık ekiplerinin görevlerini güçleştirebilir.
    • Hava Şartları: Aşırı sıcak ve soğuk iklim, yağmur ve kar çalışan personelin motivasyonunu azaltır ve görevi zorlaştırır.
    • İletişim: İletişim alt yapısının çökmesi, 112 acil sağlık merkezi ile sahadaki ekipler arasında iletişimin sağlanamaması görevi güçleştirir.
    • Yönetim: Çok başlılık ve hatalı kararlar, planlama ve bilgi eksikliği, afete müdahale eden ekip sayısının aşırı fazlalığı veya eksikliği operasyonun başarısını ve sonuçlanma zamanını olumsuz yönde etkiler.
    • Koordinasyon: Afete müdahale eden farklı kurum ve kuruluşlar arasında önceden belirlenmiş kural ve uygulamaların olmaması, özellikle yurt dışından gelen ekiplerle iletişimin sağlanamaması büyük sorunlara yol açabilir.
    • Halkın Beklentileri: Afetzedelerin yakınlarına yeterli bilginin verilmemesi, göçük altında kalan kişilerin kurtarılması ve taşınması konularında problem yaşanabilir.
    • Barınma ve Lojistik: Uzun süreli operasyonlarda eldeki stokların tükenmesi ve lojistik desteğin gecikmesi, uygun barınma alanlarının oluşturulamaması personelin moral ve motivasyonunu bozar ve hizmet sunumunda yetersizliklere yol açar.
    • Araç Bakımı ve Akaryakıt: Ambulans ekipleri araçlarının bakımını düzenli yaptırmalıdır. Akaryakıt yetersizliği, ambulans ve tıbbi cihaz arızaları ekibin devre dışı kalmasına neden olur.
    • Sağlık Sisteminin Yetersizliği: 112 acil çağrı merkezlerinin devre dışı kalması, hastaların sevk edileceği sağlık kuruluşlarının hasar görmesi veya yetersizliği, olay yerindeki tedavi alanında ve hasta acil servislerinde gecikmelere ve yığılmalara yol açar.
    • Gönüllülerin Kullanımı: Gönüllü kişi ve kuruluşların eğitim ve bilgi eksiklikleri, olay yerinde kontrol altına alınamaması hizmeti zorlaştırabilir.
    • Medya ve Tanıtım: Yazılı ve görsel basın ve sosyal medyada yer alan haberler, olay yerinde basının yoğun ilgisi çalışmaları güçleştirebilir.

    AFETLERDE OLAY YERİ YÖNETİMİ (AMBULANS EKİPLERİ İÇİN)

    Ambulans Servisi Yönetim Merkezi; “112 Sağlık Komuta Merkezi”

    1.Olayı doğrulamak,

    • Olay hakkında bilgi toplamak, (Yer, zaman, hacim, etkilenen bölgenin alanı, etkilenen insan sayısı, etkilenme biçimi, ulaşıma yolları neler vb.)
    • Olayla ilgi görevlendirilecek ambulans sayısını ve çeşitlerini belirlemek, yönlendirmek,
    • Olayın tipine göre ambulans ekipleri dışında harekete geçmesi gereken diğer kurumları belirlemek, olay hakkında bilgi vermek, yönlendirmek ve koordine etmek,
    • Olayın ayrıntılarını üst yöneticilere bilgi vermekle görevlidir.

    Olayın olduğu an ile Ambulans Servisine bilginin ulaştığı an arasında geçen zaman hasta ve/veya yaralılar için kaybedilen zamandır.  Ambulans ekipleri için olay süreci haber alma ile başlar. Olayı haber alan 112 Sağlık Komuta Merkezi hızla olayı değerlendirmeli ve reaksiyon zamanının olabildiğince kısa olması ve olaya etkin müdahalenin sağlanması için gerekli işlemleri gerçekleştirip sürdürmelidir. Olay yerine ilk ambulans ekibi ulaşana kadar olay yeri yönetimi (OYY) 112 Merkezinin sorumluluğundadır. Ülkemizde 112 Acil Çağrı Merkezleri İçişleri Bakanlığına bağlı ve her türlü acil çağrının karşılandığı bir merkez durumunda olduğu için sağlık çağrılarının değerlendirilmesi ve yönetilmesinde bazı güçlükler yaşanmaktadır.

    2.Operasyon aşaması

    • İlk ambulans ekibinin olay yerine ulaşması ile başlar ve ilk ambulans ekibi görevi devredinceye kadar OYY’ni üstlenir.
    • OYY, olayın oluş şekli, büyüklüğü ve eldeki imkanlara göre oluşturulmalıdır.
    • Olayın büyük ise birden fazla OYY ekibine ihtiyaç duyulacaktır.
    • Tüm olaylarda hızlı ve en basit OYY ile başlanmalı olayın süre, biçim ve hasta/yaralı sayısına göre geliştirilmelidir.
    • OYY karmaşık bir organizasyondur. Olay Yeri Sağlık Alanını kurmak, organize etmek ve yönetmek üzere “Olay Yeri Yönetim Ekibi” oluşturulur.

    2.1. Olay Yeri Yönetim Ekibi; Aşağıda görevleri açıklanan sorumlulardan oluşturulur. Olayın büyüklüğüne göre bu ekip genişletilir veya küçültülür. Ekip küçültüldüğünde, ekip üyeleri birden fazla görevlinin sorumluluğunu üzerlerine alır.

    • Olay Yeri Yöneticisi; Acil sağlık hizmetlerinin olay yerindeki sorumlusudur.Tıbbi tedavi , sevk ve kurtarma işlerini koordine eder.Gerektiğinde ek acil sağlık ekibi gereksinimini belirler.Olay yerindeki diğer ekiplerle koordinasyonu sağlar.Sağlık personelinin güvenliğinden sorumludur.Olayları kronolojik bir sırayla kayıt altına alır.Olayla ilgili üst yöneticilere bilgi ve değerlendirmelerini iletir.
    • İletişim Sorumlusu; olay yerindeki tüm ekipler ve üst yönetim arasındaki iletişimin kesintisiz olarak sağlanmasından sorumludur.
    • Lojistik ve Tıbbi Alan Sorumlusu; olay yerinde görevli tüm sağlık ekiplerinin lojistik ihtiyaçlarını sağlamakla ve olay yeri tıbbi alanının tümünün düzenini sağlamakla sorumludur.
    • Triyaj Sorumlusu; olay yerine en yakın güvenli bölgede hasta/yaralıların tedavi önceliklerini belirlemek için triyaj alanı oluşturmak ve triyaj işlerinden sorumludur.
    • Tedavi Sorumlusu; triyaj alanına yakın bir yerde Tıbbi Uç Nokta (TUN) oluşturulması ve gelen tüm hasta/yaralıların ilk tedavilerinin yapılmasından sorumludur.
    • Hasta Sevk Sorumlusu; tedavileri yapılan hasta/yaralıların uygun hastanelere kara, hava ve deniz yolu ile ambulanslar ile sevkleri, Ambulans Toplanma ve Sevk Alanından sorumludur.

    2.2. Olay Yerindeki Sağlık Hizmet Alanları;

    • Sağlık Komuta Merkezi: Olay yerindeki tüm sağlık ekiplerini yönetmek ve koordine etmek içingüvenli bir bölgede kurulan mobil komuta merkezidir. Bu amaçla önceden her türlü donanımı sağlanmış bir araç, çadır veya konteyner kullanılabilir.
    • Lojistik Alan: Olay yerinde görev yapan sağlık ekiplerinin ihtiyacı olan ekipman ve malzemenin toplandığı, saklandığı ve dağıtıldığı yerdir. Bu amaçla konteyner veya olay yerindeki mevcut bir bina kullanılabilir.
    • Triyaj Alanı: Olay yerine en yakın güvenli bölgede oluşturulan alandır. Hasta/yaralıların triyajının yapıldığı yerdir. Olayın büyüklüğüne göre birden fazla yerde kurulabilir. Her triyaj alanının ayrı bir ekibi ve sorumlusu vardır. Triyajı yapılan hasta ve yaralılar aldıkları triyaj koduna gör yere serilmiş renkli bezler veya işaretlenmiş yerlerde bekletilir.
    • Tedavi Alanı: Triyaj alanının yakınında hasta/yaralıların tedavilerinin yapıldığı yerdir. Tıbbi Uç Nokta (TUN) diye adlandırılan şişme UMKE çadırları buna en iyi örnektir. Kırmızı kodlu hasta ve yaralılar öncelikle bu alana taşınır. Mümkünse bu alanda kendi içinde kırmızı, sarı ve yeşil diye ayrılır.
    • Hasta Sevk Alanı: Ambulansların toplandığı, hasta/yaralıların hastanelere nakledilmek üzere ambulanslara yerleştirildiği alandır.
    • Ambulansların Toplanma Alanı: Olay yerine gelen ambulansların düzenli ve göreve hazır şekilde beklediği yerdir. Kara ambulansları yanında helikopter ve uçak ambulanslar için ayrı ayrı alanlar belirlenir.
    • Ölü Toplama Alanı: Geçici morg alanı olarak da adlandırılabilir. Olay yerinden veya triyaj alanından gelen cesetlerin topluca bekletildiği yerdir. Bu alanın sorumluluğu varsa adli ve güvenlik personelinin sorumluluğundadır. Adli Tıp Uzmanı daha sonra bu ekibe katılır. Özellikle kimlik tespiti yapılamayan durumlarda (maden kazası, patlama ve yangın) bu alanın güvenliği ve cesetlerin korunması daha bir önem kazanır.
    • Rehabilitasyon Alanı: Olay yerinin en gerisinde kurulan, olay yerinde görev yapan personelin dinlendirildiği alandır. Uzun süreli çalışmalarda kurulur. Fiziksel ve ruhsal olarak etkilenen sağlık personellerinin dinlendirildiği alanlardır. Gürültüden ve afetin sonuçlarından en az etkilenebilecek bir alanda oluşturulur.

    Resim 10: Olay Yeri Sağlık Hizmet Alanları

    SONUÇ

                Hastane öncesinde afet ve acil durumların yönetimi, afetlere müdahale aşamasındaki başarıyı belirleyen bir durumdur. Bu aşamada yapılan yanlışlıklar ve eksiklikler sabit ve mobil hastanelerdeki başarıyı da doğrudan etkiler. Afet sonrası hasta ve yaralıların tıbbi öncelikleri belirlenmeden yapılan rastgele hasta sevkleri, hastane önlerinde yığılmalara, kurtarılabilecek hastaların kaybedilmesine veya durumlarının daha da ağırlaşmasına neden olabilir. İşte tüm bu nedenlerle, hastane öncesi afet yönetimi konusunda hazırlıklı olmak için hastane afet ekipleri ile birlikte düzenli eğitim ve tatbikatların yapılması gerekmektedir. Afetsiz günler dileğiyle.

    KAYNAKLAR

    1. Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik, Resmî Gazete, 25412, 24 Mart, 2004

    2. International Federation of Red Cross and Red Crescent Societies (2020). World Disaster Report 2020. [Cited 23 December 2020]. Available from: https://media.ifrc.org/ifrc/wpcontent/uploads/2020/11/20201116_World-Disasters_Full.pdf

    3. Afetlerde ve Acil Durumlarda Sağlık Hizmetleri Yönetmelik, Resmî Gazete, 31491, 25 Mayıs, 2021

    4. Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün Teşkilat ve Görevlerine Dair Yönerge, Sağlık Bakanlığı, Ankara, 2011

    5. Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Teşkilat Şeması https://acilafet.saglik.gov.tr/TR-4185/ teskilat-semasi.html

    6. Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün Teşkilat ve Görevlerine Dair Yönerge, Sağlık Bakanlığı, Ankara, 2011

    7. Ambulanslar ve Acil Sağlık Araçları ile Ambulans Hizmetleri Yönetmeliği, Resmî Gazete, 26369, 07 Aralık, 2006

    8. Afetler ve Halk Sağlığı, (2023)., Hipokrat Yayınevi, Basım sayısı:1, ISBN:978-625-6429-24-6

    9. NHS National Ambulance Service Command Control Guidance, 2012

    10. Ambulans Ekipleri için Olay Yeri Yönetimi El Kitabı, İzmir 112 Ambulans Servisi, 2014

    1 Nisan 2024 0 comments
    0 FacebookTwitterPinterestEmail
    Afet Yazı Dizisi

    Yine Yeniden: Siber Afet ve Sağlık

    by Mehmet Türk 1 Mart 2024
    written by Mehmet Türk

    Türkiye Acil Tıp Derneği Afet Komisyonu olarak her yıl yazıp paylaşımda bulunduğumuz “Afet Yazı Dizisi”nin 2024 yılı için ilk yazısı ile karşınızdayız. Afetsiz ve akademik bir dönem için şimdiden iyi okumalar diliyorum.

    GİRİŞ

    Bugün üç milyardan fazla kişinin kullandığı internet 1960 yılında bilgi paylaşmak amacı ile kurulmuştur. İlerleyen zamanlarda internetin bu denli yaygınlaşacağı beklenmediğinden ve insanların sisteme zarar verebilecekleri düşünülmediğinden güvenlik geri planda bırakılmıştır. Teknolojik gelişmeye paralel olarak altyapıların bilişim sistemlerine bütünleşme çabaları artmış, küreselleşme ve getirdiği iş kolaylığı gibi nedenlerden ötürü bu geçiş hızlanmıştır. Dünyada ortaya çıkan bu yeni durum ekonomik, siyasal ve sosyal olarak uluslararası alanda yeni bir yapı yani küreselleşmeyi meydana getirmiştir. Bundan dolayı küreselleşmeye yön verebilmek için bilgi teknolojileri önemli bir aktör olarak kullanılmaktadır. Bilgisayar teknolojisi sayesinde internet dünyası dediğimiz yeni görünmeyen sanal bir kıta keşfedilmiştir. Böylece bilgi teknolojileri ve iletişim sistemleri ile küreselleşme hız kazanmış, ülke sınırları küçülmüş, rekabet ortamı şiddetlenmiş, bölgesel gruplaşmalar başlamış ve bugün için ülkelerin fiziksel alan dâhil tüm etki alanları siber alandaki yetkinliklerine göre sınırlanmıştır. Ülkemizde ve dünyada yaşanan tüm bu bilgi toplumuna geçiş süreci ile birlikte, bu sürece karşı olarak kişisel, ticari ve politik motivasyonlar barındıran zararlı yazılımların oranında büyük artış meydana gelmiş; ülkelerin kurum ve kuruluşları siber saldırıların hedefi olmuştur.(1)

    Elektronik sistemlerde olduğu gibi, sağlık hizmetleri teknolojisi de güvenlik açığına yol açan yazılım ve donanım kusurlarıyla doludur.(2) Bu güvenlik açıklarından kötü niyetli aktörler tarafından yararlanılması maalesef sağlık sektöründe yaygın hale geldi ve teknolojiye olan bağımlılığımız artmaya devam ettikçe muhtemelen hızlanarak önümüze çıkacaktır.(3)

    Sağlık ve Teknolojik Bağımlılık

    Modern sağlık sistemleri birbirine bağlı ve  bağımlı teknik sistemlerdir ve sayısız yazılım, donanım, tıbbi cihaz ve ağ ürününden oluşur. Bilgisayarlı sistemlere yapılan saldırılar, genellikle kötü niyetli aktörün amacına ve becerisine bağlı olarak, etki, gelişmişlik ve ölçek açısından büyük ölçüde farklılık gösterir. Geleneksel olarak, bu saldırılar “CIA üçlüsü” tarafından tanımlanmıştır.(4) Bu model, saldırıları gizlilik, bütünlük ve kullanılabilirlik olmak üzere 3 kategoriye ayırır ( Şekil 1 ). 

    • Gizlilik, yetkisi olmayan kişilerden veri erişiminin korunmasını içerir. Örneğin, bilgisayar korsanları hastaların adları, adresleri ve ilaç listeleri gibi korunan sağlık bilgilerini ifşa ederse, bu bir gizlilik saldırısı olarak sınıflandırılır.
    • Bütünlük, bir konumdan depolanan veya iletilen verilerin yetkisiz değişiklikten arınmış olduğunun güvencesidir. Bir veri tabanındaki laboratuvar testlerinin değerlerini anormalden normale değiştiren veya bir hastanın kritik ilaç alerjilerini elektronik tıbbi kayıttan silen bir saldırı, bütünlük saldırısı olarak sınıflandırılır.
    • Bilgisayarlı sisteme sürekli erişimin sağlanması veya işlevinin korunması, kullanılabilirlik olarak adlandırılır. Bir bilgisayar korsanı, eczane sistemine, eczacılara veya doktorlara erişilemezlik ile sonuçlanan bir saldırı başlatırsa, buna erişilebilirlik saldırısı denir.

    Şekil 1 Sağlık hizmetleri örnekleriyle siber güvenlik saldırı sınıflandırması.

    Kötü amaçlı yazılım olarak bilinen bilgisayar programları, son 20 yılda çoğaldı. Saldırgana finansal bir ödeme yapılıncaya kadar verileri erişilemez hale getiren programlar olan fidye yazılımları, yakın zamanda yüzlerce sağlık sistemine bulaştı. Bu olayların belki de en yıkıcısı, Mayıs 2017’de, WannaCry fidye yazılımının 80’den fazla Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Hizmeti hastanesindeki sistemlere bulaştığı ve bazı acil servislerin (ED’ler) kapatılmasına, ameliyatların iptal edilmesine ve ayakta tedavi gören klinik bakımın kesintiye uğramasına neden oldu.(5)

    Birçok bağlantılı tıbbi sistem, inme, travma, kalp arrest ve sepsis gibi zamana bağlı durumların klinik tedavi iş akışları için hayati öneme sahiptir. Bu sistemlerden birinin bile başarısız olması hasta için olumsuz sonuçlar doğurabilir. Örneğin, bir görüntülemenin, bilgisayarlı tomografi (BT) tarayıcısının işletim sisteminin bir bilgisayar virüsü nedeniyle rapor edilememesi, inme tanısını uzatabilir, hastayı trombolitik tedavi süresini etkileyebilir veya kafa içi kanamanın beyin cerrahisi müdahalesini geciktirebilir. Bir hastanenin dijital sınırlarının dışındaki teknik sistem arızası bile hasta bakımını etkileyebilir; örneğin, Allscripts’in güvenlik ihlali nedeniyle yüzlerce virüslü hastane ve kliniği hasta kayıtlarını görüntüleyemez veya ilaç yazamaz hale getiren 2018 Allscripts fidye yazılımı saldırısı.(6)

    Hastaneler ayrıca, klinik bakımı etkileyebilecek geniş bağlantılı cihaz ve sistem ağlarını da kullanırlar. Örneğin, bir hastane çağrı sistemine veya telefon sistemine yapılan bir hizmet reddi saldırısı, hızlı iletişimin hayati önem taşıdığı miyokard enfarktüsünde uzman müdahalesini geciktirebilir.(7)

    Siber Afet Tıbbı

    Doğal afetler, salgınlar ve kitlesel olaylara hazırlık ve tıbbi yönetim, acil tıp ve yan dal afet tıbbının birincil sorumlulukları arasındadır. Siber saldırılar, ilk bulaşma veya ilerleme için öngörülebilir bir model izlemez ve genellikle geniş bant İnternet hızında ayrım gözetmeksizin yayılır. Kasırgalar veya depremler gibi birçok doğal afetin coğrafi bir tercihi ve tarihsel bir emsali vardır ve bu da belirli bölgelerdeki hastanelerin sağlam afet müdahale planlarına hazırlanmalarına ve bunları test etmelerine olanak tanır. Ancak, kötü amaçlı yazılımlar veya diğer siber saldırılar, internet bağlantısı olan her yere yayılabilir ve her türlü felaketten izole edilmiş bölgeleri etkileyebilir. Bir hastaneden diğerine hızla yayılma riski, tüm sağlık sistemine hızla bulaşabileceği ve yüzlerce hastanenin klinik bakımını etkileyebileceği anlamına gelir.(8)

    Olay komuta sistemi, bir afetle ilgili belirli talepleri karşılamak için standartlaştırılmış bir yönetim aracı sağlar. Operasyonlar, planlama, lojistik ve finans gibi afet müdahalesinin tüm ana bileşenleri için liderlik yapısını, işbölümünü ve buradaki sorumlulukları ana hatlarıyla belirtir. Doğal afetler veya terör eylemleri için çok uygulanabilir olmasına rağmen, bu model bir siber saldırıyı etkili bir şekilde yönetme yeteneği bakımından sınırlıdır. Hasta bakımında aksamalardan kaçınmaya çalışırken teknoloji kusurlarını ele almanın zorlukları gerçekten de farklıdır. Siber afetlere müdahale için standartlaştırılmış en iyi uygulamaların geliştirilmesi, muhtemelen hibrit bir yaklaşım gerektirecektir.

    Organize bir afet müdahalesinin yaygın uygulaması, mümkün olduğunca çok sayıda eğitimli profesyoneli hızla olay yerine göndermek ve onlara belirli görevler vermektir. Ancak bir siber saldırı durumunda kaynak ihtiyaçları çok farklıdır. Artan hasta talebini karşılamak için insan gücü ve malzemeleri sağlamak yerine, ortaya çıkması en muhtemel sorunlar, hasta akışını ve tedavisini sürdürmek için alternatif, bilgisayarsız sistemleri uygulamaya hazır bilişim uzmanları ve önceden eğitilmiş bireyler gerektirecektir.  Bu nedenle, acil tıp eğitimcileri, bir hastane afet proğramından farklı bir tehlike olarak dahil edilebilecek siber saldırı planları oluşturmaya çalışmalıdır.

    Hastaneler, sağlık hizmetlerine yönelik siber saldırıların azaltılması, hazırlık, müdahale ve kurtarma konularında Ulusal Acil Durum Yönetim Ajansı’nın acil durum yönetimi aşamalarının ilkelerini uygulayabilir ( Şekil 2 ). 

    “Mitigation-Hafiletme” sürecine klinisyenlerin dahil edilmesi, sınırlı kaynakları güvence altına almak için en yüksek öncelikli klinik sistemleri ve cihazları belirlemede sağlık hizmetlerinin güvenlik durumunu iyileştirebilir. 

    Şekil 2 Siber acil durum yönetiminin aşamaları.

    “Preparedness-Hazırlık”, bilgi teknolojisi sistemlerinin yanı sıra acil durum yönetimini de içermelidir, bilgi teknolojisinin olay müdahalesini ve geleneksel sağlık olayı komutasını uyumlu hale getirmek için birlikte çalışmalıdır.

    Siber afetlere gerçek zamanlı “Response-Müdahale”, diğer afet müdahalelerinden benzersiz prosedürler gerektirir ve genellikle 3 hedefi içerir. 

    • Birincisi, sürekli güvenli klinik bakımı sağlamak için dijital klinik iş akışlarını manuel süreçlerle değiştirmek. 
    • İkinci amaç, belirli siber tehdidi belirlemek ve yayılmasını ve ağ üzerindeki etkisini sınırlamaktır. 
    • Üçüncü amaç, ayrıcalıklı Sağlık Bilgi Paylaşımı ile içişleri bakanlığı ve diğer sağlık kuruluşları gibi ilgili kurum ve kuruluşlarla iletişim kurmaktır.

    Tıbbi siber felaketlerden “Recovery-Kurtarmak” da bazı benzersiz hususları gerektirir. Saldırıdan etkilenen klinik sistemleri yeniden başlatırken, bilgi teknolojisi ekiplerinin saldırılara izin veren güvenlik açıklarının kapatıldığından emin olması gerekecek; aksi takdirde, sistemden yararlanan aynı virüs, kötü amaçlı yazılım veya saldırgan, sistemler yeniden başlatılır başlatılmaz geri dönebilir.

    Öneriler

    Siber afetlere hazırlık için özel önerileri şu şekilde sunabiliriz.

    • Uygulanacak ilk şey, tüm dijital sistemlerin teknik arızasını simüle eden düzenli acil servis ve hastane çapında siber afet tatbikatlarıdır. 
    • Hazırlık hedeflerinizi daha da hızlandırmak için teknik, klinik ve organizasyonel liderliği içeren bir siber afet görev gücü oluşturun ve geliştirin. 
    • Daha sonra en iyi uygulamaları diğer sağlık hizmeti sunan kuruluşlarla paylaşabilirsiniz. Bir siber güvenlik tehdidi hastanenizi etkiliyorsa, Sağlık Bilgi Paylaşımı ve Analiz Merkezi gibi mevcut uluslararası mekanizmaları kullanarak sağlık hizmetleri organizasyonlar arası tehdit paylaşımına katılın. 
    • Son olarak, bir acil servis doktorunun hastanesini siber bir tehditten koruyabilmesinin en basit yollarından biri, iyi bir siber programı uygulamaktır. 
    • Sözlüklerde bulunan bir parola yerine daha uzun benzersiz parola ifadeleri oluşturun.
    • Parolaları paylaşmayın.
    • Birden fazla hesap ve hizmet için aynı parolayı veya parolayı kullanmaktan kaçının.
    • Güvenlik sorularını yanıtlamak için kullanılabilecek bilgileri sosyal medyada paylaşmaktan kaçının.
    • Çok faktörlü kimlik doğrulamayı dağıtın.
    • Kötü niyetli e-postaları açmaktan kaçının.
    • Hileli flash sürücüleri klinik ortamlara bağlamaktan kaçının.
    • Dijital veri depolamayı şifreleyin.
    • Yetkili kullanıcıları taklit ediyor olabilecek doğrulanmamış kişilere gizli bilgileri ifşa etmekten kaçının.

    Kaynaklar

    1. Orak M. Sağlıkta Korkutan Gelecek Siber Afetler, https://tatd.org.tr/afet/afet-yazi-dizisi/saglikta-korkutan-gelecek-siber-afetler/
    2. Nigrin DJ. When “hacktivists” target your hospital. N Engl J Med. 2014;371:393-395.
    3. Gordon WJ, Wright A, Aiyagari R, et al. Assessment of employee susceptibility to phishing attacks at US health care institutions. JAMA Netw Open. 2019;2:e190393. 8. Blumenthal D. Launching HITECH
    4. Schabacker DS, Levy L-A, Evans NJ, et al. Assessing cyberbiosecurity vulnerabilities and infrastructure resilience. Front Bioeng Biotechnol. 2019;7:61
    5. National Audit Office Investigation: WannaCry cyber attack and the NHS—National Audit Office (NAO) report. (Available at:) https://www.nao.org.uk/report/investigation-wannacry-cyber-attack-and-the-nhs/ Date accessed: June 21, 2019
    6. Healthcare IT News. Allscripts sued over ransomware attack, accused of “wanton” disregard. Available at: https://www.healthcareitnews. com/news/allscripts-sued-over-ransomware-attack-accused-wantondisregard. Accessed June 21, 2019.
    7. Wired. The highly dangerous “Triton” hackers have probed the US grid. Available at: https://www.wired.com/story/triton-hackers-scan-uspower-grid/. Accessed June 21, 2019
    8. Collier R. NHS ransomware attack spreads worldwide. CMAJ. 2017;189:E786-E787.
    1 Mart 2024 0 comments
    0 FacebookTwitterPinterestEmail
    Newer Posts
    Older Posts

    Son Yazılar

    • Sahra Hastanesi Tecrübesi
    • 21. Yüzyılda Kimyasal Biyolojik Radyolojik Nükleer (KBRN) Olaylarına Yaklaşım
    • Türkiye’de Afet Tıbbı Eğitimi ve Afet Tıbbı Yan Dalı
    • İklim Değişikliğinin Acil Servis Üzerine Etkileri
    • Gelecekte Beklenen Afetler

    Son Yorumlar

    1. iskender Dölek - Saha Raporlarının Afetlerdeki Önemi
    2. Çığ: Beyaz Tehlike! | Afet Komisyonu | TATD - 2020’de Türkiye ve Dünyada En Sık Görülen Doğal Afetler

    Hakkımızda

    • Üyelik Başvuru Formu
    • Kurumsal Kimliğimiz
    • Gizlilik Politikası

    Bize Ulaşın

    • Mustafa Kemal Mahallesi Dumlupınar Blv. No:274 Mahall E Blok Daire:18 Ankara
    • Telefon: (0312) 438 12 66
    • Email: bilgi@tatd.org.tr
    @2024 – All Right Reserved. Designed and Developed by Themis
    Facebook Twitter Instagram Linkedin Youtube Email
    Afet Komisyonu
    • Home
      • Home 1
      • Home 2
      • Home 3
    • Contact
    Giriş

    Çıkış yapana kadar oturumumu açık tut

    Şifrenizi mi unuttunuz?

    Password Recovery

    A new password will be emailed to you.

    Have received a new password? Login here