Neden “Beklenen İstanbul Depremi”?
İstanbul, son yıllarda öylesine büyüdü, öylesine betonlaştı ki, bina stokunun yenilenmesini, deprem dirençli konutlarla değişimi beklerken; önüne gelenin inşaat yaptığı, kentsel dönüşüm yerine rantsal dönüşümün alıp başını gittiği bir yer hâline geldi. Kent göz göre göre büyük bir yıkımı bekliyor. Özellikle 1999 öncesi inşa edilen binalar günümüzde kendiliğinden yıkılmaya başladı desek yalan olmaz. Dünyanın en gözde kentlerinden olan İstanbul, başta KAF gibi bilinen fay hatlarının bileşenlerine çok yakın, hatta yeni banliyöleri ile direk üzerinde yer almakta.1 1999 Marmara depreminde yıkımların ve can kayıplarının olduğu Avcılar’da, 17 Ağustos’ta günün ilk ışıkları ile birlikte başlayan A/K (Arama –Kurtarma) çalışmalarında, 26 vatandaşımızı enkaz altından kurtaran ekibin bir üyesiydim. İstanbul’un birçok semtinin, gerek zemin gerekse de bina inşaat kalitesi olarak, deprem açısından çok riskli olduğunu, 1999 depremi sonrası görevlendirme ile birçok ilçede yaptığımız incelemelerde tespit ettik, konun uzmanları da riskin büyüklüğünü belirtmektedirler.
Maalesef 1999 sonrası çıkarılan ve kâğıt üzerinde oldukça iyi hazırlanmış deprem yönetmeliğine rağmen gerek denetim gerekse de yönetimsel hatalardan dolayı; dere yatağı, kurutulmuş bataklık, deniz dolgusu gibi zeminlere, kimi yerde de büyük bir ihtiras ve açgözlülükle deprem gerçeğini umursamazca yapılan deprem dirençsiz, kötü binaların, beton duvarlardan oluşan dikey mimarinin alıp başını gitmesi, “ Beklenen İstanbul Depremi” farkındalığının önemini vurgulamamızı gerektirmekte.
Yıllardır vurgulamaya çalıştığımız “Doğal Afet”” deyiminin yanlışlığı üzerine Birleşmiş Milletler Afet Riskini Azaltma Ofisi (United Nations Office for Disaster Risk Reduction – UNDRR) güzel bir tanımlama getirmiş; “Bir tehlike ancak toplumu veya topluluğu etkilediğinde afet haline gelebilir. Tehlike doğaldır, afetler değildir” (A hazard can only become a disaster once it impacts on society or community. A hazard is natural, disasters are not).2
İstanbul’un bulunduğu coğrafyada tarihsel yıkımlara yol açmış KAF (Kuzey Doğu Anadolu Fay Hattı) gibi devasa kırıklar vardır. KAF başta olmak üzere yer kabuğunun kilometrelerce derinine inen bu kırıklar; stratigrafik gerçekler, tarihsel veriler ve istatistiksel öngörüler ışığında Türkiye’nin bu en kalabalık ve en stratejik kenti için tehlike oluşturmaktadır. Bu tehlikeyi afete dönüştürecek olan ise gerek yer seçimi gerekse de kötü bina stoku ile sonuçlanan imar hataları başta olmak üzere yıllardır süregelen kentsel yanlışlardır.
Birçok semtte bina stoku eski ve deprem direnci düşük yapılar ağırlıklı. Kentsel dönüşüm ve binaların yenilenmesi, merkezi idare ve yerel yönetim cephesinde yavaş ilerliyor. İnsanlar ya çaresizlikten ya da son depremin trajedilerini unuttuklarından binalarının yenilenmesinin aciliyetini önemsemekten uzaklar, sürekli öteliyorlar. Depremin randevusu ise yok maalesef!
Bunlara bir de ekonomik kriz ve kamu yatırımlarının 6 Şubat deprem bölgesine öncelikle aktarılması eklenince İstanbul da hastane yenilenmeleri de durma noktasına geldi. İstanbul’da birçok hastane halen tarihi binalarında hizmet vermekte. 1999 öncesi yapılan ve o zamanın yönetmeliğine göre inşa edilmiş yakın tarihin hastanelerinde de deprem direnci açısından sıkıntılar var. Hastaneler gibi 24 saat kesintisiz hizmet veren ve içerisinde deprem esnasında bir yere kıpırdayamayacak hastalar olan yapıların deprem direncinin yüksek olmasından başka çaresi yok.
Son dönemde gündeme gelen sismik izolatörler 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlerde ayakta kalan hastanelerin de deneyimiyle en azından yeni yapılan şehir hastaneleri gibi yapılar da mutlak gözetilmesi gereken bir konu. Zira bilinen ve bilinmeyen diri fay hatları ile ülkemizin her yöresi gibi İstanbul da deprem bölgesi. Ve maalesef İstanbul’un finans, sanayii, ekonomi vs birçok kritik saha gibi sağlık alanında da ülkenin hassas merkezi olması, başta 24 saat hizmet veren hastaneler olmak üzere, insanların toplu olarak bulundukları mekânları çok sağlam yapmayı zorunlu kılmakta.
Büyük afetlerde cadde ve sokaklara yıkılan binalar, üst geçitlerin çökmesi, yolların yarılması gibi alt yapıyı tahrip eden durumlarda kara yolu ile hasta transferi imkânsız hâle gelmektedir. Aynı nedenlerle sağlık personelinin özellikle İstanbul gibi büyük kentlerde çalıştıkları sağlık kurumuna ulaşması da zor hatta olanaksız olabilir. İstanbul gibi bir deniz şehrinin deprem sonrası ulaşımda denizi mutlak kullanması gerekir. 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde onlarca yaralı depremzede o zaman çalıştığım hastanenin deniz ambulansı sayesinde kara yolu ile ulaşımın mümkün olmadığı Yalova-Çınarcık bölgesinden hastanemize getirilmiş ve sağaltımları sağlanmıştır. Yine 12 Kasım 1999daki Düzce Depreminde TSK (Türk Silahlı Kuvvetleri) envanterinde bulunan UH60 (Sikorsky diye bilinir) ve Eurocopter AS332 (Süper Puma) gibi gece görüş sistemi bulunan helikopterlerle, enkazdan çıkarılan çok sayıda yaralı başta Crush sendromundan kurtarılabilmek için diyaliz imkanı olan hastanelere ve yine kış ortamı nedenli devrilen soba yanıkları için yanık merkezlerine nakledilebildiler. Ama ne yazık ki Düzce – Bolu bölgesinden stadyum benzeri alanlardan alınan bu yaralıları ancak o zamanki GATA Hastanesi ve 1. Ordu Selimiye Kışlasındaki büyük helikopter pistlerine indirebilmek mümkün oldu. Yine arada kara transferi gerekti.
İstanbul’da 1999’dan 25 Yıl sonra bugün hâlâ uzman hekimlerin, akademisyenlerin bulunduğu son derecede donanımlı “deniz kenarı“ hastanelerde dahi denizden hasta alınabilecek yanaşma iskeleleri, yeni yapılan Şehir ve Üniversite hastaneleri dahil çoğu hastane de çok sayıda hastayı nakledebilecek çift palli (üstteki büyük pervane) CH 47 ve yine büyük palli UH 60 inişine elverişli helikopter pisti bulunmamakta. 2023 Depreminde yüzlerce yaralının transferinin sağlandığı TSK (Jandarma dahil) envanterinde aynı anda 20 hastayı nakledebilecek (oturur durumda 55 kişi) çift palli CH 47 Chinook helikopterleri bulunmaktaydı. Maliyeti fazla olmayan, havadan hasta nakline imkân veren bu heliportların mutlaka düzenlenmesi gerekmekte.
Acil Tıpçılar, deyim yerindeyse her gün mini afet yaşanan, özellikle çok sayıda hastanın baş vurduğu eğitim ve araştırma hastaneleri başta olmak üzere, hasta yoğun ortamlarda adli süreçlerden de ödün vermeden çalışma konusunda yetkindirler. Son yaşadığımız 6 Şubat depreminde de olduğu gibi hızla deprem bölgesine intikal ederek yaraların sarılmasında büyük rol oynamışlardır. Beklenen İstanbul Depreminde de Acil Tıpçılara çok iş düşeceği kesindir.
Enkazdan depremzede yaralıyı çıkarmak ile kurtarmak arasında ilk ve acil yardımın ötesinde “Afet Tıbbı” bilgisine, deneyim ve uygulama becerisine sahip olmak gerekir. Yaşanan son depremler de göstermiştir ki hastanelerin de yıkıldığı ya da kullanılamaz hale geldiği büyük afetlerde ister TUN (Tıbbi Uç Nokta) ister az hasarlı hastane, isterse de sahra hastanesi gibi geçici sağlık birimleri olsun, eğitimli – deneyimli sağlık profesyonellerinin buralarda yaralı depremzedelerin kendilerine gelmelerini ya da getirilmelerini beklemeleri can kayıplarının artmasına neden olmaktadır. Çünkü iyi niyetle de olsa ileri ilk yardım ve afet tıbbı bilgi ve becerisine sahip olmayan kişilerce hatta arama kurtarma ekiplerince enkazdan çıkarılan kişiler; yanlış ya da eksik yapılan ve hatta hiç yapılmayan zorunlu tıbbi uygulamalar sonrası sadece enkazdan çıkarılmakta ama kurtarılamamakta, sonuçta kalıcı sakatlıklar oluşabilmektedir. Bu nedenlerle afetler de A/K için eğitilmiş ve donatılmış ekipler de mutlaka afet tıbbı bilgisine sahip sağlık profesyonelleri bulunmalı ya da bu elemanların bulunduğu ekiplerle birlikte canlı ihbarı olan enkazlara gidilmelidir.
Kısaca söylemek gerekirse Acil Tıpçılar enkaza girmeseler bile içinde yaralı, sıkışmış depremzede ihbarı olan enkazlara yakın olmalıdırlar.
İstanbul UMKE’nin başında iken geçmiş afet deneyimlerimizin ışığında özellikle Marmara Depremi gibi çok büyük çaplı yıkımlara yol açan depremlerde; enkazlarda imdat çığlıklarını duyduğumuz sıkışmış deprem kurbanlarını çıkarmak için İtfaiye, AFAD, STK, TSK, yabancı arama kurtarma ekiplerini vs beklemedeki çaresizlikten ötürü UMKE bünyesinde de basit kurtarma araç – gereçleri ile donatılmış, UMKE-ATİK (Afetlerde Tıbbi İyileştirme ve Kurtarma) ekiplerini önermiştim. 10 yıl sonra çok büyük yıkıma yol açan Kahramanmaraş depreminde de benzer zorluklar oluşunca UMKE – ATAK ekiplerinin oluşturulmasına karar verildi. Bu ekipler beklenen İstanbul depreminde Acil Tıpçıların da yer alması gereken ekiplerdir.
6 Şubat 2023 Kahramanmaraş merkezli depremlerde en çok sıkıntı çekilen konulardan biri de GSM operatörlerinin baz istasyonlarının yıkılan binalarla birlikte devre dışı kalması sonucu mobil haberleşmenin günlerce sağlanamaması olmuştur. İstanbul’da da günümüzde baz istasyonları çoğunlukla deprem direnci sorgulanması gereken eski yapıların üzerinde yer almaktadır. Yakın zaman da ülke genelinde olduğu gibi İstanbul’da da merkezi tek numaradan acil çağrı sistemi hizmeti veren ve başta deprem olmak üzere afetlerde kritik önem sahip 112’ye erişim için baz istasyonlarının mutlak sağlam yapılar üzerine alınması gerekmektedir. Gerek UMKE bünyesinde görev alacak Acil Tıpçılar gerekse de sismik güvenliği sağlanmış Şehir hastaneleri, Üniversite hastaneleri, Eğitim ve Araştırma Hastaneleri gibi kurum ve kuruluşlardaki afet ekipleri için; 112, AFAD, TRAC (Telsiz-Radyo Amatörleri Cemiyeti) ile beklenen İstanbul depremi için, kapalı ortak frekans belirlenmesi, GSM Şebekesinin çok büyük olasılıkla devre dışı kalacağı afeti izleyen süreçte yaşamsal önem arz eder.
MTA tarafından yakın zamanda 2023 Şubat ayında güncellenen yeni Türkiye Diri Fay haritasına göre İstanbul ile aynı fay hatları üzerinde olmayan Karadeniz’e kıyısı bulunan yerleşimler afet grup destek iller seçilmelidir.1 Deniz yolu ile kara yollarını bypass ederek katamaran feribotlarla oldukça hızlı destek alınabilir (Depremde karayollarının hasarlanma olasılığı yüksektir ve yoğun araç akışına uğrayacaktır).
İstanbul’un 2022’de revize edilen Türkiye Afet Müdahale Planındaki (TAMP)3 destek illerin çoğu aynı diri fay hatlarına yakındır ve bu destek il seçimi planının yeniden gözden geçirilmesi şarttır. Örnek vermek gerekirse göçük, deprem gibi afetlerde dar alan kurtarmasında, tahkimat yapmakta çok usta ve yetkin olan taş kömürü ocağı çalışanlarının yoğun yaşadığı ve KAF’dan farklı faylara yakın olan, bugüne kadar İstanbul’u etkileyen depremlerden etkilenmeyen sahil şeridindeki Batı Karadeniz illerinden katamaran gemilerle süratle deniz yoluyla intikal edebilecek ekiplerden destek alınabilir.
Magnitüd 7.4 ve üzeri Bir Depremin Gece Olması Durumunda İstanbul’un Risk Durumu:
(Kaynak: İBB – JICA ortak çalışmaları)
- 70 – 90 bin ölü, 130 bin ağır yaralı, 400 bin hafif yaralı
- 2 bin noktada su kaçağı, 30 bin noktada doğalgaz kaçağı, 140 milyon ton enkaz
- 2 milyon kişi için kurtarma operasyonu
- Hastanelerin %85’inde ciddi hasar
- İletişim hatlarında kesilme, enerji nakil hatlarında hasar
- 1 Milyon evsiz aile
- Rafineri ve dolum tesislerinde yangın
- 100 milyar USD dolayında maddi kayıp
Sonuç:
Depremlerde en az zarar görme sağlam zeminde sağlam binada yaşamaya çalışmakla mümkün olmakla beraber; kısa vadede beklenen İstanbul depremine hazırlıkta sağlıkçılar olarak yapabileceklerimizi aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz.
Acil Tıpçıların bizzat yapabilecekleri ya da içine bulundukları sağlık kuruluşunun sistemini harekete geçirmeleri için bazı öneriler;
- Afet Tıbbını öğrenmeli ve en azından UMKE – ATAK bünyesindeki eğitimlere katılarak temel Arama/Kurtarma bilgi ve becerisine de sahip olmalıdırlar.
- Deprem anında çalıştığı hastaneye ulaşamayacağını varsayarak en yakınındaki sağlık kuruluşunu da tanımalı, kapasite ve imkânlarını öğrenmelidir.
- HAP (Hastane Afet Planları) İstanbul’daki tüm hastaneler için güncellenerek büyük bir depreme karşı gözden geçirilmelidir.
- AFAD, UMKE, 112, TRAC gibi deprem başta olmak üzere afetlere yönelik yapılanması olan kurum ve kuruluşlarla afet anında ortak telsiz frekansları belirlenmeli, özel afet röleleri oluşturulmalıdır.
- İşletmesi ucuz olsun diye deprem direnci düşük binaların tepelerine konuşlandırılan GSM baz istasyonlarının sağlam yerlere alınması için müracaat edilmelidir.
- Deprem kış koşullarında da olabilir. Depremzedelere yardım ederken açık alanda barınmada kullanacağınız uyku, yemek, tuvalet ihtiyaçları içinde kendinize ait 2 – 3 kişilik kamp çadırı, en az -10 konfor derecesine sahip uyku tulumu, alta sermek için mat, portatif wc (wc mahremiyeti için duş çadırı), kafa feneri, su matarası gibi basit malzemeleri araba ya da sağlam bir mekanda hazır bulundurmakta yarar var.
- Acil Tıp Uzmanları depremlerde çok önemli olan Sedo-Analjezi konusunda rutin eğitim ve uygulamalarının bir parçası olarak oldukça yetkindirler. Acil Tıp Uzmanları aynı zamanda Periferik Sinir Blokları, sahada cep telefonu – tablet benzeri cihazlarla FAST USG gibi uygulamaları da iyi öğrenmelidirler.
- Şehir hastaneleri ve Üniversite hastaneleri başta olmak üzere büyük sağlık kuruluşlarının çok sayıda yaralının getirilmesine olanak sağlayan gece görüş sistemi olan çift palli ve büyük helikopterlerin inişine imkan sağlayan uygun aydınlatmalı, çevresinde yükselti olmayan büyük heliportlara sahip olması sağlanmalıdır.
- Bir deniz kenti olan İstanbul’da beklenen deprem sonrası yine eski dinginliğine dönecek deniz üzerinden hasta nakli için başta denize kıyısı olan hastaneler olmak üzere yola yakın hastane erişimleri için sahillere yanaşma iskeleleri yapılmalı. Yerel yönetim bünyesindeki deniz taksisi, katamaran deniz araçlarında gereğinde sedye sabitlenecek aparatlar bulundurulmalı.
- Depremlerde baş-boyun travmaları ve solid organ yaralanmalarından sonra en çok can kaybına yol açan Crush Sendromunun sağaltımında altın standart olan erken dönem intermittant hemodiyaliz için diyaliz merkezleri arasında, gerek yetişmiş diyaliz hemşiresi gerek cihaz kapasitesi açısından bir görev gücü ve network oluşturulmalıdır.
Kaynaklar
1- https://www.mta.gov.tr/ MTA Türkiye Güncel Fay Haritaları
2- http://www.undrr.org/our-impact/campaigns/no-natural-disasters UNDRR