Yazar :
Dr. Öğr. Üyesi. M. Ferudun Çelikmen
Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Tıp AD, TATDOĞA Çalışma Grubu Başkanı
Ölümcül ve öngörülebilir olan sıcak hava dalgaları iklim değişikliği nedeniyle küresel olarak artıyor. Dolayısıyla sıcak hava dalgalarının insanlar üzerindeki etkilerini önlemeye yönelik çabaları ülke ve dünya genelinde artırmak çok önemli. Sıcaklıkların böylesine sürdürülemez bir hızda ve sürekli bir şekilde artmasının önüne geçmek için ülkelerin, özellikle de en büyük emisyon yayıcıların enerji, tarım ve ulaşım sektörlerinde (ve diğerlerinde) ihtiyaç duyulan dönüşümsel değişiklikleri yapmaları aciliyet teşkil ediyor.
Sıcak hava dalgalarının etkileri kısa ve orta vadede basit, düşük maliyetli eylemlerin uygulanması ve bilinçli uzun vadeli planlama stratejileri oluşturulmasıyla önlenebilir. Örneğin, klima (daha pasif önlemlerin uzun bir geçmişi olsa da) aşırı sıcaklıklarla başa çıkmak için kullanılan en yaygın çözümlerden. Ancak klimaların artan enerji tüketimi ve kirlilik gibi olumsuz etkileri daha fazla risk yaratıyor. Bununla birlikte yüksek ön maliyetler ve altyapı gereksinimleri, özellikle düşük gelirli ülkelerde, yoksul ve kırılgan nüfuslar için klimayı erişilemez hâle getiriyor. Hindistan’ın Gucerat bölgesinde idare, sıcaklık stresini azaltmak için uzun vadeli bir eylem olarak, merkezi olarak soğutulmuş suyun yer altı boruları aracılığıyla tüketicilere dağıtıldığı merkezileştirilmiş bir havalandırma sistemi olan bölgesel soğutmayı uygulamaya koydu (IMF, 2018).
Küresel ısınmanın etkileri her yıl pek çok insanın ölümüne neden oluyor, insanların hayatlarını karartıyor, geçim kaynaklarına zarar veriyor. İklimsel olayların sıklığı ve yoğunluğu önemli ölçüde artıyor; artık diğer birçok aşırılıkla birlikte kategori 4 ve 5fırtınalarla, rekor kıran sıcak hava dalgalarıyla ve şiddetli yağmurlarla daha çok karşılaşıyoruz. Gıda güvensizliği, doğrudan ve dolaylı sağlık etkileri ve yer değiştirmeler de aynı şekilde artış gösteriyor. Dünya ısınmaya devam ederken, aşırı sıcaklık riski de artıyor. Sıcak hava dalgaları en çok şehirlerde hissediliyor çünkü inşaat malzemeleri ısıyı tutuyor ve ortam sıcaklıklarının çevredeki kırsal alanlardan çok daha yüksek olmasına yol açıyor. Mikro ısı adalarının sıklıkla var olduğu ve iç hava sıcaklığının daha yüksek olarak belgelendiği kenar mahallelerde ve gayri resmî yerleşimlerde, aşırı sıcaklık çok daha şiddetli hissediliyor. Daha yaşlı sakinler ve önceden tıbbi sorunları olan kişiler, sıcaklık artışının sağlıkları üzerinde yarattığı tehdide karşı daha kırılgan olacaklar. Bu kişiler aynı zamanda maliyet, coğrafi yakınlık veya etiketlenme gibi durumlara bağlı olarak acil sağlık hizmetlerinde engellerle karşılaşabilirler. Bu risklerin çoğu bugün zaten yaşanıyor olsa da, iklim değişikliği plansız hızlı kentleşme ile birlikte etkilerin ölçeğini ve kapsamını daha da artıracak. Riski azaltmak için bugün adil ve ileriye dönük eylemlere yatırım yapılması gerekiyor. İleriye dönük yaklaşımlar, gerçekleşmesi muhtemel bir afetten önce halka yardım sağlayarak insanların acılarını, kayıplarını ve zararlarını azaltmaya çalışır.
Küresel sıcaklıklar son yıllarda önemli ölçüde arttı. Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’ne göre (IPCC), “İnsan faaliyetlerinin, sanayi öncesi döneme göre yaklaşık 1,0°C’lik bir küresel ısınmaya sebep olduğu tahmin edilmektedir” (IPCC, 2018). Bir derece kulağa büyük bir rakam gibi gelmeyebilir ancak atmosferdeki enerjide çok büyük bir artışı temsil etmektedir. El Nino sebebiyle ilk aylarında sıcaklıkların zirve yaptığı 2016 yılının ardından, 2020’nin ilk üç ayı sıcaklık açısından ikinci sırada yer alıyor. Genel olarak, küresel sıcaklıklar şu anda IPCC’nin Beşinci Değerlendirme Raporu’nda yer alan iklim modellerinin öngördüğü seviyede ya da üzerinde seyrediyor (Carbon Brief, 2020). Bu durum bazı açılardan ateşi olan bir insanla karşılaştırılabilir: Küçük bir artışın sağlık ve işlev yeteneği üzerinde büyük etkileri vardır. Acil ve kararlı bir eylem planı ile harekete geçilmezse bu durum daha da kötüleşecek. İklim olaylarının sıklığı ve yoğunluğu ciddi oranlarda artmakta olup 4. ve 5. kategori kasırgalar, sıcaklık rekorlarını altüst eden sıcak hava dalgaları, şiddetli yağmurlar ve diğer pek çok aşırı iklim olayı giderek daha fazla görülüyor. Afetlerin neden olduğu doğal kaynakların kaybı, gıda güvensizliği, doğrudan ve dolaylı sağlık etkileri ve insanların yerlerinden olması da aynı şekilde yükselişte. Karbon ayak izimizi azaltmak; ortak bir yaklaşımın parçası olarak, insani yardım sektörü karbon ayak izini değerlendirmek, raporlamak ve azaltmak için süreçlerini endüstri standartlarıyla uyumlu hâle getirme fırsatına sahiptir (GRI, 2016; Sera Gazı Protokolü (Dünya Sürdürülebilir Kalkınma İş Konseyi); ISO, 2018).
Çoğu toplum eş zamanlı ve birbirini izleyen afetlerden etkileniyor; öyle ki bir sonraki şok dalgası gelene kadar iyileşmeye zamanları bile kalmıyor. Dünyanın dört bir yanındaki yerli topluluklar iklim değişikliğinin etkilerini hissediyor. Örneğin, Arktik bölgesinde kalıcı olarak yaşayan dört milyon insanın yaklaşık %10’u hâlihazırda iklim değişikliğinin etkilerini tecrübe eden ve yalnızca sağlıkları ve geçim kaynakları değil, aynı zamanda geleneksel yaşam tarzları ve kültürleri açısından da büyüyen bir tehditle karşı karşıya olan yerli insanlardır (UN-DESA, 2008).
IPCC Arktik denizi, göl ve nehir buzu ile donmuş topraktaki değişikliklerin geleneksel avcılık, çobanlık ve balıkçılık uygulamalarını bozduğunu; yerli halklar arasında hastalık, yetersiz beslenme, yaralanma ve akıl sağlığı sorunlarına ilişkin risklerin artmasına neden olduğunu belirtiyor.
Bu toplumlarda en ağır riskin altında olan kişiler sesleri duyulmadığı, ihtiyaç ve kapasiteleri anlaşılmadığı takdirde geride bırakılma tehlikesiyle karşı karşıyalar.
İklim ve hava ile bağlantılı afetler, dünya çapında büyük insani etkilere neden oluyor. Son on yılda 2 milyar insan bu afetlerden doğrudan etkilendi. Olağanüstü durumların sayısı, yoğunluğu ve değişkenliği arttıkça, durumun daha da kötüleşeceğinden endişe ediyoruz. Bir afet öncesinde, sırasında ve sonrasında uydu görüntüleri hayat kurtaran ayrıntıları açığa çıkarabilir: En yüksek risk altında olan veya en çok etkilenen toplumlar, tahrip olmuş veya hasar görmüş yollar ve köprüler, bir helikopterin tıbbi personel ve malzemeleri teslim etmek için güvenli bir şekilde inebileceği alanlar. Bu söz konusu görüntülere ve bilgilere zamanında erişim gerektirir.
En yüksek risk altındaki, iklimle bağlantılı riskleri yönetme kapasitesi en az olan, en çok ihtiyaç duyan insanlara öncelik vermek için birlikte çalışmalıyız.
Son on yılda, doğal tehlikelerin tetiklediği tüm afetlerin %83’ü sel, fırtına ve sıcak hava dalgaları gibi hava ve iklimle bağlantılı şiddetli olaylardan kaynaklanıyor1. Yaşlı insanlar (70 yaş üstü) 2000’den 2017’ye kadar afetlere bağlı ölümlerin %8,26’sını temsil ediyordu (yılda yaklaşık 4.700) (BM, 2019). Yaşlılar afetlerden, özellikle de aşırı sıcaklıklardan orantısız bir şekilde etkilenme eğiliminde. Toplam nüfusun yüzdesi olarak bakıldığında, tüm yaş grupları içinde en yüksek ölüm oranına sahipler (IMHEI, 2020).
OHCHR’ye göre: “Engelli insanlar afetlerin olumsuz etkilerinden orantısız bir şekilde etkileniyorlar ve afet riskini azaltma politika, plan ve programlarından genel olarak hariç tutuldukları için ölüm, yaralanma ve ek sakatlık açısından daha büyük risk altındalar. Acil durumlarla ilgili bilgi ve uyarılar genellikle engelliler için erişilebilir değil” (OHCHR, 2020). Yerinden edilmiş insanlar düşük barınma standartları, kampların konumu ve yardıma sınırlı erişim nedeniyle afetler karşısında özellikle kırılgan olabiliyor. Göçmenler sürekli olarak afet müdahale planlarının ve fiili müdahalenin dışında bırakılıyor.
İklim ve aşırı hava olaylarına atfedilebilen tüm afetlerin oranı da bu süre zarfında önemli ölçüde artış gösterdi. 2000’lerde bu tür afetlerin tüm afetler içerisindeki oranı %76 iken, aynı oran 2010’larda %83’e yükseldi. Hava ve iklimle bağlantılı şiddetli afetler, son on yılda 410.000’den fazla insanın hayatına mal oldu. Bu insanların büyük çoğunluğu düşük ve düşük-orta gelirli ülkelerde yaşıyor. En çok can alan afetler ise sırasıyla sıcak hava dalgaları ve fırtınalardır.
İklim değişikliğini hafifletme, küresel ısınmayı sınırlamak amacıyla atmosferdeki sera gazı seviyelerini düşürmek için gerçekleştirilen eylemdir. Bu gazlardaki artış, dünyanın etrafına atmosferin ortalama sıcaklığını yükselten kalın bir battaniye sarma etkisine sahip. Fosil yakıtların yakılmasıyla açığa çıkan karbondioksit ana sera gazlarından biri olarak biliniyor. Uyum yalnızca artan sıcaklıklar ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi uzun vadeli değişikliklerle başa çıkmak için alınacak önlemleri değil, aynı zamanda hava ve iklimle ilgili olaylar karşısında afet riskinin azaltılmasını da içermektedir.
İklim değişikliğine uyum, değişen iklime uyum sağlamak için yaptıklarımızdır veya daha teknik terimlerle ifade etmek gerekirse, “zararı azaltmak veya zarardan kaçınmak veya faydası dokunacak fırsatlardan yararlanmak amacıyla mevcut veya beklenen iklime ve bunun etkilerine uyum sağlama sürecidir…”
Doğal afet diye bir şey yoktur aslında… Afetler bir tehlike, etkiye dayanmayı mümkün kılan kaynaklara ya da düzene sahip olmayan ve nüfusu yoksulluk, dışlanma veya sosyal dezavantajlar yüzünden kırılgan olan bir yerleşim yerini etkilediğinde ortaya çıkar (Mizutori, UNDRR, 2020).
Orman yangınları ve aşırı sıcaklık olayları insani sonuçları göz ardı edilerek genellikle afet değil, “çevresel olay” kabul ediliyor. Mevcut oranda artmaya devam ederse, küresel ısınmanın 2020-2052 yılları arasında 1,5°C’ye ulaşmasının muhtemel olduğuna dair uyarıda bulunuyor. Küresel ısınmanın farklı derecelerinin insani ihtiyaçlar üzerinde farklı etkileri olduğunu biliyoruz. IPCC bulguları 2°C’lik ısınmanın 1,5°C’den daha büyük etkileri olacağını ve sıcaklık, deniz seviyesinde yükselme, gıda güvensizliği ve iklimle bağlantılı diğer tehlikelerin daha yüksek oranlarda görülmesine yol açacağını belirtiyor. 2°C ya da 1,5°C’lik artış kulağa küçük bir değişiklik gibi gelmesine rağmen aslında çok önemli çünkü, küresel ortalama sıcaklık en azından son 10.000 yılda bu kadar hızlı değişim göstermedi (Küresel Görüntüleme Laboratuvarı) ve bu değişiklikler küresel ölçekte gerçekleşiyor. 1,5°C ve 2°C önemli kriterler çünkü 2015 yılında dünya liderleri uzun vadeli ısınmayı 2100’den önce 2°C’nin altına sınırlamayı kabul ederken, çok daha iddialı olan 1,5°C sınırına yönelik “çaba göstermeyi” taahhüt etti (UNFCCC, 2015). Mevcut emisyonlar göz önünde bulundurulduğunda, Paris Anlaşması kapsamındaki mevcut iklim değişikliği taahhütleri yerine getirilse bile, dünya hâlâ 2100 itibariyle 3 ila 5°C’lik küresel sıcaklık artışı görme yolunda ilerliyor (Climate Action Tracker, 2019; UNEP, 2018).
Sıcak hava dalgaları, sıcaklığının insan sağlığı ve refahı açısından tehlike arz edecek şekilde yüksek olduğu dönemlerdir.13 En çok kentsel ısı adası etkisinin14 aşırı sıcaklıkları şiddetlendirdiği şehirlerde hissedilir ve çok az yeşil alan içeren veya hiç içermeyen, yoğun şekilde inşa edilmiş semtler daha da sıcak olma eğilimindedir. 2019 yılında, en şiddetli sıcak hava dalgaları (yedisi) Avrupa15, Hindistan ve Japonya’da kaydedildi ve toplamda 4.000 insanın ölümüne neden oldu. Bu sıcak hava dalgaları yüzünden Batı Avrupa’daki 8 ülkede 3.453 kişi hayatını kaybetti, en yüksek ölüm oranı Fransa (1.435) ve Birleşik Krallık’ta (892) görüldü. Hindistan ve Japonya’da sıcak hava dalgaları 2019 yılında sırasıyla 112 ve 173 kişinin hayatına mal oldu. EM-DAT son on yılda 70.409 kişiyi öldüren 38 sıcak hava dalgası kaydetti (2010’da sadece Rusya’da aşırı sıcak ve orman yangınları yüzünden 55.736 kişi hayatını kaybetti). 2015 yılında Hindistan’daki aşırı sıcak hava dalgası boyunca 2.500 kişi öldü; 2008 yılında ise Bangladeş’te yaşanan 8 günlük sıcak hava dalgası boyunca en az 3.800 kişi hayatını kaybetti.
Sıcak hava dalgaları önceden var olan tıbbi koşulları kötüleştirerek sağlık sistemleri üzerinde bir yük oluşturabilir, enerji sistemleri elektrik kesintilerine yol açacak şekilde zarar görebilir ve ulaşım kesintiye uğrayabilir. Sıcak hava dalgaları yaşlılar; daha önce kalp krizi, solunum hastalıkları ve diyabet gibi sağlık sorunları yaşamış olanlar, izole edilmiş insanlar, küçük çocuklar, hamileler, günün en sıcak saatlerinde dışarıda çalışanlar, kilo ya da obezite sorunu olanlar ve evsizlerin de dahil olduğu belli gruplar için özellikle tehlikeli arz ediyor. Düşük sosyoekonomik statü soğutma seçeneklerine erişimi sınırlayarak kırılganlığı artırabilir. Pek çok tehlikede olduğu gibi, okuryazarlığı sınırlı olan ve bulundukları ülkenin ana dilini konuşmayan kişiler de uyarıları anlayamayabilecekleri veya sağlık tavsiyelerini okuyamayabilecekleri için yüksek riskle karşı karşıya.
Bir sıcak hava dalgası meydana geldiğinde bundan en çok kentsel alanlarda yaşayan insanlar etkileniyor çünkü bu alanlar civardaki kırsal alanlardan daha sıcak oluyor. Şu anda dünyanın yarısından fazlası kentsel alanlarda yaşıyor ve 2050 yılı itibariyle bu oranın üçte ikiye çıkacağı öngörülüyor.
Seller yaralanma, ölüm, geçim kaynaklarının kaybı, mal kaybı, binaların ve altyapıların zarar görmesi ya da tahrip olması, toplumların parçalanması ya da yerinden edilmesi de dahil olmak üzere yaygın hasar ve yıkıma neden olabilir. Sel baskınlarının aynı zamanda geniş kapsamlı doğrudan ve dolaylı sağlık etkileri de olabilir. Boğulma, yaralanma ve hipotermi gibi ani etkiler ile yetersiz beslenmede artışa yol açan gıda güvensizliği (FAO, 2018), su kaynaklı bulaşıcı hastalıklar, ruhsal sorunlar, solunum yolu rahatsızlıkları ve alerji gibi orta ve uzun vadeli dolaylı etkiler bulunuyor. Tekrar eden sel baskınları, hükûmetlerin ve özel sektörün uzun vadeli yatırımlarında hayal kırıklığı yaratabilir çünkü bu yatırımlar kelimenin tam anlamıyla suya kapılıp sürüklenebilir. Değişen iklime uyum sağlama büyük sosyal, kültürel ve ekonomik dönüşüm gerektirebiliyor. Ancak uzun vadeli ortak çabalar çatışma zamanlarında sınırlı olma eğiliminde; bu kısmen otoritelerin zayıflamasından, ayrıca ulusal güvenliği yeniden tesis etmeye ve nihai olarak ekonomiyi canlandırmaya odaklanmalarından kaynaklıyor. Yeterli kurumsal destek olmadan, insanlar ve toplumlar bu durumla geçim kaynaklarını değiştirerek veya çeşitlendirerek, yaşam biçimlerinde uyarlamaya giderek veya evlerinden uzaklaşarak başa çıkmaya çalışıyorlar. Çiftçiler kullandıkları tohumların türünü veya sulama yöntemlerini değiştirebiliyorlar. Çobanlar küçük bir arazi parçasında tarım yapmaya veya balık tutmaya başlayabiliyor. Bazı aile üyeleri iş bulmak için mevsimsel olarak başka yerlere, hatta komşu ülkelere bile taşınabiliyor. Yoksulluk, kırılganlığın temel nedenlerinden biri olarak öne çıkıyor. Dünya Bankasının “Unbreakable” başlıklı raporu, “Yoksul insanlar etkilendiğinde, kaybettikleri varlık payının yoksul olmayanlara kıyasla iki ila üç kat olduğunu, bunun da büyük ölçüde varlıklarının ve geçim kaynaklarının doğasından ve kırılganlığından kaynaklandığını” ortaya koyuyor (Hallegate vd, 2016).
Kentsel alanlarda yaşayan yoksul insanlar, atan sıcaklarda, özellikle kenar mahallelerde ve gayri resmî yerleşimlerde ikamet edenler dışlanma, güvensiz barınma, hayati hizmetlere sınırlı erişim, yüksek yaşam maliyetleri, gıda güvensizliği ve daha büyük sağlık riskleriyle karşı karşıya kalıyor. Etkilerini hafifletmek veya ortadan kaldırmak için ortak bir çaba ortaya koyulmazsa, iklim değişikliği tüm bu zorlukları daha da kötüleştirecek.
Özetle sıcak hava dalgalarına karşı korunmada ülkemiz için bazı öneriler:
- Kırılgan topluluklar olarak nitelendirebileceğimiz şeker, tansiyon, kalp, astım gibi bilenen hastalığı olanlar, hamileler, küçük çocuklar, yaşlı ve engelliler, öncelikle saat 10-16 arası dışarı çıkmamalı, evlerde serin ortamlarda bulunmalıdırlar.
- Yine bu grup başta olmak üzere tüm bu aşırı sıcaklar için bol sıvı alımı, sık duş yapmak, bahçe vs gölgeli ortamları sulamak gün için de sıcak çarpması başta olmak üzere sağlık sorunlarının oluşmasını engelleyecektir.
- Ülkemizde geleneksel “yaylacılık”, aşırı sıcaklar da deniz seviyesine yakın kent yerleşimlerinden yukarı irtifalara,1000 m ve üzeri,1500-2000 rakıma çıkıldığında gerek nem’in azalması gerekse de yükseldikçe ısının düşmesi sayesinde yaşam kalitesini olumlu yönde etkiler.
- Öğlen 10-14 civarı dışında olmak kaydı ile deniz, göl ve akarsular da yüzme bilenlerin serinlemesi de sıcak hava dalgalarında bir ölçüde yaşam konforunu arttırır.
- Sıcak kanlı bir canlı olan insanın, bulunduğu ortama uyum için ısı kaybı mekanizmaları olan ;
a) Evoporasyon (buharlaşma/terleme, bunun için bol su içilmeli),
b) Konveksiyon (yelpazelenme ya da duşa girme gibi yöntemlerle hareket halindeki su ya da havaya ısı transferi),
c) Kondüksüyon (serin bir yere oturma, yatma ile temasla ısı kaybı),
d) Radyasyon (ışınım yardımı ile ısı kaybı, kısa kollu atlet, şort giyilmesi ile artar) yöntemlerin bir kısmı ya da hepsi sıcak hava dalgalarının yoğun olduğu dönemlerde uygulanmalıdır.
Kaynaklar:
- Climate Action Tracker (2019) Temperatures. https://climateactiontracker.org/global/temperatures/
- Climate Centre (2020) From Darkness to Illumination: Climate Grief and Resilience in a Sea of Warnings. https://www.climatecentre.org/downloads/files/Grief%20for%20KIC%20-%20deliverable%20%282020-01-13%29.
- EM-DAT: The International Disaster Database. https://www.emdat.be/FAO & FEWS NET (2013) Mortality among populations of southern and central Somalia affected by severe food insecurity and famine during 2010-2012. FAO Food Security and Nutrition Analysis Unit. https://www.fsnau.org/products/research-studies
- Hepburn C vd (2020) Will COVID-19 fiscal recovery packages accelerate or retard progress on climate change? Oxford Smith School of Enterprise and the Environment, Art. No. 20-02. https://www.smithschool.ox.ac.uk/publications/wpapers/workingpaper20-02.pdf
- Huang T (2020) Which Countries Are Most Vulnerable to Locust Swarms? World Resources Institute.19.05.2020. https://www.wri.org/blog/2020/05/coronavirus-locusts-food-insecurity