Uzm. Dr. Derya Yılmaz
2014 tarihinde Akdeniz Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalından uzmanlığımı aldım. Acil servisimizin çalışma koşulları çoğu hastaneye göre çok iyi olması, hasta sayılarımızın makul sayıda olması, çalışma arkadaşları ve hocalarımızın desteğinin sürekli yanımızda olması, güvenlik koşullarının da çok da kötü olmaması nedenli yuvadan uçup başka yerde acil uzmanlığı yapacak olmak bana çok zor gelmişti. İlk olarak tayinim Rize Devlet Hastanesi’ne çıktı. İlk nöbette eş durumu ile tayinimi Hopa’ya istemeye karar verdim. Nasıl bir nöbet geçirmişsem artık.
“Hopa’ya tayin kararımdan hiç pişman olmadım”
Hopa Devlet Hastanesi’nde 2,5 yılım geçti. Sağlık ocağına yapılan eklemelerden oluşan küçücük bir acildi. O kısıtlı imkanlarla ne hastalara bakım hizmeti sağladık, yaptıklarımıza şu an bile şaşırıyorum. Hopa sel felaketini oradaki tüm doktor arkadaşlarım ile birlikte çok güzel bir şekilde yönettik. Monitörler, triaj alanları, mekanik ventilatör, ihtiyacım olan tüm cihazlara ve ilaçlara istifa etmeme 2 ay kala yeni yapılan hastane binasında ulaştım. Bir uzman arkadaşım oraya atanacak olursa kurulu düzeni olan güzel bir hastane ile karşılaşacaktır. Kısmet işte…
“Aile sıcaklığındaki insanlar + Keşfettiğim harika yerler = Mecburi hizmet”
Mecburi hizmet denilince benim aklıma aile sıcaklığındaki dostluklar, gezilen yerler ve bitmeyen yağmur, aşkla izlediğim gün batımları geliyor. Hadi kışın gri yağışlı havayı insan kabulleniyor da yazın da olunca benim gibi güneş insanı zorlanıyor biraz. Yine de o yeşilin sebebi bitmeyen yağmurlar olduğundan ona bile sempati duyuyor insan. Yaylası, gölü, deresi, şelalesi ile cennet gibi olan iki il Artvin ve Rize’de mecburi hizmet yapınca gezilecek listesinin yarısını bitiremeden gözüm arkada kalarak döndüm Antalya’ya.
“Yayla gezilerinde yaşadıklarımız unutulmaz”
Zamanı geri alabilsem; mecburi hizmete başladığım ilk gün bir liste yapıp her yeri görmeye çalışırdım. Karadeniz coğrafyasında rahat bir şekilde gezebilmek için 4×4 araç çok önemli bir konudur. Yaylalarına rehber eşliğinde gidilmesini tavsiye ediyorum. Yayla yolları çok tehlikeli ve kötü oluyor. Bir de sis olursa yolu görmek mümkün olmuyor. Rehberin sis nedenli önünü görememesi ve yolun diğer tarafının uçurum olması nedeniyle boncuk boncuk terlediğini, başka bir aracın arka tekerleğinin uçuruma düştüğünü gördü bu gözler…
Kıyafet konusuna gelirsek; araçta sürekli uzun yağmurluk taşımanızı öneririm. Temmuz ayında bile kaldığımız yaylada akşam kalın, sabah ince giysiler giyinmiştik. O yüzden bütün hava şartlarına hazırlıklı olmak ve tabii ki en önemlisi su geçirmez ayakkabınızı unutmamalısınız.
“Memleketimin insanı sever de üzer de”
Yayla hayatında konaklama konusunda çok fazla beklentiniz olmasın. Az konfor, bol manzara ile yetinmeli, işletme sahibi ile inatlaşmamalısınız. Ayılara da dikkat etmek gereklidir. Yeşillikler içinde yürürken bir ayı ile karşılaşmak olası bir durumdur. Allahtan bu başıma gelmedi. Ama kardaki yabani hayvan ayak izlerini gördüm.
Hopa, Arhavi ve Kemalpaşa hepsi küçük ilçelerdir. Bu ilçeleri bir bütün olarak düşünmek doğru olacaktır. Yeme içme konusunda; Yalı, Çakıl, Serender, Fener gidilebilecek restoranlardan bazılarıdır. Yenilecek şey belli, mevsimiyse mezgit ve her öğün muhlama tabii ki. Kaymaklı yapan yer varsa kesinlikle bunu denemelisiniz. Lale ve Hüsrev adlı restoranların kuru fasulyesi çok övülse de, bana çok yağlı ve çok salçalı geldi. Turşu kavurması, Laz baklavası mutlaka tadına bakılması gereken yiyeceklerin başında. Rize’de mutlaka et ve sütlaç yemelisiniz. Sütlaç bol fındıklı ve yumurtalı olmalı. O kadar güzeldir ki yemeye başlayınca duramıyorsunuz, 3 kaseyi bitireni biliyorum.
Rize’deki benim gittiğim güzel restoranlar arasında Ziyafet, Huzur ve Yusufeli Kuzu Döner’i sayabilirim. Kahvaltı için manzarasından da memnun kalacağınıza emin olduğum Dağmaran’ı tavsiye ederim.
Gelelim Karadeniz’deki denize girilebilecek lokasyonlara; Kemalpaşa’da Kopmuş plajında ve Fındıklı’da kıyıcık plajında rahatlıkla denize girilebilir. Yakınlarında bir alışveriş merkezimiz bile var “İstanbul Bazaar”.
“Efsane bir gün batımının adresi: Hopa”
En popüler yerlerin başında Ayder Yaylası gelir. Üzgünüm ki; 7 yıl önce bile Arapça tabelalar, gereksiz betonlaşma, inanılmaz kalabalık vardı. Uzun Göl’de de benzer durum yaşanıyor. Ama yine de görmek ve misafirlerinizi gezdirmek için gidiyorsunuz. Ayder’in yakınında Gelin Tülü Şelalesi’ni görebilirsiniz. Rize’ye bağlı Çamlıhemşin dizi çekimlerinin yapıldığı hayran olduğum yerdir. Çamlıhemşin’e geziye Yeşil Vadi Restoranda keyifli bir kahvaltı ile başlayabilirsiniz. Özellikle kaymaklı muhlaması süperdir. Sonra Fırtına deresi üzerindeki köprülerde manzarayı izleyip Zil Kale’ye gidebilirsiniz. Aynı gün Rize’nin en büyük debili şelalesi Palovit Şelalesi’ni görebilirsiniz. Buralar turların da gezdiği yerler olduğundan özellikle hafta sonları çok kalabalık oluyor.
Yaylalardan Avusor, Pokut, Sal, Elevit, Hazindak, Samistal, Huser gezdiklerim. 4 günlük bir tur ile gezmiştim ama tadı damağımda kaldı. Bu gezinin hakkı aslında 1 hafta, sakin sakin gezmek mükemmel olurdu. Her yıl izin zamanımda tekrar mı gitsem diyorum. Pokut ve Sal yaylaları yan yana zaten. Pokut hayatımda gördüğüm en güzel yerlerden biri. Sal ile Aralarında güzel bir patika var. Onbeş dakikada iki yayla arasını yürüyerek geçebiliyorsunuz. İkisini bir günde görebilirsiniz. Hazindak’ın özelliği süslemeli ahşap Ermeni evleri. Evlerin kapıları birbirini görmeyecek şekilde planlanarak yapılmış. Eğer Huser sisli değilse, resimlerde görülen o mükemmel bulut üstünde uçuyormuş görüntüleri yakalabilirsiniz. Bu şans bana nasip olmadı maalesef.
Artvin’de ise Borçka Karagöl, Kafkasör yaylası, Mençuna Şelalesi, Maçahel vadisi ve Maral şelalesi görülmesi gerekli yerler arasındadır. Şavşat ile Karagöl arasındaki yol 3 saat kadar sürüyor. Her gidenin Borçka Karagöl’ü daha çok beğendiğini söylemesi üzerine Şavşat tarafına biz gitmedik. Mençuna şelalesi ve Çifteköprüler Arhavi’de olması nedenli evimize daha yakın olduğundan, misafirlerimizi ilk olarak getirdiğimiz ve kendimizin de gitmekten çok zevk aldığımız yerlerin başındaydı. İlk önce Çifteköprü’ye gider köprüde resim çekilirdik. Oradaki kafede ufak bir kahve molası sonra misafirimizi büyülenmesi için Mençuna Şelalesi’ne götürürdük. Şelaleye araçla gidilebilecek yol sonrası yaklaşık 20 dakikalık bir yürüyüş ile ulaşıyorsunuz. Şelalelere giderken yanınızda yağmurluk ve kalın bir kıyafet getirmeyi unutmayın. Su ve yiyecek bir şeyler de götürmenizde fayda var. Kafkasör Yaylası’nda boğa güreşi yapılıyormuş ama ben görmedim. Görmek istediğimden de emin değilim.
“Karagöl muhteşem bir ekosistem sunuyor”
Borçka Karagöl kesinlikle gidilmesi gereken bir yer. 2002 yılında tabiat parkı olarak kabul edilen Karagöl Tabiat Parkı oldukça geniş bir alana sahip. İçerisinde binlerce tür bitki ve hayvana ev sahipliği yapıyor. İçerisinde kahve veya çay içebileceğiniz ve atıştırmalık bir şeyler yiyebileceğiniz ufak bir yer var. Borçka Karagöl’de kardeşlerimle kamp yapmıştık. İlk kamp deneyimim olmasından mı kurtların ulumalarının çok yakından gelmesinde mi bilemedim çok rahatsız bir gece geçirmiştim. Ama kesinlikle ay ışığındaki manzara ile uyuyup sabah gölün mükemmel manzarası ile uyanmak çektiğiniz tüm sıkıntıya değer.
“Maral Şelalesi cennetten bir köşeyi andırıyor”
Maral şelalesi Dünya’daki cennet olarak anılan bir yer, Borçka ilçesindeki Maralköy Köyü’nde bulunuyor. Köy merkezinde yer alan camiden 7 km uzaklıkta bulunan şelalenin 6 kilometresini araçla gidebiliyorsunuz ancak son 1 kilometreyi güzel bir doğa yürüyüşü yaparak gitmeniz gerekiyor. Mençuna ve Maral şelalesinde içimde hissettiğim coşku, mutluluk, hayranlık kesinlikle aynıydı. İnsanın içinden gülmek, bağırmak, coşmak geliyor. Palovit çok kalabalık olduğundan insan fırsat bulup bir şey hissedemiyor. Herkes resim çektirmenin derdinde birbirini bekliyor. Oldum olası doğanın içinde sessiz sakin yerleri sevmişimdir. Acil uzmanı olmanın benim için en güzel tarafı da budur. Gezilecek yerlere hafta içi giderek tadını çıkarabilirsin.
“Sümela Manastırı’nın manzarası ile büyülenmeye hazır olun”
Trabzon’da Uzun Göl (önceden de belirttiğim gibi turistlerin istilası ve betonlaşma nedenli yazık edilmiş bir yer), Sümela Manastırı ve Maçka gidilebilecek yerlerin başında geliyor. Sümela Manastırı kalabalığa, insanın sinirini bozan duvar yazılarına ve tahribatlara rağmen; manzarası, tarihi ile kesinlikle görülmesi gereken yerlerin başında geliyor. Maçka Hamsiköy memleketim diye demiyorum yine cennetten bir köşe. Niyazi Usta’nın sütlacını övseler de; Rize’deki sütlacın yerini kesinlikle tutamaz.
“Kapı komşumuz Gürcistan’ı görmeden olmaz”
Tabii konu Karadeniz olunca ve Gürcistan sınırında hizmet verip de Gürcistan’a gitmemek olmazdı tabii. Biz sadece Batum’la yetindik, Tiflis eksik kalanlar listemde maalesef. Hopa halkının tercih nedeni genellikle Casinolar olsada; değişik mimarisi ile beni cezbeden binalarını ve güzel sahilini görmenizi tavsiye ederim. Nüfus cüzdanı, geçmek için yeterli olsa da gümrük kapısından geçmek biraz işkenceli olabiliyor. Özellikle günübirlik turların geçiş saatlerine denk geldiyseniz uzun saatler içeri girmek için beklemeniz gerekebilir. Yine de sahilinde gün batımı izlemek, Avrupa veya Piazza Meydanı’nda bir kahve içmek insanın ruh halini değiştiriyor. Astronomik Saat, Alfabe kulesi, Ters Ev, St. Nicholas Kilisesi, Tiyatro Binası küçük bir alanda hemen görebileceğiniz yerlerin bazıları. Poseidon-Neptün Çeşmesi nedense giden her Türkün yüzünde muzip bir gülümseme yaratıyordu. Gitmişken Gürcü gazozunu, Khinkali (hıngal) ismini verdikleri mantı çeşidini, bizdeki Karadeniz pidesinin farklı bir yorumu olan Haçapuriyi de denemeyi ihmal etmeyin derim.
“Doğu Karadeniz’de mecburi hizmet insana verilen bir şanstır; iyi kullanmak, güzel gezmek tadını çıkartmak gerektirir”
Hopa uzman olarak çalıştığım ilk göz ağrım. Yazıyı yazarken hatırlayamadığım birkaç yerin ismini sormak için aradığım, hala orada başhekim olan arkadaşımın dediği gibiyse Hopa beni ben Hopa’yı unutamadım. O yüzdendir ki Hopa’ya girdiğinizde ilk üst geçitte yazan “Hopa’yı gördüğüm ilk dönemeçten sapalı anladım bendeki ruh da ezelden beri Hopalı” sözü gerçektir.
Bu yazı Acil Tıp Bülteni’nin Eylül 2021 tarihli 9. sayısında yayımlanmıştır.