Home Hukuk Köşesi 7406 Sayılı Yasa Doğrultusunda Mesleki Sorumluluk Kurulu, Kasıt Kavramı ve Hekime Rücu

7406 Sayılı Yasa Doğrultusunda Mesleki Sorumluluk Kurulu, Kasıt Kavramı ve Hekime Rücu

by İbrahim ALTUNOK
0 comments

7406 Sayılı “Türk Ceza Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” ile, hekim/diş hekimi ve diğer sağlık meslek mensuplarının, soruşturma ve rücu sürecini takip ve değerlendirmeyle yükümlü bir “Mesleki Sorumluluk Kurulu” oluşturulmuştur.

Bu Yasa’ya bağlı olarak, Kurul’un oluşumu ve çalışma şeklini düzenlemek; ayrıca sağlık mesleği mensuplarının tıbbi işlem/uygulamaları nedeniyle soruşturulması ve bu kişilere tazminatın rücu edilmesini detaylandırmak amacı ile 31867 Sayılı Yönetmelik çıkarılmıştır.

Rücu nedir?

Detaya girmeden önce, anlamını bilmeyen okurlarımız için “rücu”yu tanımlayalım; yapılan ödemeyi, bir başka taraftan (sorumlu/kusurlu üçüncü kişiden) almak için başlatılan işlemlere rücu denmektedir. Rücuda en sık karşılaştığımız taraf, Sigorta Şirketleri ve İdare’dir. Özel Hastane’de çalışanlar haricindeki hekimlere, tazminat talebiyle doğrudan dava açılamadığı için; hekimin kusurlu eylemi sonucunda mağdur olduğuna inanan hasta veya yakınları, Sağlık Bakanlığı’na karşı İdare Mahkemesi’nde dava açar. Dava esnasında hekimin kusuru olduğu kanaatine varılırsa, tazminat ödeyen İdare, bu tazminatı, hekim/sağlık personelinden kusuru oranında rücu eder yani geri alır. İdare Mahkemesi’nde dava devam ederken Bakanlık’ın o davada adı geçen sağlık çalışanına “davanın ihbar edilmesi”ni istemesi de bu yüzdendir; davanın kaybedilmesi halinde eğer sağlık çalışanının hatta belki birden çok personelin kusuru/ihmali varsa, Bakanlık o parayı sorumluluğu oranında o kişilerden geri alacaktır.

Sağlık çalışanına rücu gerektiren hal nedir?

31867 Sayılı Yönetmelik’te, Kurul’un sağlık çalışanı adına üstleneceği tazminatın istisnası, yani sağlık çalışanına rücu gerektiren hal şu şekilde belirtilmiştir; “ancak kasten görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullandığı kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı ile tespit edilmesi halinde ilgili sağlık meslek mensubundan tazminata konu olaydaki kusur oranı gözetilerek Kurul tarafından belirlenen miktarının ödenmesinin istenilmesidir.” (madde 6(b)-2/iii)

“Hiçbir sağlık çalışanı, hastayı sakat bırakayım ya da öldüreyim arzusu taşımaz”

Rücu konusundaki bu “kasıt” kelimesi, okurlarımızdan aldığımız bazı dönüşlerden anladığımız üzere kafa karıştırmıştır, bu sebeple konuyu biraz açalım; dizivari olaylar haricinde elbette ki hiçbir sağlık çalışanı, hastayı sakat bırakayım ya da öldüreyim arzusu taşımaz. Burada bahsedilmesi gereken, hukuktaki kast-taksir ayrımı ve sağlık çalışanının görevi nedeniyle en sık karşılaştığı suçlamaların hangi kategoriye girdiğidir.

Kast ve taksirin, tanımlama olarak birbirine yaklaştığı durumlar olsa da, ikisi aynı şey değildir. Taksir (dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla gerçekleşen eylem) ile işlenen suçlar, isteyerek yani kasıtla işlenmez.

Örneğin taksirle yaralama/öldürme suçundan yargılanan bir sağlık çalışanının eylemi, adı üzerinde olduğu üzere kasıt unsuru taşımamaktadır. Bu sebeple, bu hususta ceza yargılamasına muhatap olan sağlık çalışanı hakkında, Mesleki Sorumluluk Kurulu’nun tazminat ödemiş ise çalışana rücu etmemesi beklenecektir.

Sağlık çalışanının karşılaşabileceği ötenazi, çocuk düşürtme, görevi ihmal, görevi kötüye kullanma, rüşvet, meslek sırrını açıklama vb suçlar ise kasten işlenebilen suçlardır.

Yukarıda bahsettiğimiz Yönetmelik’te, sağlık çalışanına rücu gerektiren durum olarak sadece “görevi kötüye kullanma”dan bahsedilmiştir. Bu suçu, bir kamu görevlisinin, icra veya ihmal yoluyla, görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi; bu yolla zarara veya haksız menfaate yol açması şeklinde özetleyebiliriz.

Peki kasten işlenen bir suçtan ceza aldım ama bu suç, aynı zamanda görevi kötüye kullanma suçunu da oluşturuyor, Kurul yine mi rücu davası açma hakkı kazanıyor? Bu konu şu an için hukuken tartışmalıdır. Yönetmelik maddesi dar yorumlanırsa; iddianame ve yargılamanın örneğin rüşvet suçu üzerinden ilerlemesi halinde, bu suç aynı zamanda görevi kötüye kullanma suçunu oluştursa da, kişi rüşvet suçundan ceza alacaktır. Çünkü görevi kötüye kullanma suçu, genel ve tamamlayıcı bir suç tipidir. Kamu görevlisinin görevi kötüye kullanma suçundan ceza sorumluluğunun doğabilmesi için, görevinin gereklerine aykırı hareketinin başka bir suçu oluşturmaması gerekir. Yani Kanun’da özel bir ad altında düzenlenmiş olan başka bir suç, aynı zamanda görevi kötüye kullanma tanımına da girse bile, rücu için aranan şart “görevini kötüye kullandığı kesinleşmiş ceza mahkemesi kararı ile tespit edilmesi” olduğundan ötürü rücu edilmemelidir. Düzenlemenin hekim dostu ve iyi niyetli olduğu söylendiğine göre, sağlık çalışanları üzerindeki, malpraktis davasında milyonluk tazminat konulu mali kaygıyı azaltabilmesi açısından uygulamanın bu şekilde olması temennimizdir.

Geniş yorumlanırsa; hukuken kişi aynı suçtan iki defa cezalandırılamayacağı için, Yasa’da spesifik olarak düzenlenen bir suçtan alınan cezanın, aynı zamanda görevi kötüye kullanmayı da ispata yaradığı, bu sebeple rücu kapsamına girmesi gerektiği söylenebilecektir. Ülkemizde malpraktis davalarının yaygınlaştığı dikkate alınarak, Bakanlık’ın üstleneceği tazminat miktarını azaltmak amacı ile “görevi kötüye kullanma”nın geniş yorumlanarak uygulanması muhtemeldir.

∞ ∞ ∞ ∞ ∞ ∞

Yine bu düzenlemelerin yanlış anlaşıldığına dair duyulan bir nokta da, devam eden rücu davalarında ne olacağı ve Mesleki Sorumluluk Kurulu’na kimin başvuracağı meselesidir. 7406 Sayılı yasa 15. maddede bu durum açıklanmıştır; “Mesleki Sorumluluk Kuruluna başvurması için davacıya iki aylık süre verilir. Başvuru yapılmaması hâlinde dava usulden reddedilir.”Burada davacı olarak anılan taraf, “İdare”dir.

Sonuç:

Bu düzenlemeler öncesinde, Mahkeme’ce verilen karar üzerine Bakanlık, kusurlu kişilere doğrudan rücu davası açabiliyorken; artık dava öncesinde Mesleki Sorumluluk Kurulu ilgili tazminatın rücu edilip edilemeyeceği konusunda karar makamı olacaktır. Tabii bu kararı, uyuşmazlığa taraf olan Bakanlık’ın kendisine bağlı Mesleki Sorumluluk Kurulu’nun verecek olması, tarafsız kararlar çıkmasının pek de mümkün olmayacağı endişesi uyandırmaktadır.

Yine bu düzenleme öncesinde; 2547 Sayılı Yasa’ya tabi olanlar hariç sağlık çalışanları hakkında şikayet üzerine Savcılık doğrudan soruşturma başlatabilirken, artık diğer sağlık çalışanları için soruşturma izni verilmesi veya verilmemesi konusunda da Savcılık aşamasından önceki karar makamı olacaktır. Kurul kararlarına karşı, Ankara Nöbetçi Bölge İdare Mahkemesi’ne itiraz edilebilecektir.

Yakın tarihli bu düzenlemelerde, şimdilik Mesleki Sorumluluk Kurulu’nun icraatleri ile ilgili sonuçlar ve somut veriler oluşmamıştır, bu sebeple yazımızda “olması gerekeni” anlatmaya çalışsak da “işleyişte olan”ı ilerleyen zamanlarda hep beraber göreceğiz. Merak ettiğiniz konuları bizimle paylaşırsanız, belki gelecek yazımızda sizinle o konuda görüşürüz…

You may also like

Leave a Comment