Etkinlik adıTemel ve İleri Toksikoloji Kursu
Etkinlik Tarihi8-9 Mart 2024
Etkinlik İliGaziantep
Etkinlik adresiGaziantep Üniversitesi Şahinbey Eğitim ve Araştırma Hastanesi Konferans Salonu
Çalışma Grubu BaşkanıProf. Dr. Ayça Açıkalın Akpınar
Kurs Genel KoordinatörüProf. Dr. Ataman Köse
Kurs Yerel KoordinatörüProf. Dr. Cuma Yıldırım
EğiticilerProf. Dr. Ayça Açıkalın Akpınar
 Prof. Dr. Şevki Hakan Eren
 Prof. Dr. Cuma Yıldırım
 Prof. Dr. Zeynep Kekeç
 Prof. Dr. Ataman Köse
 Prof. Dr. Seyran Bozkurt Babuş
 Doç. Dr. N. Rana Dişel
 Doç. Dr. Müge Gülen
 Doç. Dr. Erdal Yavuz
 Doç. Dr. Mustafa Sabak
 Dr. Öğr. Üyesi Akif Yarkaç
 Dr. Öğr. Üyesi Ersin Altınsoy
Kursun Amacı, Kapsamı ve Hedefleri
TATD Toksikoloji Kurslarının amacı, tüm acil tıpta uzmanlık öğrencileri, acil tıp uzmanları ve 2. basamakta görev yapan hekimlere, toksikoloji hastalarının yönetimi hakkında bilgi vermektir. Hem tanısal, hem de tedaviye yönelik yaklaşımlar, güncel literatür ve kılavuzlar eşliğinde sunulmaktadır.
Kursun Hedef Kitlesi
Acil Tıp Asistanları (tüm kıdemler), Acil Tıp Uzmanları, 2. basamakta görev yapan hekimler
Kurs Planı
Temel ve İleri toksikoloji kursu iki gün olarak tasarlanmıştır. Kursumuz 8 Mart 2024 günü sabah 08.30’da kayıt ile başlamaktadır. İlk ders saat 09.00’da olup, son ders 17.00’de bitecektir. Kursumuzun ikinci günü dersler sabah 09.00, akşam 16.00 arasındadır. 9 Mart 2024 saat 16.00’da kursiyerlerimize sertifikaları verilerek kapanış töreni yapılacaktır.
Katılımcı sayısı ve Oturma Düzeni Sınıf veya amfi
Kursa nasıl kayıt yaptırırım?
İnternet sitemize (www.tatd.org.tr) kayıt olarak Türkiye Acil Tıp Derneği Eğitim Merkezi (TATDEM- https://tatd.org.tr/tatdem/) bölümünden kaydolabilirsiniz.
Kurs fiyatı ve dahil olanlar:
Kurs ücreti: 2500 TL
Gün içinde sınırsız sıcak içecek ve ikramlar
Kursa özel Whatsapp iletişim grubu kurulacaktır.
8 Mart 2024 CUMA
08:30-09:00
Açılış-Kurstan Beklentiler
 
09:00-09:40
Toksikolojide Semptomatoloji ve Toksidromlar
Prof. Dr. Zeynep Kekeç
09:40-10:20
Dekontaminasyon ve Antidotlar/lipid tedavisi
Prof. Dr. Seyran Bozkurt Babuş
10:20-10:40
ARA
 
10:40-11:20
Tarım İlaçlarına Bağlı Zehirlenmeler 
Prof. Dr. Ayça Açıkalın Akpınar
11:20-12:00
Parasetamol ve Nonsteroid Antiinflamatuar İlaç Zehirlenmeleri   
Dr. Öğr. Üyesi Akif Yarkaç
12:00-13:00
ÖĞLE YEMEĞİ ARASI
 
13:00-13:40
Antidepresan Zehirlenmeleri
Doç. Dr. Müge Gülen
13:40-14:20
Performans Artırıcı İlaçlar ve Karışımlar
Prof. Dr. Cuma Yıldırım
14:20-14:40
ARA
 
14:40-15:20
İnhalasyon Ajanları ile Zehirlenmeler (Karbonmonoksit Zehirlenmeleri, Siyanür)
Dr. Öğr. Üyesi Ersin Altınsoy
15:20-16:00
Antikonvülzan/Antipsikotik ilaç Zehirlenmeleri
Doç. Dr. Erdal Yavuz
16.00-16.20
ARA
 
16.20-17.00
Kimyasal Silahlar
Doç. Dr. Mustafa Sabak
9 Mart 2024 CUMARTESİ
09:00-09:40
Mantar Zehirlenmeleri
Prof. Dr. Şevki Hakan Eren
09:40-10:20
Sokak İlaçları ile olan Zehirlenmeler
Doç. Dr. Rana Dişel
10:20-10:40
ARA
 
10:40-11:20
Kalsiyum Kanal ve Beta Bloker Zehirlenmeleri
Prof. Dr. Ayça Açıkalın Akpınar
11:20-12:00
Venomu Olan Hayvanlara Bağlı Zehirlenmeler: Yılan Isırıkları, Akrep ve Örümcek Sokmaları
Prof. Dr. Ataman Köse
12:00-13:00
ÖĞLE YEMEĞİ ARASI
 
13:00-13:40
 Olgularla Toksikoloji
Prof. Dr. Cuma Yıldırım, Doç. Dr. Mustafa Sabak Doç. Dr. Müge Gülen
13:40-14:20
Toksik Alkol Zehirlenmeleri
Doç. Dr. Müge Gülen
14:20-14:40
ARA
 
14:40-15:20
Ekstrakorporeal tedaviler
Prof. Dr. Seyran Bozkurt Babuş
15:20-16:00
Söz Sizde
Tüm Eğitmenler
16.00-16.30
KAPANIŞ, SERTİFİKA TÖRENİ
 
İletişim ve ulaşım için adres, telefon, e-posta ve haritalar
            Adres:            Gaziantep Üniversitesi Şahinbey Araştırma ve Uygulama Hastanesi, Üniversite Blv, 27310 Şehitkamil/Gaziantep
            İletişim:         Prof. Dr. Ataman Köse
                                   [email protected]
                                   +90 532 775 05 12
                                   Prof. Dr. Cuma Yıldırım
                                   [email protected]
                                   +90 533 476 46 58
0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail

ÖZET:

Bu odaklanmış güncellemede Amerikan Kalp Derneği, zehirlenmeye bağlı kalp durması, solunum durması ve dirençli şok geçiren hastaların resüsitasyonu için güncellenmiş kılavuzu sunmaktadır. Yapılandırılmış kanıt incelemelerine dayanarak, benzodiazepinler, β-adrenerjik reseptör antagonistleri (β-blokerler olarak da bilinir), L tipi kalsiyum kanalı antagonistleri (genellikle kalsiyum kanal blokerleri olarak adlandırılır), kokain, siyanür, digoksin ve ilgili kardiyak glikozitler, lokal anestezikler, methemoglobinemi, opioidler, organofosfatlar ve karbamatlar, sodyum kanalı antagonistleri (sodyum kanalı blokerleri olarak da adlandırılır) ve sempatomimetikler. Venoarteriyel ekstrakorporeal membran oksijenasyonunun kullanımına ilişkin öneriler de verilmektedir. Bu kılavuzlarda atropin, benzodiazepinler, kalsiyum, digoksin spesifik immün antikor fragmanları, elektriksel uyarı, flumazenil, glukagon, hemodiyaliz, hidroksokobalamin, hiperbarik oksijen, insülin, intravenöz lipid emülsiyonu, lidokain, metilen mavisi, nalokson, pralidoksim, sodyum bikarbonatın rolü tartışılmaktadır. Belirli kritik zehirlenmelerin tedavisi için de sodyum nitrit, sodyum tiyosülfat, vazodilatörler ve vazopresörler ile ilgili bilgiler sunulmaktadır.

Zehirlenme Nedenli Kardiyak Arrest Gelişmiş veya Hayatı Tehdit Eden Zehirlenmesi Olan Hastaların Yönetimine Yönelik En Önemli 10 Eve Dönüş Mesajı

1.Zehirlenmeye bağlı kardiyak arrest ve yaşamı tehdit eden toksisitenin tedavisi, etkili temel ve ileri yaşam desteğinin yanı sıra çoğu zaman antidotlar ve venoarteriyel ekstrakorporeal membran oksijenasyonu gibi çoğu klinisyenin sıklıkla kullanmadığı özel tedavileri gerektirir. Tıbbi bir toksikologla zamanında konsültasyon, klinik toksikolog veya bölgesel zehir merkezi hızlı ve etkili tedaviyi kolaylaştırır.

2. Opioid doz aşımı, Kuzey Amerika’da zehirlenmeye bağlı kalp durmasının önde gelen nedeni olmaya devam etmektedir. Nalokson uygulaması solunum durmasını tersine çevirerek kalp durmasına ilerlemeyi önleyebilir.

3. Hayatı tehdit eden β-bloker ve kalsiyum kanal blokörü zehirlenmesi olan hastaların tedavisinde erken dönemde yüksek doz insülin tedavisi önerilmektedir.

4. Kokain veya diğer sodyumun kanal engelleyiciler neden olduğu hayatı tehdit eden disritmilerin tedavisi için sodyum bikarbonat ilavesiyle standart ileri yaşam desteği uygundur.

5. Siyanür zehirlenmesinden şüpheleniliyorsa doğrulama testini beklemeyin. Hemen hidroksokobalamin (tercih edilir) veya sodyum nitrit artı sodyum tiyosülfat ile tedavi edin.

6. Digoksin spesifik immün antikor fragmanlarının uygulanması, digoksin zehirlenmesinden kaynaklanan yaşamı tehdit eden aritmileri tersine çevirebilir.

7. Özellikle bupivakainden kaynaklanan yaşamı tehdit eden lokal anestezik toksisitesinin resüsitasyonunda %20 intravenöz lipid emülsiyonunun kullanılması etkili olabilir.

8. Sempatomimetik zehirlenmesi nedeniyle şiddetli ajitasyonu olan hastalarda hipertermi ve asidozu yönetmek, rabdomiyoliz ve yaralanmayı önlemek ve diğer tedavilerin değerlendirilmesine olanak sağlamak için sedasyon gerekir.

9. Flumazenil, benzodiazepin zehirlenmesinden kaynaklanan merkezi sinir sistemini ve solunum depresyonunu tersine çevirir, ancak önemli riskler ve kontrendikasyonlar kullanımını sınırlamaktadır.

10. Venoarteriyel ekstrakorporeal membran oksijenasyonu, diğer tedavi önlemlerine dirençli kardiyojenik şok veya disritmisi olan hastalar için hayat kurtarıcı olabilir. Venoarteriyel ekstrakorporeal membran oksijenasyonu uygulaması zaman aldığından diğer tedavilere iyi yanıt vermeyen hastalarda işleme erken başlanmalıdır.

Giriş

Nisan 2021’de sona eren 12 aylık dönemde, Amerika Birleşik Devletleri’nde 100.000’den fazla kişi zehirlenme ve aşırı dozda uyuşturucudan öldü; bu, önceki yıla göre %28,5 artış gösterdi. Bu ölümlerin yüzde doksanı kasıtsızdı. Her ne kadar bu ölümlerin çoğunluğu (75.673) opioid doz aşımına atfedilmiş olsa da, diğer toksinlerden kaynaklanan zehirlenmeler önemli sayıda can kaybına yol açmaya devam ediyor.

Kardiyak arest, dirençli şok veya yakın kalp durması tehdidi oluşturan diğer durumlar olarak tanımlanan kritik zehirlenmeli hastaların yönetimi, genellikle standart resüsitasyondan farklıdır. Örneğin hastalar, atropine, standart vazopresörlere veya kalp piline yanıt vermeyen ancak β-adrenerjik reseptör antagonisti (diğer adıyla β-bloker) veya kalsiyum kanalı antagonisti (diğer adıyla kalsiyum kanal blokeri [CCB]) zehirlenmesinden dolayı gelişen hipotansiyonda yüksek doz insülin gibi hedefe yönelik tedavilere uygundur. Siyanür zehirlenmesinin mitokondriyal inhibisyonu, kalp ve beyindeki hücresel adenozin trifosfat konsantrasyonlarını eski haline getirmek için hidroksokobalamin gibi spesifik antidotlar gerektirir. Zehirlenen hastalar, venoarteriyel ekstrakorporeal membran oksijenasyonu (VA-ECMO) gibi ekstrakorporeal yaşam destek teknikleri için ideal adaylardır çünkü geçici dolaşım desteği, zehir renal eliminasyon, hepatik eliminasyon, hemoperfüzyonu veya hemodiyaliz gibi ekstrakorporeal eliminasyon teknikleri ile uzaklaştırılıncaya kadar hayatta kalma için bir köprüdür.

  1. KAPSAM

Bu kılavuzlar öncelikli olarak kasıtlı ve kasıtsız aşırı dozda ilaç kullanımı, kimyasallara maruz kalma ve ilaç-ilaç etkileşimleri de dahil olmak üzere zehirlenme nedeniyle kritik durumda olan yetişkinleri ve çocukları tedavi eden Kuzey Amerikalı sağlık uzmanları için tasarlanmıştır. En iyi terim olmamasına rağmen, dilin tutarlılığı açısından, aşırı dozun genel kabul görmüş terim olduğu opioidler bölümü hariç olmak üzere, bu kılavuzda zehirlenme terimini kullanıyoruz. Kardiyak arest geçiren hastaların tedavisine yönelik önerilere ek olarak, bu kılavuzlar solunum durması, dirençli hipotansiyon, kritik metabolik asidoz ve zehirlenmenin neden olduğu, etkili bir şekilde ele alınmazsa hızla kalp durmasına yol açabilecek diğer durumlara sahip hastalar için öneriler içerir.

Bu kılavuzlar hem yetişkin hem de pediatrik hastalar için temel yaşam desteği (BLS) ve ileri yaşam desteği (ALS) önerilerini içerir. Aksi belirtilmedikçe, burada önerilen müdahalelerin standart TYD ve ALS resüsitasyonuna ek olarak kullanılması amaçlanmaktadır. Bu tedavilerin çoğu hastane ortamı dışında pratik olmasa da, birçoğu acil tıbbi hizmetler tarafından başlatılabilir ve bazıları (örneğin aşırı dozda opioid için nalokson) standart TYD eğitimine dahil edilmiştir ve halktan kurtarıcılar için uygun olabilir. Bu kılavuzların konuya özel referanslar ve zehirlenme tedavisinde yerel ve bölgesel uzmanların tavsiyeleriyle birlikte kullanılması amaçlanmıştır.

Bu tavsiyeler, kritik zehirlenmelere yönelik 2010, ve intravenöz lipid emülsiyonunun (ILE) rolüne ilişkin 2015 tavsiyelerinin son tam setinin yerine geçer . 2021’de yayınlanan bir AHA bilimsel beyanı da dahil olmak üzere 2020’den bu yana yayınlanan yeni literatürü inceledikten sonra, yazı grubu, ek açıklayıcı bilgilerle birlikte bu kılavuzlara dahil edilen opioid doz aşımı ile ilişkili resüsitasyon acil durumlarının yönetimine yönelik AHA’nın 2020 tavsiyelerini yeniden doğrulamaktadır.

2. TANIMLAR

Zehirlenme, hücresel hasara veya ölüme neden olan eksojen bir maddeye maruz kalma sonucu oluşan yaralanma olarak tanımlanabilir. Belirli zehirler hücresel fonksiyonun spesifik moleküler mekanizmasını bozar. Zehirlenmenin tedavisi, daha fazla maruz kalmanın önlenmesini, zehirin uzaklaştırılmasını (mümkünse), destekleyici bakımın sağlanmasını ve zehirin moleküler hedefi üzerindeki etkisini tersine çeviren veya atlayan ilaçların (antidotlar) uygulanmasını içerir. Bazı toksinler hücre ölümüne neden olur; diğerleri hastanın hayatta kalmasını tehdit edecek şekilde hücresel fonksiyona geçici olarak müdahale eder. Bazı durumlarda hayatta kalma ve iyileşme için ilacın uzaklaştırılmasına yönelik ekstrakorporeal tedaviler (örn. hemodiyaliz) veya kardiyovasküler destek (örn. VA-ECMO) gerekli olabilir.

Kritik derecede zehirlenmiş hastaların tedavisi ve stabilizasyonu çoğu zaman ilgili zehir bilinmeden önce gerçekleştirilmelidir. Hava yolu yönetimi, hemodinamik destek ve kritik hayati belirtilerin ve metabolik bozuklukların düzeltilmesini içeren zamanında ve etkili destekleyici bakım, zehirlenen hastanın bakımı için esastır ve toksik madde ve antidotal tedavinin belirlenmesinden önce gelir. Belirli bir zehirin hızlı laboratuvar tanımlaması çoğu hastanede çoğu potansiyel zehir için mevcut değildir. Çoğunlukla, olası bir zehir sınıfını geçici olarak tanımlamak ve ikincil bilgiler toplanırken tedavinin devam etmesine izin vermek için bir belirti ve semptom kombinasyonu (toksidrom) tanımlanabilir. Örneğin, merkezi sinir sistemi (CNS) depresyonu, miyozis ve apnesi olan bir hastada opioid zehirlenmesi olabilirken, yangından çıkarılan ve CNS depresyonu, bradikardisi ve yüksek plazma laktat konsantrasyonu olan bir hastada siyanür zehirlenmesi olabilir. 

Bu kılavuzlarda sunulan önerilerin çoğu antidotların uygulanmasını içermektedir. Az sayıda antidot, RCT’ler veya doz bulma çalışmaları ile değerlendirilmiştir. Bunun yerine, çoğu panzehir için dozlama stratejileri hayvan çalışmalarından veya fizyolojik gerekçelerden elde edilmiştir ve insan gözlem çalışmalarında etkili olduğu bulunmuştur. Kritik zehirlenmelerden resüsitasyonda kullanılan seçilmiş antidotların bir listesi ve literatürde yaygın olarak kullanılan doz rejimleri verilmektedir. İdeal doz nadiren bilinir ve çoğu durumda eşit derecede iyi desteklenen alternatif dozlama stratejileri mevcuttur.

Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve dünyanın geri kalanının çoğunda, bölgesel zehir merkezleri, belirli zehirlenme vakalarının yönetimi için uzman tedavi rehberliği sağlayabilir. Amerika Birleşik Devletleri’nde faaliyet gösteren 55 zehir merkezinin her biri, zehirlenme resüsitasyonunda özel eğitim almış kurul onaylı tıbbi ve klinik toksikologlar tarafından desteklenmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde herhangi bir eyalet veya bölgedeki zehir merkezine ulaşmak için tek bir telefon numarası (1-800-222-1222) mevcuttur. Kanada’da her eyalete özel zehir merkezi doğrudan aranabilir; https://infopoison.ca adresinde bir liste mevcuttur.

Bu kılavuzlar geleneksel resüsitasyon bakımına ek olarak sağlanması amaçlanan spesifik tedavi seçeneklerini sağlar ve değerlendirir. Aksi belirtilmediği sürece tüm hastalara, yerel kılavuzlara ve tedavi yerindeki mevcut kaynaklara uygun olarak standart hava yolu yönetimi, solunum desteği ve hipotansiyon, disritmi veya kalp durması tedavisi uygulanmalıdır.

3. BENZODİYAZEPİNLER

Giriş

Benzodiazepinler, anksiyete, uykusuzluk, nöbetler ve yoksunluk sendromlarını tedavi etmek için ve genel anestezi ve prosedürel sedasyonun bir bileşeni olarak yaygın olarak kullanılan sedatif-hipnotiklerdir. Benzodiazepinler, genellikle opioidler veya alkol gibi diğer CNS depresanlarıyla kombinasyon halinde, çok sayıda zehirlenmeye bağlı ölüme neden olmaktadır.

Benzodiazepin doz aşımı, GABA-A (gamma aminobütirik asit-A) reseptöründe agonist etkiler yoluyla CNS depresyonuna neden olur ve bunun sonucunda koruyucu hava yolu reflekslerinin kaybı yoluyla solunum yetmezliği ortaya çıkar. Bunu takip eden hipoksemi ve hiperkarbi doku hasarına ve ölüme neden olur. Benzodiazepin zehirlenmesi olan hastalar standart yaşam desteği önlemleriyle kolaylıkla tedavi edilebilir. Acil tedavi, açık hava yolu oluşturulmasını ve torba-maske ventilasyonunun sağlanmasını ve ardından uygun olduğunda endotrakeal entübasyonu içerir.

GABA-A reseptörü üzerindeki benzodiazepin bağlanma bölgesinde rekabetçi bir antagonist olan Flumazenil, CNS’yi ve solunum depresyonunu tersine çevirerek entübasyon ve mekanik ventilasyon ihtiyacını potansiyel olarak önler. Bununla birlikte, flumazenil uygulaması, benzodiazepin toleransı olan hastalarda dirençli benzodiazepin çekilmesini ve nöbetleri hızlandırabilir. Flumazenilin tetiklediği nöbetler, önceden nöbet bozukluğu olan hastalarda, başka risk faktörleri olmasa bile rapor edilmiştir. Flumazenil , sempatik tonusun benzodiazepin aracılı baskılanmasını ortadan kaldırır ve özellikle disritmojenik ilaçların (siklik antidepresanlar gibi) veya hipoksi varlığında supraventriküler taşikardi, ventriküler disritmiler ve asistol dahil olmak üzere disritmileri hızlandırabilir. Flumazenil, özellikle karışık doz aşımlarında solunum depresyonunu tamamen tersine çeviremeyebilir. Flumazenilin farklılaşmamış doz aşımı ile ilgili RKÇ’leri gerçekleştirildiği sırada, trisiklik veya tetrasiklik antidepresan (TCA) doz aşımı yaygındı; Flumazenil güvenliğine ilişkin güncel veriler eksiktir.

Çoklu ilaç doz aşımı yaygındır. Benzodiazepin doz aşımı, opioid doz aşımından şüphelenildiğinde naloksonun zamanında uygulanmasına engel olmamalıdır. Opioid katkılı yasa dışı uyuşturucuların varlığı göz önüne alındığında bu özellikle önemlidir.

Tavsiyeye Özel Destekleyici Metin

1.İzole benzodiazepin zehirlenmesi nadiren yaşamı tehdit eden hipoventilasyona veya hemodinamik dengesizliğe neden olur. Bu başvurularda eş zamanlı opioid, etanol veya diğer CNS depresan zehirlenmelerinin varlığını göz önünde bulundurun. Opioid zehirlenmesi daha yaygındır ve benzodiazepin zehirlenmesine göre daha belirgin solunum depresyonuna neden olur ve nalokson flumazenilden daha iyi bir güvenlik profiline sahiptir.

2.Flumazenil, bazı düşük riskli durumlarda (örneğin, pediatrik araştırma amaçlı yutulmalar ve prosedürel sedasyon sırasında iyatrojenik aşırı dozlar) ve yüksek riskli durumlar (örneğin, kronik benzodiazepin bağımlılığı ve diğer tehlikeli maddelerin birlikte yutulması) güvenilir bir şekilde dışlanabildiği durumlarda güvenlidir.

3.Flumazenil kalp ritmini doğrudan etkilemez veya spontan dolaşımı düzeltmez.

4.Benzodiazepin doz aşımı olduğu varsayılan hastalarda yapılan randomize klinik çalışmaların meta-analizinde, tek başına standart bakıma kıyasla flumazenil ile nöbetler ve aritmiler de dahil olmak üzere daha yüksek oranda ciddi yan etkiler meydana geldi. Flumazenilden kaynaklanan zararlar nadirdi ve çoğu durumda kolaylıkla tedavi edilebiliyordu. Flumazenilin riskleri, tıbbi geçmişi, madde kullanım geçmişi ve ilgili potansiyel zehir (ler)in bilinmediği, farklılaşmamış koma hastalarında muhtemelen faydayı aşmaktadır.

4. β-BLOKÖRLER

Giriş

β-Blokerler zehirlenmeden ölümlerin önde gelen nedenidir. Şiddetli β-bloker zehirlenmesi olan hastalarda bradikardi ve azalmış kalp kontraktilitesine bağlı olarak hipotansiyon gelişir.

Bazı β-blokörler ayrıca sodyum veya potasyum kanal blokajından kaynaklanan ritim bozukluklarına da neden olur. Bradikardi, β 1-adrenerjik reseptör üzerindeki doğrudan etkilerden kaynaklanmaktadır. Kardiyojenik, a1-adrenerjik reseptör antagonizmasından kaynaklanan vazodilatör veya multifaktöriyel olabilen hipotansiyon, sıklıkla vazopressör tedavisine dirençlidir. β-Bloker zehirlenmesi bazen hipoglisemi ile ilişkilidir, ancak bu ilişki karmaşıktır. Hipoglisemi, standart bakımın bir parçası olarak dekstroz takviyesiyle tedavi edilir.

Yaygın olarak kullanılan tedavi yöntemleri arasında atropin, glukagon, kalsiyum, vazopressörler, yüksek doz insülin ve ILE tedavisi yer alır. Bazı dirençli vakalarda VA-ECMO kullanılmıştır. β-bloker zehirlenmesine bağlı kalp durması için bu tedavilerin kullanımını değerlendiren hiçbir çalışma yoktur. Bu nedenle öneriler, ciddi β-bloker kaynaklı şok geçiren zehirlenmiş hastalarda yapılan çalışmalardan elde edilmiştir. Vazopressin, anjiyotensin II, amrinon, milrinon, metilen mavisi ve hidroksokobalamin gibi diğer adrenerjik olmayan vazopresörler, bir öneriyi destekleyecek yeterli kanıtla desteklenmemektedir.

Tavsiyeye Özel Destekleyici Metin

  1. Yüksek doz insülin, β-bloker zehirlenmesinden kaynaklanan kardiyojenik şokta inotropiyi iyileştirir.Büyük bir kohort çalışması, yalnızca vazopresör tedavisine göre daha düşük vazokonstriktif komplikasyon oranları ile olumlu sonuçlar bildirmektedir. Bazı durumlarda, yüksek doz insülin tedavisi vazopressör koruyucu gibi görünmektedir ve insülin tedavisi azaltıldıktan veya durdurulduktan sonra vazopressöre dirençli hipotansiyonun tekrarlaması söz konusudur, ancak bu tutarlı bir şekilde rapor edilmemektedir. Dekstroz desteğiyle yapılan protokollü bakım, hipoglisemi riskini azaltır. Hipokalemi ve hacim yüklenmesi ek endişelerdir.
  2. İnotropların ve vazopresörlerin başarılı kullanımı, vaka raporlarının, vaka serilerinin ve hayvan çalışmalarının yakın tarihli sistematik incelemesinde açıklanmıştır. Kolayca temin edilebildikleri ve hızlı etki gösterdikleri için vazopresörler neredeyse her zaman β-blokörlerin neden olduğu hipotansiyonun ilk tedavisidir.
  3. İntravenöz glukagon, vaka raporlarında kontraktiliteyi artırdı ve hemodinamiği iyileştirdi, toksik olmayan bir esmolol dozu içeren bir insan denemesi, ve bazı β-bloker zehirlenmesi vaka serileri 12 , ancak diğerlerinde bu durum geçerli değil. Kullanılan dozlar hipoglisemiyi tedavi etmek için kullanılan dozlardan daha yüksektir. Bolusla birlikte kusma yaygındır ve hızlı taşifilaksi tarif edilir.
  4. Vaka raporlarına, vaka serisine  ve gözlemsel çalışmalara dayanarak VA-ECMO, maksimum destekleyici bakıma dirençli kalıcı kardiyojenik şoku (pompa arızası) olan hastalar için hayat kurtarıcı olabilir.
  5. Kalp atış hızı ve kan basıncında iyileşme ile ilişkili olan atropin kullanımını açıklayan yalnızca vaka raporları mevcuttur.
  6. Yakın zamanda yapılan sistematik bir inceleme, kalp pili tedavisine tutarsız yanıt verildiğini gösterdi. Elektriksel ve mekanik yakalama her zaman başarılı değildir ve mekanik yakalamaya rağmen hipotansiyon devam edebilir. Farmakoterapiyi optimize etmeye yönelik girişimler, harici veya dahili uyarıya verilen yanıtı iyileştirebilir
  7. Atenolol veya sotalol nedeniyle kritik zehirlenmesi olan ve böbrek yetmezliği olan hastalarda yapılan gözlemsel çalışmalar, hemodiyaliz kullanımından sonra klinik iyileşme bildirmiştir.Nadolol’ün de diyalize tabi tutulabileceği düşünülmektedir ancak klinik veriler eksiktir
  8. ILE’nin kullanımı, β-bloker zehirlenmesi olan hastaların vaka raporlarında ve gözlemsel çalışmalarında açıklanmaktadır. Oral β-bloker doz aşımı olan hastalara ILE uygulandığında VA-ECMO filtrelerinin tıkanması, pankreatit ve ani kardiyovasküler kollaps gibi yan etkiler rapor edilmiştir.  Retrospektif bir çalışmada ILE tedavisinden bir fayda bulunamadı. Mevcut kanıta dayalı öneriler, β-bloker zehirlenmesinde ILE’nin rutin kullanımına karşı tavsiyelerde bulunmaktadır. 

5. KALSİYUM KANAL BLOKÖRLERİ

Giriş

L tipi kalsiyum kanalının antagonistleri (genellikle CCB’ler olarak adlandırılır) 2 farmakolojik sınıfa ayrılır: dihidropiridinler (örn., nifedipin, amlodipin) ve nondihidropiridinler (örn., diltiazem, verapamil). Terapötik dozlarda, dihidropiridin olmayanlar, sinoatriyal ve atriyoventriküler düğümler de dahil olmak üzere kalp dokusu üzerinde daha belirgin etkilere sahip olup negatif kronotropiye neden olurken, dihidropiridinler periferik vazodilatasyona neden olur. Terapötik dozlar aşıldığında bu ayrımlar sıklıkla kaybolur ve hastalar bradikardi, vazodilatasyon veya inotropi kaybı nedeniyle şiddetli şokla başvururlar. KKB’lerin sıklıkla sürekli salınımlı formlarda (diltiazem, verapamil, nifedipin) reçete edildiği veya yarı ömürlerinin uzun olduğu (amlodipin) göz önüne alındığında, uzun süreli etkiler yaygındır. Sonuç olarak, CCB’ler zehirlenmeden ölümlerin önde gelen nedenidir. Yaygın olarak kullanılan tedavi yöntemleri arasında atropin, kalsiyum, vazopresörler, yüksek doz insülin tedavisi, nitrik oksit inhibitörleri (örn. metilen mavisi) ve ILE tedavisi yer alır. Dirençli vakalarda VA-ECMO gibi ekstrakorporeal yaşam destekleri kullanılabilir. Bu tedavilerin kalp durması veya dirençli şok bağlamında kullanımını hiçbir randomize kontrollü klinik çalışma değerlendirmemiştir. Bu nedenle öneriler ciddi şekilde zehirlenen hastalardaki düşük kaliteli verilerden elde edilmektedir. Vazopressin, anjiyotensin II, amrinon, milrinon ve hidroksokobalamin gibi diğer adrenerjik olmayan vazopresörler, bir öneriyi destekleyecek yeterli kanıtla desteklenmemektedir.

Tavsiyeye Özel Destekleyici Metin

  1. CCB’nin neden olduğu şoka sahip birçok hastaya vazopressör tedavisi uygulanır. Büyük bir retrospektif vaka serisi, vazopressörlerin (yetişkinlerde en yaygın olarak 100 µg/dakikaya kadar dozlarda norepinefrin) birincil kullanımıyla mükemmel sağkalım oranları ve düşük iskemik komplikasyon oranları gösterdi. Bu serideki üç hastada vazopressör tedavisinden önce kalp durması yaşandı. Vazopresör seçimine rehberlik edecek hiçbir kanıt yoktur.
  2. Yüksek doz insülin uygulaması, CCB zehirlenmesinden kaynaklanan ciddi kardiyojenik şoklu hastalarda inotropiyi iyileştirir. Büyük bir vaka serisinde, yalnızca vazopresör tedavisine göre daha düşük vazokonstriktif komplikasyon oranlarıyla birlikte olumlu sonuçlar bildirildi. Kardiyak arest sonrasında bile hayatta kalma rapor edilmiştir. Protokollü bakım hipoglisemi riskini azaltır. Hipokalemi ve hacim yüklenmesi ek endişelerdir.
  3. Şiddetli KKB toksisitesi için kalsiyum monoterapisine ilişkin mevcut literatür sınırlıdır. Kalp atış hızı, kan basıncı ve iletim anormalliklerinde iyileşmeler rapor edilmiştir; ancak çoğu hasta ek tedavilere ihtiyaç duyar. 1 vaka serisinde, yüksek dozda kalsiyum glukonatın (normalin iki katına kadar iyonize kalsiyum konsantrasyonlarını hedefleyen) düşük dozlardan daha etkili olduğu ortaya çıktı. 
  4. Atropin, KKB zehirlenmesi de dahil olmak üzere bradikardili hastalarda birinci basamak tedavi olarak yaygın şekilde kullanılır. Tedavi başarısızlıkları rapor ediliyor.
  5. CCB doz aşımından sonra dirençli kardiyojenik şoku olan hastalarda VA-ECMO kullanımı, %77 gibi yüksek bir hayatta kalma oranlarının bildirildiği vaka serilerinde anlatılmıştır. Mümkünse, VA-ECMO, maksimum destekleyici bakıma dirençli, kalıcı kardiyojenik şoku (pompa arızası) olan hastalar için hayat kurtarıcı olabilir.
  6. Çok sayıda vaka raporu, KKB zehirlenmesinden sonra bradidisritmileri ve hemodinamik dengesizliği olan hastalar için elektriksel pacing’in kullanımını açıklamaktadır. Sonuçlar karışık.Elektriksel pacing hemodinamik olarak önemli bradidisritmileri olan hastalar için makul olabilir, ancak özellikle tam atriyoventriküler nodal blokajı veya vazodilatör şoku olan hastalarda her zaman etkili değildir.
  7. Glukagonun ciddi CCB zehirlenmesinde yardımcı tedavi olarak kullanıldığı rapor edilmiştir.Bildirilen yanıt oranları değişkendir; kusma yaygındır ve hızlı taşiflaksi meydana gelebilir. 
  8. Bir nitrik oksit sentaz inhibitörü olan metilen mavisi, vaka serilerinde ve vaka raporlarında, CCB doz aşımından sonra (öncelikle amlodipin içerir) dirençli vazodilatör şokun tedavisinde etkili bir yardımcı olarak tanımlanmaktadır. Ancak yanıtlar karışıktır ve etkiler geçici olabilir.
  9. Geniş bir retrospektif çalışma, KKB zehirlenmesinde ILE tedavisinden bir fayda bulamadı.Deneysel ve klinik veriler, ILE’nin lipofilik ilaçların gastrointestinal sistemden emilimini arttırdığını ve potansiyel olarak oral doz aşımından kaynaklanan zehirlenmeyi kötüleştirdiğini göstermektedir. Sonuç olarak kanıta dayalı öneriler, KKB zehirlenmesinde ILE’nin rutin kullanımına karşı tavsiyelerde bulunmaktadır. Diğer yöntemlerin başarısız olduğu ve kalp durması veya periarrest durumunda olan hastalarda ILE’nin bir rolü olup olmadığı belirsizdir.

6. KOKAİN

Giriş

Kokain toksisitesine sempatik sinir sistemi etkileri, CNS uyarımı ve lokal anestezik (LA) etkileri neden olur. Kokain taşikardi, hipertansiyon, hipertermi, terleme, psikomotor aktivitede artış ve nöbetlerle kendini gösteren sempatomimetik bir toksidrom üretir. 1 Kokain, katekolamin geri alım inhibisyonu yoluyla taşikardiyi (postsinaptik β-adrenerjik reseptör agonizmi) ve hipertansiyonu (periferik postsinaptik α-adrenerjik reseptör agonizmi) indükler. Ayrıca norepinefrin, epinefrin, dopamin ve serotoninin geri alım blokajı, kokain zehirlenmesinin merkezi sinir sistemi ve nöropsikiyatrik semptomlarına neden olur.

Kokainin elektrokardiyografik değişiklikleri ve disritmojenik özellikleri, kokainin kalpteki sodyum ve potasyum kanalları üzerindeki etkisinin bir sonucudur. Sodyum kanalı blokajı, kardiyak aksiyon potansiyelinin 0. evresinde iletkenliğin yavaşlamasına yol açar. Sonuç olarak hastalarda Vaughan-Williams Ia ve Ic ilaçlarında görülene benzer şekilde QRS uzaması ve geniş kompleks taşikardi gelişir. Kokain ayrıca kalpteki potasyum kanallarını bloke ederek QT aralığının uzamasına da neden olabilir. Diğer LA’lar gibi kokain de nöronal sodyum kanallarını bloke eder. Kokainin neden olduğu ritim bozuklukları arasında sürekli asistolik kalp durması ve nabızsız ventriküler taşikardi yer alır.

Benzodiazepinler, akut kokain zehirlenmesi olan hastalarda kan basıncının ve psikomotor ajitasyonun ilk tedavisinin temel dayanağı olmaya devam etmektedir. Ek olarak, kokaine bağlı şiddetli hipertansiyon ve göğüs ağrısı için CCB’ler, α1 – adrenerjik reseptör antagonistleri ve nitratlar kullanılabilir. Bu tedaviler kalp durmasıyla ilgili değildir.

Tavsiyeye Özel Destekleyici Metin

  1. Kokain zehirlenmesinde hipertermi hızla yaşamı tehdit edebilir. Evaporatif veya daldırmalı soğutma yöntemleri, sıcaklığı soğutma battaniyelerinden, soğuk paketlerin uygulanmasından veya endovasküler soğutma cihazlarından daha hızlı azaltır.
  2. Retrospektif gözlemsel çalışmalar ve vaka raporları şiddetli kokain zehirlenmesinden kaynaklanan geniş kompleks taşikardiyi tedavi etmek için hipertonik sodyum bikarbonat çözeltilerinin başarılı kullanımını açıklamaktadır. Yakın zamanda yayınlanan bir vaka raporunda, asistolik kalp durması ve bunu takip eden geniş kompleks Brugada paterni olan bir hastanın resüsitasyonunda sodyum bikarbonatın başarılı bir şekilde kullanıldığı anlatılmaktadır. 
  3. İyi yürütülen hayvan çalışmaları, lidokainin, sodyum kanalında lidokain ve kokain arasındaki rekabetçi bağlanma yoluyla kokainin neden olduğu QRS uzamasını tersine çevirme yeteneğini göstermektedir. Lidokain ön tedavisi, farelerde kokain uygulamasından sonra ataksiyi, nöbetleri ve ölümü önler. İnsanlarda etkililiğe ilişkin kanıtlar vaka raporları ve küçük retrospektif çalışmalarla sınırlıdır. Lidokain uygulamasının kokainin neden olduğu miyokard enfarktüsü olan hastalarda güvenli olduğu gösterilmiştir. Kokaine bağlı kalp durması için lidokain kullanımı vaka raporlarıyla desteklenmektedir.
  4. İnsan klinik çalışmaları, kokain kaynaklı koroner vazospazmı olan hastalarda vazodilatörler (fentolamin, nitratlar, verapamil) ile tedavi sonrasında koroner kan akışında ve miyokardiyal oksijen sunumunda iyileşmeler olduğunu göstermektedir. Bu çalışmalara kalp durması veya periarrest durumları olan hastalar dahil edilmemiştir. Kokainden dolayı dirençli iskemisi olan hastalar fentolamin ile başarılı bir şekilde tedavi edildi. Kokainin hayatı tehdit eden kardiyovasküler toksisitesini tedavi etmek için β-bloker kullanmanın güvenliği tartışmalıdır ve çalışmalar hem fayda hem de zarar göstermektedir.

7. SİYANÜR

Giriş

Siyanür genellikle mücevher temizleme, elektrokaplama, metalurji ve diğer endüstriyel ve laboratuvar işlemlerinde kullanılır. Siyanür ayrıca doğal olarak oluşan siyanojenlerin (örneğin, linamarin ve amigdalin) in vivo metabolizması yoluyla da serbest bırakılır. Yapı yangınlarında plastik, vinil, yün, ipek gibi nitrojen içeren ürünlerin tam yanmaması sonucu siyanür gazı açığa çıkar. Nadiren kriminal zehirlenmelerde veya intihar girişimlerinde siyanür kullanılır.

Siyanür mitokondride hücresel solunumu engeller. Siyanür zehirlenmesi olan hastalarda hızla kardiyovasküler kollaps, yüksek plazma laktat konsantrasyonlarıyla birlikte metabolik asidoz, zihinsel durum bozukluğu, nöbetler ve ölüm gelişebilir. Siyanür zehirlenmesinin siyanür konsantrasyonlarının laboratuvar ölçümüyle doğrulanması, klinik olarak gerçek zamanlı olarak nadiren mümkündür. Laboratuar çalışanlarında, endüstriyel işçilerde ve bina yangınlarına maruz kalan, kalp durması, zihinsel durum değişikliği, yüksek plazma laktat konsantrasyonları, şiddetli metabolik asidoz veya hipotansiyonla başvuran kişilerde ampirik tedavi düşünülmelidir. Karbon monoksit ve siyanürün eş zamanlı zehirlenmesi yaygındır.

Hidroksokobalamin (B12a vitamini ), toksik olmayan siyanokobalamin oluşturmak için eşmolar bazda siyanürü temizler. Alternatif olarak sodyum nitrit, hemoglobini methemoglobine oksitler, bu da daha sonra siyanürü bağlayarak siyanmethemoglobin oluşturur, ancak başka mekanizmalar da söz konusu olabilir.

Sodyum tiyosülfat, siyanür metabolizması için bir substrat görevi görerek minimal düzeyde toksik tiyosiyanat oluşturur. Bu süreç, hidroksokobalamin ve sodyum nitritin temizlenmesinden çok daha yavaştır. Sodyum tiyosülfat, hidroksokobalamin veya sodyum nitrit ile sinerjistik olarak çalışabilir. Bununla birlikte, hidroksokobalaminin tek başına (sodyum tiyosülfat olmadan) kullanımı ABD Gıda ve İlaç İdaresi tarafından onaylanmıştır ve birçok aşırı doz için yeterli görünmektedir.

Tipik olarak hidroksokobalamin, hızlı etki başlangıcı ve kullanım kolaylığı nedeniyle tercih edilir. Hidroksokobalaminin başlıca olumsuz etkileri geçici hipertansiyon, ciltte renk değişikliği, döküntü ve kolorimetrik laboratuvar testleriyle etkileşimdir. Sodyum nitrit uygulaması hipotansiyona neden olabilir ve methemoglobin oluşumu, duman inhalasyonundan kaynaklanan karbon monoksit zehirlenmesinin eşlik ettiği hastalarda oksijen taşıma kapasitesini kötüleştirebilir.

Çok az olumsuz etkisi olan sodyum tiyosülfat, siyanür temizleyici tedavilerden daha yavaş çalışır ancak özellikle siyanür alımından sonra veya sodyum nitrit kullanıldığında sinerjistik fayda sağlayabilir. Siyanür tedavilerini plaseboyla karşılaştıran insan klinik deneyleri yok, siyanür tedavi seçeneklerini tek başına veya kombinasyon halinde doğrudan karşılaştıran insan deneyleri yok ve insanlarda kalp durmasıyla ilgili hiçbir deney yok.

Tavsiyeye Özel Destekleyici Metin

  1. Yapı yangınlarına maruz kalan kişiler muhtemelen siyanür zehirlenmesine ilişkin en yaygın endişe kaynağını temsil etmektedir. Duman soluyan kişilerde karbon monoksit ve siyanür ile eş zamanlı zehirlenme sık görülür. Hidroksokobalamin hipotansiyona neden olmadığından veya oksijen taşıma kapasitesinin azalmasıyla ilgili endişeleri artırmadığından, siyanür zehirlenmesinden şüphelenilen hastalar için önerilen birincil tedavi hidroksokobalamindir.
  2. Sodyum nitrit, siyanür zehirlenmesini etkili bir şekilde tedavi eder ve özellikle karbon monoksit zehirlenmesi endişe verici olmadığında, hidroksokobalamin için uygun bir alternatiftir. Aşırı methemoglobin oluşumunu önlemek için çocuklarda ve anemisi olan hastalarda sodyum nitrit dozajının kesin olması gerekir; reçeteleme bilgileri spesifikasyonları listeler.
  3. Sodyum tiyosülfat, hidroksokobalamin veya sodyum nitrit ile birlikte verildiğinde siyanürün eliminasyonunu artırır. Sodyum tiyosülfatın etki mekanizmasının yaşamı tehdit eden zehirlenmelerde monoterapi olarak kabul edilemeyecek kadar yavaş olduğu düşünülmektedir.
  4. Hayvan çalışmaları, siyanüre özgü antidotların %100 oksijenle kombine edilmesinin fayda sağladığını göstermektedir. Hiçbir insan çalışması %100 oksijenin siyanür tedavisi olarak kullanımını incelememiştir, ancak hücresel solunumu bozan siyanür gibi hücresel bir zehir bağlamında normal kısmi oksijen basıncıyla bile tedavi olarak %100 oksijenin kullanılması mantıklıdır.

8. DİGOKSİN VE İLGİLİ KARDİYAK GLİKOZİTLER

Giriş

Kardiyak glikozit zehirlenmesine digoksin ve dijitoksin gibi ilaçlar, yüksük otu ve zakkum gibi bitkiler ve etnofarmasötik veya halüsinojen olarak yutulan bazı kurbağa zehirleri neden olabilir. Son yıllarda digoksin ve dijitoksin reçetelerinin azalmasına rağmen aşırı doz, istemsiz alım, ilaç-ilaç etkileşimleri ve renal klerensin azalmasına bağlı ilaç birikimi nedeniyle zehirlenmeler sık ​​olmaya devam etmektedir. Kardiyak glikozit zehirlenmesi olan hastalarda gastrointestinal semptomlar, konfüzyon, hiperkalemi ve atriyoventriküler düğüm bloğu, ventriküler taşikardi, ventriküler fibrilasyon ve asistol dahil olmak üzere kardiyak iletim anormallikleri gelişebilir. Kardiyak glikozitler bir dizi yapısal olarak benzer kardiyoaktif steroid içermesine rağmen, çoğu veri digoksin zehirlenmesini içerir.

Digoksine spesifik immün antikor fragmanları (digoksin fragmanı antijen bağlama [Fab]), digoksine ve yapısal olarak benzer kardiyak glikozitlere bağlanır ve onları etkisiz hale getirir. Dünya çapında farklı doz rejimleri savunulmaktadır. Gözlemsel bir çalışma, kalp krizi geçiren hastalarda olası bir hayatta kalma avantajını desteklemektedir. Kardiyak arest için ideal ampirik doz bilinmemektedir ve muhtemelen digoksin zehirlenmesinde diğer kardiyak glikozitlerle karşılaştırıldığında farklılık göstermektedir.

Akut digoksin zehirlenmesi genellikle hiperkalemiye neden olur ve mevcut ALS ve pediatrik ALS kılavuzları hiperkalemi için kalsiyum uygulanmasını önermektedir. Hayvan çalışmaları, ex vivo çalışmalar ve vaka raporları, bu durumda kalsiyum uygulamasının miyokard tetanisi (taş kalp) nedeniyle kalp durmasına neden olabileceği endişesini artırmaktadır. Çoğunlukla kronik digoksin zehirlenmesi olan hastaları içeren retrospektif bir kohort çalışması ve domuzlarda yapılan bir çalışma, kalsiyum uygulamasının ne zararlı ne de yararlı olduğunu göstermektedir.  Digoksin zehirlenmesi olan hastalarda kalsiyumdan kaynaklanan zarar riski niceliksel olarak belirlenmemiş olsa da, digoksin zehirlenmesindeki hiperkaleminin patofizyolojisinin diğer nedenlerden kaynaklanan hiperkalemiden farklı olduğu göz önüne alındığında, fayda sağladığına dair bir kanıt yoktur.

Hayvan verileri, hayatı tehdit eden yeni disritmilerin ortaya çıkma riski nedeniyle digoksinle zehirlenen hastalarda defibrilasyonla ilgili endişeleri artırdı. Kardiyak arest vaka raporları15-30 bazı vakalarda yanıt verdiğini, diğerlerinde yanıt olmadığını ancak yeni bir aritmi olmadığını gösterdi. Aksi yönde bir veri bulunmadığı takdirde, aşağıdaki tabloda ayrıntılı olarak belirtildiği gibi digoksin-Fab tedavisinin eklenmesiyle birlikte defibrilasyona yönelik standart ALS ve pediatrik ALS kılavuzları takip edilmelidir.

Tavsiyeye Özel Destekleyici Metin

  1. Gözlemsel çalışmalardan elde edilen veriler güncel bir sistematik incelemede sentezlenmiştir, digoksin-Fab uygulamasından sonra hayatı tehdit eden disritmilerin çözümlendiğini göstermektedir. Çoğu çalışma, çoğu durumda 30 ila 45 dakika içinde disritminin çözülmesiyle birlikte %50 ila %90’lık yanıt oranları rapor etmektedir. Digoksin veya dijitoksin zehirlenmesinden kaynaklanan kalp durmasını araştıran hiçbir RKÇ olmamasına rağmen, digoksin Fab ile tedavi edilen hastalar üzerinde yapılan gözlemsel bir çalışmada mükemmel sağkalım (56 hastanın 30’u, %54) rapor edilmiştir. Tedavi güvenli görünüyor. 
  2. Sarı zakkum (Thevetia peruviana , aynı zamanda Cascabela thevetia olarak da bilinir) zehirlenmesi olan hemodinamik açıdan stabil hastalar arasında yapılan bir RKÇ, birçok vaka raporu ve vaka serisinde olduğu gibi, digoksin-Fab’a umut verici yanıt gösterdi . Bir Cochrane incelemesi şiddetli sarı zakkum toksisitesi olan hastalarda herhangi bir araştırma tespit etmedi. İn vitro çalışmalar bufadienolidler (Bufo kurbağa zehirinde bulunan kardiyak glikozitler ) ile digoksin-Fab arasındaki afiniteyi gösterdi, fare çalışması koruma gösterdi, ve yayınlanmış bazı vakalar belirgin yanıt gösterdi.
  3. Digoksin, dijitoksin, bufadienolidler ve sarı zakkum dışındaki kardiyak glikozitlerden kaynaklanan zehirlenmelerin tedavisinde digoksin-Fab kullanımını destekleyen veriler vaka raporlarıyla sınırlıdır. 
  4. Yayınlanmış vaka raporları, kardiyak glikozit toksisitesinin neden olduğu bradikardili hastaların tedavisinde çeşitli etkilerle atropin kullanımını açıklamaktadır. Digitalis toksisitesi için atropini inceleyen hiçbir kohort çalışması veya randomize klinik çalışma yayınlanmamıştır.
  5. Aynı merkezden, digoksin-Fab’ın kullanılmaya başlanmasından önce yapılan iki gözlemsel çalışma bradidisritmileri olan dijital zehirlenmeli hastalarda (temel olarak kronik zehirlenme) transvenöz pacing ile ölüm oranının %20’den %13’e düştüğünü bildirmiştir. Vaka raporları ve vaka serileri, pacing’in tedaviyi geçici hale getirme rolünü desteklemektedir. Bununla birlikte, transvenöz pacing’den kaynaklanan iatrojenik komplikasyonlar yaygındır ve 1 seride hastaların %36’sında rapor edilmiştir. Bazı hastalar normalden daha yüksek bir akıma ihtiyaç duydu ve bazı durumlarda pacing kesintiden sonra başarıyla sürdürülemedi. Vaka raporları, immünoterapinin geciktiği veya digoksin-Fab’ın etki göstermesinin beklendiği senaryoda hız ayarlama rolünü desteklemektedir.
  6. Literatürdeki pek çok vaka, lidokain, fenitoin veya bretilyum gibi antidisritmik ilaçların, digoksin zehirlenmesinin neden olduğu ventriküler disritmileri çeşitli yanıtlarla tedavi etmek için kullanıldığını bildirmektedir. Ancak hiçbir yüksek kaliteli kohort çalışması veya randomize çalışma bunların etkisini değerlendirmemiştir. Bretilyum şu anda üretilmemektedir.
  7. Yakın zamanda yapılan sistematik bir inceleme, digoksinin geniş dağılım hacmi nedeniyle ekstrakorporeal tedavilerle iyi bir şekilde uzaklaştırılmadığını buldu.

9. LOKAL ANESTEZİK

Giriş

LA’lar, sinir iletimini bozmak ve ağrı sinyallerini engellemek için sodyum kanallarını geri dönüşümlü olarak bağlar. LA zehirlenmesi olan hastalar, “LA sistemik toksisite” (SON) adı verilen CNS ve kardiyovasküler semptomlardan oluşan bir grupla başvurur. CNS toksisitesi (LAST’li hastaların %77-89’u) nöbetleri (en sık), ajitasyon, senkop, dizartri, perioral uyuşukluk, konfüzyon, bilinç kaybı ve baş dönmesini içerir. Daha az yaygın olmasına rağmen, kardiyovasküler toksisite (LAST’lı hastaların %32-55’i) yaşamı tehdit edici olabilir. Vaka serisinde vakaların %12’sinde asistoli, %13’ünde ise ventriküler fibrilasyon veya ventriküler taşikardi meydana geldi.

LA’ların toksisitesi, lipofilik yan zincirleriyle ilişkili güce bağlı olarak değişir. Bupivakain, kardiyak sodyum kanallarına daha yüksek afinitesi ve bağlanma süreleri nedeniyle köpek modelinde ropivakain ve lidokainden daha güçlü bir kardiyotoksindir. Bupivakain ayrıca yeniden giriş disritmilerine neden olabilir, iletim yollarını baskılayabilir ve kalsiyum kanallarını bloke edebilir. Bupivakain zehirlenmesinin optimal tedavileri diğer LA’lardan farklı olabilir ve bu farklılıklar iyi anlaşılmamıştır.

Hem hipoksi hem de asidemi, hayvan modellerinde bupivakainin toksisitesini kötüleştirir. Asideminin ventilasyonu ve tedavisi kritik öneme sahiptir. Birçok LAST vaka raporu perioperatif olarak meydana geldi, erken ileri hava yolu yerleşimi içeriyordu ve ILE olmadan standart ALS ölçümleri yoluyla spontan dolaşımın geri dönüşü vardı. Standart ALS resüsitasyonuna ek olarak ILE’nin erken dönemde eklenmesi, hayvan modellerinde, vaka raporlarında ve gözlemsel çalışmalarda etkilidir. LAST için diğer farmakolojik müdahaleler (örn. hipertonik sodyum bikarbonat solüsyonları) ve mekanik destek (örn. VA-ECMO) kullanılmıştır, ancak bu müdahalelerin etkinliği belirsizliğini koruyor.

ILE için kanıta dayalı doz önerileri eksiktir. SON tedavisine yönelik hayvan çalışmalarının ve insan deneyimlerinin çoğunda %20 ILE kullanılmaktadır. 5 Bu dozu propofol (%10 ILE’de 10 mg/mL propofol içerir) ile yeniden üretme girişimleri muhtemelen derin hipotansiyona yol açacaktır.

Tavsiyeye Özel Destekleyici Metin

  1. LAST hastalarına %20 ILE’nin erken uygulanması hayvan çalışmaları, vaka raporları, kayıt çalışmaları ve 1 küçük RKÇ ile desteklenmektedir. Hipoksi ve acideminin önlenmesiyle birlikte ILE uygulaması bu çalışmalarda başarılı resüsitasyona yol açmıştır. Ancak çalışmaların çoğu kontrolsüzdür. Tek RKÇ (n=16), hafif nörotoksisite oluşturacak şekilde dozlanan ve %20 ILE veya plasebo ile eş zamanlı uygulanan ropivakain ve levobupivakainin farmakolojisini ve tolere edilebilirliğini değerlendirdi. ILE’nin birlikte uygulanması, hem ropivakainin hem de levobupivakainin maksimum plazma konsantrasyonunu azalttı; nörolojik semptomlara neden olan LA dozunda istatistiksel bir fark yoktu. Çalışma, katılımcı sayısının az olması, temsili sonuçların kullanılması ve klinik farklılık bulunmaması nedeniyle ciddi şekilde sınırlıdır. ILE’nin kullanılmaya başlanmasından önce bir vaka serisinde LAST’ın ileri hava yolu yönetimi ile başarılı bir şekilde tedavi edildiği rapor edilmiştir. 
  2. LAST’lı hastalar CNS toksisitesinden kardiyotoksisiteye hızla ilerleyebilir. LAST ile ilişkili nöbetler hipoksiyi ve asidemiyi kötüleştirebilir. Nöbet benzeri aktiviteyi durdurmak için benzodiazepinlerin uygulanması LA ile ilişkili kardiyotoksisiteyi önleyebilir ve sıklıkla terapötik rejimin bir parçası olarak rapor edilir.
  3. Sodyum bikarbonat uygulaması, LA’lar tarafından sodyum kanalı blokajının üstesinden gelebilir ve asitemiyi düzeltebilir. Sodyum bikarbonatın hipertonik formülasyonlarının kullanımını destekleyen kanıtlar, bupivakain toksisitesinde QRS kompleksi süresinin etkili bir şekilde kısaltıldığını gösteren terapötik bir rejimin10,14 ve 1 domuz RCT’sinin bir parçası olan vaka raporlarıyla sınırlıdır . 
  4. Bradikardi LAST’ın en sık görülen kardiyovasküler belirtisidir. 1 Atropin olgu sunumlarında başarıyla kullanılmıştır.
  5. Çeşitli vaka raporları, LAST ve dirençli kardiyojenik şoklu hastalar için kardiyopulmoner bypass veya VA-ECMO gibi mekanik desteğin başarılı bir şekilde kullanıldığını tanımlamaktadır. Maalesef VA-ECMO’nun yaygın olarak bulunmaması bu müdahalelerin kullanımını sınırlamaktadır.

10. METHEMGLOBİNEMİ

Giriş

Edinilmiş methemoglobinemi, hemoglobin molekülündeki demiri demir (Fe 2+ ) durumundan ferrik (Fe 3+ ) durumuna oksitleyen bir oksidan stres etkenine maruz kalma sonrasında meydana gelir. Ferrik durumda, hemoglobin artık oksijeni uç organlara etkili bir şekilde bağlamaz ve iletmez. Methemoglobinemiye neden olabilen yaygın oksidan stres kaynakları arasında nitratlar, nitritler ve birçok farmasötik madde (örn. dapson, benzokain, fenazopiridin) yer alır. 1-9 Methemoglobinemili hastalar siyanotik ve esmer görünebilir ve nefes darlığı ve yorgunluktan şikayet edebilirler. Nabız oksimetresinde ölçülen oksijen satürasyonu ile arteriyel kan gazında hesaplanan oksijen satürasyonu arasında sıklıkla bir fark gözlenir. Orta derecede methemoglobinemi genellikle iyi tolere edilmesine rağmen şiddetli methemoglobinemi kardiyovasküler kollapsa ve ölüme yol açabilir.

Methemoglobinemi için en yaygın kabul gören tedavi, methemoglobin’i hemoglobine indirgeyen bir kofaktör görevi gören metilen mavisidir. Methemoglobinemi tedavisi için metilen mavisini değerlendiren randomize çalışma yoktur, ancak gözlemsel veriler metilen mavisi uygulamasından sonra tutarlı bir şekilde düzelme veya iyileşme olduğunu göstermektedir. Metilen mavisine ek olarak açıklanan diğer tedavi yöntemleri arasında kan değişimi, hiperbarik oksijen tedavisi ve askorbik asit yer almaktadır.

Kardiyak arest bağlamında methemoglobineminin tedavisini inceleyen hiçbir çalışma yoktur.

Tavsiyeye Özel Destekleyici Metin

  1. Gözlemsel çalışmalar ve yayınlanmış vaka raporları metilen mavisinin methemoglobinemiyi etkili bir şekilde tersine çevirdiğini tutarlı bir şekilde göstermektedir. Metilen mavisi, ABD nüfusunun yaklaşık %2’sinde mevcut olan glikoz-6-fosfat dehidrojenaz eksikliği olan hastalarda methemoglobinemiyi iyileştirmeyebilir veya hemolize neden olmayabilir. Glikoz-6-fosfat dehidrojenaz aktivite testi nadiren gerçek zamanlı olarak kullanılabilir.
  2. Methemoglobinemiyi tedavi etmek için kan değişimi başarıyla kullanılmıştır ve metilen mavisinin etkisiz olduğu hastalarda uygun olabilir.
  3. Hiperbarik oksijen tedavisi monoterapi olarak ve diğer tedavilerle birlikte kullanılmaktadır. Ancak methemoglobinemi konsantrasyonlarının azalması birkaç saate kadar gecikebilir. Kardiyopulmoner kollaps veya kalp durması durumunda kullanımı pratik olmayabilir.
  4. N-asetilsistein, gönüllülerde yapılan çift kör, çapraz geçişli bir çalışmada sodyum nitritin neden olduğu methemoglobinemiyi azaltmadı. 
  5. Askorbik asit veya C vitamini methemoglobinemiyi tedavi etmek için kullanılmıştır. Ancak yayınlanan çoğu vaka raporu, bunun diğer tedavi yöntemleriyle birlikte kullanıldığını göstermektedir. Etkisi yavaştır ve anlamlı bir etki elde etmek için genellikle birkaç saat boyunca birden fazla doz alınması gerekir. Askorbik asidin resüsitasyon durumlarında etkili olması pek olası değildir

11. OPİOİDLER

Giriş

Opioid doz aşımının tedavisine yönelik son AHA kılavuzunun 2020’de yayınlanmasından bu yana, opioid zehirlenmesi salgını Amerika Birleşik Devletleri’nde ve dünya çapındaki diğer birçok ülkede kötüleşmeye devam ediyor. ABD Ulusal Sağlık İstatistikleri Merkezi’nden alınan veriler, Nisan 2021’de sona eren 12 aylık dönemde opioidlerden kaynaklanan şaşırtıcı 75.673 ölümün olduğunu bildiriyor; bu, bir önceki yıla göre yaklaşık %35’lik bir artış. Ölümlerin çoğu kasıtsızdır. Hızla tırmanan bu krizin üstesinden gelmek için etkili birincil önleme, acil tedavi ve ikincil önleme stratejilerine acilen ihtiyaç duyulmaktadır.

Bu önerileri formüle ederken, yazı grubu 2020 yetişkin, pediatrik ve resüsitasyon eğitimi bilimi kılavuzlarını; AHA’nın opioidle ilişkili hastane dışı kalp durmasına ilişkin 2021 bilimsel açıklaması; ve 2019’dan bu yana yayınlanan ek literatür. Dikkatli bir incelemenin ardından, yazı grubu, ek destekleyici referanslar ve tartışmalarla birlikte “Kardiyopulmoner Resüsitasyon ve Acil Kardiyovasküler Bakım için 2020 Amerikan Kalp Derneği Kılavuzları”nı yeniden onaylar.

Önceki kılavuzlarda belirtildiği gibi, izole opioid toksisitesi, CNS ve solunum durmasına ve ardından kalp durmasına kadar ilerleyen solunum depresyonu ile ilişkilidir. Opioidle ilişkili ölümlerin çoğu, birden fazla maddenin birlikte yutulmasını veya tıbbi ve zihinsel sağlıkla ilgili komorbiditeleri içerir. Opioidle ilişkili resüsitatif acil durumları diğer kalp ve solunum durması nedenlerinden doğru bir şekilde ayırmak hastane ortamında zor olabilir ve hastane dışı ortamda imkansız olabilir. Opioidle ilişkili resüsitatif acil durumlar, opioid toksisitesine bağlı olduğundan şüphelenilen kalp durması, solunum durması veya yaşamı tehdit eden ciddi dengesizliğin (şiddetli CNS veya solunum depresyonu, hipotansiyon veya kardiyak disritmi gibi) varlığıyla tanımlanır. Bu durumlarda bakımın temel dayanağı, acil müdahale sisteminin erken tanınması ve etkinleştirilmesi olmaya devam etmektedir (Şekil 1 ve 2). Opioid doz aşımları, hava yolu açıklığının kaybı ve nefes alma eksikliği nedeniyle kardiyopulmoner durmaya kadar kötüleşir; bu nedenle, periarrest hastasında hava yolunun ve ventilasyonun ele alınması en yüksek önceliğe sahiptir.

Bir µ-opioid reseptör antagonisti olan Nalokson, opioid doz aşımı sonucu bozulan hastalarda spontan solunumu ve koruyucu hava yolu reflekslerini eski haline getirebilir. Zararlı etkiler arasında opioid yoksunluğunun hızlandırılması; Ani başlangıçlı akciğer ödemi ciddi olabilir ancak pozitif basınçlı ventilasyona kolayca yanıt verir. Nalokson’a alternatifler arasında gözlem (CNS depresyonundan bağımsız olarak normal nefes alan hastalarda) ve solunum desteği yer alır.

Opioid kullanım bozukluğu olan hastaları ve onların arkadaşlarını, ailelerini, ve yakın temaslarını risk farkındalığını, aşırı dozun tanınmasını, nalokson uygulama isteğini ve yeteneğini ve acil tıbbi hizmetleri aramaya yönelik tutumları geliştirir. Sorunun devasa boyutu göz önüne alındığında, kardiyopulmoner resüsitasyon (CPR) ve nalokson uygulaması konusunda yaygın toplumsal eğitimin önemi giderek artıyor.

Tavsiyeye Özel Destekleyici Metin

  1. İlk yönetim hastanın hava yolu ve solunumunun desteklenmesine odaklanmalıdır. Bu, hava yolunun açılmasıyla başlar ve ardından ideal olarak bir torba maskesi veya bariyer cihazı kullanılarak kurtarma nefeslerinin verilmesiyle devam eder. Spontan solunumun geri dönüşü gerçekleşmezse TYD ve ALS bakımının sağlanmasına devam edilmelidir.
  2. Kardiyak arest sırasında nalokson uygulanmasıyla hasta sonuçlarında iyileşme olduğunu gösteren hiçbir çalışma yoktur. CPR sağlanması ilk bakımın odak noktası olmalıdır. Nalokson, eğer yüksek kaliteli CPR bileşenlerini geciktirmiyorsa, standart bakımla birlikte uygulanabilir.
  3. Opioid doz aşımından şüphelenilen hastalar için acil müdahale sisteminin erken etkinleştirilmesi kritik öneme sahiptir. Kurtarıcılar, kişinin klinik durumunun yalnızca opioid kaynaklı solunum depresyonundan kaynaklandığından emin olamaz. Bu, özellikle bir nabzın varlığının belirlenmesinin güvenilir olmadığı ilk yardım ve TYD ortamlarında doğrudur, ancak eğitimli ilk müdahale ekipleri bile nabızsızlığı hızlı bir şekilde belirlemekte zorluk çeker. Nalokson, opioid olmayan aşırı doz ve herhangi bir nedene bağlı kalp durması dahil olmak üzere diğer tıbbi durumlarda etkisizdir. Nalokson uygulamasına yanıt veren hastalarda tekrarlayan CNS veya solunum depresyonu gelişebilir ve güvenli bir şekilde taburcu edilmeden önce daha uzun gözlem süreleri gerekebilir.
  4. Yirmi dört çalışma, CNS veya opioid zehirlenmesinden kaynaklanan solunum depresyonu olan hastalarda nalokson kullanımını inceledi. Hiçbiri nalokson uygulamasını tek başına resüsitasyon/solunum desteğiyle karşılaştırmadı. Yedi çalışma, nalokson uygulamasının intramüsküler ve intranazal yollarını karşılaştırdı (4 RKÇ, 3 RCT dışı ) ve diğer 18 çalışma, çeşitli ortamlarda opioid zehirlenmesi için nalokson kullanımının güvenliğini, tolere edilebilirliğini veya dozunu değerlendirdi. çoğunlukla hastane dışında. Bu çalışmalar, naloksonun opioid kaynaklı solunum depresyonunun tedavisinde güvenli ve etkili olduğunu ve majör komplikasyonların nadir ve doza bağlı olduğunu bildirmektedir.

Tavsiyeye Özel Destekleyici Metin

  1. Nalokson uygulamasına yanıt veren solunum durması olan hastalarda tekrarlayan CNS veya solunum depresyonu gelişebilir. Kısaltılmış gözlem süreleri fentanil, morfin veya eroin doz aşımı olan hastalar için yeterli olabilse de, uzun etkili veya hayatı tehdit eden aşırı dozda bir hastayı güvenli bir şekilde taburcu etmek için daha uzun gözlem süreleri gerekebilir. sürekli salınımlı opioid. Hayatı tehdit eden bir aşırı doz tedavisinden sonra hastanın naklini reddetme sorunuyla karşı karşıya kalan hastane öncesi profesyonellerine, hastanın bakımı reddetme kapasitesinin belirlenmesi için yerel protokolleri ve uygulamaları takip etmeleri tavsiye edilir.
  2. Nalokson’un etki süresi, opioidin, özellikle de uzun etkili formülasyonların solunum depresif etkisinden daha kısa olabileceğinden, tekrarlanan nalokson dozları veya nalokson infüzyonu gerekli olabilir.

Tavsiyeye Özel Destekleyici Metin

  1. On çalışma, opioid doz aşımı eğitiminin, randomizasyon olsun veya olmasın bir karşılaştırma grubu kullanarak, opioid kullanım bozukluğu olan bireylerin opioidle ilişkili resüsitasyon acil durumlarını tanıma yetenekleri ve nalokson uygulama isteklilikleri üzerindeki etkisini değerlendirdi. Bir çalışma54 , opioid eğitimi almış olanlarda nalokson uygulanma oranının, almayanlara göre daha yüksek olduğunu (%32’ye karşılık %0) bulmuştur; ancak başka bir çalışmada, opioid eğitiminin sağlanmasında bir fark bulunmamıştır. eğitimli ve eğitimsiz müdahale ekipleri arasında yardım. Beceri uygulamasını içeren müdahalelerin (örn. nalokson uygulaması), beceri uygulaması olmayan müdahalelere kıyasla daha iyi klinik performansa yol açma olasılığı daha yüksekti.

12. ORGANOFOSFATLAR VE KARBAMATLAR

Giriş

Pestisitlerde, sinir ajanlarında ve bazı ilaçlarda bulunan organofosfatlar ve karbamatlar, asetilkolinesterazı inhibe ederek muskarinik ve nikotinik toksisiteye neden olur. Parasempatik aşırılığa (bradikardi, bronkospazm, bronkore, miyozis, hipersalivasyon, gözyaşı, idrara çıkma, ishal, kusma, terleme), nikotinik fazlalığa (taşikardi, midriyazis, depolarize edici nöromüsküler blokaj ve felce doğru ilerleyen fasikülasyonlar) ve CNS etkilerine (mental durum değişikliği) neden olurlar. , merkezi apne, nöbetler).

Organofosfatlar sonunda asetilkolinesteraz enzimi ile kovalent bir bağ oluşturarak kalıcı inaktivasyona (“yaşlanma”) neden olur. Karbamatlar kendiliğinden asetilkolinesterazdan ayrışır ve daha sonra yeniden aktive olur.

Erken ve etkili tedavi, solunum ve kalp durmasının kötüleşmesini önleyebilir. Tedavinin temel taşları arasında dekontaminasyon, atropin, benzodiazepinler ve oksimler bulunur. Kirlenmiş giysilerin çıkarılması ve koruyucu bariyerler takan kişiler tarafından bol miktarda sabun ve su ile yıkama yoluyla yapılan dermal dekontaminasyon, daha fazla emilimin önlenmesine yardımcı olur ve bakıcıların ve bakım ortamının kirlenmesini önler. Atropin parasempatik aşırı uyarımı bloke ederek bronkore, bradikardi, bronkospazm ve CNS etkilerini hafifletir. Atropin, nöromüsküler kavşakta veya nikotinik gangliyonlarda asetilkolin fazlalığını bloke etmez ve bu nedenle felci tersine çevirmez. Benzodiazepinler nöbetleri önlemek ve tedavi etmek için kullanılır. Erken (yaşlanmadan önce) uygulandığında, oksimler asetilkolinesteraz enzimini yeniden aktive eder, nikotinik etkileri tersine çevirerek solunum ve iskelet kası gücünü yavaş yavaş artırır, ancak bu etki organofosfata özgü olabilir. Her ne kadar mevcut veriler, karbamat zehirlenmesinde oksim kullanımı lehine veya aleyhine bir öneriyi desteklemek için yeterli olmasa da, kolinesteraz zehirlenmesi vakalarında zehirin sınıfı bilinmediğinde oksimler durdurulmamalıdır.

Bugüne kadar hiçbir çalışma organofosfatın neden olduğu veya karbamatın neden olduğu kalp durmasının tedavisini spesifik olarak değerlendirmemiştir.

Tavsiyeye Özel Destekleyici Metin

  1. Bir klinik çalışmada, kalp durması, bradikardi, hipotansiyon, bronkore veya bronkospazm dahil hayatı tehdit eden organofosfat veya karbamat zehirlenmesi olan hastalar için erken atropin uygulamasının sağkalımı iyileştirdiği görülmüştür. Bu endikasyon için sıklıkla tipik bradikardiye göre çok daha yüksek atropin dozları gerekir. Başlangıç ​​dozu, tam atropinizasyon sağlanana kadar her 5 dakikada bir iki katına çıkarılır (oskültasyonda göğüs temiz, kalp hızı >80/dakika, sistolik kan basıncı >80 mm Hg). Atropinizasyonun sürdürülmesi atropin infüzyonu ile sağlanabilir. 
  2. Gözlemsel veriler, ciddi organofosfat zehirlenmesi olan hastaların erken endotrakeal entübasyonla daha iyi sonuçlara sahip olduğunu göstermektedir. 
  3. Diazepam (birinci basamak) veya midazolam gibi benzodiazepinler, organofosfat veya karbamatın neden olduğu nöbetler ve ajitasyonu olan hastalarda etkinlik göstermiştir ve hayvan modellerinde organofosfatın neden olduğu status epileptikusu etkili bir şekilde yönetir ve nöronal hasarı azaltır. 
  4. Uygun kişisel koruyucu ekipman giymeyen sağlık çalışanları, yalnızca solunum ve deri yoluyla maruz kalan hastalar da dahil olmak üzere organofosfatlarla zehirlenen hastalarla yakın temasta bulunduktan sonra organofosfat maruziyetiyle tutarlı semptomlar geliştirmişlerdir. Sağlık profesyonellerinin uygun kişisel koruyucu ekipmanı, organofosfata maruz kalma koşullarına ve ilgili organofosfatın gücüne bağlıdır.
  5. Kirlenmiş giysilerin çıkarılması ve cildin temizlenmesi, simüle edilmiş organofosfat maruziyetlerinin ortadan kaldırılmasında oldukça etkilidir.
  6. Önemli organofosfat zehirlenmelerinde (özellikle kas fasikülasyonları, zayıflıkları veya felçleri olanlar için) pralidoksim gibi oksimlerin erken uygulanması düşünülebilir. Oksimler evrensel olarak etkili değildir; etkinlikleri bazı organofosfatların (örneğin tabun) hızlı yaşlanması, kan-beyin bariyerini geçememeleri, organofosfatlar arasındaki yapısal farklılıklar ve zehir varlığında rejenere asetilkolinesterazın hızla yeniden inaktivasyonu nedeniyle sınırlı olabilir. 
  7. Süksinilkolin ve mivakuryum gibi bütirilkolinesteraz (diğer adıyla psödokolinesteraz) tarafından metabolize edilen ilaçlardan kaynaklanan nöromüsküler blokaj, organofosfat veya karbamat zehirlenmesi bağlamında birkaç saat uzatılabilir. Nöromüsküler blokaj gerekiyorsa, esas olarak kolinesterazlar tarafından metabolize edilmeyen nöromüsküler blokerler kullanılmalıdır.

13. SODYUM KANAL BLOKÖRLERİ

Giriş

Birçok zehir, Vaughan-Williams sınıf Ia veya Ic antidisritmiklerine benzer özelliklere sahip olarak kardiyak sodyum kanallarını bloke eder. Sodyum kanal bloker zehirlenmesi QRS uzamasına, hipotansiyona, nöbetlere, ventriküler aritmilere ve kardiyovasküler kollapsa neden olur. Birçok sodyum kanal blokerinin diğer kalp reseptörleri ve iyon kanalları üzerinde ek etkileri vardır. TCA’lar en yaygın olarak tanımlanan ve en iyi çalışılan sodyum kanalı blokerleri olmasına rağmen, diğer birçok zehir aşırı dozda yaşamı tehdit eden sodyum kanalı blokajına neden olur. Diğer sodyum kanal blokerlerinin neden olduğu zehirlenmelere yönelik tedavi önerileri sıklıkla TCA çalışmalarından elde edilmektedir. Farmakolojik etkisi sınıf Ib antidisritmiklere benzeyen LA’lardan kaynaklanan yaşamı tehdit eden zehirlenmelerin yönetimi, bu odaklanmış güncellemenin 9. Bölümünde tartışılmaktadır. Diğer LA’lardan benzersiz bir toksisiteye sahip olan kokain zehirlenmesinin tedavisi Bölüm 6’da tartışılmaktadır. Kuzey Amerika’da benzersiz ancak nadir görülen klorokin ve hidroksiklorokin zehirlenmesinin tedavisi bu kılavuzun kapsamı dışındadır.

Sodyum kanal blokeri zehirlenmesi olan hastalarda karakteristik elektrokardiyogram değişiklikleri genellikle ventriküler aritmilerden önce gelir. Bunlar arasında intraventriküler iletim gecikmesi (QRS aralığı uzaması) ve en iyi aVR derivasyonunda takdir edilen terminal sağa eksen sapması gelişimi yer alır ( Şekil 3 ).

Şekil 3. Sodyum kanal blokeri zehirlenmesi olan bir hastada tipik elektrokardiyografik bulgular. Resim New York Şehri Zehir Kontrol Merkezi’nden Robert S. Hoffman, MD’nin izniyle. İzin alınarak kullanılmıştır.

Sodyum kanal bloker zehirlenmesinden kaynaklanan kalp durması sırasındaki tedavileri karşılaştıran hiçbir çalışma yoktur. İnsanlara ilişkin kanıtlar, hastaların birden fazla müdahale aldığı retrospektif gözlemsel çalışmalar ve vaka raporlarıyla sınırlıdır. Bunların büyük çoğunluğu TCA zehirlenmesini içerir. En fazla kanıta sahip terapötik müdahale, tipik olarak hipertonik solüsyonların bolus intravenöz uygulaması olarak verilen sodyum bikarbonattır (yetişkinlerde 1000 mEq/L, çocuklarda 500 mEq/L). Hipertonik sodyum uygulaması ve alkaleminin indüksiyonu vaka raporlarında ve hayvan modellerinde değişken derecede faydalıdır. Sınıf Ib antidisritmikler (örneğin, lidokain veya fenitoin) ve ILE, kardiyotoksisiteyi sınıf Ia ve Ic sodyum kanal blokerleri ile tedavi etmek için önerilmektedir. Nöbetler için sodyum bikarbonat ve benzodiazepinler, geniş kompleks taşikardi için magnezyum ve hipotansiyon için yüksek doz glukagon dahil olmak üzere diğer müdahaleler, bir öneride bulunacak kadar iyi desteklenmemektedir.

Tavsiyeye Özel Destekleyici Metin

1. ve 2. TCA zehirlenmesinden kaynaklanan hipotansiyon ve disritminin tedavisi için sodyum yükleme ve serum pH’ını artırma (asideminin düzeltilmesi veya alkalemiyi tetikleme) desteklenir. Kombinasyonun ilave bir etkisi vardır. Mekanizması tam olarak aydınlatılmamış olmasına rağmen, sodyum bikarbonat uygulamasının hipertonik solüsyonlarının uygulanması, her iki fizyolojik hedefe de ulaşır. Bu uygulama, TCA zehirlenmesindeki vaka serileri ve diğer sodyum kanal blokerleri ile zehirlenmeye ilişkin vaka raporları tarafından desteklenmekle birlikte, tedavi başarısızlıkları bildirilmekte ve çoklu müdahalelerin kullanılması, faydanın tıbbi tedavilere atfedilmesini zorlaştırmaktadır. herhangi bir terapi. Sodyum bikarbonat bolusları, hipotansiyon ve QRS uzamasının düzelmesi için titre edilir. Daha sonra sürekli infüzyona başlamanın mı yoksa hastayı izleyip gerektiğinde ek sodyum bikarbonat bolusları vermenin mi daha iyi olduğu henüz belirlenmemiştir. Uzmanlar, iatrojenik zarardan kaçınmak için aşırı hipernatremiden (serum sodyumu 150-155 mEq/L’yi aşmamalıdır) ve alkalemiden (serum pH’ı 7,50-7,55’i aşmamalıdır) kaçınılmasını önermektedir. Gerektiğinde hipertonik salin verilerek serum sodyumu ayrı ayrı artırılabilir, ve entübe hastalarda dakika ventilasyonu ayarlanarak pH kontrol edilebilir. Hipertonik sodyum bikarbonat tedavisi hipokalemiye neden olabileceğinden alkalemi tedavisi sırasında  hasta hipokalemi açısından izlenmeli ve tedavi edilmelidir.

3. VA-ECMO’yu da içeren ekstrakorporeal destek, sodyum kanal bloker zehirlenmesinden kaynaklanan dirençli kardiyojenik şoklu hastalarda başarıyla kullanılmıştır. Kontrollü gözlemsel çalışmalar ve klinik araştırma verileri mevcut değildir. VA-ECMO’nun zehirlenmede kullanımına ilişkin daha fazla tartışma Bölüm 15’te verilmektedir.

4. Bir sınıf Ib antidisritmik olan Lidokain, sodyum kanalında bağlanma için sınıf Ia ve Ic antidisritmiklerle rekabet eder ve TCA’lar gibi sınıf la veya Ic ajanlara göre reseptörden daha hızlı ayrışır ve bu nedenle faz 0 depolarizasyonunu baskılamaz. TCA doz aşımından kaynaklanan geniş kompleks taşikardiyi tedavi etmek için lidokain kullanımı hayvan çalışmaları ve insan vaka raporları ile desteklenmektedir. Başka bir sınıf Ib antidisritmik olan fenitoinin benzer bir rolü , hayvan çalışmaları tarafından tutarlı olmasa da insan vaka raporları2,26 tarafından desteklenmektedir. Lidokain ve fenitoin, sodyum bikarbonattan sonra ikinci basamak tedavilerdir.

5. Sodyum kanal blokerlerinin çoğu oldukça lipofiliktir. Birkaç vaka raporu, TCA’nın neden olduğu kalp durmasının başarılı tedavisini de içeren29-31 , ILE uygulamasından sonra geçici iyileşmeyi tanımlamaktadır. Yalnızca özet şeklinde yayınlanan bir RCT, hipotansiyonun veya TCA zehirlenmesinden kaynaklanan elektrokardiyogram anormalliklerinin tedavisinde ILE uygulamasının hiçbir faydasını bulamadı. Ayrıca, ILE uygulaması oral doz aşımında ilaç emilimini artırabilir, ve hayvan çalışmaları destekleyici değildir. Lipid Emülsiyon Çalışma Grubu, yaşamı tehdit eden TCA toksisitesi için “diğer tedaviler başarısız olursa/son çare olarak” veya standart tedavilerin başarısız olmasından sonra ancak “birinci basamak tedavi olarak değil” ILE’nin kullanılmasını önerir. Lipid Emülsiyon Çalışma Grubu kalp durması

14. SEMPATOMİMETİKLER

Giriş

Sempatomimetik zehirlenmesinin ayırt edici özelliği, adrenerjik sinir sisteminin artan aktivitesidir. Amfetaminler, katinonlar ve bazı sentetik kannabinoid reseptör agonistleri sempatomimetik zehirlenmeye neden olur. Tedavi gerektiğinde, klinisyenler nadiren hangi spesifik maddenin kullanıldığını belirleyemezler ve tedavi, mevcut belirti ve semptomlara ve sınırlı mevcut öyküye dayanmalıdır. Şiddetli kokain zehirlenmesinin tedavisi Bölüm 6’da ayrı olarak tartışılmaktadır. Sempatomimetik zehirlenmenin komplikasyonları, aşırı katekolamin salınımından ve buna bağlı olarak metabolik ve psikomotor aktivitedeki artıştan kaynaklanmaktadır. Hastalar bir şiddet spektrumunda ortaya çıkar. Klinik bulgular taşikardi, hipertansiyon, ajitasyon, nöbetler, hipertermi, rabdomiyoliz ve asidozu içerir.

Sempatomimetik zehirlenmesi, ventriküler fibrilasyon, ventriküler taşikardi veya nabızsız elektriksel aktivite olarak ortaya çıkan ani kalp durmasına neden olabilir. Vazospazm, koroner arterleri normal olan hastalarda bile miyokard enfarktüsüne neden olabilir. Sempatomimetikle zehirlenen hastalarda stres (takotsubo) kardiyomiyopatisi de rapor edilmiştir; bu durum ölümcül olabilir ancak hayatta kalanlarda kendiliğinden düzelir. Hipertermi şiddetli ve hızla yaşamı tehdit eden bir klinik tablodur. Fiziksel kısıtlamalar geçici olarak gerekli olabilir, ancak bunların uzun süreli kullanımı hipertermi ve ajitasyonu şiddetlendirebilir.

Şiddetli psikomotor ajitasyonu olan hastalar için çeşitli sedatifleri karşılaştıran birçok klinik çalışma ve gözlemsel çalışma yayınlanmış olmasına rağmen, hiçbiri kalp durmasının önlenmesi veya tedavisine odaklanmamıştır. Bu nedenle yönetime yönelik kanıt desteği öncelikle insan dışı deneylerden, yayınlanmış vakalardan ve uzman görüşlerinden sağlanır. Sempatomimetik zehirlenmesine karşı doğrudan bir panzehir olmamasına rağmen, sedatifler deliryum, rabdomiyoliz ve hipertermi ile sonuçlanan psikomotor ajitasyonu tedavi eder. Bazı durumlarda yüksek dozda sakinleştirici gerekebilir. Harici soğutma doğrudan hipertermiyi tedavi ederek beyin ve diğer organ hasarlarını potansiyel olarak azaltır. 

Yeterli sedasyon genellikle antihipertansif ilaçlara olan ihtiyacı ortadan kaldırır. Sedasyondan sonra da devam eden, kokain dışındaki sempatomimetiklerden kaynaklanan yaşamı tehdit eden kardiyovasküler toksisitenin yönetimini spesifik olarak ele alan az sayıda çalışma bulunmaktadır. Her ne kadar a1 reseptör antagonistleri, a2 reseptör agonistleri, CCB’ler, nitratlar ve karışık a-β blokerlerin tümü hipertansiyon ve taşikardiyi tedavi etmek için kullanılmış olsa da, yeterli sedasyon sağlandıktan sonra spesifik bir yaklaşımı destekleyecek veriler eksiktir.

Tavsiyeye Özel Destekleyici Metin

  1. Sedatifler (örneğin, benzodiazepinler, antipsikotikler, ketamin), sempatomimetik zehirlenmeyi tedavi etmek için insan dışı deneylerde ve vaka raporlarında kullanılmıştır. Sedatifler deliryumu tedavi eder ve ısı ve rabdomiyolize neden olan psikomotor ajitasyonu kontrol eder. Antipsikotikler ajitasyonu kontrol eder. Benzodiazepinler ajitasyonu kontrol eder, kasları gevşetir ve nöbetleri tedavi eder. Çeşitli klinik çalışmalarda şiddetli psikomotor ajitasyon için spesifik tedaviler karşılaştırılmasına rağmen, bu çalışmalarda sempatomimetik zehirlenmesi olan hastaları diğer hastalardan ayırmak zordur ve kalp durması nadirdir.
  2. Sempatomimetik zehirlenmelerinde hipertermi hızla yaşamı tehdit eder. Sempatomimetik zehirlenmesi olan hastalarda hipertermiyi tedavi etmek için harici ve yoğun soğutma kullanılmıştır. Evaporatif veya daldırmalı soğutma yöntemleri, sıcaklığı soğutma battaniyelerinden, soğuk paketlerin uygulanmasından veya endovasküler soğutma cihazlarından daha hızlı azaltır. 
  3. Nitratlar ve a-adrenerjik reseptör antagonistleri de dahil olmak üzere vazodilatörler, sempatomimetikle zehirlenmiş hastalarda koroner vazospazmı tedavi etmek, elektrokardiyografik ve biyokimyasal iskemi belirteçlerini tersine çevirmek için kullanılmıştır. 
  4. VA-ECMO ve intra-aortik balon pompası dahil olmak üzere mekanik dolaşım desteği, stres kardiyomiyopatisi düzelirken kardiyojenik şoktaki hastalarda kalp debisini desteklemek için başarıyla kullanılmıştır. Stres (takotsubo) kardiyomiyopatisi ölümcül olabilir, ancak genellikle dolaşım desteğiyle günler veya haftalar içinde kendiliğinden düzelir.
  5. Fiziksel kısıtlamalar geçici olarak gerekli olsa da, bunların etkili sedasyon olmaksızın sürekli kullanımı şiddetli ajitasyonu olan hastalarda ölümle ilişkilidir. Kısıtlamalar güvenli bir şekilde mümkün olan en kısa sürede kaldırılmalıdır.

15. EKSTRAKORPOREAL MEMBRAN OKSİJENASYONU

Giriş

VA-ECMO hem kardiyak hem de pulmoner destek sağlayan resüsitatif bir önlemdir. Zehirlenme durumunda VA-ECMO, rahatsız edici zehiri ortadan kaldırırken mekanik dolaşım desteği sağlayarak dirençli kardiyojenik şoku tedavi eder. VA-ECMO’nun zehirlenmelerde kullanımı giderek artıyor. Zehirlenen hastada VA-ECMO kullanımını destekleyici bakımla karşılaştıran hiçbir RKÇ yoktur. Hastane dışı dirençli kalp durması olan hastalar için VA-ECMO’yu standart bakımla karşılaştıran bir RKÇ, VA-ECMO ile hayatta kalma oranının arttığını buldu. Ancak bu çalışmaya aşırı dozda ilaç alan hastalar dahil edilmedi. Gözlemsel çalışmalar, VA-ECMO ile tedavi edilen, zehirlenme nedeniyle kalp durması veya dirençli şok geçiren hastaların, VA-ECMO ile tedavi edilen diğer hastalara göre daha düşük mortaliteye sahip olduğunu ve standart yoğun bakım ve tek başına antidotal tedavi ile tedavi edilen zehirlenmiş hastalarla karşılaştırıldığında daha düşük mortaliteye sahip olduğunu göstermektedir. Bunun olası nedeni, kalıcı uç organ hasarının yokluğunda, aşırı dozda ilaç alımının doğal seyrinin, zehirin renal, hepatik veya ekstrakorporeal olarak uzaklaştırılması nedeniyle iyileşme olmasıdır.

Zehirlenen hastada VA-ECMO’nun kullanımı, bulunabilirlik, taşıma lojistiği, hastanın eşlik eden hastalıkları ve prosedüre özgü riskler nedeniyle sınırlıdır. VA-ECMO’ya başlama kararında hem spesifik zehirlenmenin patofizyolojisi hem de hastanın klinik özellikleri dikkate alınmalıdır. Özellikle, VA-ECMO genel olarak dağıtım şokunu veya ters hücresel hasarı düzeltmez. Bir zehir merkezi veya tıbbi toksikologdan konsültasyonu da içeren multidisipliner bir yaklaşım, belirli vakalarda VA-ECMO’nun uygunluğunu belirlemede yardımcı olur.

VA-ECMO’nun kalp durması bağlamında kullanımına ekstrakorporeal CPR de denir. ALS resüsitasyonu için mevcut AHA kılavuzları, “ECPR’nin (ekstrakorporeal CPR), kalp durmasının şüpheli nedeninin sınırlı bir mekanik dolaşım desteği sırasında potansiyel olarak geri döndürülebilir olduğu seçilmiş kalp durması hastaları için dikkate alınabileceğini belirtmektedir (COR 2a, LOE C-LD). ).” En güncel pediatrik ALS kılavuzlarında şu ifade yer almaktadır: “ECMO [ekstrakorporeal membran oksijenasyonu] protokolleri, uzmanlığı ve ekipmanı bulunan ortamlarda, IHCA [hastane içi kalp durması] olan kardiyak tanısı olan pediatrik hastalar için ECPR [ekstrakorporeal CPR] düşünülebilir. (COR 2b, LOE C-LD).”

İmplante edilmiş sol ventriküler destek cihazları ve perkütanöz mekanik dolaşım destek cihazları (aortik içi balon pompası ve daha yeni cihazlar) gibi diğer mekanik dolaşım desteği biçimlerinin kendi riskleri ve faydaları vardır ve burada açıklananlara benzer klinik senaryolar için düşünülebilir.

Tavsiyeye Özel Destekleyici Metin

  1. Nedeni ne olursa olsun kalp durması veya dirençli şok nedeniyle VA-ECMO ile tedavi edilen 64 hastanın retrospektif bir incelemesinde, kardiyotoksik zehirlenmenin hayatta kalma ile bağımsız olarak ilişkili olduğu görüldü.  Zehirlenme sonrası kalp krizi geçiren veya ciddi şok geçiren 62 hasta üzerinde yapılan gözlemsel bir çalışmada, VA-ECMO, tek başına standart bakıma kıyasla mortalitede azalma ile ilişkilendirildi. 22 hastayı içeren başka bir gözlemsel çalışmada, zehirlenmeye bağlı dirençli şoklu 10 hastadan 7’sinin ve dirençli kalp durması olan 12 hastadan 3’ünün hayatta kaldığı bildirildi.  Ekstremite iskemisi, kanama, felç ve enfeksiyon gibi önemli komplikasyon riskleri vardır.
  2. Persistan perfüze olmayan disritmileri olan hastalar için VA-ECMO, zehrin ortadan kaldırılmasına izin vermek üzere ileri kan akışı sağlar. Vaka raporları, kalıcı disritmileri olan zehirlenmiş hastaları desteklemek için VA-ECMO’nun kullanımını açıklamaktadır. 
  3. Bir vaka serisinde hematolojik ve metabolik zehirleri olan hastaların diğer zehirlenmeleri olan hastalarla karşılaştırıldığında VA-ECMO’da mortalitesi daha yüksekti. VA-ECMO’nun etkinliği, kalp fonksiyonunun korunduğu dirençli vazodilatör şoka neden olan zehirlenmelerde, doğrudan hücresel toksisitede, hücresel oksijen kullanımının bozulmasında veya geçici kardiyak desteğe rağmen evrensel olarak ölümcül olan zehirlenmelerde tanımlanmamıştır.

Tablo 4. 2023 Kritik Zehirlenmelerde Resüsitasyon: Temel Bilgi Eksiklikleri

Benzodiazepinler

 Flumazenil’in faydası hangi hastalarda nöbet riskini aşıyor?

β-Blokerler ve CCB’ler

 Standart vazopressörlere ek olarak veya bunların yerine uygulanan yüksek doz insülin tedavisi mortaliteyi veya iskemik komplikasyonları azaltır mı?

 β-bloker veya CCB doz aşımından kaynaklanan refrakter şok için ideal vazopressör veya inotropik strateji nedir? Tedaviyi kardiyojenik ve vazoplejik şoka göre uyarlamak sonuçları iyileştirir mi? Adrenerjik olmayan vazopressörler etkili midir?

 β-bloker zehirlenmesinde glukagonun faydaları nelerdir?

 CCB zehirlenmesinde glukagonun faydaları nelerdir?

 Hemodiyaliz atenolol, sotalol veya nadolol zehirlenmesinde faydalı mıdır?

 Lipofilik β-blokerlerin veya CCB’lerin oral doz aşımında ILE’nin faydaları nelerdir?

 Hayatı tehdit eden β-bloker veya CCB zehirlenmesi olan hastalarda, özellikle uzun süreli salınımlı formülasyonlar söz konusu olduğunda gastrointestinal dekontaminasyonun faydaları nelerdir?

Kokain

 Kokainin neden olduğu miyokard iskemisinin, hipertansif acil durumun veya disritminin ideal tedavisi nedir?

Siyanür

 Siyanür zehirlenmesi olan hastalarda hidroksokobalamin veya sodyum nitrit tedavisine sodyum tiyosülfatın eklenmesi sonuçları iyileştirir mi?

Digoksin

 Digoksin zehirlenmesinden kalp krizi geçiren hastalar için digoksin-Fab’ın en iyi ampirik dozu nedir?

 Digoksin dışındaki kardiyak glikozitlerden kritik zehirlenmesi olan hastalar için uygun digoksin-Fab dozu nedir?

Lokal anastezikler

 LA kardiyotoksisitesi olan hastalarda vazopressörler ve sodyum bikarbonat ile standart resüsitasyona ek olarak verildiğinde ILE’nin faydası nedir?

 LA zehirlenmesinde ideal ILE dozu nedir?

 Diğer LA’lardan zehirlenmeler için optimal tedavi bupivakain zehirlenmesi ile aynı mıdır?

Methemoglobinemi

 Glukoz-6-fosfat dehidrojenaz eksikliği olan hastalarda metilen mavisi tedavisinin gerçek riski nedir?

 Methemoglobinemi nedeniyle kalp krizi geçiren hastalarda metilen mavisinin faydası nedir?

Opioidler

 Fentanil ve fentanil analog aşırı dozlarının yaygın olduğu ortamlarda ideal başlangıç ​​nalokson dozu nedir?

 Kalp krizi geçiren hastalara nalokson verildiğinde faydası nedir?

 Opioid doz aşımı nedeniyle naloksonla tedavi edilen hastalar için minimum güvenli gözlem süresi nedir?

 Aşırı dozda hayatta kalan opioid kullanım bozukluğu olan hastalar için en etkili ikincil korunma biçimleri nelerdir?

OP’ler ve karbamatlar

 OP ve karbamat insektisitlerine (askeri sinir ajanlarından daha düşük etki gücüne sahip ajanlar) maruz kalan hastalara bakım veren sağlık çalışanlarını korumak için hangi kişisel koruyucu ekipman ve dekontaminasyon protokolleri gereklidir?

 OP zehirlenmesi olan hangi hastalar oksim tedavisinden fayda görür?

 OP zehirlenmesinde en etkili oksim nedir?

 Oksimlerin en uygun dozu nedir?

 Yüksek derecede toksik karbamatlardan (örn. aldikarb) zehirlenmesi olan hastalar oksim tedavisinden fayda görür mü?

Sodyum kanal blokerleri

 TCA’lar dışındaki sodyum kanal blokerlerinden kaynaklanan zehirlenmelerde ideal tedavi nedir?

 Sodyum kanal blokeri olan hastalarda kalp durmasının kötüleşmesini önlemek amacıyla hangi fizyolojik veya elektrokardiyografik hedefler en uygundur?

Sempatimimeticler

 Şiddetli sempatomimetik zehirlenmesi olan hangi hastaların aniden kalp durmasına yol açacağını hangi faktörler öngörür?

 Şiddetli psikomotor ajitasyonu olan hastaların sedasyonu için ideal ilaç veya ilaç kombinasyonu nedir?

VA-ECMO’nun Rolü

 Hangi zehirlenme hastalarında standart yoğun bakım artı antidotal tedavi ile karşılaştırıldığında VA-ECMO’dan alınan sonuçlar iyileşti?

 VA-EMCO hangi durumlarda dağıtım şoku veya zehirlenmeden kaynaklanan hücresel hasara sahip hastalara fayda sağlayabilir?

 VA-ECMO başlatılmasının optimal zamanlaması nedir? VA-ECMO’nun tutuklanma öncesi dönemde mi, yoksa hastalık seyrinin daha erken döneminde mi başlatıldığı zaman sonuçlar daha mı iyi olur?

Kaynak

Lavonas EJ, Akpunonu PD, Arens AM, Babu KM, Cao D, Hoffman RS, Hoyte CO, Mazer-Amirshahi ME, Stolbach A, St-Onge M, Thompson TM, Wang GS, Hoover AV, Drennan IR; American Heart Association. 2023 American Heart Association Focused Update on the Management of Patients With Cardiac Arrest or Life-Threatening Toxicity Due to Poisoning: An Update to the American Heart Association Guidelines for Cardiopulmonary Resuscitation and Emergency Cardiovascular Care. Circulation. 2023 Oct 17;148(16):e149-e184.

0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail

Merhabalar,

Toksikoloji Farkındalık Takımı’nın bu ayki yazısında ilaç kaynaklı kardiyojenik şoku bulunan hastalara uygulanan Veno-arteryel Ekstrakorporeal Membran Oksijenizasyonu (VA-ECMO) yönteminin etkinliğini araştıran Weiner ve arkadaşlarının1 2019 yılında Clinical Toxicology dergisinde yayınladıkları “Clinical utility of venoarterial-extracorporeal membrane oxygenation (VA-ECMO) in patients with drug-induced cardiogenic shock: a retrospective study of the Extracorporeal Life Support Organizations’ ECMO case registry” isimli yazıyı özetleyeceğiz.

Giriş

Özellikle kalsiyum kanal blokerleri ve sodyum kanal blokeri ajanlar gibi ilaçların yüksek dozda alımının kardiyojenik şoka neden olarak zehirlenme hastaları arasında ciddi bir morbidite ve mortalite nedeni olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu hasta gruplarında rutinde uyguladığımız destekleyici ve antidot tedavilerinin başarısız olduğu durumlarda ECMO kullanımı son yıllarda oldukça popüler hale gelmiştir. Ekstrakorporeal membran oksijenizasyonundan biraz bahsedecek olursak 1950’li yıllarda kardiyak by-pass cerrahisinde kardiyopulmoner destek amacıyla geliştirilmiş ancak sonraları cerrahi olmayan kullanımı da tüm dünyada kabul edilmiştir. Kabaca 2 tipi vardır. Venö-venöz ECMO izole pulmoner yetmezliği olan hastalarda oksijenizasyonu sağlarken, VA-ECMO refraktör kardiyojenik şoku olan hastalarda sistemik dolaşım desteğini sağlamaktadır. Zehirlenme hastalarında VA-ECMO toksik ilaçlar vücutta metabolize edilip atılana kadar kardiyovasküler destek sağlayarak önemli bir rol oynamaktadır.

Yöntem

            Çalışma Ann Arbor, Michigan’daki Ekstrakorporeal Yaşam Desteği Organizasyonu (ELSO) verileri üzerinden retrospektif kohort olarak tasarlanmış. ELSO kayıtları sistematik olarak taranmış ve 1 Ocak 2003- 30 Temmuz 2018 arasında zehirlenme ICD kodlarıyla (hem ICD 9 hem de ICD 10) kaydedilen hastalar incelenmiş. 18 yaş ve üzeri, VA-ECMO tedavisi uygulanan ilaç kaynaklı kardiyojenik şoku olan hastalar çalışmaya dahil edilmiş. Kardiyojenik şoku olan hastalar sistolik kan basıncının <90 mmHg olan, ortalama arteryel basıncın (MAP) <65 mmHg olan veya hemodinamik destek için 2 veya daha fazla vazopressör ilaç alan hastalar olarak tanımlanmış. Hastaların demografik verileri, hastaların ECMO öncesi ve ECMO sonlandırıldıktan 24 saat sonraki durumları, asit-baz belirteçleri, solunumsal durumları, hemodinamik verileri, komplikasyonlar ve klinik sonlanımları (iyileşme, taburculuk-ölüm) olarak kaydedilmiş.

Sonuçlar

            Kardiyojenik şok kriterlerini karşılayan 104 hasta çalışmaya dahil edilmiş. Hastaların yaş ortancası 34 yıl ve erkeklerin oranı %53,5 (n=54) olarak raporlanmış. Hastaların 20 farklı ajana maruz kaldıkları bildirilmiş. Ajanlar arasında en sık kardiyovasküler ilaçlar grubu (%47,1) gözlenirken, bunu opiadlar, kokain ve antidepresanlar takip etmiş. ECMO öncesi verileri bulunan 92 hastanın %92,4’ü vazopressör destek aldığı görülmüş. Transvenöz pacemaker 7, intra-aortik balon pompası 5 hastaya uygulanmış ve hastaların yaklaşık 3’te 1’i VA-ECMO öncesi kardiyak arrest yaşamış. Ortanca VA-ECMO uygulanma süresinin 68 saat (IKR; 48-113) olduğu belirlenmiş.

            Demografik özellikler ve ilaç grupları arasından iyileşenler ve ölenler arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmamış. Bununla birlikte intra-aortik balon pompasının ölen gruptaki hastalarda daha sık uygulandığı tespit edilmiş (p=0,002). Ortanca ECMO süresinin ise ölen gruptaki hastalarda daha kısa olduğu (55 saat, yaşayanlar için bu süre 73 saat) olduğu görülmüş (p=0,004). Komplikasyonlar açısından incelendiğinde iyileşenler ve ölenler arasında (hemodiyaliz tedavisi, akut böbrek hasarı, aritmi, enfeksiyon, ekstremite iskemisi, hiperbilirubinemi, pulmoner hemoraji, kompartman sendromu ve iskemik inme açısından istatistiksel olarak anlamlı fark olmamakla birlikte, ölen grupta beyin ölümü daha sık iken (p=0,05), yaşayan grupta ise hemolizin daha sık görüldüğü tespit edilmiş (p=0,03). ECMO öncesi ve sonrası laboratuvar değerleri ve bu değerlerin iyileşenler ve ölenler gruplarında incelenmesi Tablo-1 ve 2’i ile gösterilmiş.

Tartışma ve Sonuç

            Bu çalışma, kardiyak desteğe ihtiyaç duyan derin şoku olan zehirlenme vakalarında ECMO’nun potansiyel faydalarını değerlendiriyor. Araştırma, VA-ECMO’nun bu tür vakalarda hayatta kalma oranını artırabileceğini öneriyor. Ancak, çalışma bazı sınırlamaları da belirtiyor. Örneğin, retrospektif bir analiz olduğu için veri eksiklikleri olabilir ve ELSO kayıtlarına gönüllü raporlama yapıldığı için tüm vakaların kaydedilmemiş olabileceği belirtiliyor. Ayrıca, hangi maddeye maruz kalındığı özel olarak belirlenemediği için verilerin eksik veya yanıltıcı olabileceği vurgulanıyor.

Sonuçlar, VA-ECMO’nun belirli zehirlenme durumlarında potansiyel bir fayda sağlayabileceğini işaret ediyor ancak kesin sonuçlar için daha fazla araştırmaya ve standartlaştırılmış kılavuzlara ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Bu çalışma yayınlandığı tarihe kadar akut zehirlenme hastalarında VA-ECMO kullanımını inceleyen en kapsamlı çalışma olası özelliğiyle önemlidir. Kardiyovasküler ve solunum problemleri nedeniyle kullanımının yanısıra ECMO’nun zehirlenme hastalarında kullanımı toksikoloji alanında oldukça ilgi çekmektedir. İlaç ilişkili zehirlenme hastalarına sağladığı kardiyovasküler destek potansiyel olarak hayat kurtarıcıdır.

1- Lindsay Weiner, Michael A. Mazzeffi, Elizabeth Q. Hines, David Gordon, Daniel L. Herr & Hong K. Kim (2020) Clinical utility of venoarterial-extracorporeal membrane oxygenation (VA-ECMO) in patients with drug-induced cardiogenic shock: a retrospective study of the Extracorporeal Life Support Organizations’ ECMO case registry, Clinical Toxicology, 58:7, 705-710, DOI: 10.1080/15563650.2019.1676896

0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
TarihKonuYazar
Ocak 20242023 AHA Kılavuzu Eşliğinde, Acil Tıpta Güncel Toksikoloji LiteratürüProf. Dr. Ataman Köse
Şubat 2024EVALI (e-cigarette or vaping product use-associated lung injury): Elektronik sigara ve ürünlerine bağlı ortaya çıkan akut akciğer hasarında (EVALI), hospitalizasyon ve mortaliteUzm. Dr. Emre Kudu, Moderatör: Prof. Dr. Arzu Denizbaşı
Mart 2024İlaca bağlı kardiyojenik şok gelişen hastalarda, venoarteriyel ekstrakorporeal membran oksijenizasyonunun (ECMO) klinik kullanımı: ECMO uygulanan vakaların retrospektif analiziUzm. Dr. Ömer Taşkın, Moderatör: Prof. Dr. Ayça Akpınar
Nisan 2024İş Kazası ilişkili zehirlenmeler (Toluen ve toksik alkollerin inhalasyonu)Doç. Dr. Müge Gülen
Mayıs 2024Sevelamer’in Alüminyum Fosfit zehirlenmesine karşı yeni bir panzehir olarak kullanılması: in vivo değerlendirme, Alüminyum fosfit zehirlenmesiUzm. Dr. M. Oğuz Tuğcan, Moderatör: Prof. Dr. Zeynep Kekeç
Haziran 2024Parakuat zehirlenmesine bağlı, akut akciğer ve böbrek hasarlanması gelişen bir hastada, yüksek doz metil prednizolon tedavisi: Bir vaka sunumu eşliğinde Parakuat zehirlenmesiUzm. Dr. Senem Koca, Moderatör: Doç. Dr. N. Rana Dişel
Temmuz 2024Piretroid grubu insektisid zehirlenmeleriProf. Dr. Ataman KÖSE
Ağustos 2024Demir ZehirlenmeleriDoç. Dr. Erdal Yavuz
Eylül 2024Akrep sokmalarına bağlı gelişen miyokardit: Sistematik bir derlemeUzm. Dr. Oktay Usluer, Moderatör: Prof. Dr. Cuma Yıldırım
Ekim 2024Zehirlenme yönetiminde NaHCO3 yeriDr. Öğr. Üyesi Vildan Özer, Moderatör: Prof. Dr. Serkan Emre Eroğlu
Kasım 2024Bitkisel zehirlenmelerde güncel yaklaşımDoç. Dr. Buğra İlhan
Aralık 2024Amfetaminler ve katinonların akut koroner sendromla ilişkisi: Sistematik bir derlemeUzm. Dr. Şadiye Mıdık, Moderatör: Prof. Dr. Seyran Bozkurt Babuş
0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail

GİRİŞ

İntravenöz lipit emülsiyon (ILE) tedavisi, dolaşımdaki toksik maddelerin biyoyararlanım ve toksisitesini azaltmak için lipit emülsiyonlarının intravenöz infüzyon yoluyla kullanılmasını tanımlar. Lipit emülsiyonu yağ, emülsifier, tonisite değiştirici madde ve sudan oluşurken ve bileşiminde yaklaşık %80 su, %20 soya fasulyesi yağı, %2 gliserin ve %1 yumurta sarısı fosfolipidi bulunmaktadır. ILE’nin üretilme amacı öncelikli olarak yetişkinler, çocuklar ve yeni doğanlar için parenteral beslemedir. Bunun dışında ILE propofol ve amfoterisin B’de olduğu gibi ilaç taşıyıcısı olarak da kullanılmaktadır. ILE, lipofilik toksinleri absorbe etme yeteneklerine bağlı olarak lokal anesteziklerin sistemik toksisitesinin tedavisinde de antidot olarak kullanılabilmektedir. Lipofilik ilaçlarla zehirlenmelerin tedavisinde belirgin klinik düzelme, uygulamasının nispeten kolay olması, düşük maliyet, söz konusu lipit emülsiyonlarının etiket dışı kullanımının artmasına neden olmuş ve zehirlenmelerin tedavisinde kullanılabilmesinin yolunu açmıştır (1). Bu yazıda ILE’nin etki mekanizmaları, intoksikasyonlarda kullanım endikasyonları, en çok kullanılan mevcut ticari formülasyonları, dozaj rejimi önerisi ile yan etkileri hakkında bilgi verilmesi amaçlanmaktadır. Toksikolojide ILE kullanımına ilişkin kaynaklar yetersizdir, büyük ölçüde vaka raporları ve hayvan deneyleriyle sınırlıdır ve daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.

TANIM ve TARİHÇE

İntravenöz lipid emülsiyonlarının zehirlenmelerde kullanımı, 1997 yılında bupivakain uygulanan bir hastada ventriküler aritmi gelişmesi üzerine başlanmıştır. Lokal anesteziğe bağlı arrest olan deney hayvanlarında; intravenöz lipid emülsiyonu sonrasında kalp atımının geri döndüğünün gözlemlenmesi, 2006 yılında bupivakaine bağlı arrest gelişen bir hastanın ILE kullanımı ile kurtarıldığının bildirilmesi (2); lokal anesteziklerin sistemik toksisitesinde (LAST) standart tedavinin bir parçası olan bu uygulamanın lipofilik diğer ilaçlara bağlı hayatı tehdit eden durumlarda da kullanılmaya başlanmasının önünü açmıştır.

Amlodipin, verapamil, metoprolol, propranolol , bupivakain, difenhidramin, trisiklik antidepresanlar, organofosfatlar, bupropion , karvedilol,  ketiapin  ve flekainid gibi günümüzde sık kullanılan ve klinik toksikolojide karşımıza çıkabilecek lipofilik ilaçlarda ILE uygulamasının etkinliğinin, hangi dozlarda kullanılabileceğinin, bu olgularda başarılı geri dönüşler olsa da; başarısız olunan vakaların da olabileceğinin ve bu sürecin hala belirsizliğini koruduğunu bilmek gerekiyor.

ILE esas olarak %20 izotonik konsantrasyonda kullanılır. Lipit solüsyonları arasında en sık kullanımı bildirilen ve yağ içeriği %100 soya fasulyesi olan Intralipid® solüsyonudur (Fresenius Kabi, Uppsala, İsveç). Her ne kadar Intralipid® resusitasyon sürecinde kullanılan, belgelenmiş en yaygın ticari preparat olsa da, farklı içeriklere sahip bir çok farklı ILE bulunmaktadır. Türkiye’deki hastanelerde kullanıldığını bildiğimiz, muadilleri de olan, % 80 zeytinyağı ve %20 soya fasulyesi yağı içeren Lipofundin ®[(Clinoleic) Baxter, Deerfield, IL, ABD] bir başka lipit solüsyonudur.  Bunlar gibi benzer içeriklere sahip farklı lipit emülsiyonlarının çeşitli vaka raporlarında kullanıldığı bildirilmiştir. Her klinisyenin kendi çalıştığı hastanedeki lipit solüsyonlarını ve içeriğini bilmesinin, bu tarz vakalarda kullanım açısından kolaylık sağlayabileceğini düşünmekteyiz.

ILE ETKİ MEKANİZMASI

Lipid emülsiyonlarının toksikolojideki etki mekanizmaları üzerine kurulu teorilerden birkaçı;(3)

Temizleyici etki (taşıyıcı): ILE tarafından sağlanan ve temizleyici etki olarak kabul edilen teoridir. Buna göre emülsifiye yağ damlacıkları plazmada lipid kompartmanı oluşturur. Lokal anestezikler ve lipofilik diğer ilaçlar; kalp, böbrek ve beyin gibi yüksek kan akımı nedeniyle yüksek konsantrasyonda bulunabileceği bölgelerden bu kompartmana çekilerek uzaklaşırlar.

Bağlayıcı etki: Lipid damlacıkları; propofol gibi lipitte-çözünebilir ilaçların verilmesi için ilaç taşıyıcıları olarak kullanılmıştır ve bağlanma özellikleri ile ilaç alıcısı gibi çalışırlar. Böylece ilacın bağlanması için ek bir kompartman oluştururlar.

Kalsiyum kanal aktivasyonu teorisi: Uzun zincirli yağ asitlerinin, sitozolik kalsiyumu artırarak; kardiyak miyositlerde voltaj bağımlı kalsiyum kanallarını aktive ettiği görülmüştür. Bu nedenle özellikle kalsiyum kanal blokörleri ile zehirlenmelerde daha etkili olabileceği düşünülmektedir.

Kardiyovasküler etkiler: ILE ve artan serbest yağ asitleri nitrik oksit sinyallemesi veya adrenerjik duyarlılığı modifiye ederek vazokonstrüksiyonu uyarır. Kalp üzerine çalışmalarda da direkt inotropik etkisi olduğu gösterilmiştir.

KANITA DAYALI KULLANIMI

Günümüze kadar İLE çok sayıda zehirlenmede hayat kurtarıcı tedavi olarak kullanılmıştır. Bunun sonucu olarak 2015 AHA İleri Yaşam Desteği kılavuzunda kurtarıcı tedavi olarak yerini almıştır. Kılavuza göre;

Lokal anestezik sistemik toksisiteli (LAST) hastalara ve özellikle bupivakain toksisitesinden dolayı nörotoksisite veya kardiyak arrest gelişen hastalara İLE’yi standart resüsitasyon tedavisi ile birlikte uygulamak mantıklı olabilir (Class IIb, LOE C-EO).

Diğer ilaç zehirlenmelerinde standart resüsitatif önlemlere yanıtsız hastalarda İLE uygulamak mantıklı olabilir (Class IIb, LOE C-EO).

Toksikolojide ILE’nin tedavi algoritmalarında kesin olarak yer aldığı en önemli endikasyon LAST tedavisidir (4). Buna göre lokal anestezik verilmesi sonrasında gelişen ve sistemik toksisite bulguları olan kardiyovasküler (progresif hipotansiyon, bradikardi/asistoli, ventriküler aritmiler) ya da nörolojik (ajitasyon, konfüzyon, koma) semptomların görülmesi durumunda İLE tedavisine başlanması önerilmektedir. LAST tedavisinde ILE etkili olabilir ancak eldeki çalışmaların kanıt değerleri sınırlıdır. Tedavide kullanılan vazopressörlerden daha etkili olup olmadığının ve ilk tedavide hangisinin olması gerektiğinin kanıtları yetersizdir (5).

ILE’nin lokal anestezik dışı zehirlenmelerde kullanımı konusundaki çalışmaların kanıt değerleri sınırlı olduğu, yüksek kaliteli çalışmaların olmadığı, bu nedenle LAST dışı zehirlenmelerde ilk tedavide ILE’nin yerinin olmadığı; hemodinamisi stabil olmayan hastalarda düşünülebileceği ancak standart tedavi olarak kullanılmaması gerektiği bildirilmiştir. 

Uluslararası Lipid Emülsiyon Çalışma grubu, İLE’nin kanıta dayalı kullanımına dair değerlendirmelerinde farklı ilaç grupları için kesin öneriler yapmasa da önerilerinden bazıları şu şekildedir (6):

Amitriptilin ve diğer TCA

Otörler kardiyak arrest hastalar için kullanımına nötr görüş bildirdiler.

Hayatı tehdit eden durumlarda; Amitriptilin zehirlenmesinde, diğer tedavilere yanıtsızsa kullanılabilir (2D*) ancak ilk seçenek tedavi değildir.

Hayatı tehdit etmeyen durumlarda ilk seçenek tedavi değil (1D) ve tedavinin de parçası değildir.

Bupropion zehirlenmesi

Otörler kardiyak arrest hastalar için kullanımına nötr görüş bildirdiler.

Hayatı tehdit eden durumlarda; diğer tedavilere yanıtsızsa kullanılabilir (2D) ancak ilk seçenek tedavi değildir.

Hayatı tehdit etmeyen durumlarda ilk seçenek tedavi değil (1D) ve tedavinin parçası değildir.

Beta Reseptör Antagonistleri ile zehirlenme

Tüm beta blokerlerin toksikolojisine bağlı kardiyak arrest olan hastalar için otörler nötr görüş bildirdiler.

Hayatı tehdit eden durumlarda; lipofilik toksikasyonlarda NÖTRAL görüş bildirdiler. Ancak ilk seçenek tedavi olmadığını bildirdiler (2D).

Hayatı tehdit etmeyen durumlarda ilk seçenek tedavi değildir.

Lipofilik olmayan beta blokerlerde ne ilk seçenek ilaç ne de tedavi modalitelerinden birisidir.

Kalsiyum Kanal Blokerleri ile zehirlenme

Tüm kalsiyum kanal blokerlerin toksikolojisine bağlı kardiyak arrest olan hastalar için otörler nötr görüş bildirdiler.

Hayatı tehdit eden durumlarda; lipofilik ise NÖTRAL görüş bildirdiler. Ancak ilk seçenek tedavi olmadığını bildirdiler (2D)

Hayatı tehdit etmeyen durumlarda ilk seçenek tedavi değil

*Not: 2D = Level 2, LOE D

Sonuç olarak eldeki çalışmalarla, olgu sunumlarında çok etkili olduğu bildirilen durumlarda bile, kesin öneriler yapılamamıştır. Mevcut çalışmalar ve derlemeler ışığında hayatı tehdit etmeyen hiçbir durumda standart tedavi olarak önerilmemektedir. Bupivakain intoksikasyonu, ILE’nin önerilebileceği ve standart tedavinin parçası olan tek lokal anesteziktir. Lokal anestezikler dışında hayatı tehdit eden durumlarda ise ilk seçenek tedavi olarak önerilmiyor.

DOZ ve UYGULAMA

Tedavide kullanılan ve daha önce de bahsedilen ILE, %20 lipid solüsyonlarıdır ve lipid solüsyonları arasında en sık kullanımı bildirilen İntralipid® solüsyonudur. Benzer şekilde Lipofundin’in (Clineloic®) de aynı endikasyonda başarılı olarak uygulandığını bildiren olgu sunumları bulunmaktadır.

Klasik Dozu;

1,5 mL/kg IV bolus (1dk’da) ilk uygulamadır (Kardiyovasküler kollaps durumunda bolus doz her 5 dk’da bir 3 kere tekrarlanabilir.)

Sonrasında 0,25 mL/kg/dakika 30-60 dakika infüzyon önerilmektedir. Hastanın durumuna göre kalıcı hemodinamik stabilite için infüzyon oranı ikiye katlanabilir.

Maksimum doz 10-12 mL/kg.

ILE uygulaması sonrasında hasta takibinde hedef kan trigliserit düzeyinin yaklaşık 1000 mg/dL (%1) olacak şekilde takibinin yapılabileceği önerilmiştir (7).

LAST tedavisinde önerilen periferal venöz yolun kullanılmasıdır. İintraosseöz yolun da kullanılabileceği bildirilmiştir. Ancak periferal uygulamada venöz tromboz riski olduğundan ve bu hastalara öncelikle yüksek doz insülin+dekstroz tedavisi vermek gerekebildiğinden; santral kateterin mantıklı olacağı düşünülebilir.

OLASI KOMPLİKASYONLAR VE TAKİP

İLE tedavisi ile kan içeriğinin değişmesi çeşitli komplikasyonlara neden olmaktadır. Yüksek dozda kullanımı sonrasında hemodiyaliz filtrelerinin tıkanabildiği olgular bildirilmiştir. Bu nedenle özellikle hemodiyaliz/hemoperfüzyon gerekebilecek hastalarda dikkatle kullanılmalıdır. Bunun dışında, artan kan lipid içeriği nedeniyle görülen laboratuvar test hataları; en sık görülen komplikasyondur. Bu nedenle İLE sonrasında hastadan tetkik istendiğinde laboratuvar bilgilendirilmelidir. Spektrofotometrik analiz kullanılıyor ise yöntemin değiştirilmesi ve dilüsyon/santrifügasyon yöntemi kullanılması önerilmektedir. İLE sonrası birkaç hastada yüksek serum lipaz seviyesi ile kendini gösterebilen pankreatit geliştiği bildirilmiştir. Ancak bu hastaların çoğunda klinik olarak pankreatit tablosu gelişmemiştir. Benzer şekilde İLE sonrası akciğerde yağ birikimleri, bronkospazm ve ARDS olguları bildirilmiştir. İLE’nin periferal venden verilebileceği belirtilse de, derin ven trombozunun gelişebildiği görülmüştür (8).

ÖZET

Sonuç olarak İLE tedavisi tamamen masum bir uygulama değildir. ILE tedavisi hiçbir toksin için hiçbir klinik durumda İlk basamak tedavi değildir. Hasta öncelikle ilk bakıda ABC ile stabilize edilmeli, hastanın aldığı ilacın toksik etkisine bağlı primer tedavisi verilmelidir.

Her tedavi gibi, özellikle çok sayıda bilinmeyenin olduğu bu tedavide de, komplikasyonlar görülebilir. Zehirlenmelerde ILE uygulaması, ilk seçenek tedavi olarak değil, diğer tedavilere yanıtsız olgularda kurtarıcı tedavi olarak düşünülmelidir.

KAYNAKLAR

  1. Bahçıvan E, Oğuz H. Zehirlenmelerde İntravenöz Lipit Emülsiyonu Tedavisi. Dicle Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dergisi (Review). 2019:70-7
  2. Weinberg G, VadeBoncouer T, Ramaraju G, Garcia-Amaro M, Cwik M. Pretreatment or resuscitation with a lipid infusion shifts the dose-response to bupivacaine-induced asystole in rats. Anesthesiology. 1998;88(4):1071-1075.
  3. Fettiplace MR, Weinberg G. The Mechanisms Underlying Lipid Resuscitation Therapy. R. 2018;43(2):138-149.
  4. Neal J, Mulroy M, Weinberg G, American S. American Society of Regional Anesthesia and Pain Medicine checklist for managing local anesthetic systemic toxicity: 2012 version. Reg Anesth Pain Med. 2012;37(1):16-18.
  5. Hoegberg L, Bania T, Lavergne V, et al. Systematic review of the effect of intravenous lipid emulsion therapy for local anesthetic toxicity. Clin Toxicol (Phila). 2016;54(3):167-193.
  6. Gosselin S, Hoegberg L, Hoffman R, et al. Evidence-based recommendations on the use of intravenous lipid emulsion therapy in poisoning. Clin Toxicol (Phila). 2016;54(10):899-923.
  7. Fettiplace MR, Akpa BS, Rubinstein I, Weinberg G. Confusion About Infusion: Rational Volume Limits for Intravenous Lipid Emulsion During Treatment of Oral Overdoses. A. 2015;66(2):185-188.
  8. Bayram B. Zehirlenmelerde intravenöz lipid emülsiyonları. Acilci.net. https://acilci.net/zehirlenmelerde-intravenoz-lipid-emulsiyonlari/ Erişim tarihi: 21.09.2023
0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail

Her ne kadar klorokin, hidroksiklorokin veya kinin ile zehirlenme nispeten nadir olsa da COVID-19 pandemisinde artmış kullanımları bu tür zehirlenmelerin yönetimine ilişkin endişeleri artırmıştır. Bu ilaçlarla zehirlenme vakalarında ekstrakorporeal tedavilerin etkisini ve endikasyonlarını araştırmak için Extracorporeal Treatments in Poisoning (EXTRIP) çalışma grubu, ilgili literatürü tarayarak bir sistematik derleme ve öneriler yayınladı (1). Bu yazımızda bu çalışma eşliğinde klorokin, hidroksiklorokin ve kinin zehirlenmelerinden bahsedeceğiz.

Giriş

Klorokin, hidroksiklorokin ve kinin, sıtma ve bağ dokusu hastalıkları da dahil olmak üzere çok çeşitli tıbbi durumlarda kullanılmaktadır ve özellikle COVID-19 pandemisinin başlangıç dönemlerinde yaygın olarak kullanılmıştır. Fakat buna bağlı olarak klorokin ve hidroksiklorokin reçetelerinin genişletilmesi ve farmasötik olmayan klorokinlerin halk tarafından kullanılması ciddi toksisite ve ölümle sonuçlanmıştır. Bazı çalışmalara göre, ekstrakorporeal tedavilerin bu ilaçların eliminasyonunu artırabileceğini öne sürmektedir. Bunun üzerine EXTRIP grubu bu konuda detaylı inceleme yaparak sistematik bir derleme yayınlamıştır. Bu sistematik derlemede 3 in vitro deney, 2 hayvan çalışması, 11 farmakokinetik çalışma ve 28 vaka raporu/vaka serisi olmak üzere toplam 44 makale incelenmiştir.

Klinik Farmakoloji ve Farmakokinetik

1600’lü yılların sonlarına doğru Güney Amerika’nın Andean bölgelerine özgü Cinchona ağaç kabuğunun, sıtmaya karşı etkili bir tedavi yöntemi olduğu fark edildi. 1800’lü yıllara gelindiğinde ekstraksiyon işlemlerinin gelişmesiyle kinin sülfat yaygın olarak bulunabilir hale geldi. Kinin, klorokin ve türevi hidroksiklorokin gibi daha etkili sentetik antimalaryallerin sırasıyla 1949 ve 1955’te FDA (Food and Drug Administration) tarafından onaylandığı 1920’lere kadar sıtma tedavisinin temel tedavisi olarak kaldı. Bu ilaçların, anti-inflamatuar, anti-enfektif, immünomodülatör ve antineoplastik aktivitede bir farmakolojik etkileri vardır. Klorokin ve kinin, komplikasyonsuz sıtmayı önlemek ve tedavi etmek için hala popüler terapötik maddelerdir; hidroksiklorokin ise esas olarak SLE, romatoid artrit ve Sjögren sendromu gibi bağ dokusu hastalıklarını tedavi etmek için kullanılır. FDA’nın 2006’da güvenlik endişeleriyle ilgili bir uyarısına rağmen, bacak kramplarının tedavisinde kinin yaygın olarak kullanılmaya devam etmektedir. COVID-19 pandemisiyle, antiviral aktivitelerinden ötürü, bu ilaçlar hem basında hem de tıp dergilerinde potansiyel COVID-19 tedavileri olarak büyük ilgi görmüştür.

Klorokin, hidroksiklorokin ve kinin esas olarak tablet olarak mevcuttur, ancak bazı ülkelerde enjekte edilebilir formları da mevcuttur. Fizikokimyasal ve farmakokinetik özellikleri Tablo 1’de özetlenmiştir.

Tablo 1: Klorokin, hidroksiklorokin ve kininin fizikokimyasal ve farmakokinetik özellikleri

ÖzellikKlorokinHidroksiklorokinKinin
Moleküler ağırlık, dalton320336324
pKa10.19.679.05
Biyoyararlanım80-10067-7476-88
Dağılım Hacmi, L/kg120-150 (p, k)>50 (p, k)1.5-3.0 (p)
Protein bağlanması, %50-7540-7080-95
Eliminasyon t1/2, saat200-400 (p), 40-100 (k)200-800 (p), 1000-1400 (k)8-14 (p)
Toplam endojen klerens, ml/dakika600-1000 (p), 140 (k)200-600 (p), 100 (k)120-150 (p)
Renal klerens, %40-5015-2020
Terapötik konsantrasyon, mg/L0.3-1.0 (k)0.3-1.0 (k)5-10 (p)
k: kan; p: plazma; t1/2:yarı ömür.

Klorokin

Klorokin, 320 Da’lık bir moleküler kütleye sahiptir ve neredeyse tam oral biyoyararlanımla enteral uygulamadan sonra hızla emilir. Plazma proteinlerine orta derecede bağlanır, bu nedenle hipoalbuminemi, bağlanma etkileşimleri ve protein bağlanma derecesini değiştiren supraterapötik konsantrasyonlar gibi fizyolojik değişikliklerin toksikolojik etkileri olduğu bildirilmemiştir. Klorokin, büyük bir dağılım hacmine (>100 L/kg) sahiptir. Klorokin’in yaklaşık yarısı idrarla değişmeden atılır, ancak geri kalanı sitokrom P450 (CYP) enzimleri 2C8 ve 3A4 tarafından birincil metabolit desetilklorokin’e metabolize edilir. Klorokin’in toplam endojen klerensi yüksektir ve terminal eliminasyon yarı ömrü normalde 10 günden fazladır (Tablo 1). Böbrek yetmezliği olan hastalarda bu yarı ömür uzamaktadır.

Hidroksiklorokin

Hidroksiklorokinin moleküler kütlesi 336 Da’dır. Oral dozdan sonra hızlı bir şekilde emilir ve pik plazma konsantrasyonuna ulaşma süresi 2-6 saattir. Hidroksiklorokin, plazma proteinlerine orta derecede bağlanır ve son derece büyük bir görünür dağılım hacmine sahiptir. İlaç, ağırlıklı olarak CYP3A4 tarafından ve daha az oranda CYP2C8 tarafından desetilhidroksiklorokin’e metabolize edilir ve hidroksiklorokin’in yalnızca %20’si değişmeden idrarla atılır. Klorokine benzer şekilde, hidroksiklorokinin yüksek endojen klerensi ve uzun bir terminal yarı ömrü vardır (Tablo 1).

Kinin

Kinin molekül kütlesi 324 Da’dır. Oral uygulamadan sonra kinin hızla emilir ve 1,5-2,8 saatte pik plazma konsantrasyonuna ulaşır. Kapsamlı protein bağlanması ve 1-2,5 L/kg’lık görünür dağılım hacmi sergiler; inflamasyon, aktif sıtma ve böbrek yetmezliği protein bağlanmasını artırır ve dağılım hacmini azaltır. Kinin ağırlıklı olarak (%80) karaciğerde CYP3A4 tarafından metabolize edilerek ana metabolit 3-hidroksikinini oluşturur, geri kalanı ise değişmeden idrarla atılır. Kinin toplam endojen klerensi 120 ila 150 ml/dk arasında değişir ve böbrek yetmezliği olan hastalarda yaklaşık %50 azalır (Tablo 1).

Toksisiteye Genel Bakış

Klasik olarak cinchonism olarak adlandırılan kinin toksisitesinde kulak çınlaması, sağırlık, bulantı, kusma ve görme bozuklukları görülür. Görme semptomları diplopiden körlüğe kadar değişir ve zehirlenen hastaların %20-40’ında görüldüğü bildirilmektedir. Klorokin ve hidroksiklorokin, kayda değer farklılıklarla benzer toksik etkiler gösterir; bu zehirlenmelerde görme ve işitsel bozukluklar daha nadir görülürken, zihinsel durum değişikliği daha belirgindir ve ajite deliryum, bilinç değişikliği, nöbetler ve komayı içerir. Hücre içi potasyum değişimlerinden dolayı hızlı ve derin hipokalemi meydana gelir. Yüksek konsantrasyonlarda her üç ilaç da kardiyak sodyum ve potasyum kanalları üzerindeki doğrudan etkilerinin bir sonucu olarak yaşamı tehdit eden kardiyovasküler toksisiteye neden olur. Bu kalp kanalı blokajı, elektrokardiyogramda hem QRS kompleksinin hem de QT aralıklarının uzamasına ve hipotansiyona neden olur. COVİD-19 nedeniyle klorokin ve hidroksiklorokin reçete edilen hastalarda QT aralığı uzaması bildirilmektedir. Yapılan randomize, kontrollü bir COVID-19 klorokin çalışmasında, 10 gün boyunca 12 g reçete edilen hastaların %25’inde ve 5 gün boyunca 2,7 g reçete edilen hastaların %11’inde, ventriküler disritmiler ve artmış mortalitenin eşlik ettiği yeni gelişen QT uzaması (QTc >500 ms) saptanmıştır ve bu nedenlerle çalışma erken sonlandırılmıştır (2). Benzer şekilde, COVID-19 için hidroksiklorokin ve azitromisin reçete edilen hastaların %10’undan fazlasında QT uzaması rapor edilmiştir (3).

Akut doz aşımının ardından kardiyovasküler kollapsa kadar geçen süre tipik olarak kısadır (<3 saat). Negatif inotropi ve kronotropiye ek olarak, ventriküler disritmiler (monomorfik ve polimorfik ventriküler taşikardi, ventriküler fibrilasyon) şiddetli zehirlenmelerde yaygındır.

Toksisite riski, bireyler arasında önemli farklılıklar gösterse de esas olarak alınan dozla ilişkilidir. Her üç ilacın da ortalama yetişkinlerde <2 g’lık akut alımları genellikle iyi huyludur. >2 g’lık akut alımları takiben kardiyovasküler ve nörolojik bozukluklar beklenir. >5 g’dan fazla akut alım olan, tedavi edilmemiş yetişkin hastalarda hayatı tehdit eden toksisite ve mortalite rapor edilmiştir.

Bu ilaçların yüksek konsantrasyonları toksisiteyi öngörse de sonuçlar klinik karar almayı etkileyecek kadar hızlı bir şekilde nadiren elde edilebilir. 2,5 mg/L’nin altındaki kan klorokin konsantrasyonu toksisiteye yol açmazken, 2,5 ila 5 mg/L arasındaki konsantrasyonlar hafif nörolojik bozukluk ve aritmilerle ilişkilidir. 5 mg/L’nin üzerindeki kan klorokin konsantrasyonları ciddi kardiyovasküler zehirlenme ve yaşamı tehdit eden disritmilerle ilişkilidir. Tedaviye hızlı erişim sağlandığında ve kandaki klorokin konsantrasyonu <10 mg/L olduğunda ölüm olasılığı düşüktür. Ölüm olasılığı 10 mg/L’nin üzerinde hızlı bir şekilde artar, fakat 30 mg/L’nin üzerindeki dozlarda bile birkaç hayatta kalma vaka raporları mevcuttur. Hidroksiklorokinin konsantrasyon-cevap ilişkisine dair çok az toksikolojik veri vardır, ancak kandaki >2 mg/L hidroksiklorokin konsantrasyonları supraterapötik olarak kabul edilir. Kanda ve plazma konsantrasyonlarının 20 mg/L’nin üzerinde olması yaşamı tehdit eden zehirlenme olarak tanımlanır. Kinin için, <10 mg/L plazma konsantrasyonu iyi tolere edilir ve genellikle sadece kulak çınlaması gibi minimal semptomlara neden olur. Plazma konsantrasyonları 10 ila 15 mg/L arasında olduğunda, görsel semptomlar genellikle görülür ve 15 mg/L’nin üzerinde, kardiyak disritmiler rapor edilmiştir. Aktif sıtmada kinin proteinine bağlanma artar, bu da serbest fraksiyonunu azaltır, bu nedenle yüksek parazitemili hastalarda 20 mg/L plazma kinin seviyesine kadar hiçbir semptom göstermediği bildirilmektedir.

Bu ilaçların aşırı dozda alınmasından dolayı mortalite ve morbidite günümüzde yüksek olmaya devam etmektedir. Klorokin için genel mortalite oranı yaklaşık %5 ila %8 olmakla birlikte, yüksek miktardaki alım sonrasında uygun tedaviyle bile mortalite %10’ları aşmaktadır. Alınan dozun yanı sıra, klorokin mortalitesinin klinik belirleyicileri arasında QRS kompleksi süresinin >120 ms olması, sistolik basıncın <80 mm Hg olması ve hipokaleminin şiddeti yer alır.

Bu ilaçlardan herhangi birinin aşırı dozu tıbbi bir acil durumdur. Kinin, klorokin ve hidroksiklorokin zehirlenmesinde standart bakım, yaşamı tehdit eden ve hemodinamik dengesizliği olan maruziyetler için erken endotrakeal entübasyonu, hipokaleminin düzeltilmesini ve QRS kompleksinin ve QT süresinin dikkatli incelenmesini içerek kardiyak monitorizasyonu içerir. QRS süresi >120 ms olan hastalara sodyum kanalı blokajının tedavi edilmesi için sodyum bikarbonat bolusları önerilir. Ancak klorokin ve hidroksiklorokin zehirlenmelerinde, alkalizasyonun hipokalemiyi şiddetlendirip QT aralığını uzatabilmesi nedeniyle elektrolit durumunun, özellikle de potasyumun dikkatle izlenmesi gerekir. Hipotansiyon, epinefrin (adrenalin) infüzyonları ile ve nöbetler benzodiazepinlerle tedavi edilir. Aktif kömür, alım geçmişine ve klinik duruma bağlı olarak yüksek toksisite riski taşıyan hastalara sıklıkla uygulanır. Son yirmi yılda, ağır klorokin ve hidroksiklorokin zehirlenmelerinde ekstrakorporeal membran oksijenasyonu kullanımına ilişkin raporlar karışık sonuçlarla birlikte artmıştır.

Toksikokinetik (Diyalize Uygunluk)

Klorokin, hidroksiklorokin ve kinin moleküler kütleleri <350 Da olduğundan kolaylıkla ekstrakorporal tedavi (ECTR) membranlarını geçebilirler. Bununla birlikte, bunların farmakokinetik özelliklerinin (Tablo 1), daha önce açıklanan düşük diyaliz edilebilirliğin belirleyicilerine göre (özellikle dağılım hacimleri >1-2 L/kg ve endojen klirensler >4 ml/dak) ECTR’nin etkisini sınırlaması beklenmektedir. Kapsamlı protein kinin bağlanmasının aynı zamanda difüzyon veya konveksiyona dayalı tekniklerin etkinliğini daha da sınırlaması beklenmektedir.

Çalışmada incelenen 61 hastanın farmokokinetik ve toksikokinetik verileri incelendi. Bu hastalarda her ne kadar ekstrakorporal tedaviler sırasında klorokin ve kinin konsantrasyonları azaldığı görülse de (normal endojen metabolizmadan beklendiği gibi), ekstrakorporal tedavi ile elde edilen klorokin klerensi toplam vücut klerensinin yalnızca %15’ine eşit olduğu görüldü. Klorokin zehirlenmeleri sırasında tek başına hemoperfüzyon (HP) veya hemodiyaliz (HD) ile kombinasyon halinde uygulanması ihmal edilebilir düzeyde klerens sağladığı görüldü. Ayrıca birçok yayında, ekstrakorporal tedavi sonrasında klorokin konsantrasyonlarında rebound olduğu kaydedilmiştir. Yine beklendiği gibi, periton diyalizi (PD) ve exchange transfüzyon (ET) gibi daha düşük verimli teknikler, klorokin veya kininin uzaklaştırılması üzerinde önemsiz bir etkiye sahip olduğu görüldü. Hidroksiklorokinin diyaliz edilebilirlik verileri sınırlıydı, rutin hemodiyaliz alan üç hastada ekstrakorporeal ilaç uzaklaştırılması gözlenmedi.

Bu veriler ışığında EXTRIP tarafından klorokin, hidroksiklorokin ve kinin diyalize uygun değil şeklinde kategorize edildi. Hidroksiklorokin için veriler 3 hasta ile sınırlı olmasına rağmen, geniş dağılım hacmi nedeniyle diyalize uygun olmadığına karar verildi.

Tek başına standart tedavi ile karşılaştırıldığında, ECTR’nin ilave faydasına dair doğrudan veya dolaylı bir kanıt yoktu, ancak çift lümenli kateter yerleştirilmesi ve işlemin kendisi ile ilgili ek zararlar ve maliyetlere dair kanıtlar gösterildi; bunların büyüklüğü hastaya, yerel uygulamara, kateterizasyon yöntemleri ve uygulanan ECTR’nin tipine göre değişmekteydi.

Tartışma

Öneri 1

Klorokin ile ciddi şekilde zehirlenen hastalarda standart tedaviye ek olarak ECTR kullanılması önerilmiyor (güçlü öneri, çok düşük kanıt kalitesi [1D]).

Tavsiyenin Gerekçesi: Çalışma grubu neredeyse oybirliğiyle ECTR ile ilişkili risk ve maliyetlerin klorokin zehirlenmesindeki potansiyel faydaları aştığı konusunda hemfikirdi (oy sonuçları: medyan =1, üst çeyrek =1, anlaşmazlık endeksi =0). Bu, hem klorokin’in diyaliz edilebilirliğinin çok zayıf olmasına hem de yayınlanmış raporlarda doğrudan veya dolaylı klinik faydanın bulunmamasına dayanmaktadır. Vaka raporları geçmiş tarihli olmasına rağmen günümüzün standart bakımıyla gerçekleştirilmiş olsaydı da sonuçların farklılık göstermeyeceği değerlendirildi. Çalışma grubu, ECTR’nin zehirin giderilmesinde faydalı olabileceği varsayımsal bir senaryo öneremedi.

Öneri 2

Klorokine benzer şekilde, hidroksiklorokin de diyalize edilemez olarak değerlendirildi.

Araştırma Eksikleri: Hidroksiklorokin’in diyalize edilebilirliğine ilişkin verilerin çok az olması nedeniyle, çalışma grubu, hidroksiklorokin’in diyalize edilemez olduğu yönündeki mevcut izlenimi doğrulamak veya çürütmek için farmakokinetik çalışmaların yapılmasını önerdi.

Öneri 3

Kinin ile ciddi şekilde zehirlenen hastalarda standart tedaviye ek olarak ECTR kullanılması önerilmiyor (güçlü öneri, çok düşük kanıt kalitesi [1D]).

Önerilerin Gerekçesi: Klorokinin aksine kininin dağılım hacmi daha küçük olsa da yine de büyüktür (1,5-3,0 L/kg). Kapsamlı protein bağlanmasına ek olarak bu durum, yukarıda sunulan verilerle doğrulandığı üzere, bunun difüzif ve konvektif tekniklerle uzaklaştırılmasını sınırlar. Ayrıca, klinik kanıtların eski ve düşük kalitede olmasına rağmen, standart bakıma eklendiğinde ECTR belirgin bir fayda sağlamamıştır ancak riskleri ve maliyetleri arttırmıştır. Bu nedenlerden dolayı, çalışma grubu ECTR kullanımına karşı olumsuz tavsiyede bulunmuştur (oy sonuçları: medyan =1, üst çeyrek =1, anlaşmazlık endeksi =0). Terapötik plazma değişiminin, kinin zehirlenmesine ilişkin herhangi bir varsayımsal senaryoda risklerini haklı çıkaracak şekilde toplam kinin klirensini arttırmada yeterince etkili olduğu düşünülmemiştir.

Araştırma Eksikleri: Kininin dağılım hacmiyle ilgili sorular ve kalan belirsizlikler nedeniyle ve protein bağlanmasının daha düşük olabileceği (potansiyel olarak aşırı doz) koşullar nedeniyle, bazı üyeler yüksek kesimli hemodiyaliz veya hemoperfüzyonun kapasitesinin daha fazla test edilmesinin mantıklı olduğunu düşündüler. Diyaliz edilebilirliğin değerlendirilmesi için mevcut standartları kullanarak kinin uzaklaştırılabilir. Modern kateterler, modern cihazlar ve bu tekniklerin ilaç alımından sonra erken kullanımı ile klinik olarak anlamlı miktarda kinin uzaklaştırılması düşünülebilir.

Sonuç olarak, klorokin, hidroksiklorokin ve kinin düşük terapötik indekslere sahiptir ve modern standart bakımla bile ciddi toksisiteye ve zehirlenmelerde ölüme neden olabilmektedir. EXTRIP çalışma grubu üç ilacın diyaliz edilemeyeceğini değerlendirdi. ECTR’lerin klinik etkinliğine ilişkin veriler eskiydi ve genel olarak düşük kalitedeydi. Çalışma grubu, standart bakıma ilave olarak ekstrakorporal tedavi kullanılmasını önermedi.

KAYNAKLAR

1.            Berling I, King JD, Shepherd G, Hoffman RS, Alhatali B, Lavergne V, et al. Extracorporeal treatment for chloroquine, hydroxychloroquine, and quinine poisoning: systematic review and recommendations from the EXTRIP Workgroup. Journal of the American Society of Nephrology: JASN. 2020;31(10):2475.

2.            Borba MGS, Val FFA, Sampaio VS, Alexandre MAA, Melo GC, Brito M, et al. Effect of high vs low doses of chloroquine diphosphate as adjunctive therapy for patients hospitalized with severe acute respiratory syndrome coronavirus 2 (SARS-CoV-2) infection: a randomized clinical trial. JAMA network open. 2020;3(4):e208857-e.

3.            Chorin E, Dai M, Shulman E, Wadhwani L, Bar-Cohen R, Barbhaiya C, et al. The QT interval in patients with COVID-19 treated with hydroxychloroquine and azithromycin. Nat Med. 2020;26(6):808-9.

0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail

Olgu

24 yaşında erkek hasta bilinç bulanıklığı, uykuya eğilim nedeniyle 112 ambulansı ile acil servise getirildi. Hastanın muayenesinde bilinci kapalı, ağrılı uyaranı lokalize ediyor, GKS: 7 idi. Hava yolu açık, solunumu doğal olarak değerlendirildi. Nörolojik muayenesinde belirgin taraf bulgusu, fokal nörolojik defisiti yoktu. Vital bulgularında tansiyon arteriyel 110/74 mmHg, nabız 110/ dakika, solunum sayısı 18/ dakika, ateş 36,7 derece idi. Parmak ucu kan şekeri 105 mg/dL idi. Elektrokardiyografisi normal sinus ritminde, akut iskemik değişiklik yok, QT aralığı normal olarak değerlendirildi.  Hasta yakınlarından alınan anamnezde alkol ile beraber toplam 2400 mg Pregabalin alım öyküsü olduğu öğrenildi. Acil servisteki takibinde benzodiazepine yanıt veren, kısa süreli jeneralize tonik-klonik tarzda epileptik nöbet gelişti. Başka antiepileptik tedavi verilmeyen hastanın takibi boyunca epileptik nöbeti tekrarlamadı.    

GİRİŞ

Gabapentinoidler (Gabapentin ve Pregabalin) epilepsi ve post herpetik nevralji tedavisi için onaylanmış olan ilaçlardır. Pregabalin ise nöropatik ağrı ve fibromiyalji gibi ek endikasyonlarla kullanım alanı bulan bir ilaçtır. Ayrıca her iki ilaç nöropatik ağrılar ve yaygın anksiyete bozuklukları tedavilerinde kullanılmaktadır. Her iki ilaç da ağrı ile ilgili çeşitli endikasyonlarda yardımcı ilaç olarak sıklıkla reçete edilmektedir. Gabapentinoidlerin kötüye kullanımı dünya çapında endişe verici bir duruma gelmiştir. Özellikle öfori ve bilinç durumu değişiklikleri gibi etkileri nedeniyle kötüye kullanım veya tedavi edilmemiş ya da yeterli tedavi verilmemiş olan hastaların kendi kendine tedavi uygulamaya çalışması gibi nedenlere bağlı olarak toksisite görülme oranları giderek artmaktadır. Bu ilaçlar aşırı dozda uyuşukluk veya ajitasyona neden olabilir. Opioidlerle beraber alındığında ölüm riski artabilir ve yoksunluk sendromu oluşturabilir.

FARMAKOLOJİK ÖZELLİKLER

Gabapentinoidler, Gabaaminobütirik asite (GABA) yapısal benzerlikleri nedeniyle bu ismi almışlardır. Ancak etkileri GABA-A reseptörleri üzerinden değil voltaj bağımlı kalsiyum kanallarındaki alfa-2- delta alt birimi üzerinden presinaptik kalsiyum akışını ve nörotransmitter salınımını inhibe ederek gösterirler. Pregabalin ayrıca glutamat, noradrenalin ve substans P gibi nörotransmitterlerin salınımını da modüle etmektedir.

KLİNİK ÖZELLİKLER

İzole gabapentionid doz aşımı durumlarında hayati bulgularda genellikle önemli bir değişiklik beklenmez. Hipo/hipertermi, aspirasyon pnömonisine bağlı yüksek ateş, hafif taşikardi ya da bradikardi beklenebilir. Kan basıncı ve solunum sayısı genellikle normaldir.

İzole gabapentioid doz aşımı durumlarında sedasyon, baş dönmesi ve ataksi sıklıkla beklenen semptom ve bulgulardır. Santral sinir sistemi depresyonu sıklıkla görülmez ancak hafif somnolans durumu görülebilir. Masif doz aşımı, böbrek yetmezliği ya da diğer sedatif ilaçlarla beraber alınması durumlarında sanral sinir sistemi depresyonu görülebilir.

Multifokal ya da izole miyoklonus gabapentinoid doz aşımı durumlarında özellikle böbrek fonksiyon bozukluğu da mevcut ise sıklıkla bildirilen durumlardır.   Epileptik nöbet aşırı doz pregabalin veya gabapentin alımı durumunda ortaya çıkabilir. Nöbetler genellikle kısa süreli ve müdahale gerektirmeyen tarzda olup nadiren tekrarlarlar.

Görsel ve işitsel halusinasyonlar, ajitasyon, paranoya gibi psikotik belirti ve bulgular gabapentinoid doz aşımında ortaya çıkabilir. Gabapentine bağlı miyopati ve rabdomiyoliz bildirilen durumlardır. Nadiren renal replasman tedavisi gerektirirler.

KLİNİK DEĞERLENDİRME ve TANI

Diğer tüm zehirlenme ve doz aşımı durumlarında olduğu gibi Gabapentionid zehirlenme ve doz aşımlarında da yönetim öykü, detaylı fizik muayene, laboratuvar ve EKG bulgularının değerlendirilmesi esasına dayanır. Gabapentinoidlerde Valproik asit ve karbamazepin gibi diğer antiepileptik ilaçlara göre daha kısa süreli zehirlenme bulguları görülmektedir. Genellikle serum konsantrasyonu ile vücudun tepkisi arasında bir ilişki mevcuttur. Serum Gabapentin konsantrasyonu arttıkça hastaların semptomatik olma oranının arttığı belirtilmiştir. Ancak bu durum hastadan hastaya değişkenlik gösterebilir. 15 mg/L serum konsantrasyonunda semptomatik olan hastalar bildirilmişken 75 mg /L üzerinde serum konsantrasyonu olan asemptomatik hastalar da literatürde mevcuttur.

Fizik muayenede hastanın bilinç durumu, hava yolu güvenliği, fokal nörolojik defisitler kontrol edilir. Zehirlenme, kendine zarar verme ve toksidromların varlığını belirlemek için hedefe yönelik detaylı bir fizik muayene gerekmektedir.

Bilinç bulanıklığının diğer nedenleri açısından parmak ucu kan şekeri bakılmalı, böbrek fonksiyonlarını ve rabdomiyolizi değerlendirmek için üre, kreatinin, kreatin kinaz değerleri görülmelidir. Asetaminofen, etanol, salisilat gibi beraber alımı söz konusu olabilecek maddelerin düzeylerine bakılmalıdır. Gebelik çağındaki kadın hastalarda beta- HCG düzeyi istenmelidir. EKG, QRS ve QTc aralıklarını etkileyen ilaçlarla zehirlenmenin ayırıcı tanısı için incelenmelidir. Serum gabapentionid konsantrasyonları acil şartlarında tanıya yardımcı değildir.  

Gabapentinoid zehirlenmeleri Naloksona yanıtsız bilinç bulanıklığı ile prezente olan olgularda akla gelmelidir. Öykü net değilse tanı koymak zor olabilir. Bu durumlarda dışlama tanısı haline gelmektedir.

AYIRICI TANI

Gabapentioid zehirlenmeleri depresif mental durum ve hayati bulgularda dikkat çekici olmayan değişikliklerle karakterize sedatif- hipnotik bir toksidrom olarak karşımıza çıkar. Hastadan veya yakınlarından net öykü alınamayan durumlarda hastanın önceki medikal öyküsü, evdeki ilaç kutuları, varsa önceki zehirlenme kayıtları, hastane kayıtları gibi tüm bilgiler detaylı olarak incelenmelidir.

Gabapentionoid zehirlenmesine benzer klinik özelliklere yol açabilecek durumlar:

  • Etanol ve fenobarbital zehirlenmeleri: serum konstrasyonlarına bakılarak tanı konulur.
  • Benzodiazepin, zolpidem, zopiclone, trazadon gibi yaygın olarak kullanılan sedatif ilaç zehirlenmeleri
  • Gama hidroksibutirat zehirlenmeleri
  • Ketiapin gibi yaygın olarak kullanılan atipik antipsikotik ilaç zehirlenmeleri- sedasyonun yanı sıra ajitasyon, deliryum, taşikardi gibi etkilerle de prezente olabilir.

Gabapentionid zehirlenmesinden kesin olarak şüphelenilse dahi parmak ucu kan şekeri bakılmalıdır.

Nadir görülen solunum depresyonu ve kardiyovasküler instabilite durumlarında birlikte ek madde ya da ilaç alımları ve toksikolojik olmayan durumlar irdelenmelidir.

Gabapentinoid zehirlenmesi şüphesi olup Nalokson uygulamasına kısmi yanıt veren hastalarda opioid birlikte alımı söz konusu olabilir.

Yüksek ateş, lökositoz ile beraber değişmiş mental durum söz konusu olan hastalarda santral sinir sistemi enfeksiyonları açısından endişe yaratır. Bu hastalarda beyin omurilik sıvısı incelemesi dahil ileri incelemeler endike hale gelir. Fokal nörolojik bulgular ve nöbetler inme, kanama veya ensefalit gibi santral sinir sistemi ile ilgili tanılarla ayırıcı tanı gerektirir.

Travma öyküsü ya da yaralanmaya ait bulgular görüntüleme ihtiyacı doğurabilir.

YÖNETİM

Destekleyici bakım: Hastalar tüm zehirlenme vakalarında olduğu gibi havayolu güvenliği, solunum ve dolaşım açısından hızlı bir şekilde kontrol edilir. İntravenöz girişim yolu ve monitorizasyonu sağlanır. Taşikardi/hipotansiyon başlangıçta intravenöz sıvılarla yönetilmelidir. Vital bulgularında hayati değişiklikler olan hastalar ek madde/ilaç birlikte alımı veya metabolik nedenler açısından da değerlendirilmelidir. İzole gabapentionid alımı olan hastalarda aktif kömürün rutin olarak uygulanması önerilmemektedir. Aktif kömür uygulaması ek fayda sağlamadığı gibi aspirasyona zemin hazırlayabilir, ileri hava yolu yönetimi gerekirse zorlaştırabilir.

Santral sinir sistemi depresyonu: İzole gabapentinoid alımlarında bir çok hasta spesifik bir müdahaleye gerek kalmaksızın iyileşmektedir. SSS depresyonu bulguları olan hastalarda oksijen uygulanması ve end-tidal karbondioksit basıncı ölçümü gerekebilir.

Flumazenil uygulaması önerilmez. Flumazenil benzodiazepin antagonisti olup gabapentinoid ve benzodiazepin birlikte alımı olan hastalarda benzodiazepin çekilmesini hızlandırabilir.

Havayolu açıklığını koruyamayan hastalarda endotrakeal entübasyon gerekebilir.

Azalmış solunum hızı: solunumu yüzeyel olan, solunum sayısı azalmış olan hastalarda Nalokson uygulaması önerilir. Nalokson gabapentinoid etkisini geriye çevirmez. Ancak birlikte opioid alımı olan hastalarda solunumu ve mental durumu iyileştirebilir. Nalokson uygulamasına yanıtsız hastalarda endotrakeal entübasyon gerekebilir.

Miyoklonus: gabapentioid zehirlenmesine bağlı miyoklonus ilacın kesilmesiyle düzelir. Bu nedenle semptomatik tedavi önerilir. Kronik böbrek yetmezliği olan hastalarda miyoklonusun diyaliz ile düzeldiği bildirilmiştir.,

Böbrek yetmezliği olan hastalarda ciddi gabapentioid zehirlenmesi durumunda destekleyici bakıma ek olarak ekstrakorporeal tedaviler önerilir. Gabapentin ve Pregabalin proteine bağlanma özelliklerinin olmaması, düşük molekül ağırlıklı olmaları, endojen klirens ve dağılım hacimlerinin küçük olması gibi nedenlerle ekstrakorporeal tedavi için ideal özelliklere sahiptirler. Yapılan  farmakokinetik bir deneyde 3-4 saatlik diyaliz ile alınan Gabapentinin %17-51’inin temizlendiği bildirilmiştir. Pregabalinde de bu oran %50’nin üzerinde tespit edilmiştir. Tercih edilen yöntem hastanın klinik durumu düzelene kadar aralıklı olarak devam etmesi gereken hemodiyalizdir.  Özellikle böbrek yetmezliği olan hastalarda Gabapentionid zehirlenmelerinde ekstrakorporeal tedavi önemli yer tutar. Ancak böbrek yetmezliği olmayan ve ciddi semptomları olmayan hastalarda destekleyici bakım ile hastaların bir çoğu 24 saat içerisinde düzeleceği için diyalizin komplikasyonları da göz önüne alındığında diyaliz ön planda düşünülmeyecektir.

YOKSUNLUK SENDROMLARI

Yoksunluk semptom ve bulguları anksiyete, uykusuzluk, diaforez, ishal, titreme, taşikardi, ajitasyon, deliryum, oryantasyon bozukluğu, paranoya, halusinasyon, hipertansiyon, gastrointestinal rahatsızlıklar ve nadiren nöbetler olarak bildirilmiştir. Bunların genellikle ilacın kesilmesinden sonra 12 saat içinde başlamakla beraber en sık 24-48 saat içerisinde görüldüğü bildirilmiştir.  Bu nedenle bu ilaçlar kesilirken doz azaltırarak aşamalı olarak kesilmelidir. Benzodiazepinler yoksunluk sendromunun tedavisinde genellikle başarısızdırlar.

YATIŞ/TABURCULUK

Özellikle mekanik ventilasyon gerektiren solunum depresyonu olan, hipotansif seyreden ya da tehlikeli birlikte alım durumu olan hastalar yoğun bakım ünitesinde takip edilmelidir.

İzole gabapentioid alımı olan hastalar santral sinir sistemi depresyonu gibi bulgular olmadıkça 4-6 saatlik gözlem sonrası Psikiyatri bölümünün önerileri de alınarak acil servisten taburcu edilebilirler. 6 saatten uzun süren semptom ve bulguları olan hastalar yatırılarak takip edilmelidir. Hastalar Psikiyatrik açıdan da değerlendirilmeli, opioid birlikte alımlarında solunum depresyonu riski açısından bilgilendirilmelidir.

Kaynaklar

  1. Bouchard J, Yates C, Calello DP, Gosselin S, Roberts DM, Lavergne V, Hoffman RS, Ostermann M, Peng A, Ghannoum M. Extracorporeal Treatment for Gabapentin and Pregabalin Poisoning: Systematic Review and Recommendations From the EXTRIP Workgroup. AJKD. 2021:1-17. doi 10.1053/j.ajkd.2021.06.027
  2. Babu KM. Gabapentinoid poisoning and withdrawal. 2023. Available from: https://www.uptodate.com/contents/gabapentinoid-poisoning-and-withdrawal. (last accessed on May 17,2023)
0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail

Olgu

Havalar çok sıcak, deniz sezonu açıldı. Tatildesiniz, denizin keyfini çıkarıyorsunuz. Denizin derinliklerinde dalıp yüzerken ayağınızda ani bir batma hissediyorsunuz.

Eyvah, yüzerken beni ne soktu?

—–

Tüm canlı organizmaların dörtte biri su altında bulunur ve yüz binlerce deniz türü tanımlanmışken binlerce tür hala keşfedilmemiştir. Deniz ve tatlı su ile ilgili artan rekreasyonel, endüstriyel, bilimsel ve askeri faaliyetler nedeniyle su altı organizmalarıyla doğrudan temas gün geçtikçe artmaktadır.

Yaklaşık olarak dünya nüfusunun %80’inin kıyı bölgesinde yaşadığını, ülkemizin ise üçte birinin denizlerle çevrili olduğunu düşünürsek su altı tehlikelere karşı bilgilenmek acil tıp hekimleri olarak bizler için son derece önemlidir. Zehirli deniz canlıları daha çok sıcak iklim ve tropikal denizlerde yoğunlaşsa da, ülkemizi de içine alan 50 derece enlemine kadar kuzeyde de bulunabilirler. Özellikle sporcular, balıkçılar, dalgıçlar gibi meslek grupları risk altındadır ama yaz mevsimlerinde açık denizde yüzen kişiler de yaralanmayla sık başvurur. Basit dermatit vakalarından ölümcül vakalara uzanan deniz canlıları ile olan temasları 2 gruba ayırabiliriz:

1-Zehirlenme olmadan sokma, ısırma veya elektrik şoku verebilen deniz canlıları ile olan yaralanmalar

2-Zehirlenmeye neden olanlar – Sokma yolu ile: Omurgalı ve Omurgasız Canlılar

  1. Deniz canlıları ile olan delici yaralanmalar

İnsanlar dışındaki tüm doğada olduğu gibi, deniz canlıları tarafından yapılan yaralanmalarda keyfi saldırganlık nadiren yer alır. Çoğu yaralanma, uyarı veya savunma amaçlı hareketlerden kaynaklanır. Deniz canlıları genellikle provoke edilmeden insanlara saldırmayacağını unutmayalım.

Delici deniz yaralanmaları genellikle balık tutarken meydana gelir, ancak su aktiviteleriyle uğraşan herhangi bir kişiye de olabilir. Bu yaralanmalar genellikle yaranın travması kadar ağrılıdır ve yaralanmanın şiddeti anatomik konumla ilişkilidir. Ölümler, nadir olsa da, delici yaralanmalardan kaynaklanan torakoabdominal yaralanmaların vardığı durumlarda meydana gelmiştir.

Köpek balıkları gibi mitsel deniz canlıları yanında Barrakuda, Müren balığı, Dev Orfozlar, Fok, Katil Balinalar, Kılıç Balığı, Piranalar gibi deniz altının büyük ve dev balıkları ile karşılaşmalar çeşitli travmalara sebep olabilir. Birçok yaralanma ve buna eşlik eden zehirlemeler benzersiz klinik belirtiler gösterse de, travma yönetimi temel ilkeleri aynıdır. Doku kayıplarını içeren yaralanmalarda kanama kontrolü ve şok yönetimi gereklidir. Boğulma, hipotermi, dekompresyon hastalığı gibi durumlar özelliklerine göre yönetilmelidir. Deniz canlıları ile olan yaralanmalarda, kişi kurtarıldıktan sonra varsa ısırık, delik veya sokma işaretleri açısından detaylı bir şekilde incelenmesi gerekmektedir.

Ülkemizde yaşayıp elektrik üretme yeteneğine sahip olan Torpedinidia familyası bulunmaktadır. 50-70 Volt arası elektrik akımı verebilir ama deniz suyu iletken olmadığı için direk temas dışında nadir görülür. Kısa süreli çarpılma hissi dışında bulgu oluşmaz ve ek tedavi gerekmez.

Tedavi

  1. Yara temizliği:

Doğal sucul ortamda alınan tüm yaralar, tercihen normal salin (0.9% sodyum klorür) solüsyonu ile güçlü bir şekilde irrigasyon yapılarak temizlenmelidir. Deniz suyu bir irrigant olarak önerilmez, çünkü hipotetik bir enfeksiyon riski taşır. (Deniz anası sokmaları hariç, ilgili bölüme bakınız)  Steril su veya hipotonik tuzlu su kabul edilebilir. Steril çözüm zamanında temin edilemiyorsa, musluk suyu (tercihen dezenfekte edilmiş) uygun bir alternatif irrigant olabilir. İrrigasyon debridman öncesi ve sonrasında yapılmalıdır. Her yaraya 100 ile 250 ml arasında sıvı basınç sağlayan bir enjektörle irrigasyon yapılmalıdır. Bir yılan balığı sokmasıysa, protein içerikli ısıya duyarlı venom yara içinde bulunabilir. Bu nedenle, irrigasyon sırasında yara hala ağrılıysa, çözeltinin 45°C’ye kadar ısınmasına izin verilebilir.

Yara yoğun bir şekilde kontamine görünüyorsa %1 ila %5 konsantrasyonda povidon iyot solüsyonu, 1 ila 5 dakika temas süresiyle kullanılabilir. Antiseptik irrigasyon tamamlandığında, yaranın antiseptikten kaynaklanan doku toksisitesini en aza indirmek için normal salin veya musluk suyu ile iyice irrigasyon yapılmalıdır.

b) Antibiyotik: Deniz kaynaklı enfeksiyonların yönetimi, Vibrio türlerine etkin tedaviyi içermelidir. Enfeksiyondan şüphelenilen olgularda kültürler alınmalı ve aerob/anaerob etkin antibiyoterapi başlanmalıdır.

c) Tetanoz profilaksisi unutulmamalıdır.

2) Zehirlenmeye neden olan Deniz Canlıları

Bu grubu denizanaları gibi omurgasız canlılar ve vatozlar gibi omurgalı canlılar olarak ikiye ayırabiliriz.

  1. OMURGASIZ – ZEHİRLİ DENİZ CANLILARI İLE SOKMALAR

1)Denizanaları

Denizanaları sokmaları, yaşamı tehdit eden büyük denizanası (Chironex fleckeri) sokmasından, genellikle zararsız ancak acı veren zehirsiz deniz anaları sokmalarına kadar farklılık gösterir. Deniz sularının artması ve kirliliğinin artması ile her yıl popülasyonu artış gösteren deniz anaları, ülkemiz için de her geçen gün tehdit oluşturmaktadır. Ülkemizde çok zehirli türler bulunmasa da, son yıllarda Süveyş kanalı aracılığıyla zehirli türlerin görülmesine veya gemiler aracılığıyla farklı denizanası türleri görülmesine neden olmuştur. Ülkemizde yeni ortaya çıkan denizanaları türlerini saptamak için Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TUDAV)tarafından “Ya Yakarsa” isimli projede ülkemizin kıyılarındaki anormal denizanası patlamalarını, artışlarını, zarar verici etkilerini anlamak amacıyla yeni bir çalışma başlatmış ve 2020 yılından beri ülkemizin dört bir yanında görülen denizanası fotoğrafları bir internet sitesi aracılığıyla toplanarak deniz anası türleri takip edilmektedir. Güncel bilgiler için www.yayakarsa.org sayfasını takip etmekte fayda var. Aşağıdaki şekilde TUDAV tarafından hazırlanan zehirli ve zehirsiz deniz anası türleri ile ilgili bir görsel bulunmaktadır.

(Kaynak: https://yayakarsa.org/haberler/basinda-cikanlar/)

Denizanalarının vücutlarının %95’i sudan oluşur ve dalga ve rüzgar aracılığıyla hareket eder. Hava dolu pnömotofor adı verilen çan şekilli baş kısmından aşağı doğru sarkan tentakül adı verilen uzantılar içerir. Her bir tentakül ise binlerce nematosit içerir ve nematositlerde zehir bulunur.  Denizanaları, tentaküllerinin cilde temas ettiği zaman sokmalar meydana getirir. Temas, denizanalarını tentaküllerini kaplayan milyonlarca nematosit aracılığıyla zehir salmaya tetikler. Zehir, dermise zehir enjekte eden bir ok benzeri mekanizma vasıtasıyla salınır. Nematosistlerin maruziyetiyle klinik bulgular ortaya çıkar.

Denizanası sokması acil servislere başvuru için sık bir neden olsa da, sendromlarının çeşitliliği, özellikle kıyı bölgelerinde çalışan uygulayıcılar için gereklidir, çünkü bunlardan bazıları klinik olarak önem taşır.

Sokmanın şiddeti aşağıdakilerle ilişkilidir:

• Cildin tentakülle temasının miktarına bağlı olarak ateşlenen sokma hücrelerinin sayısı

• Türüne bağlı olarak enjekte edilen zehirin etkililiği.

Klinik bulgular

Denizanaları tarafından sokulan hastalar genellikle şu şekillerde ortaya çıkar:

• Çoğunluk, hemen ağrılı, doğrusal/tentakül benzeri bir sokma ile başvurur.

• Bazı hastalar ise gecikmiş ağrı ile başvurur – Irukandji benzeri sokma

Doğrusal/tentakül sokmaları genellikle tentaküllerin cilde temas ettiği yerde lokal ağrıya neden olur. Deride kızarıklık veya ürtiker benzeri kabartı oluşur, bu kabartı genellikle belli bir desene sahiptir.

Irukandji sendromu ise Carukia barnesi adı verilen deniz analarına maruziyet durumunda ortaya çıkabilen durumdur. Cubozoan ya da kutu deniz anaları da neden olabilir. Ağrı ve kızarıklığın yanı sıra, otonom aktivitenin artışı ile taşikardi, hipertansiyon, terleme, ajitasyon takip eder. Pulmoner ödemle birlikte miyokard depresyonu gibi kardiyak komplikasyonlara rastlanabilir.

Ülkemizde en zehirli tür olarak bilinen Drymonema dalmatinum ve Carybdea marsupialis (Kutu denizanası=Box Jellyfish) görülmediği için şanslıyız. Kıyılarımızda en sıklıkla gördüğümüz ve orta zehirli olan Chrysaora hysoscella (Pusula Denizanası) – kahverengi, sarı-kırmızı tonlarında bulunur. Yine Rhizostoma pulmo (Deniz Ciğeri Denizanası) az zehirli türde olup, ülkemizde görülmektedir. Bu deniz anasının tentakülleri yoktur. Zehirsiz olarak bilinen Aurelia aurita (Ay Denizanası) ve Akdeniz’e endemik olan Cotylorhiza tuberculata (Maviş Denizanası) türleri zehirsizdir.

Rhopilema nomadica (Göçmen Denizanası)  kıyılarımız için az bilinen bir tür olup, Süveyş kanalı aracığıyla ülkemize gelmiştir. Zehirli olan bu tür özellikle dalgıçlar için risk yaratmaktadır.

Ülkemizde görülmeyen Kutu denizanaları (Box Jelly-fish) Cubozoa sınıfındandır. En zehirli deniz canlısı olarak kabul edilir ve her yıl Pasifik okyanusunda ölüme neden olduğu vakalar bildirilmektedir. Ayrıca denizanasından ayrılan tentaküllerin, aylarca canlı kalabildiği bildirilmiştir. Kutu deniz analarının tenataküllerine temas ettikten sonra kısa sürede kahverengi-mor görünümlü ağrılı lezyonlara neden olmaktadır. İzlemde nekroz gelişebilen bu lezyonlara ek olarak venoma maruz kalan kişilerde kardiyotoksik etkilere bağlı olarak ölüm meydana gelebilir. Hem büyüklüğü hem de zehirli olması ile majör kutu  denizanası (C. fleckeri) en tehlikeli denizanası olarak kabul edilir ve  son derece etkili bir zehre sahip olmanın yanı sıra birden fazla uzun tentakülü bulunur.

Physalia türleri dünya genelinde ve Avustralya’da denizanalarının sokmalarının en yaygın nedenidir, ancak hastaneye başvuran insan sayısı azdır. Sokmalar, deniz analarının sürüler halinde sığ kıyı sularda veya kıyı şeridinde olduğu zamanlarda meydana gelir.

Denizanalarının Sokmalarında Tedavi

Denizanası sokmasına bağlı ciddi zehirlenme ve şok durumunda temel yaşam desteği basamakları uygulanmalıdır. Irukandji sendromu gibi şiddetli yaygın ağrı, otonom aktivite artışına neden olabilir ve opiat analjezikler gerekebilir. Pulmoner ödem gelişen olgularda solunum desteği, pozitif basınçlı oksijen ve myokard depresyonu için EKG takibi önemlidir.

Lokal bulgularla seyreden sokmalarda öncelikle deniz anası parçaları vücuttan uzaklaştırılmalıdır. Bu amaçla sokulan bölge, deniz suyu ile yıkanır ve tentaküller pens veya cımbız yardımı ile dikkatlice çıkarılır. Tatlı su nematositlerin deşarjını tetiklediğinden önerilmez. Nematositlerin inaktivasyonu için özellikle Cubozoan türlerinde %5 asetik asit (sirke) ile temizlemek önerilir. Physalia türleri için sıcak suya (45°C, 20 dakika) batırılması da venomun inaktivasyonunu sağlar. Physalia türlerinde sirke önerilmez.

Lezyonun durumuna göre antihistaminik ve steroid tedavisi değerlendirilmelidir.

Kutu deniz anaları için (Chironex fleckeri)  anti venom tedavileri bulunmaktadır ancak ülkemizde antivenom yoktur.

Kutu denizanası

2. Mercanlar- Deniz Şakayıkları

Ülkemizde Anemonia sulcata isimli türü yaygın olup, tentaküller ve nematositler ile zehirlenmeye yol açarlar. Genel olarak bölgesel deri irritasyonu ve iğnelenme tarzında ağrı ile başlar, izlemde ağrı şiddeti artar. Ağrı bölgesel kalabileceği gibi komşu bölgelere de yayılabilir. Öncelikle temas eden yer deniz suyu ile yıkanmalıdır ve  nematositlerin uzaklaştırılması için %5 asetik asit (sirke) kullanılır. Ağrı yönetimi ve sekonder enfeksiyon riski varsa antibiyoterapi tedavi planını oluşturur.

3. Deniz Kestanesi

Echinodermata familyasına ait canlılardır ve  denizyıldızları, deniz hıyarları, deniz tarağı gibi diğer deniz canlılarıyla aynı filuma aittirler. Dikenleri kalsiyum karbonat içerir ve  hareket etmeyi sağlar. Zehirli ve zehirsiz türleri mevcuttur. Kısa, küt olan dikenler zehir içermezler ancak deriye kolay girmesine rağmen çıkartılması zordur. İnce3 ve sivri dikenler ise genellikle zehirlidir ve deri içinde kırılarak yabancı cisim bırakırlar.

Deniz kestanesi ile yaralanmalarda genellikle ağrı ve yanma- batma hissi dışında bulgu gözlenmez. Nadiren etkilenen ektremitede paralizi gelişebilir. Bazı türlerde ise bulantı, kusma, kramp, parestezi, senkop ve dispne gibi sistemik bulgular gelişebilir.

Tedavide etkilenen bölgenin sıcak suda 30-60 dakika bekletilmesi analjezik etki sağlar. Lokal veya sistemik analjezikler gerekebilir. Gözle görülen bütün dikenler bir cımbız yardımı ile çıkartılmalıdır. Çıkartılma önce ultrason veya radyografik görüntüleme yapılmalıdır. Dikenleri uzaklaştırma kararı etkilenen bölgeye, enfeksiyon olasılığına ve devam eden ağrı olup-olmadığına göre değişebilir. Enfeksiyon riski varlığında antibiyoterapi başlanmalıdır.

  • OMURGALI – ZEHİRLİ DENİZ CANLILARI İLE SOKMALAR
  1. Vatozlar

Şeytan balıklar olarak bilinen vatozlar, zehirli balıklar içinde en yaygın görülen gruptur. Amerika Birleşik Devletleri’nde yılda yaklaşık 2000 sokma vakası bildirilmiş olup, ülkemizde de görülmektedir. Vatoz saldırıları tamamen savunma amaçlı saldırılardır ve genellikle sığ sulara giren dikkatsiz insanlar veya üstüne basan kişiler nedeniyle gelişir. Başka bir neden de vatozun bir ağdan veya kanca ile çıkarılması sırasında tutulması ile yaralanma olguları da sıktır.

Klinik Bulgular: Vatoz sokması sonrasında hem travmaya bağlı hem de venoma bağlı olarak bulgular oluşur. Nekroz ve sekonder enfeksiyonlar sıktır ve osteomyelit gelişebilir.

2006 yılında 44 yaşındaki doğa bilimci Stephen Irwin’in yaşadığı trajik ölümde olduğu gibi vatozun iğnesinin direk göğüs veya abdomene penetran saldırısı sonucu travmatik ölümler daha sık görülür.

Vatoz venomuna bağlı olarak klasik olarak bölgesel yoğun ağrı, ödem ve kanamaya neden olur. Ağrı, 30- 60 dakikada doruğa ulaşır ve 48 saate kadar sürebilir. Yara başlangıçta soluk veya mor olabilir ve hızla kızarıklık ve hemorajik şekilde ilerler;  sonrasında ise kas içi kanama ve nekroz görülür.

Sistemik belirtiler arasında güçsüzlük, bulantı, kusma, ishal, terleme, baş dönmesi, taşikardi, baş ağrısı, senkop, nöbetler, kas krampı, fasikülasyonlar ve  yaygın ödem (trunkal yaralanmalarda), hipotansiyon, aritmiler ve ölüm bulunur

Tedavi: Tedavinin başarısı büyük ölçüde ne kadar hızlı gerçekleştirildiği ile ilgilidir. Öncelikle penetran yaralanmalarda hemostazın sağlanması için travma yönetimi önemlidir.

Minör yaralanmalarda ise venomun etkilerine yönelik olarak, yaranın temizlenmesi, analjezi sağlanması ve enfeksiyonun önlenmesi hedeftir.

  1. Öncelikle yara hızlıca sıcak suya (üst sınır 45°C) 30 ila 90 dakika boyunca tolere edilebilir şekilde batırılmalıdır. Eğer bu durum sağlanamıyorsa yara derhal ısıtılmamış su veya tuzlu su ile irrigasyon yapılmalıdır. Steril tuzlu su veya su bulunmuyorsa, musluk suyu kullanılabilir.

(Amonyak, magnezyum sülfat, potasyum permanganat veya formalin gibi maddelerin eklenmesi için kanıt yoktur; ayrıca bu maddeler doku için toksik olabilir ve yaranın görünürlüğünü engelleyebilir.)

  • Görülen dikenler debride edilmelidir. Standart öneri, dikenin ve parçalarının mümkün olan en kısa sürede çıkarılmasıdır (zehirlenmenin ve ağrının yayılmasını sınırlamak için
  •  Ağrı kontrolü: 1% ila 2% lidoakain (Xylocaine) veya bupivakain 0.25% (yetişkinlerde toplam dozda 3 ila 4 mg/kg’ı aşmamak üzere;) ile yaranın lokal infiltrasyonu (epinefrin içermeyen) faydalı olabilir. Bölgesel sinir bloğu gerekebilir.
  • Antibiyoterapi: nekroz ve sekonder enfeksiyon sıklığı nedeniyle mutlaka önerilir
  • Yabancı cisim varlığı için Xray çekilmelidir.
  • Yara bakımı sonrasında taburculuk planlanacaksa, hastalar 6 saat sistemik bulgular açısından takip edilmelidir.
  • Taburculuk sonrası yara kontrolleri sık aralıklarla yapılmalıdır. Nekroz gelişen olgularda hiperbarik oksijen tedavisinden fayda görebilir. İlerlemiş bir durumda yara iyileşmesini hızlandırmak için başka bir tedavi, nemli pansumanın altına her 12 saatte bir topikal rekombinan insan trombosit türevi büyüme faktörü-BB (0.01% bekaplermin jel) uygulamaktır. (Ülkemizde bulunmaktadır)

2) Scorpaenidae – Taş Balığı

Deniz canlıları içinde en sık sokmaya neden olan omurgalı deniz canlılarındandır. Aslanbalığı, akrep balığı ve taş balığı olarak bilinen çeşitler benzer özelliklere sahiptir. Hepsi yanak kemiği (stay) adı verilen bir kemik plaka taşır, bu plaka gözden solungaç kapağına kadar yanaktan uzanır. Ülkemizde iskorpit türü bulunmaktadır. En zehirli alt türü Taş balığı olarak bilinen türüdür. Venomlar dikensi çıkıntılarda bulunur ve çok şiddetli ağrıya neden olur. Ağrı nedeniyle hipotansif senkop sıktır. Venomun etkileri nörotoksik ve kardiyotoksik özellikte olup sistemik belirtiler nadiren de olsa gelişebilir. Ölüm görülen vakalar bildirilmiştir. Tedavide etkilenen bölgenin sıcak suda (üst sınır 45°C) 30-60 dakika bekletilmesi önerilir. Lokal veya sistemik analjezikler gerekebilir. Yara içinde diken varsa uzaklaştırılmalıdır. Stonefish antivenomu, zehirlenmenin sık görüldüğü ülkelerde mevcuttur.

3) Trakonya (Weeverfish, Çarpan balığı, Tiryaki Balığı)

Akdeniz ve Karadeniz’de bulunan bu balık türü genellikle deniz tabanında sadece başları dışarıda kalacak şekilde kendilerini kuma gömerler ve üzerine basılmasıyla zehirlenmeye neden olur. Keskin dikensi çıkıntıları mevcuttur. Zehirli diken, ayakkabı ve botları delmeye yeterli ve ciddi bir delik oluşturur. Zehir yırtılan deri tabakasından yaraya enjekte edilir. Sokma sonrası ağrı çok şiddetlidir. 1700’lü yıllarda bir balıkçının ağrıya dayanamadığı için kendi parmağını kestiği iddia edilir. Eğer etkilenen ekstremite üst ekstremite ise ağrı göğüse yayılır ve akut koroner sendromu taklit edebilir. Bazı türleri kanamalı yaralanmalara yol açabilir ve ekstremitede uzun süren ödeme neden olabilir. Tedavi Scorpaenidae türlerinde olduğu gibidir ve sıcak su (üst sınır 45°C) ile venomun inaktivasyonu, ağrı kontrolü ve enfeksiyon takibi gereklidir.

 4) Deniz Yılanları

Pasifik ve Hint Okyanusu’nun tropikal ve sıcak iklimli bölgelerde görülen deniz yılanlarının bazı türleri ölümcüldür.

Deniz yılanı ısırıkları genellikle balıkçıların ağlarda hapsolmuş yılanları tesadüfen tutarken veya suda yürürken yanlışlıkla yılana basarak meydana gelir. Tipik olarak ilk etapta deniz yılanı ısırığı büyük bir ağrıya neden olmaz ve sadece bir iğne batması şeklindedir. Yılan sokmasına bağlı diken izleri genellikle baş iğnesi boyutunda, iğne batması gibi deliklerdir, genellikle 1 ila 4 arasında değişir, ancak potansiyel olarak 20’ye kadar olabilir.

Deniz yılanı venomu nörotoksiktir ve belirtileri arasında ağrılı kas hareketleri, alt ekstremitede paralizi, trismus, bulanık görme, pitozis, yutma güçlüğü, uyuşukluk, kusma v bulunur. Nörotoksik belirtiler hızla başlar ve genellikle 2 ila 3 saat içinde görülür. Eğer belirtiler 6 ila 8 saat içinde gelişmezse, neredeyse kesinlikle klinik olarak anlamlı bir zehirlenme olmamıştır. Sistemik bulguların gelişmesini izlemek için hastalar 8 saat izlenmelidir.

Tedavide kara yılanlarında olduğu gibi ekstremiteyi sabitlemek, dolaşımı kontrolü ve antivenom verilir ancak deniz yılanlarına spesifik antidotlar Avustralya gibi tropik ülkelerde bulunmaktadır. Ülkemizde bulunmamaktadır.

Kaynaklar

  1. Auerbach’s Wılderness Medıcıne, Seventh Edıtıon ISBN: 978-0-323-35942-9 Copyright © 2017 by Elsevier
  2. Ulusal Denizanası ve Benzeri Türler İzleme Programı; Türk Deniz Araştırmaları Vakfı https://yayakarsa.org/bu-canlilara-dikkat/deniz-anasi-turleri/
0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail
Etkinlik adıTemel ve İleri Toksikoloji Kursu
Etkinlik Tarihi29-30 Eylül 2023
Etkinlik İliÇanakkale
Etkinlik adresi Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık uygulama ve Araştırma Hastanesi Konferans Salonu 7. Kat. 
Çalışma Grubu BaşkanıProf. Dr. Ayça Açıkalın Akpınar
Kurs Genel KoordinatörüProf. Dr. Ataman Köse
Kurs Yerel KoordinatörüProf. Dr. Okhan Akdur
EğiticilerProf. Dr. Ayça Açıkalın Akpınar
 Prof. Dr. Mehtap Bulut
 Prof. Dr. Mustafa Burak Seyhan
 Prof. Dr. Okhan Akdur
 Prof. Dr. Zeynep Kekeç
 Doç. Dr. Canan Akman
 Doç. Dr. Murat DAŞ
 Dr. Öğr. Üyesi Eray Çeliktürk
 Dr. Öğr. Üyesi Satuk Buğra Han Bozatlı

Kursun Amacı, Kapsamı ve Hedefleri

TATD Toksikoloji Kurslarının amacı tüm acil tıpta uzmanlık öğrencileri, acil tıp uzmanları ve 2. basamakta görev yapan hekimlere toksikoloji hastalarının yönetimi hakkında bilgi vermektir. Hem tanısal hem de tedaviye yönelik kılavuzlar geliştirilme yöntemleri de kurslarda gösterilmektedir.

Kursun Hedef Kitlesi

Acil Tıp Asistanları (tüm kıdemler), Acil Tıp Uzmanları, 2. basamakta görev yapan hekimler

Kurs Planı

Kurs iki gün olarak tasarlanmış olup 29 Eylül 2023, sabah 08.30’da kayıt ile başlayacaktır. İlk ders saat 09.00’da olup; son ders 17.00’de bitecek şekilde planlanmıştır. 30 Eylül 2023 günü dersler sabah 09.00’da başlayacak olup 16.00’da bitecek şekilde planlanmıştır. 16.00’da kapanış töreni olacak olup sertifikalar verilecektir. 

Katılımcı sayısı ve Oturma Düzeni

Kursa nasıl kayıt yaptırırım?

İnternet sitemize (www.tatd.org.tr) kayıt olarak Türkiye Acil Tıp Derneği Eğitim Merkezi (TATDEM- https://tatd.org.tr/tatdem/) bölümünden kaydolabilirsiniz.

Kurs fiyatı ve dahil olanlar: 

Kurs ücreti: TATD üyeleri için 1000 TL Üye olmayanlar için 1250 TL

  • Gün için sıcak içecek ve ikramlar
  • Kursa özel Whatsapp iletişim grubu 

Kurs Programı

29 Eylül 2023 CUMA
09:00-09:30Açılış-Kurstan Beklentiler 
09:30-10:20Toksikolojide Semptomatoloji ve ToksidromlarProf. Dr. Okhan AKDUR
10:20-10:40ARA 
10:40-11:20Dekontaminasyon ve AntidotlarDoç. Dr. Canan AKMAN
11:20-12:00Antideprasan ZehirlenmeleriProf. Dr. Mustafa Burak SEYHAN
12:00-13:30ÖĞLE YEMEĞİ ARASI 
13:30-14:20İnhalasyon Ajanları ile Zehirlenmeler (Karbonmonoksit Zehirlenmeleri, Siyanür)Doç. Dr. Canan AKMAN
14:20-15:00Ekstrakorporeal TedavilerProf. Dr. Mehtap BULUT
15:00-15:20ARA 
15:20-16:00Tarım İlaçlarına Bağlı Zehirlenmeler Prof. Dr. Zeynep KEKEÇ
16.00-16.40Parasetamol ve Nonsteroid Antiinflamatuar İlaç Zehirlenmeleri  Dr. Öğr. Üyesi Eray ÇELİKTÜRK
   
30 EYLÜL 2023 Cumartesi
09:00-09:40Mantar ZehirlenmeleriProf. Dr. Mehtap BULUT
09:40-10:20Venomu Olan Hayvanlara Bağlı Zehirlenmeler: Yılan Isırıkları, Akrep ve Örümcek SokmalarıProf. Dr. Ayça Açıkalın Akpınar
10:20-10:40ARA 
10:40-11:20Alkol ZehirlenmeleriProf. Dr. Zeynep KEKEÇ
11:20-12:00Sokak İlaçları ile Olan ZehirlenmelerDr. Öğr. Üyesi Satuk Buğra Han BOZATLI
12:00-13:00ÖĞLE YEMEĞİ ARASI 
13:00-13:40Antipsikotik/Antikonvüzan İlaç ZehirlenmeleriDr. Öğr. Üyesi Eray ÇELİKTÜRK
13:40-14:20Kalsiyum Kanal ve Beta Bloker ZehirlenmeleriDoç. Dr. Murat DAŞ
14:20-14:40ARA 
14:40-15:20Olgularla ToksikolojiProf. Dr. Ayça Açıkalın Akpınar
15:20-16:00Söz SizdeTüm Eğitmenler
16.00-16.30KAPANIŞ, Sertifika Töreni 

İletişim ve ulaşım için adres, telefon, e-posta ve haritalar

  • Adres: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Sağlık uygulama ve Araştırma Hastanesi Konferans Salonu 7. Kat

 İletişim:         

0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail

YILAN ISIRMALARI

Olgu

Haziran da geldi. Tatil planları yapılmaya başlandı mı? Otel tatili mi, doğa tatili mi? Yurt içi mi, yurt dışı mı? Neyse 112 ambulansı geldi; planlar biraz daha bekleyebilir 🙁

-‘Ne getirdiniz arkadaşlar?’

-‘Hocam Wulingyuan ilçe hastanesinden geliyoruz, 39 yaş, erkek hasta, özgeçmişinde özellik yok. Ön tanımız; Non-ST MI, senkop’,

-‘Hastanın bacağı niye mor? (Resim 1)

-‘Hocam hastamız çoban, koyun otlatırken bayılıp düşmüş.’

Hastanın GKS: 13, TA:80/60, Nabız: 145/dk, O2 saturasyonu: % 98, Solunum sayısı: 22/ dk, Kan şekeri: 137 mg/dl, EKG: Sinüs Taşikardisi. Başvurduğu ilçe hastanesinde bakılan WBC: 13.300/uL, plt: 50.000/uL, CKMB: 23.4 µg/L, Hs-Trop T: 2345 ng/L. Hastadan (alınabildiği kadarıyla) ve hasta yakınlarından alınan anamnezde hasta dağlık arazide koyunlarını otlatırken, en son ağaca çıktığını hatırlıyor. Yakınları kendisine ulaşamayınca arazide aramaya çıkıyorlar. Yerde baygın halde buluyorlar. Helikopterle dağlık araziden alınıp en yakın hastaneye getiriliyor. Hastaneden de acil kliniğimize sevk ediliyor. Bu hastanın senkopa sekonder travması mı gelişti? Bu bacak neden bu kadar mor? Bu troponin niye yüksek? Bu trombositler neden düştü? “Babam bu kadar güzel pasta yapmayı nerden öğrendi 🙂 🙂 :)”

Tüm tomografiler normal, bacakta kırıkta yok. Ama hastanın laboratuvar sonuçları daha kötü: WBC: 19800 /uL, Plt: 5000/uL, Kreatinin: 1.77 mg/dl, Hs Troponin T: 5333 ng/L. Yarayı biraz daha temizleyip; şu bacağa biraz daha yakından bakayım. Tibianın hemen ön yüzünde cillteki diş izine benzeyen lezyonda ne? (Resim 1-2)

Senkop+ Hipotansiyon+ Taşikardi+ Trombositopeni+ kreatinin ve troponin yüksekliği+ Diş izi= Sherlock olmaya ne hacet olsa olsa yılan ısırığıdır bu…

Bu hastanın tedavisinde ne yapmalıyım?

Doğa mı tatili???

Epidemiyoloji

Yılan ısırıkları birçok tropikal ve subtropikal ülkede ihmal edilen bir halk sağlığı sorunu olarak önemini korumaya devam etmektedir Dünyada yaklaşık 3000 kadar yılan türü olduğu bilinmekte bunların 800’ ünün zehirli olduğu tahmin edilmektedir. Türkiye’ deki 59 yılan türünden ise 17’ sinin zehirli olduğu (14 Viperidae, 2 Colubridae, 1 Elapadiae) bilinmektedir. Dünya sağlık örgütünün (DSÖ) verilerine göre her yıl yaklaşık 5,4 milyon yılan ısırığı meydana gelmekte ve bu ısırıkların da 1,8-2,7 milyonu zehirlenme bulguları göstermektedir. 2021 yılı verilerine göre yılan ısırıklarına bağlı olarak 81.410-137.880 arasında ölüm ve yaklaşık üç kat daha fazla ampütasyon ve diğer kalıcı sakatlıklar meydana gelmiştir. Türkiye verilerine bakıldığında; Ulusal Zehir Danışma Merkezinin 2014-2020 raporlarında; 2018 yılında 556, 2019 yılında 655, 2020 yılında ise 695 yılan ısırığı vakası bildirimi yapılmıştır. Bu sayının tahminen daha fazla olduğu düşünülmektedir. 2019 yılından itibaren Halk Sağlığı Müdürlüğü tarafından üretilen antivenomların etkinliği ve yan etki potansiyelinin takibi için; Sağlık Bakanlığı 2022 yılından itibaren kullanılan her antivenom için yazılı bildirim de talep etmeye başladı. Bu sayede önümüzdeki yıllarda düzenlenecek raporda yılan ısırıkları ile ilgili daha kesin verilere ulaşabileceğiz.

Fizyopatoloji

Yılan ısırıklarında kliniğin ortaya çıkmasında önemli iki değişken zehrin toksik özellikleri ve kurbanın toksine gösterdiği lokal ve sistemik yanıttır. Zehir sitotoksik, hemotoksik ve nörotoksik olabilir. Türkiye’ deki zehirli yılan ısırıkları (sıklıkla Viperidae türleri) sitotoksik ve hemotoksik özellikte kompleks yapıda toksinler içerir. Hyalüronidaz, fosfolipaz A2, asetilkolinesteraz, proteolitik enzimler (metalloproteinaz), kollajenaz, serotonin, histamin, prokoagülanlar, antikoagulanlar ve hemotoksinler; subkutan yapılarda ve kapiller endotelinde hasar meydana getirirler. Hemoliz ve koagülopatiye neden olurlar. Nörotoksisite çok az sayıda olup, Elapidae (Kral Kobra) türü yılan ısırıklarında görülür. Nörotoksin nöromusküler bileşkede sinaptik nöronal asetilkolin reseptörlerine bağlanarak nöromusküler geçişi engeller. Ölüm sıklıkla hızla gelişen diafragma paralizisine bağlı gelişir.

Zehirli Yılanların Tanımlanması

Kimi zaman su şişesi içinde, kimi zaman siyah bakkal poşetinde; öldürülerek veya başı koparılarak suçluyu teşhis etmek ya da acil servislerimizin arka tarafındaki büyük laboratuvarlarda (!) panzehir yapılması beklentisi ile getirilir olayın failleri. Üstelik yeniden ısırılma riskini göze alarak. Peki nasıl teşhis edilir zehirli yılanlar? Zehirli yılanlarda görmeyi destekleyen ısıya duyarlı çukurcuklar (pit) burun ile göz arasında yer alır. Pupilleri eliptik (vertikal) olup, kafaları daha belirgin olarak üçgen şeklindedir. Isırdıklarında kan sızıntısına neden olan 2 adet kavisli sivri maksiller dişleri vardır. Zehirli yılanların ventral yüzünde anal tabakadan kuyruğa kadar olan kısımda tek sıra pul veya plaklar mevcutken, zehirsiz olanlarda bu pullar çift sıra olarak devam eder.

Klinik

Yılan ısırıklarına bağlı lokal ve sistemik bulgular görülebilir. Isırıkların yüzde %20’ si kuru ısırıklardır. Yani yılanlar dişlerini cilde geçirebilmiş ancak zehri boşaltacak zamanları olmamıştır. Ancak zehrin boşaldığı ısırıklarda; dakikalar ve saatler sonrasında ısırık yerinde kanamalı diş izi, ekimoz, hemorajik bül, ısırık yerinden proksimale doğru ilerleyen ödem, ağrı, selülit, cilt nekrozu ve kompartman sendromu görülebilir.

Sistemik bulgular ise tüm organ sistemlerini etkileyebilir. Başlangıçta halsizlik, güçsüzlük, terleme, bulantı, kusma, karın ağrısı gibi nonspesifik semptomlar görülebilir. Sonrasında; 

Kardiyovasküler sistem anormallikleri (nefes darlığı, çarpıntı, EKG Değişiklikleri, akciğer ödemi, şok bulguları, taşikardi, hipotansiyon)

Kanama diatezi bulguları (peteşi, burun kanaması, dişeti kanaması, intravasküler hemoliz, Dissemine intravasküler koagülopati (DİK) ) (Viperidae türlerine bağlı)

Nörolojik Bulgular (konuşma bozukluğu, parestezi, çift görme, pitoz, fasikülasyon, solunum felci, kas güçsüzlüğü, şuur bozukluğu (Elapadiae türlerine bağlı)

Rabdomiyoliz (ciddi kas güçsüzlüğü, myoglobülinüri, hipovolemi, Akut Böbrek Yetersizliği) görülebilir.

Tedavi

Eski Mısır’ da “şeytani ruhların çıkması” için yara yerine insizyon uygulanırken, 1362-1652 yılları arasında dış görünümünün bir yılanın derisine benzemesi sebebiyle yılan taşı (snake stone) suda bekletilip suyu panzehir olarak kurbanlara içirilmiş. 1900’ lü yılların başında antidot olarak “viski” kullanılmış.1954 yılında ilk modern yılan antiserumu ABD’ de Wyeth laboratuvarlarında üretilene kadar da;karboksilik asitten, striknine, koterizasyon, elektroşoktan, gaita ve idrara kadar türlü çareler denenmiş.

Yılan ısırıklarının tedavisi alanda yapılan ilk yardım uygulamaları ve hastanede yapılan tedavi olmak üzere 2 bölüme ayrılır.

Alanda Tedavi

Olay yeri müdahalesinde; mücadelemiz hem yılan zehriyle hem de Yeşilçamla aslında. Hastaya ve getiren yakınlarına tüm Cüneyt Arkın filmlerinde gördüğü emme, bağlama, kesme, toprak basma işlemlerini kesinlikle bir daha yapmamasını söylüyoruz. Turnike, insizyon, eksizyon, ampütasyon, elektroşok, koterizasyon, buz uygulaması, vakumla, şırıngayla, ağızla emme gibi yöntemler zehrin emilimin artmasına, yara yerinin kanamasına ve enfekte olmasına neden olacağından kesinlikle uygulanmamalıdır.

Hasta sakinleştirilerek olay yerinden uzaklaştırılmalı, ısırılmış kısım hareketsiz hale getirilip, kalp seviyesinin üstünde tutulması sağlanmalıdır. Hastanın en az hareket etmesi tavsiye edilir. (Yılanın peşinden koşmak, yakalamaya çalışmak mükerrer ısırıklara ve yara yerinin kanlanıp zehrin yayılmasına neden olur, kesinlikle yapılmamalıdır) Isırık bölgesinde turnike yapabilecek, saat, yüzük, bilezik, takı ve sıkı kıyafetler varsa erken dönemde çıkarılmalıdır. Alanda amaç hastaya zarar vermeden en yakın sağlık kuruluşuna ulaşmasını sağlamaktır. 

Yara Bakımı ve İlk Yardım

Yılan ısırığı ile gelen her hastada öncelikli olarak hava yolu, solunum ve dolaşım kontrolü yapılmalıdır. Hasta güvenlik çemberine alınıp; damar yolu açılıp (laboratuvar testleri için kan alınmalı: tam kan sayımı, koagülasyon parametreleri (PTZ, APTT, fibrinojen), serum elektrolitleri, üre, kreatinin, laktat dehidrogenaz, kreatinin fosfokinaz, bilirubin seviyeleri, karaciğer fonksiyon testleri ve ayrıca tam idrar tetkiki), monitorizasyonu sağlanıp, oksijen ihtiyacı varsa (O2 Sat<%94) oksijen başlanmalıdır. Sonrasında hızlı bir öykü alınmalıdır. Isırılma zamanı, uygulanan ilk yardım girişimleri, komorbiditeleri, ilaç alerjileri ve antivenom uygulanıp uygulanmadığı sorulmalıdır.

Yara yerinde muayenesinde diş izleri, ödem eritem, ekimoz ve hemorajik büller kayıt altına alınmalıdır. Yara yeri nemli gazlı bez ile silinmelidir. İlgili bölge immobil hale getirilmelidir. Hastalar genellikle buna uymakta zorlandığı için atel uygulaması yapılabilir. Yapılacak atel ısırık yerini ve proksimalini muayene etmeye izin verecek ve lenfatik drenajı bozmayacak şekilde gevşek yapılmalıdır. Atel sayesinde; ekstremite hareketleri engellenerek lenfatik dolaşım ile zehrin yayılması engellenir. Ayrıca iskelet kasları hareketsiz hale getirerek dolaşımın yavaşlaması sağlanır. Isırık ve ödem yeri takip amaçlı işaretlenmelidir. Antivenom tedavi ihtiyacını belirlemede ve tedaviye yanıtı değerlendirmede bu işaretlemeler yardımcıdır. Tetanoz proflasisi yapılmalıdır. Antibiyotik proflaksisi sadece kesme, emme işlemi yapılan kirli yaralar için önerilir, rutin önerilmez.

Ne Zaman Antivenom Tedavi Verelim?

DSÖ 2016 yılında yayınladığı yılan ısırıkları rehberinde antivenom tedaviyi hem lokal hem de sistemik zehirlenme bulgularında önermektedir. Buna göre;

Lokal Zehirlenme Bulguları

-Isırıktan sonraki ilk 48 saatte ısırılan ekstremitenin yarısına kadar olan şişlik

-Parmak ısırıklarından sonraki şişlik

-Isırıktan birkaç saat sonra ödem yerinin eklem atlaması

-Isırılan ekstremitede lenfadenopati

Sistemik Zehirlenme Bulguları

-Hemostatik bozukluk: Spontan sistemik kanama, trombositopeni, INR>1.2, PTZ>18-19 sn

-Nörotoksisite: Pitozis, external oftalmopleji, paralizi

-Kardiyovasküler anormallikler: Hipotansiyon, şok, kardiyak aritmi

-ABY: Oligoüri, anüri, kreatinin yüksekliği, hemoglobinüri, myoglobinüri

-İntravasküler hemoliz, Rabdomyoliz

varlığında antivenom tedavi verilebilir.

Ülkemizde Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü tarafından üretilen 3 yılan türüne (Macrovipera lebetina (Koca Engerek). Montivipera xanthina (Şeritli Engerek), Vipera ammodytes (Boynuzlu Engerek)) karşı antivenom içeren Polivalan Yılan Antivenomu (1 vial=10 ml) bulunmaktadır.

Ne Kadar Antivenom Verelim?

Genellikle, antivenomların prospektüsünde belirtilen dozajlar, laboratuvar faresi LD50‘ lerine ve ED50‘ lerine dayanır ve klinik güvenilirliği insanlar için düşük düzeydedir. (Tablo 1) Hasta geldiğinde klinik evrelemesi yapılmalı, geliş ve takip evresine göre verilecek antivenom dozuna karar verilmelidir. (Tablo 2) Daha yüksek bir başlangıç (yükleme) dozuna dayalı rejimler, birkaç gün boyunca tekrarlanan düşük dozlardan daha uygun olacaktır. Antivenom serum fizyolojik içinde intravenöz infüzyonla ortalama 1 saat içinde uygulanmalı, alerji gelişebileceği unutulmamalıdır. Bu nedenle antivenom tedavisi, mönitörize alanlarda sıkı gözlem altında uygulanmalıdır. Verilecek vial sayısı 2 ila 31 vial arasında değişebilir. Hastanın klinik bulgularına ve laboratuvar parametrelerine göre vial sayısına karar vermek gerekir. Çocuklarda yılan antivenomunun dozu azaltılmamalı, yetişkinlerle aynı dozda verilmelidir. Çocukların beden kitle indeksi düşük olduğundan daha şiddetli zehirlenme tabloları ortaya çıkmaktadır. Antivenom tedavinin gebelik kategorisi C’ dir Antivenom zehirlenme bulgusu olan gebe hastalarda evrelemeye göre verilmelidir. Çünkü yılan zehirine bağlı ortaya çıkacak trombositopeni ve DİK bebek ve anne ölümüne sebebiyet verebilmektedir.

Tablo 1: Polivalan tip antivenom için önerilen doz (Prospektüs bilgisi)
Tablo 2: Riley BD, Pizon AF, Ruha AM. Snakes and other reptiles. In: Goldfrank LR, editor. Goldfrank’s toxicologic emergencies. Stamford (Conn): Appleton & Lange, 11 edth 2019. p. 1620.

Kan ve kan ürünleri

Yılan zehrinin içerdiği fosfolipazlar trombosit membran hasarı yaparak trombositopeni yapabilir. Ayrıca trombosit agregasyonu da trombositopeniye neden olabilir. Yılan ısırıklarına bağlı ortaya çıkan koagülopati ve trombositopenide antivenom tedavi vermeden, kan ürünlerinin verilmesi dolaşımda bulunan venom tarafından yeni bir reseptör olarak algılanır ve mevcut koagülopatiyi kötüleştirebilir. Ancak hayatı tehdit eden kanaması olan hastalarda, kompartman sendromuna gidişatı olan hastalarda ve ciddi sistemik bulguları olan hastalarda antivenom tedavi ile beraber kan ürünlerinin (TDP, trombosit, eritrosit süspansiyonu ve kriyopresipitat) verilmesi düşünülebilir.

Kompartman Sendromu

Yılan zehrinin neden olduğu myonekroz kompartman sendromuna neden olabilir. Hastalarda kompartman basıncı >40 mmHg üstünde olup, ilgili ekstremitede şişlik parestezi, solukluk ve pasif hareketle ağrı görülür. Kompartman basıncında artış durumunda ilgili ekstremitenin elevasyonu, ek doz antivenom ve %20’ lik mannitol tedavisi (0.2g/kg dozunda 4×1) verilmelidir. Bu tedavilerin fasiyotomi ihtiyacını azalttığı gözlenmiştir. Bu tedaviye rağmen kompartman basıncı düşmediğinde (>40 mmHg) ve dolaşım yetmezliğine ait bulgular gözlendiğinde fasiyotomi yapılmalıdır. Ancak hemostatik bozukluklar; antivenom tedavi ve gerekirse kan ürünleri ile düzeltilmeden fasiyotomi denenmemelidir.

Plazmaferez

İlk kez Kornalik tarafından 1990 yılında yılan ısırmalarına bağlı zehirlenmede plazma exchange uygulanmıştır. Plazmaferez plazmadaki toksinlerin uzaklaştırılmasına ayrıca ekstravasküler alandaki toksinlerin redistrübisyonuna ve eliminasyonuna yardımcı olur.

Optimal destek tedavi ve uygun doz antivenom tedaviye rağmen;

  • Ekstremitede giderek artan şişlik ve dolaşım bozukluğu
  • Artan koagülapati durumunda
  • Nörolojik bulgular (Ataksi, paralizi, diplopi, letarji, görme bozuklukları)
  • Böbrek fonksiyon testlerinde bozulma, ABY
  • Kardiyak etkilenim (hipotansiyon, ventriküler aritmi, miyokardit)
  • Köprü tedavi: Nadir görülen yılan türlerine karşı antivenom tedavi temin edilene kadar

plazmaferez yılan ısırıklarında uygulanabilir.

Bizim hastaya ne oldu peki? 

Isırık izini görür görmez hastaya 3 vial antivenom 500 cc %0.9 serum fizyolojik içinde 1 saatlik infüzyonla uygulandı. İlk doz antivenom infüzyonu sonrasında1. saatte; TA: 80/60 mmHg’ dan 110/70 mmHg yükseldi, nabız: 145/dk’ dan 110/dk’ ya düştü. 2. Saatte trombosit sayısı: 5000/uL’ den 35.000/uL’ e yükseldi. Hastaya takibinde sistemik ve lokal bulgularına göre 48 saatte toplam 11 vial antivenom uygulandı. İkinci doz antivenom tedaviye rağmen lokal, sistemik ve laboratuvar bulguları kötüleşen hastaya 2 Ünite TDP infüzyonu yapıldı. Hemoglobin değerleri 48. saatte 14.1 g/dl’ den 7.8 g/dl gerileyen hastaya (artmış Troponin ve sekonder MI nedeniyle) 1Ü Eritrosit süspansiyonu transfüzyonu yapıldı. Yatışının 24. saatinde optimal destek tedavi, antivenom tedavi ve kan ürünleri transfüzyonuna rağmen hemoglobin 14.1 g/dl’den 8.3 g/dl’ ye, trombosit sayısı 35000/IU/L’ den 5300/IU/L’ e kreatinin değeri 1.77 mg/dl’ den 2.96 mg/dl’ ye, amilaz değeri 292 IU/L’den 257 IU/L’ e, troponin 5333 ng/L                    3256 ng/L’ e değişti. Hipotansiyonu ve taşikardisi devam eden, idrar çıkışı azalan, laboratuvar parametreleri kötüleşen ve lokal doku ödemi artan hastaya ‘Plazmaferez’ uygulandı. Yatışının 7. gününde laboratuvar ve klinik bulguları düzelen hasta sıhhatle taburcu edildi.

AKREP SOKMALARI

Epidemiyoloji

Günümüzde, dünyada, 21 familya ve 195 cinsten oluşan yaklaşık 2512 tür akrep olduğu bildirilmektedir. Son yıllardaki artış göz önüne alındığında Türkiye’ de ise 4 familya ve 15 cinsten oluşan yaklaşık 41 akrep türü olduğu tespit edilmiştir. Türkiye’ de bilinen en toksik akrep türü sistemik toksisiteye neden olan Leiurus quinquestriatus’tur. Diğer sık görülen toksik akrep türü Androctonus crassicauda; sıklıkla Güneydoğu Anadolu’ da görülür ve sistemik toksisite yapar, Mesobuthus gibbosus ise sıklıkla Ege Bölgesinde görülür ve lokal toksisite yapar. Ulusal Zehir Danışma Merkezinin 2014-2020 raporlarında; 2018 yılında 1462, 2019 yılında 1451, 2020 yılında ise 1729 yılan akrep sokması bildirimi yapılmıştır.

Fizyopatoloji

Kompleks bir yapıya sahip akrep venomu; ≥10 nörotoksik protein + 6 protein yapıda olmayan kimyasal bileşikten oluşur. Akrep toksinlerinin çoğu uyarılabilir hücrelerin Na kanalarının inaktivasyonu geciktirerek veya aktivasyonunu artırarak etki ederler. Bu toksinlerin bazıları da K kanallarını etkilemektedir. Zehir toksik etkisini artan katekolaminler yoluyla özellikle santral sinir sistemi ve otonom sinir sisteminin hiperstimülasyonu ile gösterir.

Klinik

Lokal bulgulardan sistemik zehirlenme bulgularına kadar değişik yelpazede klinik bulgulara yol açabilir. Semptomlar genellikle akrep sokmasından hemen sonra başlar. Birkaç saat içinde en yüksek seviyeye ulaşır. Genellikle 24-48 saat sürer.

Lokal bulgu olarak; akrepin iğnesinin girdiği yerde yanıcı ağrı, eritem, şişlik, lokal doku inflamasyonu ve bazen lokal parestezi görülebilir.

Sistemik klinik bulgular;

Non-spesifik bulgular: Hipertermi, bulantı, kusma, terleme, salivasyon, bronkore

Kardiyovasküler anormallikler: Hipertansiyon, hipotansiyon, taşikardi, bradikardi, myokardit, şok, pulmoner ödem, solunum depresyonu

Hemostatik bozukluk: Koagülopati

Nörotoksisite: Kas güçsüzlüğü, kas fasikülasyonları, paralizi-parastezi, nöbet, ajitasyon, diplopi, nistagmus, hipereksitabilite, priapizm.

KLİNİK EVRELEME

Evre 1: Isırılan bölgede hafif ağrı sistemik bulgu yok

Evre 2: Ağrının çok şiddetli olması ve ısırılan ekstremitenin dışına taşması, dokunmakla şiddetli ağrı hissedilmesi (Pozitif TAP testi)

Evre 3: Nöromüsküler disfonksiyon veya kraniyal sinir disfonksiyon

Nöromüsküler disfonksiyon (ekstremitelerde jerkler, huzursuzluk, istem dışı kas hareketleri)

Kraniyal sinir disfonksiyon (bulanık görme, anormal göz hareketleri, hipersalivasyon, dilde fasikülasyon, yutma güçlüğü, üst hava yolu disfonksiyonu, peltek konuşma)

Evre 4: Nöromüsküler disfonksiyon ve Kraniyal sinir disfonksiyon

MI, pulmoner ödem, konvülziyon, şok vb. bulguların olması

Bizim ülkemizde görülen ve sistemik toksisite yapan türlerde hipertansiyon, terleme, titreme, göğüs ağrısı gibi bulgular daha ön plandadır.

Tedavi

Tedavide amaç; toksinin santral ve otonom sinir sistemi üzerine olan toksik etkilerini nötralize etmektir. Bunun için destek tedavi, pulmoner ödem tedavisi ve antivenom tedavi uygulanır.

Destek Tedavi: Yara yeri temizliği sağlanmalı; hastaya tetanoz proflaksisi ve analjezi uygulanmalıdır. Sistemik analjezik tedaviye yanıt alınamayan şiddetli lokal ağrı varlığında  %1’lik ksilokain (max. 0.5 mL) ile lokal anestezi yapılabilir. Hipertermi için soğuk uygulama ve parastemol verilebilir. Dirençli bulantı-kusma tedavisinde Klorpromazin (Non selektif dopaminerjik agonist, alfa adrenerjik etki, seretonerjik ve antikolinerjik etki) ile kusmalar kontrol altına alınmaya çalışılır. Sıvı-elektrolit, asit baz dengesi sağlanmalıdır. Ajitasyon ve konvülsiyonların kontrolünde Fenobarbital ve diazepam önerilir.

Kardiyotoksisitenin Tedavisi: Kardiyak bulgular artmış katekolamin salgısına ve artmış renin aldosteron sekresyonuna bağlı görülür.Toksin etki mekanizması taşiartmilere ve ileti bozukluklarına yol açabilir. Hemodinaminin bozulmadığı durumlarda müdahale edilmeden takip önerilmektedir. Periferik vasküler direnci azaltıp, hipertansiyonun tedavisinde ACE inhibitörleri (Kaptopril), vazodilatatörler (Hidralazin), kalsiyum kanal blokerleri (Nifedipin) kullanılabilir. Propranolol taşiaritmilerde kullanılabilir ancak mortalite üzerine etkisi gösterilememiştir.

Pulmoner Ödem Tedavisi: İlk tercih edilecek ajan sempatolitik etkili α adrenerjik reseptör antagonisti Prazosin (Minipress® 1, 2.5, 5 mg)’ tir.  Prazosinin monovalan antivenoma eklenmesi; klinik semptomların süresini (terleme, salivasyon, soğuk ekstremiteler, priapizm, hipertansiyon veya hipotansiyon, taşikardi), daha şiddetli semptomlara dönüşmesini azaltır. Belirtiler düzelinceye kadar, oral yolla,30 µg/kg dozunda (6 saatte bir) verilmesi önerilir. Prazosin bulunamadığında yerine Dokzasosin  50 µg/kg (Cardura®) kullanılabilir. Afterloadu azaltmak için diüretik (Furosemid) tedavi verilmelidir. Kardiyojenik şokta ilk tercih edilmesi gereken inotropik ajan Dobutamin (5-15 µg/kg/dk) olmalıdır.Hastaların invaziv ve non-invaziv (HFNCO, NIMV) mekanik ventilasyon ihtiyacı sıkı takip edilmelidir.

Antivenom Tedavi: Türkiyede Androctonus crassicauda için hazırlanmış monovalan antivenom bulunmaktadır. Antivenom tedaviye bağlı serum hastalığı ve anaflaksi riski olması sebebiyle; ciddi sistemik bulgu gelişen hastalara antivenom tedavi önerilir. Ancak 6 yaşından küçük hastalarda (mortalite yüksek) ve 65 yaşından büyük hastalarda (eşlik eden komorbiditeler nedeniyle) akrep sokmalarında toksik etki potansiyeli yüksektir. Bu hastalarda sistemik bulgu gelişmesi beklenmeden antivenom tedavi verilmesi önerilir. 1 vial antivenom serum fizyolojik içinde 30 dakikalık intravenöz infüzyonla verilmelidir. Antivenom tedavi mutlaka olası bir anaflaktoid reaksiyon için gerekli ilaç ve malzeme hazırlıkları yapılarak ve hastalar monitorize edilerek verilmelidir. Antivenom uygulamasının yan etki sıklığı %1.6-6.6 arasındadır.  En önemli yan etkileri anafilaksi (ürtiker, anjioödem, bronkospazm, hipotansiyon) ve serum hastalığıdır.

_________________________

KAYNAKLAR

  1. https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/snakebite-envenoming
  2. Bektaş F, Söyüncü S. (2009) Yılan Isırıkları. Editör: Satar S. Acilde Klinik Toksikoloji. 1.Baskı. Nobel Tıp Kitabevi, Adana ss: 593-601.
  3. Ulusal Zehir Danışma Merkezi (UZEM) Raporları 2014-2020, https://hsgm.saglik.gov.tr/depo/kurumsal/yayinlarimiz/Raporlar/Uzem/uzem_raporlari_2014-2020.pdf
  4. Gulen M, Satar S, Yesiloglu O, Ince C, Esen CI, Acehan S. Comparison of two types of polyvalent snake antivenom used in treatment. Cukurova Med J 2020;45(3):1230-1237
  5. Bilir Ö. (2020) Sürüngenler. Editörler: Satar S, Güneysel Ö, Yürümez Y, Türedi S, Akıcı A. Klinik Toksikoloji Tanı ve Tedavi. 1.Baskı. Çukurova Nobel Tıp Kitapevi. ss:1011-1019
  6. Warrell D. Snakebites. World Health Organization, Guidelines for the management of snakebites. 2nd Edition. WHO/Regional Office for South-East Asia. August 2016 140 p. ISBN 978 92 9022 530 0.
  7. León G, Vargas M, Segura Á, Herrera M., Villalta M, Sánchez A et al Current technology for the industrial manufacture of snake antivenoms. Toxicon. 2018;151:63-73.
  8. Açikalin A, Gökel Y, Kuvandik G, Duru M, Köseoğlu Z, Satar S. The efficacy of low-dose antivenom therapy on morbidity and mortality in snakebite cases. Am J Emerg Med. 2008;26:402-7.
  9. Scharman EJ, Noffsinger VD. Copperhead snakebites: Clinical severity of local effects. Ann Emerg Med. 2001;38:55-61.
  10. Gümüştekin M, Sarıçoban B, Gürkan MA. Antivenomlar ve uygulama ilkeleri. Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi. 2019;34:73-83.
  11. Sarin K, Dutta KT, Vinod KV. Clinical profile & complications of neurotoxic snake bite & comparison of two regimens of polyvalent anti-snake venom in its treatment. Indian J Med Res. 2017;145:58-62
  12. Riley BD, Pizon AF, Ruha AM. Snakes and other reptiles. In: Goldfrank LR, editor. Goldfrank’s toxicologic emergencies. Stamford (Conn): Appleton & Lange , 9 edth 2011. p. 1601-10.
  13. Padmanabhan A, Connelly-Smith L, Aqui N, Balogun RA, Klingel R, Meyer E, Pham HP, Schneiderman J, Witt V, Wu Y, Zantek ND, Dunbar NM, Schwartz GEJ. Guidelines on the Use of Therapeutic Apheresis in Clinical Practice – Evidence-Based Approach from the Writing Committee of the American Society for Apheresis: The Eighth Special Issue. J Clin Apher. 2019 Jun;34(3):171-354. doi: 10.1002/jca.21705. PMID: 31180581.
  14. Zengin S, Yilmaz M, Al B, Yildirim C, Yarbil P, Kilic H, Bozkurt S, Kose A, Bayraktaroglu Z. Plasma exchange as a complementary approach to snake bite treatment: an academic emergency department’s experiences. Transfus Apher Sci. 2013 Dec;49(3):494-8. doi: 10.1016/j.transci.2013.03.006. Epub 2013 Mar 30. PMID: 23545384.
  15. Isbister GK, Bawaskar HS. Scorpion envenomation. N Engl J Med. 2014 Jul 31;371(5):457-63. doi: 10.1056/NEJMra1401108. PMID: 25075837.
  16. Aygün A. (2020) Artropodlar: Zar Kanatlılar-Akrepler-Örümcekler. Editörler: Satar S, Güneysel Ö, Yürümez Y, Türedi S, Akıcı A. Klinik Toksikoloji Tanı ve Tedavi 1. Baskı. Çukurova Nobel Tıp Kitapevi. ss:1000-1002

0 comments
0 FacebookTwitterPinterestEmail