Doğaya Geçici Bir Temas “Kampçılık”


Son 150 yıllık süreç, yaşam şartlarında ciddi değişimlere yol açarak, kitlesel formda kentleşmiş bir dünyanın kapısını açmıştır. 1800’lü yılların sonlarında neredeyse toplumun yüzde 80’lik kısmı kırsalda yaşarken günümüzde bu durum tam tersi bir değişim göstermiştir. Kitlesel olarak kentleşen ve bunun paralelinde kalabalıklaşan insanoğlu, “yeni” yaşam ortamında “gelişimini!” sürdürürken farkında olmadan vazgeçtiği olgu, doğayla etkileşimidir. Bu yoksunluk ve bunun getirileri, modern insana çeşitli etkiler bırakmıştır. Daha önce kaleme aldığım bir kitapta bu değişimi Nesse ve Williams’a [Nesse, R. and Williams, G. (1996). Why We Get Sick. New York: Vintage Books] atıf yaparak şu şekilde tanımlamıştır;

“Milyonlarca yıl boyunca Afrika da, küçük gruplar halinde yaşayan, avcılık ve toplayıcılıkla uğraşarak evirilen vücutlarımız; merkezi ısıtma, yapay ışıklandırmalar, ilaçlar, otomobiller, yağlı beslenme tarzı gibi günümüz yaşam koşullarına adapte olmaya zaman bulamamıştır. Tasarımımız ile günümüz yaşam çevresi arasında olan bu eşleşmeme durumu, muhtemelen birçok önlenebilir modern hastalığın nedenini açıklamaktadır.” 

Bu doğadan uzaklaşma süreci ve bunun etkileri farklı ve uzun bir tartışma konusudur. Ancak, bu uzaklaşma sürecinin ortaya çıkardığı etkilerden biri insanoğlunun serbest zaman faaliyeti olarak doğaya dönme çabasıdır. Özellikle hızlı endüstrileşen toplumlarda doğa ve açık hava faaliyetlerine yönelik olan talep son 30-40 yılda muazzam bir şekilde artarak popüler bir serbest zaman aktivitesi halini almıştır. Başlangıçta bir avuç kişinin (bu tarz kişiler uzun bir zaman “hippi” olarak algılanmış) talep ettiği, çoğunlukla bir yaşam biçimi olan doğaya dayalı aktiviteler günümüz “modern” dünyasının bir kaçış koridoru olarak özellikle batı toplumlarının vazgeçilmez bir parçası haline gelmiştir. Doğaya dayalı bu aktivitelerin sayısı ve çeşidi oldukça fazladır. Ancak genel bir sınıflama yapmak gerekirse, karada (yaz/kış koşulları), suda (akarsu/durgun su/deniz), havada veya hibrit olmak üzere gerçekleştiği ortama göre sınıflandırılabilir (Sınıflandırmayı daha da detaylandırmak mümkündür). Doğada gerçekleşen neredeyse bütün faaliyetler doğa/ açık hava faaliyetleri olarak algılansa da, gerçekte bu faaliyetlerin altında yatan felsefe yürüyüş, tırmanma, yüzme gibi fiziksel güçle ya da rüzgâr, akarsu gibi bir doğal kaynak kuvvetiyle gerçekleşen etkinlikleri kapsamaktadır.  Motor gücüyle gerçekleşen faaliyetler doğa temelli faaliyetler kapsamına girmemektedir. Bu yaklaşımla, doğaya dayalı etkinliklerin temeli doğaya kafa tutmak ya da mücadele etmek değil, doğa ile uyumlu olabilmektir.

“Kampçılık yaşadığımız konfor alanının dışına çıkıp geçici süre için doğayla temas halinde olmaktır”

Kampçılık, doğaya dayalı faaliyetler içerisinde en fazla talep görenlerin başında gelmektedir. Kısa bir süre önce terk ettiğimiz (yukarıda da bahsettiğim gibi) ve uzun süre bizim yaşam alanımız olan “doğa” ya misafir olduğumuz (bunu savunurken fiziki bulgulara dayanarak yaklaşık 200.000 yıldır dünya üzerinde var olduğumuz ve bu süre içerisinde yaklaşık 150 yıldır kent dediğimiz yapı içinde yaşadığımızı göz önünde bulunduruyorum) bu faaliyet, karmaşık bir tırmanış faaliyeti için önemli bir araçtan neredeyse ev konforuna yakın rekreatif bir faaliyete kadar geniş bir yelpazedir.

“Doğal bir ortamda gerçekleştirilecek kamp etkinlikleri organizasyonel bir boyut taşımakta ve ciddi bir kampçılık eğitimi gerektirmektedir”

Özellikle son yıllarda yoğun talep gören (ülkemizde doğa sporlarına yönelik malzeme satan mağazaların sayısının da artmasıyla) bu aktivite kimi zaman bir deniz kenarında kimi zamanda yüksek bir dağın eteklerinde gerçekleştirilebilir. Bu etkinliğin yoğun bir fiziksel performans gerektirmeden yapılabilir olması, buna ilave olarak özel eğitim ve malzeme gerektirmeden yapılabileceği düşüncesi (diğer doğa sporları ile karşılaştırıldığında) kolayda ulaşılabilir bir faaliyet olmasına neden olmaktadır. Bir bakıma bu görüşler doğru sayılabileceği gibi bu genel yargıların eksikleri bulunmaktadır. Örneğin, ticari bir hizmet sunan kamp alanlarında yapılacak kamp etkinlikleri için ciddi bir bilgi birikimine ihtiyaç duyulmaz iken, el değmemiş doğal bir ortamda gerçekleştirilecek kamp etkinlikleri organizasyonel bir boyut taşımakta ve ciddi bir kampçılık eğitimi gerektirmektedir.

“Kampçılık etkinliği ne amaçla olursa olsun planlama aşaması ile başlamalıdır”

Kampçılık eğitimi, bireyin doğada yaşamını idame etmesini sağlayacak bilgiler içermektedir. Bu bilgiler hem insanı hem de doğayı güvende tutacak beceriler kazanmayı kapsamaktadır. Yapacağımız kamp organizasyonu ister bir tırmanış faaliyeti isterse rekreasyonel ya da turistik bir faaliyet olsun ayrıntılı olarak planlanmalıdır. Kamp faaliyetinin planlanması için öncelikle faaliyetin kiminle, ne zaman, nerede, hangi amaçla ve ne kadar süre ile yapılacağına karar verilmesi gereklidir. Tek başımıza, kışın, bir dağ eteğinde ve tırmanış amaçlı 2 günlük yapacağımız bir faaliyetle; ailemizle, yazın, deniz kenarında, tatil amaçlı 1 hafta yapacağımız kamp faaliyetinin organizasyonu arasında devasa bir fark vardır.

“Kampçılıkta kritik karar, Kamp yeri seçimi!”

Kamp alanın seçiminde kamp organizasyonun amacı doğrultusunda en güvenli yer tercih edilmelidir. Tercihen daha önce kamp yapılmış olan yerleri kullanmamız fiziki anlamda yapmamız gereken birçok işi ortadan kaldırmamıza neden olurken, çevresel etkileri azaltmamıza da destek olur. Neticede daha önceden kamp kurulmuş yerler (genellikle) güvenlik açısından daha önceden sınanmış yerlerdir. Ayrıca, daha önce kamp kurulmuş alanların tercih edilmesi, yeni kamp alanlarının oluşmaması doğada oluşacak yeni tahribatları da engelleyecektir. Doğal alanlarda kamp kurmanın çevresel etkilerine geçmeden önce kamp yeri seçimi konusunda birkaç önemli bilgi vermekte yarar görüyorum.

Öncelikle, tehlike yaratabilecek kaya, çığ düşmesi, sel/su baskını, toprak kayması gibi doğal tehlikelerin oluşabileceği yerlere kamp kurmamalıyız. Eğer hava şartları uygunsa yüksek yerler kamp için daha ideal olabilir. Maalesef ülkemizde dere yatağı kenarına kamp kurulması sonucunda çok ciddi kazalar yaşandı.

Bu birinci maddenin yanında, kanyon/vadi tabanı gibi soğuk ve nemli alanlarda, orman içinde ağaç devrilmesi, dal düşmesi oluşabilecek yerlerde, vahşi hayvanların geçiş ve beslenme koridorlarında, doğa yürüyüşü patikalarında kamp kurmamalıyız.

“Kamp kurduğumuz zeminin düz bir yapıda olmalı, güneş ve rüzgar yönü hesaplanmalıdır”

Güneş kışın yaptığımız bir kamp etkinliğinde çadırımızın içinde huzurla dinlenmemizi sağlayabilecekken, yazın sabahın köründe “kan-ter” içinde uyanmamıza da sebep olabilir. Rüzgar ise biraz daha ciddi bir konudur. Kamp kuruduğumuz alanda rüzgar yönünün hesaplanması ve çadır kapılarının özellikle kış koşullarında doğrudan rüzgar almaması gereklidir. Kapısı açık bir çadırı fırtına altında paraşüt gibi düşünebilirsiniz. Bu doğal risklerin etüdünün yapılmasının dışında mutlaka kamp kuracağınız yerlerde insan kaynaklı diğer riskleri de hesaplayınız. Örneğin, yerleşim yerine yakın ve kampçı vb. doğaseverlerin dışında ziyaretçi alan yerlerde kamp yapacaksanız, bu durumu göz önünde bulundurunuz. Bu ve benzeri konuları çoğaltmamız mümkün.

“Kamp yapmak amaçlı çadır kurmak, ateş yakmak gibi eylemler doğada uzun süreli etkiler bırakmaktadır”

Kampçılığın çevresel etkileri!

Çadır kurulan bir yerde uzun süreli olarak bitki örtüsünün yok olacağı unutulmamalıdır. Ateş yakmak ise başlı başına bir sorundur. Sürdürülebilir kampçılık için, mümkünse ateş yakılmaması gerekir. Ancak, kamp ateşi olgusu özellikle rekreasyonel ve turistik amaçlı kamp yapan bireylerin en temel motivasyon faktörlerinden biridir ve doğal bir ortamda yıldızların altında yakılan, etrafında toplanılan bir kamp ateşi çok ciddi bir çekim faktörüdür. Kulağınızda ‘Akdeniz Akşamları’ şarkısını hissetmiş olabilirsiniz, bu parçayı illa duymak istiyorsanız daha önceden ateş yakılmış kamp ateşi alanlarını tercih etmeniz gereklidir.

“Orman Kanunun 76. Maddesi uyarınca ormanda ateş yakmak yasaktır”

İllaki ateş yakmak gerekiyorsa uluslararası bazı kurallara dikkat etmenizi öneririm. Öncelikle daha öncede belirttiğim gibi ateşi mutlaka daha önce ateş yakılmış yerde yakılması gereklidir. Yakılacak olan ateşin etrafı taş vb. materyalle çevrilmiş olmalıdır. Mümkünse yakılan ateş bir platform üzerinde yakılmalıdır. Yakılan ateş çok büyütülmemeli, sürekli kontrol altında tutulmalı ve başıboş bırakılmamalıdır. Ateş yakmak için doğada kurumuş ve dökülmüş odun ürünleri kullanılmalı kesinlikle ateş yakmak için ağaç kesilmemelidir. Ateşe imha etmek için herhangi bir plastik vb. atılmamalıdır. Ateşle işimiz bittiğinde ya da gecenin sonunda mutlaka uygun koşullarda söndürülmeli, canlı ateş/kor bırakılmamalıdır. Ateşi söndürdükten sonra üzeri kaya/toprak vb. materyalle kapatılarak, ateşin söndüğünden emin olunmalıdır.

“Unutulmaması gereken en önemli şey orman yangınlarının en temel kaynağı insandır”

Ateş konusunun dışında kamp yapmanın başka çevresel etkileri de bulunmaktadır. Bu yaklaşımın altında yatan düşünce “modern” insanın doğaya çıktığı andan itibaren çevreye etkiler bıraktığıdır. Bu etkilerin boyutu ve yönü doğaya çıkan insanların doğadaki tutum ve davranışları ile ilgilidir. Genel olarak, kamp faaliyetinin çevresel etkilerini; vejetasyon kaybı, topraktaki mineral dengesinin değişimi, ağaçların ve ağaç köklerinin tahribatı, su kaynaklarının kirletilmesi, doğal yaşamın rahatsız edilmesi, sosyal patikaların açılması ve de çöp(!!) olarak sıralamak mümkündür. Ayrıca, doğada bulunan hayvanlar biz olmadan açlıktan ölmüyorlar lütfen hayvanları beslemeyin ya da biz gittikten sonra yerler diye yiyecek bırakmayın. İnanın ekosistem bizim müdahalemiz olmadan daha sağlıklı!!!

Kamp yeri seçiminden sonra çadır kurulumu ve kamp yaşamı bahsedilmesi gereken diğer konulardır. Çadır nedir? Yapısal olarak özellikleri ve türleri nelerdir? Nasıl kurulur? Çadır içi yönetimi nasıl yapılmalıdır? Kamp yaşamı nasıldır? Öğün ve yemek planlaması nasıl yapılmalıdır?

Doğada temel yaşam desteği bilgisi (ki sanırım bu konun size anlatılması gerekmez) gibi daha onlarca sayılabilecek kampçılık ile ilgili konu bulunmaktadır. Bu konular teknik kavramlar içerir ve uzun süreçli bir eğitim gerektirir.

“Unutmayın bizler doğada sadece misafiriz”

Benden bu kadar, daha fazla bilgi için aşağıdaki iletişim bilgilerini kullanabilirsiniz. Yazıda Yapmayın! Etmeyin! diye çok fazla şey söylediğimin farkındayım, ama unutmayın bizler doğada sadece misafiriz!!! Ev sahiplerine saygı gösterelim, kampçılık ve doğa sporları ile ilgili bütün faaliyetler için mutlaka eğitim alalım…

Doğada yaptığımız faaliyetlerde bıraktığımız iz sadece anılarımızda olsun!!!

Dipnot: 2020 yılındaki bütün felaketlerde gösterdiğiniz üstün özveri için bütün sağlık çalışanlarına kendi adıma çok teşekkür ederim. İyi ki varsınız.

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Haziran 2021 tarihli 8. sayısında yayımlanmıştır.

Galeri


Paylaş Paylaş