Ağrı’dayım.
Mecburi hizmete atanalı henüz birkaç ay olmuş.
Covid’in en hararetli zamanı geçmiş ama vakalar hala hatırı sayılır düzeyde.
Asistanlıktan yeni çıkmışım, yurt dışı işleri yıllardır aklımda ama net bir şey yok elde henüz.
Dışarısı -30 derece. Her yer kar.
Çoğunlukla memurların kaldığı lojman gibi bir yerde tek göz odada kalıyorum. Pencere’den bakıyorum dışarıya ve düşünüyorum:
“Bu Dünya’da yaşayacaklarımın tamamı bu olamaz. Zor bir asistanlık süreci ve pandemi… Şimdi de ülkenin doğu sınırında ailemden, sevdiklerimden uzakta… Batıya geri dönebilir miyim ya da ne zaman dönerim belli değil. Başka insanlara, sırf başka ülke topraklarında doğdu diye, çeşitli güzellikler sunan bu hayatın bana da vereceği bir şeyler olmalı! Kendi vermiyorsa da ben isterim. Vermezse de, isteyenin bir yüzü kara derim!” dedim ve bir şeyler yapmaya kesin bir şekilde karar verdim.
Hikayenin sonrası ise kafayı yurt dışına gitmeye, Dünya’yı görmeye takmış bir doktorun bitmez tükenmez çabası olarak devam ediyor. İnatla zamanımın çoğunu bir çıkış yolu bulmaya harcadım. Dil sınavları, denklik sınavları, iş başvuruları, CV güncellemeleri derken sonunda bir gün yurtdışından bir işveren internetten beni buldu: “Dünya’yı dolaşan Cruise gemilerinde çalışmayı düşünür müsün?” diye bir soru yöneltti. Ağrı’da, bozkırın ortasında, bana yapılan bu teklif çok sıra dışı ve aynı zamanda inanılmaz çekici geldi.
Her şey böyle başladı ve sanıyorum ki bu yazıyı okuyanların özellikle ilgilendiği kısım da buradan sonrası olacaktır.
Dünya’da bizim de dahil olabileceğimiz böyle bir iş sahasının olduğunu Türkiye’de kaç doktor biliyordur? Bu işe girmek zor mu? Neler gereklidir? Her şeyin ötesinde bu cruise gemisi doktorluğu nasıl bir iştir?
Cruise gemisi çalışma koşulları düzenli hastane hayatına alışmış bizler için biraz farklı bir yapıda. Örneğin ben 4+2 olarak çalışıyorum. Yani bu, 4 ay iş ve sonrasında 2 ay tatil anlamına geliyor. Çalışmadığım bu 2 ay süresince bana herhangi bir ödeme yapılmıyor. Harici durumlar olsa da denizcilerin dünyasında ödemeler genellikle sadece çalışılan ayları kapsıyor. Bir cruise turunun süresi ise bulunduğu yere göre 4 gün ile 60 gün arasında değişebiliyor.
Başvuru konusuna gelince, ilk istenenler firmaya göre değişiklik gösterse de bir CV ve de uluslararası geçerliği olan belirli sertifikalar (ATLS, ACLS, BLS, PALS) sunmak şart. Bu pozisyon için tüm Dünya’dan başvuruların alındığını düşünürsek CV’nizin etkili olması sizi bir adım öne çıkaracaktır. Elbette işe alındıktan sonra tamamlayabileceğiniz, sizden istenen ekstra sertifikalar da mevcut. Örneğin bizim ülkemizde olmayan “Sexual Assault Training” bunlara bir örnek. Bu tür durumlarda firmanin size bu kursun nasıl temin edileceği konusunda yol göstermesi de mümkün. Öte yandan artık bir denizci ya da diğer adı ile “Gemi Adamı” olacağınız için gemi adamı sertifikasyonu ya da buna en yakın resmi belge topluluğu da istenebiliyor sizden. Gemi güvenliği ile ilgili eğitimleri ise tüm mürettebatın tamamlaması mecburi. Çalıştığı bölümü de ilgilendirebilecek konuları da ekleyerek firma tüm bu eğitimleri çalışanlarına online ya da birebir kurslar olarak tanımlıyor.
Belgeleri toplayıp başvuruyu yaptıktan sonra arenaya girmiş bulunuyorsunuz. Buradan sonrasında insan kaynakları ile olan görüşme -ki bence bu görüşme doktorun İngilizce seviyesini ölçmek için yapılıyor- sözlü ve de yazılı tıbbi bir sınav sizleri bekliyor. Sınavların içerikleri, sözlü sınava kaç doktorun girecek olması firmaya göre değişkenlik gösteriyor. Ben birkaç firmayla aynı anda görüştüğüm için bu sınavların birbirinden farklı formatta olduğunu pekala rahatlıkla söyleyebilirim.☺ Bu uzun süren işe alınma süreci sonrasında ise atandığınız gemiye ve gezdiği sulara göre mürettebat vizesine başvuruyorsunuz. Ben ilk olarak Karayipler’de işe başladığım için Amerikan C1/D mürettebat vizesini aldım.
Tüm bu uğraşlar sonucu işi bağlayıp gemiye başladığınızda ise iyi ve kötü tarafları ile çok “farklı” bir yaşam sizi bekliyor. Önce iyi taraflarından başlayalım, evet dolar bazında kazandığınız için Türkiye’deki maaşınızdan açık ara daha iyi kazanıyorsunuz. Dünya’daki farklı ülkeleri, şehirleri görme şansınız oluyor. Sürekli olarak gemide yaşadığınız için de barınma, yiyecek, ısınma, internet gibi sorunlarla uğraşmıyorsunuz. Gemide doktorluk prestijli bir rütbe. Apoletinizideki üç çizgi ile bu rütbe görünür hale geliyor ve buna göre de size çok sayıda ayrıcalık tanınıyor: mesela diğer çalışanlardan daha büyük kabinlerde kalmak, gemideki restoranlara, barlara, spor salonlarına girebilmek gibi… Çalışılan gemiye göre klinik yapı değişkenlik gösterse de ben bu işe Dünya’nın en büyük gemi grubunda (Oasis Class olarak isimlendiriliyor) başladığım için, yaklaşık 8600 kişilik bir gemide, hemşirelerle birlikte üç doktor olarak hizmet verdim. Doktorlardan bir tanesi ‘Senior Doctor’ olarak nitelendiriliyor ki genelde bu kişiler bahriye tıbbı konusunda epeyce kıdemli hekimler oluyor. Diğer doktorlar ise “Junior Doctor” olarak nitelendiriliyor. Bu nitelendirme- ya da kıdemlendirme- yaştan ve de karada kazanılan tıbbi deneyimlerden bağımsız, denizde geçirilen süreye ve tecrübeye dayalı olarak yapılıyor.
Hasta profilimiz ise mürettebat ve yolcular olarak iki ana gruptan oluşan genellikle sakin, saygılı insanlar. Yolcular gemi lokasyonu gereği çoğunlukla Amerikalı olsa da mürettebatta Dünya’nın her yerinden insan görmek mümkün. Tabii bu da İngilizcenin değişik aksanlarında hasta muayene etmek anlamına geliyor. Benim zaman zaman Dünya haritasını açıp da, baktığım hastanın ülkesi, şehri nerede diye araştırdığım da oldu, zira daha önce Madagaskar veya Nikaragua gibi ülkelerden hiç hasta denk gelmemişti.
Diğer yandan, firmanın ve de yurt dışındaki insanların doktora verdiği değeri her anlamda, güçlü olarak hissediyorsunuz. Son dönem Türkiye’sinden çıkmış bir hekim olarak bu duruma şaşırdım ve belli bir süre alışamadım. Sonra alışamamış olmama ayrıca üzüldüm çünkü bu, kendi üllkemizde doktor olarak çok uzun zamandır değersizleştirildiğimizi de gösteriyordu. Sağlıktaki şiddet haberleri gemideki ekip arkadaşlarıma kadar ulaşmış olacak ki birkaç kere bu konudan bahsettiler. Umudunu kaybetmeyen ve hep çözüm/çıkış yolu arayan birisi olarak, yabancı bir dilde “yeter ki kararmasın sol memenin altındaki cevahir” nasıl denir bilemedim.
Kliniğimiz düzenli temizlenen, düzenli, gerekli tüm malzelemeri bulunduran bir yerdi. Biz hep icap usulü çalıştık. Her gün bir doktor ve bir hemşire icapçı olarak görevlendirildi. Wifi ile bağlı güverte telefonları üzerinden iletişim sağladık. Çalışma saatleri içerisinde giydiğimiz cerrahi forma ve iş dışında giydiğimiz denizci takımlarımız bize ücretsiz olarak temin edildi.
Gelelim madalyonun diğer yüzüne…Her ne kadar çok çekici görünse de bu işin de kendine göre hatırı sayılır sayıda zorlukları mevcut. Kalabalık gemilerde günler yoğun geçiyor. Elbette bizim ülkedeki aciller gibi dolup taşmıyor ama okyanus ortasında ciddi vakalarla baş başa kalmak da mümkün. Bu durumda hastaların tüm iş yükü sizin üzerinizde oluyor. Özellikle girişimsel konularda gemi doktorunun epeyce deneyimli olması gerekli diye düşünüyorum. Tepecik Acil çıkışlı olmanın katkısını ben en çok burada hissettim. ☺ Amerikan hasta profili bizimkilerden biraz daha farklı, bilgi olarak sizi zorlamaları mümkün. Bu noktada önemli olan ise, Amerikan tanı-tedavi kılavuzlarına hakim olmak ve de ona göre hareket etmek ve bu da bazen bizde pek/hiç kullanılmayan ilaçlarla tedavi anlamına gelebiliyor. Hastalara açıklama yaparken pound, inch, fahreneit gibi Amerikan ölçü birimlerine alışmak da benim biraz vaktimi almıştı açıkçası… Medikolegal konularda yönetmelikleri bizden biraz daha farklı ve denetimleri de sıkı olarak yapılıyor.
Öte yandan gemide salgına yol açabilecek tüm hastalıkların çok ciddi ve uzun süren prosedürleri mevcut. Bulaş riski olan hastalıkları bildirmek zorunlu. Covid-19 dalgası bir gemiyi vurduğunda ardı kesilmeyen karantinalar, ayaktan hasta bakımının kabinlerde sağlanması, sürekli test taramaları gibi durumlar da söz konusu olabiliyor. Bu gibi durumlarda mürettebatın da temasını azaltmak adına gemide bazı kısıtlamalara da gidilebiliyor.
Gemi yaşamı çok ilginç. Geminin kendisi de içindeki insanlar da sürekli bir devinim halinde. Yolcular ve çalışanlar hep bir sirkülasyonun içerisinde yenileniyor. Her cruise başlangıcı gemi binlerce insanı ile boşalıp tekrar doluyor. Kontratı biten çalışanlar giderken yenileri geliyor. Her bölümün çalışma saatleri birbirinden farklı ve de genellikle uzun. Bazı insanları hiç görmeden gemiden ayrılmak mümkün. Aileden ve arkadaşlardan uzakken bu insan sirkülasyonu bir noktada yorucu gelmeye başlayabiliyor ve sanıyorum ki hep bu problemler hesaba katılarak sözleşmelerin süreleri belirlenmiş çünkü her çalışma grubunun kendine özel sözleşme süresi mevcut.
Uzun lafın kısası gemide doktor olarak çalışma meselesi apayrı bir deneyim… Bambaşka bir dünya… Anlatılmaz yaşanılır denilen cinsten…Biraz okyanus rüzgarı yemiş bir acilci olarak benim önerim ise bu işe atılmadan önce uygunluk konusunun artıları eksileri toplayarak kişi bazında karar verilmesi gerektiğidir. Düşünüp taşındıktan sonra hala aklı dalgalara takılan acilcininse yolu açık, pruvası neta olsun.
Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Ekim 2022 tarihli 12. sayısında yayımlanmıştır.