Klinisyenin İyilik Halinin Anlatımları
Yazar: Tanju Taşyürek Bursa’da doğsa da kökleri Ege’ye dayanır. Bornova Anadolu Lisesi ve Ege Tıp mezunudur. Askerliğini Kara Harp Okulu revirinde yaptıktan sonra Ankara’da kalmıştır. Ana Çocuk Sağlığı Aile Planlaması Genel Müdürlüğü’nde çalıştığı yıllar siyasete, devlete ve tababete bakışında köklü değişiklikler yaratmıştır. Ankara 112’de başladığı acil serüvenini uçak ambulans ile göklere taşıdıktan sonra, İstanbul’a acil tıp uzmanlığı için iniş yapmış, Marmara Üniversitesi’nde uzmanlık eğitimini tamamlamıştır. Tarihte medeniyetlerin izlerini kovalamayı, Platon’un Akademia’lısını, Roma’nın Sezar’lısını, zeybeğin Aydın’lısını, tarihin İlber’lisini sever. Soyadınız gibi değilsiniz diyenleri tebessümle seyreder.
Yirmi yıl kadar önce yeni milenyuma hazırlanılırken sağlık alanında dönüşüm hedefleri içerisinde hastaların daha iyi bir hizmet alabilmeleri için yeni kurumlar ve kurallar dizisi inşa ediliyordu. Öncesinde uzun yıllar hazırlık çalışmaları yürütülen bu dönüşümün esas fikir merkezi Amerika Birleşik Devletleri idi. “Hiçbir ülke, hatta Amerika bile, sağlık harcamalarında bu yükü kaldıracak kadar zengin değildir” söylemiyle yürütülen çalışmaların merkezinde hizmet sunan ile hizmet alanın arasına hizmeti finanse eden bir kuruluş, SGK yerleşiyordu. Maliyetin ön plana çıkmaya başladığı bu yeni ufukta olması istenen etkiler için stratejiler geliştirilirken, bu etkilerin öngörülemeyen başka sonuçları henüz pratikte gün yüzüne çıkmamıştı.
Bugün gerek ABD’de gerek ülkemizde sağlık sisteminin değişen manzarası, klinik pratik ve klinisyen, öğrenci, hasta ve hasta yakınları üzerinde derin etkilere neden olmaktadır. Milenyum başında bir devlet politikası olarak planlanan projeler, Türkiye yakın siyasi tarihinde siyasi istikrar ve güç ile birleşerek ülke sağlık hizmet pratiğini dönüştürürken; artan iş yükü ve baskısı, klinisyenler için ezici bir iş talebi ve yetersiz kaynakların dengesizliğine katkıda bulunmuştur. Bu talep artışı ve kaynak yetersizliğinin yarattığı baskı, çalışanlar üzerinde fiziksel, psikolojik ve duygusal strese yol açmaktadır.
Bugün üzerinde pek çok çalışma yapılan ve tüm boyutları çok iyi bilinen tükenmişlik (burn-out) bir iş yeri sendromu olarak artık hasta güvenliğini ve sağlık hizmeti kalitesini tehdit eden bir boyuta ulaşmıştır. Duygusal tükenmişlik, yüksek depersonalizasyon (örn: sinizm) ve işyerinde düşük kişisel başarı hissi klinisyen, öğrenci, eğitmen, hasta ve hasta yakınlarını etkileyen, giderek büyümekte olan bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.