DAĞCILIK ROTALARI


NORVEÇ, yürüyelim arkadaşlar…

Yazar: Samet Bayram

samet bayram dağcılık rotaları

Küçücük yaşlarda, ailesinin etkisiyle gezme tutkunu olan, lise yıllarında neredeyse tüm Türkiye’yi gezmiş, 2010 yılında başladığı Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni, yeni yerler görebilmek uğruna yarıda bırakıp seyahate çıkan tam bir gezme bağımlısı. 2019 yılında katıldığı Ümraniye Acil Ailesi’nin en yeni fertlerinden biri olup, uzman olduğu gün; uzunca bir dünya turuna çıkmanın hayallerini kurmaktadır. Ansızın bir dağ başında ve ya göl kenarında hatta Alp Dağlarında çadırı ve kamp sandalyesiyle denk gelebileceğiniz hem maceraperest hem de acilsever. 

Norveç, fiyortları ile, muhteşem doğası ile uzun yıllar boyu beni kendine çekmiştir. 2017 yazında Norveç’in ünlü kayalarına harika bir tur planlamış iken, son anda gidememiş olmam ise içimi burkmuş ve oraya gitmek için beni daha da kamçılamıştı.

Ve Nihayet o gün, yani Eylül 2019 tarihine gelindiğinde hayallerime kavuşmam, Norveç’in ünlü kayaları Reinebringen, Trolltunga ve Preikestolen’e çıkmamın verdiği hissi ne kadar tarif etsem azdır… İşte bu sayıdaki “Dağcılık Rotaları” yazımda bu müthiş rotadan bahsetmeye çalışacağım.

Sonda söyleyeceğimi başta söylemiş olayım… Birçok insanın deniz yoluyla gezdiği fiyortları yukarıdan görmenin tadı paha biçilemez !!!

Gelelim rotanın ilk günlerine… Yola çıkarken aklımda hep bambaşka bir seyahat gerçekleştirip, fiyort tepelerinde kamp kurup, bu çok özel manzaralı yerlerde konaklamak ve uzunca vakit geçirmek vardı. Bir “Kırmızı Alan” nöbetinin sabahında kendimi Oslo’ da pasaport görevlisinin konaklamayı nerede yapacaksınız sorusuyla karşı karşıya buldum. Elimde tuttuğum kamp matını göstererek benim aslında hiç otel rezervasyonum yok çadırda kalacağım dedim ve o anda görevliden gelen Norveç’in muhteşem doğası için çok doğru bir tercih yapmışsınız keyfini çıkarın cevabıyla Kuzey Avrupa medeniyetini sonuna kadar hissettim.

samet bayram reine köyü
Reine köyü

Reine köyü Norveç’in kuzeyinde Lofoten Adaları’nın en güzel noktalarından biri ve seyahatimin ilk durağıydı. Reine köyünün hemen üzerinde yer alan Reinebringen adındaki kayalıksa yıllar önce bir seyahat sayfasında gördüğüm adeta aşık olduğum ve hep ziyaret etmeyi planladığım yerdi ve tabi rotamın ilk noktasıydı.

Lofoten adaları Norveç’in kuzeyinde gerçek balıkçı Viking hayatını sonuna kadar hissedebildiğim çok özel bir yer oldu benim için. Ancak, Lofoten adalarına ulaşmak biraz da zahmetliydi. Şöyle ki, Oslo’dan Bodo şehrine trenle veya uçakla gelip oradan Bodo Moskenes vapuruyla Lofoten adalarındaki küçük köy Moskones’e varılabilir veya Oslo’dan Harstad-Narvik havalimanına uçakla gelinebilir se de; ben balıkçılıkla uğraşan Norveç köylerini yakından görebilmek için uçakla Harstad-Narvik havalimanına gelmeyi tercih ettim. Buradan yaklaşık 280 km uzaklıkta Lofoten takım adalarının son parçasında bulunan Reine köyüne ulaşmak için ise toplu taşıma dahil bir sürü seçenek mevcuttu.

kuzey ışıkları samet bayram
Norveç Kuzey Işıkları

Norveç’e gelmeden önce herkesten tek bir soru duymuştum, kuzey ışıklarını görebilecek misin? Dağlara, güzel manzaralara olan sevgimizden mi bilinmez ama, kuzey ışıklarına karşı en ufak bir ilgim yoktu. Bir akşam üstü Reine köyüne her şeyden habersiz vardığımda çadırımı kurabilecek güzel bir yer aramanın derdindeydim. En sonunda köyü karşıdan gören güzel bir alana çadırımı kurdum. Havanın kararmasının ardından ellerinde kameralarla her yerde insanlar beklemeye başlamıştı. Aklımdansa ‘eylül ayında kuzey ışıklarını görmek mi: imkansız’ düşünceleri geçiyordu. Ardından tepemde ışık huzmeleri belirmeye başladı. Kısa süre içinde bu ışıklar artarak adeta bir ışık şovuna dönüştüler. Etraftan çığlıklar alkışlar yükseliyordu işte o anda anladım kuzey ışıklarının dans şovu başlamıştı. Uzun uzun izledim önce büyülenmiştim adeta sonrasında kamerama sarıldım ve fotoğraflamaya başladım. Fotoğrafladım dediğime bakmayın aslında gece uzun pozlama fotoğraf çekiminde çok çömezdim. Amatör birkaç fotoğraf yakalayabildim sadece. Bir mumun sönmesini andırır şekilde yavaş yavaş söndü gitti kuzey ışıkları ve ben de çadırımda uykuya daldım.

reine köyü norveç Samet bayram dağcılık rotası
Reine köyü

Sabah erken saatlerde uyandığımda, Reine köyü’nün sessizliği beni öyle derinden etkiledi ki,  hissettiğim huzurdan orada, “o an ölesim” geldi. (mecaz tabi ?)

Bizim gibi sürekli kaotik ortamda çalışan insanlar için bu huzur ne kadar değerlidir hepimiz biliriz zira… Sırtımdaki 17 kilogramlık çantamla yavaştan Reinebringen yoluna koyuldum. Köyden çıkan deniz kenarında ilerleyen patikadan yavaş yavaş yürüyüp, tırmanış merdivenlerini buldum ve usulca yürümeye başladım. Önce, merdivenler yavaş yavaş orman içinde yükselmeye başladı; ardından, ormanı terk etmeye başladık.

reinebringen norveç samet bayram dağcılık rotaları
Reinebringen

448 metre yüksekliğindeki Reinebringen’e yaklaşırken merdivenler kaybolmaya başlamıştı, son 50 metrelik tırmanışı çamurdan dolayı, neredeyse bir elimle yerden tutunarak tamamladım. 1 kilometre 448 metrelik tırmanışı tamamlamam sırtımdaki ağırlığın etkisiyle yaklaşık 1.5 saat kadar sürmüştü… Ancak sonunda gördüğüm manzara, paha biçilemezdi. Yıllardır hayalini kurduğum manzara tam da karşımdaydı artık. Bu çok özel Norveç fiyort manzarası, gözlerimi kamaştırıyordu… İşte benim için özgürlük, bu manzaraydı!

reinebringen samet bayram norveç rotası
Reinebringen

Seyre doyduktan sonra, yavaşça inmeye başladım tepeden, 45 dakika kadar sonra aşağıya, düzlüğe indim ve 4 km ötedeki Moskenes köyü’ne doğru yürümeye başladım. Moskenes de, ufacık bir köydü ve sadece feribot iskelesi mevcuttu. Bir süre bekledikten sonra gelen Moskenes-Bodo feribotuna biletini 227 Norveç kronu (yaklaşık 150 TL) para ödeyerek aldım. Yeri gelmişken, feribot biletleri yayalar için sadece ama sadece binişte satın alınabiliyor… Yaklaşık 3,5 saatlik feribot yolculuğundan sonra Bodo’ya vardım ve oradan uçakla Bergen’e – Norveç’in eski başkentine- şimdilerin ise Oslo’dan sonraki ikinci büyük şehrine vardım.

Eskiden trol’lerin yaşadığına inanıldığından mıdır bilmiyorum ama trol dili anlamına gelen Trolltunga son dönemde Norveç’in en popüler yerlerinden biri haline gelmiştir. Burası, uzun zamandır hayallerimin bir parçasıydı diyebilirim. Size tavsiyem, Bergen’den otobüsle Odda kasabasına ulaşıp oradan Tyssedal köyünü geçip Skjeggedal park alanına vararak tırmanışa başlamanız. Bu bölgede 3 adet araba park alanı mevcut, Park 1 Tyssedal köyünün hemen üzerinde. Büyük araçlar sadece bu bölgeye park edebiliyor. Park 2 yani Skjeggedal park alanıysa ana park yeri… Park 3 ise, dağın yamacında aşağıdaki düzlükteki ana park alanından 3 kilometre yükseklikte yer almakta. Eğer arabayı buraya park ederseniz, yolunuzu çok kolaylaştıran bir yer olduğunu söyleyebilirim. Yalnız, bu park alanına sadece önceden rezervasyon yapan 30 araba park edebiliyor ve günlük park ücreti 600 Norveç kronu, yaklaşık 380 Türk lirası.

Ne ise, ben bir öğlen hafif yağan yağmur altında Tyssedal köyüne vardım. Marketten yiyecek stoklarımı tamamladıktan sonra yola koyulmaya hazırdım. Tyssedal köyünden Skjeggedal’daki park 2 alanına yaklaşık 7 kilometrelik yol vardı önümde ve yolun başlangıcında bu kadar yürüyüp yorulmak istemiyordum. Tyssedal köyünden yavaşça yürümeye başlamışken gelen ilk araca otostop çekip park 2 alanına vardım. Park 2 alanında seçmem gereken iki yol mevcuttu; eğer ormanın içinden başlayan patikayı takip edersem, Trolltunga 11 km uzaklıktaydı; eğer Park 2 den Park 3 e kadar olan asfalt yolu takip ederek başlarsam Trolltunga 14 km uzaklıkta idi. Zor olan ancak daha güzel olduğunu düşündüğüm orman patikasını seçtim ve usulca yağmur altında patikada yükselmeye başladım. İlk 1 km’lik dik patikayı tırmanmam yaklaşık 1 saat sürdü ve belki de hayatımın en zor saatlerinden biriydi. İlk tepedeki düzlüğe ulaştığımda hissettiğim yorgunluk çok fazlaydı ama mutluluğumsa bir o kadar daha fazlaydı.

samet bayram trolltungayolu2
Trolltunga yolu

Düzlükte kamp tüpümle kendime sıcak bir kahve yaptım ve sabah erken saatlerde yürüyüşe başlayıp geri dönen insanlarla sohbet ettim. Önümde beni bekleyen yaklaşık 9 kilometrelik yol vardı. Yol dediğime bakmayın aslında düzgün bir patika yoktu. Etrafta sürekli kırmızı oklarla işaretlenmiş taşlar ve kırmızı renkli T harfi içeren kayalar olmasa yolu kaybetmek çok kolaydı. Sırtımdaki 17 kilogramlık yükten midir yoksa yorgunluktan mıdır bilemiyorum ancak kendimi kaplumbağa hızında ilerliyormuşum gibi hissediyordum. Patikada yol almaya çalışırken sırtında kocaman sırt çantası ve çadırıyla ilerlemeye çalışan Fas asıllı Fransız Soufiane’ye denk geldim ve birlikte yürüyüp kamp yapmaya karar verdik. Hedefimiz hava kararmadan Trolltunga’ya varıp ardından geri dönüp çadırlarımızı kurmaktı. Yürüyüşümüz sırasında o kadar güzel manzaralar eşlik ediyordu ki yürüyüşe sık sık ara verip uzun uzun manzaranın keyfini sürüyorduk. Ancak havanın gittikçe kararmaya başlaması ve kara bulutların üzerimize doğru çökmeye başlamışıyla Trolltunga’ya 2,5 km. kala düzlükte bir kayanın kenarına çadırlarımızı kurmaya karar verdik. Çadırlarımızı kurur kurmaz bastıran şiddetli sağanak yüzünden çadırlarımızdan bir daha çıkamadık ve yorgunluğun etkisiyle erkenden uyuduk.

Yaklaşık 1200 metre yükseklikte, evlerimizden çok uzaklarda, bir dağın başında yan yana 2 çadırda bir geceyi yağan sağanak yağmurda geçirdik. Sabah erken saatlerde kalkıp çadırlarımızı olduğu yerde bırakarak kalan 2,5 kilometreyi hızlıca yürüdük. Aslında o kadar yükseklikteki bir daha, o yağmurda kimsenin çıkacağını düşünmüyorduk ama yol boyu 3-4 tane daha çadır görünce  ‘yalnız değilmişiz aslında’ dedik. Yaz günlerinde insanların tek başına fotoğraf çekilebilmek için sıra beklediği Trolltunga’da, dağ başında yapayalnızdık. Yağan yağmurun etkisiyle hızlıca fotoğraflarımızı çekip biraz da manzarayı izledikten sonra çadırlarımıza doğru geri yürümeye başladık. Trolltunga’nın manzarasından çok yol boyu gördüğümüz manzaraları tercih ederim aslında. Trolltunga çok ünlenmiş olabilir, çok güzel bir fotoğrafınız olabilir ama yol boyu gördüğümüz manzaralar çok daha özelleriydi.

Çadırlarımıza geri varıp hızlıca bir kahvaltı ettikten sonra toparlanıp geri yürüyüşe başladık. Yol boyu biz geri inerken sabahın erken saatlerinde aşağıdan yürümeye başlayan insanlara denk gelmeye başladık. Geri dönüş yolculuğumuzda tırmanmamız gibi yavaştı, sürekli durup fotoğraf çekiliyorduk. Çünkü bu sefer yağan bir yağmur yoktu. Sabahın erken saatlerinde başladığımız yolculuğumuz, yol üzerinde onlarca kez durduğumuz için, öğlen 2 gibi Skjeggedal’daki park 2 alanında sonlanıyordu. Park 2 den hızlıca önce Tyssedal köyüne oradan Odda kasabasına ulaştım ve kendimi bulduğum ilk hostele attım. Çünkü 6 gündür duş almamıştım ve sürekli çadırda yatmıştım. Sıcak duş ihtiyacım çok fazlaydı. Yol arkadaşımsa Odda’dan Bergen’e geçip oradan uçakla İzlanda’ya doğru yol aldı.

Trolltunga hakkında kısa özet bilgiler vermek gerekirse; orman içi patikadan başlayan yol 11 km, ana park alanından başlayan yol 14 km, eğer arabanızı Park 3’e bırakabilirseniz yol 11 kilometreye kısalıyor. Ormanın içinden gelen patika ile araba yolu olarak başlayan yol ilk düzlükte birleşiyorlar. Orman içi patikayı tercih ederseniz gerçekten zorlu bir ilk kilometre sizi bekliyor ancak buna değer. Yolda yürümek için güzel bir hiking ayakkabısı şart. Çünkü çoğunlukla araziden yürüyorsunuz ve belirli bir yol yok. Kaybolma ihtimaliyse sıfıra yakın yolda sürekli kırmızı oklarla çizilmiş yönler mevcut ve kayaların üzerine büyükçe işaretlenmiş T harfleri mevcut. Yaklaşık 200 metre rakımda başlayan yolculukta 1200 metrelere tırmanıyorsunuz, kondisyon şart ancak yol boyunca 50’li yaşların üzerinde insanlar gördüm bu yolu yürüyen. İsterseniz siz de yapabilirsiniz. Eğer benim gibi çadır kurmayı düşünmüyorsanız yolun iniş çıkış 28 kilometre olduğunu düşünürsek sabah çok erken saatlerde yola koyulmanız geri dönüşünüz için iyi olacaktır. Dağda korunma amaçlı 2 tane dağ kabini mevcut. Kapısı 7/24 açık ve içinde büyükçe koltuklar var. Zor durumda kalırsanız sığınabilirsiniz.

Preikestolen, Norveç’in en çok ziyaret edilen kayası olup yürüyüşü diğerlerine göre daha kolaydır. Park alanına ulaşıp oradan yaklaşık 4 kilometrelik yürüyüş mesafesindedir. Yolun çoğu yerinde taşlardan yürüyüş yolu yapılmış. 270 metrelerden başlayıp 600 metrelerdeki Preikestolen kayasına varınca Lysefjord manzarasını doyasıya tadabiliyorsunuz. Preikestolen kayasına ulaşmak için Norveç’in 3. büyük şehri, aynı zamanda petrol merkezi olan Stavanger’e ulaşmanız lazım. Burada şehir merkezinden kalkan Tau feribotuna binip Tau iskelesine varmalısınız ve bu iskeleden yarım saatte bir kalkan Preikestolen otobüsleriyle Preikestolen park alanına varabilirsiniz.

dağcılık rotaları samet bayram
Preikestolen

Her tırmanışımda olduğu gibi Preikestolen park alanına öğleden sonra vardım. Hedefim hava kararmadan daha önce internette öğrendiğim kayaya yaklaşık 1 kilometre mesafede yer alan düzlükte kamp yapmaktı. Norveç’ten geçen bol yürüyüşlü günlerin etkisinden olsa gerek kondisyonum gittikçe artmıştı, sırtımdaki çanta artık hafif geliyordu. Yağmur altında hızlıca önümdeki 4 kilometrelik yolu yürümeye başladım. Bu sefer yol daha kolaydı ama yol boyu manzaraları oldukça kısıtlıydı. Son 1 kilometredeki düzlüğe vardığımda artık yağan yağmurun şiddeti fırtınaya ulaşmıştı. Yağmur o kadar hızlıydı ki üzerime düşen her yağmur parçacığı su geçirmez kıyafetlerime bir kurşun edasıyla saplanıyordu. Hızlıca karar vermeliydim. Ya o şiddetli fırtınada daha fazla açıkta kalıp ıslanmaya devam edecektim -evet ıslanıyordum artık su geçirmezlik kalmamıştı– ya da bir an önce çadırımı kuracaktım. Hızlıca etrafıma bakınıp çadır kuracak yer aradım ancak o düzlükte kuru bir yer kalmamıştı her yer bataklığa dönmüştü. 5 dakika kadar etrafıma bakındım artık enerjim tükeniyordu. Kuru bir parça toprak buldum ve hızlıca çadırımı kurmaya başladım. Esen rüzgar o kadar şiddetliydi ki çadırı zapt edebilmek mümkün olmuyordu. Son bir güçle çadırımı dikmeyi başardım ve çadırın içine girdim, ancak üzerimde tek parça kuru şey kalmamıştı. O anda büyük telaşa kapıldım; acaba çantamın içindeki eşyalarım da mı ıslaktı? Önce üzerimdekileri çıkardım. Pasaportumun bir kısmı dahil olmak üzere her şeyim ıslanmıştı. Çantayı açtım ve uyku tulumumu çıkardım, şükürler olsun ki uyku tulumum kuruydu. ‘Bu gecede hayatta kalabildik’ dedim kendi kendime. Çantadan sadece uyku tulumum ve termal içliklerim kuru kalmış olarak çıktı, geri kalan her şeyim ıslaktı. Bu gecede hayatta kalabildik ama yarın gece için hiçbir şeyim kalmamıştı. Fırtına altında bütün gece çadırımın içine şıp şıp yağmur damladı. Arada esen rüzgarın etkisiyle çadırımın bir yarısı havalanıyordu adeta. Gece birkaç kez uyandım. Gene bir dağ başında, bu sefer yapayalnız ve ıslak eşyalarla bir başımaydım.

trolltunga samet bayram norveç dağcılık rotaları

Sabah uyandığımda hava aydınlanmaya başlamıştı. Islak kıyafetlerimi geri giyip hızlıca çadırımı topladım ve kalan son 1 kilometrelik yolu yürüyerek Preikestolen kayasına vardım ve o fotoğraflarda gördüğüm eşsiz fiyort manzarası tam karşımdaydı. Geçen zor geceyi ve üzerimdeki ıp ıslak kıyafetlerimi unutup manzaraya daldım. Bir süre sonra yavaş yavaş insanlar gelmeye başladı. Günün ilk ışıklarıyla yürüyüşe başlayan insanlar bir bir, kayaya ulaşmaya başlıyorlardı. Fotoğraflarımı çekildikten sonra hızlıca geri indim park alanına. Islak ve üşüyen bir insandım artık. Gezimin son durağı olan Kjerag kayasına gitmekten vazgeçip otobüsle önce Tau iskelesine gelip oradan feribotla Stavanger şehrine gittim.

Gezimin son durağı olan Kjerag kayasına çıkabilmem doğanın bana yaşattığı fırtına yüzünden belki mümkün olmadı ama bir gün Kjerag için, muhakkak Norveç’e tekrar yolum düşecektir. Preikestolen kayası gerek uzaklığı gerekse yürüyüş konforunun daha yüksek olması nedeniyle, herkesin çok kolay çıkabileceği bir yer olup herkese sonuna kadar tavsiye ederim… Tabi, Lysefjord’un o muhteşem manzarasını canlı gözlerle görebilmek isteyenlere

Son olarak; belki bir kaya değil ama, Norveç’e gelen herkesin uğraması gerektiği bir yerden de bahsetmek istiyorum.

Tarihi Flamsbana treni…

flam samet bayram dağcılık rotası
Flam köyü

Bergen’den kalkan trenlerle dağların yamacında birkaç evden ulaşan Myrdall köyüne gelip (Myrdall’a, sadece trenle ulaşım mümkün), buradan Flamsbana treniyle çok güzel bir fiyort kenarında bulunan Flam köyüne ulaşabilirsiniz. Yaklaşık yarım saat süren bu tren yolculuğuna çok güzel bir manzara eşlik etmekte. Ya da benim yaptığım gibi, Myrdall’dan Flam’a kadar olan 22 kilometrelik yolu yürüyerek Aurlandsfjord kenarında bulunan kartpostallara konu olan Flam köyüne gelebilirsiniz. Ben 22 kilometre yürüdüm ancak hiç sıkılmadım, yorulmadım.

İlkokul çağlarımızda resim derslerimizde akan bir dere ve kenarına bir ev çizerdik ya, işte o evlerin gerçekleri bana bu yolculukta eşlik ettiler. Bu arada, Flam’a doğru inen vadi Norveç’in en derin vadilerinden biriymiş… Burada, insan kafasını her çevirdiğinde bambaşka bir şelale gözüne çarpıyor. Derince bir vadi içinde yürüyen bir insan ve kafasını çevirdiği her yönde gördüğü onlarca şelale!

Gözümü kapattıkça hala o anlar… Beni heyacanlandırıyorlar

Son olarak; Norveç doğasıyla, fiyortlarıyla, insanlarıyla, medeniyetiyle muhakkak herkesin görmesi gereken bir ülke…

Paylaş Paylaş