Acil tıp hekimliği mi oyunculuk mu?
Böyle bir ikilemde kalmak zor olsa gerek değil mi? O ikilemin içindeyken yaşaması da bir hayli zordu. Ve bendeniz seçim yapamayan, az biraz da doyumsuz biri olarak her ikisini de yapabileceğime inandım.
“Her sorunun bir cevabı, her ikilemin bir seçimi olmalı mı?”
Tıp fakültesinden mezun olur olmaz bir yanım çalışmak için yanıp tutuşuyor bir yanım da bambaşka şeyler hayal ediyordu. Her şeyde olduğu gibi atama zamanım geldiğinde oturdum araştırdım ve şimdiki çalışmakta olduğum hastanemi tercih ettim. Bu durum da benim için ayrı ironikti. Kendi annesinin 15 yıl çalıştığı bir hastanede, orda asla yapamam diyen ben, kendimi burda olmak için can atarken buldum.
“Tek bildiğim vardı durağan bir hayat istemiyordum”
Bölüm konusunda da seçim yapmakta zorlandığımı anlamışsınızdır. Adrenalin hayatımın merkezinde olmalı, aynı zamanda bir eğitmen olmalıydım. O adrenalini yaşarken, yaşadıklarımı aktarmalıydım. Derken pratisyen olarak görev yaptığım hastanemin acil kliniğine hayran kaldım. Ne mutlu bana ki istediğim yerdeyim. İstediğim hedeflere doğru yürüyorum. Başa dönersek o ikilemi yaşaması zordu demiştim. Henüz uzmanlık alanımı seçmemişken hep kalbimde olan oyunculuk mesleğine de göz kırpmadan duramadım. Zamanımı ayarladım, araştırdım, uzmanlığımı dahi erteledim. Ve kendimi Dormen akademide oyunculuk eğitimi alırken buldum. Onca nöbetin arasında o karmaşanın içinde sahne çalışmaları, tiyatro okumaları , diksiyon eğitimi , şan eğitimi… yoruldum sandınız değil mi? Oysa ki hayatımın en güzel aylarıydı.
“Çok zorlandım ama çok öğrendim, kimi zaman vazgeçmek istedim”
Hayatımın bir döneminde çok değerli Haldun Dormen ve Göksel Kortay’a öğretmenim diyebilme, öğrencisi olma şansına eriştim. Çok başka bir Dünya’daydım. Hayalimin içinde yaşıyordum. Her zaman bu kadar güzel olmadığı oluyordu tabi. Biraz nazlandığım zamanların olması, haftalarca her nöbet boşluğumda derse gidiyor olmam, uykusuz hem sahne ezberleyip hem tıp derslerimi çalışıyor olmam, bir gün sahnedeyken ertesi gün nöbette olmam süreci çok kolay kılmadı benim için. Kimi zaman vazgeçmek istedim ama o güzel insanlar her seferinde daha sıkı sarıldılar bana. Daha kuvvetli aldılar beni kendi dünyalarına.
“İlk kez oyunumda hayal kırıklığına uğradım”
İlk sahneye çıktığımda, bu benim işim değil demiştim. Hayal kırıklığını tahmin edebiliyor musunuz? Sahnedeydim ve hiçbir şey hissetmiyordum. Romeo ve Juliet’ten bir tirat oynuyordum. Fakat sahnedeki kişi tümüyle Evrimdi. Juliet yoktu. Sarayda değildim. Tiyatro salonundaydım. Karşımda Romeo yoktu, arkadaşlarım vardı . Tamam dedim ben bu işi yapamayacağım.
“O gün çok sevdim ben tiyatroyu”
Çok sevdiğim hocam Göksel Kortay’ın sahne dersinde kendi hem mimar olan hem oyuncu olan güzel kalpli arkadaşımla bir sahne çalıştık. Her tamam işte yapamıyorum dediğimde daha sıkı çalıştı benimle. Her olmuyor dediğimde daha çok moral verdi, daha çok anlattı. Nitekim onunla aldığım sahnedeki o keyif, o heyecan, o gurur kelimelerle anlatılacak gibi değil.
Nitekim hepimizi etkileyen pandemi süreci bu güzel hayali sona erdirdi. Sağlığımız için aramıza mesafeler girdi. Tiyatro insanı insana insanla anlatma sanatıdır derler. ‘İnsanla’ kısmını yapamadık. Sahne alamadık, şarkı söyleyemedik, prova yapamadık, dans edemedik, insanları göremedik, alkışları duyamadık, gülümsemeleri göremedik.
“İnsansız tiyatroyu kabullenemedik”
Covid-19 nedeniyle hızlı bir atama süreci yaşadım. Şimdiki branşım olan acil tıpta yerimi aldım. Tahmin edersiniz ki yeniden tiyatroya başlayamadım. Bu yoğunluk, asistanlık süreçleri pek de iyi davranmıyor insana. Yine tiyatrodan kopamayacağımı biliyorum. Çok şanslıyım ki klinik sorumlumuz bizlerin en büyük destekçisi.
“İki farklı dünyanın insanıyım ben”
Bir yanımda doktor unvanımla beraber ilerlemek en büyük hayalim. Diğer yanımda sahnede herkes olabilmek, insanı insana anlatabilmek, usta isimlerin öğrencileri olabilmek diğer büyük hayalim. O zamana kadar tiyatro ailem olan Dormen akademinin, eğitmenlerimizin arkadaşlarımın en büyük destekçisi olmaya devam edeceğim. Ve bir gün bende aralarında olacağım. Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş olur demiş atamız. En çok da sanatı arka planlarda bırakıyoruz. Yoruluyoruz, tükeniyoruz. Çalışma aralarımızda fiziksel dinginlik yaşarken ruhen de dinginlik ihtiyacımızı görmezden geliyoruz.
“Bir doktor olarak gözlemim şu ki kendimizi, hobilerimizi unutuyoruz”
Her zorlu işe atıldığımız da ilk duyduğumuz destek(!) kelimesi bu olsa gerek değil mi? Önemli olan olması mıydı peki? O yolda öğrendiklerim, o yoldaki zorluklar, dostluklar yok sayılabilir mi? Hayatımız da bir sonuçtan ibaret olsa idi yaş aldıkça yaşadıklarımızın bir anlamı olmazdı.
Acilin büyülü dünyasında küçük ama emin adımlarla yürüyen ben, gönlümden geçen göz kırpabildiğim ve gücümün yettiği her şeye bulaşacağım. Yolu renklendirip, ritim katacağım. Bu kutsal mesleğimizi icra ederken mesleğimizin içinde kaybolmayalım.
Başarılarımız kadar kendi isteklerimize de kulak verip kendimizi, hobilerimizi, yeteneklerimizi çalıştığımız okuduğumuz sayfaların ardında bırakmayalım.