Tüm gün boyunca Ukrayna’nın karla kaplı bozkırlarını aşan trenim, akşam saatlerinde yorgun bir işçi gibi usulca Kyiv-Pasazhyrskyi garına girdi. Bu devasa gar 1932 yılından beri Kiev’e gelen yolcuları karşılıyor, Viyana-Bakü-Moskova gibi önemli şehirleri, Doğu ile Batı’yı, birbirine bağlıyor. Devasa ve soğuk bir gar, Kiev’in Sovyet ruhunu hemen hissettiriyor size!
Gar dışından bir taksi bulup kalacağım yere doğru yola koyuluyorum. Şiddetli tipi nedeniyle Kiev sokaklarında birkaç araba dışında kimseler yok. Karlı kaplı sokaklarda biraz debelenmenin ardından kalacağım yere varıyorum. Oldukça yorgun olmama karşın, karla kaplı Kiev’i görmeden olmaz! Kısa bir gece yürüyüşünün ardından ertesi gün için hazırlıklarımı tamamlayıp yatıyorum.
Nereden çıktı bu Çernobil?
Bir gece yine oturmuş internette gezinirken yabancı medyada geçen “Dark Tourism” başlığı dikkatimi çekti, Çernobil karantina bölgesinin bir süredir turizme açılmış olduğunu anlatıyordu. Biraz daha araştırınca önüme 2015’te Nobel Edebiyat ödülü alan Svetlana Aleksiyeviç tarafından yazılan “Çernobil Duası” kitabı çıktı, hemen sipariş verdim, kitap gelene kadar Guardian’da yayınlanan kısa bir bölümünü okudum ve o gece karar verdim, oraya gidip gözlerimle görecektim insanların yaşadıklarını…
Sonra detaylı araştırmalara başladım, Çernobil’de son durum nedir? Radyasyon maruziyeti ne kadar? Gerçekten güvenli mi? Hesaplamalar yapıldı, makaleler okundu ve sonunda kabul edilebilir bir radyasyon değeri ortaya çıktı. 1 günlük Çernobil karantina bölgesi gezisinde, sıra dışı bir durumla karşılaşılmaz ise, 10-20 microSV kadar bir maruziyet söz konusu. Ortalama ne kadar radyasyona maruziyeti olduğunu kafanızda canlandırabilmeniz adına;
- Bir Akciğer grafisi ortalama 100microSV,
- Kaza sonrası reaktör çevresindeki radyasyon dozu: 300 Sv/h,
- Lethal Doz: 10Sv,
- PAN BT ile maruz kalınan radyasyon dozu: 0,01 Sv
“Karantina bölgesi turlarından elde edilen gelirin büyük kısmı Çernobil’i temizlemeye harcanıyor”
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra Ukrayna Çernobil felaketi ile tek başına mücadele etmeye çalışıyor. Her ne kadar birçok ülke Ukrayna’ya destek olsa da ülke her yıl bütçesinden önemli bir miktarı bu probleme harcamak durumunda kalıyor. Uzun süredir devam eden dekontaminasyon çalışmaları ve yıllar içinde azalan radyasyon seviyeleri, bazı aktivistleri harekete geçirmiş ve yönetim ile yapılan sıkı anlaşmalar sonunda birkaç turizm şirketine belirli şartlar altında Çernobil Karantina Bölgesi’ne tur düzenleme izni çıkmış.
Çernobil Nükleer Santrali’nin 30 km yarıçapında bir alan, kaza gününden beri askeriye tarafından denetime tabi, giriş çıkışlar belirli şartlar altında kontrollü olarak gerçekleştiriliyor. Ben de yetkilendirilmiş bir turizm acentası ile iletişime geçtim, pasaport bilgilerimi iletip ödemeyi gerçekleştirdikten sonra, bu ödemenin büyük bir kısmı Çernobil’i temizleme çalışmaları için Ukrayna yönetimine kalmaktadır, acenta bölgeye giriş için gerekli giriş izinleri benim adıma askeri ve idari makamlardan çıkarttırdı. Yani ben geldim haydi Çernobil’e gideceğim diye bir durum söz konusu değil. (Not: 2017 yılında henüz Çernobil bu kadar meşhur değilken, bu işlemlerin yapılması birkaç hafta sürebildiği için evraklarınızı önceden teslim etmeniz gerekiyordu. Şimdilerde işlemler hızlandırılmış olabilir.)
Felakete doğru
Sabah grubumuzla ünlü Özgürlük Anıtı Meydanı’nda buluşup Çernobil’e doğru yola koyuluyoruz. Bir müddet ana yoldan gittikten sonra, buzla kaplı tek tük arabanın olduğu Çernobil sapağına giriyoruz. Çernobil Karantina Bölgesi’ne girmek için 3 ayrı askeri kontrol noktasından geçmek gerekiyor. İlk noktada araçtan indirilip tek tek pasaport kontrolü yapıldıktan sonra aydınlatılmış onam belgesi imzalayarak bölgeye giriş yapıyorsunuz (Bu belge benim gittiğim zamanda Rusçaydı ve rehberimiz tercüme etmişti).
“Tüm riskleri kabul edip bölgeye ilk adımı atıyoruz”
Önce yıkık dökük köylerden geçiyoruz. Her yerde dikkat radyasyon tabelaları mevcut. Sonra Çernobil kasabasını geçiyoruz, reaktörde bilimsel araştırmalar ve dekontaminasyon işlemleri hala devam etmekte olduğu için çalışanlar burada kalıyor. Sonra patlamanın olduğu 4 nolu reaktör bölgesine ilerleyip 2. Kontrol noktasından geçiyoruz. Nükleer reaktöre yaklaştıkça geiger metrenin gösterdiği değerler artmaya başlıyor. Yeni yapılan, 2.2 Milyar Euro’ya mal olan çeper sayesinde, yıkılmakta olan eski beton lahit de koruma altına alınmış ve arka plan radyasyon değerleri üçte bir oranında azalmış.
Şimdi reaktörün tam önündeyim elimde kazanın fotoğrafı, aklımda kazanın olduğu gece, itfaiye erlerinin neyle karşı karşıya olduklarına bilmeden canları pahasına yaptıkları çalışma, reaktörün içinde duruma müdahale etmeye çalışan işçiler. Hemen hemen hepsi ölümcül dozda radyasyona maruz kaldılar. Apar topar götürüldükleri Moskova Radyasyon Hastalıkları Kliniği’nde adeta ölümü beklediler. Hastane dekontamine edilemeyeceği için kullanımdan sonra yıkıldı.
Yangına müdahale eden itfaiye eri Vasily Ignatenko’nun eşi Lyudmilla Ignatenko: “Radyasyon hastalıkları kliniğinde on dört gün… On dört gün sürüyor bir insanın ölümü…”
Çatısı havaya uçan ve yanmaya devam eden reaktör kontrol altına alınmalıydı. Sovyetler Birliği atoma karşı zamanla yarışıyordu adeta. Elindeki tüm kaynağı buraya yöneltmişti ama yine de yetmiyordu. Helikopterler gece gündüz reaktör üzerinde uçarak söndürme çalışmalarına yardım ediyordu. Uzay programı için kullanılan robotlar dahi getirildi fakat yüksek radyasyon sebebiyle birkaç dakika içinde kullanılamaz hale geldiler. Ne yapılacaktı? Çözüm basitti, “gönüllü” askerler çatıya çıkacak 2-3dk gibi kısa bir sürede çatıdaki radyoaktif molozları temizlemeye çalışacaktı. Bir sürü kahramanlık hikayesi yazıldı. Tüm bu işlemler bittiğinde görevli personel madalyalar ile terhis edildi ve Sovyet Rusya’nın dört bir yanına dağıldılar. Onlardan bir daha haber alan olmadı.
Hayalet kasaba Pripyat
Pripyat kasabası, Çernobil Nükleer Reaktörü’nden az ileride bulunuyor. Burası Sovyetler tarafından örnek bir şehir olarak yapılmış, zamanının en iyi Sovyet şehri, içinde cafe, sinema, tiyatro, otel ve ilk süpermarketin bulunduğu, Pripyat nehri kenarında, çok çeşitli aktivitelerin düzenlendiği insanların yerleşmek için akın ettiği bir yerleşim bölgesi. Eski fotoğraflara, videolara baktığınızda aslında yaşamak için güzel yermiş denilebilir.
“Binlerce kilometre uzakta, İsveç’te gerçekler su yüzüne çıktı”
Sovyetler Birliği olayı günlerce hem içeride hem dışarda saklamaya çalıştı ama bilim önlenemez bir şekilde gerçekleri ortaya çıkaracaktı. Hem de binlerce kilometre ötede radyoaktif partiküllerin ulaştığı İsveç’te. Tam bir felaket yaşayan SSCB durumu geç de olsa Dünya ile paylaştığında radyoaktif bulutlar çoktan Karadeniz sahilini bombalıyor, Belarus’ta olaydan habersiz halk tarlasını ekip biçiyordu.
Radyasyon seviyesinin ölçülebilenin çok üstünde olduğu saptanınca insanlar apar topar kasabadan, civar köylerden çıkarıldı. Yaşlılar ne olduğunu anlamıyor evlerini terk etmek istemiyordu. Yanlarına 3-5 parça eşyasını alanlar ise geri döneceklerini umut ediyorlardı ama evcil hayvanlarını almalarına izin dahi verilmedi. Daha sonra bu hayvanlar kontaminasyon sebebiyle birer birer itlaf edildi.
“Priyat’taki ölüm sessizliği tüylerimizi diken diken etti”
Pripyat kasabasına girmeden önce son kontrol noktasından geçiyoruz. Nöbetçi iki asker ve bizim dışımızda kimse yok. Dün geceki tipi nedeniyle her yer karla kaplı, zaten hayalet kasaba olan Pripyat’ın üstüne bir de kar sessizliği çökünce tüyleriniz diken diken oluyor. Bu ölüm sessizliğini kar üstündeki adımlarımız ve geiger metrenin tıkırtısı bozuyor. Sessiz sakin giderken birden “hot spot” noktasına denk gelmenizle geiger metrenin çığlık çığlığa çıkardığı yüksek doz alarmı insanı korkutuyor.
El hizanızda 10uSv/h gösteren aleti ayağınıza indirince 100uSv/h değerlerini görmeniz mümkün, bu yüzden bu noktalarda fazla duraklama yapmadan daha güvenli bir noktaya ilerlemek en iyisi.
“Kazadan yıllar sonra bile reaktördeki radyasyon düzeyi ortalama 34 Sv/h Yaklaşık 10-20 dk içinde letal doza maruziyet ile sonuçlanıyor”
Pripyat Hastanesi’ne giriş yapıyoruz, patlama sonrası akut radyasyon hastalığı belirtisi gösteren itfaiye erlerinin getirildiği ilk nokta burası. Bodrum katta itfaiye erlerinin hala yüksek dozda radyoaktif olan eşyaları var, buraya C tipi koruyucu ekipman olmadan girmek yasak, havada asılı partiküller ciddi risk oluşturuyor. Ön bankoda ise itfaiye erlerinden birinin eldiveni unutulmuş, hala saatte 100uSv ışıma yapıyor.
“Her şey 1986’da donup kalmış”
Kasaba içinde yürüyoruz, Pripyat idaresi merkez ofisi, Polissya Hotel, kültür parkı, alışveriş merkezi, Azure yüzme havuzu diğer uğrak noktalarımız oluyor. Zaman zaman girdiğimiz evlerde kalan çocuk oyuncakları, ayakkabılar göze çarpıyor. Hayaller, umutlar. 1 Mayıs kutlamalarında açılması beklenen lunaparkın görüntüsü ise insanın yüreğini burkuyor. Ağaçların girişini kapattığı yüzme havuzuna gidiyoruz, burası “liquidator” denilen etrafı dekontamine etmekle yükümlü Sovyet askerlerinin moral bulmaları için felaket sonrası bir süre daha kullanılmaya devam edilmiş. Askerler bölgeyi terk edince tamamen kapatılmış.
Yıllar içinde azalan radyasyon oranı sonrası, bazı köylere insanların geri yerleşimlerine izin verilmiş. Yaşlılar köylerine dönmüşler, hiçbir şey bıraktıkları gibi olmasa da burda yaşamaya devam ediyorlar. Doğal hayat yeniden kendine yol bulmuş, geyikler ve ayılar yeniden ormanlarda geziyor, bilim insanları böylesi bir felaket sonrası doğanın nasıl kendine geldiğini araştırıyor.
Son noktamız ise DUGA radar istasyonu
Burası soğuk savaş döneminde Amerika’dan gelebilecek bir füze saldırısını önceden tespit etmek için yapılmış devasa bir anten. Fakat yapılan hesap hataları nedeniyle yeteri kadar hızlı çalışamayan radar, olası bir füze saldırısını tespit ettiğinde füze Moskova’yı çoktan vurmuş oluyordu. Sovyetler yıllarca bu radarı geliştirmeye çalışsa da başarılı olamadı ve Çernobil felaketi ile burası da kaderine terk edildi. Şimdilerde ise yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya olan bu devasa radar istasyonu, eğer kontrolsüz bir şekilde çökerse çok fazla radyoaktif partikül yayabileceğinden endişe ediliyor.
Aklıma takılan bir nokta oldu, bu kadar eşya, bu kadar araç, kamyon, askeri teçhizat vs kullanılmıştı da gözle görülür pek bir şey kalmış gözükmüyor ortada, nereye gitti bunca şey?
Öğrendiğim kadarıyla, Sovyetlerin çözüldüğü dönemde rüşvet, yolsuzluk, çalma yoluyla buradaki kontamine teçhizatların çoğu bölgeden kaçırılmış ve çevre şehirlerde satılmış.
Bölge içinde açıkta bir şey yiyip içmek, herhangi bir yere oturmak, herhangi bir objeye dokunmak veya yanınıza hatıra olarak herhangi bir şeyi almak (Tabi ki!) yasak. Ayrıca telefon kamera gibi cihazlarınızı da yere koymamalısınız, tripod kullanmanız durumunda kontamine olma ihtimali oldukça fazla. Bölgeden çıkarken yapılan rutin radyasyon ölçümü sırasında kontamine olmanız durumunda, dekontaminasyon yapılıyor, yapılamayacak durumda olan eşyalara ise güvenlik gereği el konuluyor. Gece karanlığında Kiev’e doğru yeniden yola çıkıyoruz. Çıkış yolu boyunca 2 farklı noktada radyasyon tespit cihazına girip ölçüm veriyoruz. Kontamine olmadığımıza kanaat getirildikten sonra çıkışımıza izin veriliyor.
26 Nisan 1986 saat 1:23:58’te Çernobil 4 Nolu Reaktör’de meydana gelen patlama buradaki herkesin kaderini değiştirdi. Getirdiği sosyo-ekonomik yükümlülükler belki de Sovyetler Birliği’nin dağılmasına giden yolu açtı. Çevreye yayılan radyasyon sadece onları değil, başta en çok Belarus olmak üzere, diğer komşu ülkeleri, sonrasında rüzgâr sebebiyle dağılan partiküller nedeniyle Türkiye gibi uzakta yer alan ülkeleri de son derece ağır bir şekilde etkiledi.
Hala da etkisini hissediyoruz…
https://www.theguardian.com/environment/2005/apr/25/energy.ukraine
Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Mayıs 2022 tarihli 11. sayısında yayımlanmıştır.