Son yıllarda Acil Tıp uzmanlarını sadece kendi klinik branşlarının gelişimine katkı ile kalmayıp, bürokrasi içindeki makam ve görevlerle ülkemiz sağlık sistemi içinde Acil Tıp bakış açısını başarı ile temsil ettiklerini görmekteyiz. Bu yazımızda, dünyanın sayılı mega-kentlerinden olan İstanbul’umuzun Acil Sağlık Hizmetleri başkanlığını başarı ile yürütürken Sağlık Bilimleri Üniversitesi’nde eğitime katkı sunan ve şimdilerde Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü makamında görevlerini icra eden Doktor Öğretim Görevlisi değerli arkadaşımız Semih Korkut’ u konuk edeceğiz. “Yelkencilik” konusundaki tutkusunu yakından bilen biri olarak Kendisine yapmış olduğum röportaj teklifimi hiç düşünmeden kabul eden sevgili hocamıza yine kendisi ile röportajı yapan bir diğer arkadaşım Uzm. Dr. Öncü Sancak’ a teşekkür ediyorum…
İyi okumalar,
Doç. Dr. Serkan Emre Eroğlu
ÖNCÜ SANCAK – Öncelikle bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz. Sebebi ziyaretimiz aşikar, lakin asıl sorulara başlamadan önce; bir röportaj klasiği olarak, sizden kendinizi tanıtmanızı isteyebilir miyiz?
SEMİH KORKUT – Balıkesir, Altınoluk 1973 doğumluyum. İlkokul, Ortaokul ve Liseyi orada okudum, üniversite ise Trakya üniversitesi idi. Mesleğe başladığım ilk yıldan sonra, hep acil servislerde çalıştım ya da acil sağlık hizmetleri ilişkili idari görevleri yerine getirdim.
ÖNCÜ SANCAK – Direk konuya giriyorum o halde… Ülkemizde spor ve ya hobi denildiğinde ilk akla gelenler arasında yelkenciliğin olduğu söylenemez. Bu durum hakkında ayrıca fikrinizi almak istiyorum, lakin ondan önce; sizin yelkencilik maceranızın nasıl başladığını merak ediyorum. Cem Yılmaz’ın deyişi ile; “Neden yelkencilik?”
SEMİH KORKUT – Her zaman deniz kenarında yaşadım yüzdüm, serbest dalış yaptım… Sörf yaptım… Sonraları, Düzce’de çalıştığım dönemde; Karadeniz’ in hırçın yapısından dolayı yukarıda saydığım sporları yapamaz olduğumda, ne yapabilirim? diye düşünmeye başladım. Madem ki denizin içine giremiyorum, üstünde yapılan bir spor arayışına girdim. Ve, İzmit yelken kulübünde üç yıl boyunca yelken eğitimi aldım.
ÖNCÜ SANCAK – Peki… Benim gibi yelken ve yelkencilik konusunda görece cahil insanlara biraz yelkencilikten bahseder misiniz? Nasıl bir uğraştır? Başlamak için nelere sahip olmalıyız? Nerelerde icra edebiliriz? vs. vs.
SEMİH KORKUT – Dışarıdan bakıldığında oldukça pahalı bir spor gibi gözükebilir. Ama eğer, doğru yerde doğru kişilerle ve doğru bir eğitmenle başlanırsa hiç de öyle olmadığı görülür. Doğru bir kulüp bulunduktan sonra, oradan eğitime başlanabilir. Öyle ki, bir çok kulüp kıyafet ve diğer malzemeler konusunda yardımcı oluyor. Ben de, ilk başladığımda çok pahalı malzemeler alarak başlamıştım bu spora, zaman ilerledikçe; o kadar pahalı malzemeye gerek olmadığını gördüm. Netice de, eldivenin yüz dolara olanı da var, 10 dolara da…. Üstelik, aralarında da büyük bir fark olmadığını görürsünüz. Yine, bir çok yerde yelken kulubü mevcut… Özellikle de, Fenerbahçe’de, İstanbul’da çok kolay yelkene başlamak.
ÖNCÜ SANCAK – Bir yönetici olarak ciddi sorumluluklara sahipsiniz. Mevcut koşullarınızda, yelken uğraşınıza mesleğinizin nasıl yansımaları oluyor?
SEMİH KORKUT –Bir süredir yelken yapamıyorum en azından istediğim gibi yapamıyorum. Daha önce haftada iki defa denize çıkarken, şimdi denize ayda bir çıkabiliyorum. Yelken “ani karar verdiren” bir takım sporu… Denize çıktığımda, tamamen yelkene odaklanıyorum, karaya çıktığımda; sanki uzun bir aradan sonra tekrar işe dönüyormuş gibi motive oluyorum.
ÖNCÜ SANCAK – Şimdi de tersinden soralım… “Yelken”, mesleğinizi nasıl etkiliyor?
SEMİH KORKUT – Her zaman olumlu etkiledi.
ÖNCÜ SANCAK – Bir hobinin doğası gereği eğlendirici veya rahatlatıcı olması beklenir. Ama bir çok uğraş gibi arka planda ciddi bir emek ve yaşanmışlık vardır. Nasıl zorluklar yaşadınız? Bu yazıyı okuyup yelkenciliğe merak salacak insanlara, kendilerini bekleyen süreçten biraz bahseder misiniz?
SEMİH KORKUT – Bugüne kadar iki üniversitede yelken kulubü kurulmasında çalıştım. Teklifleri ilettiğimde, ilginçtir aynı cevabı aldım. Birbirini tanımayan iki üniversitenin iki üst düzey yöneticisi, bana; “çocuklar boğulur olmaz” dedi. Ama… Her iki üniversitede de yelken kulübü kurduk.
ÖNCÜ SANCAK – İlkokuldan bu yana derslerde sürekli duyarız, “Türkiye 3 tarafı denizlerle çevrili bir ülkedir…” 3 tarafı denizlerle çevrili olsa da; yüzme, yelken ya da herhangi bir su sporu konusunda ciddi bir uluslararası başarıya sahip değiliz. Aynı şekilde deniz taşımacılığı da kara ve hava yollarının yanında pek popüler bir ulaşım yolu değil. Denize bu kadar yakın olup aramızın bu kadar açık olmasının sebepleri sizce neler olabilir?
SEMİH KORKUT – Bize hep deniz tehlikeli olarak anlatıldı. Deniz kenarında büyümeme rağmen, ailem hep beni uyarırdı… “denize girme boğulursun” diye etrafımdaki arkadaşlarım da hep aynı uyarıyı alırdı. Belki de ondandır.
ÖNCÜ SANCAK – Doktorların birçoğunun meslek harici hobileri veya profesyonel-yarı profesyonel uğraşları olduğu bilinir. “Tıbbiyeden her şey çıkar, arada bir de doktor çıkar.” sözü bu meselenin topluma nasıl yansıdığının ufak bir göstergesi aslında. Sizce doktorluk, doğası gereği mi? bizleri başka alanlara yönlendiriyor? Yoksa sadece doktorluk gibi bir meslekte, meslek dışı uğraşların popüler olması topluma garip mi geliyor? Doktorluk ve doktorların hobileri hakkındaki görüşlerinizi merak ediyorum.
SEMİH KORKUT – Bir ara tekne yapmaya verdim, bir tekne planı aldım… Bu dönemde, birçok meslektaşım bana yardıma geldi. Hatta, bir hocamız vardı… teknede, benim zımpara yapmama yardımcı olurdu. İki saat boyunca tozun içerisinde çalışırdı, sonra son derece lüks olan aracına binip giderdi… üstü toz içerisinde… Bakıldığında profesör, bölüm başkanı… çok kazanan bir öğretim üyesi… konuştuğumda; “meditasyon” yaptığını söylerdi, “zımpara” yaparken.
ÖNCÜ SANCAK – Tekrar asıl konumuza dönüyorum. Yelken geçmişinizde, hiç başınızdan enteresan veya zorlayıcı bir olay geçti mi?
SEMİH KORKUT – İki üç defa tekne batırdık, ama denize çıkarken bu tekne batabilir diye düşündüğümüz için her şeye hazırlıklıydık.Tekneler su alırsa batmasın diye, su geçirmez odalar yapmıştık. Sonuçta… tekneleri kaybetmedik.
ÖNCÜ SANCAK – Peki, yelkencilikte yaygın bir hastalık, sakatlık veya benzeri, bu spora özgü bir patoloji var mı? Ve de, bu açıdan doktor olmanın yelkencilik pratiğinde bir faydasını gördünüz mü?
SEMİH KORKUT –Malesef sık oluyor her yelkenci mutlaka ayak parmağını kırar bende kırdım bir haftalık yelken seyrinin ilk saatinde kimseye söyleyemedim beni tekneden gönderirler diye. Hekim olmak çok avantajlı… Herkes sizi kendi teknesine istiyor… 🙂
ÖNCÜ SANCAK – Son olarak bu röportajımızı okuyacak olan meslektaşlarınıza gerek yelkencilik gerekse mesleki anlamda neler söylemek istersiniz? Hangi tavsiyelerde bulunursunuz?
SEMİH KORKUT –Mesleki olarak siz hocalarım kadar tecrübeli değilim onunla ilğili söyleyecek bir sözüm yok. Yelkencilik için ise… Bir an önce başlamak lazım… ama iyi araştırmak gerekir, doğru eğitici çok önemli…
Bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ederim.
ÖNCÜ SANCAK – Değerli vaktinizi bize ayırdığınız için dergimiz adına çok teşekkür ederiz. Size meslek hayatınızda başarılar ve kolaylıklar dileriz…