Çadırlarımıza geri varıp hızlıca bir kahvaltı ettikten sonra toparlanıp geri yürüyüşe başladık. Yol boyu biz geri inerken sabahın erken saatlerinde aşağıdan yürümeye başlayan insanlara denk gelmeye başladık. Geri dönüş yolculuğumuzda tırmanmamız gibi yavaştı, sürekli durup fotoğraf çekiliyorduk. Çünkü bu sefer yağan bir yağmur yoktu. Sabahın erken saatlerinde başladığımız yolculuğumuz, yol üzerinde onlarca kez durduğumuz için, öğlen 2 gibi Skjeggedal’daki park 2 alanında sonlanıyordu. Park 2 den hızlıca önce Tyssedal köyüne oradan Odda kasabasına ulaştım ve kendimi bulduğum ilk hostele attım. Çünkü 6 gündür duş almamıştım ve sürekli çadırda yatmıştım. Sıcak duş ihtiyacım çok fazlaydı. Yol arkadaşımsa Odda’dan Bergen’e geçip oradan uçakla İzlanda’ya doğru yol aldı.
Trolltunga hakkında kısa özet bilgiler vermek gerekirse; orman içi patikadan başlayan yol 11 km, ana park alanından başlayan yol 14 km, eğer arabanızı Park 3’e bırakabilirseniz yol 11 kilometreye kısalıyor. Ormanın içinden gelen patika ile araba yolu olarak başlayan yol ilk düzlükte birleşiyorlar. Orman içi patikayı tercih ederseniz gerçekten zorlu bir ilk kilometre sizi bekliyor ancak buna değer. Yolda yürümek için güzel bir hiking ayakkabısı şart. Çünkü çoğunlukla araziden yürüyorsunuz ve belirli bir yol yok. Kaybolma ihtimaliyse sıfıra yakın yolda sürekli kırmızı oklarla çizilmiş yönler mevcut ve kayaların üzerine büyükçe işaretlenmiş T harfleri mevcut. Yaklaşık 200 metre rakımda başlayan yolculukta 1200 metrelere tırmanıyorsunuz, kondisyon şart ancak yol boyunca 50’li yaşların üzerinde insanlar gördüm bu yolu yürüyen. İsterseniz siz de yapabilirsiniz. Eğer benim gibi çadır kurmayı düşünmüyorsanız yolun iniş çıkış 28 kilometre olduğunu düşünürsek sabah çok erken saatlerde yola koyulmanız geri dönüşünüz için iyi olacaktır. Dağda korunma amaçlı 2 tane dağ kabini mevcut. Kapısı 7/24 açık ve içinde büyükçe koltuklar var. Zor durumda kalırsanız sığınabilirsiniz.
Preikestolen, Norveç’in en çok ziyaret edilen kayası olup yürüyüşü diğerlerine göre daha kolaydır. Park alanına ulaşıp oradan yaklaşık 4 kilometrelik yürüyüş mesafesindedir. Yolun çoğu yerinde taşlardan yürüyüş yolu yapılmış. 270 metrelerden başlayıp 600 metrelerdeki Preikestolen kayasına varınca Lysefjord manzarasını doyasıya tadabiliyorsunuz. Preikestolen kayasına ulaşmak için Norveç’in 3. büyük şehri, aynı zamanda petrol merkezi olan Stavanger’e ulaşmanız lazım. Burada şehir merkezinden kalkan Tau feribotuna binip Tau iskelesine varmalısınız ve bu iskeleden yarım saatte bir kalkan Preikestolen otobüsleriyle Preikestolen park alanına varabilirsiniz.
Her tırmanışımda olduğu gibi Preikestolen park alanına öğleden sonra vardım. Hedefim hava kararmadan daha önce internette öğrendiğim kayaya yaklaşık 1 kilometre mesafede yer alan düzlükte kamp yapmaktı. Norveç’ten geçen bol yürüyüşlü günlerin etkisinden olsa gerek kondisyonum gittikçe artmıştı, sırtımdaki çanta artık hafif geliyordu. Yağmur altında hızlıca önümdeki 4 kilometrelik yolu yürümeye başladım. Bu sefer yol daha kolaydı ama yol boyu manzaraları oldukça kısıtlıydı. Son 1 kilometredeki düzlüğe vardığımda artık yağan yağmurun şiddeti fırtınaya ulaşmıştı. Yağmur o kadar hızlıydı ki üzerime düşen her yağmur parçacığı su geçirmez kıyafetlerime bir kurşun edasıyla saplanıyordu. Hızlıca karar vermeliydim. Ya o şiddetli fırtınada daha fazla açıkta kalıp ıslanmaya devam edecektim -evet ıslanıyordum artık su geçirmezlik kalmamıştı– ya da bir an önce çadırımı kuracaktım. Hızlıca etrafıma bakınıp çadır kuracak yer aradım ancak o düzlükte kuru bir yer kalmamıştı her yer bataklığa dönmüştü. 5 dakika kadar etrafıma bakındım artık enerjim tükeniyordu. Kuru bir parça toprak buldum ve hızlıca çadırımı kurmaya başladım. Esen rüzgar o kadar şiddetliydi ki çadırı zapt edebilmek mümkün olmuyordu. Son bir güçle çadırımı dikmeyi başardım ve çadırın içine girdim, ancak üzerimde tek parça kuru şey kalmamıştı. O anda büyük telaşa kapıldım; acaba çantamın içindeki eşyalarım da mı ıslaktı? Önce üzerimdekileri çıkardım. Pasaportumun bir kısmı dahil olmak üzere her şeyim ıslanmıştı. Çantayı açtım ve uyku tulumumu çıkardım, şükürler olsun ki uyku tulumum kuruydu. ‘Bu gecede hayatta kalabildik’ dedim kendi kendime. Çantadan sadece uyku tulumum ve termal içliklerim kuru kalmış olarak çıktı, geri kalan her şeyim ıslaktı. Bu gecede hayatta kalabildik ama yarın gece için hiçbir şeyim kalmamıştı. Fırtına altında bütün gece çadırımın içine şıp şıp yağmur damladı. Arada esen rüzgarın etkisiyle çadırımın bir yarısı havalanıyordu adeta. Gece birkaç kez uyandım. Gene bir dağ başında, bu sefer yapayalnız ve ıslak eşyalarla bir başımaydım.