Home Mercek Acil Tıbbın Gözünden Yüzyılın Felaketi

Acil Tıbbın Gözünden Yüzyılın Felaketi

by İbrahim ALTUNOK
0 comments

6 Şubat 2023 saat 04.17; 2 dakika kadar süren diğer depremlerden farklı olarak yüzeye yakın fay kırılmalarının olduğu ve 7,6 ile 7,4 büyüklüğünde iki büyük deprem ile hayat durdu. 1999 yılı Gölcük depreminden sonra 03.02 hepimiz için hatırlamak istemediğimiz bir saat iken, artık hepimizin akıllarında belki de yüzyıllarca 04.17 de unutamayacağımız bir saat olarak kalacaktır. Yüzyılın felaketinden sonra konuşacağımız, yazacağımız çok şey var ancak bu ülkede artık fay hatları, deprem olacak mı, kaç büyüklüğünde olacak, bu deprem büyük İstanbul depremini etkiler mi gibi konuları konuşmayı geride bırakmalıyız. 

“Depremler bu coğrafyanın kaderi”

Yüzyıllardır nasıl depremler oluyorsa önümüzdeki yüzyıllar boyunca da olmaya devam edecek. Bu gerçekle bir an önce yüzleşmeli ve artık depremle yaşamayı kabul etmeliyiz. Tarihimizin tozlu sayfalarında yer alacak bu kara gün üzerine biz acil tıp hekimlerinin gözünden söyleyeceğimiz o kadar şey var ki…

Gelin birlikte bizim hikayemizi anlatalım ve yaşadıklarımızdan çıkaracağımız dersleri bizden sonraki nesillere not edelim.

04.17’deki büyük sarsıntının sonrasında acil tıp hekimleri yeni bir güne hüzünle ve şimdi ne yapacağız sorusu ile başladı. Tüm Türkiye’deki klinikler daha önce böyle büyük bir afetle karşılaşmamış olmalarına rağmen büyük bir organizasyon ile birlik sağladı. Afetin ilk anında birçok personelimiz görevlendirme beklemeden kendi imkanları ile tamamen iyi niyetle bölgeye doğru harekete geçti; ancak görev bölgesi belli olmayan, konaklama ve kişisel ihtiyaçlarının nasıl giderileceği planlanmadan bölgeye hareket sonrasında maalesef gönüllülerin de afetzede olması sonucu doğdu. Gönüllü acil tıp hekimleri ve sağlık personellerini bekleyen en önemli sorun bölgeye ulaşım idi. Hepimizin aklında en hızlı ulaşım yolunun havayolu ile sağlanabileceği fikri vardır. Ancak, havaalanlarından gelen ilk görüntüler sonrasında hepimizi karamsarlık havası kapladı. Herkesin aklında o endişeli düşünce vardı.

“Bize gerçekten ihtiyaç olunan o saatlerde orada olabilecek miydik?”

Maalesef olamadık…

Birçok afet deneyimi olan sağlık personeli gibi bizde ulaşamadık. Havayolu karamsarlığı sonrası olağanüstü durumların olağan dışı çözüm arayışı içinde karayolunu tercih ettik. Ancak bizi bekleyen ve bundan sonraki afetlere ders olacak 3 temel sorunla karşılaştık. Kışın en zor hava koşullarına sahip olduğu gün ile umutlarımız öncelikle kara saplandı. Bir yandan hava koşulları ile mücadele içindeyken, diğer taraftan depremin yıkıcı etkisi ile çoğunlukla tek ulaşım güzergahı olan güneydeki stabilitesi bozulan yollar da gidişimizi yavaşlattı. Bunlar doğal afetin önlenemez sorunları olmasına rağmen, insan eliyle oluşan önemli bir sorun daha bizi bekliyordu. Tamamen iyi niyetle yakınlarının telaşına kapılarak yola çıkan siviller ve kendi imkanları ile yola çıkmış gönüllülerin oluşturduğu trafiği aşamadık. 

“Koca yürekli depremzede sağlıkçıların hakkı ödenemez”

Bu yolculuk bizim için 16 saat sürdü. Birçok gönüllü gibi bizler de ancak 2. günde yardım elimizi uzatabildik. Depremin ilk günü bütün yük bölgenin sağlık personelindeydi. Kendileri de birer depremzede olmasına rağmen, belki de yakınları hala göçük altında iken kahraman olarak tanımlanması gereken o koca yürekli sağlık personelleri alanda kendi kısıtlı imkanları ile büyük bir uğraş verdi. 

Bölgeye ulaşabilen birçok kişinin karşılaştığı temel sorun, 500 km genişliğindeki enkaz alanındaki yetersiz ekipman ve yetersiz sayıdaki AFAD gönüllüsünün tüm enkaz alanlarına yetişememesi nedeniyle kurtarma operasyonlarındaki gecikmeydi. Her bölgeden yardım çığlıkları yükselirken elimiz kolumuz bağlıydı. 

Depremin 2. gününde güneş bir enkaz yığınına doğdu. İlk günde kendi imkanları ile yakınlarını göçük altından çıkaran afetzedeler umudu hastanelerde aradı. Bölgeden gelen haberler ise umutların yerini çaresizliğe bıraktı. Birçok hastanede o yıkıcı etkiden nasibini almış ve kullanılamaz haldeydi. 

Hastanelerin önünde kurulmasını beklediğimiz sahra çadırları yavaş yavaş kurulurken, büyük zorluklarla kurtarma çalışmaları devam etmekteydi. Enkaz altından kurtarma çalışmalarındaki gecikme, hastalarını bekleyen sağlık personellerinin uzun süre göçük altında kalma sonucu gelişen Ezilme (Crush) sendromu ve bu durumun tibbi sonuçları olan elektrolit bozuklukları, böbrek yetmezlikleri ve kompartman sendromuna hazırlıklı olmasını gerektiriyordu.

Yüzyıllardır bölgede bu derece yıkımın görülmemesi nedeniyle afet stokları yapmamış olan sağlık kuruluşlarında malzeme eksikliği gün yüzüne çıktı. Kısıtlı imkanlarla tarih yazmaya çalışan sağlık personelleri uzun çalışma saatleri boyunca yorgunluk ve çaresizlik içinde görevlerinin başında olsa da umutlar giderek azalıyordu. 

Tekrar umutları yeşerten o mucize haberler, enkaz altından uzun süre sonra çıkarılabilen yaralılardı. Bu mucizelerdeki temel unsurlar arasında göçük altında yaşam üçgeni oluşturmak, cenin pozisyonu ve soğuk havanın olası metabolizmayı yavaşlatıcı etkisine bağlı uzun süreli dayanma gücü sayılabilir. Bu mucize hikayelerinde mutlu sonlar beklerken tekrar bir yıkıcı deprem ile sarsıldık. Yüzyıllar boyunca belki de tekrar görmeyeceğimiz bu senaryoda müdahaleler daha da zorlaştı. İkinci günden itibaren tüm deprem bölgesine yerleşen gönüllülerin o muhteşem çabası ile yaralar hızlıca sarılmaya başlandı. 

Bölgedeki hastanelerin afetten etkilenmesi ve kısıtlı imkanlar ile yaralıların hızlıca stabilizasyonu yapıldıktan sonra sevk zincirleri başlatıldı. Ulaşım imkanlarının kısıtlı olduğu Hatay’da yaralılar havayolu ve bölgeye gönderilen gemilerle Mersin’e ve Adana’ya sevk edildi. Afetin 2. gününden itibaren binlerce afetzede bölge dışındaki hastanelere sevk edildi. Üçüncü günden sonra daha organize yapılan müdahaleler ve tıbbi bakıma ihtiyacı olan depremzede sayısında azalma nedeniyle durum yavaş yavaş kontrol altına alınsa da en önemli sorun hala çözülememişti; SAHRA HASTANELERİ. 

Afetin 4. gününden sonra sahra çadırlarının kurulmaya başlanması ile daha organize bir yapı sağlanabildi. Ancak ulaşılamayan bölgelerden gelen yardım talepleri bizi bekleyen afetzede sayısının en kadar fazla olduğunu gözler önüne seriyordu. Çalışmalar devam ederken, soğuk nedeniyle kısıtlı imkanlarla kapalı ortamlarda ısınmaya çalışan afetzedelerde hastanelerde ikincil tıbbi durumlar ortaya çıkmaya başladı. En önemli tıbbi sorun karbonmonoksit zehirlenmesiydi. Düzenli ilaçları da umutları gibi enkaz altında kalan afetzedelerde diyabetik ketoasidoz, epileptik atak, febril nötropeni, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH) akut alevlenmesi gibi dahili aciller hastanelerde temel başvuru nedenleri olmaya başladı. Deprem bölgesindeki hastaneler ve yakın çevredeki sevk hastanelerinin kapasitelerini aşması nedeniyle uzak illere havayolu ile sevkler başladı. Bir yandan yaralılar ile mücadele devam ederken diğer yandan hızla artan cenaze sayısı morgların da kapasitesinin dolmasına neden oldu. Defin işlemlerinden önce tüm imkansızlara rağmen adli muayeneler sürdürülmeye çalışılsa da, hızla artan sayılar soğuk hava depoları ihtiyacını arttırdı. 

Tüm bu karamsar ortamda en önemli çıkarım afet bölgesine bireysel olarak değil tüm branşları ile giden afet timlerinin başarısıydı. Günler geçtikçe bölgeden gelen bilgilerle 45 bin üzerinde can kaybımız ve 100.000 üzerinde tıbbi yardıma ihtiyacı olan yaralı sayımız ile yüzyılın felaketinin boyutu ortaya çıktı.

Coğrafyanın kaderini yaşadığımız bu günlerde bu afet bize neler öğretti, ne dersler verdi?

  1. Afetler önlenemez olsa da vatandaşından sağlık personeline kadar topyekün hazırlığın önemi bir kez daha gün yüzüne çıktı.
  2. Afetlerin ilk anında deneyimli-deneyimsiz ayırt edilmeden bölgeye gönüllülerin ulaştırılmasından ziyade daha öncesinde afet deneyimi olan sağlık personellerinin koşullar ne olursa olsun ulaştırılması için lojistik düzenlemeler yapılmalı ve bölgelere göre bu listeler belirlenmelidir.
  3. Ne kadar hazırlığınız olsa da depremin ilk saatlerinde göçük altından yaralıları yakınlarının çıkarmak zorunda kalacağı gerçeği ile her bireyin bu afetlere hazırlıklı olması gereklidir.
  4. AFAD gönüllüleri yapılanmasında sağlık personellerinin de bulunması gerçeği ile yeniden yapılanma sağlanmalıdır.
  5. Tüm hastanelerin afet timleri oluşturarak bireysel değil birbirini tanıyan ekipler halinde gönüllü olarak afet bölgesinde konuşlanması etkin müdahale başarısını arttıracaktır.
  6. Deprem kuşağında yer alan tüm bölgelerin afet stok birimleri kurarak yarınlara hazırlıklı olması önemlidir.
  7. Deprem sadece İstanbul’un değil deprem kuşağındaki tüm bölgelerin sorunu olduğu gerçeği ile yüzleşmeliyiz.

Yıkıldık, çaresizliğe kapıldık, mucizelere tanık olduk ancak ne olursa olsun yarınlara umutla bakabilmek adına öncelikle deprem gerçeği ile yaşamayı öğrenmeliyiz. Acılarımız büyük ancak şimdi birlik ve beraberlikle yaralarımızı sarma zamanı. 

Afetleri unutmayın, unutturmayın!

Pelerinsiz tüm kahramanlara saygı ve minnet ile afetsiz günlere…

Ülkemizde yaşanan deprem faciası sonucu Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Kliniği hekimlerinden Uzm. Dr. Leyla Sürmeli Eyvaz ve Adıyaman Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Kliniği hekimlerinden Asistan Dr. Kader Atalay Yılmaz’ın vefat haberini büyük bir üzüntüyle öğrendik. Kederli ailesine başsağlığı ve sabır diliyoruz. 
Acil Tıp camiamız ve tüm sağlık çalışanlarının başı sağolsun.

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Şubat 2023 tarihli 13. sayısında yayımlanmıştır.

You may also like

Leave a Comment