Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Sercan YALÇINLI, Ege Üniversitesi Hastanesi Başhekim Yardımcılığı görevine atanmıştır. Sn. Doç. Dr. Sercan YALÇINLI’ya yeni görevinde başarılar diler; yeni görevinin kendisine, ailesine ve Acil Tıp camiasına hayırlı uğurlu olmasını dileriz.
Türkiye Acil Tıp Derneği
Yönetim Kurulu
Yazar :
Dr. Öğr. Üyesi. M. Ferudun Çelikmen
Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD, TATDOĞA Çalışma Grubu Başkanı
Ölümcül ve öngörülebilir olan sıcak hava dalgaları iklim değişikliği nedeniyle küresel olarak artıyor. Dolayısıyla sıcak hava dalgalarının insanlar üzerindeki etkilerini önlemeye yönelik çabaları ülke ve dünya genelinde artırmak çok önemli. Sıcaklıkların böylesine sürdürülemez bir hızda ve sürekli bir şekilde artmasının önüne geçmek için ülkelerin, özellikle de en büyük emisyon yayıcıların enerji, tarım ve ulaşım sektörlerinde (ve diğerlerinde) ihtiyaç duyulan dönüşümsel değişiklikleri yapmaları aciliyet teşkil ediyor.
Sıcak hava dalgalarının etkileri kısa ve orta vadede basit, düşük maliyetli eylemlerin uygulanması ve bilinçli uzun vadeli planlama stratejileri oluşturulmasıyla önlenebilir. Örneğin, klima (daha pasif önlemlerin uzun bir geçmişi olsa da) aşırı sıcaklıklarla başa çıkmak için kullanılan en yaygın çözümlerden. Ancak klimaların artan enerji tüketimi ve kirlilik gibi olumsuz etkileri daha fazla risk yaratıyor. Bununla birlikte yüksek ön maliyetler ve altyapı gereksinimleri, özellikle düşük gelirli ülkelerde, yoksul ve kırılgan nüfuslar için klimayı erişilemez hâle getiriyor. Hindistan’ın Gucerat bölgesinde idare, sıcaklık stresini azaltmak için uzun vadeli bir eylem olarak, merkezi olarak soğutulmuş suyun yer altı boruları aracılığıyla tüketicilere dağıtıldığı merkezileştirilmiş bir havalandırma sistemi olan bölgesel soğutmayı uygulamaya koydu (IMF, 2018).
Küresel ısınmanın etkileri her yıl pek çok insanın ölümüne neden oluyor, insanların hayatlarını karartıyor, geçim kaynaklarına zarar veriyor. İklimsel olayların sıklığı ve yoğunluğu önemli ölçüde artıyor; artık diğer birçok aşırılıkla birlikte kategori 4 ve 5fırtınalarla, rekor kıran sıcak hava dalgalarıyla ve şiddetli yağmurlarla daha çok karşılaşıyoruz. Gıda güvensizliği, doğrudan ve dolaylı sağlık etkileri ve yer değiştirmeler de aynı şekilde artış gösteriyor. Dünya ısınmaya devam ederken, aşırı sıcaklık riski de artıyor. Sıcak hava dalgaları en çok şehirlerde hissediliyor çünkü inşaat malzemeleri ısıyı tutuyor ve ortam sıcaklıklarının çevredeki kırsal alanlardan çok daha yüksek olmasına yol açıyor. Mikro ısı adalarının sıklıkla var olduğu ve iç hava sıcaklığının daha yüksek olarak belgelendiği kenar mahallelerde ve gayri resmî yerleşimlerde, aşırı sıcaklık çok daha şiddetli hissediliyor. Daha yaşlı sakinler ve önceden tıbbi sorunları olan kişiler, sıcaklık artışının sağlıkları üzerinde yarattığı tehdide karşı daha kırılgan olacaklar. Bu kişiler aynı zamanda maliyet, coğrafi yakınlık veya etiketlenme gibi durumlara bağlı olarak acil sağlık hizmetlerinde engellerle karşılaşabilirler. Bu risklerin çoğu bugün zaten yaşanıyor olsa da, iklim değişikliği plansız hızlı kentleşme ile birlikte etkilerin ölçeğini ve kapsamını daha da artıracak. Riski azaltmak için bugün adil ve ileriye dönük eylemlere yatırım yapılması gerekiyor. İleriye dönük yaklaşımlar, gerçekleşmesi muhtemel bir afetten önce halka yardım sağlayarak insanların acılarını, kayıplarını ve zararlarını azaltmaya çalışır.
Küresel sıcaklıklar son yıllarda önemli ölçüde arttı. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’ne göre (IPCC), “İnsan faaliyetlerinin, sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1,0°C’lik bir küresel ısınmaya sebep olduğu tahmin edilmektedir” (IPCC, 2018). Bir derece kulağa büyük bir rakam gibi gelmeyebilir ancak atmosferdeki enerjide çok büyük bir artışı temsil etmektedir. El Nino sebebiyle ilk aylarında sıcaklıkların zirve yaptığı 2016 yılının ardından, 2020’nin ilk üç ayı sıcaklık açısından ikinci sırada yer alıyor. Genel olarak, küresel sıcaklıklar şu anda IPCC’nin Beşinci Değerlendirme Raporu’nda yer alan iklim modellerinin öngördüğü seviyede ya da üzerinde seyrediyor (Carbon Brief, 2020). Bu durum bazı açılardan ateşi olan bir insanla karşılaştırılabilir: Küçük bir artışın sağlık ve işlev yeteneği üzerinde büyük etkileri vardır. Acil ve kararlı bir eylem planı ile harekete geçilmezse bu durum daha da kötüleşecek. İklim olaylarının sıklığı ve yoğunluğu ciddi oranlarda artmakta olup 4. ve 5. kategori kasırgalar, sıcaklık rekorlarını altüst eden sıcak hava dalgaları, şiddetli yağmurlar ve diğer pek çok aşırı iklim olayı giderek daha fazla görülüyor. Afetlerin neden olduğu doğal kaynakların kaybı, gıda güvensizliği, doğrudan ve dolaylı sağlık etkileri ve insanların yerlerinden olması da aynı şekilde yükselişte. Karbon ayak izimizi azaltmak; ortak bir yaklaşımın parçası olarak, insani yardım sektörü karbon ayak izini değerlendirmek, raporlamak ve azaltmak için süreçlerini endüstri standartlarıyla uyumlu hâle getirme fırsatına sahiptir (GRI, 2016; Sera Gazı Protokolü (Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi); ISO, 2018).
Çoğu toplum eş zamanlı ve birbirini izleyen afetlerden etkileniyor; öyle ki bir sonraki şok dalgası gelene kadar iyileşmeye zamanları bile kalmıyor. Dünyanın dört bir yanındaki yerli topluluklar iklim değişikliğinin etkilerini hissediyor. Örneğin, Arktik bölgesinde kalıcı olarak yaşayan dört milyon insanın yaklaşık %10’u hâlihazırda iklim değişikliğinin etkilerini tecrübe eden ve yalnızca sağlıkları ve geçim kaynakları değil, aynı zamanda geleneksel yaşam tarzları ve kültürleri açısından da büyüyen bir tehditle karşı karşıya olan yerli insanlardır (UN-DESA, 2008).
IPCC Arktik denizi, göl ve nehir buzu ile donmuş topraktaki değişikliklerin geleneksel avcılık, çobanlık ve balıkçılık uygulamalarını bozduğunu; yerli halklar arasında hastalık, yetersiz beslenme, yaralanma ve akıl sağlığı sorunlarına ilişkin risklerin artmasına neden olduğunu belirtiyor.
Bu toplumlarda en ağır riskin altında olan kişiler sesleri duyulmadığı, ihtiyaç ve kapasiteleri anlaşılmadığı takdirde geride bırakılma tehlikesiyle karşı karşıyalar.
İklim ve hava ile bağlantılı afetler, dünya çapında büyük insani etkilere neden oluyor. Son on yılda 2 milyar insan bu afetlerden doğrudan etkilendi. Olağanüstü durumların sayısı, yoğunluğu ve değişkenliği arttıkça, durumun daha da kötüleşeceğinden endişe ediyoruz. Bir afet öncesinde, sırasında ve sonrasında uydu görüntüleri hayat kurtaran ayrıntıları açığa çıkarabilir: En yüksek risk altında olan veya en çok etkilenen toplumlar, tahrip olmuş veya hasar görmüş yollar ve köprüler, bir helikopterin tıbbi personel ve malzemeleri teslim etmek için güvenli bir şekilde inebileceği alanlar. Bu söz konusu görüntülere ve bilgilere zamanında erişim gerektirir.
En yüksek risk altındaki, iklimle bağlantılı riskleri yönetme kapasitesi en az olan, en çok ihtiyaç duyan insanlara öncelik vermek için birlikte çalışmalıyız.
Son on yılda, doğal tehlikelerin tetiklediği tüm afetlerin %83’ü sel, fırtına ve sıcak hava dalgaları gibi hava ve iklimle bağlantılı şiddetli olaylardan kaynaklanıyor1. Yaşlı insanlar (70 yaş üstü) 2000’den 2017’ye kadar afetlere bağlı ölümlerin %8,26’sını temsil ediyordu (yılda yaklaşık 4.700) (BM, 2019). Yaşlılar afetlerden, özellikle de aşırı sıcaklıklardan orantısız bir şekilde etkilenme eğiliminde. Toplam nüfusun yüzdesi olarak bakıldığında, tüm yaş grupları içinde en yüksek ölüm oranına sahipler (IMHEI, 2020).
OHCHR’ye göre: “Engelli insanlar afetlerin olumsuz etkilerinden orantısız bir şekilde etkileniyorlar ve afet riskini azaltma politika, plan ve programlarından genel olarak hariç tutuldukları için ölüm, yaralanma ve ek sakatlık açısından daha büyük risk altındalar. Acil durumlarla ilgili bilgi ve uyarılar genellikle engelliler için erişilebilir değil” (OHCHR, 2020). Yerinden edilmiş insanlar düşük barınma standartları, kampların konumu ve yardıma sınırlı erişim nedeniyle afetler karşısında özellikle kırılgan olabiliyor. Göçmenler sürekli olarak afet müdahale planlarının ve fiili müdahalenin dışında bırakılıyor.
İklim ve aşırı hava olaylarına atfedilebilen tüm afetlerin oranı da bu süre zarfında önemli ölçüde artış gösterdi. 2000’lerde bu tür afetlerin tüm afetler içerisindeki oranı %76 iken, aynı oran 2010’larda %83’e yükseldi. Hava ve iklimle bağlantılı şiddetli afetler, son on yılda 410.000’den fazla insanın hayatına mal oldu. Bu insanların büyük çoğunluğu düşük ve düşük-orta gelirli ülkelerde yaşıyor. En çok can alan afetler ise sırasıyla sıcak hava dalgaları ve fırtınalardır.
İklim değişikliğini hafifletme, küresel ısınmayı sınırlamak amacıyla atmosferdeki sera gazı seviyelerini düşürmek için gerçekleştirilen eylemdir. Bu gazlardaki artış, dünyanın etrafına atmosferin ortalama sıcaklığını yükselten kalın bir battaniye sarma etkisine sahip. Fosil yakıtların yakılmasıyla açığa çıkan karbondioksit ana sera gazlarından biri olarak biliniyor. Uyum yalnızca artan sıcaklıklar ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi uzun vadeli değişikliklerle başa çıkmak için alınacak önlemleri değil, aynı zamanda hava ve iklimle ilgili olaylar karşısında afet riskinin azaltılmasını da içermektedir.
İklim değişikliğine uyum, değişen iklime uyum sağlamak için yaptıklarımızdır veya daha teknik terimlerle ifade etmek gerekirse, “zararı azaltmak veya zarardan kaçınmak veya faydası dokunacak fırsatlardan yararlanmak amacıyla mevcut veya beklenen iklime ve bunun etkilerine uyum sağlama sürecidir…”
Doğal afet diye bir şey yoktur aslında… Afetler bir tehlike, etkiye dayanmayı mümkün kılan kaynaklara ya da düzene sahip olmayan ve nüfusu yoksulluk, dışlanma veya sosyal dezavantajlar yüzünden kırılgan olan bir yerleşim yerini etkilediğinde ortaya çıkar (Mizutori, UNDRR, 2020).
Orman yangınları ve aşırı sıcaklık olayları insani sonuçları göz ardı edilerek genellikle afet değil, “çevresel olay” kabul ediliyor. Mevcut oranda artmaya devam ederse, küresel ısınmanın 2020-2052 yılları arasında 1,5°C’ye ulaşmasının muhtemel olduğuna dair uyarıda bulunuyor. Küresel ısınmanın farklı derecelerinin insani ihtiyaçlar üzerinde farklı etkileri olduğunu biliyoruz. IPCC bulguları 2°C’lik ısınmanın 1,5°C’den daha büyük etkileri olacağını ve sıcaklık, deniz seviyesinde yükselme, gıda güvensizliği ve iklimle bağlantılı diğer tehlikelerin daha yüksek oranlarda görülmesine yol açacağını belirtiyor. 2°C ya da 1,5°C’lik artış kulağa küçük bir değişiklik gibi gelmesine rağmen aslında çok önemli çünkü, küresel ortalama sıcaklık en azından son 10.000 yılda bu kadar hızlı değişim göstermedi (Küresel Görüntüleme Laboratuvarı) ve bu değişiklikler küresel ölçekte gerçekleşiyor. 1,5°C ve 2°C önemli kriterler çünkü 2015 yılında dünya liderleri uzun vadeli ısınmayı 2100’den önce 2°C’nin altına sınırlamayı kabul ederken, çok daha iddialı olan 1,5°C sınırına yönelik “çaba göstermeyi” taahhüt etti (UNFCCC, 2015). Mevcut emisyonlar göz önünde bulundurulduğunda, Paris Anlaşması kapsamındaki mevcut iklim değişikliği taahhütleri yerine getirilse bile, dünya hâlâ 2100 itibariyle 3 ila 5°C’lik küresel sıcaklık artışı görme yolunda ilerliyor (Climate Action Tracker, 2019; UNEP, 2018).
Sıcak hava dalgaları, sıcaklığının insan sağlığı ve refahı açısından tehlike arz edecek şekilde yüksek olduğu dönemlerdir.13 En çok kentsel ısı adası etkisinin14 aşırı sıcaklıkları şiddetlendirdiği şehirlerde hissedilir ve çok az yeşil alan içeren veya hiç içermeyen, yoğun şekilde inşa edilmiş semtler daha da sıcak olma eğilimindedir. 2019 yılında, en şiddetli sıcak hava dalgaları (yedisi) Avrupa15, Hindistan ve Japonya’da kaydedildi ve toplamda 4.000 insanın ölümüne neden oldu. Bu sıcak hava dalgaları yüzünden Batı Avrupa’daki 8 ülkede 3.453 kişi hayatını kaybetti, en yüksek ölüm oranı Fransa (1.435) ve Birleşik Krallık’ta (892) görüldü. Hindistan ve Japonya’da sıcak hava dalgaları 2019 yılında sırasıyla 112 ve 173 kişinin hayatına mal oldu. EM-DAT son on yılda 70.409 kişiyi öldüren 38 sıcak hava dalgası kaydetti (2010’da sadece Rusya’da aşırı sıcak ve orman yangınları yüzünden 55.736 kişi hayatını kaybetti). 2015 yılında Hindistan’daki aşırı sıcak hava dalgası boyunca 2.500 kişi öldü; 2008 yılında ise Bangladeş’te yaşanan 8 günlük sıcak hava dalgası boyunca en az 3.800 kişi hayatını kaybetti.
Sıcak hava dalgaları önceden var olan tıbbi koşulları kötüleştirerek sağlık sistemleri üzerinde bir yük oluşturabilir, enerji sistemleri elektrik kesintilerine yol açacak şekilde zarar görebilir ve ulaşım kesintiye uğrayabilir. Sıcak hava dalgaları yaşlılar; daha önce kalp krizi, solunum hastalıkları ve diyabet gibi sağlık sorunları yaşamış olanlar, izole edilmiş insanlar, küçük çocuklar, hamileler, günün en sıcak saatlerinde dışarıda çalışanlar, kilo ya da obezite sorunu olanlar ve evsizlerin de dahil olduğu belli gruplar için özellikle tehlikeli arz ediyor. Düşük sosyoekonomik statü soğutma seçeneklerine erişimi sınırlayarak kırılganlığı artırabilir. Pek çok tehlikede olduğu gibi, okuryazarlığı sınırlı olan ve bulundukları ülkenin ana dilini konuşmayan kişiler de uyarıları anlayamayabilecekleri veya sağlık tavsiyelerini okuyamayabilecekleri için yüksek riskle karşı karşıya.
Bir sıcak hava dalgası meydana geldiğinde bundan en çok kentsel alanlarda yaşayan insanlar etkileniyor çünkü bu alanlar civardaki kırsal alanlardan daha sıcak oluyor. Şu anda dünyanın yarısından fazlası kentsel alanlarda yaşıyor ve 2050 yılı itibariyle bu oranın üçte ikiye çıkacağı öngörülüyor.
Seller yaralanma, ölüm, geçim kaynaklarının kaybı, mal kaybı, binaların ve altyapıların zarar görmesi ya da tahrip olması, toplumların parçalanması ya da yerinden edilmesi de dahil olmak üzere yaygın hasar ve yıkıma neden olabilir. Sel baskınlarının aynı zamanda geniş kapsamlı doğrudan ve dolaylı sağlık etkileri de olabilir. Boğulma, yaralanma ve hipotermi gibi ani etkiler ile yetersiz beslenmede artışa yol açan gıda güvensizliği (FAO, 2018), su kaynaklı bulaşıcı hastalıklar, ruhsal sorunlar, solunum yolu rahatsızlıkları ve alerji gibi orta ve uzun vadeli dolaylı etkiler bulunuyor. Tekrar eden sel baskınları, hükûmetlerin ve özel sektörün uzun vadeli yatırımlarında hayal kırıklığı yaratabilir çünkü bu yatırımlar kelimenin tam anlamıyla suya kapılıp sürüklenebilir. Değişen iklime uyum sağlama büyük sosyal, kültürel ve ekonomik dönüşüm gerektirebiliyor. Ancak uzun vadeli ortak çabalar çatışma zamanlarında sınırlı olma eğiliminde; bu kısmen otoritelerin zayıflamasından, ayrıca ulusal güvenliği yeniden tesis etmeye ve nihai olarak ekonomiyi canlandırmaya odaklanmalarından kaynaklıyor. Yeterli kurumsal destek olmadan, insanlar ve toplumlar bu durumla geçim kaynaklarını değiştirerek veya çeşitlendirerek, yaşam biçimlerinde uyarlamaya giderek veya evlerinden uzaklaşarak başa çıkmaya çalışıyorlar. Çiftçiler kullandıkları tohumların türünü veya sulama yöntemlerini değiştirebiliyorlar. Çobanlar küçük bir arazi parçasında tarım yapmaya veya balık tutmaya başlayabiliyor. Bazı aile üyeleri iş bulmak için mevsimsel olarak başka yerlere, hatta komşu ülkelere bile taşınabiliyor. Yoksulluk, kırılganlığın temel nedenlerinden biri olarak öne çıkıyor. Dünya Bankasının “Unbreakable” başlıklı raporu, “Yoksul insanlar etkilendiğinde, kaybettikleri varlık payının yoksul olmayanlara kıyasla iki ila üç kat olduğunu, bunun da büyük ölçüde varlıklarının ve geçim kaynaklarının doğasından ve kırılganlığından kaynaklandığını” ortaya koyuyor (Hallegate vd, 2016).
Kentsel alanlarda yaşayan yoksul insanlar, atan sıcaklarda, özellikle kenar mahallelerde ve gayri resmî yerleşimlerde ikamet edenler dışlanma, güvensiz barınma, hayati hizmetlere sınırlı erişim, yüksek yaşam maliyetleri, gıda güvensizliği ve daha büyük sağlık riskleriyle karşı karşıya kalıyor. Etkilerini hafifletmek veya ortadan kaldırmak için ortak bir çaba ortaya koyulmazsa, iklim değişikliği tüm bu zorlukları daha da kötüleştirecek.
Özetle sıcak hava dalgalarına karşı korunmada ülkemiz için bazı öneriler:
- Kırılgan topluluklar olarak nitelendirebileceğimiz şeker, tansiyon, kalp, astım gibi bilenen hastalığı olanlar, hamileler, küçük çocuklar, yaşlı ve engelliler, öncelikle saat 10-16 arası dışarı çıkmamalı, evlerde serin ortamlarda bulunmalıdırlar.
- Yine bu grup başta olmak üzere tüm bu aşırı sıcaklar için bol sıvı alımı, sık duş yapmak, bahçe vs gölgeli ortamları sulamak gün için de sıcak çarpması başta olmak üzere sağlık sorunlarının oluşmasını engelleyecektir.
- Ülkemizde geleneksel “yaylacılık”, aşırı sıcaklar da deniz seviyesine yakın kent yerleşimlerinden yukarı irtifalara,1000 m ve üzeri,1500-2000 rakıma çıkıldığında gerek nem’in azalması gerekse de yükseldikçe ısının düşmesi sayesinde yaşam kalitesini olumlu yönde etkiler.
- Öğlen 10-14 civarı dışında olmak kaydı ile deniz, göl ve akarsular da yüzme bilenlerin serinlemesi de sıcak hava dalgalarında bir ölçüde yaşam konforunu arttırır.
- Sıcak kanlı bir canlı olan insanın, bulunduğu ortama uyum için ısı kaybı mekanizmaları olan ;
a) Evoporasyon (buharlaşma/terleme, bunun için bol su içilmeli),
b) Konveksiyon (yelpazelenme ya da duşa girme gibi yöntemlerle hareket halindeki su ya da havaya ısı transferi),
c) Kondüksüyon (serin bir yere oturma, yatma ile temasla ısı kaybı),
d) Radyasyon (ışınım yardımı ile ısı kaybı, kısa kollu atlet, şort giyilmesi ile artar) yöntemlerin bir kısmı ya da hepsi sıcak hava dalgalarının yoğun olduğu dönemlerde uygulanmalıdır.
Kaynaklar:
- Climate Action Tracker (2019) Temperatures. https://climateactiontracker.org/global/temperatures/
- Climate Centre (2020) From Darkness to Illumination: Climate Grief and Resilience in a Sea of Warnings. https://www.climatecentre.org/downloads/files/Grief%20for%20KIC%20-%20deliverable%20%282020-01-13%29.
- EM-DAT: The International Disaster Database. https://www.emdat.be/FAO & FEWS NET (2013) Mortality among populations of southern and central Somalia affected by severe food insecurity and famine during 2010-2012. FAO Food Security and Nutrition Analysis Unit. https://www.fsnau.org/products/research-studies
- Hepburn C vd (2020) Will COVID-19 fiscal recovery packages accelerate or retard progress on climate change? Oxford Smith School of Enterprise and the Environment, Art. No. 20-02. https://www.smithschool.ox.ac.uk/publications/wpapers/workingpaper20-02.pdf
- Huang T (2020) Which Countries Are Most Vulnerable to Locust Swarms? World Resources Institute.19.05.2020. https://www.wri.org/blog/2020/05/coronavirus-locusts-food-insecurity
TATD 6. Ulusal Resim Yarışmasında Derece Alanlar Ödüllerini Aldı.
- Bu yıl 6.sı düzenlenen TATD Ulusal Resim Yarışmasının 1.si Göktuğ Celal TÜMER ve 2.si Atilla Burç POLATEL‘e ödülleri TATD Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Ayhan ÖZHASENEKLER tarafından takdim edildi.
- Kendilerine bundan sonraki eğitim ve öğretim hayatlarında başarılar dileriz.
15. Yönetim Kurulu
Beylikdüzü Devlet Hastanesi Acil Tıp Uzmanlarından Uzm. Evren ARSLAN’ın vefatını derin bir üzüntüyle öğrendik. Uzm. Evren ARSLAN’a Allah’tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı ve sabır diliyoruz. Acil Tıp camiamız ve tüm sağlık çalışanlarının başı sağolsun.
Bursa Yüksek İhtisas Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Uzmanlarından Uzm. Dr. Taylan İNAL’ın vefatını derin bir üzüntüyle öğrendik. Uzm. Dr. Taylan İNAL’a Allah’tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı ve sabır diliyoruz. Acil Tıp camiamız ve tüm sağlık çalışanlarının başı sağolsun.
Kahramanmaraş depremlerinde deprem bölgelerinde çalışan hekimlerin sorunları çalıştay raporu
TATD Afet Komisyonu, afetzede hekimler ve deprem sonrası deprem bölgelerine erken dönemde yardıma giden hekimler olmak üzere toplam 100 ATU’nun gözlemlerinden oluşan, bölge hekimlerimizin sorunları çalıştay raporu depremin erken döneminde (13 Şubat) hazırlamış ve kamuoyuna sunmuştur.1 Devam eden süreçte ise afet bölgelerinde Acil servislerde (AS) görev yapan hekim ve diğer tüm sağlık çalışanlarının sorunları analiz edip çözümler üretmeye çalışmıştır.
Çalıştayda 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin etkilerini ortaya koyabilmek amaçlı ön görüşmeler ve araştırmalar doğrultusunda dört ana başlık belirlenmiştir. Bu başlıklar: Depremin hekimlere etkisi ve devam eden sorunlar, deprem#n hastalara etkisi ve devam eden sorunlar, depremin hasta bakım alanlarına etkisi ve devam eden sorunlar, depremin hastalıklara etkisi ve devam eden sorunlardır.
Raporun tamamına buradan ulaşabilirsiniz. İndir
Saygıdeğer Üyelerimiz,
Kocaeli Şehir Hastanesi Acil Tıp Kliniği başasistanı Dr. Asım Enes ÖZBEK, Doçentlik unvanını almıştır. Türkiye Acil Tıp Derneği Yönetim Kurulu olarak Doç. Dr. Asım Enes ÖZBEK’i kutlar, yeni akademik unvanının kendisine ve ülkemize hayırlı olmasını dileriz.
Türkiye Acil Tıp Derneği
Yönetim Kurulu
Prof. Dr. Özhasenekler: Çocuklar kalp masajı ve otomatik şok cihazı ile binlerce hayat kurtarabilir
Haber: Özlem YURTÇU KARABULUT
Hastane dışı ani kalp durmalarında ambulans gelene kadar yani ilk 10 dakika içinde hastaya kalp masajı yapılması, hayatta kalma şansını 4 kat, hem kalp masajı hem de otomatik şok cihazının kullanımı ise 8 kat artırıyor. Ani kalp durmalarında beyin ölümü açısından ilk 4 dakika hayati önem taşıyor. Ülkemizde uçak, AVM ve bazı kamu kurumlarında bulunan otomatik şok cihazları çoğu zaman kimsenin yerini dahi bilmediği noktalarda yer alıyor. Türkiye Acil Tıp Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ayhan Özhasenekler, ülkemizde 12 yaş ve üzeri tüm çocuklara temel yaşam desteği eğitimlerinin Milli Eğitim müfredatına dahil edilerek verilmesi ve otomatik şok cihazlarının da okullar, toplu ulaşım araçları gibi kamuya açık alanlarda etkin bir şekilde yaygınlaştırılması gerektiğini söyledi.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre herhangi bir engeli olmayan 12 yaş ve üzeri çocuklar, yeniden canlandırma ve otomatik şok cihazı eğitimini öğrenip başarıyla uygulayabilir. TÜİK istatistiklerine göre Türkiye nüfusunun yaklaşık 23 milyonunu çocuklar oluşturuyor. Çocuk nüfusun yüzde 28,5’i 10-14 yaş; yüzde 17’si ise 15-17 yaş grubunda yer alıyor.
Yine TÜİK’in 2021’de yayınladığı en son “Türkiye’de ölüm nedenleri istatistikleriöne göre ise ilk sırada yüzde 33 ile dolaşım sistemi hastalıkları geliyor ve bunun da yüzde 44’ü, yani yaklaşık yarısını iskemik kalp hastalıkları oluşturuyor. Kalp hastalıklarına bağlı ölümlerin birçoğu ani kalp durması sonucu meydana geliyor. Hastane dışı ani kalp durması sonucu, dünyada yılda 400 bine yakın insan yaşamını yitiriyor.
Türkiye Acil Tıp Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Ayhan Özhasenekler (üstte), 27-30 Nisan tarihleri arasında Antalya’da gerçekleştirilen 19’uncu Acil Tıp Kongresi’nde ülkemizde 12 yaş üstü çocuklara temel yaşam desteği / yeniden canlandırma eğitimi verilmesinin önemine değindi.
Demirören Haber Ajansı’na açıklamalarda bulunan Prof. Dr. Özhasenekler, “Şahitli ani kalp durmaları dediğimiz hastane dışı gelişen kalp durmalarında, ona şahit olan kişinin ilk 10 dakika içinde müdahalede bulunması, hastanın hayatta kalma şansını 4 kat artırıyor. O nedenle hekim veya sağlıkçı dışı tüm vatandaşlarımızın, özellikle de çocukların temel yaşam desteği / yeniden canlandırma uygulamalarını öğrenmesi ve uygulaması gerekiyor” dedi.
“AMBULANSIN OLAY YERİNE VARMA SÜRESİ ORTALAMA 10 DAKİKA”
Acil sağlık hizmetlerinin olay yerine varış süresinin yaklaşık 10 dakika olduğuna işaret eden ve bu sürenin kritik olduğuna değinen Prof. Dr. Özhasenekler, “Özellikle şahitli ani kalp durmalarında, olaya şahit olan kişinin ilk 10 dakika içinde doğru müdahalede bulunması, hastanın hayatta kalma şansını 4 kat artırıyor.
O yüzden hekim veya sağlıkçı dışı tüm vatandaşlarımızın, özellikle de çocukların; temel yaşam desteği eğitimi verilmesi, yeniden canlandırma uygulamalarını öğrenmesi gerekiyor. Maalesef Milli Eğitim müfredatımızda, 9’uncu sınıftan sonra ilk yardım ve iş sağlığı ve güvenliği dersleri var ama bunların pratikte hiçbir karşılığı yok. Bu konuda farkındalık yaratmamız gerekiyor” dedi.
YAŞAMLA BEYİN ÖLÜMÜ ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİ: İLK 4 DAKİKA
Acil sağlık hizmetlerinin olay yerine gelene kadar, sağlıkçı dışında biri tarafından sürecin yönetilmesine Dünya Sağlık Örgütü tarafından “amatör yeniden canlandırma zamanı” olarak tanımlandığını ve ambulans geçene kadarki sürenin “pencere aralığı” olarak ölümle hayat arasında ince bir çizgi oluşturduğunu kaydeden Prof. Dr. Özhasenekler, “Bu çok önemli, çünkü kalp durduktan sonra herhangi bir müdahale yapılmadığında ilk 4 dakika içinde beyin ölümü gerçekleşmeye başlıyor. Ama tanıklı bir ani kalp durması olayında ilk 4 dakika içerisinde birinin etkin bir temel yaşam desteği uygulaması yaptığını düşünürseniz, o hastanın hayatta kalma şansı 4 kat artabiliyor. Bu büyük bir oran.
İlk 4 dakikadan sonra (hayatta kalsa bile) beyin fonksiyonları zarar gören hasta hem kendisi, hem ailesi, hem de sağlık sistemi açısından ağır, kronik bir sürece giriyor maalesef. Artık geriye dönüştürülemez hasarlara yol açıyor beyin oksijensiz kaldığı için. Siz bu hastalarla sonraki süreçlerde ne kadar uğraşsanız da bir başarı elde edemiyorsunuz tedavisinde. İşte tüm bunlar nedeniyle bizim de artık 12 yaşından büyük çocukların hepsine temel yaşam desteği eğitimini öğretmemiz, uygulatmamız gerekiyor” diye konuştu.
“ÇOCUKLARIMIZ HAYAT KURTARAN NEFER OLABİLİRLER”
Ülkemizin genç bir nüfusa sahip olduğunu ve bu genç nüfusun çoğunu 18 yaş altı çocukların oluşturduğunu söyleyen Prof. Dr. Özhasenekler şunları söyledi: “Aslında baktığınızda 12 yaş üstü milyonlarca çocuğumuz var. Bu çocuklarımıza iyi bir planlamayla temel yaşam desteği eğitimi verebilirsek, yeniden canlandırma uygulamalarında, özellikle acil sağlık hizmetleri olay yerine gelene kadar birer nefer gibi olacaklar. Birinin annesinin, babasının, çocuğunun hayatını kurtaracaklar belki de. Temel yaşam desteği dediğimiz şey, ilaçsız uygulanan bir yöntem. O yüzden her vatandaş bunun eğitimini alabilir ve uygulayabilir.ö Burada sadece bir cihaz devreye girebiliyor ekstra. Buna da otomatik şok cihazı (AED veya OED) diyoruz. Aslında kalabalık yerlerde bulundurulması gereken, ani kalp durması hastası tanındığında erken bir şekilde hastanın yanına getirilip kullanılması gereken cihazlar bunlar. Kapağını açtığınız anda size komutlar veriyor, hastanın üzerini çıkar, cihaz pedlerini göğsüne yerleştir, hastaya dokunma, ritim analizi yapıyorum vs gibi direktifler veriyor. Bazıları tam otomatik, hastaya kendisi şok veriyor; bazıları da yarı otomatik, şok lambası yandığında vatandaşa ‘Şok düğmesine basın’ talimatı veriyor”
“OTOMATİK ŞOK CİHAZIYLA BERABER HAYATTA KALMA ŞANSI 8 KAT ARTIYOR”
Prof. Dr. Özhasenekler, otomatik şok cihazlarının ani kalp durması sırasında kalp masajıyla kombine bir şekilde kullanılmasının, hastanın hayatta kalma şansını 8 kat artırdığını da vurgulayarak, bu cihazların da ülkemizde artık yaygınlaştırılması ve kullanımına teşvik edilmesi gerektiğini kaydetti. Prof. Dr. Özhasenekler, “Şu anda Japonya’da 500 binin üzerinde otomatik şok cihazı ülkede vatandaşın erilebileceği ve kullanabileceği binlerce noktada duruyor. Hatta otomatların altlarına koyarak insanların dikkatini buralara çekiyorlar. Okulların hepsinde bu cihazların bulunması zorunluluk. Japonya diyor ki ’12 yaşın üstündeki çocuklara sadece temel yaşam desteği öğretmek yetmez, hatta otomatik şok cihazını okula koymak da yetmez. Bu çocukların AED’ye ulaşım süresi ve cihaz sayısının yeterliliği de önemli’. Yaptıkları çalışmalarda AED cihazlarının sayısının artırılması ile birlikte ani kalp durması yaşayan birinin hayatta kalma şansının daha yüksek olduğunu ve cihazın olay yerine erken ulaşmasının da bunu etkilediğini ortaya koydular ve buna dayanarak da bu cihazların daha da yaygınlaştırılmasını sağladılar. Bunu bir devlet politikası haline getirdiler” diye konuştu.
“BİZDE BU CİHAZLAR KİLİTLİ DOLAPLARDA TUTULUYOR”
Türkiye’de ise özellikle uçaklarda girişte ya da AVM’ler ile bazı kamu kuruluşlarında bu cihazlardan bulunduğunu ama çoğunun yerinin bile bilinmediğine dikkat çeken Prof. Dr. Özhasenekler, sözlerini şöyle noktaladı: “Erişimi zor yerlerde tutuluyor genelde. Oysa ihtiyaç halinde çekiçle camın kırılıp acilen çıkartılması gereken bir cihaz. Bunlar GPS ile de takip edilebiliyor yerel sağlık otoriteleri tarafından, cihazların çalınması gibi bir durum da aslında çok kolay değil. Ama biz maalesef genel olarak her türlü gerekli şeyi, ulaşması zor, kilitli bir dolapta tutuyoruz.
Japonya’da okulların içine koydukları gibi, okul kapılarına da koymuşlar. Çünkü yoldan geçenlerin ani kalp durması sebebiyle bir müdahale ihtiyacı olabileceği düşünülmüş. Bu cihazların da nasıl kullanılması gerektiğini, ne işe yaradığını çocuklarımızdan başlayarak halkımıza öğretmemiz, göstermemiz gerekiyor. Çocuklara 12 yaşından itibaren hem temel yaşam desteği, hem de şok cihazları konusunda eğitim vererek yılda 400 bin beklenen ölüm oranının yüzde 25’ini azaltmak mümkün. Bu eğitimler zamana yayılarak yapılmalı. Bölgesel pilot uygulamalarla başlanıp, her bölgeden seçilen illere öncelik verilebilir. Ardından da oradan dalga şeklinde tüm bölgeleri kapsayacak şekilde genişletilir. Bunu öğrettiğimiz çocukların akran eğitiminde tekrar yeniden bir eğitici olarak kullanılması da temel yaşam desteğinin yaygınlaşmasına katkı sağlar. Derneğimiz olarak Türkiye’de lise öğrencilerine temel yaşam desteği eğitimi vermek üzere 4 yıllık bir proje yürütüyoruz. ‘İlk yardıma sen koş’ projesi ile 2 yılda 11 ilde 27 bin öğrenciye bu şekilde eğitim verdik. Şu anda 27 bin tane hayat kurtaracak gencimiz var”
Konu ile ilgili haberler :
https://halktv.com.tr/saglik/uzmani-cagrida-bulundu-cocuklar-binlerce-hayat-kurtarabilir-738868h