Home Mercek Hava Karanlıktı ve Biz Hiçbir Şeyin Farkında Değildik

Hava Karanlıktı ve Biz Hiçbir Şeyin Farkında Değildik

by İbrahim ALTUNOK
0 comments

Depremi ilk duyduğum an  herkes gibi ben de büyük bir şok yaşadım. Hemen akabinde almış olduğum ulusal medikal kurtarma ekibi (UMKE) eğitimi gereğince deprem bölgesine gönüllü olarak intikal etmek için başvuruda bulundum. Benim gibi pek çok sağlık gönüllüsü de aynı başvuruları yaptığı için benim hizmet sıram yaklaşık 15 gün sonra geldi. 

“Hatay merkez karanlık, ıssız ve terk edilmiş görünüyordu”

Ulusal medikal kurtarma ekibinden (UMKE) görev emrimi aldığımda çalıştığım hastanede nöbetçiydim. Ertesi gün nöbet çıkışı  toplama yerinde  gönüllü arkadaşlarımla buluştuk. Afet bölgesi için gerekli malzemelerimizi ulaşım araçlarımıza hızlı bir şekilde yerleştirerek yola çıktık. Yaklaşık 10 saat süren heyecanlı ve tedirgin karayolu seyahatinden sonra deprem bölgesine ulaştık. Hemen  sorumluluklarımızla ilgili talimatlarımızı alarak görev bölgelerimize doğru hareket ettik. Benim görev yerim Hatay merkezde idi. Hataya intikalimiz gece Saat 21:00 sularındaydı. Evet hava karanlıktı ve biz hiçbir şeyin farkında değildik. Bizi görev yerlerimize götürecek olan araçlara binip Hatay merkeze doğru hareket edip yerleşim bölgelerine vardığımızda (ki buraya çok yerleşim bölgesi diyemezdik ) hepimiz büyük bir şok yaşadık. İlk şoku atlattıktan sonra hali hazırda orada görev yapmakta olan UMKE’den görevimizi devraldık. 15 gün sürecek olan görevimiz esnasında nelerle karşılaşacağımızı bilmemenin tedirginliği ve korkusu içerisindeydik. Düşünsenize gece saat 9:00 hava karanlık ve soğuk daha önce hiç görmediğiniz bir yerde ve enkazların arasında bir görev alıyorsunuz. Yanınızda daha önce tanımadığınız ama her birinin bu bölgeye sorgusuz ve büyük bir istekle geldiğini bildiğiniz sağlık çalışanı arkadaşlarınızla berabersiniz. Duyduğunuz tek güven yanınızdaki arkadaşlarınız. Güneş doğup hava aydınlanmaya başlıktan sonra Hatay merkezde neler olduğunu fark ettik. Gördüğümüz tek şey enkazlar ve yardıma muhtaç vatandaşlarımızdı. Benim ekibim deprem bölgesine intikal ettiğinde arama kurtarma çalışmaları sona ermişti. 

“ilk günlerde SU ve TUVALET en büyük problemdi ”

Çadırkent diye adlandırılan bölgelerde gerek sağlık alanında gerekse sosyal alanda yardıma ihtiyacı olan depremzedelere; devletimizin bize vermiş olduğu imkanlar doğrultusunda hizmet etmeye başladık. Benim ilk gün gördüğüm en büyük problem su sıkıntısı ve tuvalet ihtiyacı idi. Pekçok gönüllü kurum depremzedelerin beslenme ihtiyacını karşılamakdaydı. Ama en önemli sorun su ve hijyen problemlerinin çözülememesiydi. Görev yaptığım tıbbi uç noktada yaklaşık 500 /600 çadır mevcuttu Buda ortalama 2000 depremzedeye karşılık gelmekte idi. Alanda iki ya da üç adet tuvalet bulunmakta su ihtiyacı da Pet şişelerle karşılanmaktaydı. Mevcut su ve barınma problemleri aslında kontrolsüz bir şekilde oluşturulan çadır kentlerdan kaynaklanıyordu. İlerleyen günlerde bu çadır alanlarının daha kontrollü daha güvenli yerlere taşınma işlemleri de başladı. Zaten olması gereken de buydu. 

“Güvenlik önemli bir sorun olmaya başlamıştı”

Depremzedelerin bir an evvel enkaz bölgesinden daha güvenli yerlere taşınması sağlık, gıda ve hijyen ihtiyaçlarının daha güvenli bir şekilde karşılanması gerekiyordu. Bizler görevlerimize deprem bölgelerinde devam ederken Hatay Eğitim Araştırma Hastanesi’nin güvenli alanlarına kurulmuş ağır iklim sahra çadırları olarak adlandırılan çadır hastanede diğer gönüllü sağlık çalışanları hizmetlerini devam ediyordu. Bu bölgede bizlerin de barınma ve lojistik ihtiyaçları karşılanıyordu. Bu ana kampta 4 binin üzerinde gönüllü aktif olarak görev yapmaktaydı. Genel anlamda bu alanda da sıkıntılar mevcuttu. 

“Depremzedelerin hastaneye ulaşımları çok zordu”

Acil vakalarda biz deprem alanındaki acil müdahale ekipleri ve 112 ekipleri hastaların hastaneye nakilini sağlıyorduk ama ayaktan müracaatlar için hastaneye ulaşım çok zordu. Halen devam eden artçı depremler sonucunda hastaneye en kolay ulaşım yolundaki köprünün yıkılması durumu daha da güçleştirmişti. Neyse ki bir miktar daha uzak olan bir köy yolu aktif hale getirildi ve sıkıntı  geçici olarak giderildi. Anlaşılan oydu ki deprem bölgesinde ulaşım hayati öneme sahipti. Sahra hastanesinde görev yapan  ve yine bu bölgede barınan sağlık gönüllülerinin ihtiyaçlarının karşılanması ve organize edilmesi de hayli güç bir işti elbette ki. Bu görev de bağlı bulunduğum UMKE ekiplerinin işiydi. Bu ekipler hem sahada aktif sağlık hizmeti vermekte hem de tüm gönüllü ekiplerinin lojistik ihtiyaçlarını karşılamakta idi. 

“STK’lar daha etkin kullanılabilirdi”

Ana kamptaki sağlık gönüllülerinin beslenme ihtiyaçları çevre illerden gelen sivil toplum örgütleri ve dernekler tarafından karşılanmaktaydı. Kişisel görüşüm bu sivil toplum kuruluşlarının deprem bölgesindeki  depremzedelere  hizmet etmesi gerektiği yönündeydi. Bizim bu tip beslenme ihtiyaçlarımızın kamu kuruluşları tarafından giderilmesi daha uygun olurdu. Yaklaşık 15 gün süren görevim boyunca  birtakım aksaklıklar gözüme  çarpsa da deprem bölgesindeki tüm kamu kurum ve kuruluşlarındaki gönüllüler canla başla çalışarak bu eksiklikleri giderme çabalarını da gözardı edemem. Bizler depremzedelere sağlık yönünden hizmet ettiğimiz gibi; UMKE’nin görevi gereği sahadaki pek çok sağlık biriminin lojistik ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştık. 

“Bölgeyi artık Halk sağlığı ve Sosyal hizmet ekiplerine devretme vakti”

Zaman geçtikçe bölgede acil sağlık hizmetlerinin yerine halk sağlığı ve sosyal hizmetler ekiplerinin görev alması gerekliliği aşikardı ve bu değişimler gerçekleştikçe UMKE ekiplerine duyulan ihtiyaçta azalmakta idi. Bizler de planlı bir şekilde görevlerimizi bakanlık halk sağlığı ekiplerine devrederek asıl görev yerlerimize dönmeye başladık. 

Tabi ki bölgeye halen gerek gönüllülük esasıyla gerekse görevlendirmeler ile giden arkadaşlarımız olacaktır. Oradaki şartlar her geçen gün düzelse de, hiçbirimiz evlerimizde bulduğumuz konforu orada bulamayacağız. Bölgeye gidecek arkadaşlarıma tavsiyem bulundukları süre içerisinde kendi konforlarından çok hizmet edeceği insanların konforunu düşünmeleri ve bu psikolojiyle bölgeye gitmeleridir.

(Yazımın sonunda Ankara ulusal medikal kurtarma ekip sorumlusu Doktor Ahmet Umut Karadeniz Beyi anmadan geçemeyeceğim; kendisi Ankara’da olup deprem bölgesine hiç gidemedi ama deprem bölgesinde canla başla çalışan sağlık gönüllülerinden daha çok yorulup daha çok hizmet etmiş bir doktor arkadaşımızdır. Kendisi depremin yaklaşık 40. gününde geçirmiş olduğu kalp krizi sonucu büyük bir üzüntüyle kaybettiğimiz doktor arkadaşımızdır. Saygıyla ve minnetle anıyorum…)

Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Temmuz 2023 tarihli 14. sayısında yayımlanmıştır.

You may also like

Leave a Comment