Röportaj: Onur ÜSTÜNTAŞ
Bafra’da doğdu, Harput’ta büyüdü. Karadenizden Mezopotamya’ya uzanan yolculuğuna Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi ile sıcak denizlerde devam etti.”Bir Tutam Trakya” diyerek Edirne’de ilk mesleki yıllarını geçirip yiğidin harman olduğu Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde acil tıp uzmanlık öğrenimine devam ediyor. ”Yürüyen herkes dans edebilir” hayat felsefesini benimserken, yemeğin acılısına, müziğin blues olanına, acilin kırmızısına, dansın bachatasına aşıktır. Çok gezdik hadi yüzelim dercesine dalgıçlık sertifikası alıp, stres kelimesine suda çift salto atarak karşılık verecek kadar enerjiktir.
Türkiye Acil Tıp Derneği’nin son döneme damga vuran projelerinden olan ve Bilim İlaç A.Ş.’nin koşulsuz desteği ile ilerleyen “Bilimin Işığında” projesinde, gelinen aşama ve bu proje kapsamından yararlanan acil tıp hekimlerinin yaşamış olduğu tecrübelerin merak edildiğine dair pek çok mesajın “Bülten” ekibine iletilmesi nedeni ile; yayın içeriğine “konuya ait röportajı” almamız kaçınılmazdı.
Kısaca hatırlatmak gerekirse, bu proje ile; ülkemizde acil tıp uzmanlık eğitimi alan asistan ve genç acil tıp uzmanları Amerika Birleşik Devletleri’nde 1 ay süreyle gözlemci statüsünde eğitim almaları için gönderilmekte. Proje, pek çok hekim arkadaşımıza çok cazip gelmiş olacak ki, Amerika’ya gitmeye hak kazanmış ve eğitimi başarıyla tamamlamış bulunan meslektaşlarımızın geçirdiği zaman dilimleri, projeye ilgi duyan pek çok hekim tarafından merak edilmekte…
İşte bu merakı dindirmek adına “Bülten” ekibi olarak yaptığımız röportaj teklifimizi kabul ettikleri için, sayın Ceral Efe ARACI, sayın Deniz ALDEMİR ve sayın Sevilay ÜNVER’e çok teşekkür ederiz.
Onur Üstünbaş – Serkan Emre Eroğlu
Ceral Efe Aracı (CEA), Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesinden 2014 yılında mezun olup Manisa Devlet Hastanesinde yaptığı zorunlu hizmeti takiben Akdeniz Üniversitesi Acil Tıp bölümünü kazandı. Halen, Akdeniz Üniversitesi’nde bulunmakta olup uzmanlık öğreniminin son senesindedir.
Deniz Aldemir (DA), Hacettepe Üniversitesi Acil Tıp Anabilim Dalı’nda ihtisasını tamamlamış ve zorunlu hizmetini de Gümüşhane’de yapmıştır. 5 senedir Beykoz Devlet hastanesinde Acil Tıp uzmanı olarak görev yapmakta ve son 4 yıldır da Acil sorumlusu olarak hizmet vermektedir.
Sevilay Ünver (SÜ), Uzmanlık eğitimini Marmara Üniversitesi, Acil Tıp Anabilim Dalı’ndan aldı. Yaklaşık 9 yıldır Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde acil uzmanı olarak görev yapmakta ve son 5 yıldır da Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Acil servis sorumlusu olarak çalışmaktadır.
Bülten; Öncelikle bizleri kırmayıp, röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz…
Acil tıp eğitimi alan asistan ve genç acil tıp uzmanlarını başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere acil tıp hizmetlerinin gelişmiş olduğu Avrupa ülkelerine 1 ay süreyle gözlemci statüsünde eğitim almaları için gönderdiği “Bilimin ışığında projesi” içinde yer aldığınızı görüyoruz. Bu projeden nasıl haberdar olmuştunuz ve başvuru öncesi beklenti ve hedefleriniz neler idi?
DA: 2017 yılı Kasım ayındaki 13. TATKON/ACEM2017 kongresinde stantları gezerken, bir arkadaşım sayesinde bu projeye denk geldim. Bana anlattı, kuraya katıldım, ve şansıma da çıktı. Açıkçası, Amerika’daki acil tıp bizim ülkemizden çok önce kurulduğundan, oradaki sistemi merak ediyordum. Bu, ülkemizdeki ile karşılaştırma açısından güzel bir fırsat olacaktı. Kendi sistemimiz ile olan eksikleri ya da fazlalıkları hakkında bilgi almak önemli idi.
CEA: Benzer şekilde ben de, aynı kongrede stantları gezerken bu proje ile tanıştım. Kuraya katılmış olsam da, kazanabileceğime ihtimal vermiyordum ☺. Ülkemiz kendini acil tıp anlamında yurt dışında başarıyla temsil ediyor belki ama, bir hekimin vizyonu açısından; yurt dışını görmesi ve yurt dışında çalışması önemli bir durum bence. Ülke ayırt etmeksizin farklı sistemleri görmenin önemli olduğunu düşünüyorum, hatta daha önce de Meksika’da çalışmıştım. Amerika’nın, acil tıp açısından bir amiral gemisi olduğunu düşünürsek ve ülkemizdeki sistemin kurulmasında da öncülük ettiğini düşünürsek. Kendi branşımda Amerika’da bir ay eğitim görmek güzel bir fırsat olacaktı. Bunu değerlendirmek istedim ve başvurdum… ☺ Sonuçta, güzel ve büyük bir sürpriz oldu…
SÜ: Hem derneğimizin çeşitli kanalları vasıtasıyla, hem de bilim ilaç vasıtasıyla haberdar oldum. Amerika’da hasta hekim ilişkilerini incelemek ve oradaki meslektaşlarımızın çalışma sistemini ve yine oradaki Acil servis yönetim organizasyon şemasını görmek benim için önemli idi.
Bülten; Başvurunuzun kabul edildiğini öğrendiğinizde neler hissettiniz? Yaşadığınız heyecanı, bizimle paylaşır mısınız?
DA: Kuraya katılmamı sağlayan ve Bilim ilaçta çalışmakta olan arkadaş, elinde bir burs formu ile geldi… Ben, burs başvurusunu yaptığımı dahi unutmuştum ☺… Gelen arkadaş: “1. Yedeksiniz ve başvuruda asıl seçilen 2 arkadaş ailevi nedenlerden ötürü gidemeyeceği için siz hak ettiniz. Sizin katılmanızı istiyoruz’’ dedi… Çok güzel bir andı… Çok heyecanlandım ve mutlu oldum.
CEA: Ben galiba en şanslı tayfadanım ☺ …İlk kurada çıktı, ekrana yansıdı.. O an, oldukça heyecanlandım tabi şok olmuştum.
SÜ: Çok heyecanlandım ve iptal olması veya herhangi bir sorun yaşar mıyım diye düşündüm. Vize işlemleri beni bekliyordu. Ama Amerika’ya gidecek olma heyecanı çok güzeldi. İlk defa Amerika’ya gidecek ve 1 ay orada kalacaktım. Hem oradaki sağlık sistemini görecem ve hem de oradaki yaşam nasıl bunu görecektim. Hatta ilerde, orada yaşamak ister miyim sorusunun cevabını alacaktım.
Bülten; Yolculuk öncesi nasıl bir hazırlık sürecine girdiğinizi öğrenebilir miyiz?
CEA: Öncelikle, maliyet açısından bir hazırlık süreci oldu. Bunun yanısıra, vize başvuruları açısından TATD ’nin büyük katkıları oldu. Öyle ki, vize başvurusunda arkanızda bir güç var mı dediklerinde doktor olduğumuzu ve Türkiye’nin en büyük derneği Türkiye Acil Tıp Derneği’ni söylediğimizde, kapılar ardına kadar açıldı ve tahmin ettiğimizden çok daha kolay bir şekilde oldu.
DA: En heyecanlı kısım, Amerikan elçiliğindeki süreçti. Öncelikle, Murat (Çetin) beyin çok desteği oldu. Sevgili Efe’nin teşekkürlerine ben de katılıyorum. Bilim ilaç ve Türkiye Acil Tıp Derneğinin büyük katkıları oldu. Çantama koyduğum en heyecanlı şey boş çantaydı, doldurup getirecek olduğum çanta idi… ☺
SÜ: Amerika vizesi biraz sıkıntılı geçti açıkçası. Hem vize randevusu çok ileri bir tarihte idi, hem de gittiğinizde çok fazla madde cevaplıyorsunuz… Başvuruyu, kendim ve de ailem için yaptığımdan da süreç biraz daha uzamış olabilir tabi. Hastaneden izin alma sürecini, ücretsiz yıllık izin alarak hallederken, ailemin de yanımda olacak olması sebepli gideceğim hastane ile olan yazışmalarımı takiben oradan ev ayarladım. Ve elbette, gideceğim merkezdeki koordinatörün de Türk asıllı olduğunu öğrendiğimden ve geleneklerimizdeki gibi lokum da dahil çantama küçük hediyeler ☺ alarak hazırlığımı tamamladım…
Bülten; Heyecanlı bir uçak yolculuğu olduğuna eminiz. Peki, ilk indiğinizde nasıl bir karşılanma oldu?
DA: Uçağa binmemize 1 saat kala kalacağımız yer net değildi. Kiralanan evin sahibi, konutu başka birine kiraladığı için başka bir yer ayarlandı. Yeni evi, indiğimizde öğrenmiş olduk. Biraz sıkıntı yaşadık doğrusu. İnince, kontrollerden geçtik ama engel söz konusu değildi. Görev yerimiz New York’ daki Downstate Hospital ve King’s Country Hospital idi. King’s Country, devlet hastanesi modunda iken, Downstate ise üniversite hastanesi modundaydı. İkisinde de çalıştık…
CEA: Deniz hoca ile beraber gittik. Orada bulunan diğer arkadaşımız olan Dr. Büşra hanımın yardımı da oldu. İki klinik yan yanaydı ve ikisinde de çalışma fırsatı bulduk. İki farklı sistemi de görme şansımız oldu.
SÜ: Arkadaşların tersine, konaklayacağım yer belli olduğu için nispeten rahattım. İndikten sonra, 40 dakikalık bir taksi yolculuğu ile kalacağım eve ulaştım. Gideceklere tavsiyem, iniş saatini “akşam üzeri” olacak şekilde ayarlamaları.
Bülten; Bize hastanedeki ilk gününüz hakkında paylaşımlarda bulunabilir misiniz?
CEA: Kendimizi tanıttık ve oradaki eğitim sorumlusunu bulduk. Projeden haberdar oldukları için kolay adapte olduk. Çalışma saatleri ve günleri konuşuldu. Vizitlerine, ultrasonografi ve de diğer eğitim programlarına katıldık.
SÜ: Brooklyn’de Maimonides hastanesinde görev aldım. Çok heyecanlıydım. Eğitim ve araştırma hastanesi statüsündeydi. İletişimde olduğum koordinatör karşıladı. Acil servisin klinik şefi ile tanıştırdı. Başlangıçla ilgili kayıt işlemine yönlendirildim ve kartımı alarak başladım. Kendi eğitim programlarına dahil ettiler. Mesai saatlerinde zorlamıyorlardı, isterseniz nöbete de kalabiliyordunuz. Genel olarak gözlemci statüsünde tamamladım…
Bülten; Artık, sistemlerimize, farklılıklarımıza giriş yapabiliriz sanırım. ☺ Bulunduğunuz acil servisin işleyişi hakkında bilgi verir misiniz?
DA: Elbette… Öncelikle şunu söyleyebilirim. Bizim hastanelerimizdeki gibi bir kalabalık söz konusu değildi. Ambulansın giriş yeri farklı ve kesinlikle ayaktan hasta/hasta yakını giremezdi. Hatta, yanlışlıkla oradan girmeye çalıştığımızda bize bile müsaade etmediler, farklı bir kapıya yönlendirdiler. Oradaki doktorların bizlere göre çok daha rahat çalıştığını söyleyebilirim, hayati tehlike endişeleri yok, hakarete uğrama endişeleri yok. Her türlü malzemeyi de, bol bol kullanabiliyorlar. Her köşede bir ultrason cihazı var, ve hatta bu cihazlar adeta steteskop yerine geçmiş durumda. Öyle ki, 3 aylık bir asistan hekimi oküler ultrasonu yapıyor iken görebiliyorsunuz. Triaj sistemlerinde bizdeki gibi, yeşil alanları var… Ancak farkı bu alanda 6 saate kadar bekletilebiliyor hastalar. Kimsenin de, sesi çıkmıyor. Bir keresinde şahit olduğumuz bir olayda; bekleyen bir hasta, biraz sesini yükseltmekte idi ki, bir anda başına güvenlik ve polis geldi. Hasta, söylemine devam edemedi…
Çalışma sistemine gelecek olursam, şu şekilde: her şeyin bir ekibi var. Örneğin, travma ekibi, stroke ekibi, koroner sendrom ekibi… mesela, bir inme hastası geliyor… hemen ardından hocası ile asistanıyla 4 tane Nörolog’tan oluşan bir ekip geliyor… Görüntüleme yapılıyor ve hastanın yatış süresi yarım saati geçmiyor… Yine bunun gibi başka bir örnek; acil uzmanı, ortopedi uzmanı, genel cerrah, hemşirelerden oluşan travma ekibi var… ortalama 10 kişiler. Vaka geldikten sonraki hemen 1 saati içinde yapılacak müdahaleler ve nereye yatacağı belli oluyor. Her alanda bilgisayarlar var ve tüm her şeyin kayıt altına alınmasına önem veriliyor.
CEA: Maksimum 300 hasta bakıyorlar. Monitörlü kırmızı alan diyebileceğimiz “Critical Care” alanında 1 öğretim üyesi 2 uzman 2 asistan bulunmakta, yeşil ve sarı hastalarının kabul edildiği alanda ise 3 asistan ve 1 uzman hastalara bakıyordu. Benim çalıştığım Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi acil kliniğinin prototipi gibi bir çalışma şekilleri vardı açıkçası. Bu yüzden de kendimi şanslı hissetmedim değil. Günde ortalama 350 hasta bakıp benzer triaj ve çalışma sahalarına sahip olduğumuzdan ülkemizin şanslı kliniklerinden birinde çalışmakta olduğumu gördüm. ☺ Dikkat ettiğim bir şey de, Amerika’da konsültan hekimlerin hastanın kendi kliniklerine yatması için çabalarken, ülkemizde bu durumun biraz daha zor işlediğini ve daha uzun bir vakit aldığını hissetmekti. Tabii, onların yatak sorunu yaşamamaları ve daha az hastaya bakıyor olmaları büyük şans. Bir başka gözlemim de; orada, hastaların sigorta sorunu bulunmakta… Hastanın acil servislerde uzun süre kalmış olma nedenlerinin başında bu özel sağlık sigortalarına sahip olmaları gelmekte. Sağlık, orada gerçekten çok pahalı. Örnek verecek olursam, Göğüs hastalıkları hastası için “bir muayene, görüntüleme ve reçete yazımı” ortalama 350 dolar.
SÜ: Arkadaşlarım, pek çok şeyden bahsetti aslında… Gerçek acil vakaların dışında çok kolay ulaşılabilir bir sistemleri yok diyebiliriz genel olarak… Ambulans ile hasta başvurusu çok fazla. Ayaktan hasta çok yoğun değil. Sistemdeki en çok önem verilen noktalardan olan şu kural çok önemli; “Her hastanın her türlü bilgilendirilmesi yapılıp onam alınmış mı? ve bu kayda geçirilmiş mi?” ☺
Bu şekilde, hasta sayıları 1 saatte 10’u geçmez iken, doktor hastayı taburcu ettikçe adına hasta yazılıyor. Hastalar arena tarzı bir yerde sedyelerde beklemekte. Doktor adına hasta düştükçe gidip sedyeden hastasını buluyor ve sen benim hastamsın ben senin doktorunum şeklinde kendini tanıtıp hastayı alıyor ve bu süre içinde hasta “ben niye bu kadar bekliyorum” da demiyor/diyemiyor açıkçası.
Bülten; Hekim – hasta, hekim yardımcı sağlık personeli, hekim – hekim arasındaki ilişki konusunda neler söyleyebilirsiniz?
DA: Bizim çalıştığımız gibi, hastaya karşı kibar ve empati yaparak yaklaşıyorlar. Amerika’da yapılacak tüm işlemler için, hatta hastaya dokunurken bile bilgi veriliyor ve onay alınıyor. Acilde kalan hastalara yemek getirilmesine kadar düşünülüyor. Personel sıkıntısı yaşamadıkları için de gayet iyiler. Acil servise, gerçek aciller dışında kimse gelmiyor. Örneğin, 1 haftadır boğaz ağrım var, 1 haftadır yaram var şeklinde kimse gelmiyor
CEA: Devlet, her iki tarafı korumakta, hasta kendisine yapılacak tüm işlemlerden haberdar iken, hekimler de onay aldıkları sürece devlet tarafından koruma altında. Ülkemizde hasta ile hekimin yüz yüze kaldığında hekim aleyhine yaşanan bazı tatsız olaylardan haberdarız. Ama orada, her iki tarafın da sırtını dayadığı bir güç var… İki taraf da yalnız değil. Hastanın sesini yükseltmesi bile söz konusu değil. Bunu hekim de hasta da biliyor ve ona göre güven çerçevesinde işler yürüyor. Hastalar olmadık taleplerde bulunmuyor veya hekimler de aynı şekilde olmadık taleplerde bulunmuyor. Karşılıklı anlayış içinde ve herkes sınırlarını bilerek hareket ediyor. Katı triaj sistemleri var. Hiçbir hasta, triajdan geri çevrilmiyor belki ama; örneğin 1 haftadır kuru öksürüğüm var, başka bir sorunum yok diye gelip vitalleri stabil olan hasta 4-6 saat bekleyeceğini biliyor. Kendisi, bu şekilde bilgilendiriliyor ve muayene sırasını sessiz bir şekilde bekliyor. “Hastalar acil hastası olduğu için acile başvuruyor, işini acil bir şekilde halletmek için değil”… Orada, poliklinik sistemleri de daha rahat işliyor ve randevu konusunda zorluk da yaşamıyorlar.
SÜ: Hiyerarşik sistem çok katı değil. Herkes, saygı çerçevesinde ve herkesin görev tanımı ne ise onu yapıyor. Net bir şekilde, görev tanımları belli. Örneğin, hemşire neye bakması ve neye bakmaması gerektiğini biliyor. Hastaların tanı alma ve tedavi süresi uzayabiliyor. Hekimler tamamen tanının kesinleşmesini istiyor. En ufak şüpheye yer vermeksizin tanıyı koyuyorlar. En ufak ihmal, yasal sürece girebiliyor. “İntramusküler enjeksiyon” diye bir kavram da bulunmamakta. ☺
Bülten; Oradaki hekimlerin ülkemizdeki acil sağlık hizmetlerine bakış açılarını ve sizinle olan ilişkilerini değerlendirir misiniz?
DA: Ülkemiz hastane/sağlık sistemi hakkında bilgileri bulunmamakta. 1500 hasta günlük acil girişinden bahsettiğimizde, gerçekten şaşırıyorlar.
CEA: Aynen… Deniz hocamın dediği gibi… Ülkemizde neler yaptığımızı anlattığımızda şaşırıyorlar ve saygı duyuyorlardı. Hatta ‘’İşte gerçek acilciler geldi’’ diye diyaloglarımız oldu. “1500 hasta bakıyorsunuz, tedavi ediyorsunuz, hasta atlamıyorsunuz… Nasıl yapabiliyorsunuz bunları?” diye sorular da sordular ☺
SÜ: Arkadaşlarıma ilave olarak; çok cana yakınlar… ve Türkiye hakkında bir şeyler öğrenmeye meraklılar… Aralarında, çok farklı ülkelerden doktor bulunmakta ve prensipliler, öyle ki; bir şeyler sorduğunuzda anlatmak için can atıyorlar.
Bülten; Günün yoğun ve yorucu kısımlarına tekrar değineceğiz. Hastane dışında bizleri neler bekliyor? Sosyal zamanlarınızı nasıl değerlendirdiniz?
CEA: Çok gezdik ☺ “Wellness” etkinliklerine katıldık. Bir kafenin bölümünü kapattılar. Bir mikrofon verdiler herkes acil içinde yaşadığı komik veya üzgün olsun ilginç olayları paylaştı. Birkaç gece, beraber de eğlenmeye gittik. Empire State’i gezdik, gideceklere de tavsiye ederim. Hatta şansımıza New York Yankees’nin maçına gittik, orada görev aldık. Çalıştığımız hastane ile bağlantıları vardı. Maçı en iyi yerden izleme fırsatımız oldu. Hatta, oradan aldığım “görevli kartım” bile var. Giderken çantama çok kıymetli bir şey almadım belki ama dönerken çantamdaki en kıymetli şey; 1 günlüğüne bile olsa New York Yankees resmi doktoru kartımdı… ☺
DA: Bir ek yaparsam; Efe ile katıldığımız wellness etkinliğinde anlatılan ilginç olaylara, biz her gün şahit olmaktayız aslında… ☺ Orada konuştuğum bir asistan arkadaş, simülasyon eğitimlerini anlattı. Toraks tüpü takmaktan kateter açmaya bir çok işlemi bu şekilde öğrendiklerinden bahsetti. “Sizler Türkiye’de çok hasta görerek çok fazla tecrübeye sahip oluyorsunuz, biz az vaka görerek bunları öğrenmeye çalışıyoruz. Sizler daha deneyimlisiniz’’ demişti. Ve son olarak, bu soruya cevabım; tabiî ki bayağı gezdik… ☺
SÜ: Ben eşim ve çocuklarımı da getirdim. Genel olarak aile olarak yapılabilecek aktivitelerde bulundum. Çok iyi değerlendirdiğimizi düşünüyorum. Tarih müzesi, Metropolitan müzesi, galeriler olsun, meydanlar-parklar, bahçeler olsun pek çok yeri gezdik. Okyanusta yüzme fırsatını bulduk. Doğa tarihi müzesi müthiş, Central park, Long island, 11 Eylül olaylarındaki kaybedilen itfaiye erlerine ait anıt müzesi… Hepsini gezmiş olduk. Bunlar arasından, yıkılan ikiz kulelerin yerine yapılan anıtın görülmesini, özellikle tavsiye ederim. Yine, New Jersey’e giderken Paterson’ da vadileri oradaki evleri görmelerini tavsiye ederim. Özgürlük heykeli, Brooklyn köprüsü, BronkX hayvanat bahçesi de diğer tavsiye edeceklerim arasında tabi…
Bülten; Acil tıbbın işleyişi konusunda dünyada önde gelen ülkelerden birinde gözlemci olarak bulundunuz. Gözlemlediğiniz kadarıyla ülkemizdeki işleyişe entegre edebileceğimiz veya işleyişi geliştirebileceğimiz durumlar nelerdir?
DA: Öncelikle acilin tanımını insanlara anlatmak lazım. Acil Tıp uzmanlık eğitimi çok zor bir süreç. Gelen hasta farklı hastalıklarla gelebilir, bizim görevimiz bunu çözebilmek. Hastayı nasıl sakinleştirebilirsin, kendini nasıl sakinleştirebilirsin bunu çözmek lazım. Bir hasta ile iletişim halindeyken, 10 tane hasta yakınına da bunu anlatmaya mecbur bırakılıyoruz. Maalesef, ülkemizdeki acil sağlık hizmetleri, belli noktalarda geri plana düşmekte.Acil olmayan hastalar ile yaşanılan diyaloglar, hastaların bizden acil tanı tedavi dışında reçete yazdırmak için gelmesi gibi durumlar var…Hastane işleyişinde olan birçok iş, acil servis üzerine yüklenmekte. Malzeme olarak personel olarak kesinlikle acil servisin desteklenmesi gerekmekte… Acil Servis, bir hastanenin dış yüzü, gelen hastanın ilk teması… Bir hastanenin acil servisi ne kadar bakımlı donanımlı ve gelen hasta ne kadar memnun ise, o hastanenin o kadar kaliteli bir hastane olduğunu görebiliyoruz. Acil servislerdeki eğitim, güvenlik, personel, ekipman, çalışma şartları ile, personelin aldığı maaşları ile çok yönlü düzenlenmelere ihtiyacımız var diye düşünüyorum.
CEA: Bu konuda nerden başlamak lazımdan ziyade, ne ile başlamak lazım desek daha doğru olur belki. Öncelikle, devlet eli ile başlamak lazım. Bence en önemlisi; mantığı değiştirmeliyiz. “İşini acil görmeye çalışanların değil, gerçekten acil hastalarının yeri olmalı acil servisler”…
SÜ: Ülkemiz için, “kapalı acil sistem modeli” getirilmesi inancındayım. Halkın acil bir durum olmadığında, doktora çok da kolay ulaşamayacağı sistem olmalı. Giriş kapısı olmalı ve kontrollü bir şekilde insanlar içeri alınıp alanlara dağıtılmalı. İnsanlarımız, Yeşil-Sarı alana, girişimsel alanlara, Radyoloji’ye… nerede ise tüm alanlara kolay ulaşım sağlıyor. Örneğin orada acil radyoloji, sadece acil servis için hizmet veriyor, poliklinikten bir hasta orada tetkik yaptıramıyor. Hem hasta yoğunluğunu hem şiddeti azaltmak adına kapalı sistemin olması tarafındayım. Bunun dışında tam kapasite acil modeline geçilebilir. Yani, talep belli bir seviyeyi aştığında, başka hastanelere yönlendirme olmalı. Bunun dışında, entegrasyon orada çok iyi yapılmış durumda… Bir hastanın özgeçmişi ile ilgili tüm bilgilere ulaşılabilme söz konusu. En son başvurusu özel bir klinik bile olsa; verilen reçeteye kadar ulaşılabiliyor.
Bülten; Bilimin ışığında projesi ile eğitiminizi tamamlayıp ülkemize döndüğünüzde, çalışma hayatınızda ilk yaptığınız değişiklik ne oldu?
DA: Biz her türlü sorunu kendi içimizde çözmeye çalıştığımız için görülmüyor ve yaşadıklarımız hissedilmiyor sanki. Acil işleyişi konusunda acil servis uzmanlarının sorunları aktarmada aktif te kalması önemli… Tabii bir de, kararlar alınırken sorulması da lazım, beraber alınması lazım.
CEA: Daha önce de bahsettim ülkemizdeki şanslı kliniklerden birinde çalışıyorum. Yaptığım ilk iş kendi klinik şefime, anabilim dalı başkanına eğitim sorumluma teşekkür etmek oldu. Diğer kliniklerde yaşanan sorunların çoğunu hocalarım bizlere yansıtmadan halletmekte. Özellikle ultrasonografi konusunda bizleri eğiten hocalarıma ayrıca teşekkür ettim… Daha fazla yaygınlaşması gerekliliğini arkadaşlarım ve hocalarımla da paylaştım.
SÜ: Ben orada bulunurken bile, başhekim ve diğer klinik sorumlularımızın olduğu ortak iletişim grubundan paylaşımlarda bulunuyordum açıkçası. Örneğin travma ekibinin kimlerden oluştuğu konusunu dile getirmiştim, bizim de bu şekilde bir travma ekibi kurabileceğimizi dile getirmiş idim. Döndüğümde, bununla ilgili travma seviyelendirmeleri ve hangi seviyede hangi ekibin bulunup müdahale edeceği konusunda da bir sunum yaptım ve ilgi ile karşılandı. Hastanemiz, yeni binaya geçtiğinde; bu modelin uygulanabilmesi için hazırlıklar da söz konusu hatta. Bunun dışında, kendi acilimde yaptıklarıma gelecek olursak, Amerika’da gözlemlediğim eğitim modellerinden bir kaçını, kendi kliniğime entegre ettim. Vaka bazlı interaktif eğitim modelini eğitim gününde derslere entegre ettim. Tabii, orada gördüğümüz tıbbı eğitim cihazlarını talep ettim ama henüz alamadık.
Bülten; Ülkemizde eğitim almakta olan acil tıp asistanı meslektaşlarımıza ve klinik şeflerimize önerileriniz nelerdir?
DA: Benim Amerika’da gördüğüm şey şu ki, herkes çalışıyor. Eğitim aldığım dönemden farklı bir dönemdeyiz. Eğiticilerimizin nerede ise hepsi Acil Tıp branşından… Geçmişte yaşadığım tecrübelerde bizler bölüm başkanımızı toplantılar dışında görmezdik… Eğitici kadro ve uzmanlarımızın çalışma sistemleri bir nebze farklı idi. Yaşadığımız çağda, uzmanların her zaman, eğitici kadroların ise alana sahip çıkmasının gerek olduğuna inanıyorum. Herkesin daha da fazla oranda alanda olması, hem asistanların motivasyonu için hem de eğitimler için gerekli. Kıdemli asistan arkadaşından öğrenir elbet ama uzmanın vereceği şey ayrıdır, kıdemlinin vereceği şey ayrıdır. Uzmanın sadece hasta bakışı değil hastaya yaklaşımı, meydana gelen kaosu yönetimi bile, bir eğitimdir.
CEA: Benim önerim atak olunmalı. Sadece uzmana asistanlara değil hocalara da önerim atak olunması gerekliliği. Hocalar nasıl atak olacak?… Devlet eli ile düzeltilmesi gerekenler safhasında, atak olacaklar… Yurt dışından yenilikleri getirme ve öğrencilerine aktarma konusunda atak olacaklar… Asistanlar, eğitim alma konusunda atak olacaklar, talepkar olacaklar…Yine bizler hocalarımızdan talepkar olacağız… Kısaca, herkes atak olmak zorunda. Yurt dışında inanılmaz talepkar ve özverililer. Bu ülkemizde de olmak zorunda.
SÜ: Mesleği severek yapmak gerekiyor. Çok okumak ve daha sonra da, bunları hastalara uygulamak lazım. Bazılarımız çok okuyor, kongreler dahil her platforma katılıp eğitim alıyor. Ama bir bakıyoruz, yoğunluktan ya da stresten vb. durumlar nedenli, hastalara olan uygulamalarında sınırlı kalıyorlar. Asistanlarımızın daha istekli olması ve hocalarımızın da daha fazla alanda olması gerektiğini düşünüyorum. Çok güzel branşımız var ve yeni nesil, onu çok daha güzel bir noktaya getirecek…Buna inanıyorum. Özellikle yurt dışında staj programlarının takip edilip, peşinde koşulması ve yabancı dilin geliştirilmesini düşünüyorum. Arapça, İngilizce ve hatta işaret dili bile olabilir. Farklı bir dil bilinmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bülten; Bize zaman ayırarak, bu projede yer almak isteyenlerin merakını bir nebze giderebilmemize ya da doğrudan proje hakkında bilgi almak isteyenlerin bu talebini karşılamamızda yardım ettiğiniz için sizlere teşekkür ederiz…
SÜ, DA ve CEA: Biz teşekkür ederiz… Bülten ekibine, size, Türkiye Acil Tıp Derneğine ve de Bilim İlaç A.Ş. ekibine bizlere verdikleri destek nedeni ile çok teşekkür ediyoruz.